Pars Planiti Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Teşhisi, Tedavisi

Pars planit genellikle iyi huylu olmasına rağmen aşırı durumlarda önemli görme kaybı olabilir. Uvea’nın bir kısmının, sklera ile retina arasındaki doku tabakasının ve göz küresini koruyan zarların iltihaplanması ile karakterize edilen, gözün immünolojik bir bozukluğudur.

Haber Merkezi / Uvea ise üç bölümden oluşur: iris, siliyer cisim ve koroid. Ayrıca uvea, gözü besleyen kan damarlarının çoğunu içerir.

Pars plana, siliyer cismin dar bir bölümüdür ve iltihaplanması pars planit olarak bilinir. İnflamasyon veya immünolojik yanıtla bağlantılı olarak sıvı ve hücreler, retina ve/veya pars plana yakınındaki göz küresinin berrak jelatin benzeri maddesine (vitröz mizah) sızar.

Sonuç olarak gözde veya gözlerde şişlik de meydana gelebilir, ancak daha da önemlisi bulanık görme ve görmede ilerleyici artış olan uçuşan cisimler, vitreus mizahının infiltrasyonu sonucu bu durumdan muzdarip hastalar tarafından ana semptomlar olarak bildirilmektedir.

Enflamasyon gözün orta bölgesinde meydana gelir; yani gözün ön kısmı (bölümleri) (iris) ile arka kısmı (bölümleri), retina ve/veya koroid arasındadır. Bu nedenle orta dereceli üveit ailesinin hastalıklarından biri olarak belirlenmiştir. Bazı durumlarda görme bozukluğu biraz ilerleyici olabilir.

Pars planitin semptomları arasında bulanık görme ve görüş netliğini engelleyen koyu renkli yüzen noktalar bulunur. Gözün içinde, özellikle periferik retina veya makulada şişme meydana gelebilir ve bu da görmenin azalmasına neden olabilir. Glokom da ortaya çıkabilir.

Klinik tablo katarakt, retina dekolmanı veya retina içindeki sıvı (makula ödemi) nedeniyle karmaşık hale gelebilir.

Muayeneyi yapan oftalmolog (göz hastalıkları uzmanı), daha sık olarak, kartopu adı verilen, göz küresinin içinde hapsolmuş beyaz kan hücresi kümelerini görecektir. Hekimlerin bunlar için kullanabileceği terim inflamatuar eksudadır. Bunlar göz küresinin içinde hapsolmuş beyaz kan hücresi kümeleridir. Bu kümeler pars planda yer alıyorsa kar kümeleri olarak bilinirler.

Pars planitinin otoimmün bir hastalık olduğu düşünülmektedir. Bir otoimmün reaksiyon, bu bozukluğun semptomlarına neden olduğu düşünülen iltihaplanmaya neden olur.

Otoimmün bozukluklar, vücudun yabancı veya istilacı organizmalara (örneğin antikorlar) karşı doğal savunmasının, bilinmeyen nedenlerle sağlıklı dokuya saldırmaya başlamasıyla ortaya çıkar. Nadir durumlarda aile içinde pars planit meydana gelmiştir; ancak henüz herhangi bir genetik kalıtım modeli tanımlanmamıştır.

Bazı klinisyenler immünolojik yanıtın iki olası nedenden birinin sonucu olabileceği fikrini öne sürmüşlerdir: (1) hastanın içinde izole edilmiş bir dizi olay (endojen) veya (2) başka bir bozuklukla ilişki (eksojen) ). Pars planitin ilişkili olduğu bozukluklar arasında diğerleri arasında multipl skleroz, Lyme hastalığı, Behçet hastalığı, sarkoidoz ve tüberküloz yer alır.

Pars planit tanısı genellikle kapsamlı bir fiziksel değerlendirme, ayrıntılı hasta öyküsü ve özel göz muayenesi yoluyla konur.

Pars planitinin herhangi bir dış nedeni bulunmazsa tedavi genellikle iltihabı kontrol altına almak için kortikosteroid ilaçlardan oluşur. Steroid kullanılıyorsa hasta dikkatle izlenmelidir. Pars planitin harici bir ilişkisi tespit edilirse, ilişkili bozukluğun tedavisi inflamasyonu önleyebilir.

Pars planitine, gözdeki yırtılmış küçük kan damarlarından kan sızması da eşlik edebilir. Bunlar genellikle ciddi değildir ve gerekirse kan damarlarını kapatmak ve sızıntıyı durdurmak için lazer veya kriyoterapi (doku dondurma) ile tedavi edilebilir.

Diğer tedaviler semptomatik ve destekleyici tedavilerin yanı sıra komplikasyonların (katarakt, glokom, kistoid makula ödemi vb.) tedavisidir.

Paylaşın

Parsonage Turner Sendromu Nedir? Bilinmesi Gerekenler

Parsonage Turner sendromu (PTS), omuz ve kolda hızla başlayan şiddetli ağrıyla karakterize, nadir görülen bir nörolojik hastalıktır. Bu akut faz birkaç saatten birkaç haftaya kadar sürebilir ve bunu, etkilenen bölgelerdeki kasların erimesi ve zayıflaması (amyotrofi) takip eder.

Haber Merkezi / PTS, esas olarak omurgadan boyuna, her koltuk altına ve kollardan aşağıya uzanan sinir ağları olan brakiyal pleksusu içerir. Bu sinirler omuzlar, kollar, dirsekler, eller ve bileklerdeki hareketleri ve duyuları kontrol eder. Koldaki ve hatta bacaktaki diğer sinirler de etkilenebilir. PTS’nin kesin nedeni bilinmemektedir, ancak bunun bağışıklık sistemindeki bir anormallikten (bağışıklık aracılı bozukluk) kaynaklandığı düşünülmektedir.

Bozukluğun ciddiyeti, kısmen ilgili sinirlere bağlı olarak kişiden kişiye büyük ölçüde değişebilir. Etkilenen bireyler tedavi gerektirmeden iyileşebilirler; bu da etkilenen kaslara gücün geri döndüğü ve ağrının ortadan kalktığı anlamına gelir. Ancak bireyler tekrarlayan ataklar yaşayabilir. Etkilenen bazı bireyler kalıcı ağrı ve potansiyel olarak önemli sakatlık yaşayabilir.

Bu bozukluğun tıp literatüründeki ilk tanımları 1800’lü yılların sonlarına kadar uzanmaktadır. 1948 yılında Dr. Parsonage ve Turner geniş bir hasta serisini tanımlayan ilk doktorlardı. Bu bozukluğa ‘amyotrofik nevralji’ adını verdiler. NORD’un ayrı bir raporuna sahip olduğu, kalıtsal nevraljik amyotrofi olarak bilinen son derece nadir, kalıtsal bir form vardır.

Bazen PTS’yi genetik formdan ayırmak ve nedeninin bilinmediğini belirtmek için idiyopatik nevraljik amyotrofi olarak da anılır. Bununla birlikte, genellikle PTS’ye basitçe nevraljik amyotrofi denir. PTS, genel olarak, merkezi sinir sistemi dışındaki sinirleri (yani beyin ve omurilik) etkileyen herhangi bir bozukluğu kapsayan, periferik nöropati veya periferik sinir sistemi bozukluğunun bir biçimi olarak sınıflandırılabilir.

Paylaşın

Sümer Tilmaç Kimdir? Hayatı, Filmleri

15 Temmuz 1948 yılında Malatya’da dünyaya gelen Sümer Tilmaç, 12 Haziran 2015 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Tam adı Sıtkı Kazım Sümer Tilmaç olan Sümer Tilmaç’ın naaşı Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

1964 yılında Arena Tiyatrosu’nda oyunculuğa başlayan Sümer Tilmaç, 1968’de İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndan mezun oldu. Tilmaç, Münir Özkul ve Gazanfer Özcan gibi sanatçıların öğrencisi olarak yetişti. 210’dan fazla filmde rol alan Tilmaç, yaklaşık olarak 60 tiyatro oyununda oynadı.

Tiyatro çalışmalarının yanı sıra Meraklı Köfteci, Vatandaş Rıza, Ah Güzel İstanbul, Gırgıriye, Kılıbık, Damga, Acı Dünyalar, Reis Bey, Kahpe Bizans ve Hemşo gibi birçok sinema filminde ve Süper Baba ve Karaoğlan televizyon dizilerinde rol alan oyuncu, 2002 yılında Son filmindeki rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Sadri Alışık ödülü kazandı ve son olarak “Çakallarla Dans” filminde oynadı.

Sümer Tilmaç’ın yer aldığı yapımlardan bazıları: Hoppala, Babacan Polis, Aşk Dediğin Laf Değildir, Eksik Etek, Gel Barışalım, Gülşah Küçük Anne, Meraklı Köfteci Selim, Saffet Beni Affet, Taşra Kızı, Örgüt, Evlilik Şirketi, Leş Kargaları, Benim Altı Sevgilim,

Uyanış, Gelin Kayası, Kadersizler, Küskün Çiçek, Otobüs Neriman, Süpermen Dönüyor, Vatandaş Rıza, Ben Topraktan Bir Canım, Beş Parasız Adam, Eşek Şakası, Kır Gönlünün Zincirini, Ah Güzel İstanbul, Aşk Adası, Beyaz Ölüm, Gırgıriyede Cümbüş Var, Kılıbık, Türkiyem, Küçük Ağa,

Çalsın Sazlar, Damga, Dertlerin Sahibi, Gecelerin Adamı, Sarhoş, Sıcak Yatak, Sülün Osman, Belalı Kaynana / Kaynanam Tatilde, Aile Namusu, Bir Düşmeye Gör, Alın Yazımız Bu, Beleşçiler, Kısmetin En Güzeli.

Paylaşın

Suna Selen Kimdir? Hayatı, Filmleri

1 Temmuz 1939 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Suna Selen, Lise öğrenimini Beşiktaş Atatürk Lisesi’nde tamamladı. Lise öğrencisi iken, bir yandan da Beşiktaş Belediye Konservatuvarı tiyatro bölümüne devam etti.

1956’da ailesinin isteği üzerine hukuk eğitimi almaya başladı Suna Selen, bir yandan da Dormen Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Suna Selen, bir yıl sonra hukuk eğitimini yarıda bırakarak İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’de resim öğrenimine başladı.

Suna Selen, 1957’de ilk evliliğini ressam Cem Kabaağaç ile yaptı; bu evlilikten bir oğlu oldu. Evlendikten sonra akademiden ayrıldı ve Dormen Tiyatrosu’ndaki rolünü sahneye çıkmadan bıraktı.

Suna Selen, profesyonel tiyatro yaşamına daha sonra 1959-60 tiyatro mevsiminde Alexandro Casona’nın Şafakta Gelen Kadın piyesiyle başladı. Aynı sezon Alber Husson’un Gökteki Kaldırımlar komedisinde Nicole Cerusier rolüyle kısa bir zamanda ünlenen Suna Selen, Sizi Seviyorum Madam oyunuyla en iyi kadın oyuncu dalında İlhan İskender Ödülü’ne değer görüldü.

Suna Selen’in rol aldığı tiyatro oyunlarından bazıları: Budala, Sevgili Yalan, Kanlı Düğün, Tartuffe, Atçalı Kel Memet, Gel Evlenelim Yürü Boşanalım, Kanlı Düğün, Kırmızı Yorgunları, Yaban, Arıza, King Kong’un Kızları, Antigone: Sofokles, Kalpak, Vera Kissel.

Suna Selen’in rol aldığı film ve dizilerden bazıları: Gecelerin Ötesi, Izdırap Çocuğu, Dikenli Gül, Kalp Yarası, Kolsuz Bebek, Mahalle Arkadaşları, Sevimli Haydut, Kezban, Üç Çapkın Gelin, Suçlu Çocuklar, Silahları Ellerinde Öldüler, Sürtüğün Kızı, Fatoş Sokakların Meleği, İki Ruhlu Kadın, Bir Pınar Ki, Para, Ölüm Korkusu, Paprika Gaddarın Aşkı,

Yetimler Ahı, Dertli, Evlat Acısı, Hudutların Kartalı, Kaderim, Esir Hayat, İstek, Yüreğimde Yare Var, Oy Emine, Hınç, Sahte Kabadayı, Aşka Dönüş, At, Kan Bağı, Kürtaj, Faize Hücum, İffet, Can Kurban, Üç İstanbul, Çocuklar Çiçektir, Gecelerin Kadını, Fırtına Gönüller, Bugünün Saraylısı, Çalıkuşu, Oteldeki Cinayet, Ateşten Günler, Su da Yanar, Unutamadığım,

Bir Tren Yolculuğu, Benimle Evlenir Misin, Fidan Hanım’a Ne Oldu, Gönderilmemiş Mektuplar, Hızma, Bulutları Beklerken, Beş Kollu Avize, Büyü, Kısmet, Yadigar, Yağmur Zamanı, Cemalim, Nehir, Yeniden Çalıkuşu, Kızlar Yurdu, Sihirli Annem, Tutkunum Sana, Beyaz Melek, Zincirbozan, Kayıp Prenses, New York’ta Beş Minare, Devrimden Sonra, Hayat Devam Ediyor, Karadağlar, Güllerin Savaşı, Kadim Dostum.

Paylaşın

Şevket Altuğ Kimdir? Hayatı, Filmleri

13 Mart 1943 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Şevket Altuğ, aslen Trabzon, Sürmenelidir. Şevket Altuğ, Perihan Abla dizisindeki Şakir ve Süper Baba dizisindeki Fikret rolleri ile tanındı.

İlkokuldan itibaren öğrenim gördüğü Galatasaray Lisesi’nden 1960 yılında mezun olan Şevket Altuğ, aynı yıl girdiği İstanbul Üniversitesi Sinema ve Konservatuvarı’nda dört sene eğitim gördü.

Tiyatro hayatı 1962 yılında başlayan Şevket Altuğ, Dostlar Tiyatrosu ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyunculuk yaptı. Şevket Altuğ, 1971 yılında tiyatrocu Jale Erdoğdu ile evlendi, çiftin, Kezban ve Kerem adında iki çocukları oldu.

1975 yılından itibaren sinema ve televizyon filmlerinde oyunculuk yapan Şevket Altuğ, Atıf Yılmaz’ın yönettiği İşte Hayat, rol aldığı ilk sinema filmi oldu. Aile Şerefi, Gölge Oyunu, Şevket Altuğ’un rol aldığı sinema filmlerindendir.

Perihan Abla dizisinde Şakir ve Süper Baba dizisindeki Fikret rolleri ile tanınan Şevket Altuğ, 2003’ten sonra oyunculuğu bıraktı.

Şevket Altuğ’un rol aldığı tiyatro oyunlarından bazıları: Carmen, Hababam Sınıfı Müzikali, Hava Duruşması, Polisler, Yumurta, Gizli Ordu, Godot’u Beklerken, Mezarsız Ölüler, Ölü Canlar, Rosenbergler Ölmemeli.

Şevket Altuğ’un rol aldığı filmlerden bazıları: İşte Hayat, Aile Şerefi, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hasip ile Nasip, Kapıcılar Kralı, Mağlup Edilemeyenler, Meraklı Köfteci, Öyle Olsun, Gel Barışalım, Gülen Gözler, Şabanoğlu Şaban, Seyahatname, Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor, Düşman,

Hababam Sınıfı Güle Güle, Dolap Beygiri, Yedi Bela Hüsnü, Şekerpare, Tokatçı, Perihan Abla, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, İmdat ile Zarife, Gölge Oyunu, Süper Baba, Unutma Beni.

Paylaşın

Tanju Gürsu Kimdir? Hayatı, Filmleri

27 Ekim 1938 yılında Trabzon’da dünyaya gelen Tanju Gürsu, 7 Haziran 2016 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Tanju Gürsu’nun naaşı Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

Trabzon Lisesini bitiren Tanju Gürsu, 1962 yılında Ses dergisinin açtığı yarışmayı kazandı. Oyuncu olarak sinemaya başlayan Tanju Gürsu, birçok film ve dizide rol aldı. Anıt Film adlı bir şirket kurarak yapımcılık işine de giren Tanju Gürsu, ayrıca üç film senaryosu yazdı ve beş filmde yönetmenlik yaptı.

İlk kez 1988 yılında Kurtar Beni filmiyle Altın Portakal kazanan Gürsu, 1997 yılında tartışmalı biçimde Köpekler Adası filmiyle En İyi Erkek Oyuncu dalında bir kez daha ödüle layık görüldü. Gürsu, ayrıca 1998-99 yılları arasında yaklaşık bir yıl boyunca Trabzonspor’da İdari ve Teknik Konulardan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı.

Tanju Gürsu’nun yer aldığı yapımlardan bazıları: Fosforlu Oyuna Gelmez, Hodri Meydan, Lekeli Kadın, Şehvet Uçurumları, Ver Elini İstanbul, Arka Sokaklar, Bütün Suçumuz Sevmek, İki Kocalı Kadın, Ölüm Pazarı, Ölüme Çeyrek Var, Üç Öfkeli Genç, Adalardan Bir Yar Gelir Bizlere, Ankara’ya Üç Bilet, Bitirim Fatma, Çanakkale Aslanları,

Duvarların Ötesi, Gurbet Kuşları, Hızlı Osman, Kara Dağlı Efe, Lafını Balla Kestim, On Korkusuz Kadın, Sevgili Öğretmenim, Tatlı Yumruk, Yıldıztepe, Arzunun Bedeli, Bu Şehrin Belalısı, Can Yoldaşları, Kadın Avcıları, Mezarını Hazırla, Ölmeyen Aşk, Sarı Gül, Silahlar Patlayınca, Üç Korkusuz Arkadaş, Yemin Ettim Bir Kere, Bir Annenin Gözyaşları,

Bizanslı Zorba, Bırakın Yaşayalım, Kokla Beni Melahat, Soysuzlar, Dağılın Kazımlar Geliyor, Deli Gibi Sevdim, Hedef, Kara Murat Devler Savaşıyor, Vahşi Gelin, Mücevher Hırsızları, Boynu Bükük, Tanrıya Feryat, Gülsüm Ana, Bir Sevgi İstiyorum, Taçsız Kraliçe, Bay Alkolü Takdimimdir, Ölüm Yolu, Gülümse Biraz, Büyük Buluşma, Kırık Kanatlar, Fantastiğin Sineması, Hakkını Helal Et, Hicran Sokağı.

Paylaşın

İTO Duyurdu: İstanbul’un Enflasyonu Yüzde 78,81

Nisan ayında, İstanbul’da yıllık bazda perakende fiyatlar yüzde 78.81, toptan fiyatlar ise yüzde 65.94 arttı. Perakende fiyatlar nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 4.89, toptan fiyatlar ise yüzde 4.87 arttı.

Haber Merkezi / İstanbul Ticaret Odası (İTO), 2024 Nisan Ücretliler Geçinme İndeksi ve Toptan Eşya Fiyatları İndeksi verilerini açıkladı.

Buna göre; 2024 Nisan ayında İstanbul’da; perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi bir önceki aya göre yüzde 4.89, toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları indeksi ise yüzde 4.87 oranında arttı.

2023 Nisan ayına göre 2024 Nisan ayında yaşanan fiyat değişimlerini gösteren bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı İTO 1995 bazlı Ücretliler Geçinme İndeksinde yüzde 78,81, Toptan Eşya Fiyatları İndeksinde ise yüzde 65,94 olarak gerçekleşti.

Nisan 2024’te Perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; Giyim Harcamaları grubunda yüzde 23,85, Ev Eşyası Harcamalarında yüzde 5,30, Kültür Eğitim ve Eğlence Harcamalarında yüzde 4,88, Gıda Harcamalarında yüzde 4,84, Ulaştırma ve Haberleşme Harcamalarında yüzde 2,22, Konut Harcamalarında yüzde 1,45, Sağlık ve Kişisel Bakım Harcamalarında yüzde 0,88, Diğer Harcamalarda yüzde 0,03 artış izlendi.

Nisan 2024’te Toptan fiyatlarda bir önceki aya göre; Mensucat grubunda yüzde 17,93, İnşaat Malzemeleri grubunda yüzde 13,36, Madenler grubunda yüzde 7,27, Kimyevi Maddeler grubunda yüzde 5,40, Gıda Maddeleri grubunda yüzde 3,03, İşlenmemiş Maddeler grubunda yüzde 1,73 ve Yakacak ve Enerji Maddeleri grubunda ise yüzde 0,27 artış izlendi.

Paylaşın

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü: İstanbul’da Yoğun Güvenlik Önlemleri

İstanbul Valiliği’nin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlaması izni vermediği için meydana çıkan tüm yollar polis tarafından kapatıldı. Meydana yürümek isteyenlere ise polis plastik mermi ve gazla müdahale ediyor.

Haber Merkezi / Anayasa Mahkemesi (AYM), Taksim Meydanı’nın emekçiler için “sembolik” anlamı olduğunu belirterek, burada yapılacak 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasının hak ihlali olduğuna hükmetmişti.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve siyasi parti temsilcileri sabah erken saatlerde Saraçhane’de toplandı. İstanbul Valiliği kararıyla yasaklanan Taksim Meydanı’na çıkan tüm yollar polis tarafından kapatılırken, bazı güzergahlarda ise TOMA araçları bekletildi.

İstanbul’da Taksim’e Saraçhane yönünden çıkmaya çalışan gruplarla polis karşı karşıya geldi. Bozdoğan Su Kemeri girişine gelen kortej burada yolun iki yönü boyunca kurulan polis barikatına takıldı. Korteje önce biber gazıyla ardından da plastik mermi ile müdahale edildi.

Geriye çekilen kortej tekrar barikatlara doğru hareket etti. Polis ise gelen kitleyi ablukaya almak için çember kurdu. Ardından polis de önceki pozisyona geri çekildi. Korteje ikinci kez gazla müdahale edilmesinin ardından polis, ‘toplantınız kanunsuz, derhal dağılın’ yönünde anonsu yaptı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği’nden (TDB) oluşan 1 Mayıs Tertip Komitesi Saraçhane’deki 1 Mayıs eylemini sonlandırdığını duyurdu.

Tertip Komitesi adına Saraçhane Meydanı’nda açıklama yapıldı. Arzu Çerkezoğlu tarafından yapılan açıklamada, “Buradaki irade, bu yönetim anlayışına karşı memleketin sigortasıdır. Buradaki irade, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bu adaletsiz düzene karşı Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, halkın iradesidir. Buradaki irade, bizi yoksullaştıracak olan politikaları hayata geçirirken bizleri ‘yerli halk’ olarak görenlere karşı Türkiye halkının irade beyanıdır. Bundan sonra attıkları her adımda bu iradeyi görecekler, bu iradeyi tanıyacaklar” dedi.

Açıklamanın ardından Tertip Komitesi, eylemin sonlandırıldığını açıklarken, meydanda bulunan yurttaşlar kararı yuhalayarak tepki gösterdi.

Gözaltılar

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) üyesi bir grup, taşıdıkları çeşitli pankartlar ve flamalarla sloganlar atarak Beşiktaş’ın ara sokaklarından Barbaros Bulvarı’na çıkmak istedi. Çevik kuvvet ekipleri, bulvara çıkışlarına izin vermediği gruba müdahalede bulunarak, yaklaşık 20 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltı otobüslerine bindirilen HKP üyeleri, emniyete götürüldü.

Şişli Darülaceze Caddesi’nde toplanan bir grup, trafiği kapatarak Taksim’e yürümek istedi. Slogan atan gruba müdahale eden polis ekipleri, 11 kişiyi gözaltına aldı. Polis, Kurtuluş’ta slogan atarak Taksim’e yürümek isteyen Umut-Sen üyelerine de müdahale etti. Ekipler, 13 kişiyi gözaltına alarak, emniyete götürdü. Dolapdere’den Taksim’e ilerlemek isteyen bir grubun yürüyüşüne de güvenlik güçleri müsaade etmedi. Polis, uyarıya rağmen dağılmayan gruptaki 5 kişiyi gözaltına aldı.

Çeşitli sendikaların üyelerinden oluşan 6 grup da farklı zamanlarda Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesi önünde toplanmaya çalıştı. Bu gruplara müdahale eden polis ekipleri, gözaltına aldığı kişileri otobüslere bindirerek emniyete götürdü. Polis ekipleri, Mecidiyeköy Büyükdere Caddesi’nde de kol kola girerek sloganlar atan 4 kişiyi gözaltına aldı.

Sendikalar ve siyasi partilerden açıklamalar

1 Mayıs Tertip Komitesi’nde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) yer aldı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu ile birlikte medya mensuplarına konuştu. CHP örgütünün Saraçhane’ye çağrıldığını söyleyen Özel, “Hedef Taksim Meydanı’dır” dedi.

1 Mayıs’ın tarihi kutlama merkezinin Taksim olduğunu savunan Özel, Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yılındaki kararını bir döviz üzerinde göstererek, engellemenin Anayasal suç olduğunu söyledi. Özgür Özel, günlerdir yapılan müzakereleri anlattı ve İçişleri Bakanı’na “Doğrusunu yapın, bunu (engellemeyi) yapmayın” dediğini aktardı.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Son 5 yıldır Saraçhane hak arama noktasına dönüştü. Bugün de ne tesadüftür ve ne yazıktır ki 1 Mayıs ile ilgili bir hak arama buluşmasına dönüştü Saraçhane’deki buluşma. Saraçhane’de hak arama mücadelelerinin sonu her zaman başarıyla sonuçlandı, halkın isteği oldu. Muhtemelen bunun da sonu, eninde sonunda Taksim’de bir buluşmaya dönüşecek.

Ama bugün ama seneye. Bu hak arama mücadelesini umuyorum ki bu sürece karar verenler iyi izlerler ve vicdanlarıyla, hukuka uygun davranmalarıyla bir an önce bu tür sertleşen, şehri kıskaç altına alanlar, böyle bir bayramı yok saymaya gayret eden anlayıştan vazgeçerler. Temennimiz o ama 5 yıldır Saraçhane’de halk ne diyorsa o oluyor. Muhtemelen bundan sonra da böyle bir yolculuk başlar.”

Kortejde CHP’nin dışında DEM Parti, TİP, TKP, Sol Parti, Emek Partisi de yer aldı. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kutluyoruz, ‘bijî yek gulan’ diyoruz. DEM Parti, tabanımız, kitlemiz, emekçiler, Kürt yoksulları olarak, Taksim’de Türkiye emekçileriyle dayanışmak için bugün buradayız. Çok iyi biliyoruz ki işçilerin mücadelesiyle demokrasi ve özgürlük mücadelesini biraraya getirebilirsek güçlü bir mücadele zemini yaratabiliriz.

Bu ülkedeki yoksulluğu, yolsuzluğu, işçinin, emekçinin çekmiş olduğu zulmü bitirebiliriz. Önümüzdeki günlerde Kürt halkının hak arama mücadelesiyle, Türk emekçilerinin, yoksullarının, işçilerinin mücadelesinin ortak bir zeminde buluşmasının mücadelesini daha fazla vereceğiz. İşçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, gençler ve kadınlar güçlü bir mücadele zemininde bir araya gelebilirlerse yaşamış olduğumuz yoksulluğu ve zulmü bitirmek bizim ellerimizdedir” dedi.

KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz, “Öyle bir şiddet uygulandı ki kitleye ileriye yönlendiremiyoruz. Yöneticiler bu sorumluluğu nasıl alıyor? Polisi çeksinler Taksim’i açsınlar, bu önlemler nedeniyle yürüyemiyoruz. Yürümeye çalışmak başka riskler yaratacak” ifadelerini kullandı.

Yılmaz, “5 kere görüştük, vali izin vermiyor, İçişleri Bakanı izin vermiyor diyor polis. Sendikaları dinlemiyorlar, kitle örgütlerini dinlemiyorlar, otoriter rejim bu işte. 1 Mayıs dünyanın her yerinde kutlanıyor, bir tek burada kutlanamıyor. Mevcut anayasaya uymayan bir siyasi iktidar, yurttaşlarına yeni sivil anayasa diyor, açın bu Taksim’i…” sözleriyle açıklamasını sürdürdü.

1 Mayıs ve Taksim Meydanı

Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı, ilk defa 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan Selanik’te kutlanırken İstanbul’daki ilk kutlama 1912 yılında gerçekleştirildi. 1923 yılında 1 Mayıs’ın yasal olarak İşçi Bayramı ilan edilmesinden bir yıl sonra hükûmet, kutlamaların kitlesel olarak gerçekleştirilmesini yasakladı. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile de İşçi Bayramını kutlamaları tamamen yasaklandı.

Cumhuriyet döneminde yükselişe geçen işçi hareketi tarafından uzun yıllar kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde yüz bini aşkın kişinin katılımı ile Taksim Meydanında gerçekleştirildi. 1977 yılına gelindiğinde ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu daha kitlesel bir kutlama için hazırlıklara başladı.

Tertip Komitesi ile İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti arasında yapılan görüşmeler sonucu iç güvenliği DİSK’in, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı dış güvenliği ise emniyet güçlerinin sağlaması konusunda anlaştılar. Ulaşım kolaylığı ve merkezi konumu nedeniyle kutlama yerinin Taksim Meydanı olması konusunda da anlaşma sağlandı.

Bu süreçte, DİSK’in politikalarına karşı çıkan bazı Maoist gruplar da DİSK’in bu 1 Mayıs kutlamalarına katılmak istediklerini belirtmişlerdi. DİSK ise, kendi disiplinlerini bozacağını ve olay çıkaracağını düşündüğü bu grupların kutlamaya katılmalarını istemedi. Buna karşın söz konusu gruplar zorla da olsa Taksim Meydanı’na gireceklerini ilan ettiler. Bu koşullarda, 1 Mayıs öncesi dönemin gazetelerinin bazılarında 1 Mayıs’ta olayların çıkacağı, insanların ölebileceği yönünde köşe yazıları yayınlandı.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı’nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul’a gelenler ile birlikte yüz binlerce kişi Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katıldı. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürdü, konuşmalar da uzadı.

Saat 19.00 sularında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde Saraçhane tarafından Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşün sonunda Sular İdaresi arkasına kadar gelen Maocu gruplar kordon oluşturmuş DİSK güvenlik görevlileriyle çatışmaya girerek ateş açmaya başladılar. Bunun ardından tüm Taksim Meydanı’nı saran silah sesleri duyulmaya başlandı.

Gerek DİSK gerekse kutlamaya katılan çeşitli kuruluşlardan Sular İdaresi binasının üstünden ve Intercontinental Oteli’nin (bugün The Marmara Oteli) üst katlarından ateş açıldığı iddialarında bulunuldu. Taksim Meydanı’nın dolduran kalabalık panik halinde kaçmaya çalışırken polis de ses bombaları ve panzerlerle kalabalığa müdahale etmeye başladı.

Meydandan kaçmak için Kazancı Yokuşu’na yönelen büyük bir kalabalık park edilmiş DİSK üyesi Teknik-İş sendikasına ait bir kamyonun önünde sıkışınca burada birçok kişi ezildi. Sonuç olarak, 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. DİSK’in yayınladığı listede ise 36 kişinin öldüğü belirtildi.

Olay sonrası 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zaman aşımına uğrayarak düştü. Bunun üzerine dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Bugüne kadar ateşi kimlerin açtığı tam olarak belirlenememiş ve olay aydınlatılamadı.

1980 askeri darbesinin yasaklarından 1 Mayıs da kurtulamadı. 7 yıl boyunca işçi kutlamalarına izin verilmedi.  1987’de sadece milletvekillerinden oluşan bir grup Taksim anıtına çelenk bırakabildi. 1989 ve 1990’daki kutlama girişimlerinde bir işçi hayatını kaybederken bir üniversite öğrencisi felç oldu.

2010, işçi bayramının yeniden binlerce kişi ile kutlandığı ilk yıldı. Taksim Meydanı’nı 200 bin kişi doldurdu, görkemli bir kutlama gerçekleştirildi. Fakat 2013’te mügelerin yerini yine göz yaşartıcı bombalar ve şiddet aldı. Sendikaların 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlama ısrarı göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirdi.

1 Mayıs İşçi Bayramı

İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesinden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.

Chicago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlandı.

Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs’ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

Paylaşın

Türkiye’de Her Beş Haneden Biri Sosyal Yardım Alıyor

Türkiye’de her beş haneden biri sosyal yardım alıyor. Sosyal yardım alanların nüfusa oranı 2017 yılında yüzde 13,7 iken bu oran 2023 yılında yüzde 18,4’e yükseldi.

2017 yılında 3.2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlanırken bu sayı 2023’te 4,99 milyona dayandı. Son 4 senede sosyal yardım alan hane sayısı 1,7 milyon artış gösterdi. Bu da yüzde 52 artış demek.

Euronews Türkçe’nin Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Faaliyet Raporu’ndan derlediği verilere göre son yıllarda sosyal yardım alan hane sayısı kademeli olarak artıyor.

2017 yılında 3,2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlandı. COVID-19 salgınından hemen önce 2019 yılında bu sayı 3,28 milyon idi. Salgın dönemine özel sağlanan yardımlarla birlikte 2020 ve 2021 yılında sosyal yardım alan hane sayısı rekor seviyeye yükseldi.

Salgın özelindeki yardımlar hariç tutulduğunda da bu dönemde artış devam etti. 2021 yılında bu sayı 4,33 milyon haneye yükseldi. 2022 yılında 4,42 milyon hane sosyal yardımlardan faydalanırken 2023 yılında bu sayı neredeyse 5 milyona ulaştı (4.99 milyon). Bu ne demek? Son 4 yılda yüzde 52 artış ile 1,7 milyon hanenin daha sosyal yardımlardan yararlanması demek.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı ortalama hane büyüklüğü ve ülke nüfusundan yıllar içindeki değişime bakmak da mümkün. Üstelik hanehalkı büyüklüğü kademeli olarak düşerken nüfus artıyor.

2023 yılında Türkiye nüfusu 85,4 milyon; ortalama hane büyüklüğü ise 3,14 idi. Buna göre Türkiye nüfusunun neredeyse beşte biri (yüzde 18,4) sosyal yardımlardan yararlandı. Aynı oran 2017 yılında yüzde 13,7 idi. COVID-19 döneminde bu oran yüzde 26,2’ye kadar çıkmıştı. Salgına özel yardımlar hariç tutulduğunda son 2017’den bu yana kademeli bir artış oldukça belirgin.

Hane sayısı açısından bakıldığında da doğal olarak benzer sonuç çıkıyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye hane sayısı 26,3 milyon idi. Bu da hanelerin yüzde 19’unun sosyal yardımlardan yararlandığını gösteriyor. Öte yandan, AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre Türkiye’de yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunanların oranında son dönemde büyük artış yaşanıyor.

2021 yılında Türkiye’de üç kişiden biri (yüzde 34) yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. Bu oran 2015 yılında yüzde 26,7 idi. 2015-2021 yılları arasında AB ülkelerinin büyük kısmında bu oran düşerken Türkiye en çok artışın yaşandığı ülke oldu.

Peki, yoksulluk riskinde Türkiye Avrupa’da kaçıncı sırada? Eurostat verileri bazı ülkeler için 2022 bazıları için ise 2021 veya daha eski yıllara ait. Türkiye verisi 2021 yılını kapsıyor. Buna göre Türkiye’de 2021 yılı itibariyle halkın yüzde 34’ü yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında yaşıyor. Bu da halkın üçte biri demek.

Türkiye 36 ülke içinde 4. sırada. İlk sırada yüzde 46,,6 ile Arnavutluk var. Ardından Romanya (yüzde 34,4), Karadağ (yüzde 34,1 ) ve Türkiye (yüzde 34) geliyor. AB ortalaması yüzde 21,9. Yoksulluk ve sosyal dışlanma riskinin en düşük olduğu ülkeler ise İzlanda (yüzde 11,4) ve Çekya (yüzde 11,8). Bu oran Almanya ve Fransa’da yüzde 21.

Paylaşın

Bakırhan: Bizi Kayyım İle Tehdit Ediyorlar; İrademizi Gasp Ettiremeyeceğiz

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Adaleti sağlamakla görevli olması gerekenler, kayyımlar ile bizi tehdit ediyor. Teyakkuzdalarmış! Vallahi sen teyakkuzdaysan, bizim halkımız çoktan teyakkuzda. Artık o dönemler kapandı” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Halkın iradesine, halkın iradesi olarak gördükleri belediyelere kayyım atayacağınızı düşünüyorsanız yanılırsınız. Bu halk size aslında Van’da çok büyük bir ders verdi. Evet, biz de teyakkuzdayız. Bu sefer irademizi asla gasp ettirmeyeceğimizi bir kez daha sizin huzurunuzda ifade ediyorum. Anamızın ak sütü kadar helal olan, hakkımız ve emeğimizle kazandığımız yerel yönetimlerimizi ne pahasına olursa olsun koruyacağız.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:

“31 Mart seçimlerinden hemen sonra yapmış olduğumuz ilk konuşmada herkesi halkın iradesine saygı göstermeye davet etmiştik. Van’da da bu çağrımızı yinelemiştik. Halkı karşısına alanlar, halkın iradesini yok saydığı için bu seçimleri kaybedenler yine geçmişteki tehdit ve kirli kumpaslarla dolu dillerini konuşmaya devam ediyor. Bizzat Cumhurbaşkanının kendisi sandıktan çıkan sonuçlara saygı göstereceğini söylemişti. Aradan geçen zamana bakılırsa, orada da Kürtler hariç demek istedi sanırım. Çünkü kirli kumpasları, algı operasyonları bizim yerel yönetimler üzerinden devam etmeye çalışıyor.

Tabii ki bu saldırılar yeni değil, biz bunların yabancısı değiliz. Geleneğinden geldiğimiz partilerin tamamı benzer saldırılarla birçok defa karşı karşıya kaldı. Daha geçen günlerde bir katı atık emekçisinin deposundan Milli Güvenlik Kuruluna ait bir belge ortaya çıktı. Bu belgede, 90’lı yıllarda Kürtlere karşı uygulanan kirli politikaların nasıl tezgahlandığını ve nasıl hayata geçirildiğini gördük.

Kürt halkına dönük Psikolojik Harp Dairesinin yürütmüş olduğu planlar aslında o belgenin kendisinde vardı. On binlerce faili meçhul cinayetin nasıl yapıldığını anlatıyordu o belge. Bugün Kürt illerinde hemen hemen ziyaret ettiğimiz bütün ailelerimizin baş köşeye fotoğraflarını koydukları insanlarımızın failleri bu belgelerde saklıdır. Onlar bu belgelerdeki planlarla katledildi. Biz bunları unutmadık, unutmayacağız. Çöpten çıkan o belgenin de takipçisi olacağız.

İnsan-kırımında, katliamlarda zamanaşımının olmadığını belirtmek istiyorum. Bir gün DEM gelir devran dönerse, biz Milli Güvenlik Kurulundaki bu kirli tezgahı, Kürtlere ve muhaliflere dönük katliamcı anlayışı demokratik bir yargı karşısında yargılayacağız. Evet, dün böyleydi ama bugün çok mu farklı?

Söz konusu DEM Parti olunca, söz konusu Kürtler, muhalifler olunca maalesef bu durum değişmiyor, aynı şekilde devam ediyor. Bugün de aynı karanlık çevreler yine oyunlarında ısrar ediyorlar. Adalet desen yok. İşte Kobanî Davası 7-8 yıldır devam ediyor. Bir tweet atıldığı için eş genel başkanlarımız dahil olmak üzere 100’ün üzerinde arkadaşımız yargılanıyor, onlarcası cezaevinde. Özgürlükler yerle bir edilmiş, hukuk can çekişiyor.

En son işte Tahir Elçi davasını hep birlikte gördük. Güpegündüz Diyarbakır’ın caddesinde işlenen bir cinayetin failleri ortada yok. Savcı, tutuklananları da beraat ettirmek istiyor. Karıncayı kuşu dahi kameralarla, MOBESElerle görenler, Amed’in her karışını kontrol edenler Tahir Elçi’nin katillerini bulamadılar ya da bulmak istemiyorlar. Bu yetmiyor, yargılananları da beraat ettirmek istiyorlar. Bu davanın da takipçisi olacağız. Tahir Elçi’nin katillerinin ortaya çıkması için hep birlikte çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Tüm bu olanlara karşı kılını kıpırdatmayanlar, kalkmış bizi tehdit ediyor. Bunların hesabını vermeleri gerekirken, sabah akşam DEM Parti ve kazanmış olduğu yerel yönetimlerden bahsediyorlar. İnsan biraz geriye dönüp bakar. Bu tehditlere, bu kırımlara, bu algı operasyonlarına Kürtler, emekçiler, Türkiye halkları ne zaman taviz verdi, ne zaman eyvallah etti ki şimdi parmak sallamanızdan korkarak barış ve demokrasi mücadelemizden vazgeçmemizi bekliyorsunuz? Ne tehditleriniz ne algı operasyonlarınız bizi bu haklı mücadelemizden asla vazgeçiremeyecektir.

Adaleti sağlamakla görevli olması gerekenler, kayyımlar ile bizi tehdit ediyor. Teyakkuzdalarmış! Vallahi sen teyakkuzdaysan, bizim halkımız çoktan teyakkuzda. Artık o dönemler kapandı. Halkın iradesine, halkın iradesi olarak gördükleri belediyelere kayyım atayacağınızı düşünüyorsanız yanılırsınız. Bu halk size aslında Van’da çok büyük bir ders verdi. Evet, biz de teyakkuzdayız. Bu sefer irademizi asla gasp ettirmeyeceğimizi bir kez daha sizin huzurunuzda ifade ediyorum. Anamızın ak sütü kadar helal olan, hakkımız ve emeğimizle kazandığımız yerel yönetimlerimizi ne pahasına olursa olsun koruyacağız.

“Bizim hiçbir halkın sembolleri ve değerleriyle sorunumuz yok, olmaz da”

Hiçbir dönem belediyelerde bu kadar büyük borç tablosu çıkarılmamıştı. Belediyelerde yolsuzluk diz boyu, belediyeler borç batağına batırılmış. En küçük belediyenin dahi yüz milyonun üzerinde borcu var. Kimi ilçelerimiz büyükşehirlerle yarışacak borçlara sahip. Kayyımlar talan etmiş, yok etmiş, büyük usulsüzlükler yapmış ama bunların tekine bir soruşturma açılmamış. Bizim için teyakkuzda olanlar, 8 yıldır yerel yönetimleri borç batağına batıran, usulsüzlükleri ve yolsuzlukları aleni bir şekilde ortada olan yönetimler hakkında tek bir soruşturma açmamış.

Ama söz konusu biz olunca semboller ve değerler üzerinden bizi tehdit etmeye çalışıyorlar. Bakın son kez burada söylüyorum: Biz geleneğinden geldiğimiz partilerin bu konuda tavrı çok nettir. Sadece Türkiye halklarının değil, dünyada yaşayan hiçbir halkın sembolleri ve değerleriyle sorunumuz yok, olmaz. Şimdi de yoktur. Basit algı operasyonlarıyla sembollere karşı olduğumuzu kamuoyuna lanse ederek kirli oyunlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Bu yetmiyormuş gibi Ağrı’da il vergi dairesi – artık bakanlığı, üst düzey bürokrasiyi geçtik- İller Bankasından Ağrı Belediyemize giden 7 milyon liraya bloke koymuş. Neymiş, Ağrı İl Vergi Dairesinin belediyeden alacağı varmış. Sen 8-10 yıldır uyuyorsun da belediye DEM Parti’ye geçince mi alacağının farkına varıyorsun? AKP ampullü o bürokratlar da bizi iyi dinlensin. Ağrı Belediyesi talan edilmiş, soyulmuş soğana çevrilmiş.

İşçilerin, emekçilerin ücretini dahi ödeyemeyecek bir noktaya getirilmiş. Ağrı’daki yolsuzlukları bilmeyen yok! Bürokrasi suskun. Ama şimdi vergi dairesindekilerin aklına borçlarını tahsil etmek gelmiş. Bu tarafgir tutumları da unutmayacağız. Çağrımız, belediyeler arasında bir ayrımcılığın uygulanmamasıdır. Bizim olmayan belediyelerde il vergi daireleri ne yapıyorsa, Ağrı İl Vergi Dairesini de onu yapmaya davet ediyoruz.

Bizim alnımız ak, kapımız açık. Zaten biz açmasak da 24 saat belediyelerimizde Sayıştay ve mülkiye müfettişleri kamp kuruyor. İçtiğimiz suyun fiyatına, sayısına dahi bakıyorlar. Bizi diğer belediyelerle kimse karıştırmasın. Sizin huzurunuzda çağrı yapıyorum; Sayıştay ve mülkiye müfettişlerini halklarımızın kazandığı belediyelerimize ben davet ediyorum. Gelip araştırsınlar, soruştursunlar. Keşke bunu yapsalar.

Hem bizden önceki kayyımcı anlayışın hem de AKP’li belediyelerin o belediyeleri nasıl soyduğunu görsünler. Türkiye halkları da görsün. Belediyelerimizde kayyımların ve diğer kimi partilere mensup belediyelerin yapmış oldukları usulsüzlükleri ve yolsuzlukları 40 Haramiler bile yapmaz. Onlara bile rahmet okutacak cinsten yolsuzluk ve usulsüzlükler yapılmış. Sayıştay ve mülkiye müfettişlerini biz davet ediyoruz. Buyursunlar, belediyenin 8-10 yıllık borç ve harcama haritasını ortaya çıkarsınlar, biz de hep beraber görelim.

Bu gündemi fazla uzatmak istemiyorum, söylenecekler çok ama siz anladınız. Türkiye halkları da anlamış olmalı ki 31 Mart’ta bunlara gereken cevabı verdiler. Ancak belli ki buradan dersler çıkarmamışlar. Yine algı operasyonlarıyla, tehdit ve şantajlarla bizleri pes ettireceklerini düşünüyorlar. Artık öyle bir dünya yok. Bu ülkenin tarihinde ne zaman yoksulluk, sefalet ve ölüm varsa bilin ki iktidarlar barış ve demokrasiden uzaklaştıkları içindir.

1930’larda, 70’lerde, 90’larda bunları yaşadık. Bu kötü ve karanlık günlerin olduğu dönemler demokrasiden uzaklaştığınız, Kürt sorununu yok saydığınız, şiddetle çözmek istediğiniz dönemlerdi. Şimdi de aynı tablonun içindeyiz. İnsanlar açlıkla mücadele ediyor. Emekliler akşama kadar feryat figan ediyorlar, 10 bin lirayla nasıl geçinilir sorusunu soruyorlar. Ama buna çare bulması gerekenler parmak sallıyor, algı operasyonları yapmaya çalışıyor.

İktidar her kaybettiğinde, geçmişteki sonu belli olan diğer iktidarlar gibi, tekçi ve inkarcı devlet kumpaslarına ve kirli tezgahlara sarılmaya devam ediyor. Bir ülkede siyaset kurumu görevini yapmadığında, iktidar halk iradesine saygı duymadığında, seçim sonuçları inkar edildiğinde ortaya çıkan tek şey huzursuzluk, adaletsizlik ve sefalettir. Bu ülkede yaşayan herkesi şunu görmeye davet ediyorum.

Demokrasi, adalet ve barıştan uzaklaşıldıkça; en fazla biz emekçiler ve yoksullar kaybediyoruz, en çok bizim özgürlüklerimiz gasp ediliyor, en çok bizim soframızda ekmeğimiz aşımız küçülüyor. Pusulası savaş olanların yanaşacakları liman açlık, yoksulluk ve sefalet limanıdır. Bu defalarca deneyimlendi ve görüldü. Şu anda yaşadığımız da budur. Defalarca bu uyarıyı yaptık ama savaş peşinde koşa koşa, ki hala Cumhurbaşkanı ülke ülke dolaşarak Kürtlere karşı savaş vizesi almaya çalışıyor- ülkeyi batırdılar bitirdiler, bu savaş zihniyetinden bir türlü uzaklaşamadılar.

“Emekçiler kaybederken ısmarlama ihale alanlar kazanıyor”

Tekrar ediyoruz; Türkiye’nin yaşadığı temel sorunlar savaşla giderilmez, barış siyasetini izleyelim, demokrasi ve özgürlükleri arttıralım o zaman Türkiye’nin nasıl büyüyeceğini hep birlikte görürüz. Bu iktidar anlayışıyla biz emekçiler, kadınlar, gençler kaybediyoruz. Peki, biz kaybediyorsak kim kazanıyor? Milyarlarca lira vergi desteği alanlar kazanıyor. Hem milyarlar kazanıyorlar hem de vergi desteği alıyorlar. Normalde demokratik bir ülkede tam tersi olmaz mı? Ismarlama ihale alan 3-5 müteahhit kazanıyor.

Milyonlarca genç işsizken, ülkeden bir an önce gidip başka bir yerde yaşamını kurmaya çalışırken, çoklu maaş alan bürokratlar kazanıyor. Halka dolarlarınızı, eurolarınızı bozdurun diye çağrı yapıyorlar ama ihaleleri dolarla veriyorlar. İhaleyi dolarlarla alanlar kazanıyor. Savaştan beslenenler ve halk iradesini tanımayanlar, bu sömürü ve adaletsizlik düzeninin devam etsini isteyenlerdir. Lüks devam etsin, şatafat devam etsin, çoklu maaşlar devam etsin de emekçilere ve emeklilere ne olursa olsun yaklaşımı bugün Türkiye’de uygulanıyor.

İnşallah DEM gelecek devran dönecek. Bu gidişatı da tersine çevireceğiz. Biz DEM Parti olarak; her zaman gençlerden, kadınlardan, emekçilerden yana olduk ve onlar kazansın diye mücadele ettik ve mücadele etmeye devam edeceğiz. Siyasetin normalleşmesi, sorunların diyalog zemininde çözülmesi ve devlet içindeki bu yeni paralel yapıların son bulması bu sefalet ortamının bitmesinin tek yoludur. Son üç ayda 425’ten fazla işçi katledilmiştir. Hayatını kaybetmiştir demiyorum. Gerekli olan güvenlik önlemleri ve güvenli çalışma ortamı sağlanmadığı için katledilmişlerdir.

Her gün kadınlar katlediliyor. Her yıl binlerce çocuk istismara maruz kalıyor. İnsanlar artık çöpten yiyecek toplamaya başladı. On binlerce genç evini terk etti. Büyük bir çürüme ile karşı karşıyayız. Buna son vermenin adıdır DEM Parti. Buna son vermenin mücadelesini veriyor DEM Parti. Biz bu büyük çürümeye son verme yolunda ortak, adil ve eşit yaşam inadımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Barış ve demokrasi mücadelesinden tek bir geri adım atmayacağız. Her evi, her sofrayı etkileyen bu ekonomik krize karşı acil alınması gereken önlemler ve atılması gereken adımlar var.

“Meclis’e 10 maddelik çağrımız var”

Bu kriz döneminde de DEM Parti’nin tek parolası krize karşı emekçileri ve halklarımızı korumak olacaktır. Halkı ve emekçileri korumak üzere Meclis’in irade göstermesi için acil yerine getirilmesi gereken hususlara ilişkin 10 maddelik bir çağrı yapmak istiyoruz huzurlarınızda:

1- Asgari ücreti her ay sendikaların belirlemiş olduğu yoksulluk sınırının yarısına eşitleyelim. Gelin, asgari ücreti 3 ayda bir güncelleyelim.

2- En düşük emekli maaşını asgari ücret seviyesine çıkaralım, Kademeli Emeklilik Sistemi ile sosyal adaleti sağlayalım.

3- Esnafa ucuz kredi imkanı sağlayıp sigorta primlerinde kolaylık sağlayalım ki istihdama katkı sunulsun.

4- Küçük esnafın 100 bin liraya kadar olan borçlarını silelim. Milyar dolar kazananlara vergi muafiyeti sağlayanlar ve borçlarını silenler, esnafın 100 bin liraya kadar olan borçlarını gayet rahat silebilir.

5- Vergi adaleti için çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacak düzenlemeler yapalım. Vergi muafiyeti ve istisnalarına artık son verelim.

6- Çiftçilerin temel gider kalemlerinden olan mazot, gübre, elektrik gibi girdilerin ucuza teminini sağlayarak üretimi teşvik edelim. Çiftçiye destek sağlamadığınız zaman dışarıdan ithal bir ekonomik anlayışa mahkum kalıyorsunuz. Gelin, küçük çiftçilerin 10 bine kadar olan borçlarını silelim.

7- Bireysel borçlanma sorununu ortadan kaldırmak için, hane geliri 50 bin liranın altında olan vatandaşların ihtiyaç ve bireysel borçlarının faizlerini silip borçlarını yeniden yapılandıralım.

8- KPSS kapsamında hemen engelli 20 bin kişinin işe alımını gerçekleştirelim. Kamuda engelli istihdam kotasını yüzde 6’ya yükseltelim.

9- Gençlere temel gelir desteği sağlayalım. Öğrencilerin burslarını insani şartlarda eğitim görebilecekleri bir seviyeye yükseltelim. Geçim sıkıntısı çekmeyecekleri olanakları gençlerimiz için yaratalım.

10- Barınamayan öğrenciler için bir atılım başlatarak öğrencilerin barınma sorununu tarihe gömelim.

Şimdi size soruyorum; bu 10 maddenin hangisi Meclis’ten geçmez, çok mu zor bunlar? İşte bu 10 maddeyi dahi geçirseler emekliler, emekçiler, öğrenciler, gençler, çiftçiler, küçük esnaf nefes alacak. Ama maalesef bunu bile yapmayanlar, sonra çıkıp emekçilerin, gençlerin, köylülerin dostu olduğunu söylüyor. Milletvekili arkadaşlarımızla birlikte biz bu 10 maddeyi Genel Kurulda da sahada da her yerde dile getirerek Meclis’in adım atması için de kararlılıkla mücadele edeceğiz.

Yarın 1 Mayıs. Yüzlerce yıllık emeğimizle ve çabamızla 1 Mayıs’ı hem devletlere hem sermayeye kabul ettirdik. İşçilerin bayramıdır 1 Mayıs. İşçilerin ve emekçilerin bayramını bu vesileyle kutluyorum. Biz 8 Mart ruhunu nasıl Newroz coşkusuyla birleştirdiysek, Newroz’da sahaya çıkan milyonların gücünü nasıl 31 Mart’ta başarıya dönüştürdüysek, şimdi de 31 Mart’ta elde ettiğimiz başarıyı 1 Mayıs alanlarına taşıyarak işçinin ve emekçinin gücünü göstereceğiz. Baskının, açlık ve sömürünün kol gezdiği bir dönemde 1 Mayıs bizler için 31 Mart’ta aldığımız değişim mesajını zafere ulaştırmanın dönüm noktası olacaktır.

1 Mayıs’ta bir kez daha milyonlarla bir araya gelerek mücadelemizin gücünü gösterme zamanıdır. DEM Parti olarak bizler emeğin ve özgürlüğün ülkesini kurmak için uğraşıyoruz. DEM Parti; emekçilerin partisidir, mültecilerin partisidir, kimliği yok sayılanların partisidir. DEM Parti; maden ocaklarında karın tokluğuna çalışanların, tekstil atölyelerinde hayata tutunmaya çalışanların sesi sözüdür. DEM Parti; Kürt’ün, Türk’ün Arap’ın, Ermeni’nin ve burada adını sayamadığım bütün hakların ve inançların partisidir, güvencesidir. DEM Parti, haksız ve hukuksuz yere içeride olan tutsakların haykırışıdır. DEM Parti, işçi sınıfı ile Kürt halkının hak arama mücadelelerini birleştirdiği bir mevzidir. DEM Parti; 1 Mayıs’tır, 8 Marttır, Newroz’dur.

Bizim için Newroz da 1 Mayıs da aynı mücadeledir, Kürt halkının direnişi ile 1 Mayıs’ın devrimci ruhu kardeştir. Emeği sömürülen ve katledilen işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, ezilenlerin sesi ve umudu olmak için DEM Parti Eş Genel Başkanları olarak biz de yarın Van ve İstanbul’da alanlarda olacağız. Yarın ben İstanbul’daki emekçilerle dayanışmak için, omuz omuza vermek için Taksim’de olacağım. Bu vesileyle tüm işçileri, emekçileri, kamu emekçilerini, kadınları, gençleri, partimize gönül vermiş herkesi 1 Mayıs’ta Taksim’de işçilerle ve emekçilerle dayanışmaya çağırıyorum.

Bugün aramızda KHK’yle işten atılmış Nejla Demirci arkadaşımız var. KHK ile işten atılan emekçilerin de 1 Mayıs bayramını kutluyorum. Onların mücadelesinin takipçisi olduğumuzu, birlikte olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Necla Demirci arkadaşımız aynı zamanda “Kanun Hükmü” belgeselinin yönetmenidir. Belki izlediniz, gerçi nereden izleyeceksiniz hep yasaklanıyor. Sizleri Kanun Hükmü’nü izlemeye davet ediyorum. Yarın akşam Ankara’da bütün arkadaşlarımızı izlemeye davet ediyorum. Bijî 1ê Gulanê, Yaşasın 1 Mayıs.

Son olarak da biliyorsunuz Hilvan’da belediyeyi kazanmıştık ama çeşitli oyunlarla oradaki seçimi iptal ettirdiler. 2 Haziran’da seçim yenilecek. Buradan onurlu Hilvan halkına seslenmek istiyorum. Hilvan, hak arama mücadelesinin verildiği ilk topraklardandır. Hilvan halkını 7’den 70’e bu haksız ve hukuksuzluğa karşı DEM Parti çalışmalarına katılmaya, DEM Parti’nin tekrar belediyeyi alması için çalışmaya çağırıyorum. Biz de Hilvan’da olacağız. Merkezimizle, milletvekillerimizle, demokratik kitle örgütleriyle, aydınlarla birlikte bu haksızlığı ve hukuksuzluğu büyük bir farkla Hilvan’da kapatarak belediyeyi halkın evi haline getireceğiz diyoruz.

Amedspor, sadece bizim değil Türkiye emekçilerinin, halklarının, gençlerin takımı. Türkiye’de sanırım son verilere göre taraftarı en fazla olan üçüncü takımmış Amedspor. Yani demek ki köklü takımlara rağmen bu kadar çok taraftarı var, seveni var. Amedspor’un şampiyonluğunu kutluyoruz, hayırlı olsun. İnşallah önümüzdeki yıl bu salonlarda birinci lige çıkmasını hep birlikte kutlarız. Batman Petrolspor’a da başarılar diliyoruz, kutluyoruz. Onlar da çok üstün bir başarı ortaya koydular. Tabii Vanspor da daha bitmedi. Vanspor’un da eleme grubundan çıkarak Van’a yakışır bir sonuçla bir üst lige yükselmesini bekliyoruz. Bu temennilerle hepinizin 1 Mayıs’ı kutlu olsun. Hepimize başarılar.”

Paylaşın