Safran, Kilo Vermeye Nasıl Fayda Sağlar?

Geleneksel tıpta yüzyıllardır kullanılan safranın aktif maddesi, antiinflamatuar, antioksidan ve antikanser özelliklere sahip olduğu bilinen krosindir. Safranın kilo kaybı da dahil olmak üzere birçok sağlık faydası olduğu bilinmektedir.

Haber Merkezi / Genellikle ‘kırmızı altın’ olarak adlandırılan safranın fazla kilolardan kurtulmaya yardımcı olabileceği 5 ipucu:

İştahın azalması: Sürekli atıştırmalara elveda deyin! Safranın krosin ve safranal gibi güçlü bileşiklerinin beyin kimyasallarıyla etkileşime girerek tokluğu arttırdığına ve iştahı azalttığına inanılıyor. Çalışmalar safran takviyesinin atıştırma sıklığını ve genel kalori alımını önemli ölçüde azaltabildiğini ve kilo kaybına yol açtığını göstermiştir.

Antidepresan özelliği kurtarıcınız olabilir: Ruh halini yükseltmeye ve olumsuz duygularla mücadele etmeye yardımcı olan safran, moralinizi yüksek tutarak sağlıklı yiyecek seçimlerini teşvik eder

Metabolik artış: Araştırmalar, safranın vücudunuzun ısı üretmek için kalori yaktığı süreç olan termojenezi artırabileceğini öne sürüyor. Bu metabolik artış, gün boyunca, dinlenirken bile daha fazla kalori yakmanıza yardımcı olarak kilo kaybına katkıda bulunabilir.

İnsülin düzenlemesi:  Kilo alımında önemli bir faktör olan insülin direnci, safranın antioksidan ve antiinflamatuar özelliklerinden etkilenebilir. Bu özellikler vücudun insülini etkili bir şekilde kullanma yeteneğini geliştirmeye yardımcı olabilir ve potansiyel olarak daha iyi kan şekeri kontrolüne ve yağ depolamasının azalmasına yol açabilir.

Yağ birikimini azaltabilir: Araştırmalar safranın karın organlarınızın çevresinde depolanan zararlı yağ olan iç organ yağını azaltmada rol oynayabileceğini gösteriyor. Safranın iştah ve metabolizma üzerindeki etkisinin yağ birikimini azaltmaya katkıda bulunabileceğini öne sürmektedir.

Paylaşın

Peptitler Cilt Bakım Rutinine Neden Dahil Edilmeli?

Son yıllarda cilt bakımı dünyasında ses getiren bileşenlerden biri de peptitlerdir. Peki peptitler tam olarak nedir ve neden cilt bakım ürünlerinde temel malzeme haline geliyorlar?

Haber Merkezi / Peptitler, kısaca, proteinlerin yapı taşları olan kısa amino asit zincirleridir.

Kolajen, elastin ve keratin gibi proteinler cilt sağlığı için temel öneme sahiptir. Bu proteinler, güneş hasarı veya çevresel stres etkenleri gibi faktörler nedeniyle parçalandığında kırışıklıklar, sarkmalar ve diğer yaşlanma belirtileri ortaya çıkar.

Yaşlandıkça cildin doğal kolajen üretimi azalır. Bazı peptitler cilde daha fazla kolajen üretme sinyali vererek ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümünün azaltılmasına yardımcı olur.

Bazı peptitler cilt bariyerini güçlendirerek onu dış etkenlere karşı daha dayanıklı hale getirir ve nem kaybını önler.

Bazı peptitler ise, tahriş olmuş cildi rahatlatan anti-inflamatuar özelliklere sahiptir, bu da peptitleri hassas veya reaktif cilt tipleri için ideal kılar.

Peptitler, serumlardan nemlendiricilere, göz kremleri ve maskelere kadar çeşitli cilt bakım ürünlerinde bulunabilir.

Bir ürün seçerken kullanılan peptidin türünü ve ürünün amacını dikkate almak önemlidir. Örneğin, kolajen üretimi artırılmak isteniyorsa kolajen uyarıcı peptitler içeren ürünler tercih edilmeli.

Peptitlerin diğer faydalı cilt bakımı bileşenleriyle birlikte en iyi şekilde uyum gösterdiğini belirtmekte fayda var. Örneğin, peptitleri antioksidanlar, hyaluronik asit veya C vitamini ile birleştirmek, bunların etkinliğini artırabilir.

Herhangi bir cilt bakımı bileşeninde olduğu gibi, özel ihtiyaçlara uygun ürünleri seçmek ve sonuçlarını göstermeleri için zaman tanımak önemlidir. Tutarlı kullanımla peptitler daha sağlıklı, daha genç görünen bir cildin önünü açabilir.

Unutmayın, peptitler güçlü olsalar da cilt bakımı yapbozunun sadece bir parçasıdırlar. Güneşten korunma, dengeli beslenme ve düzenli dermatolojik kontrolleri içeren bütünsel bir yaklaşım cildin en sağlıklı durumda kalmasını sağlayacaktır.

Paylaşın

Her Gün Zeytinyağı Tüketmenin 5 Faydası

Dünyanın en sağlıklı beslenme şekillerinden biri olarak kabul edilen Akdeniz diyetinin önemli bir bileşeni olan zeytinyağı, kalp hastalığı ve tip 2 diyabette dahil olmak üzere sağlığı olumlu yönde etkileyen koruyucu bileşikler açısından zengindir.

Haber Merkezi / Peki, neden belenmenize zeytinyağı eklemeyi düşünmelisiniz?

Kalbinizi sağlıklı tutar: Zeytinyağının şöhreti, tekli doymamış yağ asitlerinin, özellikle de oleik asitin bolluğunda yatmakta. Zeytinyağı, faydalı HDL kolesterolü yükseltirken, zararlı LDL kolesterolünü düşürmeye yardımcı olarak kalp hastalığı ve felç riskinizi azaltır.

Çok miktarda antioksidan: Zeytinyağı, vücudunuzdaki zararlı serbest radikalleri temizleyen doğal moleküller olan antioksidanlarla doludur. E vitamini ve oleocanthal gibi antioksidanlar hücrelerinizi oksidatif strese karşı korur ve kanser, alzheimer ve diyabet gibi kronik hastalıklara yakalanma riskinizi azaltır.

Antibakteriyel müttefiki: Zeytinyağının antibakteriyel özellikleri genel sağlığınıza değerli bir savunma hattı ekler. Araştırmalar, zeytinyağındaki bileşiklerin, özellikle sızma zeytinyağının, çeşitli bakterilere karşı antimikrobiyal etkiler gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu, vücuttaki zararlı bakterilerle mücadelede, potansiyel olarak enfeksiyon riskini azaltmada ve bağışıklık sisteminizi desteklemede yararlı olabilir.

Felç riskini önleyin: Araştırmalar, zeytinyağını beslenmenize dahil etmenin felç riskinin azalmasına katkıda bulunabileceğini gösteriyor. Zeytinyağı, yüksek tansiyon ve kolesterol düzeyi gibi faktörleri azaltarak felçlere karşı koruyucu bir hat oluşturur.

Kan şekeri seviyesini yönetir: Zeytinyağının tekli doymamış yağları kan şekeri seviyesinin düzenlenmesine yardımcı olur ve bu da zeytinyağını tip 2 diyabet veya prediyabet hastası kişiler için faydalı kılar. Araştırmalar, zeytinyağının insülin duyarlılığını artırdığı ve kan şekeri artışını azalttığını gösteriyor.

Paylaşın

Ketojenik Diyetin Artıları Ve Eksileri

Keto diyeti olarak da bilinen ketojenik diyet, vücutta ketozis durumunu tetiklemek için tasarlanmış yüksek yağlı, düşük karbonhidratlı bir diyet (beslenme) yaklaşımıdır.

Haber Merkezi /Ketoz, vücudun birincil enerji kaynağı olarak karbonhidratlardan elde edilen glikoz yerine, ağırlıklı olarak yağlardan üretilen ketonlara dayandığı metabolik bir durumdur.

Ketojenik diyet, son yıllarda sağlıklı yaşam hedefine ulaşmak isteyen kadınlar arasında oldukça popülerlik kazanmış durumda. Popülerliğiyle birlikte keto diyetinin kadınların vücut ve hormonal sağlığını nasıl etkilediğine dair sorular da sorulmaya başlandı.

Burada, ketojenik diyetin kadınlar için potansiyel artılarını ve eksilerini sıraladık:

Ketojenik diyetin artıları:

Kilo kaybı ve vücut yapısı: Ketojenik diyet, kadınlarda kilo kaybını teşvik etme ve vücut yapısını iyileştirme konusunda umut vaat eden bir diyet yaklaşımı.

Enerji seviyesinde artış ve zihinsel netlik: Ketoz sırasında üretilen enerji kaynağı ketonların beyin fonksiyonu üzerinde olumlu etkileri olduğuna, bilişsel performansın ve odaklanmanın artmasına yol açtığı öne sürülüyor.

İnsülin duyarlılığında iyileşme: Ketojenik diyet üzerine yapılan araştırmalar, diyetin, insülin duyarlılığını olumlu yönde etkileyebileceği ve özellikle insülin direnci olan veya tip 2 diyabet riski taşıyan kadınlar için faydalı olabileceğini ortaya koyuyor.

Diyet, karbonhidrat alımını en aza indirerek kan şekeri seviyesinin dengelenmesine ve insülin artışının azaltılmasına yardımcı olabilir.

İştah kontrolü: Tokluk ve tatmin duygusunu artırması nedeniyle keto diyeti, daha iyi iştah kontrolü ile ilişkilendirilmiştir.

Ketojenik diyetin eksileri:

Keto gribi: Ketoza geçiş sırasında bazı kadınlar “keto gribi” olarak adlandırılan grip benzeri semptomlar yaşayabilir. Bu semptomlar baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi ve sinirlilik içerebilir. Ancak bu durum genellikle geçicidir, uygun hidrasyon ve elektrolit takviyesi ile hafifletilebilir.

Besin eksiklikleri: Karbonhidrat açısından zengin gıdaların kısıtlanması, diyet süresince, lif, vitaminler (örneğin B vitaminleri) ve mineraller (örneğin magnezyum, potasyum) gibi bazı temel besin maddelerinin yetersiz alımına neden olabilir.

Hormonal sağlık ve adet döngüsü düzensizlikleri: Bazı kadınlar, ketojenik diyeti uygularken adet döngülerinde hormonal değişiklikler ve düzensizlikler yaşayabilirler.

Sürdürülebilirlik: Diyetin katı doğası, bazı kadınların diyeti sürdürmesini zorlaştırabilir. Sosyal durumlar, seyahat ve kısıtlayıcı yiyecek seçimleri potansiyel nedenler olabilir.

Paylaşın

Ketojenik Diyetin Temel Prensipleri

Ketojenik diyet, beslenmedeki yağ tüketimini arttırırken karbonhidrat alımını azaltma prensibine göre çalışır. Karbonhidratlar sınırlı olduğunda vücudun tercih ettiği enerji kaynağı olan glikoz da azalır. Buna yanıt olarak karaciğer, yağları alternatif bir yakıt kaynağı olan ketonlara dönüştürmeye başlar.

Haber Merkezi / Kan dolaşımındaki keton seviyesi yükseldikçe vücut ketoz durumuna girer ve metabolizma enerji için ağırlıklı olarak yağ yakmaya başlar. Bu metabolik değişimin vücut üzerinde çeşitli etkileri olabilir.

Düşük karbonhidrat alımı: Ketojenik diyet tipik olarak günlük karbonhidrat alımını 20-50 gram veya daha azıyla sınırlar. Bu sınırlama, ketozu etkili bir şekilde başlatmak ve sürdürmek için gereklidir.

Yüksek yağ tüketimi: Avokado, kuruyemiş, tohum, hindistancevizi yağı ve zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar keto diyetinin merkezinde yer alır. Bu yağlar gerekli enerjiyi sağlar ve keton üretimini destekler.

Orta derecede protein alımı: Aşırı proteinin glikoza dönüşmesini önlemek için protein alımı orta düzeye indirilir.

Ketoz izleme: Ketozisin sağlanması ve sürdürülmesi, ketojenik diyetin başarısı için esastır. Keton seviyelerini idrar, kan veya nefes testleri yoluyla izlenmesi bu konuda yardımcı olabilir.

Ketojenik diyet diğer düşük karbonhidratlı diyetlerle benzerlikler taşısa da bazı temel farklılıklar onu diğerlerinden ayırır:

Katı karbonhidrat limitleri: Keto diyeti tipik olarak diğer düşük karbonhidratlı diyetlere göre daha sıkı karbonhidrat kısıtlamaları uygulayarak daha derin bir ketozis durumunu teşvik eder.

Yağlara vurgu: Keto diyeti, birincil enerji kaynağı olarak sağlıklı yağların tüketilmesine daha fazla odaklanırken, diğer düşük karbonhidratlı diyetler daha çok protein alımına odaklanabilir.

Hedef olarak ketoz: Ara sıra daha yüksek karbonhidrat alımına izin verebilen bazı düşük karbonhidratlı diyetlerin aksine, ketojenik diyet ketozu tutarlı bir şekilde sürdürmeyi amaçlar.

Ketojenik diyetin makro besin oranı genellikle bireysel ihtiyaçlara ve hedeflere göre değişir. Ancak ortak oran şudur:

Günlük kalorinin yüzde 70-75’i yağlardan,
Günlük kalorinin yüzde 20-25’i proteinden,
Günlük kalorinin yüzde 5-10’u karbonhidratlardan gelir.

Bu oranların aktivite düzeyi, metabolik sağlık ve kilo yönetimi hedefleri gibi faktörlere göre ayarlanabileceğini unutmamak önemlidir.

Makrobesin dağılımının özelleştirilmesi, ketojenik diyet yapmaya karar verenlerin, ketojenik diyeti kendi özel ihtiyaçlarına uyacak şekilde kişiselleştirmelerine ve bu diyet yaklaşımıyla deneyimlerini optimize etmelerine yardımcı olabilir.

Paylaşın

Beslenmenize Karanfili Dahil Etmek İçin 5 Neden

Syzygium aromatikum ağacından elde edilen ve C ve K vitaminleri, lif ve manganez gibi temel besinlerle dolu olan karanfil, bağışıklık sistemini güçlendirme, diyabeti (şeker hastalığı) yönetmeye kadar bir çok sağlık faydası ile bilinir.

Haber Merkezi / Bütün veya öğütülmüş olarak kullanılabilen karanfili, beslenmenize eklemeniz için 5 nedene bakalım:

Bağışıklık sistemi: Karanfil, bağışıklık sisteminizi güçlendirmede çok önemli bir rol oynayan öjenol ve C vitamini gibi bileşikler de dahil olmak üzere antioksidanlar açısından zengindir. Grip ve soğuk algınlığının yaygın olduğu daha soğuk aylarda, karanfili beslenmenize dahil etmek genel bağışıklığın daha iyi olmasına katkıda bulunarak mevsimsel hastalıklardan korunmanıza yardımcı olabilir.

Solunum sağlığı: Karanfilin antimikrobiyal özellikleri, onu solunum sağlığı için değerli bir müttefik haline getirir. Beslenmenize karanfili dahil etmek, solunum sistemini rahatlatmaya ve kışa bağlı solunum rahatsızlıklarıyla ilişkili semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir.

Analjezik ve antiinflamatuar özellikler: Karanfillin doğal analjezik ve antiinflamatuar özellikleri vardır, bu da karanfili kışla ilgili ağrı ve sızıların tedavisinde faydalı kılar. Doğal ve rahatlatıcı bir çözüm için karanfilli sıcak içeceklere veya yemeklere eklemeyi düşünün.

Kan şekeri: Sabit kan şekeri seviyesini korumak, özellikle tatlı ikramlarının bizi baştan çıkarabileceği kış aylarında, genel sağlık için çok önemlidir. Beslenmenize karanfili dahil etmek, daha iyi glikoz kontrolüne katkıda bulunarak dengeli ve sağlıklı bir metabolizmayı teşvik edebilir.

Sindirim sağlığı: Kış ziyafetleri fazlasıyla doyurucudur, bu ziyafetler bazen kendimizi şişkin ve halsiz hissetmemize neden olabilirler. Bu noktada karanfil devreye girer! Gaz giderici özellikleri sindirimi teşvik eder, gazı ve rahatsızlığı hafifletir ve kendinizi daha hafif ve daha enerjik hissetmenizi sağlar.

Paylaşın

Ispanak Ve Karalahana: Hangisi Daha Sağlıklı?

Süper yeşillerin mücadelesinde ıspanak ve karalahana uzun zamandır eş şampiyon olarak taçlandırılır. Her iki yeşillikte etkileyici besin profilleri ve sayısız sağlık faydaları ile anılır.

Haber Merkezi / Peki ıspanak mı karalahana mı, hangisi daha sağlıklı?

Besin içeriği: Ispanak ve lahana besin açısından zengindir ancak konsantrasyonları farklılık gösterir. Ispanak, kemik sağlığı ve kanın pıhtılaşması için çok önemli olan demir, kalsiyum ve K vitamini açısından zengindir. Karalahana ise yüksek oranda A, C ve K vitaminlerinin yanı sıra lutein ve zeaksantin gibi göz sağlığına faydalı antioksidanlar içermesiyle biliniyor.

Lif içeriği: Hem ıspanak hem de karalahana, sindirim sağlığını iyileştiren ve kilo yönetimine yardımcı olan mükemmel diyet lifi kaynaklarıdır. Ispanak, karalahanayla karşılaştırıldığında biraz daha düşük lif içerir ancak yine de günlük lif alımınıza önemli ölçüde katkıda bulunur.

Antioksidan özellikleri: Antioksidanlar vücudu oksidatif stres ve inflamasyondan korumada hayati bir rol oynar. Ispanak, beta-karoten ve lutein gibi antioksidanlar içerirken, karalahana, quercetin ve kaempferol dahil olmak üzere çok çeşitli antioksidanlara sahiptir. Bu yapraklı yeşillikleri diyetinize dahil etmek genel sağlığa katkıda bulunabilir.

Kalsiyum seviyeleri: Kalsiyum kemik sağlığı için hayati öneme sahiptir ve hem ıspanak hem de karalahana kalsiyum alımınıza katkıda bulunur. Ispanak kalsiyum içermesinin yanı sıra, kalsiyum emilimini engelleyebilecek yüksek düzeyde oksalik asit de içerir.

Karalahana, daha düşük oksalik asit içeriğiyle daha etkili bir emilebilir kalsiyum kaynağıdır. Kalsiyum ihtiyaçlarınızı göz önünde bulundurmak, özellikle laktoz intoleransı gibi diyet kısıtlamaları olanlar için çok önemlidir.

Kalori yoğunluğu: Kalori alımı konusunda bilinçli olanlar için ıspanak ve karalahana düşük kalorili, besin açısından yoğun bir seçenek sunar. Karalahana, porsiyon başına kalori bakımından biraz daha düşük olma eğilimindedir, bu da onu kilo yönetimine odaklananlar için mükemmel bir seçim haline getirir.

Bununla birlikte, her iki yeşillik arasındaki kalori farkı nispeten küçüktür ve her her iki yeşillikte kalori sayımlarını önemli ölçüde etkilemeden sağlıklı, dengeli bir beslenmeye katkıda bulunabilir.

Paylaşın

Sağlıklı Ve Işıltılı Bir Cilt İçin “Kereviz Suyu”

Sağlıklı ve ışıltılı bir cilde sahip olmak söz konusu olduğunda çoğumuz pahalı cilt bakım ürünlerine ve tedavilerine yöneliriz. Ancak o çok istenilen parlak cilde sahip olmanın anahtarı, basit ve çok daha uygun fiyatlı olabilir: Kereviz suyu.

Haber Merkezi / Bu mütevazi yeşil sebze çok fazla tercih edilmeyebilir, ancak cildinize doğal bir parlaklık verme de dahil olmak üzere çok sayıda sağlık faydasıyla doludur. Şimdi, kereviz suyunun sağlıklı ve ışıltılı bir cilde sahip olmanıza yardımcı olabileceği beş nedenini inceleyeceğiz.

Antioksidanlar açısından zengin: Kereviz, cildin serbest radikallerin neden olduğu hasarlardan korunmasına yardımcı olan A ve C vitaminleri de dahil olmak üzere zengin bir antioksidan kaynağıdır. Serbest radikaller, hücrelere zarar vererek, erken yaşlanmaya, kırışıklıklara ve donuk cilde yol açabilecek kararsız moleküllerdir.

Cildi nemlendirir: Parlayan bir cilde ulaşmanın en önemli faktörlerinden biri cildi nemlendirmedir. Cildimiz susuz kaldığında kuru, donuk ve cansız görünür. Yüzde 95 sudan oluşan kereviz cilt için mükemmel bir nemlendirici içecektir.

Kolajen üretimini artırır: Kollajen cildimizin elastikiyetini ve sıkılığını korumak için gerekli olan bir proteindir. Yaşlandıkça kolajen üretimimiz doğal olarak azalır, bu da ince çizgilere, kırışıklıklara ve ciltte sarkmaya neden olur.

Enflamasyonu azaltır: Kereviz, antiinflamatuar özelliklere sahip poliasetilen adı verilen bileşikleri içerir. Kereviz suyu içerek vücuttaki iltihaplanmanın azalmasına yardımcı olarak daha sağlıklı ve temiz bir cilde sahip olabilirsiniz.

Vücudu detoksifiye eder: Kereviz, vücuttan toksinlerin atılmasından sorumlu karaciğer enzimlerini uyaran kumarin adı verilen bir bileşik içerir. Düzenli olarak kereviz suyu içerek detoksifikasyon sürecine yardımcı olabilirsiniz.

Kereviz suyu içmek için ipuçları

Her sabah aç karnına taze kereviz suyu içmeyi hedefleyin. Bu, besinlerin optimal emilimini sağlar.

Kereviz suyu yapmak için meyve sıkacağı veya yüksek hızlı bir blender kullanın. Meyve suyunu süzmek tüm lifleri gidereceği için içilmesini kolaylaştıracaktır.

Saf kereviz suyunun tadını çok itici buluyorsanız elma, salatalık gibi diğer meyve veya sebze sularıyla karıştırabilirsiniz.

Kereviz suyu alımınızda tutarlı olun. Görünür sonuçları elde etmek için en az bir hafta boyunca her gün içmeye çalışın.

Unutmayın, optimum cilt sağlığı için kereviz suyu içmenin yanı sıra dengeli beslenmek, yeterince uyumak ve iyi bir cilt bakımı rutini uygulamak da önemlidir.

Paylaşın

Lazerle Cilt Yenileme: Parlak Bir Cildin Anahtarı

Lazerle cilt yenileme, cilt düzensizliklerini azaltmak ve cildin kolajen üretimini teşvik etmek için kullanan devrim niteliğinde bir tedavi prosedürdür. Farklı lazer tedavi türlerine daha yakından bakalım…

Haber Merkezi / Güneşe maruz kalmanın ve güneş hassasiyetiyle ilişkili risklerin en aza indiği, havaların soğuk ve serin olduğu zamanlar, lazerle cilt yenileme tedavisi için en ideal dönemlerdir.

Geniş Bant Işık (BBL) Terapisi: BBL, yaşlanma belirtilerini ve güneş hasarını hedef almak için geniş spektrumlu ışık kullanan son teknoloji ürünü bir lazer terapisidir. Non-invazivdir ve çok çeşitli cilt rahatsızlıklarının tedavisinde oldukça etkilidir.

Faydalar:

Yaşlılık lekelerinin ve çillerin görünümünü azaltır,
Cilt pigmentasyonunu eşitler,
Cildin sıkılığını artırır,
Gözeneklerin görünümünü en aza indirir.

Kullanım alanları: BBL, güneş hasarını, yaşlılık lekelerini ve kızarıklıkları tedavi ederek daha eşit bir cilt tonu sağlamak için kullanılır.

Yoğun Atımlı Işık (IPL) Terapisi: IPL tedavisi BBL’ye benzer ancak cilt pigmentasyonu sorunlarını ve küçük lekeleri tedavi etmek için farklı bir ışık spektrumu kullanır.

Faydalar:

Güneş lekelerinin görünümünü azaltır,
Hiperpigmentasyonu düzeltir,
Damar lezyonlarını tedavi eder,
Cilt dokusunu iyileştirir.

Kullanım alanları: IPL, minimum kesinti ile rosacea, hiperpigmentasyon ve fotoyaşlanmanın tedavisi için idealdir.

HALO Lazer Tedavisi: HALO, cilt sorunlarına birden fazla düzeyde çözüm bulmak için ablatif olmayan dalga boylarını birleştirir.

Faydalar:

Renk solmasını ve güneş hasarını hedefler,
Cilt tonunu ve dokusunu iyileştirir,
Yansıtıcılığı ve parlaklığı artırır,
Kişiselleştirilebilir bir tedavi deneyimi sunar.

Kullanım alanları: HALO, cildin hem yüzeysel hem de daha derin katmanlarını hedef alarak kapsamlı cilt gençleştirme için kullanılır.

CO2 Lazer Yüzey Yenileme: CO2 lazerle yüzey yenileme, yeni, genç cildi ortaya çıkarmak için cilt dokusunun katmanlarını parçalı bir yöntemle ortadan kaldıran ablatif bir lazerdir.

Faydalar:

Kırışıklıkları ve ince çizgileri azaltır,
Cildi sıkılaştırır ve elastikiyetini artırır,
Akne izleri de dahil olmak üzere yara izlerini düzeltir,
Uzun vadeli faydalar için kolajen üretimini uyarır.

Kullanım alanları: CO2 lazer özellikle daha derin kırışıklıklar ve yaşa bağlı daha ciddi cilt sorunları için etkilidir.

Sublatif Gençleştirme: Sublatif gençleştirme, kollajen üretimini teşvik etmek için radyofrekans enerjisini kullanır ve sonuçta sağlıklı, canlı bir cilt elde edilir.

Faydalar:

Daha genç bir cilt sunar,
Hafif ila orta dereceli kırışıklıkları ve yara izlerini giderir,
Koyu tonlar dahil tüm cilt tiplerinde çalışır,
Minimum kesinti süresi içerir.

Kullanım alanları: Sublatif sıklıkla doku iyileştirmeleri, sıkılaştırma ve sivilce izlerinin görünümünü azaltmak için kullanılır.

Mükemmel Cilt Sıkılaştırma: Sublime, cildi şekillendirmek, gevşek alanları sıkılaştırmak ve kolajeni uyarmak için kızılötesi ışık ve bipolar radyofrekansı birleştirir.

Faydalar:

Ameliyatsız yüz germe etkisi sağlar,
Çene hattı tanımını geliştirir,
Boyun ve gıdı çevresindeki sarkmaları azaltır,
Genel cilt kalitesini artırır.

Kullanım alanları: Sublime, invaziv cerrahiye gerek kalmadan cilt sıkılaştırma ve şekillendirme için kullanılır.

Paylaşın

Neden Her Gün Portakal Yemelisiniz?

C vitamini açısından zengin olan ve dokuların büyümesi, gelişmesi ve onarılması için gerekli olan portakal, kollajen oluşumunu, demir emilimini ve bağışıklık sisteminin işleyişini destekler, yaraların iyileşmesine katkıda bulunur.

Haber Merkezi / Gıda lifi açısından da oldukça zengin olan portakal, sindirim sistemi sağlığını korur ve kabızlık, IBS (irritabl bağırsak sendromu), diyabet, obezite ve kalple ilgili hastalıklarıngelişmesini engelemeye yardımcı olur.

Portakal ayrıca folat içerir. Folat, kemik iliğinde DNA ve RNA’nın yanı sıra WBC’ler ve RBC’ler üreten ve karbonhidratları enerjiye dönüştüren bir B vitamini bileşiğidir. 

Folat eksikliği, diğer semptomların yanı sıra yorgunluğa, kaslarda zayıflığa, ağızda ülserlere, görmeyle ilgili sorunlara, muhakeme, hafıza ve anlama sorunlarına, depresyona ve kafa karışıklığına yol açar. Portakal, folat, C vitamini ve lifin yanı sıra potasyum, kalsiyum ve tiamin de içerir.

Beslenmenize portakalı nasıl eklersiniz?

Her gün bir portakal tüketebilirsiniz; sabah, akşam veya yapıyorsanız antrenmandan sonra. Bu meyveyi beslenmenize başka şekillerde de dahil edebilirsiniz.

Salatanıza C vitamini yüklü meyve dilimleri ekleyin: Portakal, kivi, çilek ve elma… Tatlandırmak için biraz bal, bir tutam kırmızı biber tozu ve bir tutam limon…

Yeşillikleri seviyorsanız, bir bardak portakal suyunun içine birkaç haşlanmış ıspanak yaprağı ekleyin ve karışımın üzerine biraz tuz ve mango tozu serperek işlemi tamamlayın.

Limonata sever misin? Taze sıkılmış portakal suyunu taze sıkılmış limon suyuyla birleştirin ve keskin bir içeceğe sahip olun.

Portakalın faydaları

Portakal, kalp ile ilgili hastalıklara yakalanma riskinizi azaltan ve kalp sağlığını iyileştiren, C vitamini, flavonoidler ve karotenoidler gibi bitki bazlı bileşikler içerir.

Araştırmalara göre, yüksek düzeyde narenciye içeren herhangi bir beslenme yöntemi, diyabet gibi kronik hastalıkların yanı sıra karaciğer, boyun, ağız, baş ve mide kanseri gibi belirli kanser türlerine karşı da korur.

Portakal bol miktarda C vitamini içerir. C vitamini vücudun demiri emme gücünü artırır. Bu da, anemi geliştirme riskini azaltır.

Vitamin, antioksidan ve besin maddeleri içeren meyvelerin düzenli tüketimi bağışıklık sisteminin işleyişini destekleyebilir ve vücudu daha dayanıklı hale getirebilir.

Portakal, vücudunuzun kollajen üretiminde yardımcı olur ve bu vücudun yaraları iyileştirme hızını artırır.

Portakaldaki kalsiyum içeriği kemiklerin, kasların ve organların güçlenmesini sağlar. Meyvedeki potasyum da kan basıncını düşürür.

Bol miktarda antioksidan içeren portakalın, cildi serbest radikallerin neden olduğu hasarlardan koruduğu da rahatlıkla söylenebilir.

Portakaldaki C vitamini, saç dökülmesinin azalmasına ve saçların daha hızlı büyümesine yardımcı olabilir. Portakal ayrıca, kepek tedavisinde de yardımcı olabilir.

Portakaldaki A vitamini, mukus zarlarını koruyarak göz sağlığına katkıda bulunur ve körlüğe kadar varabilen yaşa bağlı damar hasarlarını önler.

Paylaşın