Kadın Milli Basketbol Takımı, Sırbistan’a Mağlup Oldu

Uluslararası Basketbol Federasyonu (FİBA) 2023 Kadınlar Avrupa Şampiyonası’nda Kadın Milli Basketbol Takımı ile D Grubu’ndaki ilk maçında Sırbistan ile Stozice Arena’da karşı karşıya geldi.

Haber Merkezi / Sırbistan’a 71-63’lük skorla mağlup olan Kadın Milli Basketbol Takımı, grubundaki ikinci maçında 16 Haziran Cuma günü TSİ 13.15’te Macaristan ile karşılaşacak.

Kadın Milli Basketbol Takımı, Sırbistan karşısında ilk yarıyı 37-33 geride tamamladı. Kadın Milli Basketbol Takımı’nda Teaira McCowan 12, Alperi Onar, Olcay Çakır Turgut ve Sevgi Uzun da 10’ar sayıyla oynadı. Sırbistan’da ise Yvonne Anderson 17 sayı kaydetti.

Karşılaşmayı Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) Yönetim Kurulu Üyeleri ve TBF Yöneticileri de takip etti.

Karşılaşmanın ardından Kadın Milli Basketbol Takımı Başantrenörü Ekrem Memnun ile oyuncu Sevgi Uzun müsabakayı değerlendirdi.

Ekrem Memnun, “Maçı kaybettiğimiz için üzgünüz. Rakibimiz son Avrupa Şampiyonu… Bu karşılaşmada da Sırbistan gibi oynadılar. Beklemediğimiz bir şey olmadı. Ancak biz daha potansiyelli bir takımız. Bunu hazırlık döneminde gösterdik.

Çok fazla genç oyuncumuz var. Rakibimiz karşısında gerçek oyunumuzu oynayamadık. Maç boyunca 20 top kaybettik. Aslında biz bu kadar çok top kaybeden bir takım değiliz. Çok üzgünüz; ama bir mağlubiyetten daha fazla hasar almamalıyız. Sakatlarımızı iyileştirip, hatalarımızı da tamir edeceğiz.

Yarın yepyeni bir gün olacak. Macaristan potansiyelli bir takım. Burada bulunan her takımın bir gücü var. Oyuncularıma inanıyorum. İnancımızla üstesinden geleceğiz. Buradan pat diye Olimpiyatlara gitmek diye bir şey yok. Sonuçta bir mücadeleye gireceğiz.” ifadelerini kullandı.

Sevgi Uzun ise, “Sırbistan maçının zor maç olacağını biliyorduk. Çok fazla top kaybettik. Yarın bir maçımız daha var. Buradaki hatalarımızdan ders çıkartıp Macaristan karşılaşmasını kazanacağımıza inanıyorum.” dedi.

Paylaşın

NATO Üyeliği: ABD’den Türkiye’ye İsveç Çağrısı

Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean Pierre, Türkiye’yi İsveç’in NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliği başvurusunu onaylamaya teşvik ettiklerini ve bunu geciktirmeden yapması gerektiği konusunda net olduklarını ifade etti.

İsveç’in güçlü, kabiliyetli bir savunma ortağı olduğunu ve NATO’nun değerlerini paylaşan bir ortak olarak İttifak’ı güçlendirerek Avrupa’nın da güvenliğine katkıda bulunacağını belirten Beyaz Saray sözcüsü, “İsveç’in en yakın zamanda ve gecikmeden NATO üyesi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda kamuoyu önünde açıkça konuşmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Öte taraftan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “İsveç’in hala verdiği pek çok taahhütü yerine getirmesi gerekir” açıklamasının ardından, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ” Ankara’daki görüşmelerde ilerleme kaydedildi. Vilnius zirvesinden önce İsveç’in üyeliği hala olanaklı. Toplantılar devam edecek” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Azerbaycan ziyareti dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada, 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın Vilnius kentinde yapılacak NATO Liderler Zirvesi’nde çok farklı bir şey beklenmemesi gerektiği mesajı vermiş; “Her şeyden önce İsveç’in üzerine düşen görevi yerine getirmesi lazım” demişti.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’i İstanbul’da ağırladığını hatırlatan Erdoğan, ”Kendisine söylediğimiz şey şu oldu; ‘Eğer bizim İsveç’in beklentilerine illa cevap vermemizi bekliyorsanız, her şeyden önce İsveç bu terör örgütünün yaptıklarını bir defa yok etmesi lazım’. Bunları Stoltenberg’e ifade ederken, tam o esnada maalesef yine İsveç’te teröristler caddelerde gösteri yapıyorlardı. Biz bu tablo içerisinde bu işe olumlu yaklaşamayız” ifadelerini kullanmıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine karşı mesafeli son açıklamalarıyla ilgili Ankara ile teması sürdüreceklerini söyledi. Miller, İsveç’in NATO üyeliğine olan desteğin sadece ABD’den değil NATO’nun diğer üyelerinden de geldiğini belirtti.

Miller günlük basın toplantısında gelen bir soru üzerine, “Bu konuda Türk ortaklarımızla temas halinde olmaya devam edeceğimizi söyleyebilirim. Bir süredir zaten temas halindeyiz. İki hafta önce Oslo’daki NATO Dışişleri Bakanları toplantısına Bakan Blinken ile gittiğimizde doğrudan görüşmeler de yaptık. Orada duyduğumuz neredeyse herkesin ortak görüşü, İsveç’in NATO’ya katılımının onaylanmasının zamanının geldiği yönündeydi” dedi.

İsveç’in Türkiye’nin dile getirdiği endişeleri gidermek için bir dizi adım attığını söyleyen Miller, “Hatta son birkaç gün içinde Türkiye’nin iadesini talep ettiği yetkilileri iade etmek için adımlar attılar. Dolayısıyla, bir süredir söylediğimiz gibi, İsveç’in katılımının onaylanmasının zamanının geldiğine inanıyoruz. Bu görüşümüzü kamuoyu önünde ve doğrudan Türkiye’ye iletmeye devam edeceğiz. Şunu da belirtmekte fayda görüyorum; bu üyeliği sadece ABD ve İsveç değil NATO’nun diğer üyeleri de savunuyor” diye konuştu.

Beyaz Saray: “Ne kadar erken o kadar iyi”

İsveç’in NATO üyeliği süreci bağlamında Türkiye’nin tutumu ve Amerikalı Senatör Jim Risch’in İsveç’in katılım protokolünü henüz onaylamayan Macaristan’a yeni silah satışını bloke etme kararı, Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında da gündeme geldi.

Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean Pierre, Türkiye’yi İsveç’in NATO üyeliği başvurusunu onaylamaya teşvik ettiklerini ve bunu geciktirmeden yapması gerektiği konusunda net olduklarını ifade etti.

İsveç’in güçlü, kabiliyetli bir savunma ortağı olduğunu ve NATO’nun değerlerini paylaşan bir ortak olarak İttifak’ı güçlendirerek Avrupa’nın da güvenliğine katkıda bulunacağını belirten Beyaz Saray sözcüsü, “İsveç’in en yakın zamanda ve gecikmeden NATO üyesi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda kamuoyu önünde açıkça konuşmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Beyaz Saray sözcüsü, konunun Temmuz’daki NATO Zirvesi’ne kadar çözülmeme ihtimalinin olup olmadığının sorulması üzerine, “Çözüleceği konusunda hala umutluyuz. Bir takvim veremem. Ancak ne kadar erken o kadar iyi. Gecikme olmadan. Bu konuda açık konuşmaya devam edeceğiz. Türkiye’ye bunu iletmeyi sürdüreceğiz. Ancak paylaşacağım bir takvim yok” dedi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

İsveç’in NATO Üyeliği Ankara’da Görüşüldü

Ankara’da NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliği hareketliliği… Türkiye, Finlandiya, İsveç ve NATO heyetlerinin yer aldığı üçlü mutabakat kapsamında oluşturulan Daimi Ortak Mekanizma’nın dördüncü toplantısı Ankara’da yapıldı. 

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç’ın ev sahipliğinde Beştepe’de yapılan toplantı yaklaşık 3 saat sürdü.

Toplantıya NATO heyeti başkanı olarak NATO Genel Sekreter Kabine Şefi Stian Jenssen, İsveç heyeti başkanı olarak İsveç Dışişleri Başkanlığı Devlet Sekreteri Büyükelçi Jan Knutsson ve Finalndiya heyeti başkanı olarak da Finlandiya Dışişleri Bakanlığı Daimi Devlet Sekreteri Jukka Salovaara katıldı.

Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğine henüz onay vermedi. Bir ülkenin NATO’ya katılabilmesi için oy birliği, yani mevcut 31 üye ülkenin tümünün onayı gerekiyor.

Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta gelecek ay yapılacak NATO zirvesi öncesi Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması yönünde Batılı müttefiklerinden sıklıkla mesajlar geliyor.

Ankara, Stockholm’den terör örgütlerine yönelik daha sert tutum takınmasını isterken, İsveç’te yeni terörle mücadele yasasının 1 Haziran’da yürürlüğe girmesiyle son dönemde bazı adımlar atıldığı görülüyor.

Örneğin, bu ay başında İsveç’te bir Türk hakkında, PKK için para toplamak ve silahlı suç işlemek şüphesiyle suç duyurusunda bulunulduğu basına yansıdı.

Türkiye, Finlandiya’nın NATO üyeliğine ise Mart ayında onay vermişti. ABD’den İsveç’in de bir an önce NATO üyesi olması gerektiğine dair son mesaj dün Beyaz Saray’dan geldi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean Pierre, İsveç’in Türkiye ile daha önce varılan mutabakat kapsamında yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve 1 Haziran’da yeni terörle mücadele yasasının yürürlüğe girdiğini vurguladı.

İsveç’in katılımının NATO’yu daha da güçlendireceğinin bir kez daha altını çizen Beyaz Saray Sözcüsü, “İsveç’in bir an önce NATO üyesi olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi ve bu konuda umutlu olduklarını söyledi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler Raporu: En Fazla Mülteci Türkiye’de

Türkiye’nin yaklaşık 3,6 milyon mülteciyle dünya genelinde en fazla mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke. Türkiye’yi, 3,4 milyon ile İran, 2,5 milyon ile Kolombiya ve 2,1 milyon ile Almanya takip etti.

Dünya genelinde 2022’de toplam 2,6 milyon sığınma başvurusu yapılırken, ABD’nin 730 bin 400 kişiyle en fazla başvuru alan ülke oldu. ABD’yi 217 bin 800 ile Almanya takip ederken, Costa Rika, İspanya ve Meksika da bu alanda ilk 5’te yer aldı.

Dünya genelindeki toplam mülteci sayısı yüzde 35 artışla (8,9 milyon kişi) 2022’nin sonunda 34,6 milyona ulaştı. Bu artış büyük ölçüde ülkelerindeki savaştan kaçan Ukraynalı mülteciler ile İran ve Pakistan’daki Afganistanlıların sayısının revize edilmiş tahminlerinden kaynaklanıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), “Zorla Yerinden Edilmede Küresel Eğitimler 2022” başlıklı raporunu açıkladı.

Raporda, geçen yıl 2021 sonuna göre yaklaşık 19 milyon artan zorla yerinden edilenlerin sayısının 108,4 milyona yükseldiği belirtildi.

Bu rakamın 62,5 milyonu ülke içinde yerinden edilenleri, 35,3 milyonu mültecileri, 5,4 milyonu sığınmacıları, 5,2 milyonu da uluslararası korumaya ihtiyaç duyan bireyleri kapsıyor.

Düşük ve orta gelirli ülkeler, dünya genelindeki mültecilerin ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyanların yüzde 76’sına ev sahipliği yapıyor.

En az gelişmiş ülkeler zorla yerinden edilenlerin yüzde 20’sine ev sahipliği yaparken, mülteciler ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyanların yaklaşık yüzde 70’i komşu ülkelerde yaşıyor.

En fazla mülteci Türkiye’de

Raporda, Türkiye’nin yaklaşık 3,6 milyon mülteciyle dünya genelinde en fazla mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke olduğu bilgisi yer aldı.

Türkiye’yi, 3,4 milyon ile İran, 2,5 milyon ile Kolombiya ve 2,1 milyon ile Almanya takip etti.

Ulusal nüfuslarına göre, Aruba Adası (nüfusunun 6’da 1) ve Lübnan’ın (nüfusunun 7’de 1’i) en fazla sayıda mülteciye ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer insanlara ev sahipliği yaptığı kaydedildi.

Raporda, dünya nüfusunun yüzde 30’unu oluşturan çocukların, zorla yerinden edilenlerin yüzde 40’ını oluşturduğu bildirildi.

En çok başvuru alan ülke: ABD

Dünya genelinde 2022’de toplam 2,6 milyon sığınma başvurusu yapılırken, ABD’nin 730 bin 400 kişiyle en fazla başvuru alan ülke olduğu ifade edildi.

ABD’yi 217 bin 800 ile Almanya takip ederken, Costa Rika, İspanya ve Meksika da bu alanda ilk 5’te yer aldı.

Raporda, tüm mültecilerin ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer kişilerin 6,5 milyon ile Suriye, 5,7 milyon ile Ukrayna ve 5,7 milyon ile Afganistan’dan geldiğinin altı çizildi. Buna göre korumaya ihtiyaç duyanların yüzde 52’si bu 3 ülkeden geldi.

Dünya genelindeki toplam mülteci sayısının yüzde 35 artışla (8,9 milyon kişi) 2022’nin sonunda 34,6 milyona ulaştığı da belirtildi.

Bu artış büyük ölçüde ülkelerindeki savaştan kaçan Ukraynalı mülteciler ile İran ve Pakistan’daki Afganistanlıların sayısının revize edilmiş tahminlerinden kaynaklanıyor.

Raporda, 5,7 milyon ülke içinde yerinden edilmiş kişi ve 339 bin 300 mülteci dahil yerinden edilmiş 6 milyondan fazla kişinin, 2022’de ülkelerine döndüğü aktarıldı.

114 bin 300 mülteci, sığınma başvurusu yapılan ülkeden onları kabul eden başka bir ülkeye transfer edildi. Bu oran da bir önceki yıla göre yarı yarıya arttı.

BMMYK’nin de 116 bin 500 mülteciyi yeniden yerleştirme için ülkelere teslim ettiği bilgisi paylaşıldı.

Raporda görüşlerine yer verilen BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Bu rakamlar bize bazı insanların çatışmaya girmek için çok hızlı ve çözüm bulmak için çok yavaş olduğunu gösteriyor. Sonuç, evlerinden zorla koparılan milyonlarca kişinin her biri için yıkım, yerinden edilme ve ıstıraptır” dedi.

Raporda, kalıcı çözümler için parlak bir tablonun olmadığı değerlendirmesi yer aldı.

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye “İsveç NATO’ya Üye Olmalı” Mesajı

Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean Pierre, İsveç’in Türkiye ile daha önce varılan mutabakat kapsamında yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve buna 1 Haziran’da yürürlüğe giren yeni terörle mücadele yasasını da kapsadığını vurguladı.

İsveç’in katılımının NATO’yu daha da güçlendireceğinin bir kez daha altını çizen Beyaz Saray sözcüsü “İsveç’in bir an önce NATO üyesi olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi ve bu konuda umutlu olduklarını söyledi.

Türkiye ve Macaristan İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü henüz onaylamamış olan iki üye. Ankara Stockholm’den ABD ve AB’nin terör örgütü listesinde olan PKK ile mücadele konusunda daha fazla adım atmasını talep etmişti.

Amerikalı yetkililer İsveç’in NATO’ya katılım sürecinin Temmuz ayında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesine kadar tamamlanmasını bekliyor.

VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’ün aktardığına göre, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Washington temasları kapsamında Başkan Joe Biden’la Oval Ofis’te biraraya geldi. Görüşme Başkan Biden’ın diş tedavisi sebebiyle bir gün gecikmeli olarak gerçekleşti.

ABD Başkanı Biden’ın NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le görüşmesine Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Jon Finer ve ABD’nin NATO temsilcisi katıldı.

Görüşmede Rusya’nın 16 aydır işgal ettiği Ukrayna’da sahadaki durum, Kiev’e askeri yardım, Türkiye ve Macaristan’ın henüz NATO’ya katılım protokolünü onaylamadığı İsveç’in İttifak’a üyelik süreci vardı.

Başkan Biden NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le görüşmesinde tüm NATO topraklarının savunmasına güçlü destek ve İttifak içinde birliğin muhafaza edilmesi mesajının altını çizdi. “NATO müttefikleri hiç bu kadar birleşik bir tavır sergilememişti. Bunu sağlamak için ikimiz de çok çalıştık.” dedi.

ABD’nin Ukrayna’ya 325 milyon dolarlık yeni askeri yardım açıkladığı sırada Washington’da temaslarda bulunan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ukrayna’ya güçlü destekten dolayı ABD’ye teşekkür etti.

Ukrayna’ya sağlanan güçlü askeri yardımların sahada fark yarattığını belirten NATO Genel Sekreteri Ukrayna’nın karşı saldırıda ilerleme kaydettiğini söyledi.

Jens Stoltenberg, “Henüz ilk günler ancak şunu biliyoruz ki Ukraynalılar ne kadar fazla toprak geri alırsa, müzakere masasında elleri o kadar güçlü olur.” dedi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in savaşı kazanmaması gerektiğini söyleyen NATO Genel Sekreteri, böyle bir sonucun sadece Ukrayna için bir “trajedi” olmakla kalmayıp tüm dünyayı daha tehlikeli bir hale getireceği uyarısında bulundu.

Jens Stoltenberg, “(Savaşı Putin’in kazanması Çin dahil tüm dünyadaki otoriter liderlere askeri güç kullandıklarında istediklerini elde edebilecekleri mesajını verecek.” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Ukrayna için açıkladığı yardım paketi, Kiev’in karşı saldırıya geçtiği bir sırada Ukrayna’ya Bradley zırhlı araçların ve gelişmiş yüzeyden havaya füze sistemleri için mühimmat sağlanmasını öngörüyor.

325 milyon dolarlık yeni yardım paketi ABD Savunma Bakanlığı’ndan Ukrayna için tahsis edilen kırkıncı askeri yardım paketi olacak.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’ün görev süresi Ekim ayında sona eriyor. Daha önce görev süresi üç kez uzatılan Stoltenberg’den görev süresini bir kez daha uzatmasının istenip istenmediği belirsiz.

Başkan Biden görüşmede NATO’ya kritik bir dönemde liderlik eden Stoltenberg’ün başarılı bir süreç yürüttüğünü söyledi.

Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean Pierre, Başkan Biden’ın bu konuda henüz bir karar vermediğini belirtti; Jens Stoltenberg’ün harika bir iş çıkardığını düşündüğünü söylemekle yetindi.

“İsveç’in bir an önce NATO üyesi olması gerektiğini düşünüyoruz”

NATO Genel Sekreteri’nin Washington temaslarında öne çıkan bir diğer konu da Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından Finlandiya ile birlikte üyelik başvurusunda bulunan İsveç’in İttifak’a katılım sürecinin tamamlanmasıydı.

Türkiye ve Macaristan İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü henüz onaylamamış olan iki üye. Ankara Stockholm’den ABD ve AB’nin terör örgütü listesinde olan PKK ile mücadele konusunda daha fazla adım atmasını talep etmişti.

Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean Pierre, İsveç’in Türkiye ile daha önce varılan mutabakat kapsamında yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve buna 1 Haziran’da yürürlüğe giren yeni terörle mücadele yasasını da kapsadığını vurguladı.

İsveç’in katılımının NATO’yu daha da güçlendireceğinin bir kez daha altını çizen Beyaz Saray sözcüsü “İsveç’in bir an önce NATO üyesi olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi ve bu konuda umutlu olduklarını söyledi.

Amerikalı yetkililer İsveç’in NATO’ya katılım sürecinin Temmuz ayında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesine kadar tamamlanmasını bekliyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, zirveyi “çok önemli bir kilometre taşı” olarak niteledi ve bazı müttefiklerin kaygılarının giderilmesinin ardından İsveç’in NATO’ya alınmasının zamanının geldiğini yineledi.

İsveç 1 Haziran’da terör örgütlerine üye olması suç haline getiren yeni terörle mücadele yasasını yürürlüğe koymuş ve İsveç Yüksek Mahkemesi’nin yeşil ışık yakmasının ardından Türkiye’de terör suçlarından hüküm giyen bir kişinin iadesine onay vermişti.

NATO savunma bakanları Brüksel’de biraraya gelecek

Önümüzdeki günlerde NATO’da Ukrayna gündemi yoğunluğunun devam etmesi bekleniyor. NATO Savunma Bakanları Perşembe günü Brüksel’de biraraya gelecek.

Bu görüşmelerde ağırlıklı olarak Ukrayna’ya askeri yardımın ele alınması ve Kiev’e sağlanan mühimmatın standardize edilmesi çabalarının ele alınması bekleniyor.

Ukrayna’ya askeri yardım sağlayan bazı ülkelerin savunma şirketlerinin temsilcileri de toplantıya katılacak.

Bu şirketler arasında Ukrayna’ya insansız hava aracı sağlayan drone üreticisi Baykar da yer alıyor.

Bu kapsamda yapılacak görüşmelerin amacı askeri ekipman üretiminin arttırılması, Kiev’e sağlanan mühimmatın standardize edilmesi ve bu sayede askeri desteğin daha pürüzsüz şekilde yapılabilmesi.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme; Esad: Ortak Bir Strateji Geliştirilmeli

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ofisinden yapılan açıklamada, özellikle Türkiye-Suriye-Rusya-İran arasındaki ‘dörtlü toplantılar’ ve Astana yolunda koordinasyonun öneminin altını çizildi.

Açıklamanın devamında, “Rusya ve İran taraflarıyla işbirliği içinde, ister Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi olsun, ister terörle mücadele ve başka konular olsun, temelleri tanımlayan ve yaklaşan müzakerelerin dayandığı başlık ve hedefleri kesin olarak netleştiren ve bu adresler için bir zaman çerçevesi ve uygulama mekanizmalarını belirleyecek ortak bir stratejinin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı” ifadelerine yer verildi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Asğar Haci ve beraberindeki heyetle bir araya geldi. Suriye devlet ajansı SANA’nın aktardığına göre Esad, Türkiye ile ilişkilere değindi.

Şam-Ankara arasındaki ‘normalleşme’ müzakerelerinde, Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilme hedefine odaklanılması gerektiğini dile getirdi. Esad, Suriye’nin müzakerelerdeki ana hedeflerinin Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi ve ‘terörle mücadele’ olduğunu söyledi.

Türkiye-Suriye-Rusya-İran arasındaki dörtlü toplantılar ve Astana görüşmelerinin önemine dikkat çeken Esad’ın ofisinden yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Esad, bundan sonraki aşamada, özellikle ‘dörtlü toplantılar’ ve Astana yolunda koordinasyonun öneminin altını çizerek, Rusya ve İran taraflarıyla işbirliği içinde, ister Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi olsun, ister terörle mücadele ve başka konular olsun, temelleri tanımlayan ve yaklaşan müzakerelerin dayandığı başlık ve hedefleri kesin olarak netleştiren ve bu adresler için bir zaman çerçevesi ve uygulama mekanizmalarını belirleyecek ortak bir stratejinin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.”

Normalleşme sürecinin ilk adımı 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Paylaşın

Guardian Duyurdu: İngiltere, Göçmenleri Durdurması İçin Türkiye’ye Ödeme Yaptı

Birleşik Krallık merkezli The Guardian Gazetesi, Londra yönetiminin düzensiz göçmenlerin geçişini engellemesi için  Türkiye’ye fon verdiği iddia etti. Birleşik Krallık’tan Türkiye’ye aktarılan ödemenin resmi kalkınma yardımı bütçesinden harcandığı ve İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı Uluslararası Operasyonlar ofisi aracılığıyla ödemenin yapıldığı belirtildi.

Polise yapılan ödemenin dışında, Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’nın Haziran 2022’de İran sınırında görev yapan emniyet güçlerine 9 araç teslim ettiği bilgisi de haberde yer aldı. Araçlar, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği tarafından Van Valiliği’ne resmi törenle verilmişti.

Guardian’a konuşan Uluslararası Operasyonlar biriminden bir kaynak, Türkiye’nin son 2-3 yılda Birleşik Krallık hükümeti için öneminin arttığını ve artık sınır güvenliği için stratejik önem taşıdığını söyledi.

Birleşik Krallık hükümetinin, Türk sınır güçlerine düzensiz göçmenlerin geçişini engellemeleri için 3 milyon sterlin (87 milyon 384 bin lira) fon verdiği iddia edildi.

Guardian’ın bilgi edinme hakkın yasası çerçevesinde elde ettiği resmi belgelere göre, 2019’dan bu yana Londra yönetimininin Türkiye’ye yaptığı ödeme miktarı düzenli olarak artış gösterdi.

2019’da Türk polisi ve sahil güvenlik birimlerinin sınır güvenliği eğitimi için 14 bin sterlin (407 bin lira) ödeyen Birleşik Krallık makamları, 2021-2022’de eğitim ve ekipman desteği için 425 bin sterlinlik (12 milyon 374 bin lira) fon sağladı.

Bu rakamın bu yıl, göçmenlerin geri dönüşü ve entregrasyonu masraflarını da içerek şekilde 3 milyon sterline yükseltildiği ifade edildi.

Birleşik Krallık’tan Türkiye’ye aktarılan ödemenin resmi kalkınma yardımı bütçesinden harcandığı ve İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı Uluslararası Operasyonlar ofisi aracılığıyla ödemenin yapıldığı belirtildi.

Polise yapılan ödemenin dışında, Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’nın Haziran 2022’de İran sınırında görev yapan emniyet güçlerine 9 araç teslim ettiği bilgisi de haberde yer aldı. Araçlar, Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği tarafından Van Valiliği’ne resmi törenle verilmişti.

Guardian’a konuşan Uluslararası Operasyonlar biriminden bir kaynak, Türkiye’nin son 2-3 yılda Birleşik Krallık hükümeti için öneminin arttığını ve artık sınır güvenliği için stratejik önem taşıdığını söyledi.

Kaynak, “Yerel yetkililere uzmanlığımızı sunuyor ve yasadışı göçmenlerle kaçakçıların birlikte hareket ettiğini düşündüğümüz rotaları kanıtlarıyla birlikte gösteriyoruz. Biz onlara, ‘Bu kaçakçıların ve yasadışı göçmenlerin Birleşik Krallık’a gelmek için kullandıkları rota, durdurmak için daha fazlasını yapmamız gerekir” diyoruz. Türk hükümeti de bize, ‘Bunu yapabilmek için şunlara ihtiyacımız var’ diyor. Biz de fonluyoruz” diye konuştu.

Kaynak ayrıca, “Yerel güçlere herhangi bir hedef koyma eğiliminde değiliz ancak onlara, ‘X bölgesinde sınır güvenliğini artırmaya ihtiyacımız var’ dediğimizde Türkiye, ‘Sınırdaki güvenlik güçlerini artırmak için Y’ye ihtiyacımız var’ diye yanıt verebiliyor. Biz de bunu yapmaları için yardımcı oluyoruz” ifadelerini kullandı.

“Bu hükümet pis işlerini yapması için başkalarını fonluyor”

Göçmen hakları kurumu JCWI’in kampanya direktörü Mary Atkinson konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye-İran sınırı, Fransa sınırı veya Belçika sınırında, bu hükümet pis işlerini yapmasını için el altından başkalarını fonluyor. Aynı zamanda, buraya ulaşabilen az sayıda kişi için de yabancı düşmanı söyleminin dozunu artırıyor” diye konuştu.

Guardian’ın haberinde geçen yıl Türkiye-İran sınırında 238 bin 448 göçmeninin geri gönderildiği bilgisi paylaşıldı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

OECD’den Türkiye İçin “Türbülans” Riski Uyarısı

OECD, Mart ayında yayımladığı ara raporda Türkiye için büyümenin devam etmesine karşın belirgin risklerin devam ettiği ve, “Büyük dış finansman ihtiyaçları ve hızla azalan rezerv tamponları, ekonomiyi türbülansa ve ters rüzgarlara karşı oldukça savunmasız bırakıyor” uyarısında bulunuyor.

OCED, depremin tetiklediği ekonomik kaybın yapım faaliyetleriyle aşılacağını tahmin ediyor. OECD, Türkiye’de enflasyonun 2023’te yüzde 44,6; 2024’te yüzde 41 seviyesinde gerçekleşeceğini öngörüyor.

OCED’nin yapısal reform önerileri arasında, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığına olan güvenin, Banka yönetim kurulundaki devir hızının düşürülmesi de dahil olmak üzere iyileştirilmesi” yer alıyor.

OECD, “İzinler, lisanslar veya imtiyazlar almak için karmaşık ve külfetli idari prosedürlerle ilgili rekabet politikası ve iş yönetmeliğinden kaynaklanan yapısal zayıflıklar, resmi işlerin kurulmasını engellemektedir.” ifadelerini kullanıyor.

Haziran Ayı Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayımlayan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Türkiye için 2023 yılı büyüme tahminini yüzde 3,6’ya çıkardı. Türkiye ekonomisinin 2024’e ilişkin büyüme tahmini de yüzde 3,8’den yüzde 3,7’ye indirildi.

OECD Mart ayında yayımladığı ara raporda Türkiye için yüzde 3 olan büyüme tahminini yüzde 2,8’e düşürmüştü.

OECD, büyümenin devam etmesine karşın belirgin risklerin devam ettiğini söylüyor ve, “Büyük dış finansman ihtiyaçları ve hızla azalan rezerv tamponları, ekonomiyi türbülansa ve ters rüzgarlara karşı oldukça savunmasız bırakıyor.” uyarısında bulunuyor.

Raporda, “Zayıf ihracat nedeniyle ekonomik büyümenin 2023’te yüzde 3,6’ya gerileyeceği tahmin edilirken, iç talep büyümenin ana itici gücü olmaya devam edecek.” ifadeleri yer alıyor.

OCED depremin tetiklediği ekonomik kaybın yapım faaliyetleriyle aşılacağını tahmin ediyor. Örgütün işsizlik ve enflasyon tahminleri ise şu şekilde:

“İşsizlik oranının yüzde 10 civarında kalması bekleniyor. Rahat finansal koşullar, 2023 ve 2024’te enflasyonun yüzde 40’ın üzerinde kalmasını destekleyecek ve nominal ücretler de hızla artacak.”

“Enflasyon beklentilerinde çıpa arayışı zorlu bir şekilde devam ediyor. Bu amaçla, para politikası sıkılaştırılmalı, politika faizi artırımları dikkatli bir şekilde zamanlanmalı ve gelecekteki hamleler hakkında net bir iletişim kurulmalı.”

OECD Türkiye’de enflasyonun 2023’te yüzde 44,6; 2024’te yüzde 41 seviyesinde gerçekleşeceğini öngörüyor.

Örgütün yapısal reform önerileri arasında, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığına olan güvenin, Banka yönetim kurulundaki devir hızının düşürülmesi de dahil olmak üzere iyileştirilmesi” yer alıyor.

OECD, “İzinler, lisanslar veya imtiyazlar almak için karmaşık ve külfetli idari prosedürlerle ilgili rekabet politikası ve iş yönetmeliğinden kaynaklanan yapısal zayıflıklar, resmi işlerin kurulmasını engellemektedir.” ifadelerini kullanıyor.

OECD, ABD ekonomisi ve Çin ekonomisi için 2023 büyüme tahminini 0,1 puan artırarak sırasıyla yüzde 1,6 ve yüzde 5,4’e yükseltti.

Örgütün Almanya için görünümü keskin bir şekilde düşürmesi dikkati çekti. Almanya için büyüme beklentisi yüzde 0,3’den “sıfır büyümeye” düşürüldü.

(Kaynaak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Dünya Bankası, Türkiye’nin 2023 Yılı Büyüme Tahminini Yükseltti

Dünya Bankası (The World Bank), Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3,2, gelecek yıl yüzde 4,3 ve 2025’te yüzde 4,1 büyümesinin beklendiğini bildirdi. Ocak ayı tahminlerinde Dünya Bankası bu yıl yüzde 2,7; 2024’te ise yüzde 4 büyüme öngörmüştü.

Türkiye’nin Şubat ayının başında 2 büyük depremle sarsıldığı hatırlatılan Dünya Bankası, depremlerin doğrudan kaybının 2021 gayri safi milli hasılasının yüzde 4’üne denk geldiğinin tahmin edildiğini belirtti. Ancak yeniden yapılanma ve toparlanma çalışmalarının tam maliyetinin bunun iki katı olabileceği kaydedildi.

Dünya Bankası, Merkez Bankası tarafından daha fazla faiz indirimiyle yönetilmeye çalışılan yüksek enflasyon ve Mayıs ayındaki seçimlerin makroekonomik politikaların geleceğini belirsiz hale getirdiğini ifade etti. Dünya Bankası, bu politikaların seçimden sonra değişebileceği ihtimaline dikkat çekti.

Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu’nun Haziran sayısında Türk ekonomisinin bu yılki büyüme tahminlerini Ocak ayındaki tahminlere göre arttırdı. Türkiye’de ekonomik büyümenin dirençli olduğu belirtildi. Raporda Türk ekonomisinde bu yıl yüzde 3,2; 2024’te yüzde 4,3 ve 2025’te yüzde 4,1 büyüme tahmini yapıldı.

Ocak ayı tahminlerinde Dünya Bankası bu yıl yüzde 2,7; 2024’te ise yüzde 4 büyüme öngörmüştü.

Türkiye’nin Şubat ayının başında 2 büyük depremle sarsıldığı hatırlatılan raporda, depremlerin doğrudan kaybının 2021 gayri safi milli hasılasının yüzde 4’üne denk geldiğinin tahmin edildiği belirtildi. Ancak yeniden yapılanma ve toparlanma çalışmalarının tam maliyetinin bunun iki katı olabileceği kaydedildi.

Raporda Merkez Bankası tarafından daha fazla faiz indirimiyle yönetilmeye çalışılan yüksek enflasyon ve Mayıs ayındaki seçimlerin makroekonomik politikaların geleceğini belirsiz hale getirdiği ifade edildi. Raporda bu politikaların seçimden sonra değişebileceği ihtimaline dikkat çekildi.

Türk Lirası’nın değer kaybı, yüksek cari açık ve düşük net döviz rezervlerinin Türk ekonomisinin karşı karşıya olduğu diğer zorluklar arasında olduğu belirtilen raporda, yine de ülkenin Avrupa – Orta Asya bölgesinin ekonomik büyümesinde ve 2023’ün ilk yarısındaki dayanıklılığında önemli rol oynadığı kaydedildi.

Enflasyonun Avrupa – Orta Asya bölgesinde özellikle de Türkiye’de yüksek seyrettiğine dikkat çekildi.

Depremlerin yol açtığı tahribata rağmen 2023’ün başlarında, her iki yıl için öngörülen büyümenin önceden tahmin edilenden biraz daha yüksek olduğu belirtilen raporda, bunun kısmen 2022’nin sonlarındaki güçlü büyümenin olumlu ivmesi ve hane halklarına ek devlet desteği sayesinde olduğunun sanıldığı belirtildi. Raporda imar çalışmalarının artmasının da yatırımı desteklemesinin beklendiği kaydedildi.

Raporda ayrıca aşırı hava olaylarının Türkiye’nin de dahil olduğu Orta Asya ülkelerinde ekonomik faaliyetlere sekte vurabileceği belirtildi. İklim değişikliğine uyum sağlayacak politikaların benimsenmemesi durumunda Orta Asya’da kuraklık ve sel gibi felaketlerin ekonomik maliyetinin bölgenin geçen yılki gayrı safi hasılasının yüzde 1,3’üne mal olabileceği belirtildi.

Paylaşın

Dikkat Çeken Yorum: Şimşek’in En Önemli Sınavı Erdoğan’la İlişkisi Olacak

BlueBay Asset Management’ın üst düzey stratejisti Timothy Ash, 0 ay sonra 2024 yılında Türkiye’de yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çekerek, “Mehmet Şimşek’in en önemli sınavı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisi olacak. Yerel seçimler olası bir çatışma noktası” dedi.

Timothy Ash’e göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaptığı açıklamalarda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediye seçimlerini yeniden kazanma hedefi koyan Erdoğan’ın 2024 yerel seçim sürecinde “ekonomide genel kabul görmüş politikalara inancını kaybetmesi” riski bulunuyor.

Gelişmekte olan piyasalar uzmanı Timothy Ash ayrıca, Mehmet Şimşek’in yetkin ve güvenilir bir ekip oluşturmasına izin verilmesi, desteklenmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönebilmesi halinde, ülke ekonomisini uçurumun kenarından alabileceği görüşünde.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde uygulanan ‘faiz sebep-enflasyon sonuç’ temelli para politikası ve tırmanan enflasyon, 6 Şubat depremlerinin etkisi ve seçim öncesi siyasi belirsizlik ortamıyla birleşince, ekonomiyi yeni dönemde bir numaralı öncelik haline getirdi.

Seçimlerden önce hükümetle uzun bir müzakere mesaisi geçiren ve yeni kabinede ekonominin emanet edildiği Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye bakanlığı görevini Nureddin Nebati’den devralırken, fiyat istikrarının temel hedef olacağını ve enflasyonun tek hanelere düşürülmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.

Mehmet Şimşek ekonomide bu hedeflere ulaşma sürecinde, yabancı yatırımcının önceki dönemde eksikliğinden yakındığı şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk gibi ilkelerin altını çizdi, “Türkiye’nin rasyonel zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır” dedi.

“Yetkin bir ekip oluşturulur ve çalışmasına izin verilirse ekonomi uçurumun kenarından dönebilir’’

İngiltere tahsilli, merkezi Londra’da bulunan yatırım bankası Merrill Lynch’in eski stratejistlerinden olan Mehmet Şimşek uluslararası finans dünyasında “piyasaların dostu” saygın bir isim olarak biliniyor.

Ekonominin başına Mehmet Şimşek gibi bir ismin getirilmesi, Türkiye ekonomisini kurtarabilir ve genel kabul gören ekonomi politikalarından uzaklaşıldığı için kaçan yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye geri getirebilir mi?

Londra’dan VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’ün sorularını yanıtlayan gelişmekte olan piyasalar uzmanı Timothy Ash, Mehmet Şimşek’in yetkin ve güvenilir bir ekip oluşturmasına izin verilmesi, desteklenmesi ve genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönebilmesi halinde, ülke ekonomisini uçurumun kenarından alabileceği görüşünde.

“Mehmet Şimşek’in en büyük sınavı Erdoğan’la ilişkisi”

10 ay sonra 2024 yılında Türkiye’de yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çeken BlueBay Asset Management’ın üst düzey stratejisti Timothy Ash, “Mehmet Şimşek’in en önemli sınavı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkisi olacak. Yerel seçimler olası bir çatışma noktası” diyor.

Timothy Ash’e göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaptığı açıklamalarda İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde belediye seçimlerini yeniden kazanma hedefi koyan Erdoğan’ın 2024 yerel seçim sürecinde “ekonomide genel kabul görmüş politikalara inancını kaybetmesi” riski bulunuyor.

Türkiye Merkez Bankası’nın eski başekonomisti Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hakan Kara, yerel seçime kadar daha rasyonel ancak ekonomiyi de aşırı soğutmayan politikaların uygulanabileceğini belirtiyor.

Prof. Kara, “Mevcut dış denge ve rezerv durumu ekonomide aklın yoluna dönmeyi gerektiriyor. Bununla birlikte muhtemelen yerel seçime kadar daha rasyonel ancak ekonomiyi de aşırı soğutmayan politikalar uygulanacaktır. Asıl köklü değişiklikler yerel seçimden sonra gerçekleşebilir” diyor.

Merkez Bankası başkanlığı için adı geçen Hafize Gaye Erkan nasıl yorumlanıyor?

Uyguladığı faiz politikası sebebiyle bağımsızlığı tartışma konusu olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanlığı için ABD’de finans sektöründe üst düzey yöneticilik yapan Hafize Gaye Erkan’ın ismi geçiyor.

Hafize Gaye Erkan, geçen yıl yüzde 85’e tırmanan enflasyona rağmen 2021’den bu yana faiz oranlarının düşürülmesi politikasını uygulayan Şahap Kavcıoğlu’nun yerine düşünülen adaylardan biri.

ABD’de First Republic Bank’in eski CEO’su ve yatırım bankası Goldman Sachs’ta üst düzey yöneticilik yapmış olan Hafize Gaye Erkan, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun ve Princeton Üniversitesi’nden Finans Mühendisliği alanında doktorası bulunuyor.

Hafize Gaye Erkan, ABD’de geçtiğimiz aylarda batan ve el konulan orta ölçekli bankalardan First Republic Bank’te 2021’e kadar üst düzey yöneticiydi.

Reuters’ın haberine göre bugün Mehmet Şimşek’le biraraya gelen 41 yaşındaki Hafize Gaye Erkan, Merkez Bankası başkanı olması halinde, bu göreve gelen en genç ve ilk kadın başkan olacak.

Konuyla ilgili hükümet cephesinden henüz bir açıklama ise gelmedi.

“Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kritik”

Seçimden önce son 21 yılda ilk kez net rezervi negatif bölgeye geçen Merkez Bankası’nın yeni dönemde bağımsız bir para politikası izleyip izlemeyeceği merak konusu.

Timothy Ash, Merkez Bankası’nın başına geçecek isimden çok bankanın kararlarında ne ölçüde bağımsız olacağının önemli olduğunun altını çiziyor ve ekonomideki tablonun büyük ölçüde buna bağlı olduğunu vurguluyor.

Politika faiz oranını yükselten son Merkez Bankası başkanı olarak tarihteki yerini alan Naci Ağbal, beş aydan daha kısa bir süre bu görevde kaldıktan sonra 2021’de görevden alınmıştı.

Hafize Gaye Erkan’ın tipik AK Parti çekirdek kadrolarından gelmediğinin altını çizen Timothy Ash, bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresindeki danışmanların değiştiği veya kendisine “makul ve Ortodoks ekonomi politikalarının benimsenmesi doğrultusunda daha iyi tavsiye verildiğinin” bir işareti olarak yorumladı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bir sonraki toplantısı 22 Haziran’da. Hafize Gaye Erkan’ın Merkez Bankası başkanlığı için adının geçmesi bankanın faiz oranını arttıracağına yönelik beklentiyi artırdı.

Gelişmekte olan piyasalar analisti Timothy Ash, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni dönemde Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’na ekonomide gereken adımların atılmasına imkan verildiğini piyasalara göstermek zorunda olduğunu belirtiyor.

“Artık alternatif politikalara yer yok”

ABD’de bulunan yatırım bankası Goldman Sachs, Türkiye’de döviz kuruna ilişkin bir önceki tahminini revize ederek 3 Haziran’daki raporunda, önümüzdeki 12 ay içinde kademeli bir artışla ABD Doları’nın 28 TL’den işlem görebileceği öngörüsünde bulundu.

Yatırım bankası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazandığı seçimlerden önceki tahmininde önümüzdeki bir yıl içinde kademeli bir artışla ABD Doları’nın 22 TL’den işlem göreceğini tahmin etmişti.

Goldman Sachs son raporunda, ekonomi yönetiminde Mehmet Şimşek tercihinin “para politikasının daha Ortodoks bir yöne doğru kayması olasılığını arttırdığı” görüşünü dile getirdi.

Raporda, son on yıl içinde yüzde 90 değer kaybeden Türk Lirası’nda önümüzdeki dönemde olası değer kaybı için, “Asıl mesele Lira’nın ciddi oranda değer kaybedip kaybetmeyeceği değil, bunun ne zaman olacağı” ifadeleri kullanıldı.

Önümüzdeki dönemde dövizde yaşanabilecek gelişmeleri değerlendiren Timothy Ash, bundan sonraki süreçte genel kabul gören ve uluslararası normlar çerçevesinde yürütülen ekonomi politikaları dışında “alternatif politikalara yer olmadığını” vurguladı.

Mali danışmanlık şirketi Taneo’nun Siyasi Risk Danışmanlığından sorumlu Eş-Başkanı Wolfango Piccoli de Reuters’a yaptığı değerlendirmede, “Erdoğan’ın ekonomi cephesinde daha pragmatik bir bakış açısını ne kadar süre tolere edebileceği belirsiz” diyor.

Yabancı yatırımcı geri gelir mi?

Yatırımcıların Erdoğan’ın geleneksel ekonomi politikalarından uzaklaşan yaklaşımından endişe duyduğu 2015 yılında da Mehmet Şimşek’in piyasalara güven vermek amacıyla göreve getirildiğini hatırlatan uzmanlar, Şimşek tercihinin yalnızca vitrinde kalmaması için gerçek politika değişikliklerinin şart olduğuna dikkat çekiyor.

Özellikle yatırımcı güveninin yeniden kazanılması için bir atamadan daha fazlasının gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, bu bağlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığının en önemli faktör olduğunun altını çiziyor.

Türkiye’de son yıllarda ekonomide kurumsal bir erozyon yaşandığını da vurgulayan Timothy Ash, uluslararası piyasaların ve yabancı yatırımcının Mehmet Şimşek’e ilk aşamada aksi bir tutum görülmediği sürece olumlu bakmaya meyilli olacağını; ancak ihtiyatı da elden bırakmayacağını söylüyor.

2021’de görevden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal ve 2020’de görevden affını isteyen eski Maliye Bakanı Lütfi Elvan dönemlerinin “yabancı yatırımcının hala hafızasında” olduğunu anımsatan Prof. Hakan Kara da yabancı yatırımcının bu dönemde temkinli olacağı görüşünde.

Prof. Kara, “Öncelikle icraatı izleyeceklerini, yeni ekonomi yönetimine belirli bir alan tanındığından emin olduktan sonra aşamalı olarak gireceklerini tahmin ediyorum” diyor.

Reuters’a konuşan East Capital varlık yöneticisi Emre Akçakmak da benzer bir görüşü dile getiriyor.

Ekonomide önemli pozisyonlarda görev alan kişilerin sık sık değişmesinden yatırımcıların memnun olmadığını hatırlatan Akçakmak, “Uzun vadeli stratejik yatırımcıların geri gelmesi çok kolay olmayacak. Yıllar olmasa da aylar alacak” diyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın