Mastektomi nedir, nasıl yapılır? Detaylar

Mastektomi, genel anlamda memede bulunan kanser dokusunun çıkarılması işlemine verilen isimdir. Mastektomi operasyonu tek meme üzerinde gerçekleştirilebileceği gibi aynı anda iki meme için de uygulanabilir. Meme kanseri, meme dokusu hücrelerinin kontrolsüz çoğalmaya ve büyümeye başlamasıyla birlikte oluşan tümör ile başlar.

Mastektominin ardından hastanın sağlık durumu ve tercihine bağlı olarak meme rekonstrüksiyonu olarak da adlandırılan uygulamalarla meme yeniden şekillendirilebilir. Bu işlem mastektominin hemen ardından yapılabileceği gibi farklı bir tarihte yeni bir operasyon şeklinde de planlanabilir.

Mastektomi kimlere uygulanır?

Mastektomi operasyonu, meme kanseri sebebi ile memesinin bir kısmı veyahut tamamı alınması gerekli olan bireylerde uygulanmakta olan cerrahi bir girişimdir. Mastektomi, memede kanser tanısı konulmuş olan hastalarda tanı alınmasının sonrasında her yaşta hastaya yapılabilmektedir. Bu kanser tanısı, kesinliği yerine oturmuş olan kişilerde yapılması gereken bir ameliyattır.

Aynı zamanda yüksek derecede riski bulunan hastalarda memeyi koruyucu amacı güdülerek de yapılabilmektedir. Bu önleme Profilaktik Mastektomi denmekte olup memenin içinde ileri zamanlarda oluşabilecek olan kanser riskini önlemek için boşaltılıp plastik cerrahlar tarafından memenin yeni baştan şekillendirilmesi ve memenin yeni baştan oluşturulması (meme rekonstrüksiyonu) işlemi yapılmaktadır.

Mastektomi çeşitleri;

Mastektomi ameliyatı uygulama amacına ve kapsamına göre farklı şekillerde uygulanabilmektedir. Bunlar şu şekilde sıralanabilmektedir;

  • Basit mastektomi
  • Cilt koruyucu mastektomi, meme başı-areola koruyucu mastektomi, vb.
  • Modifiye radikal mastektomi
  • Radikal mastektomi

Total mastektomi olarak da tanımlanan basit mastektomi; tüm meme dokusunun (meme ucu ve areola dahil) alındığı yöntemdir. Bu yöntemde koltuk altı lenf bezleri ile meme bölgesindeki kas doku alınmamaktadır. Meme kanseri tedavisinde sık kullanılan basit mastektomi işlemi, her iki memeye de uygulanıyor ise bilateral mastektomi olarak adlandırılmaktadır.

Bilateral mastektomi meme kanseri riski yüksek olan kadınlarda oldukça sık uygulanmaktadır. Meme cildinin büyük kısmının korunduğu basit mastektomi yöntemine cilt koruyucu mastektomi; meme başı ve etrafındaki koyu renkli alanın, areola bölgesi, korunarak yapılan basit mastektomi yöntemine ise meme başı-areola koruyucu mastektomi adı verilir.

Bu tip mastektomi yöntemlerinden sonra eş zamanlı meme rekonstrüksiyonu (meme estetiği) uygulanabilmektedir. Modifiye radikal mastektomi işleminde koltuk altı lenf nodlarının bir bölümü de meme dokusu ile birlikte alınmaktadır. Radikal mastektomi ise daha geniş kapsamlı bir operasyon yöntemidir; meme dokusunun tamamı, koltuk altındaki lenf bezleri, göğüs duvarındaki kaslar alınmaktadır. Günümüzde kullanılan bir mastektomi şekli değildir.

Mastektomi hangi durumlarda yapılır?

Meme kanseri teşhisi alan veya memede kanser gelişme riski yüksek olan hastalarda tedavi olarak meme dokusunun çıkarılması için mastektomi operasyonunun yapılması gerekir. Bir memenin çıkarılması tek taraflı mastektomi, iki memenin birden çıkarılması ise bilateral mastektomi olarak adlandırılır.

Bir diğer meme kanseri tedavi yöntemi olan lumpektomide ise tüm memenin değil yalnızca tümörün ve çevresindeki küçük bir sağlıklı alanın çıkarılması işlemidir. Bu operasyonlardan hangisinin tercih edilmesi gerektiği tamamen hastanın sağlık durumuna ve kanserin evresine göre belirlenir. Mastektominin bir tedavi yöntemi olarak gerekli görülebildiği durumlardan bazıları şunlardır:

  • Erken evre (aşama 1 ve 2) ve ileri evre (aşama 3) meme kanserinin tedavisi
  • Birinci derece akrabalarında meme kanseri öyküsü bulunan ve meme kanserine yakalanma olasılığı yüksek görülen hastaların önleyici (profilaktik) tedavisi
  • İnflamatuar meme kanseri
  • Paget hastalığı

Total mastektomi, meme koruyucu cerrahinin uygun olmadığı hastalarda tek tedavi yöntemidir. Bunun haricinde lumpektomi yerine mastektomi operasyonunun tercih edildiği durumlar ise şu şekildedir:

  • Memenin farklı bölgelerinde birden fazla tümörün bulunması
  • Daha önceden radyoterapi almış hastalarda yeniden nüks görülmesi
  • Kanser olduğu belirlenen meme genelinde yaygın mikrokalsifikasyon (kalsiyum birikimi) bulunması
  • Hamilelik dolayısıyla radyasyon tedavisi alınamaması
  • Lumpektomi sonrasında memede halen kanser bulunması
  • Memede yeniden kanser gelişme olasılığının yüksek görülmesi
  • Meme boyutuna göre tümörün büyük olması
  • Hastada radyasyonun yan etkilerinin göze alınamayacağı farklı sağlık sorunlarının bulunması

Mastektomi nasıl yapılır?

Mastektomi ameliyatı için tarif edilen ameliyat kesileri farklılık gösterir. Yapılması planlanan mastektomi yöntemine uygun olarak meme cildinde yapılacak kesi modifiye edilir. Amaç tüm meme dokusunun çıkartılmasıdır. Ameliyat sonrasında dren takılmasına ihtiyaç duyulabilmektedir. Hasta ameliyat sonrasında anestezi etkisi bitince birkaç saat sonra yemek yemekte ve kalkıp yürüyebilmektedir. Ağrı kontrolünün sağlanması amacı ile doktorun önerdiği ağrı kesici ilaçların aksatılmadan kullanılması önerilmektedir.

Mastektomi sonrası iyileşme süreci;

Mastektomi ameliyatı sonrasında iyileşme süreci genellikle hızlıdır. Özel durumlar dışında kol hareketlerinde belirgin bir kısıtlama olmamaktadır. Mastektomi flepleri altına sıklıkla dren konmaktadır. Bu süreçte yara bakımı ve pansuman uygulamaları uzmanlar tarafından yapılmalıdır. Ameliyattan yaklaşık 1 hafta sonra, dren çekildikten sonra kol hareketlerine başlanması gerekmektedir ve bu süreçte birtakım egzersizler yapılması gerekebilmektedir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Marfan sendromu nedir? Detaylar

Vücut büyümesini etkileyen kalıtsal bir bağ dokusu bozukluğu olan Marfan Sendromu, iskelet sisteminiz, cildiniz, gözleriniz ve kalbiniz dahil tüm vücudunuzu etkileyebilir. Yaklaşık 5.000 kişiden 1’inde ortaya çıkan Marfan Sendromu, her yaştan, ırktan erkeklerde ve kadınlarda görülür.

Marfan sendromu genetik bir hastalıktır. Vakaların % 75’inde hastalık anne veya babanın genleri aracılığıyla kalıtımsal olarak gelmektedir. Kalan % 25 vakada ise, genetik mutasyon sonucu sendrom ortaya çıkmaktadır. Anne veya babadan bir tanesinde Marfan sendromu olması durumunda, bu anne babadan doğacak çocukların sendroma yakalanma olasılığı % 50 olmaktadır.

Hastalık kadın ve erkeklerde eşit oranda görülmektedir. Marfan sendromu, adını hastalığı ilk kez 1896 yılında teşhis eden Fransız çocuk doktoru Antoine Marfan’dan almaktadır. Marfan sendromunun belirtileri kişiden kişiye çeşitlilik gösterebilmektedir. Bazı hastalarda belirtiler oldukça hafifken, bazı hastalarda ölüme bile sebebiyet verebilecek ciddi belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Ancak hastaların genelinde, yaş ilerledikçe hastalık daha kötü bir hal almaktadır.

Nedenleri;

Bu rahatsızlığın genetik temellere dayanan bir sendrom olduğu bilinmektedir. Genetik kusur sonucunda bağ dokunun oluşumunda büyük rol oynayan ‘’fibrillin-1’’ adlı bir proteinde üretim bozuklukları meydana gelir. Bu genetik kusur ayrıca kemiklerde aşırı büyümeye neden olarak uzun uzuvlara da neden olmaktadır. Bir ebeveynin bu bozukluğa sahip olması durumunda, çocuklarının da buna sahip olma şansı yaklaşık olarak yüzde 50’dir. Bu otozomal dominant bulaşan bir rahatsızlıktır.

Ailede Marfan sendromuna sahip birey olmadığı durum ile birlikte, sperm veya yumurtalarındaki spontan bir genetik kusur da Marfan sendromu olmayan bir ebeveynin bu bozukluğu olan bir çocuğa sahip olmasına neden olabilir. Bu genetik kusur, Marfan sendromu vakalarının yaklaşık olarak 4 te 1 inde görülmektedir. Vakaların diğer yüzde 75’inde sendrom kişilere ailesinden miras olarak kalmaktadır.

Belirtileri;

  • Uzun kollar, bacaklar ve parmaklar
  • Uzun ve ince vücut tipi
  • Eğri omurga
  • Göğüs içeri batıyor veya dışarı çıkıyor
  • Esnek eklemler
  • Düz ayak
  • Çapraşık dişler
  • Kilo alımı veya kaybı ile ilgili olmayan ciltte çatlaklar

Teşhisi;

Marfan sendromunun belirtileri, bağ dokularla ilişkili diğer hastalıklarda ortaya çıkan belirtilere benzer olduğu için hastalığın teşhisinin konulması oldukça zordur. Hastalıktan şüphelenilmesi durumunda, ilk olarak EKG çekimi ile çeşitli görme testleri yapılmaktadır. Ancak kesin teşhis için, ailede hastalığın olup olmadığına dair bilgi edinilmesi ve bazı genetik testlerin yapılması gerekmektedir.

Tedavisi;

Marfan sendromunun ne yazık ki henüz kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Mevcut tedaviler, hastalığın yol açtığı ve bazı durumlarda ölümcül olan tıbbi komplikasyonları önlemeye yöneliktir. Dolayısıyla, Marfan sendromu olan hastaların düzenli aralıklarla belirli tıbbi kontrolleri yaptırmaları ve bu kontroller neticesinde eğer hastalık vücudun başka bir bölgesine sıçradıysa gerekli tedavileri yaptırmaları gerekmektedir.

Eskiden Marfan sendromuna yakalanan hastaların birçoğu 40 yaşına gelemeden hayatını kaybetmekteyken, günümüzde gelişen tanı mekanizmaları sayesinde, hastaların büyük kısmı çok daha uzun bir ömür sürebilmektedir. Hastalık aort damarı gibi kritik damarlarda probleme yol açması durumunda ölümcül olabilmektedir. Bu sebeple, Marfan sendromu olan kişilerde düzenli kalp-damar kontrolleri yapılmaktadır.

Hastalığın damarlara sıçraması durumunda, damarlar normal insanlara göre daha kolay yırtılma eğilimi gösterdiğinden, hastalara düzenli olarak kan basıncı düşürücü ilaçlar verilmektedir. Aort damarının hastalık sebebiyle aşırı derecede genişlemesi durumunda ise, bir ameliyat gerçekleştirilerek, hastaların aort damarı sentetik bir damar ile değiştirilebilmektedir. Hastalığın gözlerde ciddi probleme yol açması durumunda da gene çeşitli ameliyatlar aracılığıyla tedavi gerçekleştirilmekte ve hastaların normal bir yaşam sürmesi sağlanabilmektedir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Mantar hastalığı nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Milyonlarca mantar türü olmasına rağmen, yaklaşık 300 türü insanlarda enfeksiyonlara neden olabilir. Cildinizi etkileyebilecek birkaç tür mantar enfeksiyonu vardır. Bu yazıda, en yaygın deri mantar enfeksiyonlarından bazılarına ve bunların tedavi edilip önlenebileceği yollara daha yakından bakacağız.

Mantarlar her yerde yaşayabilirler. Bitkilerde, toprakta ve hatta cildinizde. Cildinizdeki bu mikroskobik organizmalar, normalden daha hızlı çoğalmadıkça veya bir kesik veya lezyondan cildinize nüfuz etmedikçe, herhangi bir soruna neden olmaz.

Mantarlar ılık, nemli ortamlarda geliştiğinden, mantar cilt enfeksiyonları terli veya nemli bölgelerde gelişebilir. Örnek olarak; ayaklar, kasıklar ve deri kıvrımları. Bu enfeksiyonlar, ciltte kaşıntı, pul pul döküntü veya renk değişikliği olarak görünür .

Mantar cilt enfeksiyonları genellikle doğrudan temas yoluyla yayılır. Bu, giysiler veya diğer eşyalar üzerindeki veya bir kişi veya hayvan üzerindeki mantarlarla temas etmeyi içerebilir.

Mantar hastalığı çeşitleri nelerdir?

Mantar hastalıkları çeşitleri konusundan geliştikleri bölgelere göre farklı alt gruplara ayrılır. Bunlardan en yaygın görülen mantar türleri şu şekildedir:

  • Tırnak mantarı; Genellikle ayak baş parmağında görülür, tırnakta sarı veya beyaz renkli renk değişiklikleri ile kırılganlaşma, şekil bozukluğu gibi sorunlar ortaya çıkar. Zamanla kapladığı alan genişleyebilir, farklı tırnaklara da yayılım gösterebilir
  • Vajinal mantar; Vulva ve vajinayı etkileyen vajinal mantar kadınlar arasında oldukça yaygındır. Şiddetli kaşıntıya neden olması sebebiyle günlük yaşamı önemli ölçüde zorlaştırabilir. Tedavi edilmemesi halinde ise şiddetlenerek üreme organlarını etkileyebilecek sorunlara yol açabilir
  • Kasık mantarı; Erkek bireyler arasında daha yaygın görülen kasık mantarında kaşıntı ve yanma sorunu oldukça rahatsız edici olabilir. Bazı durumlarda cinsel organları da etkileyen kasık mantarı vücudun farklı bölgelerindeki mantar enfeksiyonlarından bulaşma yoluyla da kasığa yerleşebilmektedir
  • Saçkıran; Saçta veya sakallarda görülen saçkıran, bulunduğu bölgede boşlukların açılmasına neden olur. Hem çocuklarda hem de yetişkinlerde görülebilen bu enfeksiyon ciltte kızarıklık ve pul pul dökülme gibi sorunları da beraberinde getirir
  • Ayak mantarı; Ayakların ayakkabı içerisinde uzun süre nemli kalması veya ortak kullanım alanları nedeniyle oluşan ayak mantarı ayaklarda tahriş, kaşıntı, kızarıklık ve kötü kokuya neden olabilir
  • Tinea capitis; Trikofiton ve mikrosporum gibi etkenlerden kaynaklı olarak ortaya çıkan Tinea Capitis genellikle çocukları etkileyen ve bulaşıcılığı oldukça yüksek olan bir mantar hastalığıdır
  • Atlet ayağı; Çok yaygın görülen bir mantar enfeksiyonu olan atlet ayağı, genellikle ayak parmaklarının aralarındaki perdelerde oluşur. Kaşıntı, pullanma, iltihaplanma, kötü koku, çatlama, şişlik ve ağrıya neden olabileceği gibi tedavi edilmemesi durumunda bakteriyel enfeksiyonlarla da birleşebilir
  • İntertrigo; Nemli iklimlerde yaşayan bireylerde ve özellikle de kilolu bireylerde sıklıkla görülen intertrigo, derinin katlanma yaptığı bölgelerde ortaya çıkar. Bu bölgelerde sürtünme, nem ve sıcaklık artışına bağlı olarak görülen mantar enfeksiyonu genellikle kaşıntı ve yanma ile kendini gösterir
  • Makat mantarı; Makat bölgesinde oluşan mantar enfeksiyonu genellikle Candida Albican adlı mantar türünden kaynaklı oluşur, şiddetli kaşıntı ve yanmaya neden olarak günlük yaşamı zorlaştırabilir
  • Dil mantarı; Dil yüzeyinde beyaz veya yeşil renkli bir tabakanın oluşması ile karakterize olan dil mantarı ağızda kötü koku, sürekli tekrarlayan boğaz enfeksiyonu, tat alma sorunları gibi olumsuzluklara yol açabilir

Risk faktörleri;

  • Sıcak veya ıslak bir ortamda yaşamak
  • Ağır terleme
  • Cildinizi temiz ve kuru tutmamak
  • Giysi, ayakkabı, havlu veya yatak takımı gibi öğeleri paylaşmak
  • İyi nefes almayan sıkı giysiler veya ayakkabılar giymek
  • Sık sık ciltten cilde teması içeren faaliyetlere katılmak
  • Enfekte olabilecek hayvanlarla temas halinde olmak
  • Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar , kanser tedavisi veya HIV gibi durumlar nedeniyle zayıflamış bir bağışıklık sistemine sahip olmak

Belirtileri;

İnsanlarda mantar hastalığı, her ne kadar geliştiği bölgeye göre farklılık gösterse de çoğu zaman benzer türde belirtilere yol açar. Deri üzerinde oluşan vücut mantarlarının yaygın belirtileri arasında şunlar yer alır:

  • Kaşıntı
  • Tahriş
  • Deride pullanma ve döküntüler
  • Kızarıklık ve şişlik
  • Deride kabarcıklar

Bunların yanı sıra yaygın görülen mantar enfeksiyonlarından bir tanesi olan tırnak mantarında tırnak üzerinde renk değişikliği, şekil bozukluğu gibi belirtiler söz konusudur.

Vajinal mantar yaşayan bireylerde ise kaşıntı ve kızarıklığın yanı sıra genellikle peynir kesiği benzeri bir vajinal akıntı görülür.

Tüm bu belirtiler mantar enfeksiyonunun tipik belirtileri arasında yer alır ve bu belirtileri yaşayan bireyler bir an önce sağlık kuruluşlarına başvurmalı ve muayeneden geçmelidir.

Nedenleri;

Mantar hastalığı, mantarların deri yüzeyinde bulunan ölü keratin hücrelerini enfekte etmesi ile ortaya çıkar. Mantarların çoğalarak enfeksiyona yol açmasında risk faktörü olarak değerlendirilebilecek bazı nedenler şunlardır:

  • Obezite
  • Duş sonrasında veya terleme nedeniyle cildin tam olarak kurumaması ve nemli kalması
  • Dar kıyafetler giymek
  • Hava geçirgenliği düşük, terlemeyi artıran kumaşlara sahip giysiler giymek
  • Ayakların gün içerisinde çok uzun süre boyunca ayakkabı içerisinde kalması
  • Hamilelik
  • Antibiyotik kullanmak
  • Bağışıklık sistemini zayıflatan hastalıklara sahip olmak veya buna yol açan ilaçlar kullanmak
  • Sağlıksız ve dengesiz beslenme
  • Mantar enfeksiyonu olan bir birey veya hayvan ile temas halinde olmak
  • Havuz, duş, küvet gibi ortak kullanım alanlarını kullanmak veya havlu, çarşaf, terlik, ayakkabı gibi bulaşma ortamı oluşturan kişisel eşyaları başkalarıyla ortak kullanmak
  • Hijyene gereken özeni göstermemek, iç çamaşırlarını yeterli sıklıkla değiştirmemek
  • ilt sağlığına uygun olmayan kimyasal içerikli veya uygunsuz pH’taki bakım ürünleri ile cildi veya vajinal bölgeyi temizlemek

Tedavisi;

Antifungal ilaçlar mantar enfeksiyonlarını tedavi edebilir. Mantarları doğrudan öldürebilirler veya büyümelerini ve gelişmelerini engelleyebilirler. Antifungal ilaçlar, OTC tedavileri veya reçeteli ilaçlar olarak mevcuttur;

  • Kremler veya merhemler
  • Haplar
  • Tozlar
  • Spreyler
  • Şampuanlar

Mantar cilt enfeksiyonunuz olduğundan şüpheleniyorsanız, durumu gidermeye yardımcı olup olmadığını görmek için bir OTC ürünü denemek isteyebilirsiniz. Daha inatçı veya şiddetli vakalarda, doktorunuz enfeksiyonunuzun tedavisine yardımcı olması için daha güçlü bir mantar önleyici ilaç yazabilir.

OTC veya reçeteli antifungal almanın yanı sıra, mantar enfeksiyonundan kurtulmanıza yardımcı olmak için evde yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Bunlar şunları içerir:

  • Etkilenen alanı temiz ve kuru tutmak
  • Cildinizin nefes almasına izin veren gevşek giysiler veya ayakkabılar giymek

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Mamografi nedir, nasıl çekilir? Detaylar

Göğüs kanserini tespit etmek ve teşhis etmek için kullanılan Mamografi, memenin röntgen filmidir. Düzenli klinik muayeneler ve aylık kendi kendine meme muayeneleri ile birlikte mamogramlar, meme kanserinin erken teşhisinde anahtar unsurdur.

Meme kanseri, cilt kanserinden sonra kadınlar için en yaygın ikinci kanserdir. Bazı uzmanlar, 40 yaş ve üstü kadınların her 1-2 yılda bir mamografi yaptırmasını önermektedir. Aile geçmişinizde meme kanseri varsa, doktorunuz taramalara daha erken başlamanızı, daha sık yaptırmanızı veya ek teşhis araçları kullanmanızı tavsiye edebilir.

Doktorunuz, herhangi bir kanseri veya değişikliği kontrol etmek için rutin bir test olarak bir mamogram sipariş ederse, tarama mamografisi olarak bilinir. Bu tür bir testte doktorunuz her memeden birkaç röntgen çekecektir.

Bir yumru veya başka bir meme kanseri semptomunuz varsa, doktorunuz teşhis amaçlı bir mamogram isteyecektir. Göğüs implantlarınız varsa, muhtemelen bir teşhis mamogramına ihtiyacınız olacaktır. Teşhis amaçlı mamogramlar, tarama mamogramlarından daha kapsamlıdır. Memenin birden çok pozisyondan görüntülenmesi yapılacaktır.

Mamografiye nasıl hazırlanırım?

Mamografi randevu gününüzde belirli kurallara uymanız gerekecektir. Deodorant, vücut pudrası veya parfüm kullanamazsınız. Ayrıca göğüslerinize veya koltuk altlarınıza herhangi bir merhem veya krem ​​sürmemelisiniz. Bu maddeler görüntüleri bozabilir veya kireçlenme veya kalsiyum birikintileri gibi görünebilir, bu nedenle bunlardan kaçınmak önemlidir.

Hamileyseniz veya emziriyorsanız muayeneden önce radyoloğunuza söyleyin. Genel olarak, böyle bir durumda bir tarama mamografisi alamazsınız, ancak gerekirse doktorunuz ultrason gibi başka tarama yöntemleri isteyebilir.

Mamografi sırasında ne olur?

Belden yukarısını soyunduktan sonra, bir teknisyen size önden bağlanan bir önlük veya önlük benzeri birşey verecektir. Mamografi sırasında ayakta durabilir veya oturabilirsiniz.

Her göğüs düz bir röntgen plakasına oturur. Daha sonra bir kompresör, dokuyu düzleştirmek için memeyi aşağı doğru iter. Bu, memenin daha net bir resmini sağlar. Her resim için nefesini tutmanız gerekebilir. Az miktarda baskı veya rahatsızlık hissedebilirsiniz.

Doktorunuz görüntüleri gözden geçirecektir. Net değilse veya daha fazla dikkat edilmesi gerekiyorsa, farklı görüşler gösteren ek görüntüler sipariş edebilir. Bu oldukça sık görülen bir durumdur.

Bazen dijital mamogramlar kullanılır. Bunlar, özellikle yaşlı kadınlardan daha yoğun göğüsleri olan 50 yaşından küçük kadınlar için yararlıdır.

Dijital bir mamogram, X-ışınını bir bilgisayara kaydedilen göğsün elektronik bir resmine dönüştürür. Görüntüler hemen görülebilir, böylece radyoloğunuzun görüntüleri beklemesi gerekmez. Bilgisayar ayrıca doktorunuzun normal bir mamogramda pek görünmeyen görüntüleri görmesine yardımcı olabilir.

Mamografi ile ilişkili komplikasyonlar nelerdir?

Her tür röntgende olduğu gibi, mamografi sırasında çok az miktarda radyasyona maruz kalıyorsunuz. Ancak, bu maruziyetten kaynaklanan risk son derece düşüktür. Bir kadın hamileyse ve doğum tarihinden önce mutlaka mamografiye ihtiyaç duyuyorsa, işlem sırasında tipik olarak kurşun önlük giyecektir.

Sonuçlar ne anlama geliyor?

Bir mamogramdan alınan görüntüler, göğsünüzdeki kireçlenmeleri veya kalsiyum birikintilerini bulmanıza yardımcı olabilir. Test ayrıca kistleri (bazı kadınların adet döngüleri sırasında normal olarak gelip giden sıvı dolu keseler) ve herhangi bir kanserli veya kanserli olmayan yumruları da bulabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Arteriovenöz malformasyon (AVM) nedir? Detaylar

Vücudun dolaşım sistemi kalp ve kan damarlarından oluşur. Dolaşım sistemindeki damarların üç türü vardır; damarlar, kılcal damarlar ve arterler. Arteriovenöz malformasyonlar (AVM’ler) dolaşım sisteminin kan damarlarındaki kusurlu duruma denir.

Malformasyon, damarlar ve arterler arasındaki anormal bir bağlantıdır. Bu, vücudun kan dolaşımını engeller. Genellikle doğuştandır, bu da durumun doğumda mevcut olduğu anlamına gelir. Malformasyonlar vücudunuzun herhangi bir yerinde başlasa da, bazıları beyin ve omurilik bölgesinde gelişerek nöbetlere ve baş ağrısına neden olur.

AVM’lerin nedeni nedir?

AVM’lerin nedeni bilinmemektedir. Bazı doktorlar bunların rahimde veya doğumdan kısa bir süre sonra ortaya çıktıklarına inanırlar.

AVM durumuyla doğan çocukların ciltlerinde mavimsi bir renk olabilir. Bu, vücutta dolaşan oksijenli kan bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Çocuklar büyüdükçe ve durum kötüleştikçe cilt koyu kırmızı veya mora dönme eğilimindedir.

Arteriyovenöz malformasyonlar için kimler risk altındadır?

Kalıtsal hemorajik telenjiektazi veya Osler-Weber-Rendu sendromu gibi sizi AVM’ye yakalanma riskini artırabilecek bazı genetik sendromlar vardır.

AVM’nin belirtileri nelerdir?

AVM’nin semptomları şunlara bağlı olarak değişir:

  • AVM’nin yeri
  • AVM’nin boyutu
  • AVM’de yer alan kan damarlarının boyutu

Beyinde bir AVM varsa önemli semptomlarınız olmayabilir. Bazı durumlarda, beyin AVM’leri baş ağrısına veya nöbetlere neden olur. Ne yazık ki, semptomların olmaması nedeniyle, bu tür AVM genellikle teşhis edilmez veya yaşamı tehdit eden semptomlar gösterene kadar fark edilmez.

Beyin AVM’lerinin yaygın semptomları şunlardır:

  • Kafatasında kanama, en yaygın olarak subaraknoid kanama
  • Nöbetler
  • Baş ağrısı
  • Zayıflık, uyuşma veya vücudun bir kısmına veya yanına karıncalanma gibi odak nörolojik eksiklikler
  • Bilinç bulanıklığı, konfüzyon

AVM vücudun başka bir yerindeyse, semptomlar daha belirgin olabilir. Uzuvlarda ve omurilikte bulunan AVM’ler için yaygın semptomlar şunlardır:

  • Kas güçsüzlüğü
  • Bir uzvu hareket ettirememe
  • Koordinasyon eksikliği

Organlarda, göğüste veya karında bulunan AVM’ler için yaygın semptomlar şunlardır:

  • Karın ağrısı
  • Sırt ağrısı
  • Göğüs ağrısı
  • Etkilenen kan damarlarında düzensiz sesler

2 yaşın altındaki çocuklarda görülen bazı belirtiler şunlardır:

  • Kalbin kendisine giren kanı pompalayamadığı konjestif kalp yetmezliği
  • Nöbetler
  • Hidrosefali, beyinde şişmeye neden olan sıvıda artış
AVM’ler nasıl teşhis edilir?

AVM’lerin semptomlarını taklit edebilecek diğer sağlık sorunlarını elemek için doktorunuz fiziksel bir muayene ve birkaç test gerçekleştirecektir. 

  • CT taraması; Vücudun içinin ayrıntılı görüntüleri
  • MRI; Beyin ve kan damarlarının görüntüleri (eğer bir beyin AVM’niz varsa, bu özellikle AVM’nin tam olarak nerede olduğunu ve hangi beyin yapılarını etkileyebileceğini belirlemek için yararlıdır)
  • Anjiyografi; Boyayı bir kateterden enjekte ederek (genellikle kasıktaki bir kan damarından sokulan) baş ve boyun etrafındaki kan damarlarını görselleştirir
  • Manyetik rezonans anjiyogram (MRA); Kan damarlarının görüntüleri
AVM’ler nasıl tedavi edilir?

Tedavi; yaşınıza, durumunuza ve fiziksel sağlığınıza bağlı olacaktır. En önemli amaç, felç veya ölüme yol açabilecek iç kanamayı önlemektir.

İlaç tedavisi; Doktorunuz AVM’leri iyileştirmese bile ilaç yazabilir. İlaçlar ağrıyı ve nöbetleri kontrol altına alır.

Ameliyat; Hasarlı kan damarlarını onarmak veya çıkarmak için ameliyat bir seçenektir. Doktorunuzun ihtiyaç duyacağınız ameliyat türü, AVM türüne bağlıdır. Üç seçenek vardır:

  • Geleneksel cerrahi
  • Endovasküler embolizasyon
  • Radyocerrahi

Endovasküler embolizasyon, beyin veya omurilik dokusunun derinlerindeki arteriyovenöz malformasyonlar için kullanılır. Bu prosedürde, anormal bağlantıyı kapatmak için kateter adı verilen ince, esnek bir tüp AVM’ye yönlendirilir. AVM’yi tamir etmez, ancak ona giden kan akışını azaltır ve ameliyatı daha güvenli hale getirir.

Radyocerrahi, oldukça konsantre bir radyasyon ışını kullanmayı ve bunu doğrudan AVM’nin alanına odaklamayı içerir. Radyasyon kan damarı duvarlarına zarar verir ve yara dokusu oluşturur ve bu da sonunda AVM’ye kan akışını durdurur.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Malaria (sıtma) nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Yaşamı tehdit eden bir hastalık olan Malaria (Sıtma), enfekte bir sivrisineğin ısırığı yoluyla bulaşır. Enfekte sivrisinekler, plasmodium parazitini taşır. Bu sivrisinek sizi ısırdığında, parazit kan dolaşımınıza salınır. Parazitler vücudunuza girdikten sonra, olgunlaştıkları karaciğere giderler. Birkaç gün sonra, olgun parazitler kan dolaşımına girer ve kırmızı kan hücrelerini enfekte etmeye başlar.

48 ila 72 saat içinde kırmızı kan hücrelerinin içindeki parazitler çoğalarak enfekte olmuş hücrelerin patlamasına neden olur. Parazitler kırmızı kan hücrelerini enfekte etmeye devam ederek, her seferinde iki ila üç gün süren döngülerde ortaya çıkan semptomlarla sonuçlanır.

Sıtmaya ne sebep olur?

Plasmodium parazit ile enfekte bir sivrisinek sizi ısırırsa sıtma meydana gelebilir. İnsanları enfekte edebilen dört tür sıtma paraziti vardır: Plasmodium vivax, P. ovale, P. malariae ve P. falciparum.

P. falciparum, hastalığın daha şiddetli bir biçimde geçmesine neden olur ve bu tür sıtmaya yakalananların ölüm riski daha yüksektir. Enfekte bir anne de hastalığı doğumda bebeğine geçirebilir. Bu, doğuştan sıtma olarak bilinir.

Kan yoluyla bulaşan sıtma şu yollarla da bulaşabilir:

  • Organ nakli
  • Transfüzyon
  • Paylaşılan iğnelerin veya şırıngaların kullanımı

Sıtmanın belirtileri nelerdir?

Sıtma semptomları tipik olarak enfeksiyonu takiben 10 gün ila 4 hafta içinde gelişir. Bazı durumlarda semptomlar birkaç ay boyunca gelişmeyebilir. Bazı sıtma parazitleri vücuda girebilir ancak uzun süre uykuda kalabilir. Sıtmanın yaygın semptomları şunlardır;

  • Titreme
  • Yüksek ateş
  • Çok terleme
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Karın ağrısı
  • İshal
  • Anemi
  • Kas ağrısı
  • Konvülsiyonlar
  • Koma

Sıtma nasıl teşhis edilir?

Doktorunuz sıtmayı teşhis edebilecektir. Randevunuz sırasında doktorunuz, tropikal iklimlere yapılan son seyahatler de dahil olmak üzere sağlık geçmişinizi gözden geçirecektir. Fiziksel bir muayene de yapılacaktır.

Doktorunuz genişlemiş bir dalağınız veya karaciğeriniz olup olmadığını belirleyebilecektir. Sıtma semptomlarınız varsa, doktorunuz tanınızı doğrulamak için ek kan testleri isteyebilir. Bu testler şunları gösterecektir:

  • Sıtma olup olmadığın
  • Ne tür sıtma hastasısın
  • Enfeksiyonunuz belirli ilaç türlerine dirençli bir parazitten kaynaklanıyorsa
  • Hastalık anemiye neden olmuşsa
  • Hastalık hayati organlarınızı etkilediyse

Sıtmanın yaşamı tehdit eden komplikasyonları;

Sıtma, bir dizi yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilir.

  • Beynin kan damarlarının şişmesi veya serebral sıtma
  • Akciğerlerde solunum problemlerine veya akciğer ödemine neden olan sıvı birikimi
  • Böbreklerin, karaciğerin veya dalağın organ yetmezliği
  • Kırmızı kan hücrelerinin yok edilmesine bağlı anemi
  • Düşük kan şekeri

Sıtma nasıl tedavi edilir?

Sıtma, özellikle P. falciparum paraziti ile enfekte iseniz, yaşamı tehdit eden bir durum olabilir. Hastalığın tedavisi tipik olarak bir hastanede sağlanır. Doktorunuz, sahip olduğunuz parazit türüne göre ilaçlar yazacaktır.

Bazı durumlarda, reçete edilen ilaç parazitin ilaçlara karşı direnci nedeniyle enfeksiyonu temizlemeyebilir. Bu meydana gelirse, doktorunuzun durumunuzu tedavi etmek için birden fazla ilaç kullanması veya ilaçları tamamen değiştirmesi gerekebilir.

Ek olarak, P. vivax ve P. ovale gibi belirli sıtma parazitleri, parazitin vücudunuzda uzun bir süre yaşayabildiği ve daha sonraki bir tarihte yeniden etkinleşerek enfeksiyonun nüksetmesine neden olan karaciğer aşamalarına sahiptir.

Bu tür sıtma parazitlerinden birine sahip olduğunuz tespit edilirse, gelecekte nüksetmeyi önlemek için size ikinci bir ilaç verilecektir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Malabsorpsiyon sendromu nedir? Detaylar

Malabsorpsiyon Sendromu, ince bağırsağın belirli besinleri ve sıvıları yeterince ememediği bir dizi rahatsızlığı ifade eder. İnce bağırsağınızın görevi, yediğiniz gıdalardaki besinleri emerek kan dolaşımınıza eklemektir.

Besinlerin sindirimi ağızda başlar, mide ve bağırsaklar boyunca ve ince bağırsak epitelinin (yüzeyi saran hücreler) fırçamsı kenarında da devam eder. Besinlerin bağırsak kanalında sindiriminde bozulma, fırçamsı kenarlarda besinlerin emiliminde bozukluklar ve lenfatik taşınma fazındaki bozukluklar malabsorbsiyona neden olabilir.

Nedenleri;

  • Enfeksiyon, iltihaplanma, travma veya ameliyatta bağırsakta hasar
  • uzun süreli antibiyotik kullanımı
  • Çölyak hastalığı, crohn hastalığı , kronik pankreatit veya kistik fibroz gibi diğer durumlar
  • Laktaz eksikliği veya laktoz intoleransı
  • Safra kanalları normal şekilde gelişmediğinde ve safra akışını karaciğerden engellediğinde biliyer atrezi gibi
  • Doğuştan veya doğumda mevcut olan bazı kusurlar
  • Safra kesesi, karaciğer veya pankreas hastalıkları
  • Paraziter hastalıklar
  • Bağırsak zarına zarar verebilecek radyasyon tedavisi
  • Tetrasiklin, kolşisin veya kolestiramin gibi bağırsağın iç yüzeyine zarar verebilecek bazı ilaçlar

Sendrom ayrıca sindirim sorunlarından da kaynaklanabilir. Mideniz, belirli yiyecekleri sindirmek için ihtiyaç duyduğu enzimleri üretemeyebilir. Ya da vücudunuz yediğiniz yiyecekleri midenizin ürettiği enzimler ve asitle karıştıramayabilir.

Nadir nedenler;

Malabsorbsiyona neden olabilecek bazı nadir bozukluklar da vardır. Bunlardan birine kısa bağırsak sendromu (SBS) denir. SBS ile ince bağırsak kısaltılır. Bu, bağırsağın besinleri daha az emmesini sağlar. SBS bir doğum kusuru olabilir veya ameliyattan kaynaklanıyor olabilir. Malabsorbsiyonun daha da nadir bir potansiyel nedeni, bakteriyel bir enfeksiyonun sonucu oluşan Whipple hastalığıdır.

Belirtileri;

Malabsorbsiyon belirtileri metabolik bozuklukların bir sonucudur: protein, yağ, karbonhidrat, mineral, su tuzu ve ayrıca vitaminlerin metabolik bozuklukları belirtilere neden olur.

Birkaç yıl düzensiz olabilen, ancak daha sonra kalıcı hale gelen ishal ile karakterizedir. Semptomsuz formlar da sıklıkla bulunur.

Zayıflık, yorgunluk, kilo kaybı, şişkinlik, karın içi guruldama ve karın ağrısı malabsorbsiyon için karakteristiktir, ancak spesifik değildir.

  • Zayıflık ve yorgunluk; Mikro elementler eksikliği, anemi ve ile ilişkili olabilir
  • Ağrı; Kronik pankreatitli hastalarda, bel bölgesinde yayılış gösteren üst karın bölgesinde ağrı görülür. Laktaz eksikliği olan hastalarda karın ağrısı tespit edilir
  • Şişkinlik; Bağırsaklarda aşırı bakteri çoğalması ve bağırsaklarda sindirilmemiş gıda birikimi ile kaynaklanır.
  • Dışkı hacmi artar ve dışkı kıvamı suludur. Dışkı yağlı bir parlaklık ve hoş olmayan bir koku ve yağ kalıntıları gözlenir
  • Kilo kaybı; Temel besin maddelerinin yetersiz alımından kaynaklanır. Kilo kaybı en çok çölyak hastalığı ve Whipple hastalığı olan hastalarda belirgindir. Ek olarak, çölyak hastalığı olan çocuklarda ve ergenlerde malabsorbsiyon büyüme geriliğine yol açar
  • Derideki değişiklikler; Kuru cilt, saç dökülmesi, tırnaklarda kırılganlığın artması, dil ve derinin iltihabı, demir ve vitamin eksikliği ile ilişkilidir (özellikle C, B 12, folik asit)
  • Ödem; Malabsorbsiyonda ödem düşük proteinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Esas olarak bacaklar ve ayaklar bölgesinde lokalizedir
  • Multivitamin eksikliği belirtileri; Malabsorpsiyondan kaynaklanan vitamin eksikliğine çeşitli belirtiler eşlik edebilir. Hipovitaminoz belirtileri, derideki değişiklikler, cilt, dil ve  organ zarlarında kendini gösterir. Cildin kuruluğu ve soyulması, yüz, boyun, eller, bacaklar ve ayaklarda kahverengi lekeler görülebilir. Tırnaklar donuklaşır, pul pul dökülür. Saçın incelmesi ve  dökülmesi görülür. Deri altı kanamalar, diş eti kanamasının artması (K vitamini eksikliğinden dolayı) görülebilir. A vitamini eksikliği ile hastalar görme bozuklukları yaşarlar. D vitamini eksikliği olan hastalar için kemik ağrısı karakteristiktir. B1 ve E vitaminlerinin eksikliği güç kaybına ve nöropatilere yol açar. B12 vitamini eksikliği anemiye yol açar
  • Mineral metabolizması bozuklukları; Kalsiyum eksikliği; uyuşma, karıncalanma, iğnelenme ve kas, kemik ağrısına neden olabilir. Şiddetli malabsorbsiyonda kalsiyum eksikliği (D vitamini eksikliği ile birlikte), kemiklerin, omurganın ve kalçanın osteoporozunda katkıda bulunabilir. Çinko, bakır ve demir eksikliği olan hastalarda deri döküntüsü görülür, demir eksikliği anemisi gelişir
  • Endokrin metabolizması bozuklukları; Uzun süreli ve şiddetli malabsorbsiyon seyrinde, hormonal yetmezlik belirtileri ortaya çıkar. Hastaların hormonlarının düşük seviyesi neticesinde azalmış libido, adet döngüsü bozukluğu oluşabilir

Teşhisi;

Kronik ishal veya besin eksiklikleriniz varsa veya sağlıklı beslenmenize rağmen önemli miktarda kilo verdiyseniz doktorunuz malabsorpsiyon sendromundan şüphelenebilir . Teşhisi doğrulamak için bazı testler kullanılır. Bu testler şunları içerebilir:

  • Dışkı testleri; Dışkı testleri , dışkı veya dışkı örneklerindeki yağı ölçebilir. Bu testler en güvenilir olanıdır çünkü yağ genellikle malabsorpsiyon sendromlu birinin dışkısında bulunur
  • Kan testleri; Bu testler, gibi kandaki belli besin maddeleri, seviyesini ölçmek Vitamin B-12, D vitamini, folik asit, demir, kalsiyum, karoten, fosfor, albümin ve protein

Bu besinlerden birinin eksikliği, malabsorpsiyon sendromunuz olduğu anlamına gelmeyebilir. Sağlıklı besin seviyelerine sahip yiyecekleri seçmediğiniz anlamına gelebilir. Bu besinlerin normal seviyeleri, emilim bozukluğunun sorun olmadığını düşündürmektedir.

  • Nefes testleri; Laktoz intoleransını test etmek için nefes testleri kullanılabilir.

Laktoz emilmezse, kolona girer. Kolondaki bakteriler laktozu parçalar ve hidrojen gazı üretir. Fazla hidrojen bağırsaklarınızdan kan dolaşımınıza ve ardından ciğerlerinize emilir. Laktoz içeren bir ürünü aldıktan sonra nefesimizde hidrojen gazı varsa, laktoz intoleransınız olabilir.

  • Görüntüleme testleri; Yapısal sorunları aramak için sindirim sisteminizin fotoğraflarını çeken görüntüleme testleri yapılabilir. Örneğin, doktorunuz , Crohn hastalığının bir işareti olabilecek ince bağırsağınızın duvarının kalınlaşmasını aramak için bir CT taraması isteyebilir
  • Biyopsi; Doktorunuz ince bağırsağınızın iç yüzeyinde anormal hücreler olduğundan şüphelenirse biyopsi alabilirsiniz.

Biyopsi muhtemelen bir endoskopi kullanılarak yapılacaktır. Ağzınıza bir tüp yerleştirilir ve küçük bir hücre örneği almak için yemek borusu ve mideniz yoluyla ince bağırsağınıza gönderilir.

Tedavisi;

Doktorunuz muhtemelen ishal gibi semptomları ele alarak tedavinize başlayacaktır. Loperamid gibi ilaçlar yardımcı olabilir. Doktorunuz ayrıca vücudunuzun ememediği besinleri ve sıvıları da değiştirmek isteyecektir. Ve onlar belirtileri açısından sizi izleyebilir dehidratasyon içerebilir, susuzluk artış, düşük idrar çıkışı ve kuru ağız, deri veya dil.

Ardından, doktorunuz emilim sorununun nedenine göre bakım sağlayacaktır. Örneğin, laktoz intoleransınız olduğu tespit edilirse, doktorunuz muhtemelen size süt ve diğer süt ürünlerinden uzak durmanızı veya bir laktaz enzim tableti önerecektir.

Bu noktada doktorunuz sizi bir diyetisyene yönlendirebilir. Diyetisyeniniz, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu besinleri aldığınızdan emin olmanıza yardımcı olacak bir tedavi planı oluşturacaktır. Diyetisyeniniz şunları önerebilir:

  • Enzim takviyeleri; Bu takviyeler, vücudunuzun kendi başına ememediği besinleri emmesine yardımcı olabilir.
  • Vitamin takviyeleri; Diyetisyeniniz, bağırsağınız tarafından emilmeyenleri telafi etmek için yüksek dozda vitamin veya diğer besinler önerebilir
  • Beslenme değişiklikleri. Diyetisyeniniz, belirli yiyecekleri veya besinleri artırmak veya azaltmak için diyetinizi ayarlayabilir. Örneğin, ishali azaltmak için yağ oranı yüksek gıdalardan kaçınmanız ve elektrolitlerinizi dengelemeye yardımcı olmak için potasyum içeriği yüksek yiyecekleri artırmanız önerilebilir .

Doktorunuz ve diyetisyeniniz, emilim bozukluğu semptomlarınızı yönetecek ve vücudunuzun normal çalışması için ihtiyaç duyduğu besinleri ve sıvıları almasına izin verecek bir tedavi planı oluşturmanıza yardımcı olabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Makrosefali nedir? Detayları

Makrosefali; aşırı büyük bir kafayı ifade eder. Başka bir ifadeyle, kafanın orantısız büyümesi ve bunun sonucunda büyük kafa yapısının oluşmasına verilen addır. Genellikle beyindeki komplikasyonların bir belirtisidir. Erkek cinsiyette kadın cinsiyete göre 3 kat daha fazla görülür. 

Çoğunlukla anne karnında yapılan muayeneler sonucu, doğum sırasında veya bebeklik döneminde tanı alır. Ancak bazı kişiler erişkin dönemde de tanı alabilir. Bu kişilerde genellikle nörolojik bir bozukluk olmaz, tesadüfen tanı konulur.

Makrosefali bir hastalık değildir. Hekimin kafa muayenesi sonucunda elde ettiği bir muayene bulgusudur. Pek çok benign (iyi huylu) ve malign (kötü huylu) nedenler makrosefaliye neden olabilir.

  • İyi huylu makrosefali; İyi huylu olan makrosefali hastalığı genetik bozukluklardan dolayı oluşur. Gebeliğin 6. ayına girilince bu durum ultrason muayenelerinde doktor tarafından tespit edilip anne adayı bilgilendirilir
  • Kötü huylu makrosefali; Bu makrosefali daha ciddi sebeplerden dolayı ortaya çıkar. Tümör, iltihap ya da  apse sebebi ile ortaya çıkan kafa büyüklüğüne kötü huylu makrosefali denir

Makrosefali nedenleri nelerdir?

Makrosefali oluşmasının bazı bilinen nedenleri vardır. Bunları sıralamak istersek;

  • Anne karnında geçirilen enfeksiyon hastalıkları
  • Genetik faktörler
  • Anne adayının uyuşturucu kullanması
  • Kafada su toplanması
  • Bazı sendromlar
  • Beyin kanaması geçirilmesi
  • Kafa içinde yer alan lezyonlar
  • Metabolik hastalıklar gibi nedenler sonucunda makrosefali görülebilir

Makrosefali belirtileri nelerdir?

Makrosefali genel olarak kafanın normal duruma göre giderek büyümesine ya da doğuştan büyük olmasına verilen addır. Ancak bunun yanında makrosefali pek çok nörolojik probleme de yol açabilir. Bu problemler hastalık belirtisi olarak yansır.

Bu belirtiler;

  • Büyük kafa; Anne karnındaki bebeğe çekilen ultrasonografi (USG) ya da bebeklik döneminde yapılan muayenelerde bebeğin kafasının olduğundan daha büyük ölçülmesine denir. Bu durumun altında pek çok iyi ve kötü huylu neden olabilir. Hastalar bazen sadece bu belirti ile hekime başvurabilir
  • Bulantı, kusma; Makrosefaliye sahip bireylerde en sık görülen bulgulardandır. Genellikle kötü huylu makrosefalide görülür. Kafa içi basıncının herhangi bir nedenle artması sonucu beyindeki kusma merkezi uyarılır ve beyinden mideye uyarılar giderek kusma gerçekleşir
  • Başını dik tutamama; Bebeklerde başı dik tutma 2.aya kadar gerçekleştirilmesi gereken nörolojik muayene bulgusudur. Bu muayene bulgusu pek çok nedenden dolayı ortaya çıkabilir. Bu nedenlerden biri de makrosefalidir. Özellikle kötü huylu makrosefalide bu muayene bulgusuna sık rastlanır. Sinir hasarının belirtisidir
  • Oturamama; Bebekler 5.aya kadar destekli; 8.ayda ise desteksiz oturmayı öğrenirler. Bu durumun zamanına uygun gerçekleşmemesi olası bir nörolojik problemi düşündürür. Bu problemlerden biri de makrosefalidir. Özellikle kötü huylu makrosefalide nörolojik problemlere ek olarak destekli, desteksiz oturamama görülebilir
  • Nöbet geçirme; Bazen makrosefaliye sahip bireylerde beyinde etkilenmiş bir odak bulunabilir. Bu odağın aşırı aktivasyonu sonucu vücutta epileptik nöbetler (sara hastalığındakine benzer kasılmalar) görülebilir.
  • Kas tonusu kaybı; Kas tonusu; bir kasın hareketsiz durumdaki kasılma gücünü gösterir. Nörolojik hasar oluştuğunda bu güç azalır. Hastada kaslar yumuşar, hareket zorlaşır. Makrosefalide bu muayene bulgusuna da rastlanabilir
  • Fontanellerin (bıngıldakların) açık kalması: Fontaneller kafatası kemikleri arasında bulunan, anne karnında ve doğum sonrası kafatası gelişmesine yardımcı olan dokulardır. Normalde ön tarafta bulunan fontanelin 12-18.aylarda; arka fontanelin ise 3.ayda kapanmış olması gerekmektedir. Bu fontaneller kapanmazsa bebeğin kafatası gelişimi devam eder ve kafa büyür. Bu durum makrosefali ile sonuçlanır

Makrosefali nasıl teşhis edilir?

Kafa çevresinin doğumdan itibaren belirli aralıklarla ölçülmesi Makrosefali teşhisi için yapılan en yaygın yöntemdir. Hastalığa dair bazı belirtilerin olması ve ailede başka bir bireyde de makrosefali olması hastalığın teşhisini kolaylaştırır. Bu hastalıkta genetik faktörler önemli olduğu için ailede birinde anne ve baba da makrosefali olması hastalığın olma riskini de arttırır.

Gerek görülürse eğer bebek veye çocuğa çeşitli nörolojik testler yapılır. Bebekte veya çocukta aşırı sinirlilik hali, kusma, baş ağrısı, gibi belirtiler olduğu zaman ultrason veya MR görüntüsü sayesinde beynin bazı bölümleri incelenir.

Makrosefali tedavisi;

Makrosefalinin tedavisi makrosefaliyi oluşturan nedene göre değişiklik gösterir. Ailesel makrosefalisi olan ve herhangi bir nörolojik problemi bulunmayan kişilerde tedaviye gerek yoktur. Bu kişiler herhangi bir nörolojik bozukluk oluşmadığı sürece takip edilir. Bozukluk oluştuğu zaman tedavi altına alınır.

Hastalarda nörolojik problemler, davranış bozuklukları, nöbet geçirme gibi belirtiler ortaya çıkmışsa fizik tedavi uygulamaları ve davranış terapileri yararlı olabilir.

Fizik tedavide hastanın tonusu azalmış kaslarını güçlendirmeye yönelik egzersizler yaptırılır. Davranış terapisinde hastadaki davranış bozuklukları (hırçınlık, aşırı uyku hali gibi) varsa tedavi edilir.

Kemik mineralizasyon bozukluğu (raşitizm) nedeniyle oluşan makrosefalide tedavi için D vitamini takviyesi verilip hastanın günde 15 dakika güneş görmesi istenir.

Kötü huylu makrosefalide neden hidrosefali, beyin tümörü, kemik tümörü gibi hastalıklarsa tedavide cerrahi müdahale gerekebilir. Hastalarda cerrahi müdahale sonrası kafa büyümesinin önüne geçilmek için bazı ilaçlar, kemoterapi ve radyoterapi uygulamaları kullanılabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Magnezyum nedir? Detaylar

İnsan vücudunda en bol bulunan dördüncü mineral olan Magnezyum, vücudun ve beynin sağlığında önemli rol oynar. Alkali toprak metalleri sınıfından bir element olan Magnezyum, ortalama bir yetişkinde yaklaşık 24 gram bulunur. Vücudumuzda bulunan magnezyum rezervinin sürekli doldurulması gerekmektedir. Bir başka deyişle, bu mineralin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için, vücuda sürekli olarak verilmesi gerekir.

İlk defa 1808 yılında, Sir Humphrey Davy tarafından bulunduğunda vücudumuzdaki önemi bilinmemekteydi. Son yirmi yıl içerisinde yapılan çalışmalar, magnezyumun hem hücreler arasında, hem de hücre içi iletişimde çok önemli rolleri olduğunu göstermiştir. Magnezyumun bu kadar önemli olmasının temel nedeni; vücudumuzda bulunan 300’den fazla enzimin çalışması için kilit bir role sahip olmasındandır. Vücut, bu önemli elementi, kendi başına üretemediği için dışarıdan besinler yoluyla alması gerekir.

Magnezyum içeren besinler;

  • Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı..)
  • Kuruyemiş, tohumlar (kaju, susam, kabak- ay çekirdeği..)
  • Baklagiller (nohut, mercimek, barbunya, kuru fasulye..)
  • Sebzeler (brokoli, taze fasulye, enginar, pırasa..)
  • Deniz ürünleri (somon, uskumru, karides..)
  • Bitter çikolata
  • Hindistan cevizi
  • Meyveler (muz, çilek, incir..)
  • Bazı baharatlar (kimyon, karanfil)
  • Domates
  • Rezene

Magnezyum faydaları;

Magnezyum faydaları ile öne çıkan minerallerden biridir. Magnezyumun faydaları:

Biyokimyasal süreçlere etkisi; Magnezyumun ana rollerinden biri, enzimlerin gerçekleştirdiği biyokimyasal süreçlerde kofaktör veya yardımcı molekül olarak hareket etmektir. Bu yönüyle 600’den fazla reaksiyonun temelini oluşturur. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesi
  • Amino asitlerden yeni proteinler oluşturma
  • Kasların kasılmasına/gevşemesine destek olma
  • DNA ve RNA’nın oluşturulması ve onarılmasında görev alma
  • Sinir sisteminin düzenlenmesi

Egzersiz performansına etkisi; Magnezyumun egzersiz performansına katkı sağladığını gösteren güçlü çalışmalar vardır. Örneğin egzersiz sırasında birikip yorgunluğa sebep olan laktatın vücuttan atılmasına ve kan şekerinin kaslara taşınmasına yardımcı olur. Böylece özellikle sporcular ve yaşlıların egzersiz performansının artırılmasında rol oynar. Başka bir çalışmada ise magnezyum takviyesi alan triatlon sporcularının daha hızlı koşma, daha hızlı bisiklet sürme ve daha hızlı yüzme etkinliklerine karşılık insülin ve stres hormonu seviyelerinin düşük seyrettiği gözlenmiştir.

Depresyona etkisi; 65 yaşın altındaki katılımcılar eşliğinde yapılan araştırmalar, vücuttaki magnezyum eksikliğinin %22 daha fazla depresyon riski yarattığını göstermektedir. Bazı uzmanlar magnezyum düşüklüğünün akıl hastalıklarını tetiklediğini düşünseler de bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.

Tip 2 Diyabete etkisi; Magnezyum eksikliğinin diyabete olan etkisi üzerine yapılan araştırmalar, tip 2 diyabete sahip hastaların diğer insanlara kıyasla %48 daha düşük magnezyuma sahip olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda düşük magnezyum seviyesi, kişilerin diyabet geliştirme riskini de yükseltebilmektedir. Bunların yanı sıra magnezyum tüketimi, insülin seviyelerini düşürerek insülin direncini de azaltabilir.

Yüksek tansiyona etkisi; Yüksek tansiyon hastaları üzerinde yapılan çalışmalar, magnezyum takviyesinin sistolik ve diyastolik kan basıncında düşüş sağladığını göstermektedir. Ancak bu etki yalnızca yüksek tansiyonu olan kişiler için geçerlidir; kan basıncı normal seviyede olanları kapsamamaktadır.

Kronik iltihaplanmaya etkisi; Araştırmalar; magnezyumun yaşlılarda, aşırı kilolu kişilerde ve prediyabetik hastalarında CRP ile iltihap belirtilerini azalttığını göstermiştir.

Tüm bu bulgular küçük araştırma gruplarında elde edilmiş bulgulardan. Bunlardan yola çıkarak magnezyum takviyesi tedavi amacı ile kullanılamaz. Eğer depresyon, Tip 2 diyabet, yüksek tansiyon ve kronik iltihaplanma gibi şikayetleriniz var ise mutlaka doktora danışmanız gerekir.

Magnezyum eksikliği neden oluşur?

  • Yeterli oranda magnezyum minerali içeren besinler tüketilmemesinden
  • Sindirim sistemi ve bağırsak sistemi gibi magnezyum mineralinin emilimini engelleyen sorunlar
  • Kullanılan ilaçların yan etkileri
  • Kafein içeren içeceklerin aşırı tüketimi (çay, kahve)
  • Aşırı stres
  • Sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı
  • Sürekli potasyum ve kalsiyum eksikliği görülen kişilerde
  • Yanlış beslenme alışkanlıklarından
  • Çok işlenmiş topraktan
  • Organik besinleri üretirken kullanılan kimyasal gübrelerden
  • İşlenmiş gıdaların (beyaz un, rafine şeker) tüketiminden gibi durumlarda ortaya çıkabilmektedir.

Magnezyum eksikliğinin belirtileri;

Magnezyum eksikliği tıpta hipomagnezemi olarak adlandırılır. Toplumda hipomagnezemi sıklığı hakkında kesin veriler olmamakla beraber hastaneye yatan hastalar üzerinde yapılan taramalarda % 6.9-11 hastada magnezyum seviyesi düşük bulunmuştur. Hipomagnezemi semptomları kardiyak etkiler, metabolik etkiler ve nörolojik etkiler olarak 3 grupta toplanabilir.

Erken bulgular arasında;

  • İştahsızlık
  • Bulantı
  • Kusma
  • Yorgunluk ve halsizlik

Şiddetli magnezyum eksikliği;

  • Kas krampları
  • Kardiyak aritmiler
  • Fibromiyalji
  • Uyuşma,
  • Dikkatte azalma ve zihinsel bulanıklık

Açıklanamayan hipokalsemi (kandaki kalsiyum eksikliği) ve hipokalemi (kandaki potasyum eksikliği) vücutta magnezyum eksikliğinin de olabileceğini akla getirmelidir.

Magnezyum eksikliği tedavisi;

Kendinde magnezyum eksikliği olduğunu düşünen kişiler, öncelikle bir sağlık uzmanına danışmalıdır. Magnezyum eksikliği tedavisinde, magnezyum ilaçları ya da magnezyum içeren multivitaminler kullanılır. Bununla beraber sağlıklı bir diyetle, doğal yoldan alınan magnezyum da önemlidir. Magnezyum preperatları genelde magnezyum tuzu halinde bulunur. Farklı magnezyum tuzlarının vücut tarafından emiliminde ve kullanımında (biyoyaralanımlarında) farklılıklar vardır. Bu nedenle bir uzmana danışmadan tedaviye başlanmamalıdır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Multipl skleroz (MS) nedir? Detayları

Multipl skleroz (MS), merkezi sinir sistemini (CNS) içeren kronik bir hastalıktır. Hastalık, bağışıklık sistemi, sinir liflerinin etrafındaki koruyucu tabaka olan miyelini etkiler. İltihaplanma, yaraya veya lezyonlara neden olan hastalık, beyninizin vücudunuzun geri kalanına sinyal göndermesini zorlaştırır.

Multipl skleroz (MS) hayatı tehdit eden bir hastalık değildir. Bazı hastalarda ileriki yaşlarda hareket ve bazı bilişsel kayıplara rastlanabilir. Hastalığın kesin tedavisi olmasa da günümüzde tıptaki gelişmeler, erken tanı ve doktor kontrolünde alınacak önlemler, yaşanan sıkıntıları azaltmaktadır.

Nedenleri;

Multipl Skleroz’un oluşumunda çevresel etkenler (iklim, yaşanan bölge vb.) ve geçirilmiş viral enfeksiyonların yanı sıra, genetik yatkınlık da önemli rol oynuyor. MS Hastalığı, genetik ve çevresel nedenlerin bir araya gelmesi sonucunda da meydana gelebilir. Multipl Skleroz (MS) hastalığı, özellikle 20-40 yaş arasında ve çoğunlukla kadınlarda görülüyor ancak bu farkın nedeni bilinmiyor.

MS’in kuzey ülkelerinde görülme sıklığı ekvatora yakın ülkelere göre 3 kat fazlayken bunun nedeni konusunda araştırmalar sürüyor. Kuzey ülkelerinde güneşli gün sayısının ekvatoral bölgelere kıyasla azlığından yola çıkan kimi araştırmalar, D vitamini eksikliğinin MS için bir risk faktörü olabileceğinin üstünde duruyor.

Multipl Skleroz çeşitleri;

Hastalık her kişide farklı olarak seyreder. Hastaların hepsinde sinirler zarar görür ancak ortaya çıkan belirtiler farklı olabilir. MS’in tanımlanan başlıca dört tipi bulunur;

  • Atak ve iyileşmeler ile giden MS; Ataklar ile ortaya çıkar. Ataklar tam veya kısmen geri dönüşlüdür. MS’li hastaların çoğu başlangıçta atak ve iyileşmeler ile giden seyir gösterir. Atakların ne sıklıkta geleceğini tahmin etmek ise mümkün değildir. Ataklar bazen yılda birkaç kez, bazen 2-3 yılda bir, bazı hastalarda ise ancak yıllar sonra tekrar ortaya çıkabilir
  • Sekonder ilerleyici MS; Atak ve iyileşmeler ile giden MS hastalarının bir kısmında daha sonra ataklar azalır ya da görülmezken, örneğin yürüme güçlüğü ve konuşma ve denge bozukluğu ya da bilişsel engellilikte devamlı bir ilerleme olur
  • Primer ilerleyici MS; Hastalık sinsi başlıyor ve yıllar içinde gittikçe artan engellilik ortaya çıkıyor. İlerleme hızı değişken olmakla birlikte genellikle yavaş seyirli oluyor. Bu gruptaki hastalar MS’li olguların daha az bir bölümünü oluşturuyor
  • Ataklarla ilerleyici MS; Başlangıçtan itibaren sinsi ve ilerleyici seyretmekle beraber arada ataklar da görülebiliyor

Belirtileri;

MS belirtileri hastadan hastaya değişir. Her bireyin kendine özgü semptomları, sorunları ve kendi seyri vardır. MS hastalığı belirtileri kişiden kişiye göre değişebilse de MS’in  en yaygın belirtileri vücudun çeşitli yerlerinde uyuşma veya karıncalanma, vücudun bir veya daha fazla yerinde güçsüzlük, yürüme güçlüğü, baş dönmesi, yorgunluk, görsel bulanıklık ve bazen çift görmedir. Hastalarda ayrıca Lhermitte fenomeni adı verilen ve boyunlarını öne doğru eğdiklerinde sırtlarında, kollarında veya bacaklarında elektriksel karıncalanma veya şok hissettiği bir semptom olabilir.

MS’li hastalar, aşağıdaki problemlerin herhangi birini ataklar ve düzelmeler veya yavaş kötüleşen bir seyir izleyerek yaşayabilirler:

  • Uyuşukluk, karıncalanma, iğnelenme
  • Güç kaybı, spazm, kas sertliği, kramp, ağrı. Güç kaybı vücudun bir tarafındaki kol ve bacakta veya her iki bacakta birden olabilir
  • Görme kaybı, çift görme
  • İdrar kaçırma ve idrar aciliyeti
  • Kabızlık
  • Konuşma bozukluğu
  • Cinsel fonksiyon bozuklukları
  • Denge kaybı, bulantı
  • Yorgunluk
  • Depresyon
  • Kısa süreli hafıza problemleri
  • Yutma zorluğu da MS belirtileri arasındadır

MS hastalığının ilk belirtileri, kol ya da bacakta kuvvet azalması-güçsüzlük şikayeti ile başlar. MS’li hastalar genellikle yeni gelişen duyu bozuklukları, bulanık görme, denge bozuklukları, çift görme gibi belirtiler ile doktora başvurular. MS hastalığının belirtilerinin her hastada birbirinden farklı olabileceğini akılda tutmak gerekir.

MS hastalığı belirtileri, miyelin konusu ile doğrudan bağlantılıdır. Merkezi sinir sisteminde sinir liflerini çevreleyen ve koruyan “miyelin” isimli bir tür kılıf vardır ve bu kılıf sinir liflerinin elektrik uyarılarını iletmelerine yardımcı olur. MS’de miyelin kılıfı hasara uğrar ve bazı bölgelerde yok olur. Hasar gören bu bölgeler ‘plak’ olarak da bilinir. Miyelin sadece sinir liflerini korumakla kalmayıp, görevlerini yerine getirmelerini de sağlar. Miyelin yok olduğunda veya hasar gördüğünde, sinirlerin beyine giden veya beyinden gelen elektrik uyarılarını iletebilme kapasiteleri kesintiye uğrar; bu durum çeşitli MS belirtilerine neden olur.

En belirgin MS belirtileri, halsizlik, yüzde veya vücutta uyuşma ve karıncalanma, hissizlik, yorgunluk, denge problemleri, görme bozuklukları, kas sertleşmesi, bozuk konuşma, bağırsak veya mesane problemleri, dengesiz yürüme (ataksi), cinsel işlev sorunları, ısıya hassasiyet ve kısa süreli bellek sorunları şeklinde sıralanabilir.

Tanısı;

Tanı, birçok hastalıkta olduğu gibi nörolojik öykü, muayene bulguları ve tetkikler sonucunda konulur. Kesin tanı için geçmişte değişik tanısal ölçütler geliştirilmiştir ve bu ölçütler kısmen zaman içerisinde elde edilen yeni bilgiler ile değiştirilmektedir. Yeni tanı ölçütleri 2005 yılında tekrar düzenlenmiştir. Bu ölçütlere göre kesin MS, muhtemel MS tanısı konur ya da tanı dışlanır. Ortak fikir belirti ve bulguların zaman ve alan açısından yayılımını esas alır. Hastalığın başlangıç aşamalarında tanı ölçütlerini karşılamayan hastalar kafa karıştırıcı olmuştur. Bazı durumlarda klinik belirtileri olan bir atak olur ama eMaR görüntülemede yaygın plaklar tespit edilir. Bu durum doğrudan MS adını almasa da klinik izole hastalık tablosu olarak adlandırılır.

Genellikle sık yapılan bir yanlış, MR görüntülemede bazen rastlantısal tespit edilen parlak alanların gereğinden fazla MS’e eşdeğer kabul edilmesidir. Klinik belirtilerin de MS ile uyumlu olması gerekir. Bu görüntüler sık baş ağrısı yaşayanlarda (migrende), ileri yaşlarda, damar cidarını etkileyen bazı hastalıklarda (Sjögren sendromu, sarkoidoz, sistemik lupus eritromatozus, poliarteritis nodoza, Behçet hastalığı) sıklıkla izlenir.

MS tanısı konduktan sonra Kırmızı Bayrak ya da Işık durumu varsa tanıyı tekrar gözden geçirmek gerekir. Bu durumda MS dışında diğer hastalıklar da araştırılmalıdır: 1. ailede nörolojik hastalık varsa, 2. beyinde değil de sınırlı olarak omurilik alt kısımlarında plak görüntüsü varsa, 3. eşlik eden devamlı sırt ağrısı varsa, 4. sadece belli bölge ile ilişkili bulgular varsa, 5.hastalığın 60 yaş üzerinde ya da 15 yaş altında başlaması ve 6. ilerleyici hastalık olması. Bunlar varsa MS tanısı kabul edilmeden diğer hastalıklar da aranmalıdır.

Tedavisi;

MS’in temel olarak 3 tip tedavisi var; belirtilere yönelik tedavi, atak tedavisi ve atakları önleme tedavisi. Bağışıklık sistemini düzenleyen, baskılayan ve/veya atak sırasında uygulanan bu tedaviler MS hastalarına yardımcı oluyor.

Günümüzde MS tedavisinde çok sayıda ilaç seçeneği bulunuyor. Hastanın atakları ve hastalığın şiddetine göre hangi ilaca başlayacağına karar veriliyor. Ataklar erken dönemde kontrol altına alındığında, bu atakların yaratacağı hasar da engellenmiş oluyor. MS’i tamamen durduracak kesin tedavi henüz olmasa da, bazı türlerinde erken tanı ve tedaviyle atakların sıklığı ile şiddeti de belirgin olarak azalıyor.

Bunun sonucunda hastaların atak döneminde yaşadıkları görme bozukluğu, konuşma güçlüğü, denge sağlama ve idrar tutamama gibi nörolojik bulgulara bağlı sıkıntılardan az etkileniyor. Ayrıca hastaların atak nedeniyle sık aralarla yüksek doz kortizon almaktan kurtulmaları yaşam kaliteleri açısından oldukça önem taşıyor.

Ayrıca erken dönemde tedavi başlanan hastalarda başta zihinsel işlevler olmak üzere yürüme ve denge gibi merkezi sinir sistemi etkilenmesine bağlı olarak özürlülüğe neden olan bozuklukların da daha geç ya da daha az geliştiği görülüyor. Bugün hem MS hastalığının daha kötüye gitmesine engel olacak, hem de alevlenmeleri yatıştıracak birçok ilaç tedavide kullanılıyor. Bununla birlikte, fizik tedavi gibi farklı rehabilitasyon türleri de kişinin ev ve iş hayatında yardımcı olabiliyor.

MS, kronik bir hastalık olduğundan hem kaliteli uzun bir yaşam, hem de atakların önüne geçebilmek için egzersiz de önem taşıyor. Egzersiz, zayıf kasların neden olduğu problemleri önleyebiliyor, mesane ve bağırsak problemlerinin çözümüne de destek sağlıyor. Yaygın bilinen aksine hastalığın cinsel isteği etkileme ihtimali bulunuyor ve bu durumda ilaç ve terapi yoluna gidilebiliyor. Ancak olası cinsel sorunlara karşın MS hastalığı çocuk sahibi olabilme yeteneğini etkilemiyor.

Her kronik hastalıkta olduğu gibi MS’de de kişinin ve çevresinin doğru bilgilere sahip olması tedavinin etkinliği, kaliteli bir yaşam ve hastalıkla savaşacak gücü bulması için önem taşıyor. Türkiye’de MS konusunda çalışan dernekler ve farkındalık kampanyaları bulunuyor.

MS hastalığı hamileliğe engel değildir ve çocukta herhangi bir gelişim bozukluğuna neden olmaz. Hamilelik ve doğum süreci, MS hastası olmayan kadınlarla aynıdır. Hamileliğiniz planlarken doktorunuza MS hastası olduğunu söyleyerek hamileliğiniz esnasındaki tedavi sürecini doktorunuz ile beraber düzenleyebilirsiniz.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın