Ulaş Başar Gezgin kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Mayıs 1978 yılında İstanbul’un Alibeyköy İlçesi’nde dünyaya gelen Ulaş Başar Gezgin babasını, beş yaşındayken yitirdi. Üsküdar Sokullu Mehmet Paşa İlkokulundan sonra, 1989’da giriş sınavını kazandığı Özel Darüşşafaka Lisesinde parasız yatılı olarak okudu.

Haber Merkezi / Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimlerini bitirdi (2000). Yüksek lisans tezini Boğaziçi Üniversitesinde “Sosyal Psikoloji” alanında verdi (2002). Doktorasını ODTÜ’de Bilişsel Bilimler alanında yaptı (2006).

Eğitim hayatını, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi (2009), Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı (yüksek lisans 2011) ile tamamladı. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 22 yıl ders verme deneyimine sahip.

Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçe’ye kazandırmaktadır.

Ayrıca henüz gün yüzü görmemiş 100’ü aşkın bestesi bulunmaktadır. Çeşitli çalışmaları 12 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycanca) çevrilmiştir. Toplam 109 kitabı bulunmaktadır.

Yit(iril)en, Okyanus Gibi ve Nikah Memurunun Son Nikahı adlı öyküleriyle Gençlik Kitabevi Öykü 2000 Yarışmasında ikinciliğe değer görüldü.

“Ablaya Susamak”

Benim hiç olmadı hayatta ablam,
Hindi yaptım dün ilk kez, ablam olmadı…
Islandım baştanbaşa -kapama o radyoyu-

Tir tir titreyişiyle tüm bedenimin,
Hep soba başındayım, kızarmış burun…
‘Ablam’ diyorum benim, ‘hiç mi hiç olmadı’…

Kucağında taşıyacak biri varsa küçükken,
Her kimse o, unutsam da, ablam değildi…
Hatırlasam yine bir… Ablam olmadı benim…

Masalcı bir ninem vaaar idi belki,
Solmadayken başşehirin yorgun, bitkin trafosu,
Herkesin ablası vardı; yoktu benimse…

Olsundu ya, mühim değil gerisi…
İster aramızda altı yıl olsun,
İster ise altmış güncük olsundu…

Bana seksek öğretecek, tavlayı bana…
Evet, hep beni bakkala gönderecek;
Ama saymayı öğretecek, tüymeyi bana…

Benim ablam olmadı, ablam olmadı…
Camların buğusuna, tüm o yağmurlu günlerde,
Yalnız kendi ismimdi yazdığım, üşüyerek…

Birgün evlenecekti, baştan belliydi,
Bana rehber olacak, yuvadan uçana dek;
Uçsundu; olsundu yeter ki… Ama olmadı…

Ben ablayım evet ama, kime ablayım?..
Ben kardeşim, doğrudur da, kimin kardeşi?..
Hepsi yalan, tüm o haylaz, hayta çocukluğumu,
Yalnız kendimle geçirdim, kendimde geçirdim…

Benim sanki daha önce babam da olmamıştı…

“Diyor Ki Arnavut”

Tek isim bildimse de tüm yaşamım boyunca,
Varlığım da yokluğum da Makedon adlarına…
Silah çatıversem de Makedonlar’a karşı,
Varlığım yokluğum feda Makedon adlarına…

Şehirde görüşürdük gizli gizli, usul usul,
Dokuz dedi mi akşam üzeri, saat kulesi…
Ben O’nun gözlerinde tüm dünyayı görürdüm,
Ben O’nun kollarında, dünyayı kucaklardım…

Birgün duyulmasın mı dağın şahanlarınca,
Emir verdi komutan, bir ay hücre cezası…
O’nu düşündüm yalnız O’nu, top sesleri arasında,
Resimlerini çizdim, ismini kazıdım duvarlarına hücrenin…

Birden kapı açıldı, ‘oh bitti bir ay’ derken,
Girmesin mi içeri Makedon askerleri…
Bırakıp kaçmış beni komutanla erleri…
Yok ama, bu aralar, kimseye kızamıyorum…

Şimdi tutturmuşsun bi’, ‘kurşuna dizeceğim seni’,
Vur kardeşim, sevmedin sen demek hiç,
Çocuğun da yok anladım, çocuğun da yok,
Çare yok, bas kardeşim, bas tetiğe o zaman…

Tek isim bildimse de tüm yaşamım boyunca,
Yokluğum da nasıl olsa Makedon adlarına…

Paylaşın