Kemal Kılıçdaroğlu Hakkında “Siyasi Yasak” Talep Edildi

14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olduğu için milletvekilliği dokunulmazlığı bulunmayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 2 yıl 4 aya kadar hapis talebiyle yargılanacak. Kılıçdaroğlu, hakkında siyasi yasak da isteniyor.

Yargılama nedeni, 9 yıl önce, 26 Kasım 2014’te, Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde, CHP İstanbul bölge toplantısında yaptığı şu konuşma:

“17 ve 25 Aralık’ta Cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluğu oldu, gerçekleşti. Bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Sonunda bir soruşturma komisyonu kuruldu. TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek mahkemeye başvuruyor. Diyor ki, komisyonla ilgili olarak yayın yasağı getirin. TBMM’de kurulan komisyonla ilgili yayın yasağı getirin, diyor. Ve mahkemeden karar çıkarıyor. Ne zamandan beri TBMM hırsızların hamisi konumuna geldi Sayın Cemil Çiçek, bunu bir açıklar mısın? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevi bu mudur? Senin görevin başka bir şey. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin itibarını korumaktır. Yayın yasağı getirerek kimlere arka çıkıyorsun sen?”

Konuşmada geçen “hırsız” ifadesi nedeniyle eski Bakan Erdoğan Bayraktar dilekçe vererek şikâyetçi oldu, Kılıçdaroğlu hakkında 31 Ekim 2016 tarihinde iddianame hazırlandı. Dokunulmazlığı kalkınca da kamu davası açıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na 1 yıl 2 ay ile 2 yıl 4 ay arası hapis istemiyle “kamu görevlisine alenen hakaret” suçlamasıyla dava açıldı. Davanın ilk duruşması 7 Mart 2024’te İstanbul 51. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu’nun yazısına göre, Kılıçdaroğlu’na 11 Eylül’de tebligat gönderildi. Kılıçdaroğlu son seçimde Cumhurbaşkanı adayıydı, milletvekili olmadığı için dokunulmazlığı bulunmuyor.

Tarihte ilk kez bir CHP Genel Başkanının sanık olarak tebligatla mahkemeye çağrıldığını yazan Terkoğlu, iddianame kapsamında Kılıçdaroğlu için siyasi yasak* da istendiğini aktardı.

Yargılama nedeni, 9 yıl önce, 26 Kasım 2014’te, Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde, CHP İstanbul bölge toplantısında yaptığı şu konuşma: 17 ve 25 Aralık’ta Cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluğu oldu, gerçekleşti. Bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Sonunda bir soruşturma komisyonu kuruldu. TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek mahkemeye başvuruyor. Diyor ki, komisyonla ilgili olarak yayın yasağı getirin.

TBMM’de kurulan komisyonla ilgili yayın yasağı getirin, diyor. Ve mahkemeden karar çıkarıyor. Ne zamandan beri TBMM hırsızların hamisi konumuna geldi Sayın Cemil Çiçek, bunu bir açıklar mısın? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevi bu mudur? Senin görevin başka bir şey. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin itibarını korumaktır. Yayın yasağı getirerek kimlere arka çıkıyorsun sen?”

Konuşmada geçen “hırsız” ifadesi nedeniyle eski Bakan Erdoğan Bayraktar dilekçe vererek şikâyetçi oldu, Kılıçdaroğlu hakkında 31 Ekim 2016 tarihinde iddianame hazırlandı. Dokunulmazlığı kalkınca da kamu davası açıldı.

Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik, Terkoğlu’na yaptığı açıklamada davayı şöyle değerlendirdi: “Dava açıldığı bilgisini genel başkana arz ettiğim sırada mutlu olduğuna tanık oldum. Davaya konu olan olguların tamamının ispatlanması talimatını verdi. İspat hakkı, Türk Ceza Kanunu’nun ve anayasanın verdiği bir hak. Yolsuzluk eleştirilerinin haklı dayanaklarını delil olarak mahkemeye sunacağız, 17-25 Aralık sürecindeki tapelerle ilgili bilirkişi incelemesi talebimiz var.

Zaten eski Bakan Erdoğan Bayraktar’ın da ispat hususuna karşı çıkmayacağı dava dosyasında beyan olarak var. Dolayısıyla mahkemenin delilleri toplayacak olması, ses kayıtları hakkında bilirkişi incelemesi yapmak zorunda olması bizi mutlu etti. Bu dava yoluyla, 17-25 Aralık dönemindeki tüm yolsuzlukları ispat etme şansına sahip olacağız.”

Siyasi yasak hakkında

Türk Ceza Kanunu’nun “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53. Maddesi:

(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;

a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun bırakılır.

Paylaşın

İYİ Parti’nin “Yerel Seçimler” Kararı Belli Oldu: Kendi Adaylarını Çıkaracak

Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısı sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulunan İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, yerel seçimlerde partisinin 81 ilde aday çıkaracağını söyledi.

İYİ Parti Genel Başkan Meral Akşener, gazeteci Fatih Altaylı’ya yaptığı açıklamada, Genel İdare Kurulu’ndan çıkacak kararın kesin olduğunu söylemişti.

İYİ Parti Genel İdare Kurulu, (GİK) partinin yerel seçimlerde kendi adaylarını çıkarması kararını tartışmak üzere toplandı. 3 saat süren toplantı sonrası kameraların karşısına geçen Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, GİK’ten çıkan karar metnini okudu. Metinde şu ifadeler kullanıldı:

“31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek olan yerel seçimlerde Türkiye genelinde 81 il ve ilçelerde partimizin kendi adaylarının teşkilatlarımızın görüşlerinin yanı sıra her seçim çevresinde aday adaylarımıza yönelik halkın eğilim ve tercihlerinin dikkate alınarak tespit edilmesine karar verilmiş olup sürecin yönetiminde parti başkanlık divanımız yetkilendirilmiştir.”

“İYİ Parti yerel seçimlerin parlayan yıldızı olacak”

İstanbul ve Ankara’da CHP’nin adaylarının desteklenip desteklenmeyeceğine ilişkin soruya Zorlu, “Metni okumak istedim. Bu metni birlikte oluşturduk. Farklı açılardan değerlendirmeler oldu ama bahsettiğiniz tüm kişi ve tartışmalardan azade bir şekilde metni okuduğunuzda her şey çok net. İnşallah İYİ Parti yerel seçimlerin parlayan yıldızı olacak” cevabını verdi.

Kararın yüksek ölçüde oy çokluğu ile alındığını ifade erden Zorlu, “CHP’ye tüm kapılar kapandı mı?” sorusuna şu yanıtı verdi: Bu sorular Türk siyasetine ne kadar zorlu bir dönemeçten geçtiğimizin işareti. Biz bu ittifaklar mekanizmasıyla Türk milletinin kıskaç siyasetine alınmasına karşıyız. Biz bu yolculuğu onların desteğiyle yapacağımıza inanıyoruz. Şu anda odaklandığımız şey kendi adaylarımızı ülke genelinde belirleyerek milletimizin karşısına çıkabilmek.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a G20 Tepkisi: İçeride Aslan, Dışarıda Kedi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı G20 zirvesine ilişkin açıklamalarda bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “G20 Zirvesinde, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomi Koridoru oluşturuldu. Bu yeni hat, G20 ülkelerinin içinde belki de en stratejik konuma sahip olan Türkiye’yi kapsamıyor. Bu tarihi bir yok sayılmadır, utançtır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Erdoğan G20 sonrası uçağına aldığı medyasına ‘Türkiyesiz bir koridor olmaz’ diye de caka satmış. Peki, bunu zirvede, yüzlerine söyledin mi? “Bölgede bizim olmadığımız bir masa kurulamaz” dedin mi? Elbette hayır. Çünkü içeride aslan, dışarıda kedi…”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı G20 zirvesine ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın katıldığı G20 zirvesinde tarihi bir skandala imza attığını söyleyen Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan, katıldığı G20 Zirvesinde egemen güçlere boyun eğmiş, Türkiye’nin dışlanmasına göz yummuş, tarihi bir skandala imza atmıştır.

Önce malum konuyla başlayayım. 2015 yılından bu yana “ülkeler arasında kalıcı düşmanlık olmaz, bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ve Mısır bir araya gelmelidir” dediğimiz için bizi “darbecilik” ile suçlayan Erdoğan, egemen güçlerin baskısıyla, Sisi’nin dizinin dibine oturdu.

Ama içeride kaplan kesilip dışarıda süt dökmüş kediye dönen Erdoğan’ın, en utanç verici faaliyeti sadece bu değil…

G20 Zirvesinde, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomi Koridoru oluşturuldu. Bu yeni hat, G20 ülkelerinin içinde belki de en stratejik konuma sahip olan Türkiye’yi kapsamıyor. Bu tarihi bir yok sayılmadır, utançtır.

Mersin ve İskenderun gibi limanlara sahip bir ülkenin bu yeni hatta yer almaması, hem ticaret hem de itibar açısından büyük bir kayıptır. İtibarı lükste, şatafatta arayanlar; yaşadıkları olağanüstü lüks hayatı halka “itibar” diye satanlar, itibarımızı yerle bir etmiştir. Şu fotoğrafta Türkiye’nin olmamasının hiçbir izahı yoktur.

Siz o zirveye Katar Emiri’nin “hediye(!)” uçağıyla katılırsanız, malvarlığınızın hesabını veremezseniz, egemen güçler azarlayınca her siyah dediğinize beyaz derseniz, sizi böyle rezil ederler.

Erdoğan G20 sonrası uçağına aldığı medyasına “Türkiyesiz bir koridor olmaz” diye de caka satmış. Peki, bunu zirvede, yüzlerine söyledin mi? “Bölgede bizim olmadığımız bir masa kurulamaz” dedin mi? Elbette hayır. Çünkü içeride aslan, dışarıda kedi…

Bu yeni hat, basit bir mesele değildir. Ülkemizin geleceğini, büyümesini, kalkınmasını çok yakından ilgilendiriyor. Bu skandaldan dönülmesi için var gücümüzle çalışacağız.”

Paylaşın

Kim İle Putin Görüştü: Emperyalizme Karşı Mücadelede Birlikte Olacağız

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, Rusya’nın Çin sınırına yakın bölgesinde yer alan uzay merkezi Vostoçni Uzay Üssü’nde görüştü. Kim onuruna verilen yemekte Putin, “Ülkelerimiz arasında dostluk ve işbirliğinin gelecekte güçlendirilmesi” için kadeh kaldırdı.

Kuzey Kore lideri Kim, “Başkan Putin’in kararlarını her zaman destekleyeceğiz ve… emperyalizme karşı mücadelede birlikte olacağız” mesajı verdi. Kim, ülkesinin Rusya ile ilişkilerini güçlendirme konusunda daha önce de oldukça kararlı bir tutum sergilemiş ve Putin ile ikili ilişkilerin hükümetinin “bir numaralı önceliği” olduğunu söylemişti.

Rusya’nın Çin sınırına yakın bölgesinde yer alan uzay merkezi Vostoçni Uzay Üssü’nde görüşen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’un buluşmasında ‘işbirliği ve zafer’ mesajları verildi.

Putin, Rusya’nın doğusunda kozmodromu ziyaret eden Jong Un onuruna düzenlenen öğle yemeğinde Pyongyang ile “işbirliğinin gelecekte güçlenmesine” kadeh kaldırdığını söyledi. Putin’e ‘yoldaş’ şeklinde hitap eden Kuzey Kore lideri de Rusya’nın başta Batı olmak üzere düşmanlarına karşı “büyük bir zafer” kazanacağını ifade etti.

Rusya liderine “tam ve koşulsuz desteğini” bildiren Jong Un, Pyongyang’ın “anti-emperyalist” cephede her zaman Moskova’nın yanında yer alacağını kaydetti.

Liderler görüşmeye Soyuz-2 uzay roketi fırlatma tesisini gezerek başladı. Kremlin, iki liderin önce kendi heyetlerinin huzurunda iki saatten fazla bir süre görüştüğünü, ardından da iki devlet başkanı arasında bire bir görüşme gerçekleştiğini duyurdu.

Putin: Eski bir dost, iki yeni dosttan daha iyidir

Rusya Devlet Başkanı, yemekte Kim Jong Un’a bakarak, “Şu anki ziyaretiniz de bir dostluk ve arkadaşlık atmosferi içinde gerçekleşiyor. Eski bir dost, iki yeni dosttan daha iyidir” ifadesini kullandı.

Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Kuzey Koreli üst düzey yetkililerle çevrili bir masada kırmızı şarap kaldıran Putin “Halklarımızın refah ve esenliğine” dedi.

Rusya ve Kuzey Kore arasındaki ilişkilerin “1945 yılında Sovyet ve Kore askerlerinin yan yana Japon ordusunu yendiği Kore özgürlük mücadelesi sırasında kurulduğunu” ifade eden Putin, “Bugün dahi dostluk ve iyi komşuluk bağlarını güçlendirmeye çalışıyor, ortak bölgemizde barış, istikrar ve refah için çalışıyoruz.” şeklinde konuştu.

Jong Un: Zafer kazanacağına inanıyoruz

Jong Un, “Rus ordusunun ve halkının, hegemonya ve yayılma peşinde koşan kötü niyetli grupları cezalandırmak için verilen adil mücadelede büyük bir zafer kazanacağına inanıyoruz.” diye konuştu.

Putin ile görüşmesinde her alanda işbirliğinin nasıl güçlendirileceği konusunda” tatmin edici bir fikir birliğine vardıklarını” söyleyen Jong Un, “Yoldaş Putin ile Kore yarımadası ve Avrupa’daki siyasi, askeri durumun yanı sıra bölgede ve dünyada barışı sağlama mücadelesinde stratejik, taktiksel işbirliği, destek ve dayanışma konularında derinlemesine bir görüşme yaptım” dedi.

Jong Un’un açıklamalarında Kiev ve Moskova arasındaki çatışmadan bahsetmedi ancak Rus haber ajansı TASS, Kore liderinin Ukrayna’daki “özel askeri operasyon” alanında “kahraman” Rus ordusunu övdüğünü kaydetti.

Jong Un, “Rusya’nın kahraman ordusu ve halkının zafer geleneğini parlak bir şekilde miras alacağına; ‘askeri operasyonlar ve güçlü bir ulus inşa etmek’ konularında asil haysiyet ve onurunu güçlü bir şekilde sergileyeceğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Rusya’nın Interfax haber ajansına göre Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, Devlet Başkanı Putin’in Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile yaptığı görüşmenin “önemli ve esaslı” olduğunu söyledi.

Peskov, Kuzey Kore’nin Rusya ile havacılık ve ulaşım alanlarında işbirliğine ilgi duyduğunu da sözlerine ekledi. Rus devlet haber ajansı Ria Novosti’ye yaptığı açıklamada da Peskov, iki liderin görüşmelerinde nükleer savaş risklerini ele almadıklarını söyledi.

Birleşmiş Milletler yaptırımları ilişkilerin gelişmesine engel mi?

Kremlin Sözcüsü Peskov daha önceki açıklamasında da görüşmenin “iki ulus arasındaki dostluğu kuvvetlendireceğini” ifade etmişti. Kremlin’den bu sabah yapılan açıklamada, Birleşmiş Milletler’in (BM) Kuzey Kore’ye yönelik yaptırımlarının Pyongyang ile ilişkilerini engellemeyeceği vurgulandı.

Birleşmiş Milletler 2006’daki ilk nükleer denemesinden bu yana Kuzey Kore’ye yaptırım uygulanmasını öngören 10’dan fazla karar almıştı. Bazı analistler, Rusya’nın bu toplantı sonucunda Kuzey Kore’ye cephane stoku karşılığında ileri teknoloji sağlayabileceği yorumunu yapmış, bunun ise uluslararası yaptırımların ihlali anlamına geleceğini vurgulamıştı.

Görüşmeye tepkiler ne oldu?

ABD daha önce Kuzey Kore’yi Rusya’ya silah satmaması için uyarmış, aksi takdirde yaptırımların daha da artırılacağını açıklamıştı.

BBC’ye konuşan Center for European Policy Analysis adlı düşünce kuruluşundan Samuel Greene, Rusya’nın pek fazla dostu kalmadığı için kendisiyle işbirliği yapabilen ülkelere daha fazla yakınlaşma ihtiyacı olduğunu, diğer yandan da Batı’ya “Ukrayna konusunda bizimle anlaşmazsanız size daha fazla sorun yaratabilecek Kuzey Kore’ye yardım ederim” mesajı verdiğini söylüyor. Güney Kore, olası bir silah anlaşmasını yakından takip ettiklerini açıkladı.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko ise seyahatle ilgili bilgileri Güney Kore’yle de paylaşabileceklerini belirtti ve “Güney Kore’nin Moskova’da elçiliği var, talep ederlerse bilgi veririz” dedi. Çin, Putin ile Kim’in görüşmesi için “Kuzey Kore ve Rusya arasındaki ilişkilerle ilgili” değerlendirmesinde bulundu.

Çin, Kuzey Kore’nin uzun süredir müttefiklerinden biri ve ekonomik destekçisi. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning, ayrıca Kuzey Kore’nin “dağlar ve nehirlerle birbirine bağlı dost komşuları” olduğunu ve “Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin iyi geliştiğini” kaydetti.

İki lider neden uzay üssünde buluştu?

Rus devlet medyası Ria Novosti’nin bildirdiğine göre Putin, Moskova’nın Kuzey Kore’ye uydu programında yardımcı olmak istediğini ve bu amaçla görüşme yeri olarak uzay istasyonunun seçildiğini söyledi. Kim’in ilerleme kaydetmekte zorlandığı alanlardan biri de uzay programı. Son altı ay içinde iki kez yörüngeye bir casus uydu yerleştirme çabaları başarısız oldu.

Casus uydunun Kuzey Kore’ye gökyüzünde düşmanlarını gözetleme imkanı sağlayacağı ve bunu saldırıları daha doğru planlamak ve gelen tehditleri izlemek için kullanabileceği belirtiliyor. Kim, casus uydu geliştirmeyi son birkaç yıldaki en önemli askeri önceliklerinden biri haline getirdi.

Rusya’ya silah satması karşılığında Kim’in de Putin’den kendi silah programı için gelişmiş askeri teknolojisini paylaşmasını istemesi bekleniyordu. Moskova’nın silahlarının Pyongyang’ınkilerden onlarca yıl ileride olduğu düşünülüyor.

Kim, zırhlı treninde yolculuk yaptı. 2019’daki görüşmeye de aynı şekilde gitmişti. Zırhlı treninde 20 zırhlı otomobil taşıdığı, normal trenlerden çok daha ağır olduğu için saatte en fazla 59 kilometre hızla ilerleyebildiği belirtiliyor. Rusya’daki tren raylarının genişliği Kuzey Kore’dekinden daha büyük olduğu için Kim’in treninin sınırda tekerlerini de değiştirmesi gerekmişti.

“Kuzey Kore’nin elinde milyonlarca top mermisi ve roket olabilir”

Carnegie Endowment for International Peace adlı düşünce kuruluşundan Ankit Panda, iki ülkenin de birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olduğunu söylüyor: “Şimdi esas konu, iki tarafın da birbirlerinin istediği fiyatı ödemeye razı olup olmayacağı.”

Rusya’nın Kuzey Kore’den silah, top mermisi ve roket talep etmesi, yaptırımlar nedeniyle ekonomisi zor durumda olan Kuzey Kore’nin ise gıda ve hammadde istemesi bekleniyor.

New York Times gazetesine göre Rusya’nın 122 ve 152 milimetrelik top mermisi stokları azalmış durumda. Putin bu topların yanı sıra anti-tank mayınlar da talep edebilir. Gazeteye göre Kim’in talep listesinde ise gıdanın yanı sıra daha gelişmiş uydu ve nükleer denizaltı teknolojilerine erişim yer alabilir.

Kuzey Kore’nin silah sistemlerinin önemli bir kısmı, tıpkı Rusya’nınki gibi Sovyetler Birliği’nin sistemlerine göre tasarlanmış durumda. Bu yüzden iki ülkenin silahları ve mühimmatları çoğunlukla birbiriyle uyumlu.

BBC’ye konuşan Kuzey Kore Çalışmaları Üniversitesi’nden Prof. Kim Dong-yup’a göre, 1953’ten beri savaşmadığı için Kuzey Kore’nin elinde milyonlarca top mermisi ve roket olabilir. Prof. Kim, bu eski mühimmatları Rusya’ya vermenin Kuzey Kore’nin savunma kapasitesini azaltmayacağı görüşünde. Zira artık orduda daha modern mühimmatlar kullanıyorlar.

(Kaynaklar: BBC Türkçe, Euronews Türkçe)

Paylaşın

YSP’li Oluç: Anayasaya Makyaj Yapmaya Alet Olmayacağız

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendiren YSP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin, “41 yıldır bu anayasanın zulmünü ve hukuksuzluklarını yaşıyoruz. Dün AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama yaptı ve yeni bir anayasa çağrısında bulundu. Bütün partilerle konuşacağız, dedi. Adalet Bakanı da benzer bir açıklama yaptı. Muhtemelen başka parti sözcüleri ve iktidar sözcüleri de bu açıklamaları yapacaktır. Şunu net olarak söyleyelim. Anayasaya makyaj yapmaya biz asla alet olmayacağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Birkaç maddesini değiştirmek için adım atılacaksa bu adımların hiçbirinin yanında olmayacağız. Çünkü daha fazla makyaja tahammülümüz yok. Ama gerçekten demokratik sivil bir anayasa yapılacaksa; hem Meclis çatısı altında hem de Meclis dışında toplumun farklı kesimlerinin, STK’ların, uzmanların ve halkın görüş ve önerileriyle iyi bir tartışma süreci yürütülecekse iktidarı ve muhalefetiyle o zaman bu çalışmaların ciddiye alınma ihtimali ortaya çıkar. Ama iktidar kendisine yarayacak yama faaliyetleri ve palyatif tedbirlerle yeni bir anayasa yapıyoruz havasına giriyorsa, biz böyle bir şeyden yana olmayacağız.”

Oluç, açıklamasının devamında, “Evrensel hukuk ilkelerine, hak ve özgürlüklere dayalı bir anayasaya sahip olmak için bir çaba olduğunu görmedik bugüne kadar maalesef. Böyle bir niyet varsa bizler bu tartışmanın değerlendirilmesi gerektiğini elbette ki düşünürüz. Ama ortamın değişmesi lazım. Ağzını açanın, sosyal medya paylaşımı yapanın tutuklandığı, ifade özgürlüğünün esamesinin bulunmadığı, HDP’ye yönelik kumpas davalarının sürdüğü, basın özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda demokratik ve özgürlükçü anayasa yapılmasının mümkün olmadığı açıktır. Yani ortam demokratikleşmeli ki demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın yapılma ortamı da ortaya çıkabilsin” ifadelerini kullandı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Oluç, şunları söyledi:

“Öncelikle Libya’da halkın yaşadığı çok acı bir felaket var, başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Libya halkının acılarını paylaşıyoruz. Yarın 14 Eylül, Madımak Katliamının davası var. 2005 yılında TCK’ya giren “insanlığa karşı suçlar” kapsamında değerlendirilseydi, zamanaşımı diye bir şey olmayacaktı. Fakat bir zamanaşımı kararıyla karşı karşıya kalınmış durumda. Davanın 29’uncu duruşmasında mahkeme, katliamın insanlığa karşı suç olduğu kanaatini ortadan kaldırdı. Adalet Bakanlığı da zamanaşımı tarihinin 2 Temmuz 2023’te dolacağını açıkladı.

Yarın eğer aksi bir karar alınmaz ise dava maalesef zamanaşımına uğratılmış olacak. Bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz. Açıkça insanlığa karşı suç işlenmiştir Madımak Katliamında. İktidar bunu örtbas etmek için elinden geleni yapıyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar insanlığa karşı işlenen bu suçun sorumluluğundan kurtulamayacak bu suçu işleyenler. Bu kara leke tarihte hiçbir zaman silinmeyecek. Zamanaşımı kararının yanlış olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.

“Seçim sonrası zam yağmuru devam ediyor”

Zamlarla ilgili konuşmadan uzun süredir geçemiyoruz. Eğer beklentiler doğrultusunda adım atılırsa bu akşam benzin fiyatlarına zam gelecek, dün gece motorine zam geldi. Vergi ve kur artışlarının ardından petrol fiyatlarındaki artış akaryakıta zam yağmuruna dönüşmüş durumda. Büyük ihtimalle benzinin litre fiyatına 1 lira 64 kuruş zam gelecek. Motorine de dün akşam zaten 2 lira 3 kuruş zam gelmişti. Bunun sonucunda benzinin litre fiyatı 40 liraya yaklaştı, motorinin litre fiyatı ise kimi yerlerde 40 lirayı geçti. Seçim sonrası zam yağmuru devam ediyor. 14 Mayıs’taki seçim öncesinde İstanbul’da benzinin litre fiyatı 19 lira 81 kuruştu bugün geldi 40 liraya.

Motorinin litre fiyatı 18 lira 58 kuruştu o da 40 lirayı aştı. Seçim sonrasında geçen 3,5 ayda zam oranı motorinde yüzde 105’i aştı, benzinde yüzde 95 oldu. Durum ortada. Bu enflasyon, bu zamlar en çok emekçiyi, memuru, işçiyi vuruyor. Asgari ücretin 2217 lirası eridi gitti. Durum bu. Temmuz’da 11 bin 402 lira olan asgari ücret, şimdi 9 bin 85 liraya gerilemiş oldu. Bunu bir kez daha vurgulayalım.

Zam fırtınası devam ediyor ve bu gidişle de devam edecek. Gıda fiyatlarındaki durum ortada. Türkiye’de 36 aydır kesintisiz bir şekilde gıda fiyatlarında artış yaşanıyor. Dünya Bankasının yayımladığı raporlara göre de Türkiye yıllık bazda en yüksek gıda enflasyonuna sahip 10’uncu ülke. OECD arasında ise 1. sırada yer alıyor. Şekere 4 ayda 11 kez zam yapıldı. Çaya son 3 aydır 4 kez zam yapıldı. Şeker fiyatlarında yüzde 46 artış oldu, çay fiyatlarında yüzde 90 artış oldu. Başka bir şeye herhalde çok fazla gerek yok. Bütün OECD verileri gösteriyor ki Türkiye geçim derdi çeken ülkeler arasında 1. sırada yer alıyor. Ailelerin yaklaşık yüzde 70’i geçim derdi yaşıyor.

Vatandaşların alım gücü her geçen gün eriyor. Zamlar devam ediyor. En ciddi sorunları yaşayanlar ise emekliler. Milyonlarca emekli asgari ücretin 11 bin 402 lira olduğu ve hiçbir şeye yetmediği bir ülkede 7 bin 500 lira maaş alıyor. Açlık sınırı Ağustos ayında, son verilere göre 15 bin liranın üstüne çıktı, yoksulluk sınırı 47 bin liraya dayandı. Ama emekliler 7 bin 500 lira maaş alıyor ve emeklilere hala yılbaşına kadar sabredin diyorlar. Emeklinin yıl sonuna kadar değil, sabahın akşamına kadar sabredecek gücü kalmadı. Emekliler için acilen Meclis açılır açılmaz kararlar alınmalı ve emekli maaşları artırılmalıdır.

Okullar açılalı iki gün oldu ve okul masrafları el yakıyor. Bütün veliler bunun farkında. Sözde ücretsiz eğitim deniliyor ama alakası yok. Çünkü velilerin hepsi biliyor ki okullara verilen bağışlar, kırtasiye masrafları aslında çocukların eğitim masraflarının son derece yüksek olduğunu hepimize gösteriyor. Servis ücretlerinde artış geçen yıla göre neredeyse 3 katına varmış vaziyette. Ailelerin artan eğitim masraflarını karşılamaları iyice zorlaştı. Hele hele bir ailede okuyan birkaç çocuk varsa aileler büyük sıkıntı çekiyor. Ekonomideki bu koşullar “Rasyonel ekonomi politikaları uygulayacağız” diyen Hazine ve Maliye Bakanı döneminde hafiflemiş değil tam tersine artmış vaziyette.

Hiçbir hedefi tutturamayan bir iktidar var ve bu iktidar memur maaşlarını hedef enflasyon ile belirleyeceğiz diyor. Olacak iş değil. Son 3-4 yıla baktığımızda bütçede hiçbir hedef tutmadı. Merkez Bankası ve Hazine verilerine baktığımızda hiçbir hedef tutmadı. Orta vadeli planlara baktığımızda hiçbir hedef tutmadı ve siz şimdi hedef enflasyona göre nasıl memurların ücretlerini belirleyeceksiniz. Hiç anlaşılır bir şey değil. Olacak olan belli. Hedef enflasyonu tutturamayan iktidarın ne yapacağı açık. Enflasyon altında kalan memur maaşları açığa çıkacak. Gerçekten ücretli çalışanlar, kamu emekçileri, işçiler, memurlar çok ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalacaklar.

Bakana söyleyelim; vergileri ve yeniden değerlendirme oranlarını da o zaman hedef enflasyona göre belirleyin, bu konuda adım atın bu kadar ciddi iseniz söylediklerinizde. Orta Vadeli Plan bile ortaya koyduğu vergilerle devletin kendi kurumları arasında uyum olmadığını gösterdi. Orta Vadeli Plandaki yıllık enflasyon hedefi ile 1,5 ay kadar önce Merkez Bankasının açıkladığı yıllık enflasyon beklentisi arasında 10 puan fark var. Devlet kurumları arasında bile bir uyum sağlanmış değil. Ekonomideki sıkıntılar devam ediyor ama iktidarın taktiğinin hepimiz farkındayız.

Yerel seçimlere giderken yıl başından itibaren muhtemelen göz boyamak için çeşitli maaş ve ücret artışı yapacaklar. Yapıldıktan iki ay sonra erimeye başlayan bu artışları yerel seçimlere kadar sağlayacaklar, yerel seçimlerden sonra da büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız. İktidar aklını başına toplamalı ve ekonomi tercihlerini emekçiden, kadından, esnaftan, ücretlilerden, emekliden, çiftçiden yana yapmalıdır. Ama iktidar kararlı bir şekilde ekonomi tercihlerini sermayeden ve kendisini destekleyen yandaşlardan yana kullanıyor.

Dün 12 Eylül’dü. 12 Eylül 1980’de gerçekleşen darbenin üzerinden 43 yıl geçti. O günlerde yaşananları hepimiz hatırlıyoruz. Yüz binlerce gözaltı, binlerce tutuklama, işkence, sürgün, idam, faili meçhul her türlü insanlık dışı muamelenin yapıldığı bir dönemdi. Her türlü hukuksuzluğun ve adaletsizliğin yapıldığı bir dönemdi. 12 Eylül’den sonra yapılan anayasanın 1982’de kabul edilmesinin üzerinden 41 yıl geçti.

12 Eylül Anayasasının yıllardan beri değiştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu anayasanın demokrasiyle, hukukla, adaletle, evrensel hak ve özgürlükle alakası olmadığını hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. AKP, bu anayasada 12 kez değişiklik yaptı. 12 kez yama yaptı var olan anayasaya. Aslında her dönemde anayasanın değişmesi gerektiğini söylediler ve sadece yama yaparak günü atlatmaya çalıştılar. Bu demokratik olmayan darbe anayasasından kurtulma imkanını bu toplum bulamadı.

“Anayasaya makyaj yapmaya biz asla alet olmayacağız”

41 yıldır bu anayasanın zulmünü ve hukuksuzluklarını yaşıyoruz. Dün AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama yaptı ve yeni bir anayasa çağrısında bulundu. Bütün partilerle konuşacağız, dedi. Adalet Bakanı da benzer bir açıklama yaptı. Muhtemelen başka parti sözcüleri ve iktidar sözcüleri de bu açıklamaları yapacaktır. Şunu net olarak söyleyelim. Anayasaya makyaj yapmaya biz asla alet olmayacağız.

Birkaç maddesini değiştirmek için adım atılacaksa bu adımların hiçbirinin yanında olmayacağız. Çünkü daha fazla makyaja tahammülümüz yok. Ama gerçekten demokratik sivil bir anayasa yapılacaksa; hem Meclis çatısı altında hem de Meclis dışında toplumun farklı kesimlerinin, STK’ların, uzmanların ve halkın görüş ve önerileriyle iyi bir tartışma süreci yürütülecekse iktidarı ve muhalefetiyle o zaman bu çalışmaların ciddiye alınma ihtimali ortaya çıkar. Ama iktidar kendisine yarayacak yama faaliyetleri ve palyatif tedbirlerle yeni bir anayasa yapıyoruz havasına giriyorsa, biz böyle bir şeyden yana olmayacağız.

Evrensel hukuk ilkelerine, hak ve özgürlüklere dayalı bir anayasaya sahip olmak için bir çaba olduğunu görmedik bugüne kadar maalesef. Böyle bir niyet varsa bizler bu tartışmanın değerlendirilmesi gerektiğini elbette ki düşünürüz. Ama ortamın değişmesi lazım. Ağzını açanın, sosyal medya paylaşımı yapanın tutuklandığı, ifade özgürlüğünün esamesinin bulunmadığı, HDP’ye yönelik kumpas davalarının sürdüğü, basın özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda demokratik ve özgürlükçü anayasa yapılmasının mümkün olmadığı açıktır. Yani ortam demokratikleşmeli ki demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın yapılma ortamı da ortaya çıkabilsin.

Biliyorsunuz ki 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra partimiz bir muhasebe süreci başlattı. Bugüne kadar birçok toplantılar dizisi gerçekleştirdi. Dün de konferanslarımız sonuçlandı. Ekim ayında yapacağımız kongreye 1 ay zaman kaldı. Konferanslarımız, seçimlerin ardından yapılan yeniden yapılanma muhasebesinin sonuçlarını ortaya çıkardı. Bu süreçte bine yakın toplantı yaptık. Hem halk toplantıları hem il ve ilçe toplantıları oldu. Çalıştay ve atölyelerimiz oldu. Bölge konferanslarımız oldu. On binlerce insanın katıldığı bu toplantılar sürecinde ciddi bir muhasebe yapıldı. Konferanslarımızda alınan kararlarla birlikte bu süreci tamamlamış olduk. Bu sonuçları kongremize taşıyacağız. Kongrede bu kararlar kesinleşecek, hem partinin ismi hem tüzüğü hem de parti yönetimi değişecek.

Yeni bir başlangıcı Ekim’de yapacağımız kongreyle gerçekleştireceğiz. Bu konuda çok ders çıkardık. Bütün tartışmalardan, eleştirilerden hareketle bir özeleştiri süreci yaşadık. Hem örgütsel hem de politik açıdan eksik ve gediklerimizi çok yaygın olarak tartıştık ve sonuçlara vardık. Önemli görüyoruz. Belki de muhalefet partileri içinde bu süreci gerçekleştirmiş ve tamamlamış olan tek partiyiz. Ve yapılması gerekenleri de ortaya çıkaran tek partiyiz, bunu da vurgulayalım.

Eş Genel Başkanlarımız, yeni dönemde aday olmayacaklarını açıklayarak bu muhasebede kendilerine düşen payı söylemiş oldular. Çok teşekkür ediyoruz hem Pervin Buldan’a hem Mithat Sancar’a. Kendileri büyük fedakarlıklarla bu süreci sürdürdüler. Dönemin yöneticileri büyük bir fedakarlık ve kararlılıkla bu süreci sürdürdüler ve bu muhasebe sürecinde kendilerine düşen her şeyi yapmaya çaba sarf ettiler. Umuyorum kongremizi de iyi bir şekilde tamamlayıp yeni bir başlangıcı yapacağız. Demokrasi, özgürlük, adalet ve barış mücadelemize hem Meclis’te hem de Meclis dışında devam edeceğiz.”

“Demokratik, sivil ve özgürlükçü bir anayasa temel ihtiyaçtır”

Soru: Anayasadan bahsettiniz. Dün Erdoğan’ın açıklaması oldu, ‘Türkiye’nin zenginliğini ve çeşitliliğini yansıtan bir anayasa yapılacağını” söyledi. Bu konudaki tartışmaları ve söylemleri nasıl yorumluyorsunuz?

İkinci soru olarak Ayhan Bora Kaplan operasyonuyla ilgili ne söylersiniz? Verdiği ifadenin bir kısmı yansıdı. Bir suç örgütünden bahsediliyor ve bu suç örgütünün Emniyette ve yargıda ayakları olduğu söyleniyor. Bu isimlerin İçişleri Bakanına yakın olduğu söyleniyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

“Anayasa ile ilgili biraz önce görüşlerimizi dile getirdim. Demokratik, özgürlükçü ve sivil bir anayasanın büyük bir ihtiyaç olduğunu hep söyledik. 41 yıldır bir darbe anayasası ile yönetiliyor bu ülke. Dolayısıyla özgürlükçü sivil bir anayasa yapılacaksa bu yeni bir toplumsal sözleşme anlamına gelir. O zaman Türkiye’de yaşayan bütün farklılıkların, farklı anadillerin, kültürlerin, inançların özgür ve eşit olduğunu vurgulayan bir anayasa olmalı. Herkesin anadilinin, kimliğinin, inancının saygın olduğunu vurgulayan eşitlikçi bir anayasaya ihtiyaç var.

Elbette biz henüz bir taslakla karşı karşıya gelmedik. Bir taslak mı olacak çünkü iktidar kanadında farklı partiler var. Bu taslaklar ortaya çıktığında biz de görüşlerimizi söyleyeceğiz. Tartışmalar ve değerlendirmelere katılacağız. Cumhurbaşkanı demiş ki “Hiçbir muhalefet partisinin taslağı ortada yok”. Bizim taslağımız ortada ve bunu her an güncelleyerek ilerliyoruz. Hem dünyadaki hem de ülkedeki gelişmeleri değerlendiren güncellemeler yaparak ilerliyoruz. Eğer böyle bir tartışma gerçekten demokratik bir ortamda halkın katılımıyla gerçekleşirse bizler de taslağımızı ortaya koyacağız.

İkinci sorunuza gelince; özellikle İçişleri Bakanlığı ve Emniyet açısından, kara para aklanmasından mafyatik ilişkilere ve uyuşturucu ticaretine kadar Türkiye yakın tarihinin en şaibeli ve en kirli ilişkilere sahip olunan bir dönemdeyiz. Meclis’te yaptığımız tartışmalarda bunu açık bir şekilde dile getirdik. Baktığınızda tutanaklarda hepsini bulabilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığınızda İçişleri Bakanlığı açısından en karanlık dönemin yaşandığı çok açıktır.

Ama buna ilişkin gerçekten makyaj tedbirler mi alınıyor, yoksa köklü düzenlemeler mi yapılıyor göreceğiz. Bizler de basında çıkan haberleri, kime nasıl operasyon yapılıyor okuyoruz. Zaten mafyatik ilişkileri bu kadar geniş şekilde kurmuş olan, mafya ve uyuşturucu tacirleriyle çok kalın bir fotoğraf albümü olan bir içişleri bakanlığından bahsettiğimiz için, hani böyle bir iki operasyon ile temizlenecek gibi bir durum görünmüyor. Bu iktidar içi ilişkilerin nasıl ilerleyeceğini, ne tür adımlar atılacağını yakından izliyoruz.”

Paylaşın

CHP İle İYİ Parti Arasında İttifak Polemiği: İmamoğlu’ndan Meral Akşener Yorumu

İYİ Parti Lideri Akşener’in İstanbul ve Ankara da aralarında olmak üzere “her ilde yerel seçime kendi adaylarımızla gireceğiz” şeklinde açıklaması üzerine konuşan İmamoğlu, “Sayın Akşener’in açıklamalarını ilgiyle, özenle takip ediyorum” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye’nin geleceğine dair, hele hele İstanbul’un geleceğine dair diyalogların kapalı olmayacağını düşünüyorum. Kapıları kapattığı düşüncenize katılmıyorum.”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İstanbul ve Ankara da aralarında olmak üzere “her ilde yerel seçime kendi adaylarımızla gireceğiz” şeklinde açıklaması üzerine konuştu.

“Sayın Akşener’le seçimden sonra farklı konularda birkaç kez telefonda görüştük. Ama bu süreçlerle ilgili bir istişaremiz başlamadı. Bunun olması için siyasi olarak kendi içimizdeki süreçlerin olması değerlidir” diyen İmamoğlu, gazetecinin Akşener için “İttifaka kapıyı kapatmış görünüyor” demesi üzerine şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Akşener’in açıklamalarını ilgiyle, özenle takip ediyorum. Türkiye’nin geleceğine dair, hele hele İstanbul’un geleceğine dair diyalogların kapalı olmayacağını düşünüyorum. Kapıları kapattığı düşüncenize katılmıyorum.”

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun adaylığını duyurmuştu

Kılıçdaroğlu, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı (İBB) adayının Ekrem İmamoğlu olduğunu açıklamıştı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü TV’den İpek Özbey’in “İmamoğlu da adayınız mı, bunu aynı netlikte ne zaman söyleyeceksiniz?” sorusuna “Bir insan bir görevde başarılıysa, neden değiştirilsin? Elbette Ekrem İmamoğlu adayımızdır” yanıtını vermişti.

Paylaşın

Gözler Konut Piyasasında: Kredilere Yeni Düzenleme Yolda

Konut kredilerine yeni düzenlemenin yolda olduğu öne sürülürken, TSKB Gayrimenkul Derneği Başkanı Makbule Yönel Maya, “2022 yılı itibarıyla başlayan bir konut kredilerinde sıkılaşma politikası vardı. Tarihin en düşük ipotekli satışlarını yüzde 19 ile 2022’de gördük” dedi ve ekledi:

“Bu oran 2023’te yüzde 20. Buradaki etki bir miktar yavaşlatıcı olacaktır özellikle yatırım amaçlı olanlarda. Ama çok ciddi bir etki öngörmüyorum çünkü kredili satışlar yılbaşından itibaren zaten çok sakindi.”

Kamu ve özel bankaların konut kredilerinin birbirine yaklaştığını söyleyen Maya, “Yılın başında özel bankalar aylık yüzde 2 seviyesinde faizle başlamıştı. Artık 2-3 arasını konuşuyoruz. Artık kamu özel farkını konuşamıyor olacağız. Bakan beyin açıklamasını destekler nitelikte kamu bankalarında da faiz oranı artırıldı” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in konut kredileri için verdiği sıkılaşma mesajının ardından gözler konut piyasasına çevrildi.

Konut kredilerine yönelik ilk sıkılaşma adımı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından 24 ağustos tarihinde atılmıştı. BDDK yayınladığı düzenleme ile 2. konutta kredi değer oranını yüzde 75 daraltmıştı.
BDDK düzenlemesi ile pekişti

NTV’nin haberine göre, sektör temsilcileri kredi kullanımındaki düşüşün faizlerin artmasıyla başladığını, BDDK düzenlemesi ile pekiştiğini ifade ediyor. Bu nedenle son açıklamanın piyasa etkisinin sınırlı kalması bekleniyor.

TSKB Gayrimenkul Derneği Başkanı Makbule Yönel Maya, “2022 yılı itibarıyla başlayan bir konurt kredilerinde sıkılaşma politikası vardı. Tarihin en düşük ipotekli satışlarını yüzde 19 ile 2022’de gördük. Bu oran 2023’te yüzde 20. Buradaki etki bir miktar yavaşlatıcı olacaktır özellikle yatırım amaçlı olanlarda. Ama çok ciddi bir etki öngörmüyorum çünkü kredili satışlar yılbaşından itibaren zaten çok sakindi” değerlendirmesinde bulundu.

Konut kredilerinde özel bankalar ve kamu bankaları arasındaki faiz makası da daralıyor. Kamu bankaları konut kredi faizi konusunda avantajlı olma pozisyonunu değiştiriyor.

Kamu ve özel bankaların konut kredilerinin birbirine yaklaştığını söyleyen Maya, “Yılın başında özel bankalar aylık yüzde 2 seviyesinde faizle başlamıştı. Artık 2-3 arasını konuşuyoruz. Artık kamu özel farkını konuşamıyor olacağız. Bakan beyin açıklamasını destekler nitelikte kamu bankalarında da faiz oranı artırıldı” dedi.

Paylaşın

Kolera Günlerinde Aşk: Aşkın Ve Kaderin Başyapıtı

Ustaca hikaye anlatımı, karmaşık karakterler, tarihi ve kültürel bağlamın tasviri nedeniyle övgüyle karşılanan Gabriel Garcia Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk” adlı romanının açılış cümlesi, acı badem ile karşılıksız aşk arasında kaçınılmaz bir bağlantı olduğunu öne sürüyor.

Haber Merkezi / Romanının açılış cümlesi ayrıca, koku gibi duyusal detayların kullanımı güçlü duyguları ve anıları canlandırır. Kitabın başlığı, hikayenin belirli bir tarihsel dönemde geçtiğini ve aşk temalarını ve kolera salgınının yarattığı zorlukları irdelediğini gösteriyor.

“Kaçınılmazdı: Acı badem kokusu ona her zaman karşılıksız aşkın kaderini hatırlatırdı.” Kolera Günlerinde Aşk romanının açılış cümlesi.

Kaçınılmazlık: “Kaçınılmaz” kelimesi, bundan sonra olanın kaçınılması veya kaçılması mümkün olmayan bir şey olduğunu öne sürüyor. Hikayenin, kaderleri iç içe geçmiş karakterlerle ilgili olabileceğini ve eylemlerinin, kontrolleri dışındaki güçler tarafından yönlendirildiğinin habercisi olan bir kader veya önceden belirlenmişlik duygusunu ima eder.

Acı badem kokusu: Bu duyusal detay cümleye canlılık katar. Acı bademlerin kendine özgü ve keskin bir kokusu vardır ve bu duyusal görüntü, karşılıksız aşkın acı verici ve kalıcı doğası için bir metafor görevi görür. Duyguları ve anıları canlandırmak için kokunun kullanılması güçlü bir edebi tekniktir.

Ona hatırlatırdı: “O” zamirinin kullanılması, dizenin belirli bir karakterin bakış açısına ve duygularına odaklandığını ima eder. Bu karakter kokudan derinden etkileniyor, bu da onun için kişisel bir önem taşıdığını gösteriyor.

Karşılıksız aşkın kaderi: Bu cümle doğrudan romanın ana temalarından birini ifade ediyor. “Karşılıksız aşk”, sevgi nesnesi tarafından karşılık verilmeyen veya karşılık verilmeyen sevgiyi ifade eder. Karakterin deneyimlerinin ve duygularının bu temaya bağlı olduğunu ve anlatının, gerçekleşmemiş aşkla ilişkili sonuçları ve duyguları irdeleyeceğini öne sürüyor.

Kitabın başlığının zamanı: Başlığın bu kısmı hikayenin belirli bir tarihsel bağlam veya dönem içerisinde geçtiğini belirtir. Romandaki olay ve karakterlerin yaşadıkları dönemin koşullarından etkilendiğini ve şekillendiğini ileri sürmektedir. Bu durumda hikaye, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Kolombiya’da yaşanan kolera salgınının arka planında geçiyor.

Kolera: Kolera, hızla yayılan ve paniğe ve acıya neden olabilen ölümcül bulaşıcı bir hastalıktır. Romanda kolera hem gerçek hem de mecazi bir arka plan görevi görüyor. Kelimenin tam anlamıyla, karakterlerin ve toplumun bir bütün olarak bunun getirdiği korku, ölüm ve kaosla mücadele ettiği gerçek bir halk sağlığı krizini temsil ediyor.

Mecazi olarak kolera, toplumsal normların ve beklentilerin kısıtlamaları da dahil olmak üzere karakterlerin yaşamlarını ve ilişkilerini etkileyen çeşitli zorlukları, engelleri ve dış güçleri sembolize edebilir.

Sembolizm: Başlıkta “Aşk” ve “Kolera” kelimelerinin yan yana gelmesi güçlü bir karşıtlık yaratıyor. Aşk, tutku, sıcaklık ve insanlar arasındaki duygusal bağla ilişkilidir; kolera ise soğukluğu, korkuyu ve hayatın sert gerçeklerini temsil eder. Başlık, gerçek aşkın kalıcı doğasını vurgulayarak, aşkın en zorlu ve olumsuz koşullarda bile gelişebileceğini öne sürüyor.

“Kolera Günlerinde Aşk” romanını mutlaka okunması gereken yapan şeyler:

Ustaca hikaye anlatımı: García Márquez olağanüstü hikaye anlatma yetenekleriyle ünlüdür. Bu romanda okuyucuları daha ilk andan itibaren büyüleyen zengin ve sürükleyici bir anlatım örüyor. Onun lirik düzyazısı ve büyülü gerçekçilik tarzı benzersiz ve büyüleyici bir okuma deneyimi yaratıyor.

Karmaşık karakterler: Romandaki karakterler çok boyutlu ve son derece bağdaştırılabilir niteliktedir. Arzuları, güvensizlikleri ve toplumsal beklentileriyle boğuşarak onları özgün ve ilgi çekici hale getiriyorlar. Karakter gelişimi ve psikolojik içgörüler hikayeye derinlik katıyor.

Tarihsel ve kültürel bağlamı: 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Kolombiya’nın arka planında geçen roman, dönemin sosyal ve kültürel dinamiklerinin canlı bir tasvirini sunuyor. Kolera salgını hem tarihsel bir referans hem de metaforik bir unsur olarak hizmet ederek anlatıya anlam katmanları katıyor.

Paylaşın

Yerel Seçimler; AK Parti Ve MHP Düğmeye Bastı: Öncelik 30 Büyükşehir

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimler yaklaştıkça, partilerinde aday belirleme sürçleri netleşiyor. Cumhur İttifakı ortaklarından AK Parti’de MHP ile işbirliği görüşmelerini yürütecek heyet belirlendi.

MHP’de ise henüz Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin bir görevlendirme yapmadığı ancak AK Parti’nin heyetinde yer alan isimler karşısında “mütekabiliyet esasına dayalı olarak” bir heyet belirleyeceği ifade ediliyor. Her iki parti heyetlerinin de gelecek hafta bir araya gelerek görüşmelere başlayacağı da kaydediliyor.

AK Parti ve MHP’nin 2024’teki seçimlerde asıl hedefi 30 büyükşehrin “Cumhur İttifakı’na kazandırılması” yatıyor. Her iki parti heyetinin yürüteceği görüşmeler sonrasında ise ilk olarak 30 büyükşehirde ittifak kapsamında gösterilecek büyükşehir belediye başkan adaylarının kamuoyuna açıklanacağı ifade ediliyor.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu imzalı kulis haberine göre, AKP’de, MHP ile işbirliği görüşmelerini yürütecek heyet belirlendi. AKP heyetinde Genel Başkanvekili Efkan Ala, AKP Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz ve AKP Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz yer alıyor.

MHP’de ise henüz Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin bir görevlendirme yapmadığı ancak AKP’nin heyetinde yer alan isimler karşısında “mütekabiliyet esasına dayalı olarak” bir heyet belirleyeceği ifade ediliyor. Her iki parti heyetlerinin de gelecek hafta bir araya gelerek görüşmelere başlayacağı da kaydediliyor.

İki partinin de öncelikli hedefini “özellikle CHP’li 11 büyükşehir belediyesi olmak üzere, tüm büyükşehir belediye başkanlıkları” oluşturuyor. Ancak her iki partinin bu kez 2019 yılındaki seçimlerden farklı olarak “her il, ilçe ve beldede seçimlere işbirliği içinde gireceği” belirtiliyor.

Heyetlerin görüşmesinde öncelikle masaya yatırılacak konunun da “2019 yılındaki yerel seçimlerde yapılan hatalar olduğu” ifade ediliyor. İki partinin bu hataları birlikte tespitlerinin ardından 2024’teki yerel seçimler için yol haritası belirlenecek. Bu kapsamda da ilk olarak büyükşehir belediye başkan adaylarının belirleneceğine dikkat çekiliyor.

Asıl hedef 30 büyükşehir

Hem AKP hem de MHP, parti içinde yerel seçimlere ilişkin çalışmalar yürütmüştü. Bu çalışmalarda da “her iki parti, 2019 yılındaki seçimlerde nerelerde hata yaptıklarını tespit etmişlerdi.” Bu tespitler üzerinde değerlendirme yapıldıktan sonra da her iki parti liderinin de altını çizdiği “asıl hedefe öncelik verileceği” kaydediliyor.

AKP ve MHP’nin 2024’teki seçimlerde asıl hedefi 30 büyükşehrin “Cumhur İttifakı’na kazandırılması” yatıyor. Her iki parti heyetinin yürütüceği görüşmeler sonrasında ise ilk olarak 30 büyükşehirde ittifak kapsamında gösterilecek büyükşehir belediye başkan adaylarının kamuoyuna açıklanacağı ifade ediliyor. Bunun amacının da adayın daha fazla kamuoyunun gündeminde tutmak olduğu” belirtiliyor.

Paylaşın

Dünya Genelinde 2,6 Milyar Kişi Hala İnternete Ulaşamıyor!

Dünya genelinde geçen yıldan bu yana internet erişimi olan insan sayısının,100 milyon kişi artarak 5,4 milyar kişiye yükseldiği duyuruldu. İnternete erişimi olmayan insan sayısını ise 2,6 milyar olarak aktarıldı.

Sanayi ülkelerinin tamamında internete erişim 2023 yılı itibarıyla sağlanmış durumda. Düşük gelirli ülkelerde ise internet ağı hızla yayılmasına rağmen, nüfusun üçte birinden az bir bölümü internetten faydalanabiliyor.

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), dünya nüfusunun üçte birinin hala internete erişiminin olmadığını açıkladı.

BM bünyesinde teknolojik konularla ilgili bir alt örgüt olan ITU, geçen yıldan bu yana internet erişimi olan insan sayısının, dünya genelinde 100 milyon kişi artarak 5,4 milyar kişiye yükseldiğini duyurdu. Söz konusu rakamın dünya nüfusunun yüzde 67’sine tekabül ettiğini belirten ITU, internete erişimi olmayan insan sayısını ise 2,6 milyar olarak aktardı.

ITU Başkanı Doreen Bogdan-Martin konuyla ilgili açıklamasında, “İnternet ağının iyileştirilmesini doğru yöne atılmış bir başka adım” olduğunu, ancak “2030 yılına dek evrensel ve amaca uygun bir ağ oluşturabilmek için” kalıcı çabalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Yapılan araştırmaya göre sanayi ülkelerinin tamamında internete erişim 2023 yılı itibarıyla sağlanmış durumda. Düşük gelirli ülkelerde ise internet ağı hızla yayılmasına rağmen, nüfusun üçte birinden az bir bölümü internetten faydalanabiliyor.

Google’ın yargılanmasına başlandı

Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Adalet Bakanlığı’nın, teknoloji devi Google’a karşı tekel oluşturma suçlamasıyla açtığı davanın ilk duruşması yapıldı. Washington’da görülen davada Google, piyasaya hükmeden pozisyonunu yasa dışı yöntemlerle elde etmek ve böylece rekabet hukukuna aykırı davranmakla suçlanıyor.

İddianamede Google’ın, Apple ve Samsung gibi akıllı telefon üreticileri ile yaptığı özel sözleşmelerle, kendi arama motorunun telefonlarda standart özellik olarak yer almasını sağladığı ve bir Microsoft markası olan Bing ya da DuckDuckGo gibi arama motorlarına rekabet etme şansı tanımadığı da yer alıyor.

Duruşmaya katılan Adalet Bakanlığı temsilcisi Kenneth Dintzer, “Bu davada internetin geleceğini ve Google’ın bundan sonra internet aramalarında ciddi bir rakibi olup olamayacağını ele alıyoruz” ifadelerini kullandı. Adalet Bakanlığı tarafından açılan davaya, çok sayıda ABD eyaleti de davacı olarak iştirak ediyor.

Dünya çapında, arama motoru pazarının yüzde 90’ını elinde tutan Google ise suçlamaları reddederek, başarısının arkasındaki nedenin, rakiplerinden daha iyi olması olduğunu öne sürüyor.

Paylaşın