Hipersonik Füzeler Savaşın Seyrini Değiştirebilir Mi?

Rusya Savunma Bakanlığı, hafta sonu Ukrayna’nın Mikolayiv bölgesinde bir yakıt deposunu “Kinjal” adlı hipersonik füzeyle vurduğunu açıkladı. Bakanlık, hipersonik füzenin Kırım hava sahası kullanılarak ateşlendiğini ve vurulan depodan ülkenin güneyindeki Ukrayna askeri güçlerinin yakıt ihtiyacını karşıladığını iddia etti.

Peki vurulması neredeyse imkansız olan bu füzelerle ilgili ne biliniyor? Ya da bu füzeler savaşın seyrini değiştirebilir mi?

Kinjal füzesini diğerlerinden ayıran özellikler neler?

Rus kaynaklarına göre yaklaşık sekiz metre uzunluğundaki bu füzeler çok hızlı ve manevra kabiliyeti de ulaştığı hıza rağmen son derece yüksek. Bu füzeler, ağırlığı 480 kilograma kadar ulaşan konvensiyonel ya da nükleer başlıkları taşıyarak hedefini vurabiliyor.

Bu füzeler ne kadar hızlı?

Moskova, bu füzelerin ses hızından 10 kat daha fazla hızlı ilerleyebileceğini, yani hızının 12 bin 350 kilometre/saate ulaşabileceğini söylüyor. Ancak Batılı ülkeler, Moskova’nın bu iddiasına şüpheyle yaklaşıyor.

Kasım 2020 tarihli bir NATO belgesinde Kinjal olarak nitelenen hipersonik füzelerin yanıltıcı olabileceği belirtiliyor ve bu füzelerin ses hızından 5 kat fazla uçamadıkları ifade ediliyor. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse de hızlı füzeler arasında yer alan ABD yapımı Tomahawk seyir füzelerinin saatte ulaştığı hız yaklaşık 900 kilometre.

Bu füzeler nasıl fırlatılıyor?

Kinjal füzeleri, yüksek irtifada MiG-31 tipi savaş jetleri tarafından fırlatılıyor. Ancak savaş jetinden güvenli bir mesafede uzaklaşınca ateşleniyor. Kinjal, 20 kilometre yüksekliğe kadar çıkarıldıktan sonra hedefine doğru ateşleniyor. MiG-31’den fırlatıldıktan sonra füzenin menzili ise 2 bin kilometreye kadar ulaşabiliyor.

Kinjal ne zaman ve ne için geliştirildi?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu füzelerin varlığını Mart 2018’de duyurmuştu. Kısa bir süre sonra da füze testlerinin başarılı geçtiği açıklandı. Putin için bu füzeler Batı savunma sistemlerine karşı “dokunulmaz” olmayı sağlıyor.

Batılı istihbarat servislerine göre Rusya, bu füzeleri özellikle Avrupa’daki kritik askeri altyapılara saldırı amacıyla ya da ABD’nin füze savunma sistemine karşı geliştirdi. Uçak gemilerinin de bu füzelerin hedefi olabileceği belirtiliyor.

Hipersonik füze geliştiren başka ülkeler de var mı?

Evet, özellikle ABD ve Çin’in bu konuda devam eden çalışmaları olduğu biliniyor. Almanya, Fransa, İngiltere Avustralya ve Hindistan’ın da bu konuda araştırmalar yaptığı belirtiliyor.

Kinjal adlı hipersonik füzeler Ukrayna’daki savaşın seyrini değiştirebilir mi?

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, CBS televizyonuna verdiği demeçte, bu füzelerin kullanılmasının Ukrayna’daki savaşta belirleyici rol oynayacağını düşünmediğini söyledi. Austin, Putin’in Ukrayna’daki birliklerinin ilerlemesini sağlamak için zaman kazanmaya çalıştığı kanısında.

NATO çevrelerinde de benzer tahminler yapılıyor. Rus hava kuvvetleri, Kinjal olmadan da zaten Ukrayna’nın hava kuvvetlerinden daha güçlü. Rusya’nın kararlılığını göstermek ve Ukrayna’nın teslim olmasını sağlamak için bu füzeyi kullanmış olabileceği de tahmin ediliyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Pervin Buldan: Bu Ülkeye Barışı Biz Getireceğiz

Diyarbakır Newroz’unda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, konuşmasında hükümete yüklenerek, barışa, demokrasiye, halkların kardeşliğine, özgürlüğüne, diline, kültürüne tecrit uyguladığını söyledi ve ”Demokratik siyasete karşı darbe politikalarını hayata geçiren bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi.

Haber Merkezi / HDP Eş Başkanı Pervin Buldan, “Bugün Barış günü, bugün özgürlük günü, bugün Newroz… Hepiniz hoşgeldiniz. Türkiye’nin dört bir yanında tüm ateşlerin başında Selahattin Demirtaş var, Figen Yüksekdağ var, Aysel Tuğluk var, Sebahat Tuncel var,… Hepsi aramızda, hepsi bu meydanda” diye konuştu.

Deniz Poyraz ve Kemal Kurkut’u anan Buldan, sözlerine şöyle devam etti: “Newroz ulusal birlik iradesinde buluşmaktır. Newroz, zalimlere boyun eğmeyen Mazlum’ların bayramıdır. 9 yıl önce bu meydanda okunan mutabakat, Kürt sorununda çözümün yol haritasıydı. 9 yılda yaşananlar bu çözüm mutabakatının ne kadar ihtiyaç olduğunu gösterdi.

Biz HDP olarak, Kürtler olarak 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatının da 2013’te Amed Newrozunda okunan o mektubun da arkasında olduğumuzu ve onu savunduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.

Bizlere zulüm ettiler, zor kullandılar ancak başaramadıklarını da aslında biliyorlar. Bir kez daha diyoruz ki bu halk bu meydanda olduğu sürece siz asla kazanamayacaksınız, asla başaramayacaksınız. Bugün bu meydanlar işte bunun teyididir. Bu meydanlar bir kez daha 2013’teki mektubun arkasında olduğumuzun teyididir. Bu meydanlar Selahattinlerin, Figenlerin, Gültenlerin, Sebahatlerin cezaevinde olmasına karşı çıkmanın teyididir. Bu meydanlar Sayın Öcalan’a uygulanan tecridi kabul etmediğimizin teyididir.

Bizler Kürt halkı olarak, Türkiye halkları olarak, HDP olarak barışın ne kadar elzem olduğunu, sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın bir gerçeği olduğunu bir kez daha ilan ediyoruz.

Ukrayna savaşı bizlere bir kez daha barışın aciliyetini göstermiştir. Bunun için HDP olarak diyoruz ki büyük barışlara ihtiyaç var ve bu büyük barışlar sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde hayata geçmek zorundadır. Bizler büyük barış için, halklarımızın ortak geleceği için her türlü sorumluluğu almaya hazırız. Barışın etrafında büyük bir kenetlenmeye ihtiyaç olduğunu ilan ediyoruz.

Türkü ile Kürdü ile Alevisi ile Ermenisi ile Süryanisi ile Lazı ile Çerkezi ile bu topraklarda yaşayan bütün halklarla birlikte büyük barışın aciliyetini vurguluyoruz. Barış bu ülkeye geldiği zaman, bütün ülkelere geldiği zaman arkasından nelerin geleceğini biliyoruz. Savaşlar acıdır, kandır, gözyaşıdır; barışlar ise umuttur, gelecektir. Bunun için diyoruz ki büyük barışın tam da zamanıdır. Şimdi barış, hemen barış, büyük barış diyoruz.

İnkarla ve baskıyla, yok saymayla bu meydanları boş bırakmayı asla beceremezsiniz. 8 Mart’ta kadınlar size her yerde gösterdi. 8 Mart’ta kadınlar alanlarda, meydanlarda Türkiye’nin her yerinde zılgıtlarıyla, renkleriyle asla size biat etmeyeceklerini, sizin önünüzde diz çökmeyeceklerini, meydanı boş bırakmayacaklarını gösterdiler.

Şimdi de Newroz’da 3 gündür Türkiye’nin her yerinde milyonlarca insan bir kez daha gösterdi ve şunu dedi: Size boyun eğmeyeceğiz, size biat etmeyeceğiz, sizin önünüzde diz çökmeyeceğiz.

Elbette bu sorunları toplumla birlikte çözeceğimize inanıyoruz. O yüzden el ele, yürek yüreğe bütün sorunlar karşısında, her türlü baskıya ve engellemeye rağmen asla taviz vermeden, korkmadan, direnerek mücadelemizi sonuna kadar götüreceğimize söz veriyoruz.

Biz HDP olarak 27 Eylül’de Ankara’da açıkladığımız deklarasyonumuzun arkasındayız. Bu deklarasyon Türkiye’nin barışına, adaletine, demokrasisine büyük katkı sunacak bir deklarasyondur. O yüzden yanımızda olmayan, bizimle beraber olmayan her kesime buradan bir kez daha çağrımızı yapmak istiyoruz. Esas sorunların çözümünün halkla birlikte olacağına inanıyoruz, toplumla birlikte gerçekleşeceğine yürekten inanıyoruz.

Bu ülkeye barışı biz getireceğiz. Bu ülkeye demokrasiyi, adaleti, her türlü özgürlüğü, hakkı ve hukuku biz getireceğiz ama halkımızla birlikte getireceğiz. Bir kez daha bu Newroz’un barışa, adalete, özgürlüğe vesile olmasını yürekten temenni ediyorum.” Pervin Buldan sözlerine “Jin, Jiyan, Azadî” ile son verdi.

Paylaşın

Diyarbakır’da Coşkulu ‘Newroz’ Kutlaması

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 29 ilde hafta sonu düzenlediği Newroz kutlamaları Diyarbakır’daki organizasyon ile son buldu. ‘Şimdi Kazanma Zamanı’ sloganıyla yapılan kutlamalara binlerce kişi katıldı.

Haber Merkezi / Newroz nedeniyle Diyarbakır’da yoğun güvenlik önlemleri alınırken, kutlamaların yapılacağı alana girişte 5 ayrı kontrol noktası oluşturuldu. Saat 10:00’da başlaması planlanan kutlamalar, alana girişlerin tamamlanamaması nedeniyle öğleden sonra başladı.

Kutlamalara gelenlerden gözaltına alınanların olduğu belirtildi, ancak resmi bir sayı paylaşılmadı. Arama sonrası alan girenler binlerce kişi, çalınan şarkılar eşliğinde Newroz’u kutladı. Diyarbakır Nevruz kutlamasına, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Ahmet Türk ve Kürdistani ittifak partilerinin temsilcileri ile çok sayıda yabancı delegasyon katıldı.

Milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Murat Sarısaç, Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile Newroz alanına gelen HDP Eş Genel başkanı Pervin Buldan, protokole geçmeden önce, Kemal Kurkut’u andı. Kurkut cinayetiyle ilgi dava sürecini eleştiren Buldan, davayı takip edeceklerini söyleyerek faillerin yargılanmasını istedi.

HDP Diyarbakır il Eşbaşkanı Zeyyat Ceylan, Newroz Tertip Komitesi adına yaptığı konuşma ile programı başlattı: “Qamişlo’nun, Mahabad’ın, Hewlêr’in Newroz’u kutlu olsun. Kürdistan’ın dört parçasının Newroz’u kutlu olsun. Zulüm oldukça Newroz direnişi sürecektir. Kürt siyasi iradesini kıracağız, diyenlere işte cevap, işte Amed.”

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk “Direniş dışında hiç bir seçeneğimiz yok. Zaman özgürlük zamanı, zaman Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın artık fiziki özgürlüğünün zamanı…” diye konuştu.

Kürsüde söz alan siyasetçi Ahmet Türk, tutuklu siyasetçi Aysel Tuğluk’un sağlık durumuna dikkat çekti, ayrıca Kürt siyasetçilerine çağrı yaparak “Kürt birliğinin zamanıdır” dedi. Tutuklu Kürt siyasetçi Leyla Güven’in ve Diyarbakır’ın tutuklu Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Dr. Selçuk Mızraklı’nın mektupları okundu.

Güven, Elazığ Cezaevinden yazdığı mektubunda Kürt siyasal hareketinin mücadelesinin her türlü baskı ve engellemeye rağmen sürdüğünü vurguladı: “Biz burada, zindanlarda, siz alanlarda direnişe devam ediyorsunuz. Destansı mücadelemizi her alanda, Kürt gençlerinin ve kadınların öncülüğünde sürdüreceğiz. Amed gençlerinin ve kadınlarının şahsında direnen herkesin Newroz’u kutlu olsun.”

Buldan: Bu ülkeye barışı biz getireceğiz

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan da “Bugün Barış günü, bugün özgürlük günü, bugün Newroz… Hepiniz hoşgeldiniz. Türkiye’nin dört bir yanında tüm ateşlerin başında Selahattin Demirtaş var, Figen Yüksekdağ var, Aysel Tuğluk var, Sebahat Tuncel var,… Hepsi aramızda, hepsi bu meydanda” diye konuştu.

Deniz Poyraz ve Kemal Kurkut’u anan Buldan, sözlerine şöyle devam etti: “Newroz ulusal birlik iradesinde buluşmaktır. Newroz, zalimlere boyun eğmeyen Mazlum’ların bayramıdır. 9 yıl önce bu meydanda okunan mutabakat, Kürt sorununda çözümün yol haritasıydı. 9 yılda yaşananlar bu çözüm mutabakatının ne kadar ihtiyaç olduğunu gösterdi.

Biz HDP olarak, Kürtler olarak 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatının da 2013’te Amed Newrozunda okunan o mektubun da arkasında olduğumuzu ve onu savunduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.

Bizlere zulüm ettiler, zor kullandılar ancak başaramadıklarını da aslında biliyorlar. Bir kez daha diyoruz ki bu halk bu meydanda olduğu sürece siz asla kazanamayacaksınız, asla başaramayacaksınız. Bugün bu meydanlar işte bunun teyididir. Bu meydanlar bir kez daha 2013’teki mektubun arkasında olduğumuzun teyididir. Bu meydanlar Selahattinlerin, Figenlerin, Gültenlerin, Sebahatlerin cezaevinde olmasına karşı çıkmanın teyididir. Bu meydanlar Sayın Öcalan’a uygulanan tecridi kabul etmediğimizin teyididir.

Bizler Kürt halkı olarak, Türkiye halkları olarak, HDP olarak barışın ne kadar elzem olduğunu, sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın bir gerçeği olduğunu bir kez daha ilan ediyoruz.

Ukrayna savaşı bizlere bir kez daha barışın aciliyetini göstermiştir. Bunun için HDP olarak diyoruz ki büyük barışlara ihtiyaç var ve bu büyük barışlar sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde hayata geçmek zorundadır. Bizler büyük barış için, halklarımızın ortak geleceği için her türlü sorumluluğu almaya hazırız. Barışın etrafında büyük bir kenetlenmeye ihtiyaç olduğunu ilan ediyoruz.

Türkü ile Kürdü ile Alevisi ile Ermenisi ile Süryanisi ile Lazı ile Çerkezi ile bu topraklarda yaşayan bütün halklarla birlikte büyük barışın aciliyetini vurguluyoruz. Barış bu ülkeye geldiği zaman, bütün ülkelere geldiği zaman arkasından nelerin geleceğini biliyoruz. Savaşlar acıdır, kandır, gözyaşıdır; barışlar ise umuttur, gelecektir. Bunun için diyoruz ki büyük barışın tam da zamanıdır. Şimdi barış, hemen barış, büyük barış diyoruz.

İnkarla ve baskıyla, yok saymayla bu meydanları boş bırakmayı asla beceremezsiniz. 8 Mart’ta kadınlar size her yerde gösterdi. 8 Mart’ta kadınlar alanlarda, meydanlarda Türkiye’nin her yerinde zılgıtlarıyla, renkleriyle asla size biat etmeyeceklerini, sizin önünüzde diz çökmeyeceklerini, meydanı boş bırakmayacaklarını gösterdiler.

Şimdi de Newroz’da 3 gündür Türkiye’nin her yerinde milyonlarca insan bir kez daha gösterdi ve şunu dedi: Size boyun eğmeyeceğiz, size biat etmeyeceğiz, sizin önünüzde diz çökmeyeceğiz.

Elbette bu sorunları toplumla birlikte çözeceğimize inanıyoruz. O yüzden el ele, yürek yüreğe bütün sorunlar karşısında, her türlü baskıya ve engellemeye rağmen asla taviz vermeden, korkmadan, direnerek mücadelemizi sonuna kadar götüreceğimize söz veriyoruz.

Biz HDP olarak 27 Eylül’de Ankara’da açıkladığımız deklarasyonumuzun arkasındayız. Bu deklarasyon Türkiye’nin barışına, adaletine, demokrasisine büyük katkı sunacak bir deklarasyondur. O yüzden yanımızda olmayan, bizimle beraber olmayan her kesime buradan bir kez daha çağrımızı yapmak istiyoruz. Esas sorunların çözümünün halkla birlikte olacağına inanıyoruz, toplumla birlikte gerçekleşeceğine yürekten inanıyoruz.

Bu ülkeye barışı biz getireceğiz. Bu ülkeye demokrasiyi, adaleti, her türlü özgürlüğü, hakkı ve hukuku biz getireceğiz ama halkımızla birlikte getireceğiz. Bir kez daha bu Newroz’un barışa, adalete, özgürlüğe vesile olmasını yürekten temenni ediyorum.” Pervin Buldan sözlerine “Jin, Jiyan, Azadî” ile son verdi.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Sert Açıklama: Rusya ‘Savaş Suçu’ İşliyor

Avrupa Birliği’nin yeni güvenlik doktrini “Stratejik Pusula”ya son halini vermek için Brüksel’de bir araya gelen dışişleri ve savunma bakanları, Rusya’ya uygulanacak yeni yaptırımları masaya yatırıyor.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB’nin yeni savunma ve güvenlik doktrini olarak nitelendirilen “Stratejik Pusula” belgesinin bugün üye ülke dışişleri ve savunma bakanları tarafından kabul edilmesini umut ettiğini söyledi.

“Askeri olarak daha güçlü olmak için çalışacağız”

Belgenin iki yıl önce hazırlanmaya başlandığını hatırlatan Borrell, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına işaret ederek, “belgenin onay aşamasında bu kadar vahim gelişmeler yaşanmasını hayal dahi etmemiştik” dedi.

Savaş gerçeği ile karşı karşıya bulunduklarını, bu nedenle AB üye ülkelerinin askeri yetkinliklerini koordineli bir şekilde artırmak zorunda olduklarını söyleyen Borrell, hazırlanan güvenlik konseptinin Ukrayna savaşına verilen yanıtın bir parçası olduğunu vurgulayarak, “Askeri olarak daha güçlü olmak için çalışacağız” dedi.

Bugünkü toplantıya Ukrayna Savunma Bakanı Oleksii Reznikov’un videokonferansı yoluyla bağlanarak gelişmeler hakkında bilgi vereceğini söyleyen Borrell, kendisiyle AB’nin nasıl bir destek sağlayabileceğini ele alacaklarını aktardı.

“Rusya savaş suçu işliyor”

Rusya’nın Ukrayna’da “muazzam boyutta” savaş suçu işlediğini aktaran Borrell, “Rusya çok fazla savaş suçu işliyor, bunu söylemek zorundayız. Mariupol’da olanlar muazzam boyutta savaş suçudur. Gelişi güzel bombalamak, herkesi ama herkesi ayrım gözetmeksizin öldürmek, bu korkunç bir durum, en sert şekilde kınanmalı, bir şehir bütünüyle yok ediliyor, insanlar ölüyor” sözlerini kaydetti.

Rusya’nın Ukrayna’da hipersonik füzeler kullanması konusunda, “Artık Rusya tüm askeri yetkinliklerini kullanıyor” diyen Josep Borrell, “Sorun şu ki, sivillere yönelik askeri yetkinlik kullanmak savaş değildir, bu savaş hukukunu yok sayarak bir ülkenin yıkımıdır. Savaşın da bir hukuku vardır… Yaptıkları şey savaş değil… Putin, medeni dünyanın en sert ve en şiddetli kınamasını hak ediyor” diye konuştu.

Enerji yaptırımları ele alınacak

AB’nin Ukrayna’ya destek için “tüm kaynaklarını” kullanacağını vurgulayan Borrell, Rusya’ya ne tür ilave yaptırımlar uygulanacağını da görüşeceklerini açıkladı. Özellikle enerji alanında ne tür yaptırımlar uygulanabileceğini ele alacaklarını aktaran Borrell, bakanların petrol alımına yaptırım uygulanması konusunu değerlendireceklerini söyledi.

Baerbock: Hastaneler bilinçli olarak hedef alınıyor

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da toplantı öncesinde yaptığı açıklamada Rusya’ya ağır suçlamalar yöneltti. Rusya’nın Ukrayna’da artan oranda sivil altyapıyı hedef aldığına işaret eden Baerbock, “Bilinçli olarak hastanelerin, sivillerin, insanların, ailelerin içinde olduğunu bile bile tiyatroların bombalanması hakkında mahkemeler karar vermek zorunda olacak ama benim için yapılan, kesin ve açık bir şekilde savaş suçudur” dedi.

“Bağı keseceğiz”

Putin liderliğinin uluslararası toplum tarafından izole edilmesi gerektiğini aktaran Baerbock, bu nedenle AB olarak yeni yaptırımlar kararlaştıracaklarını söyledi. Almanya’nın Rusya’ya enerji bağımlılığını büyük bir hızla sona erdirmeye çalıştığını, hükümet olarak dünya genelinde petrol ve doğalgaz alımı için görüşmeler yürüttüklerini anlatan Baerbock, “Rus hükümeti, Rus devlet başkanını izole etmek amacıyla, Rusya ile tüm bağları keseceğimizi açıkça ortaya koyuyoruz” dedi.

Askeri destek artırılıyor

AB ülkelerinin, Ukrayna’ya askeri yardımı 1 milyar euroya çıkaracağını açıklayan Alman bakan, “Bunu Ukrayna’nın yanında olduğumuzu, Ukrayna’da sivillerin korunmasından yana olduğumuzu açıkça göstermek için yapacağız” diye konuştu.

Baerbock, Almanya’nın sağladığı askeri, silah desteği ile ilgili soruları da yanıtladı. Rusya’nın Ukrayna’daki kimi saldırılarını, silah tedariği ile gerekçelendirdiğini anımsatan Baerbock, Almanya’nın Ukrayna’yı desteklediğini söylemekle birlikte, “bir savaşın ortasındayız, güvenlik gerekçesiyle hangi silahların nerede nasıl verildiğini kamuoyunda açıklamak konusunda son derece dikkatli olunmalı” dedi.

Yaptırımları delenlere yaptırım

Alman Bakan, Rusya’nın yaptırımları delmesini engellemek ve diğer bazı ülkelerin bu yaptırımların baypas edilmesi için sahip oldukları “oyun alanlarını” kapatmak için “tüm boşlukları kapatacaklarını” da sözlerine ekledi. Annalena Baerbock, Putin’e mali kaynak akışı sağlayacak, bu savaştan fayda sağlacak herkese, aile fertleri dahil, yaptırım uygulanmasını öngördüklerini vurguladı.

Batılı ülkelere “Ukraynalıları kabul edin” çağrısı

AB’nin, Rusya’nın “insanlık dışı, zorba savaşına, insanca karşılık verdiklerini” vurgulayan Baerbock insani yardımları da artıracaklarını anlattı. 3 milyonu aşkın Ukraynalının ülkelerinden kaçtığını, savaşın şiddetlenmesinden dolayı daha milyonlarca kişinin ülke dışına çıkmaya çalışacağını kaydeden Baerbock, acilen hava köprüsü kurulması gerektiğini söyleyerek, transatlantik partnerleri dahil tüm Avrupa ülkelerine Ukraynalılara ev sahipliği yapma çağrısı yaptı.

Türkiye yaptırımları delerse ne olacak?

Bu arada AB dışişleri bakanlarının toplantısı öncesinde dikkat çekici bir açıklama da Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis’den geldi. Bir gazetecinin, “Yaptırımların Türkiye veya Sırbistan üzerinden delinmeyeceğinden nasıl emin olacaksınız?” sorusunu Landsbergis şu ifadelerle yanıtladı:

“Çok açık bir mesaj verilmeli. Rusya’ya, yaptırımların delinmesi için yardım edecek her ülkeye, üçüncü ülkeye, çok açık bir mesaj verilmeli. Bu mesaj da şu olmalı: Yaptırımların delinmesine yardım eden her ülkeye aynı yaptırımlar uygulanabilir. Bu konuda çok ciddi olmalıyız, burada söz konusu olan güvenilirliğimiz. İkinci olarak da yeni bir yaptırımlar evresine girdiğimizi düşünüyorum. Bugüne kadar bu kapsamda hiç yaptırım uygulanmadı. Bu nedenle salt bu konuyla ilgilenecek, yaptırımların uygulanmasını, tüm süreçleri takip edecek izleyecek bir kurumumuz olmalı.

Paylaşın

Enflasyon Yüzde 1 Artınca, Cinayet Oranı Yüzde 2 Yükseliyor

Enflasyon ile cinayet oranı arasında doğru orantı olduğunu biliyor muydunuz? Bir ülkede enflasyon artınca cinayet oranı da artıyor. Bu sonuç 65 ülkede 50 yılı kapsayan bilimsel bir araştırmaya dayanıyor. Bilim insanları enflasyonda yüzde 1 artışla birlikte cinayet oranının yüzde 2 yükseldiğini ortaya koydu. Araştırmaya konu 65 ülke arasında Türkiye yer almıyor.

Suç bilimciler ekonomik koşulların suç eğilimlerini yönlendirmede rol oynadığı yönünde uzun süredir spekülasyonda bulunuyor. Son dönemde ortaya çıkan araştırmalar enflasyon ile suç oranları arasında ilişki olduğunu gösteriyor.

Bu varsayıma göre enflasyon, yasadışı pazarları ve organize suç faaliyetlerini teşvik ederek ve sosyal kurumların meşruiyetini azaltarak suçu artırıyor. Enflasyon ve cinayet oranları arasındaki ilişkiye dair mevcut araştırmalar genelde tek ülkeli araştırmalara veya sadece gelişmiş ülkeleri içeren birkaç ülkeye dayanıyor.

Ancak Amerikan üniversitelerinden bilim insanların son çalışması gelişmiş ve gelişmekte olan 65 ülkeyi içeren ve 1965’ten 2015’e kadar geniş bir süreyi kapsıyor. Araştırma enflasyon ve cinayet oranları arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösterdi. Bilim insanları beklentilerin aksine, enflasyon-cinayet ilişkisi en fazla gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerde daha etkili olduğunu buldu.

South Florida Üniversitesi’nden Mateus Renno Santos, Texas-San Antonio Üniversitesi’nden Alexander Testa ve San Bernardino Kaliforniya Devlet Üniversitesi’nden Douglas B. Weiss’in “Enflasyon ve Uluslar Arası Cinayet” başlıklı makalesi Ceza Adaleti İncelemesi (International Criminal Justice Review-ICJR) dergisinde 2021 yılında yayımlandı. Makale öncelikle bugüne kadarki enflasyon ve suç oranı arasındaki ilişkilere dair bulguları hatırlatıyor.

Enflasyon yükselince suç oranı neden artıyor?

Buna göre enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde ülkede ekonomik kurumların meşruiyetine güven düşüyor. Enflasyona sebep olan hükümetlere halkın güveni azalıyor. Kurumsal meşruiyet ve güvenin düşmesiyle toplumdaki resmi olmayan sosyal kontrol ve hukuka uyum azalınca suç oranı artıyor.

Başka önemli bir sebep ise enflasyonla birlikte ülkedeki ürün ve hizmetlerin fiyatı da artıyor. Bu durum zaten nüfusun ekonomik olarak zorluk yaşayan kesim kendin daha güçlü hissettiriyor ve bu durum huzursuzluğa yol açıyor.

Sosyoekonomik seviye düşünce cinayetler artıyor

Santos, Testa ve Weiss’in araştırmasına göre sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi düşük ülkelerde cinayet oranı daha yüksek. Ancak enflasyon konusundaki bulgular farklılık gösteriyor. Enflasyon ile cinayet oranı arasındaki pozitif ilişki ekonomik gelişmişlik seviyesi yüksek ülkelerde daha güçlü. Sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi düşük ülkelerde ise enflasyonun cinayet oranını tahmin etme oranı daha dengeli görünüyor.

Araştırmaya göre enflasyon, ülkeler arasındaki cinayet oranını anlamlı şekilde açıklıyor. Enflasyon oranının yüzde 1 artmasıyla cinayet oranlarının yaklaşık yüzde 2 yükseldiği ortaya çıkıyor.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Rusya Ordusu Nerede Hata Yapıyor?

Rusya, dünyadaki en büyük ve en güçlü ordulardan birine sahip, buna rağmen Ukrayna’da bugüne kadar istediği ilerlemeyi sağlayamadı. Batılı birçok askeri uzman, Rusya’nın sahadaki performansı karşısında yaşadığı şaşkınlığı gizlemiyor.

Sahadaki ilerleyişin yavaşlığı, bazı askeri uzmanların “Rusya kayıplarının üstesinden gelebilecek mi?” sorusunu sormasına yol açtı. Bu hafta BBC’ye konuşan üst düzey bir NATO askeri görevlisi, “Rusya açıkçası hedeflerine ulaşamadı, muhtemelen nihayetinde de ulaşamayacak.” dedi. Peki yanlış giden neydi? Batılı üst düzey ordu ve istihbarat yetkilileri, Rusya’nın hataları hakkında ne düşünüyor?

Yanlış varsayımlar

Rusya’nın ilk hatası Ukrayna’nın çok daha küçük olan ordusunun savunma kapasitesini hafife almak oldu. Rusya, yıllık savunma bütçesine 60 milyar dolar ayırırken Ukrayna 4 milyar dolar ayırıyor. Bu da Rusya’nın karşısındaki gücü hafife almasına yol açtı.

Rusya, tıpkı diğer birçok güçlü orduya sahip ülke gibi, kendi askeri gücünü de gözünde fazla büyütmüş olabilir. Devlet Başkanı Vladimir Putin uzunca bir süredir Rusya ordusunun modernizasyon programı için hırsla çalışıyor ve bu çalışmaların karşılığında ordusunun gerçekte olduğundan çok daha fazla güçlendiğini düşünmüş olabilir.

İngiltere ordusundan üst düzey bir yetkilinin verdiği bilgiye göre Rusya’nın savunma yatırımlarının büyük bir kısmı nükleer kapasitesini geliştirmek ve bu konuda deneyler yapmak için kullanılıyor. Buna hipersonik füzeler gibi yeni silahlar üretmek de dahil.

Rusya’nın Kızıl Meydan’da düzenlenen Zafer Günü Geçit Törenleri’nde sergilenen ve dünyanın en gelişmiş tankı olarak tanıtılan T-14 Armata’yı da bu savaşta henüz kullanılırken görmedik. Rusya’nın sahaya çıkardığı tankların çoğu daha eski T-72 tankları, zırhlı personel taşıyıcılar, top ve füze fırlatıcıları…

İşgalin başlangıcında Rusya’nın havada çok belirgin bir avantajı vardı, sınıra gönderilen savaş uçaklarının sayısı Ukrayna’nın savaş uçaklarının üç katı kadardı. Bu sebeple birçok askeri uzman Rusya’nın havada hızlı bir üstünlük kazanacağını düşünmüştü; ancak öyle olmadı. Ukrayna’nın savaş uçaklarına karşı yürüttüğü savunma, bugüne kadar Rusya’nın manevra alanını kısıtlamaya yetecek kadar etkili olabildi. Moskova, özel kuvvetlerinin çok hızlı ve belirleyici bir rol oynayabileceğini de öngörmüş olabilir.

Üst düzey Batılı bir askeri yetkilinin BBC’ye verdiği bilgiye göre Rusya, Ukrayna’nın hava savunmasının ‘güçsüzlüğüne’ güvendiği için Spetsnatz ve VDV gibi paraşütçüler göndermenin yeterli olacağını ve bunun Ukrayna savunmasını saf dışı bırakacağını düşündü. Ancak ilk günlerde Kiev yakınlarındaki Hostomel Havalimanı’nda yapmayı planladıkları helikopterlerin yok edilmesi saldırısı geri tepti, Ukrayna savunması saldırıyı püskürttü. Bu da Rusya’nın asker, mühimmat ve destek göndermek için kullanacağı bir havalimanını ele geçirmesini önlemiş oldu.

Hostomel Havalimanı saldırısı püskürtülünce Rusya, tüm destekleri karayoluyla göndermeye başladı. Bu da belli bir trafikte ilerleyen araçların ve konvoyların Ukrayna tarafından daha kolay şekilde hedef alınmasına yol açtı. Bazı ağır silahlar bunun önüne geçmek için yoldan çıkınca çamura saplandı ve ilerleyemedi.

Bu sırada Rusya’nın kuzeyde uydular tarafından görüntülenen uzun zırhlı araç kuyruğu henüz Kiev kuşatmasına katılmadı. En önemli ilerlemeler güneyden geldi; burada hem mühimmat hem asker sevkiyatı için tren yolları kullanılıyor. Tüm bu gelişmeler üzerine BBC’ye konuşan İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, “Putin’in güçlerinin momentumu kaybettiğini” söylüyor: Takılıp kaldılar ve yavaş da olsa çok önemli kayıplar veriyorlar.

Kayıplar ve düşük moral

Rusya, Ukrayna’nın işgali için sınıra 190 bin asker yığdı ve bunların önemli bir kısmı da çatışma hattına gitti, yani aktif olarak savaşa katıldı. Ancak Batı’nın istihbaratına göre bu sayının yüzde 10’unu sahada kaybettiler. Rusya veya Ukrayna’nın kayıpları için güvenilir ve teyit edilmiş net bir bilgi yok ancak Ukrayna 14 bin Rus askerinin hayatını kaybettiğini iddia ediyor. ABD istihbaratı ise bu sayının yarısının doğru olabileceğini düşünüyor.

Batılı yetkililer de Rusya ordusundaki askerlerin morallerinin “çok, çok düşük olduğuna dair” işaretler olduğunu savunuyor. Bir yetkili, haftalardır Belarus’ta bekleyen askerler için “Üşüyorlar, yorgunlar ve açlar” dedi.

Rusya, kayıplarını karşılayabilmek için şimdiden ülkenin doğusundan ve Ermenistan’dan Ukrayna sınırına yeni asker takviyesi yapmaya başladı bile. Batılı yetkililer, Suriye’den de savaşçı taşındığı ve bunların da yakında savaşa katılacağı haberleri için “büyük olasılıkla doğru” ifadelerini kullanıyor.

Tedarik ve lojistik sıkıntısı

Rusya aslında çok temel alanlarda zorluklar yaşıyor. Eski bir askeri söylem vardır; “Amatörler taktik konuşurken profesyoneller lojistik çalışır.” Rusya’nın bu savaşta lojistik üzerine yeterince düşünmediğine dair kanıtlar var. Zırhlı ve silahlı araç konvoyları benzin, gıda ve mühimmat eksiği yaşıyor. Bozulan araçlar terk ediliyor ve Ukrayna traktörleri tarafından çekiliyor.

Batılı yetkililer Rusya’nın bazı mühimmat eksiklerinin de olabileceğini söylüyor. Şimdiye kadar uzun menzilde 850-900 hedefe kilitli mühimmat, mesela güdümlü füzeler kullanıldı. Bunların yerini de yönlendirilmeyen silahlarla doldurmak mümkün değil.

ABD’li yetkililer, Rusya’nın bu konudaki eksiklerini gidermek için Çin’den yardım isteyebileceği uyarısında bulunuyor. Tüm bunlara karşın Ukrayna’ya Batı ülkelerinden düzenli bir silah ve askeri mühimmat akışı var. Bu aynı zamanda morallerin de yükselmesine yol açıyor. ABD çok kısa bir süre önce 800 milyon dolarlık daha savunma desteği vereceğini açıkladı.

Daha fazla tanksavar ve uçaksavar füzesinin yanı sıra ABD’nin Switchblade isimli insansız hava aracı da vereceği biliniyor. Bu insansız hava aracına patlayıcı yüklenebiliyor ve hedefe ulaştığı noktada patlatılabiliyor. Batılı yetkililer hâlâ Putin’in Ukrayna şehirlerini uzunca bir süre daha bombalamaya yetecek askeri gücü olduğu konusunda da uyarıda bulunuyor.

Bir istihbarat yetkilisi de, bugüne kadarki kısmî hayal kırıklığına rağmen Putin’in vazgeçmeyeceğini ve büyük olasılıkla saldırılarını artıracağını söylüyor. “Putin Rusya’nın askeri anlamda Ukrayna’yı yenebileceğini hâlâ inanıyor.” diyor.

Ukrayna ordusu bugüne kadar etkili bir savunma göstermiş olsa da, çok ciddi anlamda bir destek ve tedarik gelmediği sürece ellerindeki malzemenin hızla bitebileceği konusunda da uyarıda bulunuyor Batılı uzmanlar. Çünkü savaşın başındaki kadar olmasa da üstünlük hâlâ Rusya ordusunda.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Putin’in Aklından Neler Geçiyor?

Batılı istihbarat birimleri, Rusya lideri Vladimir Putin’in kendi yarattığı bir çember içinde kapana kısıldığı görüşündeler ve bu onları endişelendiriyor. İstihbaratçılar yıllarca Putin’in planlarını anlayabilmek için onun kafasından geçenlerin peşine düştü.

Rus güçleri Ukrayna’da tıkanmış bir görüntü verirken, bu düşünceleri öğrenebilmek, Putin’in baskı altında nasıl reaksiyon vereceğini anlamak adına her zamankinden önemli bir hal almış durumda. Onun ruh halini anlayabilmek, krizin daha tehlikeli bir hal almasını önlemek adına hayati bir önem taşıyor.

Rus liderin hasta olduğuna dair spekülasyonlar yapılıyordu. Ancak birçok uzman Putin’in oldukça izole bir durumda olduğunu ve çevresinde alternatif olabilecek fikirleri dile getirecek kimse olmadığını değerlendiriyor.

Bu izole hal, uzun masalarda yalnız bir şekilde baş köşede oturduğu fotoğraflara da yansıyor. Bir Batılı istihbarat yetkilisi, Putin’in işgal planının bir KGB ajanı tarafından oluşturulmuşa benzediğini söylüyor ve planının, gizliliğe büyük önem veren “komplocu dar bir grup” tarafından oluşturduğunu değerlendiriyor.

Ancak sonuç tam bir kaos oldu. Rus komutanlar hazır değildi ve hatta bazı askerler niçin sınırı geçtiklerini dahi bilmiyordu.

Bir karar verici

Kaynakları hakkında ipucu vermeyen Batılı ajanlar, işgal planı hakkında, Rusya liderliği içindeki birçok kişiden daha fazla şey biliyordu. Ama şimdi daha zor bir görevleri var; Rusya liderinin bir sonraki adımını öngörmek.

CIA’in Rusya operasyonlarını yönetmiş bir isim olan John Sipher, “Kremlin’in bir sonraki adımını anlamaktaki zorluğun arkasında, Putin’in tek karar verici olması yatıyor” diyor.

İngiltere’nin Gizli İstihbarat Servisi’nin (MI6) eski başkanı John Sawers da benzer bir görüşü dile getiriyor ve “en yakınındaki isimler bile bilmezken” Putin’in ne düşündüğünü öngörmenin güçlüğüne vurgu yapıyor.

Psikoloji profesörü olan Adrian Furnham, Putin’in kendi propagandasının kurbanı olduğunu, görüş aldığı kişilerin çok sınırlı olması nedeniyle de dünyaya bakışının garipleştiğini görüşünde.

İstihbaratçılar, Putin’in yakın çevresinde hiçbir zaman fazla kişi bulunmadığını ancak konu Ukrayna’yı işgale geldiğinde bu çemberin iyice daraldığını söylüyorlar.

Bu çemberde yer alanların da, Putin’e tamamen inanmış, ihtiraslarını ve amaçlarını sorgulamayan kişilerden oluştuğu belirtiliyor. Bu yakın çevrenin ne kadar dar olduğu, işgal öncesi Kremlin’deki güvenlik zirvesinde ortaya serilmişti.

Onu yakından gözlemleyenler, 1990’larda Rusya’nın yaşadığı, Sovyetler sonrası kargaşa dönemini unutturma arzusu ile hareket ettiği görüşündeler.

Ayrıca, iktidarının Batı tarafından elinden alınmaya çalışıldığı ve aynı Batı’nın Rusya’nın önünü kapama kararlılığında olduğuna dair bir inançla hareket ettiğini düşünüyorlar. Putin’le tanışmış bir kişi, Kaddafi’nin 2011’de devrildikten sonra öldürülürken görüntülerini izleme takıntısını hatırlatıyor.

IA Başkanı William Burns’ten Putin’in ruh sağlığını değerlendirmesi istendiğinde şu yanıtı vermişti: “O, yıllardır kindarlık ve ihtirasla yanıcı hal alan bir motorla hareket ediyor.” Burns, Putin’in görüşlerinin yıllar içinde sertleştiğini ve alternatif görüşlere de kapandığını anlatıyor.

Rusya lideri delirdi mi?

Bu soru birçok Batı’da birçok kişi tarafından dile getiriliyor. Ve fakat az bir grup uzman bu soruyu yararlı buluyor. Bir psikolog, Ukrayna işgali kararının neden verildiğini, eğer o kararı veren kişiyi peşin hükümle deli olarak değerlendirirsek, anlayamayız diyor.

CIA bünyesindeki bir ekip, yabancı liderler hakkında, sağlık, geçmiş ve ilişkiler üzerinden “liderlik analizleri” yapıyor. Kullandıkları bir başka araç da, farklı liderlerle yapılan temaslardan elde edilen bilgiler. Örneğin, 2014 yılında Angela Merkel dönemin ABD Başkanı Obama’ya, Putin hakkında “o farklı bir dünyada yaşıyor” demişti.

Fransa lideri Macron da Putin ile son görüşmesinde, Rus lideri önceki görüşmelere göre “daha katı ve izole” gördüğünü söyledi. Peki bu arada bir şeyler mi değişti? Bazıları, fazla kanıt ortaya koymadan, Putin’in sağlığının kötüleşmiş olabileceğini ya da ilaçlara tepki veriyor olabileceğini ortaya atıyor.

Psikolojik faktörleri öne çıkaranlar da var. Putin’in Rusya’yı korumanın kaderi olduğunu düşündüğü ve yeniden süper güç statüsünü ona kazandırmak için az zamanı kaldığı düşüncesi ile hareket ediyor olabileceği görüşü dile getiriliyor. Bir taraftan da Covid’de kendini çok fazla izole etmiş olmasının yaratabileceği olası ruhsal etkilere atıf yapılıyor.

ABD yönetiminde diplomat olarak görev yapmış ve şimdi bir düşünce kuruluşunda olan Ken Dekleva, Putin’in ruh sağlığının bozuk olmadığını düşündüğünü ancak acele ile hareket etmeye başladığı görüşünü dile getiriyor.

Putin’in çemberi içine, yararlı bilgilerin ulaşmıyor olduğu endişesi de hakim. Rus istihbarat servisleri, Ukrayna’da askerlerin nasıl karşılanacağı gibi duymak istemeyeceği bilgileri işgal öncesi ondan saklamış olabilir.

Bu hafta bir Batılı yetkili, Putin’in halen birliklerinin durumu konusunda, Batılı istihbarat servisleri kadar bilgisi olmayabileceğini söyledi. Bu olası bilgi eksikliği, krizin derinleşmesi durumunda verebileceği tepki konusunda endişeler doğuruyor.

Deli adam teorisi

Putin’in kendisi çocukken bir fareyi nasıl kovaladığına ilişkin bir hikaye paylaşmıştı. Köşeye sıkışan farenin, saldırı haline geçtiği ve genç Vladimir’i kaçmaya ittiğini anlatmıştı. Batılı devlet insanları, Putin’in kendisini köşeye sıkışmış hissedip hissetmediği sorusunu dile getiriyor.

Bir Batılı yetkili, “Soru, acımasızlığın seviyesini artıracak ve krizi, kullanmaya hazır olduğunu söylediği silah sistemleri noktasına taşıyacak mı?” diyor. Putin’in taktik bir nükleer silah kullanabileceği bir süredir ifade ediliyor.

Psikoloji profesörü olan Adrian Furnham, ani bir kararla “düğmeye basın” diyebileceği endişesinin olduğunu söylüyor. Putin’in deli adam teorisi olarak adlandırılan bir taktiğe oynuyor olabileceği de dile getiriliyor.

Buna göre Rus liderin, düşmanlarını geri çekilmeye zorlamak için, nükleer silah kullanımı dahil, her şeyi yapabilecek bir deli adam olarak göstermek isteyebileceği de değerlendiriliyor.

Batılı ajanlar ve siyaset yapıcılar için Putin’in niyetlerini anlamak her zamankinden daha önemli. Onu, tehlikeli bir tepki verecek hale getirmeden nereye kadar zorlayabileceklerini tahmin edebilmeleri büyük önem taşıyor.

“Putin’in kendine bakışında, hataya ve zayıflığa yer yok. Hatta bunlara karşı nefret besliyor.” diyen Ken Dekleva devam ediyor: “Köşeye sıkışmış bir Putin, daha tehlikeli bir Putin’dir. Bazen ayının kafes dışına çıkış ormana geri dönmesine izin vermek daha hayırlıdır”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan Ve Bahçeli’ye: Seçim Meydanda Kazanılır

Partisinin İzmir il kongresine yaptığı konuşmada, iktidarın seçim kanunu değişikliği girişimlerini eleştiren DEVA Lideri Babacan, “Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli masa başı formüllerle jübile seçimlerine nasıl gireceklerini konuşmuşlar. İkisinin de jübilesi olacak.” dedi.

Haber Merkezi / Erdoğan ve Sayın Bahçeli’ye seslenen Babacan, “Sizin entrikalarınız bize vız gelir. Seçim meydanda kazanılır. Hodri meydan. Çıkın meydana. Sizin gücünüz; Türkiye’nin köklü demokrasisini yok etmeye yetmeyecek. Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmenize izin vermeyeceğiz. İlk seçimden hemen sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i inşa edeceğiz. Ülkemizi özgürlükle, adaletle ve zenginlikle buluşturacağız. Engelleyemeye gücünüz yetmeyecek.” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin İzmir il kongresinde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli masa başı formüllerle jübile seçimlerine nasıl gireceklerini konuşmuşlar. İkisinin de jübilesi olacak. Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum: Sizin entrikalarınız bize vız gelir. Seçim meydanda kazanılır. Hodri meydan. Çıkın meydana. Sizin gücünüz; Türkiye’nin köklü demokrasisini yok etmeye yetmeyecek. Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmenize izin vermeyeceğiz. İlk seçimden hemen sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i inşa edeceğiz. Ülkemizi özgürlükle, adaletle ve zenginlikle buluşturacağız. Engelleyemeye gücünüz yetmeyecek.

Zannediyorlar ki önümüzdeki seçim sonuçları 2018 sonuçları gibi olacak. Bana soruyorlar, ‘Hükûmet sizi mi hedef aldı?’ diyorlar. Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarını dinlersek öyle görünüyor ama bizi hedef almak kolay değil. Çünkü biz yerinde duran bir hedef değiliz. Hızla ileriye koşan, hareketli bir hedefiz. Bugün adım atıyorlar, seneye işliyor. Bir sene sonra DEVA Partisi’nin nereye geleceğini hesaplayamıyorlar.

“Bu millet 90’lı yılların yıkımlarını unutmadı”

Ekonomik kriz veya faili meçhul cinayetler dönemi denilince ilk akla gelen bazı isimlerden medet umar hale gelmişler. Enerjinize yazık. Bu millet, 90’lı yılların siyasi yıkımlarını unutmadı, unutmayacak. 90’lı yılların karanlığında, ülkenin doğusunda kol gezen Beyaz Torosları, ülkenin batısında katledilen aydınları ve gazetecileri, Manisa’da gençler için kurulan işkencehaneleri unutmayacak.

Devletin içinde, hukuka aykırı faaliyet yürüten şebekeler bir gün mutlaka temizlenecek. Cirit atıyorlar şimdi. Mafyalar, çeteler sardı etrafı. Ülkeyi yönetenler iç içe çalışıyorlar. Hiçbir masum vatandaşımız, boğazında düğümlenen acısıyla yaşamayacak bu ülkede. Bundan birkaç ay önce, bir mafya liderinin, çete benzeri yapılanmalarla ilgili anlatılarını hep beraber izledik. Kararlı bir siyasi irade iş başına geçtiğinde, böylesine hukuk dışı faaliyetlere asla geçit verilmeyecek.

Devletin resmî belgelerinde dahi kayda geçen Gladyo ve benzeri çetelerden mutlaka hesap sorulacak. Bu hesabı, ‘bağımsız ve tarafsız yargı’ soracak. Devlet her türlü hukuksuzluğa karşı, hukuk içinde kalarak mücadele verir. Karşınızda çete de olsa, mafya da olsa, terör örgütü de olsa, devlet bunlara karşı mücadelesini, devlete yakışır şekilde hukuk içerisinde verir. ‘Bağımsız ve tarafsız yargı’nın altını özellikle çiziyorum. Hukuka aykırı işler yapanlar; demokrasimize kast eden, hukuk sistemimizi felç eden FETÖ’nün bulandırdığı suda temizlenemezler. Biz, öncelikle yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını tesis edeceğiz. Kurunun yanında yaşı yakmadan, masum tek bir vatandaşımızın haksız yere ceza çekmesine razı gelmeden adaleti tesis edeceğiz.

“Ya el ele verip özgürleşeceğiz ya da otokrat rejim perçinleşecek”

Ülkemiz şu anda, son derece önemli bir yol ayrımında. Ya 84 milyon el ele verip özgürleşeceğiz ya da bu otokrat rejim memleketimize iyice perçinleşecek. Ya Türkiye’yi hep beraber bir hukuk devleti yapacağız ya da iktidardaki otoriter ortaklığın ülkemizi sefalete sürüklemesine seyirci kalacağız. Ya Türkiye’yi tam demokrasi rotasına sokacağız ya da demokrasimizden eser kalmayacak.

Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli; gençler, buldukları ilk fırsatta, kendilerine başka bir ülkede hayat kurmayı istiyorlar. Var mı bir cevabınız? Gençler, ‘Harçlıklarımızla sokağa çıkmak, bir kafede oturmak, sinemaya gitmek mümkün değil artık’ diyor. ‘Sosyal medyada düşüncemi açıkladığımda kapıma polis dayanmasından, ileride iş bulamamaktan korkuyorum’ diyor. ‘Emeğim mülakatlarda çöp oluyor, torpil yoksa iş yok’ diyor. Var mı bir cevabınız?

Avrupa’nın kapıları Türkiye’ye ne zaman açılır? Kendi anayasasını çiğneyen, hukukun üstünlüğünü yerle bir eden bu zihniyeti iktidardan gönderdiğimizde, Avrupa Birliği’nin kapıları tekrar açılır. Kadrolarımıza güveniyoruz. Türkiye’yi, Avrupa Birliği sürecine yeniden sokacak siyasi aklın DEVA Partisi’nde olduğunu biliyoruz.”

Paylaşın

Osman Kavala’ya İnsan Hakları Ödülü

Düsseldorf Senfoni Orkestrası’nın Şefi Adam Fischer tarafından 2016 yılından bu yana verilen Tonhalle İnsan Hakları Ödülü’ne, bu yıl Osman Kavala layık görüldü. Cumartesi akşamı gerçekleştirilen törenin açılış konuşmasını Düsseldorf Belediye Başkanı Stephan Keller yaptı.

DW Türkçe’den Banu Güven’in haberine göre; Ödülün mimarı şef Adam Fischer de konuşmasında, Osman Kavala’nın bin 600 gündür tutuklu olduğuna dikkat çekti ve kendisini yakında bu konser salonunda ağırlama umudunu dile getirdi. Osman Kavala adına, Adam Fischer’in elinden ödülü alan Almanya Tarım ve Gıda Bakanı Cem Özdemir, salonu dolduran yaklaşık bin kişiye Kavala’nın mesajını okudu.

Kavala mesajında, “Düsseldorf Tonhalle’in İnsan Hakları Ödülü bana büyük onur verdi. Bu ödülün mimarı Adam Fischer’in, bana ve Anadolu Kültür’de birlikte çalıştığımız arkadaşlara kılavuzluk eden hümanizm ve demokrasi değerlerini en iyi biçimde yansıtan müziğiyle vicdanının sesini harmonize eden istisnai bir sanatçı olması, bu ödülü benim için çok değerli bir hale getiriyor.

Maalesef birkaç yıldır ülkemde ve yurt dışında bulunan sanat-kültür insanlarıyla birlikte projeler gerçekleştirmenin verdiği mutluluktan mahrum kaldım. Ancak eminim çok yakında demokrasinin ve hukukun temel ilkelerine riayet edilen, insan hayatına, insan haklarına ve özgürlüklere, farklılıklara değer verilen bir ülkeye kavuşmamız mümkün olacak. Bu akşamki etkinlik ve konserin şahsıma verdiği onur yanında, insanlık için de bir çağrı olacağına inanıyorum” dedi.

Ödül töreninin ardından Düsseldorf Senfoni Orkestrası, Şef Adam Fischer’in yönetiminde Städtischer Musikverein Korosu ve solistler Marisol Montalvo, Sarah Ferede, Uwe Stickert, Miklos Sebestyen ile birlikte Beethoven’ın 9. Senfonisi’ni seslendirdi.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Hak Yiyene Yuh Olsun

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ankara’da, Aşık Veysel’in ölüm, Hz. Ali’nin doğum yıl dönümü ve ‘Nevruz Bayramı’ dolayısıyla Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa katıldı.

İnsanların bölünmesinin enerjinin, iyiliğin ve güzelliğin boşa gitmesi anlamına geldiğini belirten Akşener, ortaya çıkan enerjiden fayda sağlanamamasının tüm insanların zararına olduğunu söyledi.

Herkesin birbirinin farklılıklarına saygı duyması gerektiğini vurgulayan Akşener, “Ben hoşgörü sözünü sevmiyorum. Hoşgörü kavramının içerisinde biraz kibir, biraz buyurganlık var. Biz birbirimize saygı duymak zorundayız. Ben kimim ki buradaki hanımefendileri hoşgörüyle karşılayacağım.

Başkası kim ki bizleri hoşgörüyle karşılayacak. Biz birbirimize saygı duymak zorundayız. Farklılıklarımızın enerjiye çevrilmesinin, birlikteliklerimizin de ön plana çıkartılmasının bu saygı kavramından geçtiğine inanıyorum” diye konuştu.

‘Nevruzun Türk milletinin yeniden tarih sahnesine çıktığı gün’ olduğunu belirten Akşener, herkesin Nevruz Bayramı’nı kutladı. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisini anımsatan Akşener, hak ve hakikat yolunda Allah’ın Hz. Ali’nin cesaretini kendilerine nasip etmesi dileğinde bulundu.

Aşık Veysel’in “Kuran’a bak İncil’e bak. Dört kitabın dördü de Hak. Hakir görüp, ırk ayırmak, hakikatte yüz karası.” dizelerini okuyan Akşener, Aşık Veysel’e “Allah’tan rahmet” diledi.

“Hak yiyene yuh olsun”

Akşener, konuşmasını şöyle tamamladı: “Ne mutlu bize ki aklımızı, gönlümüzü ve ruhumuzu besleyen, hakkı, hakikati ve adaleti öğütleyen büyüklerimiz var. Baharı müjdeleyen bayramımız var.

‘Allah seni hür yarattı, tamah seni kul etmesin’ diyerek alnı açık başı dik olmayı öğütleyen rehberimiz var. Toprağı sadık yar belleyen gönül zenginlerimiz var. Bunca kıymeti bilmeyene yuh olsun. Bunca zenginlik varken yanlışa sapanlara yuh olsun. Hakkı ve hakikati sancak bilmek varken hak yiyene yuh olsun.”

Paylaşın