‘El Nino Kışı’ Geliyor: Bol Yağışlı Ve Soğuk

İklim Bilimci Dr. Okan Bozyurt, El Nino’nun etkili olduğu yıllarda Türkiye’nin bol yağış aldığını belirterek, “Bazı El Nino yıllarında bol yağışlı fakat ılık olmuş. Bazı El Nino yıllarında ise yine bol yağışlı fakat soğuk olduğunu görüyoruz” dedi.

Bu seneki modellerin Türkiye için ne gösterdiğini yorumlayan Bozyurt, şöyle konuştu: “Bu sene özellikle sonbahar ve kış mevsimi bol yağışlı ve soğuk olacak gibi görünüyor. Özellikle kasım ayından itibaren. Şimdi önümüzde ekim ayının ortasına kadar kısa bir kurak dönem var. Ekimin ortasından sonra yeniden yağışlı bir sistemin ülkemize sokulacağını düşünmekteyim.”

Dünya, El Nino hava akımının etkisinde. Meteorolojik verilerin ne söylediğini İklim Bilimci Dr. Okan Bozyurt, TRT Haber‘e anlattı.

El Nino’nun etkili olduğu yıllarda Türkiye’nin bol yağış aldığını söyleyen Bozyurt, “Bazı El Nino yıllarında bol yağışlı fakat ılık olmuş. Bazı El Nino yıllarında ise yine bol yağışlı fakat soğuk olduğunu görüyoruz” dedi.

Bu seneki modellerin Türkiye için ne gösterdiğini yorumlayan Bozyurt, şöyle konuştu: “Bu sene özellikle sonbahar ve kış mevsimi bol yağışlı ve soğuk olacak gibi görünüyor. Özellikle kasım ayından itibaren. Şimdi önümüzde ekim ayının ortasına kadar kısa bir kurak dönem var. Ekimin ortasından sonra yeniden yağışlı bir sistemin ülkemize sokulacağını düşünmekteyim.”

Ekim ayında daha çok yağmur şeklinde yağışlar beklediğini belirten Bozyurt, ayın 15-20’sine dikkat çekti: “Balkanlar üzerinden gelecek olan sistem soğuk ve yağışlı olacak gibi duruyor. Bu durumda yurdun iç kesimlerinin yükseklerinde karla karışık yağmur ve kar yağışı bekliyorum.

Ekimin 27-29’unda yine kuzeyden ciddi bir sistem bekliyorum. Hatta bu sefer, eğer sapmazsa, Cumhuriyet Bayramı dönemlerinde hava sıcaklıkları hissedilir derecede azalacak. İç kesimlerde belki mevsimin ilk karı da yağabilir diye düşünüyorum. Mesela Ankara, Eskişehir, Afyonkarahisar, Kütahya gibi bazı şehirlerde sezonun ilk karı yağabilir.”

“7-10 Kasım arasında yine çok ciddi bir soğuk hava kütlesi bekliyorum” diyen Bozkurt, bu soğuk hava sisteminin de kar yağışı getirebileceğini belirterek şunları aktardı:

“11 Kasım gibi yine bir yüksek basınç gelecek. Bir hafta ila 10 gün mevsim normalleri civarında veya biraz da mevsim normalinin üzerine çıkacak bir hava sıcaklığı olabilir. Buna halk arasında pastırma yazı adını veriyoruz. Pastırma yazları genelde 2-3 hafta sürer. Ama bu yıl ben çok uzun sürmesini beklemiyorum. Yani bir hafta 10 gün kadar olacak gibi görünüyor”

Barajlar nasıl etkilenecek?

Barajlardaki su seviyesinin alarm noktasında olduğu İstanbul’da kuraklık endişe verici bir durum. Ancak meteorolojik tahminlere göre bu, sonbahar ve kış yağışları ile yerini iyimser bir tabloya bırakabilir. Bozyurt İstanbul’a yönelik ileriki döneme ilişkin verileri şöyle yorumladı:

“Genelde yurdun kuzeybatı bölgelerinde bu kış yağışlı geçecek. Ama İstanbul ve çevresinde aralık ayına kadar çok üst seviyede yağışlar görülmüyor. Aralıktan itibarense yoğun yağışlar bekliyorum. Ocak ve şubat aylarında da deniz etkili kar yağışları olabilir. Karın su tutma kapasitesi çok fazla ve dolayısıyla kar erimelerinde potansiyel su ortaya çıkıyor. Barajlarda da çok olumlu bir etkisi var. Bunun dışında bir de kar havadan amonyağı da indiriyor ve toprağın daha verimli olmasını sağlıyor.”

Paylaşın

“128 Milyar Dolar Nerede?” Merkez Bankası Başkanı Yanıtladı

‘128 milyar dolar nerede’ sorusuna yanıt veren Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, döviz rezervlerinin 60 milyar dolarının şirketlere, 50 milyar dolarının da bireylere gittiğini bildirdi.

Merkez Bankası Başkanı Erkan, hangi şirket ve kişilerin hangi kurlardan dövizlerin sahibi olduğuna ilişkin detaylı bilgi vermezken geri kalan 18 milyar dolara ne olduğuna henüz açıklık getirmedi.

Merkez Bankası Başkanı, yapılan işlemin mevzuat dayanağı olduğunu, o dönemde Hazine ile Merkez Bankası arasında imzalanan protokol çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtirken, “Piyasaya döviz likiditesi sağlanarak Türkiye’ye yönelik negatife dönen sermaye akımlarının etkisiyle oluşabilecek sağlıksız fiyatlandırmaların ve kur oynaklığının enflasyona etkisinin önüne geçilmeye çalışılmıştır” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nda milletvekillerinin, ‘128 milyar dolar nerede’ sorularına yanıt verdi.

Gazete Pencere’de yer alan habere göre; Soruya, “Benden önceki dönem” vurgusunu yapan Erkan, döviz rezervlerinin 60 milyar dolarının şirketlere, 50 milyar dolarının da bireylere gittiğini bildirdi. Erkan hangi şirket ve kişilerin hangi kurlardan dövizlerin sahibi olduğuna ilişkin detaylı bilgi vermezken geri kalan 18 milyar dolara ne olduğuna henüz açıklık getirmedi. Sözlerine ise şu şekilde devam etti:

“Teknik olarak cevaplamak isterim. Çünkü teknokrat olarak yapabileceğim budur. 2020 yılında 2017 yılına kıyasla reel sektörün yabancı para pozisyonu yaklaşık 60 milyar dolar iyileşirken hane halkı döviz mevduatı yaklaşık 50 milyar dolar artmıştır. Aynı dönemde yurt dışı yerleşiklerin portföyü azalmış ve 2019 haricinde cari açık verilmiştir. Bu gelişmelerin TCMB pozisyonuna (rezervler) yansımaları görülmüştür. Bunun matematiği net şekilde açıktır.”

Başkan Gaye Erkan, göreve geldikten sonra geçmişe bakıp 128 milyar dolar konusunu incelediğini belirterek, “Beni üzen noktayı paylaşmak isterim” ifadelerini kullanarak, “TCMB’deki döviz rezervleri gizli saklı bir şekilde belirli kurumlara ve kişilere aktarılmış gibi bir anlayış var. Türkiye’nin bir evladı olarak, iletişim ve bilgi teknolojilerinin bu kadar geliştiği bir çağda Merkez Bankası gibi dünyaya açık bir kurumda ‘Rezervlere ne oldu?’ şeklinde bir tartışmayı kurumumuza da Türkiye’ye de yakıştıramam” dedi.

Piyasaya döviz likiditesi neden sağlanmıştı?

Başkan Erkan, yapılan işlemin mevzuat dayanağı olduğunu, o dönemde Hazine ile Merkez Bankası arasında imzalanan protokol çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtirken, “Piyasaya döviz likiditesi sağlanarak Türkiye’ye yönelik negatife dönen sermaye akımlarının etkisiyle oluşabilecek sağlıksız fiyatlandırmaların ve kur oynaklığının enflasyona etkisinin önüne geçilmeye çalışılmıştır” dedi.

Paylaşın

AK Parti Olağanüstü Kongresi: Yönetimde “Büyük Değişim” Beklentisi

Mevcut genel başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın oy birliği ile aday gösterilip oy birliği ile genel başkan seçilmesine kesin gözüyle bakılan AK Parti’nin olağanüstü kongresinde seçimlerdeki oy kaybı nedeniyle parti kadrolarında ise büyük değişime gidilmesi bekleniyor.

2015 seçimlerinde yüzde 49, 2018 seçimlerinde yüzde 42,5 oy alan AKP, düşüş eğilimini 2023 seçimlerinde de sürdürdü ve oyu yüzde 36,3’e geriledi. Erdoğan, oluşturacağı yeni kadrolarla düşüş eğiliminin önüne geçmeyi hedefliyor. Kadrosunu gençleştirmek de isteyen Erdoğan’ın özellikle 35-45 yaş arasındaki yeni yüzlerle çalışmayı arzu ettiği kaydediliyor.

Listelerde bu nedenle hem genç hem de kadın yeni isimlerin yer alacağı beklentisi hakim. MKYK ve MYK’da genel olarak milletvekili sayısının azaltılması ve Erdoğan’ın “parti ve Meclis” çalışmalarını ayırmayı hedefi de dile getirilen değişiklikler arasında.

AK Parti, 7 Ekim Cumartesi günü dördüncü olağanüstü büyük kongresi için toplanmaya hazırlanıyor. Kongrede genel başkan seçimi yapılacak, ancak genel başkan seçiminde sürpriz yaşanması söz konusu değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oy birliği ile aday gösterilip oy birliği ile genel başkan seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. AK Parti kongresinde dikkatler ise Erdoğan’ın belirleyeceği yönetim kadrolarında olacak.

Diğer kongrelerde bir buçuk saati aşan konuşmalar yapan Erdoğan’ın Cumartesi günü daha kısa bir konuşma yapması bekleniyor. Erdoğan’ın 40 dakika kadar süreceği belirtilen konuşmasında anayasa çağrılarını yineleyeceği, ağırlıklı olarak da 2024 yerel seçimlerine dair mesajlar vereceği ifade ediliyor.

14 Mayıs genel seçimlerinde milletvekili listelerini yüzde 50’yi aşan oranda yenileyen AK Parti’nin parti içi yönetiminde de yeni isimlere yer verilecek. Erdoğan, DW Türkçe’den Kıvanç El‘in edindiği bilgiye göre 75 kişilik Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun (MKYK) yüzde 50’den fazlasını yenileyecek. Ancak MKYK içerisinden seçilen 18 kişilik Merkez Yürütme Kurulu’ndaki (MYK) değişimin ise daha kısıtlı olacağı ifade ediliyor.

Erdoğan, geçen Çarşamba günü kurmaylarıyla bir araya gelerek isimler üzerinden değerlendirmeler yapmıştı. Bu toplantı sonrası yeni yönetim listesinin büyük oranda şekillendiği, bazı alternatifli isimlere dair son kararın kongre öncesine kadar verileceği belirtiliyor. MHP ile seçim ittifakına ilişkin çalışmaları yürüten mevcut genel başkan vekillerinden Efkan Âlâ’nın görevine devam edecek isimlerden biri olacağı tahmin ediliyor. Diğer genel başkan vekili Binali Yıldırım ile ilgili ise farklı bir karar alınabileceği ifade ediliyor. Yıldırım, Erdoğan’a en yakın isimlerden biri.

2015 seçimlerinde yüzde 49, 2018 seçimlerinde yüzde 42,5 oy alan AK Parti, düşüş eğilimini 2023 seçimlerinde de sürdürdü ve oyu yüzde 36,3’e geriledi. Erdoğan, oluşturacağı yeni kadrolarla düşüş eğiliminin önüne geçmeyi hedefliyor. Kadrosunu gençleştirmek de isteyen Erdoğan’ın özellikle 35-45 yaş arasındaki yeni yüzlerle çalışmayı arzu ettiği kaydediliyor. Listelerde bu nedenle hem genç hem de kadın yeni isimlerin yer alacağı beklentisi hakim. MKYK ve MYK’da genel olarak milletvekili sayısının azaltılması ve Erdoğan’ın “parti ve Meclis” çalışmalarını ayırmayı hedefi de dile getirilen değişiklikler arasında.

AK Parti MKYK içerisinde görevine devam edip etmeyeceği en fazla merak edilen isimlerden birisi Metin Külünk. Suç örgütü lideri olmakla suçlanan Sedat Peker’in “ayda 10 bin dolar alan siyasetçi” iddiasının hedefi olan Külünk, kendisine yönelik suçlamaları geri çevirmişti. Parti içerisinde dikkat çeken çıkışlarıyla da gündeme gelen Külünk, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “FETÖ ve PKK’ya destek verdiğini” iddia etmişti. Diyanet, bu sözlere karşı suç duyurusunda bulunmuştu.

Merak edilen bir diğer isim ise AK Parti Merkez Disiplin Kurulu üyesi Zehra Taşkesenlioğlu. SPK (Sermaye Piyasa Kurulu) eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun kardeşi Taşkesenlioğlu, Sedat Peker tarafından “borsada manipülasyon yapmak” ve “rüşvet almakla” suçlanmıştı. Boşandığı eşi Ünsal Ban ile bir videosu da internete sızan Taşkesenlioğlu, boşanma davasında Ban’dan 70 milyon lira istemişti. 14 Mayıs’ta milletvekili yapılmayan Taşkesenlioğlu’nun partide de liste dışı kalması bekleniyor.

2024’te yapılacak yerel seçimleri

Kongre ile birlikte yerel seçim çalışmalarına da resmen başlanacak. Bir süredir strateji çalışmalarını yürüten AKP’de kongre sonrası isim belirleme süreçleri de hızlanacak. 2024 yerel seçimlerine iddialı hazırlanan AKP’de yerel seçimler için iki makam kritik önemde. “Seçim İşleri” ve “Yerel Yönetimler” birimlerinin başına kimin getirileceği konuşulan önemli başlıklardan.

İstanbul 2019 yerel seçimlerinde “Hiçbir şey olmasa bile bir şeyler oldu” sözleri ile damga vuran isimlerden Ali İhsan Yavuz, seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı görevini sürdürüyor. Seçimlere altı ay kaldığı için partideki kurulu sistemi bozmak istemeyen Erdoğan’ın Ali İhsan Yavuz’un bu görevini sürdürmesini istediği kaydediliyor. Ali İhsan Yavuz, 2019’da seçimlerin yenilenmesinde başrolde olan isimlerdendi.

AK Parti’nin yerel yönetimlerden sorumlu ismi ise eski Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz. Bu ismin de kongre sonrasında görevine devam edeceği konuşuluyor. Bu koltuk için ayrıca İYİ Parti’den AKP’ye geçen Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un adı da geçiyor. Ancak parti kurmayları Yılmaz’ın görevine devam edeceğini, İsmail Ok’un ise yerel seçimde aktif çalışmalar yapacak ekip içerisinde yer alacağını kaydediyor.

AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı, 31 Mart 2019 seçimlerinde yaptığı ittifakı genişletmeyi planlıyor. Daha önce bazı yerlerde her iki parti de aday çıkarırken 2024 seçimlerinde oyların bölünmemesi için çalışmalara ağırlık verilecek.

Olağanüstü kongrenin ana teması “Türkiye Yüzyılı” olarak belirlendi. 14 Mayıs seçimleri öncesinde gerçekleşen seçim programı tanıtım programına birçok basın kuruluşu davet edilmişti. Cumartesi günkü kongreye ise Anka Haber Ajansı, Sözcü TV, Halk TV, DW Türkçe, T24, VOA Türkçe’nin de aralarında olduğu birçok medya kuruluşu davet edilmedi. Bu basın kuruluşlarında çalışanlara davetlerde Cumhurbaşkanlığı tarafından “akreditasyon” uygulandığı bildirildi.

Kongreye CHP, MHP, İYİ Parti, DSP, Anavatan Partisi, Büyük Birlik Partisi, Yeniden Refah Partisi, Demokrat Parti, Vatan Partisi ve HÜDA-PAR da davet edildi. HDP ve Yeşil Sol Parti’ye davet gitmedi.

Paylaşın

“ABD, Suriye Sahasında Türkiye’ye Ait Bir SİHA’yı Düşürdü” İddiası

İki ABD’li yetkili, ABD F-16 savaş jetlerinin Suriye hava sahasında Türkiye’ye ait bir silahlı insansız hava aracını (SİHA) düşürdüğünü söylerken, Türkiye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili ise ajansa yaptığı açıklamada düşürülen SİHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını ifade etti. 

Bir başka ABD’li yetkili ise, Türkiye’ye ait SİHA’nın ABD’li askerlere tehdit olarak değerlendirildiği için, bir ABD F-16’sı tarafından düşürüldüğünü söyledi. Hamlenin bölgede operasyonlar yürüten ABD’li askerler tarafından gerçekleştirildiği ifade edildi.

ABD’li yetkili vurulan SİHA’nın Türkiye’ye ait olduğunu ve ABD askerlerinin harekete geçmeden önce bunun farkında olduklarını ifade etti. Washington böylece ilk kez NATO müttefiki Türkiye’ye ait bir hava aracını düşürdüğünü açıklamış oldu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Ankara saldırısı faillerinin Suriye’den geldiği açıklaması sonrasında ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelere SİHA saldırıları düzenlenmişti. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Suriye’de düzenlediği operasyonlarda PKK/YPG’ye ait askeri tesisleri ve örgütün yönetici kadrolarını hedef aldı.

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansına konuşan iki ABD’li yetkili, ABD F-16 savaş jetlerinin Suriye hava sahasında Türkiye’ye ait bir silahlı insansız hava aracını (SİHA) düşürdüğünü söyledi.

ABD’li yetkililer ajansa yaptıkları açıklamada söz konusu SİHA’nın Suriye’deki Amerikan kara birliklerinin yakınlarında faaliyet gösterdiğini belirtti. ABD’li yetkililer Türk ordu yetkililerini ABD kara birliklerine yakın yerde faaliyet göstermeleri konusunda birden fazla kez uyardıklarını aktardı.

AP haber ajansına konuşan bir ABD’li yetkili de Suriye Haseke’deki birliklerine çok yakınlaşan bir SİHA’nın vurulduğunu ifade etti. Yetkili SİHA’nın “güvensiz” ve “senkronize olmayan bir şekilde” uçtuğunu kaydetti.

Türkiye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili ise ajansa yaptığı açıklamada düşürülen SİHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını ifade etti. Yetkili SİHA’nın kime ait olduğu konusunda ise bir açıklama yapamayacağını söyledi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Ankara saldırısı faillerinin Suriye’den geldiği açıklaması sonrasında ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelere SİHA saldırıları düzenlenmişti.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan saldırıyı düzenleyenlerin Suriye’den geldiğinin tespit edildiğini açıklarken, aynı zamanda Irak’a da işaret ederek, “Irak ve Suriye’de PKK ve YPG’ye ait olan bütün alt yapı üst yapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir” diye konuşmuştu.

“Üçüncü tarafların, PKK’lı, YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını buradan tavsiye ediyorum” diyen Fidan “Silahlı kuvvetlerimizin bu terör saldırısına cevabı son derece net olacak ve böyle bir eylemi gerçekleştirdiklerine bir kez daha pişman olacaklar” ifadelerini kullanmıştı.

TSK, PKK unsurlarına yönelik Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonların yanı sıra Irak’ın kuzeyinde de 2019 Mayıs ayından bu yana “Pençe” serisi operasyonları gerçekleştiriyor.

Türkiye’nin son aylarda Kuzey Irak’taki PKK unsurlarına karşı nokta atışlar ve operasyonlar ile hedefleri yok etmeye odaklandığı da zaman zaman basına yansıyordu. Son olarak 27 Eylül’de Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) PKK üyesi Mazlum Öztürk’ü, Irak’ın Süleymaniye kırsalında nokta operasyonla etkisiz hale getirmişti.

Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan Suriye’de operasyon

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Suriye’de düzenlediği operasyonlarda PKK/YPG’ye ait askeri tesisleri ve örgütün yönetici kadrolarını hedef aldı.

DHA’nın güvenlik kaynaklarından edindiği bilgilere göre, MİT Ankara saldırısının ardından Suriye’de PKK/YPG’ye ait bina ve tesisleri hedef alan bir operasyon düzenledi. Ankara saldırısının Suriye’de planlandığı ve eyleme katılan örgüt mensuplarının bu bölgeden Türkiye’ye geçtiği gerekçesiyle MİT, Suriye’de konuşlu PKK/YPG askeri tesislerini ve örgütün yönetici kadrolarını hedef aldı.

Hedef alınan tesisler arasında PKK/YPG’nin silah mühimmat depoları, saldırı-sabotaj birimleri ve örgüte ait Ar-Ge merkezlerinin yer aldığı öğrenildi. Operasyonların, planlanan hedefe ulaşıncaya kadar devam edeceği belirtildi.

Bu arada Ankara’nın ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde büyük bölümünü Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDF) sağladığı silah ve teçhizat desteğinden duyduğu rahatsızlık da sürüyor. Türkiye, YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olarak değerlendiriyor ve bu silahların PKK’nın eline geçtiğini belirtiyor.

Humus’ta insansız hava aracı saldırısı

Bu arada Suriye devlet televizyonu, Humus kentinde askeri okuldan mezun olan subaylar için düzenlenen mezuniyet töreni sırasında düzenlenen bir insansız hava aracı saldırısında çok sayıda sivil ve askeri personelin öldüğünü ve onlarca kişinin de yaralandığını duyurdu.

Suriye ordusundan yapılan açıklamada, patlayıcı yüklü insansız hava araçlarının törenin sona erdiği sırada yerleşkeyi hedef aldığını bildirdi.

Saldırıdan “bilinen uluslararası güçler tarafından desteklenen isyancıları” suçlayan yetkililer, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu bazı yaralıların durumunun kritik olduğunu aktardı.

“Terör örgütlerinin” töreni “patlayıcı yüklü insansız hava araçlarıyla” hedef aldığını belirten Suriye ordusu, “bu korkakça ve eşi benzeri görülmemiş terör saldırısına” “sert bir şekilde karşılık verileceği” vadinde bulundu.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (OSDH) isimli kuruluş, saldırıda 60’tan fazla kişinin öldüğü bilgisini verdi. Ülke içerisinde geniş ağa sahip OSDH, dron saldırısında onlarca kişinin de yaralandığını duyurdu.

Saldırıyla ilgili olarak herhangi bir grup ismi verilmedi. Suriye’nin bir bölümünü kontrol eden radikal gruplar zaman zaman silahlı insansız hava araçları kullanıyor.

Paylaşın

Akşener: Yalnız Başımıza Seçime Gideceğiz Ve Göreceğiz

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ittifaksız gireceklerini açıklayan İYİ Parti Lideri Meral Akşener, konuya ilişkin yaptığı yeni açıklamada, “İttifakın içinde mecbursun kendini anlatabilmeye. Bu sefer anlatmaya kalktığın zaman suç işledin. Her ikisi için de söylüyorum yani hem Cumhur hem Millet İttifakı için. İttifak siyasetinin kendisi için söylüyorum. Her ikisi de aynı” dedi ve ekledi:

“Mesela netice itibarıyla Sayın Bahçeli’nin bir açıklaması var; ‘Biz biriz ve iç içeyiz’ diyor. ‘Biz biriz ve iç içeyiz’ diyemediğimize göre biz hür, bağımsız, müstakil bir siyasi partiysek, çok bedel ödemiş insanların bir araya geldiği bir yapıysak, millet için her şeyi göze almaya razı insanlarsak, aynı zamanda serdengeçti ruhundaysak, aynı zamanda bu millet için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırsak bu riski de göze alıyoruz.

Tartışmaya açık bir konu artık değildir. Bizim bu seçimlere kendimizin ne olduğunu anlatmak ve Eskişehir başta olmak üzere bu şehirlerde seçim kazanmak ve bu seçimin sonucunda yaptığımız icraatlarla partimizi 2028’de iktidara getirmek gibi bir hedefimiz var. Bu hedefle ilgili olarak elbette zorluklar çekeceğiz. Elbette iftiralara uğrayacağız. Elbette hakaretler yiyeceğiz. Elbette yani ince kıyım kıyma yapmaya çalışanlar olacak ama vız gelecek tırıs gidecek. Çünkü biz alışkınız.”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Eskişehir İl Başkanlığı’nı ziyaret etti. Sputnik’te yer alan habere göre, Akşener, kentteki bir otelde düzenlenen “Eskişehir Teşkilat Buluşması”nda yaptığı konuşmada, milliyetçi, demokrat, kalkınmacı bir parti olduklarını söyledi.

İYİ Parti’nin nihai hedefinin birilerine yer kazandırmak olmadığını belirten Akşener, şöyle devam etti: “Eskişehir’den örnek vereyim. Bizim Eskişehir’de bildiğim kadarıyla tek bir belediye meclis üyemiz vardı. Başka da hiçbir şeyimiz yoktu. Şimdi 30 yıllık aktif politika yapan bir şahıs, bir il başkanının kız kardeşi, Doğru Yol Partisi gibi seçmen konusunda çok hassas ve bu tür konularda da gerçekten müthiş bir tecrübe birikimi olan bir siyasi partide politikaya başlamış 30 yılını böyle geçirmiş bir şahıs sizce böyle bir ketenpereye gelir mi? Gelmez. Niye çırak çıktık biz?

Bu bir çırak çıkma eylemi. Millet çırak çıkmasın diye bilerek taammüden biz çırak çıktık. Hiçbir derdimiz de olmadı. Çünkü burada var olan bir belediye başkanını yeniden seçtirmek falan meselemiz değildi. Biz bunu görmemezlikten geldik mi? Geldik. Niye geldik? Millet kazansın diye yani 2023 seçimlerini almak için. Şimdi bu İYİ Partinin bu millet için üstlendiği misyondur. Bu milleti, bu cendereden kurtarmak için çıktığı yolun misyonudur, vazifesidir.”

Akşener, İYİ Parti’nin “kuruluş ayarlarına geri döndüğünü” aktardı. Ülkesi ve milleti için kendinden vazgeçen insanlar olduklarını kaydeden Akşener, “Keşke 2023 seçimlerini kazanabilseydik. ‘Şu suçludur, bu suçludur’ demeden hepimiz mesuliyetlerimizi üzerimize aldık.” diye konuştu. Seçimler öncesi partisinin hazırlıklarının tam, kadrolarının muhteşem olduğunu dile getiren Akşener, bunların ittifak siyasetinin içinde kaybolup gittiğini anlattı.

İttifaka giden partilerin hareket tarzlarını değerlendiren Akşener, şunları kaydetti: “İttifakın içinde mecbursun kendini anlatabilmeye. Bu sefer anlatmaya kalktığın zaman suç işledin. Her ikisi için de söylüyorum yani hem Cumhur hem Millet İttifakı için. İttifak siyasetinin kendisi için söylüyorum. Her ikisi de aynı. Mesela netice itibarıyla Sayın Bahçeli’nin bir açıklaması var; ‘Biz biriz ve iç içeyiz’ diyor. ‘Biz biriz ve iç içeyiz’ diyemediğimize göre biz hür, bağımsız, müstakil bir siyasi partiysek, çok bedel ödemiş insanların bir araya geldiği bir yapıysak, millet için her şeyi göze almaya razı insanlarsak, aynı zamanda serdengeçti ruhundaysak, aynı zamanda bu millet için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırsak bu riski de göze alıyoruz.

Tartışmaya açık bir konu artık değildir. Bizim bu seçimlere kendimizin ne olduğunu anlatmak ve Eskişehir başta olmak üzere bu şehirlerde seçim kazanmak ve bu seçimin sonucunda yaptığımız icraatlarla partimizi 2028’de iktidara getirmek gibi bir hedefimiz var. Bu hedefle ilgili olarak elbette zorluklar çekeceğiz. Elbette iftiralara uğrayacağız. Elbette hakaretler yiyeceğiz. Elbette yani ince kıyım kıyma yapmaya çalışanlar olacak ama vız gelecek tırıs gidecek. Çünkü biz alışkınız.”

Akşener, yerel seçimlerde tek başına gireceklerini söylemelerinden bu yana yaşadıkları gelişmeleri hatırlatarak, “Aynı sözleri farklı farklı en birbirinden nefret edenlerden duyduk. Gerçekten komediydi. Bir taraf diyor ki ‘AK Partiye yanlıyorlar’. ‘Evet’ yapıyor birileri. Öbür taraf diyor ki ‘Zaten bunlara güven olmaz. El artırıyorlar.’ Ne kadar derin bir nefret varmış.” değerlendirmesinde bulundu.

Akşener, partisinin Eskişehir adayını açıkladı

Seçimi kazanmakta ittifak sisteminin başarılı olmadığını gördüklerini dile getiren Akşener, “An itibarıyla rahmetli Elçibey’in dediği gibi ‘özü başımıza’, yalnız başımıza seçime gideceğiz ve göreceğiz. Melih (partisinin Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Melih Aydın), boyun kaçmış, kilon kaçmış hep beraber göreceğiz. Bu arada benim boyum kaçmış, kilom kaçmış, hep beraber göreceğiz.” ifadesini kullandı.

Paylaşın

YSP’li Meral Danış Beştaş’ın Yargılanması Durduruldu: 23 Yıl Hapis Cezası İsteniyordu

Meral Danış Beştaş’ın yeniden YSP’den milletvekili seçilmesi nedeniyle yargılandığı dava durduruldu. Bu karar, yeni dönemde Yeşil Sol Parti’den milletvekili seçilen vekiller hakkında verilen ilk yargılamanın durdurulması kararı oldu.

Gazete Duvar’dan Ardıl Batmaz’ın haberine göre; Yeşil Sol Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş hakkında Nisan 2016’da milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması sonrası “örgüt üyeliği”, “suç işlemeye tahrik” ve “2911 Sayılı Yasaya Muhalefet” suçlarından 8,5 yıldan 23 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın duruşması Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmaya Beştaş katılmazken, avukatı Mehdi Özdemir hazır bulundu. Bir önceki duruşmada Özdemir, müvekkilinin Erzurum’dan yeni dönemde milletvekili seçildiğini belirterek yeniden yasama dokunulmazlığı kazandığını ifade etmiş, yargılamanın durdurulması talebinde bulunmuştu.

Bu duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, yargılamanın durdurulmasını talep etti. Savcılık mütalaasına uygun karar veren mahkeme, Beştaş hakkında milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı kalkıncaya kadar yargılamanın durdurulmasına karar verdi.

Bu karar, yeni dönemde Yeşil Sol Parti’den milletvekili seçilen vekiller hakkında verilen ilk yargılamanın durdurulması kararı oldu.

Meral Danış Beştaş: 1990’da Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yaptı. Baro yönetiminde görev aldı, kadın hakları ve insan hakları alanlarında uzmanlaştı. AİHM’e götürülen hak ihlalleri davalarında avukatlık yaptı. Aile içi şiddet konusunda Türkiye’nin mahkûm edildiği ilk davanın (Opuz davası) başvurucu avukatı olarak yer aldı.

AİHM, Meral Danış Beştaş’ın 6 Kasım 1993’te avukat eşi Mesut Beştaş ile birlikte gözaltına alındıktan sonra 25 gün boyunca jandarmanın elinde işkenceye maruz kaldığına, Türkiye’deki adli makamların Beştaş ve diğer başvuranların kötü muamele iddialarını soruşturmada başarısız olduğuna ve gözaltı süresince özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Beştaş, Kobani Olayları nedeniyle HDP Merkez Yürütme Kurulu hakkında açılan soruşturma kapsamında 30 Ocak 2017’de gözaltına alındı ve “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklandı. 22 Nisan 2017’de yapılan ilk duruşmada tahliye edildi. Avukat Mesut Beştaş ile evli ve iki çocuk annesidir.

Paylaşın

AFP Yazdı: Erdoğan Ve Aliyev’in Katılmaması Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’ni Zayıflattı

Fransız haber ajansı AFP’ye değerlendirmede bulunan Jacques Delors Enstitüsü’nden Sebastien Maillard, İlham Aliyev ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yokluğunun zirveyi ciddi şekilde zayıflattığına dikkat çekerek, şunları söyledi:

“Türkiye ve Azerbaycan olmadan, AST çok daha dar bir Avrupa perspektifiyle hareket ediyor ve birkaç lider dışında daha fazla Putin karşıtı görünüyor.”

Haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moldova’nın başkenti Kişinev yakınlarındaki Mimi Kalesi’nde haziranda düzenlenen AST zirvesine katılmadığı da hatırlatıldı.

Fransız haber ajansı AFP, Azerbaycan’ın Karabağ meselesinin tartışılacağı Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) toplantısına katılmama kararını değerlendirdi. Haberde, Azerbaycan’ın İspanya’nın Granada şehrinde düzenlenen toplantıya katılmayacağını duyurmasıyla “Dağlık Karabağ meselesiyle ilgili gerginliğin azaltılması umutları suya düştü” yorumu yapıldı.

Bakü yönetimi toplantıya katılsaydı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Karabağ operasyonundan bu yana ilk kez yüz yüze görüşmüş olacaktı.

AFP, Aliyev’in Fransa ve Almanya’nın Ermenistan’a yakın durmasına sinirlenerek AST’ye katılmayı reddettiğini yazdı. Kimliği paylaşılmayan Azerbaycanlı bir yetkili, ajansa Fransız Savunma Bakanı Sebastien Lecornu’nun Ermeni yanlısı sözleri, Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna’nın Ermenistan ziyareti ve Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’in Bakü’yü suçlayan ifadeleri nedeniyle Aliyev’in zirveye katılmama kararı aldığını belirtti.

Ayrıca Bakü yönetiminin, zirvede “Azerbaycan karşıtı bir tavır” oluştuğunu düşündüğü de yazıldı. Ajansın, kimliğini paylaşmadığı Azerbaycanlı diplomatlardan aktardığına göre, Bakü yönetimi toplantının Türkiye’de yapılmasını istedi fakat bu talep karşılık bulmadı.

Ayrıca Bakü’nün görüşmelere Türkiye’nin katılmasını da önerdiği ama bunun Fransa ve Almanya tarafından kabul edilmediği de gündeme gelmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise zirveden önce yaptığı açıklamada hastalandığı için toplantıya katılamayacağını söylemişti.

Fransa’daki Jacques Delors Enstitüsü’nden Sebastien Maillard, Aliyev ve Erdoğan’ın yokluğunun zirveyi ciddi şekilde zayıflattığına dikkat çekerek, şunları söyledi: Türkiye ve Azerbaycan olmadan, AST çok daha dar bir Avrupa perspektifiyle hareket ediyor ve birkaç lider dışında daha fazla Putin karşıtı görünüyor.

Maillard, Erdoğan’ın üst üste AST toplantılarına katılmamasının, AB ve Türkiye arasındaki ilişkiye zarar verebileceğini savundu.

Haberde, Erdoğan’ın Moldova’nın başkenti Kişinev yakınlarındaki Mimi Kalesi’nde haziranda düzenlenen AST zirvesine katılmadığı da hatırlatıldı. Paşinyan ise zirveye katılacağını ve Aliyev’in gelmemesini üzüntüyle karşıladığını belirtmişti.

Azerbaycan’ın Karabağ operasyonu

Bakü yönetimi, 19 Eylül’de Karabağ’da “terörle mücadele operasyonu” başlatmıştı. Yaklaşık 24 saat süren operasyonun ardından Ermeni ayrılıkçı gruplar silah bırakmıştı. Varılan ateşkesin ardından Bakü ve Erivan yönetimi arasında bölgenin Azerbaycan’a entegrasyon sürecinin planlanması amacıyla toplantılar düzenleniyor.

Süreçle ilgili görüşmeler sürerken, Karabağ’daki Ermeni yönetiminin başındaki Samvel Şahramanyan, 28 Eylül’deki açıklamasında 1 Ocak 2024 itibarıyla Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin varlığının son ereceğini duyurmuştu.

Karabağ’da yaklaşık 120 bin Ermeni yaşıyordu. Erivan yönetiminin rakamlarına göre bunlardan en az 100 bin 500’ü bölgeyi terk ederek Ermenistan’a geçti.

Paşinyan bölgedeki durumu “etnik temizlik” diye nitelerken, Azerbaycan ise iddiaları reddederek, Ermenilerin kendi istekleriyle bölgeyi terk ettiğini ve kimseyi zorla evlerinden çıkarmadıklarını savunuyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uluslararası Basın Özgürlüğü Ve Gazetecilik Kuruluşlarından Türkiye’ye Eleştiri

Türkiye’de temaslarda bulunan beş uluslararası basın özgürlüğü ve gazetecilik kuruluşu, temaslarının ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin basın özgürlüğü krizinin geçtiğimiz yıl daha da derinleştiği” ifadelerine yer verildi ve eklendi:

“Gazetecilerin keyfi tutukluluk ve kovuşturma dahil olmak üzere, mesleki faaliyetlerinden ötürü ağır tehditlerle karşı karşıya kaldığı ve basına yönelik saldırı ve tehditlerden sorumlu olanlara karşı cezasızlığın artarak devam etti.”

Açıklamada ayrıca, “Gazetecilerin fiziksel güvenliği ciddi bir endişe konusu olmaya devam ediyor. Heyet, gazetecilerle yaptığı görüşmelerde, muhabirlerin güvenliğini tehdit eden birçok endişe verici örnekle karşılaştı ve yetkililerin bazı durumlarda etkili bir soruşturma yürütme ve güvenlik önlemleri sağlama görevlerini yerine getirmek yerine bu tehditlere göz yumduklarını gördü” denildi.

Açıklamanın devamında, siyasetçiler, hükümet yetkilileri ve mahkemelerin, eleştirel gazeteciliği “terör propagandası”, dezenformasyon veya ulusal güvenliğe tehditle eş tutmaya devam ettiği vurgulanırken, bu durumun “gazetecilerin fiziksel ve yasal savunmasızlığını daha da artırdığını” belirtildi.

Türkiye’yi ziyaret ederek çeşitli temaslarda bulunan beş uluslararası basın özgürlüğü ve gazetecilik kuruluşu misyonunu tamamlamasının ardından bir açıklama yayınladı.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi öncülüğünde Türkiye’ye gelen heyette yer alan Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Transavrupa Balkanlar ve Kafkasya Gözlemevi (OBCT) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütlerinin temsilcileri tarafından yapılan açıklamada, “Türkiye’nin basın özgürlüğü krizinin geçtiğimiz yıl daha da derinleştiği. Gazetecilerin keyfi tutukluluk ve kovuşturma dahil olmak üzere, mesleki faaliyetlerinden ötürü ağır tehditlerle karşı karşıya kaldığı ve basına yönelik saldırı ve tehditlerden sorumlu olanlara karşı cezasızlığın artarak devam ettiği” ifade edildi.

Bu yıl yapılan TBMM ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, Türkiye’de basın özgürlüğü açısından herhangi bir rahatlama görülmediği belirtilen açıklamada, “Aksine, gelecek yıl yapılacak yerel seçimler öncesinde eleştirel gazeteciler üzerindeki baskı artmaya devam ediyor. Şubat 2023’te meydana gelen yıkıcı depremler sırasında yerel medyanın özellikle hedef alınması, yetkililerin haber ve bilgi akışını kontrol etmeye yönelik çabalarının açık bir örneğiydi” denildi.

Türkiye’deki temasları esnasında gazetecilik kuruluşları, sivil toplum grupları, Anayasa Mahkemesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu gibi kişi ve kurumlarla görüşen uluslararası gazetecilik kuruluşu üyeleri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrasi ve İlerleme Partisi (DEVA), Emek Partisi (EMEP) ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSP) milletvekilleriyle de bir araya geldi.

Uluslararası heyetin, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Derya Yanık, Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile görüşme talebi ise yanıtsız kaldı.

Heyetin açıklamasında, “Temel hakların ve hukukun üstünlüğünün korunmasından ve ülkede medya özgürlüğü ve medyada çok sesliliğin sağlanmasından sorumlu görevliler ve kamu makamlarıyla diyalog kurma fırsatı bulamamaktan üzüntü duyulduğu” dile getirildi.

Heyet, bu yıl yapılan ziyaretlerin öne çıkan başlıklarından birinin dezenformasyon yasası olduğunu, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun AKP’li başkanı tarafından geçn yıl, dezenformasyon yasasının gazetecileri cezalandırmak için kullanılmayacağı konusunda kendilerine güvence verildiğini, ancak geçen süreçte başta deprem haberleriyle ilgili olmak üzere, en az 20 gazetecinin dezenformasyon yasasına dayanılarak hedef alındığını ve bunlardan üçünün hapse atıldığını aktardı.

Beş basın özgürlüğü ve gazetecilik kuruluşunun açıklamasında, “Gazetecilerin fiziksel güvenliği ciddi bir endişe konusu olmaya devam ediyor. Heyet, gazetecilerle yaptığı görüşmelerde, muhabirlerin güvenliğini tehdit eden birçok endişe verici örnekle karşılaştı ve yetkililerin bazı durumlarda etkili bir soruşturma yürütme ve güvenlik önlemleri sağlama görevlerini yerine getirmek yerine bu tehditlere göz yumduklarını gördü” ifadelerini kullandı.

Açıklamanın devamında, siyasetçiler, hükümet yetkilileri ve mahkemelerin, eleştirel gazeteciliği “terör propagandası”, dezenformasyon veya ulusal güvenliğe tehditle eş tutmaya devam ettiğini vurgulayan heyet, bu durumun “gazetecilerin fiziksel ve yasal savunmasızlığını daha da artırdığını” belirtti.

Bir sonraki yerel seçimlerin önümüzdeki yıl Mart ayında yapılmasının planlandığını hayırlatan heyet, “Bağımsız haber ve bilginin serbest dolaşımı tüm demokratik seçimler için hayati bir koşul” ifadesini kullanarak, Türk hükümetini, “Özellikle seçim döneminde gazetecilerin işlerini tehditlere ve ihlallere maruz kalmadan yapabilmelerini güvence altına almaya” davet etti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

YSP’li Gergerlioğlu’ndan AK Partili Vekillere: Erdoğan’dan Korkmayın, Allah’tan Korkun

TBMM’de yaptığı konuşmada, insan hakları ihlallerine dikkati çeken YSP’li Gergerlioğlu, “Kültür Bakanı telefon açmış. Festival yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu hemen, o FETÖ propagandası yapan filmi kaldırın diyor. Ya bu cemaat meselelerinden ihraç edilmiş birileri dediği, KESK üyesi, TTB üyesi bu insanlar. Adalet Bakanı yine aynı şekilde FETÖ propagandası yapılan bu filmi gösteremeyiz diyor” dedi ve ekledi:

“Cumhurbaşkanı buraya geliyor FETÖ prapogandası, baştan sona hepsi yalan. Ya arkadaşlar elinizi vicdanınıza koyun diyorum. Filmin yani böyle bir şeyle zerre alakası yok. Nasıl bu yalana teslim oluyorsunuz? Kral çıplak diyecek tek bir kişi yok mu aranızda? Ya Allah’tan korkun ya… Cumhurbaşkanından korkmayın, Allah’tan korkun, Vicdanınız dan korkun. Allah’tan korkun.”

Yeşil Sol Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, TBMM Genel Kurul’da insan hakları ihlallerine dikkat çekti. Gazete Pencere’nin aktardığına göre; AK Partililerin TBMM Kürsüsü’nden sataşmaları üzerine konuşmasını yüksek ses tonuyla sürdürmeye çalışan Gergerlioğlu, şunları söyledi:

“Kültür Bakanı telefon açmış. Festival yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu hemen, o FETÖ propagandası yapan filmi kaldırın diyor. Ya bu cemaat meselelerinden ihraç edilmiş birileri dediği, KESK üyesi, TTB üyesi bu insanlar. Adalet Bakanı yine aynı şekilde FETÖ propagandası yapılan bu filmi gösteremeyiz diyor. Cumhurbaşkanı buraya geliyor FETÖ prapogandası, baştan sona hepsi yalan. Ya arkadaşlar elinizi vicdanınıza koyun diyorum. Filmin yani böyle bir şeyle zerre alakası yok. Nasıl bu yalana teslim oluyorsunuz?

Kral çıplak diyecek tek bir kişi yok mu aranızda? Ya Allah’tan korkun ya… Cumhurbaşkanından korkmayın, Allah’tan korkun, Vicdanınız dan korkun. Allah’tan korkun. Bakın daha sonra daha sonra ne yapıldı? Bakın AHİM kararı var, Yüksel Yalçınkaya kararı var. Türkiye çok ağır bir karar verdi. Dedi ki, sen dedi Türkiye yargısı olarak kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini çiğnedi. Bylock’tur, Bank Asya’dır, çocuğunu cemaat okuluna göndermektir, bir derneğe üye olmaktır.

Bunlar delil olarak sayılamaz. Tekrar değerlendiriyor, ihlal yapmışsın dedi ve sonra Cumhurbaşkanı burada kalkmış diyor ki ben bu kararı tanımam… Böyle bir şey mi olur ya Anayasa madde 90 yok mu senin bunu tanıman gerekmiyor mu? Nasıl böyle diyebilirsin? Ama bunu söyleyebiliyor arkadaşlar. Çok net söylüyorum. Bir ülkede bir cumhurbaşkanı anayasayı çiğneyemez.

Bakın o kadar mağdur var ki bu ülkede. Şu resmi görüyor musunuz? 7 yıl önce Türkiye’de medyaya çıktı şu aile biliyor musunuz? Bakın bir sünnet merasimi sonrası çekilmiş bir film. Beşiz bu çocuklar, beşiz. Türkiye’de gazetelere haber oldu. Annesi babası bu cemaat kurumlarında çalıştığı için ihraç edilmiş çocuk doğdu. Bu 5 tane çocuk doğduğu zaman işinden atılmış. Baba düşünür bilirsiniz anne babasınınızdır.

Bir çocuğu bile büyütmek ne kadar masraflıdır, işinden atılmış olduğu halde 5 çocuğu büyüten bir anne babayı düşünün, bir de bir büyük 13 yaşında çocuk var. Bu anne baba üç gün önce tutuklandı. Biliyor musunuz bu çocuklar şu gördüğünüz çocuklar 850 gram doğmuştu, 850 gram. Allah’ın lütfu, o çocuklar yaşadı. Siz, siz o çocuklar için gerçekten büyük bir mutluluk duymanız gerekirken o çocukların annesini babasını tutup duruyorsunuz. (Meclis sıralarından sataşmalar oluyor…)

Sus biraz dinle ya, sus! Burada hasta çocukları anlatıyorum, Allah’tan kork ya! Beyninde şant olan çocuğu anlatıyorum. Hasta bu çocuklar hasta, annesini babasına tutuklamışsınız görmüyor musun? Sus şurdan, bakın bu 5 tane çocuk. Birisinin beyninde şant var. Şantı annesi yönetiyor bu anneyi, bu babayı tutuklamışsınız. Bakın bu çocuklar ölür arkadaşlar. 850 gram doğdular.

Birinin beyninde şant var, diğerlerinin gözlerinde ve organlarında sıkıntı var ve siz bu anneyi cezaevine atıyorsunuz. Avukat bana dedi ki, hakime yalvardım, ne olur hakim bey yani bu çocuk ölür etmeyin, en azından anneyi serbest bırakın acımasızca diyor. Anneyi de babayı da tutukladı. Çünkü o hakim de Allah’tan korkmuyor, iktidardan korkuyor, tercih edilmemekten korkuyor.”

Paylaşın

Babacan’dan Dikkat Çeken İddia: 128 Milyar Doların Üzerine 226 Milyar Dolar Daha Eklendi

Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, Merkez Bankası’nın (TCMB) döviz kurlarını baskılamak için satışlara devam ettiğini iddia etti.

DEA Lideri Babacan, 128 milyar dolara ilişkin, “128 milyar dolar meselesini ilk ben gündeme getirmiştim. Şu an itibarıyla bu 128 milyar doların üzerine 226 milyar Dolar daha eklendi. Sonuçta toplam rakam 354 milyar dolara çıktı” dedi.

Seçimlerden sonra yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni bakanlar göreve başladıktan sonra 40 milyar dolar satıldığını söyleyen Babacan, “Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum: ‘Rasyonalite’ demek kendinden önceki dönemin kusurlarını örtmek demek değil. Siz güven oluşturmak istiyorsanız açık ve şeffaf olmak zorundasınız” diye konuştu.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi lideri Ali Babacan, Halk TV’de Yeni Bir Sabah programında İsmail Küçükkaya’nın konuğu oldu.

DEVA Lideri Babacan, “128 milyar Dolar meselesini ilk ben gündeme getirmiştim. Şu an itibarıyla bu 128 milyar Dolar’ın üzerine 226 milyar Dolar daha eklendi. Sonuçta toplam rakam 354 milyar Dolar’a çıktı” dedi.

Seçimlerden sonra yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni bakanlar göreve başladıktan sonra 40 milyar Dolar satıldığını söyleyen Babacan, “Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum: ‘Rasyonalite’ demek kendinden önceki dönemin kusurlarını örtmek demek değil. Siz güven oluşturmak istiyorsanız açık ve şeffaf olmak zorundasınız” diye konuştu.

Ali Babacan, “Seçimden sonra şu 4 ayda 40 milyar Dolar daha açıklanmadan, arka kapıdan Merkez Bankasının döviz satışı var” ifadelerini kullandı.

Paylaşın