Babacan’dan “Kur Korumalı Mevduat” Tepkisi: Asrın Ekonomik Felaketi

Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında hükümetin ilk 100 gününü değerlendiren DEVA Lideri Babacan, “Bakın deprem olmuş. Asrın felaketi 104 milyar dolar. Son dönemde yapılan vergi artışlarına gerekçi olarak da hep o deprem gösteriliyor değil mi? ‘Ne yapalım. Bu yükü paylaşacağız. Herkes fedakârlık yapsın’ diyorlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu 104 milyar doların maliyetini karşılamak için âdeta ‘bu vergileri saldık’ diyorlar. Evet. Bu deprem asrın doğal felaketi olabilir. Ama bu 125 milyar dolarlık Kur Korumalı Mevduat (KKM) da asrın ekonomik felaketidir. Ve bu felaket bizzat Sayın Erdoğan tarafından bu memleketin başına getirilmiştir.”

Ali Babacan sözlerine şöyle devam etti: Seçimden sonra kur korumalı mevduat için kur farklarının tamamını ödemeye başlayan Merkez Bankası, bunun için karşılıksız para basmaktadır. Kur korumalı mevduatın büyüklüğü 125 milyar dolara ulaştı” diyerek ekonomi yönetimine sordu, “Karşılıksız para basarak ödenen bu kur farkları enflasyonu ne kadar azdırmaktadır?”

Hükûmetin ilk üç ayında üç kere faiz artıran Merkez Bankasına da değinen Babacan, “ ‘Bu kardeşiniz iş başında oldukça faiz yükselemez’ dedi. Seçimden hemen sonra da Merkez Bankası 3 ayda 3 kere faiz arttırdı ve 3 ayda faiz tam 3 katını çıktı. Seçime giderken politika faizi yüzde 8,5. Seçimden sonra yüzde 25. Rakamlar ortada. Kredi faizlerine de şöyle bakalım. Seçimden önce kredi faizleri belli noktalarda tutulmaya çalışıyor. Seçimden sonra fırlayıp gidiyor” ifadelerini kullandı.

Babacan, bugün partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında hükümetin ilk 100 gününü değerlendirdi. Babacan, şunları söyledi:

“Merkez Bankası’na yapılan kadro değişiklikleri olumlu yönde atılmış bir adımdır. Kabine üyelerinde bazılarıyla ilgili de bizim değerlendirmelerimiz olumludur. Sadece üst düzeyde yapılan birkaç atama yeterli değildir. Seçimden sonra Kur Korumalı Mevduat için kur farklarının tamamı Merkez Bankası’na ödettirilmeye başlandı.

Merkez Bankası bunu ödeyebilmek için harıl harıl para basıyor. Para basıldığında ülkede enflasyon artıyor, herkesin cebinden alınıyor, bankada parası olanın hesabına ekleniyor, özeti bu. Bu ödenen kur farkı tutarı hala gizleniyor. Kur Korumalı Mevduatın büyüklüğü yaklaşık 125 milyar dolara ulaştı. Bu kadar büyük bir rakamla ilgili siz gerçekleri niye gizliyorsunuz?

Cumhurbaşkanı’nın ifadelerine göre 6 Şubat depremlerinin maliyeti ülke ekonomisine 104 milyar dolar. Son dönemde vergi artışlarına gerekçe olarak deprem gösteriliyor. Evet, deprem asrın doğal felaketi olabilir ama bu 125 milyar dolarlık Kur Korumalı Mevduat da asrın ekonomik felaketidir. Bu felaket de bizzat sayın Erdoğan tarafından bu memleketin başına getirilmiştir.

Kur Korumalı Mevduat ile ilgili varsayımınız nedir? Kur Korumalı Mevduata karşılıksız basılacak para ne kadar olacaktır? Bunları bilmek istiyoruz. Orta Vadeli Program’da bunlardan bahsedilmemiş. Buradan ekonomi yönetimine sesleniyorum; rasyonel politikalara dönme konusunda samimiyseniz önce şeffaf olun, kimseyi aldatmayın çünkü doğru hesaptan kaçmaz.

Seçimden evvel bana ekonomiyi sorduklarında en çok hangi kelimeyi açıklamıştım hatırlıyor musunuz? Güven. Hala aynı noktadayım. Sayın Erdoğan, zamanında benim yakın çalıştığım bazı ekonomi kurmaylarını iş başına getirerek 2015’ten beri kendi yarattığı güven bunalımını çözebileceğini düşünüyor.

Bu güven bunalımı bir iki atamayla düzelmez. Son bir ayda enflasyonu biraz yüksek açıkladı diye herkes diyor ki ‘acaba TÜİK bundan sonra değişecek mi? Eğer şeffaflık diyorsanız, rasyonalite diyorsanız, güven diyorsanız TÜİK yönetimini tamamen değiştirin. Etkin ve bağımsız bir yönetim yapısı oluşturun. Yeniden kredibilite kazanana kadar TÜİK’in mutlaka dış denetime tabi tutulması lazım.

Sayın Erdoğan seçimlerden hemen sonra zam üstüne zam yağdırdı vergi üstüne vergi ekledi. Vatandaşlara yaptığı maaş artışları hızla eriyip buharlaşıp gidiyor. Bu ilk 100 günde yoksulluk daha da arttı. Kapı kapı borç dilenmeye devam ediliyor. Seçimden önce kuru düşük gösterdiler seçimden sonra patlattılar, dolar rakamları mayıs sonunda 20 lira bugün 27 liraya çıkmış. Aynı şey benzin ve mazot fiyatları için de geçerli.

Seçim için sandığa giderken çiftçi mazota 20 lira ödüyordu bugün 40 lira ödüyor. Bir başka örnek faiz. ‘Bu kardeşiniz iş başında oldukça faiz yükselemez’ dedi. Seçimden hemen sonra da Merkez Bankası üç ayda üç kez faiz arttırdı… Merkez Bankası ve hükümete buradan çağrı yapıyorum, tüketici kredisiymiş, şuymuş buymuş bunları anlıyorum ama ihracat reaksiyon kredisinde kısıtlama yapmayın.

“2026’da tek haneli enflasyon öngörüyorlar”

Hükümetinizin ilk üç ayında Merkez Bankası tam üç kez faiz arttırdı. Söyleyecek hiçbir sözünüz yok mu? Sayın Erdoğan bu millete bir açıklama borcunuz var. Her konuda konuşuyorsunuz faiz konusunda niye 100 gündür susuyorsunuz? Seçimden önce, ‘Vatandaşlarımız müsterih olsun, enflasyonu yine tek haneye indireceğiz’ diyen Sayın Erdoğan, bu yıl sonu için enflasyon öngörüsünü önce yüzde 58’e, yeni açıklanan Orta Vadeli Program’da ise yüzde 65’e çıkardı.

Bu arada, yüzde 65 rakamının da gerçekler karşısında iyimser kaldığını, piyasa beklentisinin yüzde 70-75 aralığına çıktığını hatırlatalım. 5 yıldır enflasyonun tek haneye ineceğini yüzleri kızarmadan tekrar edenler, şimdi kağıt üstünde bile ancak 2026’da tek haneli enflasyon öngörüyorlar.

Unutmayalım, OVP’de tek haneli enflasyon için koydukları hedef ta 2026’nın sonu. Ölme eşeğim ölme. Şu anda Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en önemli sorun enflasyondur. Sayın Erdoğan artık enflasyonla yönetmeye alıştı. Merkez Bankası’nın kontrolünü eline geçirdiği andan itibaren Türkiye’de enflasyon yükselmeye başladı ve bir türlü düşmüyor. Düşmeyecek de… Orta Vadeli Program’da, kur ile enflasyon arasında, büyüme ile enflasyon arasında ve diğer önemli makro iç hedef, tahmin ve çalışma varsayımlarında içsel tutarlılık göremiyoruz.

Çıplak gözle gördüğümüz kadarıyla kamuda israf tam gaz devam ediyor. Lüksten de şatafattan da vazgeçilmiyor. Koskoca Türkiye’nin maliye politikası tamamıyla vergi ve zamlara dayanmış durumda. Bu uygulamaların bedelini yine, her zamanki gibi çalışan nüfus ve geniş halk kesimleri ödüyor, ödeyecek. Gerçek enflasyonu geçtim, kendi öngördükleri iyimser orana göre bile memura, emekliye zam yapmaya niyetleri yok. Bu hak mı? Reva mı?

Geçen hafta Sayın Erdoğan yeni anayasadan söz etti. Uzun zamandır dillendiriyor. İyi de mevcut anayasaya uymayan, kanunları tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan bir iktidar; yeni anayasa yapsa ne olur, yapmasa ne olur? Hâlâ AİHM kararlarına uyulmuyor. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Hükümet seçimlerden evvel kamuda işe alımlarda mülakatları kaldıracağını söylemişti. Ne oldu? Kaldırmadı. Bugün mülakat uygulamasıyla beraber haksızlıkların, kayırmacılığın devam ettiğini üzülerek görüyoruz.

İlk 100 günde kadına yönelik şiddetle ilgili veya kadın istihdamıyla ilgili önemli bir adım görmedik. Sürekli olarak kadın meselelerinde ülkeyi geriye götürebilecek adımların tedirginliği yaşanmakta. Çevre konusunda yapılanlar, yapılabileceklerin yanında çok çok zayıf kaldı. Sağlıkta mevcut sorunlar devam ederken, bazı hastanelerde ve branşlarda randevu kuyruklarının gittikçe uzadığını görüyoruz.

Türkiye’nin en iyi dönemlerinde çok sık vurgu yaptığım iki konu eğitim ve hukuk. Dünyada eğitim sistemlerinin sorgulandığı, yeni arayışlar içine girildiği bir zamandan geçiyoruz. İktidar biliyorsunuz seçimden evvel gençlere çok güzel bir vaat verdi. ‘Bir defaya mahsus gençlere cep telefonu ve bilgisayar alımlarında vergi muafiyeti sağlanacak’ dediler. Sonra baktık, muafiyet sağlanan ürünlerle ilgili kısıtlamalar getirildi.

“Çiftçinin kullandığı mazotun ÖTV’sini iade edin”

Seçimlerden önce mazotun litre fiyatı 20 lira iken bugün itibarıyla 40 liranın üzerinde. Bu ne demek biliyor musunuz? 100 günde yüzde 100’den fazla artış demek. Mazot yüzde 100 arttı, hükümet mısırın fiyatını sadece yüzde 5 artırdı. 5,70’den 6 liraya çıkardı. TMO’da randevu kuyruğu olduğu için çiftçimiz piyasada mısırı 5 liraya satmak zorunda kalıyor. Buradan iktidara derhal yapması gerekenleri söylüyorum, çiftçinin kullandığı mazotun ÖTV’sini iade edin. Çiftçiye elektriği, normal tarifeden değil, daha ucuza verin. Kredilerin geri ödenme zamanını ürün hasat dönemine göre belirleyin.

Zamlara Merkez Bankası karar vermiyor. Zamlara bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan karar veriyor. Hiç kimse bu ülkede bir akaryakıt fiyatını, vergi artışının Cumhurbaşkanı’ndan habersiz olabileceğini düşünmesin. Dolayısıyla Merkez Bankası zam yapmıyor, zammı yapan Cumhurbaşkanı. Ya kendi yapıyor bizzat ya da kendi bilgisi dahilinde yapılıyor.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ancak ‘Merkez Bankası Başkanı 5 yıllığına atanır ve Cumhurbaşkanı bile görevden alamaz’ diye bir kanun düzenlemesi olursa biz Merkez Bankası’nın gerçekten bağımsız olduğuna inanırız. Aksi halde, her an tek bir imzayla görevden alınabileceğini bilen bir Merkez Bankası Başkanı, Para Politikası Kurulu üyeleri asla bağımsız çalışamaz.”

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye 400 Milyon Euro Deprem Yardımı

Avrupa Birliği (AB), 50 binden fazla can kaybına ve 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler nedeniyle Türkiye’ye 400 milyon euro yardım sağlayacak.

DW Türkçe’nin aktardığına göre Avrupa Birliği (AB) Konseyi tarafından yapılan açıklamada, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye yardım konusundaki tavsiyesinin onaylandığı belirtildi. Açıklamada Türkiye’nin yanı sıra Romanya ve İtalya’ya da mali destek sağlanacağı vurgulandı.

Buna göre, Romanya’ya bu yılın Mart ve Nisan ayları ile geçen yıl Temmuz-Ağustos aylarında yaşanan kuraklık nedeniyle 33,9 milyon euro mali destek verilecek. İtalya’ya ise ülkenin orta bölgelerinde Eylül 2022’de yaşanan aşırı yağışlar ve meydana gelen sel felaketi nedeniyle 20,9 milyon euro yardım sağlanacak.

Avrupa Birliği’nin (AB) 2023 bütçesinden Dayanışma Fonu’na aktarılacak para ile bu fona başvuruda bulunan Türkiye, İtalya ve Romanya’ya ödeme yapılması öngörülüyor. Ödeme yapılabilmesi için Avrupa Parlamentosu’nun da onay vermesi gerekiyor. Konunun parlamentonun gündemine Ekim ayının başında gelmesi bekleniyor.

Avrupa Birliği (AB) Dayanışma Fonu, AB üyesi ülkelerle üyeliğe aday olan ülkelerde yaşanabilecek büyük felaketler sonrasında yardım edilmesini öngörüyor.

Kahramanmaraş depremleri

2023 Kahramanmaraş depremleri ya da 2023 Türkiye-Suriye depremleri, 6 Şubat 2023’te dokuz saat arayla meydana gelen, merkez üsleri sırasıyla Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan, 7,8 Mw  (± 0,1) ve 7,5 Mw  büyüklüklerindeki iki deprem.

Depremler sonucunda Türkiye’de resmî rakamlara göre en az 50 bin 783, Suriye’de ise en az 8 bin 476 kişi hayatını kaybetti ve toplam 122 binden fazla kişi ise yaralandı. Depremlerin ardından büyüklüğü 6,7 Mw ’e kadar varan 40 binden fazla artçı sarsıntı gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş en büyük, en uzun ve en şiddetli deprem olarak kayıtlara geçti.

Pazarcık merkezli ilk deprem, Türkiye ve Suriye’nin yanı sıra Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’ın da yer aldığı geniş bir coğrafyada hissedildi. İki büyük deprem, yaklaşık 350.000 km2 (140.000 mil kare) alanda Almanya’nın toplam yüz ölçümü kadar bir bölgede hasara yol açtı ve Türkiye nüfusunun %16’sını oluşturan 14 milyon kişiyi etkiledi.

Türkiye’de en az 35 bin 355 bina yıkıldı ve aralarında Gaziantep Kalesi, Habib-i Neccar Camii, Kahramanmaraş Ulu Camii, Hatay Meclis Binası, Şirvan Camisi, Adıyaman Ulu Camii, Elbistan Ulu Camii ve İskenderun’daki Latin Katolik Kilisesi’nin de bulunduğu birçok tarihî yapı ağır hasar aldı veya yıkıldı.

102 ülke Türkiye’ye yardım teklifinde bulunurken 88 ülkeden 9 bin 315 arama-kurtarma personeli deprem bölgelerine sevk edildi. Onlarca ülke ilk yardım malzemesi, teçhizat, sağlık ekibi gönderdi ve taziye mesajları yayımladı. Ayrıca Ermenistan-Türkiye sınırı yardım sevkiyatı için otuz yıl aradan sonra ilk kez açıldı.

Hükûmet, deprem bölgesi için doğal afet ve salgın gibi acil durumlarda uluslararası kuruluş ve ülkelerden yardım çağrılarını kapsayan en yüksek acil durum olan 4. seviye alarm ilan edildiğini açıkladı. Ayrıca depremlerden etkilenen 10 ilde 3 ay süreyle olağanüstü hâl ilan edilirken Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi sarsan depremler için 3. seviye acil durum ilan etti.

Daha sonrasında olağanüstü hal ilan edilen il sayısı 17’ye yükseldi. Türkiye’de eğitim ve öğretime depremlerden etkilenen on ilde 1 Mart’a, kalan illerde ise 20 Şubat’a kadar ara verilirken tüm üniversitelerde 2022-2023 öğretim yılı bahar döneminde ikinci bir karara kadar uzaktan eğitime geçilmesine karar verildi.

Depremlerde hayatını kaybedenler için Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yedi gün, Kosova, Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Bangladeş’te ise bir gün ulusal yas ilan edildi. Aralarında Adalet ve Kalkınma Partisi Adıyaman Milletvekili Yakup Taş, eski Gana Millî Futbol Takımı futbolcularından Christian Atsu, Yeni Malatyaspor kalecisi Eyüp Türkaslan ve eski Suriye millî futbol takımı futbolcularından Nadir Çuhadar’ın da yer aldığı isimler enkaz altında kalarak öldü.

Yürütülen çalışmalar kapsamında 883 bin bağımsız bölümden oluşan 17.491 bina acil yıkılacak, 179.786 bina ağır hasarlı olarak tespit edildi. Depremlerden etkilenen illerde yıkılan ya da imara aykırı değişiklik tespit edilen binalarla ilgili soruşturmalarda, 108 müteahhit, 173 yapı sorumlusu, 18 yapı sahibi ve binalarda değişiklik yapan 18 kişi olmak üzere toplam 317 şüpheli tutuklandı. Afet sonrası 2 milyon 273 bin 551 kişi barınma sorunu yaşarken en az 5 milyon kişinin bölgeden farklı kentlere göç ettiği tahmin edilmektedir.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından 18 Mart 2023’te yayımlanan rapora göre depremlerin Türkiye ekonomisine toplam maliyeti 2 trilyon lira (103,6 milyar dolar) oldu. Ancak 2023 Meclis Deprem Araştırma Komisyonu Raporu’na göre depremin toplam maliyeti 148.8 milyar dolar oldu. Türkiye’nin 2023 gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 9’una denk gelen maddi zarar, 1999 Marmara Depremi’nin yol açtığı maddi kaybın yaklaşık 6 katından fazla oldu.

Dünya Bankası, depremlerin Suriye’ye doğrudan maliyetinin ise toplamda 5,1 milyar $ olduğunu duyurdu. İki ülkede toplam 153.9 milyar dolar maddi zarara yol açan depremler, dünyada en çok maddi zarara sebep olan üçüncü deprem oldu. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), depremler sonucu Türkiye’de 658 bin, Suriye’de ise 170 bin çalışanın geçim olanaklarını kaybettiğini duyurdu.

Pazarcık’ta meydana gelen 7,8 Mw  büyüklüğündeki ilk deprem, büyüklüğü 7,8~8,0 Ms olarak tahmin edilen 1668 Kuzey Anadolu depreminden sonra Anadolu topraklarında gerçekleşen en büyük ikinci deprem ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kaydedilen en büyük deprem olarak kayıtlara geçti. Ayrıca, Elbistan merkezli 7,5 Mw  büyüklüğündeki ikinci deprem, Türkiye’de meydana gelen depremler arasında en büyük üçüncü depremdir.

Deprem bölgesinde 400 km yüzey kırığı oluşurken, bölge 3 ila 9 metre batıya kaydı. 1999 Gölcük depreminin yaklaşık iki katı büyüklüğe, saldığı enerji bakımından ise yaklaşık 2,8 katı güce sahip olan Kahramanmaraş depremleri, 1939 Erzincan depremini geride bırakarak Türkiye’de en çok can kaybına yol açan deprem oldu. Aynı zamanda, 300 binden fazla insanın öldüğü 2010 Haiti depreminden bu yana dünya çapındaki en ölümcül depremdir.

Paylaşın

Merkez Bankası Duyurdu: Konut Fiyatları Yüzde 94,7 Arttı

Konut fiyatları temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 7,3, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 94,7 arttı. Üç büyük il incelendiğinde, konut fiyatları, İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 82,7, 105,2 ve 97,1 arttı.

Haber Merkezi / Konut fiyatlarının en çok arttığı iller ise Zonguldak, Karabük ve Bartın oldu. Bu illerde konut fiyatları yıllık yüzde 130,1 artış gösterdi. Çankırı, Kastamonu, Sinop’ta konut fiyatlar yüzde 120 artarken Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan’da fiyatlar yüzde 125,1 arttı.

Türkiye genelinde ortalama bir konutun metrekare fiyatı 26 bin 537 lira olurken, ülke çapında 100 metrekarelik bir konutun fiyatı 2 milyon 653 bin lira oldu. 100 metrekarelik bir konutun ortalama fiyatı Ankara’da 1 milyon 980 bin TL, İstanbul’da 3 milyon 958 bin TL, İzmir’de ise 3 milyon 67 bin lira olarak kayıtlara geçti.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 2023 Temmuz ayına ilişkin Konut Fiyat Endeksini (KFE) açıkladı. Buna göre; 2023 yılı temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 7,3 oranında artan KFE, bir önceki yılın aynı ayına göre nominal olarak yüzde 94,7, reel olarak ise yüzde 31,2 oranında arttı.

Konut fiyatları haziranda yıllık bazda yüzde 95,9 oranında artmıştı. Haziranda konut fiyatları bir önceki aya göre yüzde 4,8 oranında artmıştı. Böylece konut fiyat artış hızı yıllık bazda yavaşlarken aylık bazda arttı.

İstanbul, Ankara ve İzmir’in konut fiyat endekslerindeki gelişmeler değerlendirildiğinde, 2023 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre, sırasıyla yüzde 6,8, 8,1 ve 5,5 oranlarında artış gözlendi.

Endeks değerleri bir önceki yılın aynı ayına göre, İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 82,7, 105,2 ve 97,1 oranlarında artış gösterdi.

Türkiye’de ortalama bir konutun metrekare fiyatı 26 bin 537 TL olarak belirlenirken, ülke çapında 100 metrekarelik bir konutun fiyatı 2 milyon 653 bin TL oldu. 100 metrekarelik bir konutun ortalama fiyatı Ankara’da 1 milyon 980 bin TL, İstanbul’da 3 milyon 958 bin TL, İzmir’de ise 3 milyon 67 bin TL oldu.

Temmuz ayında konut fiyatlarının en çok arttığı iller Zonguldak, Karabük ve Bartın oldu. Bu illerde konut fiyatları yıllık yüzde 130,1 arttı. Çankırı, Kastamonu, Sinop bölgesinde fiyatlar yüzde 120 artarken, Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan bölgesinde fiyatlar yüzde 125,1 artış gözlendi.

Paylaşın

İYİ Partili Erdem: Güç Birliği Olmadan Büyük Şehirlerde Seçim Kazanmak Mümkün Değil

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, “Referandum sürecinde Türkiye’ye zarar vereceğini bağıra bağıra uyardığımız yeni anayasa ve %50+1 mahkumiyeti ile yaralı olan Türk demokrasisi çok daha beter hale gelmiştir” dedi ve ekledi:

“Ancak bugün için ortada kapı gibi duran gerçek güç birliği yapmadan ülkede hiç bir seçimin kazanılamayacağıdır. Nitekim AKP kendisine yapılan yerel seçimlere ittifak yapmadan girelim çağrısı reddetmiştir. Hal böyle olup Cumhur İttifakı gerçeği sona ermedikçe önümüzdeki yerel seçimlerde de güç birliği olmadan büyük şehirlerde seçim kazanmak mümkün değildir.”

Erdem, açıklamasının devamında, “AKP tarafından Türkiye’nin içine sokulduğu ve demokratik bir anayasa olmadan değişmesi mümkün olmayan İttifak rejimini kötülemek ile iktidarı yenmek de mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti’in yerel seçimlerde 81 ilde aday çıkaracağını ve büyükşehirlerde de seçime kendi adaylarıyla gireceğini açıklamasının ardından İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem’den yerel seçimlerde ittifak tartışmasına dair dikkat çekici bir açıklama geldi. Erdem’in konuya ilişkin sosyal medya üzerinden yaptığı açıklama şöyle:

“İttifak sisteminin bu ülkeye yaramadığı, milletin ve sosyal yapının daha da bölünmesine yol açtığı, demokrasiye zarar verdiği açıktır. Koalisyonların ülkeyi mahvettiği iddiası ile Anayasayı değiştirerek Türkiye’yi %50+1 e mahkum eden AKP ve MHP, Türkiye’yi koalisyondan bin beter olan ittifak rejimine mahkum etmiştir. Referandum sürecinde Türkiye’ye zarar vereceğini bağıra bağıra uyardığımız yeni anayasa ve %50+1 mahkumiyeti ile yaralı olan Türk demokrasisi çok daha beter hale gelmiştir.

Ancak bugün için ortada kapı gibi duran gerçek güç birliği yapmadan ülkede hiç bir seçimin kazanılamayacağıdır. Nitekim AKP kendisine yapılan yerel seçimlere ittifak yapmadan girelim çağrısı reddetmiştir. Hal böyle olup Cumhur İttifakı gerçeği sona ermedikçe önümüzdeki yerel seçimlerde de güç birliği olmadan büyük şehirlerde seçim kazanmak mümkün değildir. AKP tarafından Türkiye’nin içine sokulduğu ve demokratik bir anayasa olmadan değişmesi mümkün olmayan İttifak rejimini kötülemek ile iktidarı yenmek de mümkün değildir.

“Seçimi kaybettiren Millet İttifakı’nın akıllıca hareket etmemesidir”

Genel seçimi muhalefete kaybettiren ittifak sisteminin kötülüğünün yanısıra asıl Millet İttifakının akıllıca hareket etmemesidir. Akıl bir yana konup hırslar öne çıkınca seçimin de kaybedileceği açıktır. Akılla, matematik biliminin gerçeği ile, Türkiye düşünülerek, ülkeden ümidini kesen, duyduğu bıkkınlık ve hayal kırıklığı ile muhalefeti cezalandırmak için oy atmaya gitmeyecek olan ‘muhalif seçmenin psikolojisi’ düşünülerek hareket edilmez ise yerel seçimlerde de sonuç değişmez.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “İslam düşmanlığı” Açıklaması: Saflarımızı Geniş Tutmalıyız

Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’nin akşam yemeğinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İslam düşmanlığı, ırkçılık ve nefret suçlarına karşı saflarımızı çok geniş tutmalıyız. Bu hastalıklı akımların dünyanın birçok ülkesinde sosyal medyanın da etkisiyle giderek yayıldığını görüyoruz. Sık sık başörtüsünden, sakalından, kılık kıyafetinden dolayı nefret suçuna maruz kalan kardeşlerimizin haberini alıyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-Amerikan toplumunun da yükselen ırkçı dalgadan olumsuz etkilendiğine dikkati çekerek, “İnsan hak ve hürriyetlerine saygı duyan hiçbir devlet bu furyaya sessiz kalmaz, kalmamalıdır. Bugün çoğunlukla Müslümanları hedef alan bu saldırıların yarın kökeni, dili, kültürü, inancı farklı gruplara yönelmesi kuvvetle muhtemeldir” ifadelerini kullandı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da yaşananların bunun en acı örnekleri olarak hafızalara kazındığını, 28 yıl önce Srebrenitsa’da bu nefret ikliminin soykırıma kadar varabileceğinin görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Cezasız kalan her suç failini azgınlaştırır. İslam düşmanlığının da önü alınmazsa failler daha da pervasız hâle gelecektir. Türkiye olarak kar topu gibi büyüyen bu tehlike karşısında uyarılarımızı yapıyor, tepkimizi açıkça ortaya koyuyoruz. Konunun uluslararası toplumun gündeminde tutulması için çalışmalarımızı ciddiyetle yürütüyoruz. Danimarka, İsveç, Hollanda ve son olarak New York’ta kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik çirkin saldırılar hiçbir şekilde mazur görülemez.

Dünya genelindeki 2 milyar Müslüman’ın kutsallarına saldırmanın fikir özgürlüğü kisvesiyle meşrulaştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Bize göre bu eylemler, insanları kışkırtmayı amaçlayan provokasyonlardır. Bu saldırılara karşı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve Genel Kurul tarafından kutsal kitaplara yönelik her türlü şiddet eylemini uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilen kararının kabul edilmesine, malumunuz, öncülük ettik. Bu doğrultudaki gayretlerimizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sizleri de bu mücadeleye sahip çıktığınız için tebrik ediyorum.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’nin (TASC) ABD’nin New York kentindeki Rockefeller Plaza’da düzenlediği akşam yemeğine katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesine 14 ve 28 Mayıs seçimlerindeki destekleri için teşekkür etti.

Türkiye Yüzyılı’nın inşasında bir dönüm noktasını teşkil eden seçimlerle milletin hem iradesine hem de geleceğine sahip çıktığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika dahil yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşın oy kullanarak sandıkları âdeta bayram yerine çevirdiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Kimi zaman saatler süren yolculuklar yaparak, kimi zaman yağmurun, güneşin altında bekleyerek, kimi zaman bölücüler ve FETÖ’cülerin tacizlerine maruz kalarak, kimi zaman çeşitli ülkelerin engelleme girişimleriyle karşılaşarak, velhasıl iradelerine sahip çıkmak için pek çok fedakârlığı göğüsleyen tüm vatandaşlarıma şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Oylarını almadığımız insanlarımıza da ulaşmaya, doğruları anlatmaya, onların da gönüllerini kazanmak için çalışmaya devam edeceğiz. Allah ömür, milletimiz de yetki verdikçe buralara her gelişimizde inşallah sizlerle muhabbetimizi sürdüreceğiz. Aramıza hiç kimsenin hiçbir çıkar hesabının girmesine müsaade etmeyeceğiz. Tıpkı bir duvarın tuğlaları misali birbirimize kenetleneceğiz.”

Bu seneki toplantının, Türkiye’nin 6 Şubat’ta yaşadığı depremlerin acısının yüreklerde hissedildiği dönemde gerçekleştirildiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyüklüğü ve yol açtığı tahribat açısından “asrın felaketi” olarak nitelenen depremlerde, 50 binden fazla canın kaybedildiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika’da ikamet eden bazı vatandaşların, yakınlarını bu depremde yitirdiğini söyleyerek, vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi. Kelimelerin anlatmakta kifayetsiz kaldığı büyük bir afet yaşandığını, 11 ildeki 14 milyon insanın bu depremlerden doğrudan etkilendiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin ilk anından itibaren devletin tüm imkânlarının afet bölgesi için seferber edilerek en kısa sürede yaraların sarıldığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar 200 bin deprem konutunun inşa sürecinin bilfiil başladığını, gelecek aydan itibaren yapımı tamamlanan konutların hak sahiplerine peyderpey teslim edileceğini, amaçlarının ilk bir sene içerisinde 319 bin konutun inşasını bitirip depremzedeleri güvenli yuvalarına kavuşturmak olduğunu vurguladı.

Toplamda 650 bin konutun inşa edileceğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, altyapısı, üstyapısı, tarihî ve kültürel yapılarıyla depremzede şehirleri eskisinden daha güvenli şekilde ayağa kaldıracaklarını belirterek, “Dost kara günde belli olur” sözündeki hikmetin bu süreçte bir kez daha görüldüğünü kaydetti.

Dünyanın hemen her ülkesinden insanların Türkiye için harekete geçtiğini, maddi ve manevi destekleriyle milletin yanında olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aramızda binlerce kilometre olsa da Amerika’da kalpleri Türkiye için çarpan kardeşlerimizin desteğini yanımızda hissettik. Afet bölgesine ulaştırdığınız yardımlar yaralarımızın sarılmasına katkıda bulundu. Bunun için de sizlere ayrıca teşekkür ediyorum. Amerikalı Müslüman kardeşlerimizin ve diğer inanç topluluklarının milletimizle sergilediği dayanışmayı şükranla karşılıyoruz. Amerikan Müslüman toplumuna da ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sizler burada bir yandan kimliğinizi muhafaza ederken diğer taraftan zengin kültürümüzü Amerikan halkına en iyi şekilde tanıtarak Türkiye ve Amerika arasında beşeri köprüler kuruyorsunuz. Bu köprülere yenilerini eklememiz, var olanları daha da güçlendirmemiz gerekiyor. İstiklal şairimiz Mehmet Akif ne diyor? ‘Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.’ Siyasette de sivil toplumda da sosyal hayatta da zafere giden yol birlikten, beraberlikten, vahdetten geçer. Sizler de sahip olduğumuz değerler etrafından birleşirseniz, üstesinden gelemeyeceğiniz engel yoktur.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemek için hareket eden bazı çıkar grupları var. Hakikatleri anlatarak, iyi örnek olarak, Türkiye’yi ve Türk milletini hakkıyla temsil ederek bunlara set çekeceğiz. Bu konuda resmî kurumlarımızla birlikte siz vatandaşlarıma da sorumluluklar düşüyor. Sivil topluma aktif katılımınız, ülkedeki karar alma mercilerindeki temsiliniz bu bakımdan çok önemli. Şunu hiçbir zaman unutmayın, hayat boşluk kabul etmez. Sizin olmadığınız her yerde muhakkak bir başkası vardır. Sizin bıraktığınız boşluklar, ülkemize ve milletimize husumet besleyenler tarafından doldurulacaktır. Siz kendi haklarınızı cesaretle savunmazsanız, bunu sizin adınıza bir başkası layıkıyla yapamayacaktır” diye ekledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Sizlerden aranızdaki görüş ayrılıklarına takılmadan, Türkiye için tek saf ve tek yürek hâlinde gayret göstermenizi bekliyorum. Bu süreçte ülkemize müzahir diğer toplumlarla dayanışma içerisinde olmanız mücadelemize güç katacaktır. Özellikle İslam düşmanlığı, ırkçılık ve nefret suçlarına karşı saflarımızı çok geniş tutmalıyız. Bu hastalıklı akımların dünyanın birçok ülkesinde sosyal medyanın da etkisiyle giderek yayıldığını görüyoruz. Sık sık başörtüsünden, sakalından, kılık kıyafetinden dolayı nefret suçuna maruz kalan kardeşlerimizin haberini alıyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk-Amerikan toplumunun da yükselen ırkçı dalgadan olumsuz etkilendiğine dikkati çekerek, “İnsan hak ve hürriyetlerine saygı duyan hiçbir devlet bu furyaya sessiz kalmaz, kalmamalıdır. Bugün çoğunlukla Müslümanları hedef alan bu saldırıların yarın kökeni, dili, kültürü, inancı farklı gruplara yönelmesi kuvvetle muhtemeldir” ifadelerini kullandı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da yaşananların bunun en acı örnekleri olarak hafızalara kazındığını, 28 yıl önce Srebrenitsa’da bu nefret ikliminin soykırıma kadar varabileceğinin görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Cezasız kalan her suç failini azgınlaştırır. İslam düşmanlığının da önü alınmazsa failler daha da pervasız hâle gelecektir. Türkiye olarak kar topu gibi büyüyen bu tehlike karşısında uyarılarımızı yapıyor, tepkimizi açıkça ortaya koyuyoruz. Konunun uluslararası toplumun gündeminde tutulması için çalışmalarımızı ciddiyetle yürütüyoruz. Danimarka, İsveç, Hollanda ve son olarak New York’ta kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik çirkin saldırılar hiçbir şekilde mazur görülemez.

Dünya genelindeki 2 milyar Müslüman’ın kutsallarına saldırmanın fikir özgürlüğü kisvesiyle meşrulaştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Bize göre bu eylemler, insanları kışkırtmayı amaçlayan provokasyonlardır. Bu saldırılara karşı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve Genel Kurul tarafından kutsal kitaplara yönelik her türlü şiddet eylemini uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilen kararının kabul edilmesine, malumunuz, öncülük ettik. Bu doğrultudaki gayretlerimizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sizleri de bu mücadeleye sahip çıktığınız için tebrik ediyorum.”

“Birçok diplomatik başarıya imza attık”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet’in 100. yılını “Türkiye Yüzyılı” ile taçlandırmak için canla başla çalıştıklarını, Türkiye’nin savunmada, diplomaside, ekonomide, turizmde büyük bir atılım içerisinde olduğunu bildirdi. DEAŞ’tan FETÖ’süne, PKK’sına kadar terör örgütlerine nefes aldırmadıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sınırların içinde ve dışında terör örgütleriyle mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceğini vurguladı.

Bir yandan milletin hakkını ve hukukunu savunurken diğer yandan küresel adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri gidermek için çaba harcadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu amaçla sahada ve masada güçlü, yapıcı, aktif ve dengeli bir dış politika izliyoruz. Son yıllarda bölgesel ve küresel krizlerde üstlendiğimiz kritik rollerle arabuluculuk alanındaki dünya markası konumumuzu pekiştirdik. Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki tutumumuz tüm dünyanın takdirini topladı. Esir takasından Karadeniz girişimine birçok diplomatik başarıya imza attık. ‘Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.’ inancıyla gayretlerimizi çok yönlü bir şekilde devam ettiriyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin günden güne geliştiğini bildirerek, şunları kaydetti: “Başkan Biden ile dostluk ve iş birliğimizin güçlendirilmesi hususlarında mutabık kaldık. Sayın Biden ile kurulmasını kararlaştırdığımız stratejik mekanizma, ülkelerimiz arasındaki diyalogun derinleştirilmesine katkı sağlıyor. İkili ticaret hacmimiz geçen sene 32 milyar doları aşarak rekor bir düzeye ulaştı. Önümüzdeki dönemde iş birliğimizi ortak çıkarlar temelinde daha da ilerleteceğiz. Devletler arası ilişkilerde görüş ayrılıkları her zaman olabilir, bu normaldir. Ancak biz ortak paydaların daha fazla olduğunu, bu minvalde açılacak çok sayıda fırsat penceresinin olduğunu da biliyoruz.

Birlik ve beraberlik içerisinde hareket ettiğimiz sürece her alanda daha çok müspet sonuçlar alacağımıza inanıyorum. Devlet olarak bize düşen, sizlere destek olmaktır. Büyükelçiliğimizin ve başkonsolosluklarımızın kapıları siz değerli vatandaşlarımıza her zaman açıktır. Başınız dara düştüğünde sığınacağınız, ihtiyacınız olduğunda kapısını çalacağınız, bayram günlerinin heyecanını paylaşacağınız, zor zamanlarında yardım isteyeceğiniz ilk adres, daima devletimizin buradaki birimleridir. Devletimizin tüm imkânlarıyla yanınızda olduğunu bilmenizi istiyorum.”

Paylaşın

İsveç’in NATO Üyeliği: Macaristan’dan Süreci Geciktirme Sinyali

NATO üyeliği bekleyen İsveç’e Budapeşte’den “olumsuz” haber geldi. Parlamento Başkanı ve  iktidardaki Fidesz Partisi’nin kurucularından Laszlo Kover, Macaristan’ın İsveç’in NATO’ya katılma teklifini onaylaması gerektiğinden “emin olmadığını” belirtti.

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre; Sürecin daha da gecikebileceklerinin sinyalini veren Kover’in yorumları, Macaristan Dışişleri Bakanı’nın geçen hafta İsveçli mevkidaşına yazdığı ve bazı İsveçli siyasetçilerin Macar hükümetine yönelik “önyargılı ve haksız” suçlamalarına ilişkin endişelerini bir kez daha dile getirdiği mektubun ardından geldi.

İsveç, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline tepki olarak geçen yıl NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliği için başvurmuş ve ittifak üyelerinin çoğu bu başvuruyu hızla onaylamıştı.

NATO üyeliği için Türkiye ve Macaristan’ın onayını bekleyen İsveç’e Budapeşte’den “olumsuz” haber geldi. Ülkede bir televizyon kanalına konuşan Parlamento Başkanı ve  iktidardaki Fidesz Partisi’nin kurucularından Laszlo Kover, Macaristan’ın İsveç’in NATO’ya katılma teklifini onaylaması gerektiğinden “emin olmadığını” belirterek, sürecin daha da gecikebileceğinin sinyalini verdi.

Macaristan’ın onayı, İsveçli siyasetçilerin Macaristan’ın demokratik açıdan gerilediğine dönük açıklamaları dolayısıyla Temmuz 2022’den bu yana parlamentoda bekletiliyor.

Kover’in yorumları, Macaristan Dışişleri Bakanı’nın geçen hafta İsveçli mevkidaşına yazdığı ve bazı İsveçli siyasetçilerin Macar hükümetine yönelik “önyargılı ve haksız” suçlamalarına ilişkin endişelerini bir kez daha dile getirdiği mektubun ardından geldi.

İsveç, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline tepki olarak geçen yıl NATO üyeliği için başvurmuş ve ittifak üyelerinin çoğu bu başvuruyu hızla onaylamıştı. Ancak Türkiye ve Macaristan henüz İsveç’in başvurusunu onaylamadı ve her iki ülke de bu konudaki tutumlarını yakından koordine ettiklerini açıkladı.

Stockholm, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın temmuz ayında düzenlenen NATO zirvesinde vaat ettiği gibi TBMM’nin ekim ayında yeni yasama dönemi için toplanmasının ardından Ankara’nın üyeliğini onaylamasını umut ediyor.

Macaristan parlamentosu bu ayın sonunda yeniden toplanacak ancak İsveç’in onayına ilişkin bir tartışma ve oylamanın gündeme gelip gelmeyeceği henüz belli değil.

Finlandiya ve İsveç, Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgalinin ardından onlarca yıldır sürdürdükleri askeri tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek NATO’ya katılmak için Mayıs 2022’de ortak başvuruda bulunmuştu.

Türkiye ve Macaristan’daki onay süreçlerinin tamamlanması sonrasında Finlandiya Nisan ayında 31’inci üye olarak İttifak’a katılmış, ancak Türkiye ve Macaristan’ın İsveç konusundaki çekinceleri sürmüştü. Bir ülkenin NATO’ya üye olabilmesi için tüm İttifak üyelerinde hükümetlerin onayının ardından meclis onayının da bulunması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 11 ve 12 Temmuz tarihlerinde Litvanya’da düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine yönelik itirazını kaldıracağını duyurmuştu.

İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü onaylayacak yerin TBMM olduğunu vurgulayan Erdoğan, onayın Ekim ayına yetişip yetişmeyeceğiyle ilgili bir soruya, “Şimdi bizim iki aylık bir meclis tatili var. Tabii Ekim ayında bu tatilden çıkma durumu söz konusu değil.

Zira birçok uluslararası sözleşmeler var birçok görüşülmesi gereken yasa önerileri var. Tabii bunların önem sırasına göre bu attığımız adım da burada yerini alacak. Ama mümkün olduğu kadar kısa zamanda bu işi bitirmek hedefimiz” demişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, üç aylık aranın ardından mesaisine 1 Ekim Cumartesi günü yeniden başlayacak.

Paylaşın

Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinisto: Ukrayna Savaşı Avrupa’nın Sorunu

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini Avrupa ve NATO için “uyandırma zili” olarak niteleyen Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, Ukrayna savaşının aslında bir Avrupa sorunu olduğunu, bütün Avrupalıların bunu anlaması gerektiği görüşünü dile getirdi.

Niinisto, savaşın ne kadar süreceği, nasıl biteceğini ya da yeniden barış sağlandığında hayatın nasıl olacağını kestirmenin oldukça zor olduğunu ifade etti.

Finlandiya’nın 1939 yılında Rusya ile giriştiği “Kış Savaşı” ve bazı topraklarını terk etmek zorunda kaldığı 2. Dünya Savaşı’na atıfta bulunan Niinosto, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, savunmalarına gereken önemi vermedikleri gerekçesiyle Avrupa ülkelerinin büyük bir hata yaptığını savundu.

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin bir nükleer savaşa dönüşebileceği uyarısında bulundu. Helsinki’de The New York Times gazetesinin sorularını yanıtlayan Niinisto, Avrupa ​​liderleri ve vatandaşlarından, Rusya’nın ‘savaşı tırmandırma tehlikesi’ konusunda kayıtsız kalmamalarını istedi.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre, savaşın uzun süreceği öngörüsünde bulunan Niinisto, çatışmaların nükleer silah kullanımı da içinde olmak üzere beklenmedik yollara sapabileceği uyarısında bulundu.

Niinisto, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini Avrupa ve NATO için “uyandırma zili” olarak niteledi. Finlandiya Cumhurbaşkanı, Ukrayna’nın işgalinin aslında bir Avrupa sorunu olduğunu, bütün Avrupalıların bunu anlaması gerektiği görüşünü dile getirdi.

Finlandiya’nın 1939 yılında Rusya ile giriştiği “Kış Savaşı” ve bazı topraklarını terk etmek zorunda kaldığı 2. Dünya Savaşı’na atıfta bulunan Niinosto, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, savunmalarına gereken önemi vermedikleri gerekçesiyle Avrupa ülkelerinin büyük bir hata yaptığını savundu.

Savaş daha geniş bölgelere yayılabilir uyarısı

NATO üyeasi Romanya’ya düşen bir Rus İHA’sına dikkat çeken Niinosto, savaşın daha geniş bölgelere yayılabileceği uyarısında bulunarak, “Çok hassas bir durumdayız. Küçük şeyler bile büyük sorunlara yol açabilir ve daha da kötüsü başımıza gelebilir. Bu kadar büyük ölçekli bir savaşın riski de fazla ve maalesef nükleer silahların kullanılma riski çok büyük.” dedi.

Niinisto, savaşın ne kadar süreceği, nasıl biteceğini ya da yeniden barış sağlandığında hayatın nasıl olacağını kestirmenin oldukça zor olduğunu ifade etti.

Ukrayna savaşının bitmesiyle ilgili senaryolara değinen Finlandiya Cumhurbaşkanı, Ukrayna’da barış sağlansa bile Rusya’nın yeni bir savaş çıkarmamasını sağlamanın Avrupa’nın en büyük büyük çıkarı olacağını vurguladı ve “insanlar için barıştan daha değerli bir şey yok” ifadesini kullandı.

Paylaşın

CHP’de Genel Başkan Adayı Özel: Topyekun Bir Değişime İhtiyaç Var

CHP Konya İl Başkanlığı’nın olağan kongresinde konuşan genel başkan adayı Özgür Özel, ”Başkan adayı olarak ‘değişimciler’ diye ifade edilen değişimin yüzyılı ve yüzyılın değişimini savunan gencecik kadrolarımızın, inançlı arkadaşlarımızın yaklaşımı şudur; biz birilerinin göstermek istediği gibi kongrelerde, kurultayda onun karşısında, bunun yanında değiliz” dedi ve ekledi:

“Biz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyelerinin kalbinde, vicdanında yer almaya, meselemizi, derdimizi, hikayemizi anlatmaya geliyoruz. Ben ilk yola çıkarken şunu dedim. Dedim ki, kaybeden takımın santraforuyum ben. Keyfim yerinde. Takımda en iyi mevkideyim; ama bir karar verdim. İki gece uyumadığım seçimden sonra ve bir karar verdim. Dedim ki, madem ki bu takımın adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir, bu takım kaybedemez. Ben kaybeden takımda santrafor olacağıma şampiyon takımda her mevkiye talibim.”

Özel, konuşmasının devamında, “Bu partinin evladı mıyım, evladıyım. Bu partinin yetiştirdiği damarlarından gelen ana damarını, bu partinin ana damarını yani bu altı oku, Atatürk sevgisini şah damarı gibi hisseden, tak tak tak, şah damarında onun attığı bir evladıyım. Dersiniz ki, Özgür çok oynadın, yedek otur, yedek otururum. Özgür orta sahaya, orta sahaya, kaleye, kaleye. Özgür top toplamaya, top toplamaya. Ama diyorsunuz ki, Özgür, vazife sana düştü. Bundan sonra haydi bu takımı şampiyon yapmaya ben varım, bu takımı şampiyon yapmaya” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) Genel Başkanlık için adaylığını açıklayan Grup Başkanı Özgür Özel, partisinin Konya İl Başkanlığı’nın olağan kongresine katıldı. Burada bir konuşma yapan Özgür Özel, şunları söyledi:

28 Mayıs akşamı hepimiz yıkıldık, kaldık. O günden sonra kolumu kaldıracak takatim yoktu, itiraf edeyim. O günden sonra varıp da bir yola çıkmak değil, artık yolu açmanın, partideki değişimin dönüşümün, gençleşmenin, örgüt emeğinin hiçe sayılmasının önünü açmanın peşindeydik. Geçen zaman şöyle bir noktaya geldi. Bir başarısızlık var, bu başarısızlığı kabullenmek, bu başarısızlığı itiraf edip, özeleştiri yapmak noktasında fikir ayrılıklarımız oldu. Bir ayrışma olduğunu gördük. Tüzük değiştirerek her şeyin hallolabileceğini düşünenler oldu.

Bir yandan Manisa’nın bütün ilçelerinden, Türkiye’nin bütün illerinden ve esasen 3 gruptan gelen baskıya dayanamadım. 80 yaşında emekli öğretmen babamın arkadaş grubu, 10 yaşında girip, 17 yaşında çıktığım yatılı okuldaki arkadaşlarımın grubu, bir de 20 yaşındaki kızımın arkadaş grubu… Bunlar diyor ki, ‘Hadi arkadaşım bir şeyler yapın, CHP’yi değiştirin, artık kaybetmeyelim’ diyorlar. Bir değişim olacaksa kararlı olmalı ama vefalı olmalı. Vefasızlık yaparak, genel başkanımıza sataşarak, kötü söz söyleyerek onu itibarsızlaştırarak ve bütün sorumluluğu ona atıp kaçarak değişim mümkün değil.

Ben o süreçte şunu söyledim: Ben Özgür Özel olarak, futbol deyimiyle bu partinin santrforlarından biriyim. Bir karar verdim. Ben şampiyonluğa oynamayan, ikinci olan, kaybeden takımda santrfor olacağıma bundan sonra şampiyon takımdaki her mevkiye talibim dedim. Buna sizler karar vereceksiniz. Takımın gönül verenleri, taraftarları, üyeleri karar verecek. CHP’yi şah damarında hisseden bir örgüt var. Ben bu evin evladıyım. Diyeceksiniz ki, ‘Özgür sen çok oynadın, biraz otur’. Otururum, yedekte. ‘Özgür çık dışarı artık top topla’ derseniz top toplarım. Diyorsanız ki, ‘Özgür, bu iş seninle olur geç takımın başına, ben oraya da varım, siz diyorsanız varım.

Ben konuşmam gereken herkesle konuşacağım dedim, konuştum. Adaylığımı ilanından önce olurunu almayı ihmal ettiğim eşimle, kızımla, annemle, babamla konuştum, ertesi gün de genel başkanla, Ondan sonra adaylığımı netleştirdim, açıkladım. Ama ondan önce bir tutum belgesi hazırladık. Gencecik kadrolarla birlikte. Partideki en genç, en dinamik ekiple. Partiyi, sosyal demokrasiyi biliyorlar, CHP ne zaman sıçramış biliyorlar. Partinin tarihini biliyorlar. Dünyadaki akrabalarımız nerede başarmış, nerede kaybetmiş biliyorlar. Topyekun bir değişime, tüzüğüyle, programıyla, söylemiyle ve konumlayışıyla bir değişime ihtiyaç var diyorlar.

Nasıl yapacağız o değişimi? 40 sayfalık bir tutum belgesi yayınladık. Ne durumdayız, niye bu duruma geldik? Dünya ne durumda? CHP insanları nasıl ikna edebilir diye bir tutum belgesiyle çıktık yola. Burada her şeye söz var. En önemli sözler, örgüte. Genel Başkanı bundan sonra bütün üyelerin seçmesi var. Tavizsiz, koşulsuz ön seçim var. Vatandaşın memnun olmadığı yerel yöneticileri nasılsa kazanıyoruz diye dayatmamak var. Mutlak vatandaş memnuniyeti var.

Karaman’ın ilçelerine 3 ayda bir gelen 700 TL ile bu işin olmadığını hissetmek, anlamak var. Bundan sonra nasıl il başkanı siyasetin odağı olacak, o var. CHP’de siyaset odakları aşındı, törpülendi, görünmez oldu. MYK üyelerinin biliniyor olması lazım. Televizyona çıkabilecek MYK üyesinin sayısının daha fazla olması lazım. Geçiş döneminin genç arkadaşlarına laf etmek için söylemiyorum. İl Başkanlarının siyasetinin odağı olması lazım. Genel Başkan, Atatürk’ün, il başkanları da Genel Başkanın koltuğunda oturuyorsa, il başkanını etkin kılmak lazım. Bu örgütü ezmemek lazım.

Sosyal demokrat siyaset, güçlü örgütlü sendikalı işçi sınıfından besleniyor ve o işçi sınıfının karnı doysun diye elinden geleni yapıyor. Biz birincisi işçi sınıfını, ikincisi yitirilen ve yok edilen orta direği, üçüncüsü bizden medet uman, gözümüz gibi bakmamız gereken tüm sosyal sınıfları kucaklamak durumundayız. Tayyip Erdoğan’ın siyasetine mahkum olmak zorunda değiliz. Cumhuriyet Halk Partisi kendi doğrularını belirleyip, duracağı yeri belirleyecek, sonra siyaset CHP’nin çizdiği sosyal medyanın etrafında şekillenecek. Adam, çıkıyor cumhuriyeti kurmuş partinin cumhuriyetçiliğini, milliyetçiliğini sorguluyor.

“Bu parti eze eze seçimi kazanacak”

Tayyip Erdoğan, hatalarımızdan 22 yıldır Türkiye’yi yönetiyor. Ağrımıza gidiyor, bize kimse ahkam kesemez. O yüzden önce duracağımız yeri belirleyeceğiz. Tayyip Erdoğan bir yandan koşuyor, Devlet Bahçeli bir yandan koşuyor. Bizim ittifak partileri birbirine zincirle bağlanmışlar, birlikte koşmaya çalışıyorlar. Bırak kardeşim, seçime kadar herkes kendi kimliğiyle, rengiyle çalışsın. Sol da güçlensin, ittifak icap ederse bir protokolü yazarsın, oraya iç hukuku dercedersin, anlaşırsın, konuşursun…

Ama sen ittifakı iç hukuku olmadan son günlerin müzakeresine bıraktığında işte bugünkü büyük sıkıntılar yaşanıyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendimiz olmaya, kendi siyasetimizi yapmaya, özgüvenli siyaset yapmaya talibiz. İttifakı günü geldiğinde ve ilkeli şekilde yaparsak, son gün seçim bitti diye MİT’i bile elinden alsınlar yaklaşımıyla değil, seçimi kazanacağımıza inanacağız, eze eze yene yene seçim kazanacak bu parti. İnsanları da buna inandıracağız.

Son sözüm şu: Pırlanta gibi bir ekibin bir adım önünde olmaya, onlardan güç almaya, onlara güç vermeye talibim. Gençlerin, kadınların sesinin duyulmasına talibim. Partiyi gençleştireceğiz, siyaseti gençleştireceğiz. Mecliste sizin başınızı öne eğdirdin mi? Ben, Meclisteki görevimi yaptığım gibi, milletvekilliğini yaptığım gibi geçmiş meslek örgütünde yaptığım gibi CHP’yi Türkiye’nin en iyi yönetilen kurumu yapmaya talibim.

Ölçerek, değerlendirerek, araştırarak. En doğrusunu yaparak, yanlış yapıyorsak cayarak, inanarak, inandırarak ve CHP’nin üyelerinin, emekçilerinin başarmak için her şeye hazır olduklarını, her şeye sahip olduklarını ama bir daha bu örgütü yeniden ayağa kaldırmamız gerektiğini düşünüyorum. Başarırsak bu örgütü, bu partiyi ayağa kaldıracağız ve hep beraber bu partiyi iktidar yapacağız. Size söz veriyorum.”

Paylaşın

Libya’daki Sel Felaketinde Bilanço Ağırlaşıyor: 11 Bin 300 Ölü

Libya’nın doğusunda yer alan Derne kentinde özellikle etkili olan sel felaketinde ölü sayısı 11 bin 300’e yükselirken, 10 bin 100 kişi ise halen kayıp. Açıklamada arama ve kurtarma çalışmalarının devam etmesi nedeniyle bu rakamların artmasının beklendiği belirtildi.

Yoğun yağışlar Derne yakınlarındaki iki barajın yıkılmasına neden olmuş ve 125 bin kişinin yaşadığı liman kentini sular altında bırakmıştı. Sel sonrasında kent sokaklarının metrelerce çamur altında kaldığı görülmüştü. Libya’nın El Beyda, El Marc, Susa ve Rahat kentlerinin de selden etkilenen bölgeler arasındaydı.

Libya, uzun süre ülkeyi yöneten Albay Muammer Kaddafi’nin 2011’de devrilip öldürülmesinden bu yana siyasi kaos içinde. 2014’ten bu yana iki rakip kuvvet tarafından farklı bölgeleri idare edilen ülkede Bingazi yönetimi ülkenin doğusunu kontrol altında tutuyor. Ancak uluslararası kabul edilen Trablus yönetimi de selden etkilenenlere yardım için harekete geçti.

İlk olarak Ege’de oluşan Daniel Fırtınası, Türkiye’de Marmara Bölgesi’nin batısı ve Trakya’da etkili olmuştu. Eylül’de Ege ve Trakya’da etkisi olan fırtınada Türkiye’de 8, Yunanistan’da 15, Bulgaristan’da da 4 kişi öldü. Yunanistan’da afetin yaralarını sarma çalışmaları halen devam ediyor. Tropik fırtınanın Mısır’a doğru ilerlediği kaydediliyor.

Libya’nın doğu kesimlerinde etkili olan Daniel kasırgası sonrasında meydana gelen sel felaketi nedeniyle ölenlerin sayısı artıyor. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nden (OCHA) yapılan açıklamaya göre, sadece liman kenti Derne’de 11 bin 300 kişi sel felaketi nedeniyle hayatını kaybederken, 10 bin 100 kişi ise halen kayıp.

Açıklamada arama ve kurtarma çalışmalarının devam etmesi nedeniyle bu rakamların artmasının beklendiği belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından daha önce yapılan bir açıklamada, 4 bin civarında ölünün kimliğinin belirlendiği ifade edilmişti.

Ülkenin kuzeydoğusunda bulunan ve selden en fazla etkilenen Derne’de, halk sağlığını tehdit edici durumlar çıkmasından endişe ediliyor. Cumartesi gününe kadar sağlık merkezlerine 150 ishal vakası geldiği aktarılırken, ülkedeki Hastalıklarla Mücadele Merkezi bunların sebebinin kirli içme suyu olduğunu belirtti. Merkez aynı zamanda selden etkilenen bölgelerde en az bir yıllık bir olağanüstü hâl ilan edilmesi çağrısında bulundu.

Libya’da yeni tehlike

DSÖ’ye göre, sadece Derne’de 35 bin kişi evlerini kaybederken, OCHA, yerinden edilmiş binlerce insanın başka yerlere göç etmesi nedeniyle, ülkede yıllarca süren iç çatışmalardan kalan kara mayınları ile patlayıcı mühimmatla temas etme riskinin arttığını söyledi. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi de sellerin kara mayınlarını başka bölgelere de taşıdığını belirtti.

DSÖ, Cumartesi günü Bingazi’ye 29 ton tıbbi yardım malzemesi gönderildiğini, bunların içerisinde kronik hastalar için hayati önemde olan ve ayrıca salgınlarda kullanılabilecek ilaçlar, acil ameliyatlarda kullanılabilecek malzemeler ve ceset torbaları olduğunu açıkladı.

Açıklamada, bu malzemelerle 250 bin civarında insanın tedavi edilebileceği, malzemelerin Derne’deki hastaneler ve sağlık merkezlerine dağıtılacağı belirtildi. Bingazi ile Derne arasında, tercih edilen yola göre, 300 ila 400 kilometrelik bir mesafe bulunuyor. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’na (IFRC) göre, selden etkilenen ve kullanılamaz hale gelen yollar nedeniyle Bingazi ile Derne arasında sadece bir tane yol işler durumda.

Paylaşın

Yerel Seçimler: Adres Değiştiren Seçmen İçin Son Tarih 1 Ekim

31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçim öncesinde adres değişikliği yapmış seçmenler, bulundukları adreste oy kullanabilmeleri için seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2024’ten üç ay önce, yani 1 Ekim 2023 tarihine kadar adres bildirimlerini yapmak zorundalar.

Meclis’te 1 Mart 2022’de kabul edilen ve 6 Nisan 2022’de Resmî Gazete’de yayımlanan 7393 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile yapılan değişiklik gereği, mahalli idareler genel seçimlerinde, seçimin başlangıç tarihinden üç ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme yapılması gerekiyor.

Mevzuat ve takvime göre 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçim öncesinde adres değişikliği yapmış seçmenler, bulundukları adreste oy kullanabilmeleri için seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2024’ten üç ay önce, yani 1 Ekim 2023 tarihine kadar adres bildirimlerini yapmak zorundalar.

Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunu’nun 8. maddesindeki “Her seçim döneminin beşinci yılındaki 1 Ocak günü seçimin başlangıç tarihidir, Aynı yılın Mart ayının son Pazar günü oy verme günüdür” şartı yer alıyor.

Yerel seçimde kimler seçiliyor?

– İl Belediye Başkanı
– İlçe Belediye Başkanı
– Belde Belediye Başkanı
– Köy muhtarları ve ihtiyar heyeti üyeleri
– Mahalle muhtarları
– İl genel meclis ve belediye meclis üyeleri seçilir.

Seçimlerin ertelenmesi

Anayasa’nın “Seçimlerin geriye bırakılması ve ara seçimler” başlıklı 78. maddesinde şu ifadeler yer alıyor:

“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.

Anayasa’nın 127. maddesinin III. fıkrasında ise yerel seçimlerin öne alınması öngörülmüş değildir. Bu bakımdan 2972 sayılı Kanun’un 8. maddesinin II. fıkrasındaki milletvekili genel seçimi ile birleştirme amacıyla yerel seçimlerin öne alınmasının kanunla düzenleneceği hükmü de, Anayasal dayanaktan yoksundur.”

Paylaşın