CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Müslüman Ülkeler Arasında Adaletle Yürüyen Kalmadı

“Bugün verilere baktığımızda İslam ülkelerinin ne hale getirildiğini görüyoruz” diyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Adalet, eğitim gibi alanlarda İslam ülkeleri geridedir. Müslümanlar arasındaki kavganın da büyüdüğünü görüyoruz. Kimi grupların dini kullanarak bir şeyler elde etmesiyle Müslüman ülkeler arasında adaletle yürüyen kalmadı” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Dinimiz İslam’ın kendisiyle Müslümanlığımız arasındaki farkın gün geçtikçe açıldığını kabul etmeliyiz. İslam’ın özünde yer alan çoğulculuğun gün geçtikçe azaldığı, Müslümanlar arasındaki kardeş kavgasının tüm çabalara rağmen sonlandırılmadığı gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Kimi grup ve yapıların kendi çıkarları doğrultusunda dini değerlerimizi istismar etmesine hep birlikte karşı durmalıyız” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Kongre Merkezi’nde Elmalı Belediyesi’nin düzenlediği Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Paneli’ne katldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, panelin açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli konuklar, saygıdeğer hocalarım, milletvekili arkadaşlarım, il başkanımız, büyükşehir belediye başkanımız ve Elmalı’nın saygıdeğer belediye başkanı ve saygıdeğer eşleri; efendim Türkiye ilahiyat birikiminin saygın mensupları biraz sonra açıklamalar yapacaklar, görüşlerini açıklayacaklar, ben de dikkatle dinleyeceğim. Elmalılı Hamdi Yazır anısına düzenlenen bu akademik toplantıda sizlere hitap etmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu toplantıya beni davet eden, başta Elmalı Belediyesi olmak üzere konferansın tertip heyetine de şükranlarımı sunuyorum. Bu ve benzeri toplantıların Türkiye’nin huzurlu geleceğine eşsiz katkılar yapacağına duyduğum inançla tüm katılımcılara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Konuşmamda benden çok daha iyi tanıdığınızı düşündüğüm merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın yaşamına ilişkin bilgileri paylaşmayı düşünmüyorum. Sizler yapacağınız sunuşlarla merhum Yazır’ın Cumhuriyetimize yaptığı katkıları en yalın şekliyle zaten anlatacaksınız. Ben merhum Yazır’ın yaşamından ziyade kendisinin başta ‘Hak Dini Kur’an Dili’ eseri olmak üzere tüm eserleri ışığında Türkiye’nin temel problemlerine ilahiyat penceresinden nasıl bakılabileceğine dair naçizane görüşlerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Değerli konuklar, Osmanlı’nın son devrinde yetişmiş ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda önemli görevler üstlenmiş saygın bir din alimi olan Elmalılı, kendini kuranı anlamaya ve açıklamaya adamıştır. Bu adanmışlığın haklı bir sonucu olarak TBMM’nin 21 Şubat 1925 tarihli oturumunda kabul edilen Türkçe Kuranı Kerim tefsirinin hazırlanması kararının ardından kapısı çalınan ilk isim olmuştur. Teklifi kabul eden Elmalılı, tefsiri yazmaya 1926 yılında başladı ve ‘Hak Dini Kur’an Dili’ adını verdiği eserini 1938 yılında tamamladı. Yaklaşık 12 yıl süren ve Elmalılı tefsiri olarak bilinen tefsir son derece özgün bir çalışmadır.

Örneğin Sayın Mustafa Bilgin İslam ansiklopedisinin ‘Hak Dini Kur’an Dili’ maddesinde eseri Mehmet Akif’in ifadesiyle İslam’ı asrın idrakine söyletme gayesi taşıyan ciddi ve yorucu bir emeği yansıtması olarak değerlendirir. Sayın Bilgin eserin bir Kuran tefsiri olmasının yanı sıra ayetlerin yorumu münasebetiyle pek çok itikadı, ameli, ilmi ve felsefi meseleye çağdaş metodolojiyi de kullanarak geniş ölçüde orijinal düşünce ve çözümler ihtiva ettiğini de savunur, vurgular. Şüphesiz Elmalılı’nın bu başarısı klasik alim özellikleriyle, çağdaş fikir adamı özelliklerini birleştirmeyi başarmış bir şahsiyet olmasından kaynaklanmaktadır.

Değerli konuklar, peki biz bugün bu tefsirin ışığında Türkiye’nin temel problemlerine nasıl bakmalıyız. Değerli konuklar, hak diyoruz, hukuk diyoruz, adalet diyoruz. Peki Elmalılı ne diyor? Elmalılı’nın kadılık makamına tayin edilecek kişinin hür olması şartına ilişkin önemli bir değerlendirmesi vardır. Elmalılı’nın kadınların hür olması şartına yaptığı özel vurgu sadece köle ve köle sahibi arasındaki ilişkiye dair değildir. Elmalılı’nın vurgusu kadıların yani yargı makamında oturanların dış etkilere karşı koyacak niteliklere sahip olması şartını da kapsamaktadır. Bu haliyle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargı dağıtanların bağımsızlığı ve tarafsızlığı toplumsal adalet ve huzurumuz için bir zorunluluktur.

Değerli konuklar, çünkü Elmalılı’nın şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emretmektedir şeklinde Türkçeye aktardığı ayette de buyurulduğu üzere devletin dini adalettir. Devlet işin ehline verildiği, işi ehline verenlerce yönetildiği ve sonuç olarak adaletle hükmedildiği zaman bir vasfa kavuşmuş olur.

Aksi halde ideal bir devlet yönetiminden söz edemeyiz. Eski Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu’nun da ifade ettiği üzere din açısından önemli olan adalettir. Hakkın, doğrunun egemenliğidir. Bir ülkede zulüm, haksızlığın, eşitsizliğin, kayırmacılığın keyfiliğin değil hukukun üstünlüğü, açıklık, eşitlik ve şeffaflığın hakim olması vatandaşların onur ve haklarının korunması sadece beşeri değil aynı zamanda dini bir zorunluluktur. Bir daha ifade edeyim, sadece beşeri değil aynı zamanda dini bir zorunluluktur.

Değerli dostlarım, İslam dünyasının nasıl bir duruma sürüklendiğini de bir veriyle açıklamak isterim. George Washington Üniversitesinden Şehrazat Rahman ve Hüseyin Askeri adlı iki bilim insanı 2015 yılından buyana düzenli olarak İslamilik endeksi adlı bir çalışma yürütüyorlar. Bu endekste adalet ve yönetim, ekonomi, yolsuzluklar, insan hakları ve uluslararası hukuk gibi üst başlıklar çerçevesinde 150’ye yakın ülke İslami kriterlere uygunluklarına göre sıralanıyor.

2020 yılı endeksine göre İslam ülkeleri üzülerek ifade edeyim en alt sıralarda bulunuyor ve her yıl biraz daha geriliyor. Bu endeks 2015 yılında ilk defa yayınlandığında Katar 39. sıradaydı. 40.sırada Birleşik Arap Emirlikleri vardı, Malezya 43. sıradaydı. Türkiye ise 65. sırada bulunuyordu. 5. yılın sonunda yani endeksin 2020 yılı verilerine üzülerek ifade edeyim İslam ülkeleri açısından hiç de iç açıcı değil 2020 yılı endeksi. Malezya yine 43. sırada. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri 47, Katar 51. sıraya gerilemiş durumda. 2015 yılında 65. sırada bulunan Türkiye ise 2020 yılında 100. sırada. Endeksin 2020 yılı sonuçları itibariyle ilk 40 sırada hiçbir İslam ülkesi yer almıyor. İlk sırada ise Yeni Zelanda bulunuyor. İkinci sırada İsveç, üçüncü sırada Hollanda yer alıyor. Yani Yeni Zelanda İslami kriterlere göre yaşayan ülkeler arasında ilk sırada bulunuyor.

Bu endeksin ortaya koyduğu sonuçlar İslam’ın ortaya koyduğu kriterler açısından Müslüman olarak yaşadığımızı ancak İslam’dan da nasıl uzaklaşmış olduğumuzu gözler önüne seriyor. Bu örnekler ışığında dinimiz İslam’ın kendisiyle Müslümanlığımız arasındaki farkın gün geçtikçe açıldığını kabul etmeliyiz. İslam’ın özünde yer alan çoğulculuğun gün geçtikçe azaldığı, Müslümanlar arasındaki kardeş kavgasının tüm çabalara rağmen sonlandırılmadığı gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Kimi gurup ve yapıların kendi çıkarları doğrultusunda dini değerlerimizi istismar etmesine hep birlikte karşı durmalıyız.

Değerli misafirler, bugün imrenerek bakacağımız, vatandaşlarının huzurunu, hakkını, hukukunu koruyan, adaletle hükmedilen bir İslam ülkesi görmekte zorlanıyoruz. Örneğin dünyanın en büyük göçmen hareketliliği Müslüman ülkelerden batı ülkelerine doğru yaşanıyor. Ege’nin, Akdeniz’in soğuk sularında hayatlarını kaybedenlerin büyük bir bölümü Müslüman kardeşlerimiz.

Dünya silah sanayinin en önemli alıcıları arasında Müslüman ülkeler ilk sıralarda yer alıyor ve ne yazık ki, çoğu yerde bu silahlar Müslüman kardeşlerimize yönelik kullanılıyor. Bu örnekler çoğaltılabilir. Oysa örnekleri çoğaltmak yerine topyekûn azaltmanın yollarını bulmalıyız. Büyük İslam Bilgini Elmalılı Hamdi Yazır’ın bir diğer önemli mesajı da şudur; bir toplumda hurafelerin yayılmasını engellemenin yolu ilahi kelamın her çağda yorumlanmasıdır. Çünkü insan yüce Allah’ın mesajını her döneme hitap eden evrensel mesajlar olarak ancak yorum gücüyle kavrayabilir.

Değerli dostlarım, bütün zorlukları aşacağımıza duyduğum inançla başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere dinimizin doğru anlaşılması konusunda içtenlikle çaba harcayan cumhuriyetin kurucu kadrolarını rahmetle anıyor, Elmalılı Hamdi Yazır’ın şahsında bu çabaya katkı veren tüm din alimlerimize şükranlarımı sunuyorum. Bir kez daha sempozyumunuzun hayırlı olmasını diliyor ve bu sempozyumu İstanbul’da düzenleyen Elmalı Belediye Başkanımıza da yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun efendim.”

Paylaşın

Babacan: Ülkeyi İflas Ettirdiler, Eski Defterleri Karıştırıyorlar

Partisinin Balıkesir Sındırgı’daki ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Siz partili ve taraflı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kedi olalı bir fare tuttuğunu gördünüz mü? Yok… Onun için Cumhurbaşkanı sürekli eski defterleri karıştırıp duruyor. Aynı müflis tüccar gibi. Demirel’in tabiriyle, dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutmaya çalışan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: Tüm yetkiyi tek elde topladığınızdan bu yana ne yaptığınızı onu anlatın.” dedi.

Haber Merkezi / “Sayın Erdoğan son dönemde bozuk bir plak gibi tutturdu. ‘Bu yolları, köprüleri biz yapıyoruz, muhalefet bu projelere son verecek’ diyor. Herhalde rüya gördü, kendi rüyasıyla kavga ediyor” diyen Babacan şu ifadeleri kullandı:

Dün 1915 Çanakkale Köprüsü açıldı. Evet, önemli bir proje. Vatana millete hayırlı olsun. Ancak, 45 bin araç geçişi ve araç başına da 16 euro geçiş ücreti taahhüdüyle yapılabildi. Gerçekten bir yarışma olsaydı, o proje üç beş kişiden zarfta teklif alarak değil açık bir ihaleyle yapılsaydı, çok daha düşük bir garanti bedeli ve geçiş ücretiyle yapılabilirdi. Hem büyük proje yapacaksın hem de ucuza mâl edeceksin. Maharet orada.

Yap-işlet-devret projelerinin tamamını DEVA Partisi iktidarının ilk 90 gününde teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutacağız. Kamu Özel İşbirliği yöntemini, makul bir nakit akışı üreten projelerle sınırlayacağız. Eğitim sağlık gibi alanlarda bu modelin kullanılmasına izin vermeyeceğiz.

“Siz partili ve taraflı cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kedi olalı bir fare tuttuğunu gördünüz mü?” diye soran Babacan, “ Yok… Onun için Cumhurbaşkanı sürekli eski defterleri karıştırıp duruyor. Aynı müflis tüccar gibi. Demirel’in tabiriyle, dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutmaya çalışan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: Tüm yetkiyi tek elde topladığınızdan bu yana ne yaptınız onu anlatın” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Balıkesir’de partisinin Sındırgı ilçe kongresinde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı;

“Sayın Erdoğan son dönemde bozuk bir plak gibi tutturdu. ‘Bu yolları, köprüleri biz yapıyoruz, muhalefet bu projelere son verecek’ diyor. Herhalde rüya gördü, kendi rüyasıyla kavga ediyor. DEVA Partisi Türkiye’nin layık olduğu en büyük projeleri yapabilecek tek partidir. Biz çok daha büyük projeleri, çok daha ucuza mal ederiz. Milletimizin vergilerini bir avuç müteahhide peşkeş çekmeyiz. Devletin de milletin de kazıklanmasına izin vermeyiz.

Dün 1915 Çanakkale Köprüsü açıldı. Evet, önemli bir proje. Vatana millete hayırlı olsun. Ancak, 45 bin araç geçişi ve araç başına da 16 avro geçiş ücreti taahhüdüyle yapılabildi. Gerçekten bir yarışma olsaydı, o proje üç beş kişiden zarfta teklif alarak değil açık bir ihaleyle yapılsaydı, çok daha düşük bir garanti bedeli ve geçiş ücretiyle yapılabilirdi. Hem büyük proje yapacaksın hem de ucuza mâl edeceksin. Maharet orada.

Yap-işlet-devret projelerinin tamamını DEVA Partisi iktidarının ilk 90 gününde teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutacağız. Kamu Özel İşbirliği yöntemini, makul bir nakit akışı üreten projelerle sınırlayacağız. Eğitim sağlık gibi alanlarda bu modelin kullanılmasına izin vermeyeceğiz.

Bu projelerin ortak akılla ve tüm paydaşların katılımıyla gerçekleştirilmesini sağlayacağız. Şeffaf ve açık ihale usulüyle sağlıklı bir yatırım ortamı oluşturacağız. Bu projeler nedeniyle kamunun yapacağı harcamaları, şeffaf bir şekilde ve periyodik olarak kamuoyuyla paylaşacağız.

Bu aralar iktidarın 1990’lardan çıkarıp getirdiği bazı siyasetçiler var. Hani meydanlarda ‘iki anahtar’ diye oy isteyip, sonra vatandaşın cebindeki parayı hiç edenler. Ülkeyi yönetmeye çalışan otoriter ittifaka hatırlatmak isterim: Seçim yasasındaki oynamalarla, Beyaz Torosların gölgesinde siyaset yapanlarla, ülke ekonomisini mahveden o 90 model siyasetçilerle durumu kurtaracağınızı zannetmeyin.

Hiçbir şey DEVA Partisi’nin yükselişini durduramayacak. Seçimi kazanmak için entrikanın peşinde koşanlara sesleniyorum: Elinizden geleni ardınıza koymayın. DEVA Partisi’nin damlaları sel oluyor. Bu selin karşısında hiçbir baraj duramayacak. Hiçbir şey, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir. DEVA fikrinin zamanı gelmiştir. Önümüzdeki ilk seçimde bu otoriter ittifakın irili ufaklı tüm ortaklarıyla da yancılarıyla da vedalaşacağız.”

“Ülkeyi iflas ettirdiler, eski defterleri karıştırıyorlar”

Siz partili ve taraflı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kedi olalı bir fare tuttuğunu gördünüz mü? Yok… Onun için Cumhurbaşkanı sürekli eski defterleri karıştırıp duruyor. Aynı müflis tüccar gibi. Demirel’in tabiriyle, dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutmaya çalışan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: Tüm yetkiyi tek elde topladığınızdan bu yana ne yaptığınızı onu anlatın.

‘Bütün dünyada enflasyon yükseldi’ diyor. Japonya, enflasyon yüzde 2’ye çıktı diye panik şu anda. Avrupa, Amerika yüzde 5’i, yüzde 6’yı, yüzde 7’yi görünce ’40 yılın en yüksek enflasyonu’ diyor. Adamların bir yıllık enflasyonunu Türkiye’de 15 günde yaşıyoruz. Türkiye’deki mazot ve benzin fiyatları sadece petrolün varil fiyatı kadar artsaydı, bugün en fazla 9-10 liraydı. Türkiye’de döviz kuru ikiye katladı. Onun için mazot, benzin bugün 20 liraya, 23 liraya satılıyor.

İki gün önce hazine dolar bazında yüzde 8,8 ile borçlandı. Avrupa’da eksi faiz varken, Amerika’da faizler yüzde 1 civarındayken bu millete dolar cinsinden yüzde 8,8 faiz ödetmek yazık değil mi? Talimat ver de düşsün o faiz. Kendisine bağlı Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’nden bahsediyoruz. Ticari kredi faizleri yüzde 30’u geçti. Talimat versin de düşürsün. İhtiyaç kredilerinin faizi yüzde 25-30 arasında değişiyor. ‘Tek imzayla her şeyi yapacağım’ dedi, yapsın.

Ülkenin ekonomisini yönettiğini zannedenler, sözüm ona bakanlık yapanlar Sındırgı’da 20 metrekarelik bir dükkânı işletecek beceriye, bilgiye sahip değil. Rafı dolu, sıfır borçla bir dükkânı emanet edin; bir senede batırırlar. Bunu beceremeyecek insanlar ülkeyi yönetmeye çalışıyor.”

Paylaşın

ABD’nin Ukrayna’ya Vereceği ‘Kamikaze İHA’lar Savaşı Nasıl Etkileyecek?

Batılı ülkeler, Rusya’nın işgaline uğrayan Ukrayna’ya askeri yardımlar gönderiyor. Son olarak ABD, 800 milyon dolarlık yeni askeri destek paketinin parçası olarak Ukrayna’ya ‘kamikaze’ insansız hava araçları vereceğini duyurdu.

Kullanımı pratik olan “Switchblade”, çarpma anında patlayan küçük ‘intihar uçağı’ olarak adlandırılıyor. Bu ‘uçan silah’ hakkında ne biliyoruz? ‘Kamikazeler’, Ukrayna’daki savaşta ne gibi bir fark yaratabilir?

Switchblade, bir sırt çantasına sığacak kadar küçük; saatte yaklaşık 100 km hıza ulaşabiliyor. Tek kullanımlık drone üzerinde kameralar, rehberlik sistemleri ve patlayıcılar taşıyor.

Çoğu silahın aksine, Switchblade herhangi bir zamanda bir görevi devre dışı bırakabiliyor ve operatörün verdiği komuta bağlı olarak başka bir hedefe yeniden kilitlenebiliyor. Bu noktada sivillerin korunması amaçlanıyor.

‘Yeni nesil füze’

Switchblade 300 ve Switchblade 600 olmak üzere iki versiyonu bulunuyor. Üretici AeroVironment’e göre Switchblade 300, hedefini vurmadan önce 15 dakika boyunca 10 km mesafeye kadar uçabiliyor.

Şirket, kamikaze drone’nun gerçek zamanlı GPS koordinatlarını ve videoları kullandığını belirtiyor. Fırlatıcı ve taşıma çantasından oluşan kit dahil 2.5 kg ağırlığında. Bu drone, hava, deniz ve karadan fırlatılabiliyor.

Daha büyük Switchblade 600, tanklar gibi zırhlı hedefleri vurmak için tasarlandı. AeroVironment’e göre taşıdığı füzeyle 55 kg ağırlığa ulaşan drone 10 dakikadan daha kısa sürede konuşlandırılabiliyor. Yaklaşık 40 dakika havada kalabilen “yeni nesil füze”, 40 km menzile sahip.

Ukrayna başka hangi silahları kullanıyor?

Ukrayna, lazer güdümlü bombalar atan Bayraktar TB2 insansız hava araçları da kullanıyor. Londra merkezli Royal United Services Enstitüsü’nden Jack Watling’e göre, insansız hava araçları, Rusya işgalinin ilk aşamalarında beklenmedik şekilde başarılı oldu. ABD yönetimi şu ana kadar Ukrayna’ya 1.2 milyar doların üzerinde güvenlik yardım paketini onayladı.

Onlar arasında 600’den fazla Stinger uçaksavar füzesi, 2.600 Javelin zırhlı sistem, 200 el bombası fırlatıcısı ve mühimmat, 200 pompalı tüfek, 200 makineli tüfek, yaklaşık 40 milyon hafif silah mühimmatı ve 1 milyondan fazla el bombası, havan ve havan topu bulunuyor. Ayrıca helikopterler, devriye botları, uydu görüntüleri, zırhlar, kasklar da Ukrayna’ya gönderildi.

ABD’den yeni paket

ABD Başkanı Joe Biden “Ukrayna’ya savaşması ve önümüzdeki tüm zor günlerde kendilerini savunması için silah vereceğiz.” dedi. Yeni 800 milyon dolarlık yardım paketinde 800 Stinger uçaksavar sistemi, 2.000 Javelin, 1.000 hafif zırhlı silah ve 6.000 AT-4 taşınabilir tanksavar silahı bulunuyor.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

EMEP Genel Başkanı Akdeniz: Halk İttifakını Örgütlüyoruz, Geliyoruz

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Bir tarafta Cumhur ittifakı bir tarafta Millet İttifakı. Şimdi yapmaya çalıştıkları şey AKP ve CHP arasına sıkıştırılmış bir seçim yarışı. Bunu reddediyoruz. Üçüncü bir seçeneği, devrimci demokrat halk ittifakını örgütlüyoruz, geliyoruz, geliyoruz arkadaşlar” dedi.

Emek Partisi (EMEP) İstanbul İl Örgütü tarafından Avcılar’da bulunan Violent Balo Davet Salonu’nda dayanışma yemeği düzenlendi. Dayanışma yemeğine çok sayıda siyasi parti ve sendika temsilcilerinin yanı sıra yüzlerce işçi ve emekçi de katıldı.

Evrensel’de yer alan habere göre; Dayanışma gecesinin açılış konuşmasını EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros yaptı. Etkinliğe katılan konukları selamlayan Barbaros, birlikte mücadele vurgusu yaparak önümüzdeki dönemlerde gerçekleşecek Newroz ve 1 Mayıs etkinliklerine katılım çağrısı yaptı.

Daha sonra söz alan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, 18 Mart’ta Çanakkale’de Anadolu’nun her yerinden insanların yurdunu savunmak için kahramanca omuz omuza dövüştüğünü söylerken “Onları saygı anıyoruz. Ama Osmanlı yönetiminin de bu ülke insanlarını savaşa sürükleyen politikalarını unutmayacağız” dedi. Çanakkale’de açılan köprünün maliyetinin yine halkın sırtına yükleneceğini söyleyen Akdeniz “45 bin araç garantisi veriyorlar. KDV dahil köprüden geçiş ücreti 18 avro. Geçiş garantisi 6 milyar avro. Köprüden geçmeyen araçların maliyeti yine bizlerden, halktan, sizden çıkacak. İşte bunlar Çanakkale diye diye her destandan rant çıkaran tüccarlar şebekesidir. Bunların vatanla milletle bir alakaları yoktur” ifadelerini kullandı.

“Türkiye NATO’dan çıkmak zorundadır”

Rusya ile Ukrayna arasında süren savaşla ilgili “Biz Ukrayna’da, Donbas’ta, Kırım’da gerici emperyal heveslerle işbirliği yapan burjuva yönetimlerine hayır diyoruz. Biz Ukrayna halkının, Donbas halkının, Kırım halkının kendi  kaderini tayin etme hakkını savunuyoruz. Rusya, Ukrayna topraklarını terk etmeli, işgal son bulmalı” dedi. “NATO da emperyalisttir, Amerika da emperyalisttir, AB de Rusya da emperyalisttir. Biz emperyalizme karşı devrim ve sosyalizmin bayrağı diyoruz” diye konuşan Akdeniz, hükümetin iki yüzlü tutum sergilediğini söyleyerek şunları söyledi: “Savaş bütçesi Meclisten geçtiği sürece, Ukrayna’ya SİHA’lar satıldığı sürece NATO’nun truva atı olarak o bölgelerde cirit atmak barışı değil, savaşı getirir. Türkiye’nin garantörlüğü Türkiye’nin savaş bataklığına çekilmesini getirir. NATO’ya karşı barış mücadelesi anti emperyalist olmak zorundadır. Türkiye NATO’dan çıkmak zorundadır. Barışı savunuyorsanız önce NATO’dan çıkacaksınız”

Yaşananların ülke ekonomisine yansımasını da değerlendiren Akdeniz “Memleketi tefecilerin eline düşürdüler. Patronlara faiz cenneti, emekçilere enflasyon cehennemini bu iktidar yarattı. Ülkenin tahıl deposu Konya nerede, ayçiçek diyarı Trakya nerede? Hepsini yabancı şirketlere peşkeş çektiler. Türkiye gıda krizi, açlık kriziyle karşı karşıya. ‘Aman bekleyin seçim gelsin’ demeyeceğiz. Halkın örgütlü gücüyle iş için, ekmek için, demokrasi için meydanlara ineceğiz. Newroz’lardan 1 Mayıslara yüz binler meydanlarda olacak” dedi. Geçtiğimiz ay yüzün üzerinde fabrika ve işyerinde eylemler olduğunu söyleyen Akdeniz “Sorun şu: Bütün bunları nasıl birleştireceğiz? Bir genel grevi, bir genel direnişi nasıl örgütleyeceğiz. İşte bunu yaptığımızda bu düzen siyasetini yapanlar tarihin çöplüğüne gidecekler” dedi. Bugün dünyada ve Türkiye’de en önemli eksikliğin uluslararası işçi sınıfının siyaset sahnesinin göbeğine oturmaması olduğunu söyleyen Akdeniz “Bugün eksiklik işçilerin kendi partilerini güçlendirmeleridir. EMEP’in her bürosu bir mücadele okuludur. Gelin siyasete katılın ve işçi sınıfı nasıl siyaset yaparmış bu burjuva bezirganlara gösterelim” ifadelerini kullandı.

“Üçüncü bir seçeneği, devrimci demokrat halk ittifakını örgütlüyoruz, geliyoruz”

AKP ve MHP’nin Meclise sunduğu seçim yasası teklifini de eleştiren Akdeniz “Sandıkları daha çok korumamız gerekecek. Demokratik iradeyi hep birlikte sahiplenmemiz gerekecek. Eskiden iki kutuplu bir burjuva siyasete Türkiye halklarını mahkum etmek istiyorlardı. Bir tarafta Cumhur ittifakı bir tarafta Millet İttifakı. Şimdi yapmaya çalıştıkları şey AKP ve CHP arasına sıkıştırılmış bir seçim yarışı. Bunu reddediyoruz. Üçüncü bir seçeneği, devrimci demokrat halk ittifakını örgütlüyoruz, geliyoruz, geliyoruz arkadaşlar” dedi.

Basın üzerindeki baskılara dikkat çeken Akdeniz “Evrensel, BirGün, Yeni Yaşam, Cumhuriyete sahip çıkacağız. Basın İlan Kurumu 900 günü aşkın bir süredir Evrensel’e ilan vermiyor. Evrensel baskılara direniyor. Daha çok okuyacağız, okutacağız” dedi.

Eskişehir’de Gezi direnişi eylemleri sırasında polis ve sivil kişilerce darp edilerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın doğum gününü kutlayan Akdeniz, Gezi Davası’nın 21 Mart’ta görülecek 5’inci duruşmasına da çağrı yaparak “Mücella Yapıcı ve arkadaşlarının dava duruşması görülecek. Herkesi Gezi’ye, yargılanan arkadaşlarımıza sahip çıkmaya çağırıyorum” dedi.

Paylaşın

Rusya-Ukrayna Savaşı Türkiye-ABD İlişkilerini Nasıl Etkiledi?

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgale başlaması, son yıllarda inişli çıkışlı bir süreç izleyen Türk-Amerikan ilişkilerinde dengeleri değiştirmişe benziyor. Ankara’nın net şekilde Rusya’nın işgal girişimini reddetmesi, Montrö Sözleşmesi uyarınca İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı kapatması, diplomatik çözüm için çaba göstermesi Washington’dan “takdir ve teşekkür” mesajlarını getiriyor.

Diplomatik kaynaklara göre, gelecek hafta düzenlenecek NATO Zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında bir görüşme olması sürpriz sayılmamalı. İki ülke arasında artan diyaloğun F-16 satışı ve S-400’ler sorununu nasıl etkileyeceği, tartışılan konular arasında.

Ukrayna krizinin Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrine ve diyaloğuna olan olumlu etkisi hem Ankara hem de Washington’daki yetkililer tarafından dile getiriliyor. Rusya’nın NATO sınırlarına kadar genişleyen saldırıları, Avrupa’nın güvenliği açısından NATO’nun kurumsal olarak önemini ortaya koyduğu gibi, jeopolitik konumu ve Moskova ile ilişkisi de Ankara’nın ittifak içindeki kritik rolünün teyit edilmesini sağladı.

Hem Washington hem de diğer önemli NATO başkentlerinde yapılan değerlendirmelerde, Türkiye’nin rolü açısından dört ana unsur öne çıktı. Birincisi, Ankara’nın Moskova ile derin ekonomik ve ticari ilişkilerine karşın Ukrayna’ya dönük askeri operasyonu kesin bir dille reddetmesi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki kınama oylamasında uluslararası toplumla birlikte hareket etmesi.

İkincisi, Ukrayna’nın Kırım dahil toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasına verdiği siyasi desteğin yanı sıra, başta silahlı insansız hava araçları (SİHA) olmak üzere, Kiev’e verdiği askeri destek. Türkiye’nin bu yöndeki desteğinin 24 Şubat sonrasında da sürdüğü uluslararası basında çıkan ve Ankara tarafından yalanlanmayan haberler arasında yer alıyor.

Üçüncü önemli gelişme, Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi uyarınca İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı askeri gemilere kapatması. Başta Ukrayna olmak üzere ABD ve diğer NATO üyeleri, Rus savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişini engelleyen bu adımı takdir ettiklerini kayda geçirdiler.

Diğer bir önemli unsur da Türkiye’nin, ikisiyle de özel ilişkilere sahip olduğu Rusya ve Ukrayna arasında sorunun diplomatik yolla çözümüne yaptığı katkı oldu. Tarafların arasındaki görüş ayrılıklarının azaltılması ve sonunda bir anlaşmaya varılması açısından oynadığı rolü sürdüren Türk liderlerinin özellikle Rusya karşıtlarıyla temasta kalmaları önemli bir araç olarak değerlendiriliyor.

Bunlarla beraber Türk dış politikasında geçen seneden bu yana gözlemlenen normalleşme kapsamında İsrail, Ermenistan, Yunanistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle yeniden temasların kurulması ve gerilimden işbirliği sürecine geçiliyor olması da Washington’da olumlu yansıyan gelişmeler arasında.

Ankara-Washington temasları artıyor

Bu süreçte Türk-Amerikan ilişkilerine olumlu yansıyan en somut gelişme, diyaloğun sıklığı ve düzeyindeki artış oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın 9 Mart’ta yaptıkları telefon görüşmesinin yanı sıra, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD’li mevkidaşı Anthony Blinken ile Savunma Bakanı Hulusi Akar da ABD Savunma Bakanı Austin Lloyd ile kriz sürecinde birden fazla kez temas kurdular.

Diplomatik kaynaklar, 24 Mart’ta Brüksel’de düzenlenecek olağanüstü NATO Liderler Zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında yeni bir görüşme gerçekleşmesi olasılığının yüksek olduğunu kaydettiler. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 1-2 ay içerisinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve diğer yetkililerle görüşmek üzere Washington’a bir ziyaretinin planlandığı da öğrenildi.

Düzenli Stratejik Diyalog Mekanizması

Türk-Amerikan diyaloğunun önemli sonuçlarından biri de Stratejik Diyalog Mekanizması’nın aktive edilmesi kararı oldu. Ankara’nın uzun zamandan bu yana talep ettiği mekanizma için yeşil ışık, Erdoğan-Biden arasında geçen sene Roma’da yapılan görüşmede yakılmıştı.

Söz konusu mekanizmayı, ikili ilişkilerin tamamını, yaşanan sorunları ve işbirliği alanlarını yapısal bir bütünlük içinde ve düzenli aralıklarla ele alınması için isteyen Ankara, dışişleri bakanı ya da bakan yardımcısı düzeyinde işletilecek bu sürecin yararlı olacağına inanıyor.

Bu konuda ilk adım 4 Mart’ta Türkiye’de temaslarda bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman’ın ziyareti sırasında atılmıştı. Bu sürecin önümüzdeki haftalarda ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Türkiye’ye yapılacak farklı düzeylerdeki ziyaretlerle daha da ileri taşınması bekleniyor.

Bu mekanizma kapsamında iki ülke arasında siyasi, ticari ve ekonomik ilişkilerin doğru ve stratejik bir düzlemde ele alınması, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Kuzey Suriye’de YPG’ye sağladığı destek ve Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerinden kaynaklanan sorunların çözüme kavuşturulmaya çalışılması öngörülüyor.

Ankara’ya yaptırım baskısı yok

Ukrayna odaklı gündemde en çok merak edilen konular arasında Türkiye’nin Rusya’ya karşı başlatılan yaptırımlara katılması konusunda ABD’den bir telkin ya da baskının gelip gelmediği de yer alıyor. Ankara’nın bu yönde bir baskıyla karşılaşmadığını, hava sahasını açık tutmasının da anlaşılır karşılandığı kaydediliyor.

Ancak bu durumun Rusya’nın Suriye’den Ukrayna savaş alanına askeri ekipman ya da paralı savaşçı taşıdığı bilinen askeri uçakları kapsamamasına dönük bir beklentinin masaya gelme olasılığı Ankara’da dile getirilen konular arasında.

F-16 satışını ve S-400’leri nasıl etkileyecek?

Türkiye ile ABD arasında geçen senenin sonundan itibaren geliştirilen “pozitif gündemin” en önemli etkenlerinden bir tanesi Türk Hava Kuvvetleri’nin gereksinimi kapsamında 40 adet yeni nesil F-16 alım ve mevcut filoda yer alan 80 uçak için de modernizasyon kiti talebi oldu. S-400’leri konuşlandırdığı için beşinci nesil savaş uçağı F-35 programından çıkarılan Türkiye, bu adımla hava kuvvetlerinde zaafın önüne geçmeyi planlıyor.

Kaynaklara göre, geçen aylarda başlayan teknik görüşmeler yaz aylarında tamamlanabilir ve onay için ABD Kongresi’ne sunulabilir. Biden yönetimi, F-16’ların satışı konusunda Ankara’ya hükümet tarafından bir sorun çıkartılmayacağını ancak Kongre’de onayın güç olacağını kaydediyordu.

Ankara ise Ukrayna krizinin yarattığı büyük güvenlik riskinin sadece Türkiye değil tüm ittifakı etkileyebileceği, dolayısıyla Amerikan yönetiminin NATO’nun güneydoğu kanadının hava üstünlüğünü gözeterek F-16’ların satış onayı için Kongre nezdinde daha fazla baskı yapması gerektiğini kaydediyor.

Kaynaklar, son gelişmelerin Kongre nezdinde belli bir parça etkisi olduğuna dikkat çekiyor ve F-16’lar için onay sürecinin bundan olumlu etkilenebileceğini belirtiyor. Türkiye, NATO içerisinde ABD’den sonra en büyük F-16 filosuna sahip.

Ancak sayıları azalsa da Kongre üyeleri arasında Türkiye aleyhine konuşmaya devam eden üyeler de var. Yunan lobisine yakınlığıyla bilinen Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Bob Menendez, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, F-16’ların satışa onay verilmesi için Türkiye’nin S-400’leri topraklarından çıkarması gerektiğini yinelemişti.

Ankara’daki diplomatik kaynaklar ise Türk-Amerikan ilişkilerinde en ciddi tıkanma noktalarından olan S-400 hava savunma sistemleri ile ilgili sorunun ikili diyaloğun normalleşmesine paralel olarak çözülme fırsatı olduğunu düşünüyorlar.

Türkiye, S-400’leri Rusya’dan 2019 yazında konuşlandırmaya başlamış ve bir kez test etmişti. Hava savunma sisteminin Ankara yakınlarındaki bir askeri üste bulundurulduğu ancak bir daha aktive edilmediği kaydediliyor. Amerikan yasaları, Türkiye’nin Rus silah sistemini elinde tutmaması hükmünü içeriyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Aksoy Araştırma: Halkın Ekonomide Umudu Kalmadı

İktidar, ekonomide pembe tablo çizmeye çalışsa da yurttaşın en önemli sorunu temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaması. 11 Mart’ta 1067 kişiyle yapılan Aksoy Araştırma’nın Türkiye Monitörü 2022 10. hafta araştırmasının sonuçları da bu tabloyu ortaya koydu. Araştırmaya katılanların yüzde 73,4’ü Türkiye’nin gidişatının kötü olduğunu belirtti.

Türkiye’nin iyiye gittiğinin düşünenlerin oranı sadece yüzde 9,5 oldu. Geçen aylar ile kıyaslandığında, ekonomideki kriz derinleştikçe Türkiye’nin genel gidişatıyla ilgili olumsuz görüş de artıyor. Geçen ay gidişatın kötü olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 67,8’di. Geçen yılın mart ayında yapılan ölçümde ise Türkiye’nin kötüye gittiğini belirtenlerin oranı yüzde 66,3’tü. AKP’ye oy vereceğini söyleyenlerin yüzde 55’5’i, MHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin yüzde 56,9’u ülkenin gidişatının kötü olduğunu ifade etti. Türkiye’nin genel gidişatıyla ilgili en olumsuz görüş HDP seçmenine aitti. HDP seçmeninin tamamı Türkiye’nin genel olarak kötüye gittiğini ifade etti.

En büyük sorun ekonomi

Araştırmaya katılanlara Türkiye’nin en önemli sorununun ne olduğu da soruldu. Katılımcıların yüzde 70,2’si “Ekonomi” cevabını verdi. Adalet başlığı ise yüzde 10 ile ikinci sırada yer alan en önemli sorundu. Katılımcılara göre güvenlik yüzde 0,4, sağlık ve çevre başlıkları yüzde 0,6 oranları ile en düşük oranda görülen sorunlardı. Bu durum halk nezdinde sağlığa bakışın giderek normalleştirildiğini gösterdi.

Türkiye’nin gidişatına paralel olarak araştırmaya katılanlara ekonomik gidişat da soruldu. Katılımcıların yüzde 84,8’i ekonominin gidişatını “berbat/kötü” buldu. “Aynı” bulanların oranı yüzde 11,3, “mükemmel/iyi” bulanların oranı ise yüzde 3,9 oldu. Ocak 2021’den itibaren seçmenin yarısından fazlası ekonomiyi “berbat/kötü” olarak değerlendiriyordu. Özellikle eylül 2021 tarihinden itibaren seçmenin olumsuz görüşünün giderek arttığı dikkat çekti. AKP seçmeninin yüzde 73,2’si, MHP seçmeninin ise yüzde 73,6’sı ekonominin mevcut durumunu “berbat/kötü” olarak nitelendirdi.

Katılımcıların ekonominin geleceğine dair görüşleri de genel olarak olumsuzdu. Araştırmaya katılanların yüzde 60,6’sı ekonominin bir yıl sonra şu anki halinden daha kötü olacağını ifade etti. İyi olacağını belirtenlerin oranı yüzde 23, aynı kalacağını belirtenlerin oranı ise yüzde 16,4’tü.

Araştırmada sağlık çalışanlarının hak arayışı, ayçiçek yağı fiyatlarındaki fahiş artış, zeytinlik alanların madenciliğe açılmasıyla ilgili de konular ele alındı. Araştırmaya katılanların yüzde 83,8’i Cumhurbaşkanı olması durumunda sağlık çalışanlarını dinleyeceğini ve talep ettikleri gerekli iyileştirmeleri yapacaklarını ifade etti. Mevcut koşulların yeterli olduğunu belirterek giden doktorların yerine yeni mezunları getireceğini belirtenlerin oranı yüzde 16,2’ydi.

Artan ayçiçek yağı fiyatları gündeme gelen sorunlardan bir diğeri olarak seçmene farklı seçeneklerle soruldu. Araştırmaya katılanların yüzde 39,1’i fiyatların hükümetin yönetememesinden dolayı arttığını belirtti. Marketleri sorumlu bulanların oranı ise yüzde 34,2 oldu. Katılımcıların yüzde 13,8’i üretici maliyetlerinin artmasını, yüzde 12,9’u ise Rusya-Ukrayna savaşını işaret etti. Resmî Gazete’de yapılan yönetmelik değişikliğiyle zeytinlik alanlarının madencilik faaliyetlerine açılması seçmene sorulduğunda desteğin düşük olduğu görüldü. Araştırmaya katılanların yüzde 61,9’u bu kararı desteklemediklerini belirtti. Bu alanda AKP’lilerin yüzde 42,2’sinin kararı desteklemediklerini söylemeleri dikkat çekti. MHP’lilerin kararı desteklemeyenlerinin oranı ise yüzde 43,1 oldu.

AKP ve CHP kafa kafaya

MAK Araştırma Başkanı Mehmet Ali Kulat, son yaptıkları anketin sonucunu açıkladı. Kulat, AKP’nin halen birinci parti olduğunu ancak oyların CHP ile neredeyse kafa kafaya geldiğini belirtti. AKP’nin yüzde 28-29 bandına geldiğini ifade eden Kulat, “Yüzde 27’lere kadar inebilecek bir AK Parti şu an için görünüyor. CHP’yle çok yaklaştılar kafa kafaya geldiler” diye konuştu.

Seçim kanunu teklifin barajın düşürülmesinin bir HDP’yi baraj altı bırakmak ve Millet İttifakı’nı bölmek üzere iki amacı olduğunu söyleyen Kulat, HDP’nin baraj sorunu olmadığını belirten Kulat “İktidar tarafından şöyle bir iddia var: ‘Baraj yüksek olduğu için Türkiye’de HDP barajı aşsın diye başka partilerden HDP’ye destek oluyor, bunu engelleyelim. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da blok oy alıyor, bunu engelleyelim.’ Bu da AK Parti’den giden vekil anlamına geliyor. Dolayısıyla baraj aşağıya düştüğünde HDP’nin baraj altında kalacağına inanan iktidarda bazıları var. İş öyle değil HDP barajın üstünde. HDP’nin yüzde 2-3 seçmeni, şehirlerde genellikle esnaf olanlar, kendilerini iktidarın içinde kamufle ederler. İktidar değişsin o seçmen bu sefer de kendini CHP’li diye tarif eder. Çünkü devletten çekinceleri olan bir seçmen gurubu ” dedi.

Ekonomi berbat

Türkiye’nin gidişatının kötü olduğunu söyleyenlerin oranı: Yüzde 73,4, Türkiye’nin en önemli sorunu “ekonomi” diyenlerin oranı: Yüzde 70,2, Ekonominin gidişatını “berbat/kötü” bulanların oranı: 84,8, Zeytinlik alanlarının madenciliğe açılmasını desteklemeyenlerin oranı: 61,9

(Kaynak: Birgün)

Paylaşın

Rusya- Ukrayna Savaşı Milyonlarca Kişiyi Aşırı Yoksullaştırabilir

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından dünya genelinde gıda fiyatları artmaya devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli düşünce kuruluşu Center for Global Development (CGD) Ukrayna savaşı nedeniyle gıda, petrol ve doğal gaz fiyatlarında meydana gelen artışın dünya üzerinde 40 milyondan fazla kişiyi aşırı yoksulluğa sürükleyebileceği öngörüsünde bulundu.

Kuruluşun araştırmasına göre, güncel fiyatlar 2007 ve 2010 yıllarındaki rekor seviyeyi de geride bıraktı. Dünya Bankası’nın verilerine göre, 2007 yılındaki fiyat artışları 155 milyon kişinin aşırı yoksulluğa sürüklenmesine neden olmuştu. 2010 yılındaki fiyat artışlarına ise aşırı yoksul kategorisinde değerlendirilenlerin sayısı en az 44 milyon artmıştı. Dünya Bankası, günlük geliri 1,90 doların altında olanları “aşırı yoksul” olarak değerlendiriyor.

Buğday uyarısı

CGD’nin araştırmasına göre, Ukrayna’daki savaş özellikle Rusya ve Ukrayna’dan buğday ithal eden ülkeleri zor durumda bırakacak. İki ülkenin toplam buğday ihracatı, dünya genelindeki buğday ihracatının dörtte birinden fazlasını oluşturuyor. Savaştan dolayı, buğday ihracatının kesintiye uğraması bekleniyor. Bunun özellikle Mısır, Endonezya, Bangladeş, Pakistan, Azerbaycan ve Türkiye’ye etki edeceği tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Programı’ndan yapılan açıklamada da, savaş nedeniyle Ukrayna’nın 13 milyon ton buğday ve 16 milyon ton mısırı ihraç edemeyeceği belirtilmiş ve özellikle Orta Doğu ile Afrika’nın kuzeyindeki buğday ithalatına bağımlı durumda olan ülkelerde buğday fiyatlarının kısmen yüzde 70 dolayında arttığı ifade edilmişti.

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘Newroz’ Çağrısı: Sesiniz Edirne’ye Kadar Ulaşıyor

20 Mart’ta İstanbul’da düzenlenecek olan Newroz kutlamasına katılma çağırısında bulunan Demirtaş, “#HaydiNewroza Nasıl olsa sesiniz Edirne’ye kadar ulaşıyor. Newroza we pîroz be! Newroza şima pîroz bo!” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş başkanlarından Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından “newroz”u kutladı. Yarın İstanbul’da düzenlenecek olan Newroz kutlamasına çağıran Demirtaş şöyle dedi:

“Newroz’u şimdiden kutluyorum. Barışa ve özgürlüklere vesile olmasını diliyorum. 20 Mart Pazar günü 11:00’de Yenikapı Meydanı’nda, büyük Newroz kutlamasında buluşalım. #HaydiNewroza Nasıl olsa sesiniz Edirne’ye kadar ulaşıyor. Newroza we pîroz be! Newroza şima pîroz bo!”

Paylaşın

BM: Ukrayna’da Nüfusun Dörtte Biri Evlerinden Edildi

Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle yaklaşık 6,5 milyon insanın ülke içinde yerlerinden edildiğini, yaklaşık 3,2 milyon kişinin de ülkeyi terk ettiğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler’in İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (UNOCHA) tarafından Cuma günü açıklanan ve Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerinin kullanıldığı belgede, evlerinden edilen insanların toplam sayısının yaklaşık 9,56 milyon olduğu ifade edildi. Belgede aynı zamanda 2,2 milyon insanın da evlerini terk etmeyi düşündükleri aktarıldı.

Belgede, dördüncü haftasına giren savaş nedeniyle evlerini terk ederek yurt içinde veya yurt dışında başka bir yere gitmeye zorlanan insanların sayısının, 2011’den bu yana devam eden Suriye savaşında evlerinden olan 13 milyon insana kısa sürede yaklaşabileceği belirtildi.

Göç Örgütü’nün tahminlerine göre, 12 milyondan fazla insan da savaştan etkilenen bölgelerde ya mahsur kaldı ya da artan güvenlik riski, yollar ile köprülerin tahrip olması, kaynakların azlığı veya nerede güvende olacaklarına dair bilgi eksikliği yaşamaları nedeniyle bulundukları bölgeyi terk edemiyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 24 Şubat’ta başlayan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle Avrupa’nın II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük mülteci krizini yaşadığını belirtmişti.

Paylaşın

Dikkat Çeken Araştırma: Dünya İklim Hedeflerinin Çok Gerisinde

Columbia Üniversitesi’nin Küresel Enerji Politikası Merkezi tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, 2030 emisyon hedefini karşılayamama dünyayı geri dönüşü olmayan iklim etkilerine doğru itme riskini taşıyor.

Analiz için Ulusal Katkı Beyanı (NDC) olarak bilinen ülkelerin iklim planlarını sıralayan bilim insanları raporda NDC’lerin hedefleri ve 2050 yılına kadar net sıfır emisyonu karşılamak için gerekli yörüngenin arasındaki farkı ortaya koydu.

Analize göre, ülkeler tarafından vaat edilen iklim eylemi, bu 10 yılda emisyonları yüzde 9 azaltacak. Bu oran küresel emisyonları yaklaşık yarı yarıya azaltma hedefinin çok altında.

Taahütleri net eyleme dönüştürenler çok az

Rapora göre, ABD ve Avrupa Birliği (AB) gibi 2050 yılına kadar net sıfır emisyon sözü veren ülkeler ve birlikler, halihazırdaki eylemleriyle 2030 yılına kadar 2015 seviyelerine göre emisyonlarını yalnızca yüzde 27 oranında azaltabilecek.

Çin ve Hindistan gibi 2050’den sonra net sıfıra ulaşma sözü veren ülkelerin ise 10 yıl boyunca emisyonlarının yüzde 10 oranında artması bekleniyor.

Beklenen yüzde 9’luk net azalma, bu amaçların politika veya yasa tarafından desteklenip desteklenmediğini dikkate almadan, yalnızca ülkelerin gerçekleştirmeyi amaçladıklarını yansıtıyor.

Aslında rapor, çok az sayıda ülkenin taahhütlerini net bir eyleme dönüştürdüğünü ortaya koyuyor. Nitekim 2050’den önce net sıfır veya karbon nötr hedefleri olan yaklaşık 100 ülkenin sadece çok ufak bir kısmı net sıfır hedeflerini yasalarla belirlemiş durumda.

  • Net sıfır emisyon: İnsan faaliyeti nedeniyle atmosfere salınan karbondioksit, metan, azot gibi gazların miktarının yeryüzü tarafından doğal olarak emilen sera gazı miktarıyla dengelenmesi ve karbon nötr olması anlamına geliyor. Kavram ilk olarak 2015’te imzalanan Paris Anlaşması’nda kullanılırken, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırmak için verilen taahhütler kapsamında net sıfır emisyona ulaşmayı hedefleyen ülke sayısı 100’ü aştı.

Ukrayna savaşı etkisi

Raporun yazarı James Glynn, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanan yükselen enerji fiyatları ve arz endişelerinin AB ve ABD’nin kömürle çalışan enerjiyi durdurma eylemlerini yavaşlatmasına yol açabileceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:

“Ancak, gelecekteki enerji güvenliğinin yanı sıra NDC hedefleriyle daha iyi uyum sağlamak için Avrupa’da düşük karbonlu enerji sistemlerine yatırım yapma arzusu güçlenecektir.”

En sorumlu 10 ülke ve hedefleri

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) bir raporuna göre, dünyanın en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi konumunda bulunan Çin, küresel emisyonların yüzde 26,9’una (13,63 milyar ton karbondioksit eş değeri) neden oldu.

Çin’i yüzde 12,2 (6,18 milyar ton karbondioksit eş değeri) ile ABD ve yüzde 7,35 (3,72 milyar ton karbondioksit eş değeri) ile Hindistan izledi. Küresel emisyonların yüzde 4,8’ine (2,43 milyar ton karbondioksit eş değeri) Rusya, yüzde 2,8’ine (1,42 milyar ton karbondioksit eş değeri) Endonezya neden oldu. Bu ülkeleri yüzde 2,6 ile Japonya, yüzde 2,4 ile Brezilya, yüzde 1,65 ile Almanya, yüzde 1,63 ile İran ve yüzde 1,52 ile Kanada takip etti. Söz konusu 10 ülke küresel emisyonların yaklaşık yüzde 64’üne yol açtı.

Bu ülkelerden Çin, 2060 yılına kadar fosil yakıt kullanımını yüzde 20’nin altına düşürmeyi hedeflediğini duyurdu. ABD, 2030 yılında emisyonlarını 2005 referans yılına göre yüzde 50 düşürme sözü verdi. Japonya ve Kanada ise sırasıyla 2013 ve 2005 yıllarına göre yine 2030’da yüzde 40 mertebesinde karbon azaltacaklarını açıkladı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dünyanın dördüncü en büyük sera gazı emisyonu kaynağı olan Rusya’nın 2060’a kadar karbon nötr olmak için çaba göstereceğini söyledi.  Brezilya, 2060 için net sıfır karbon emisyonu hedefi koymuştu, daha sonra bu süreyi 2050’yi çekebilmek için 10 milyar dolarlık dış yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Almanya, 1990 yılındaki seviyenin yüzde 65’i olarak açıklanan emisyonu azaltma hedefinin tarihi olarak 2045’i gösterdi.

Hindistan Başbakanı COP26 iklim görüşmelerinde ülkesinin 2070’e kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşma hedefini ilan etti. Endonezya 2015’teki hedeflerini güncellemedi. İran ise bir hedef belirlemedi.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın