Özgür Özel: Darbenin Karargahı Beştepe

Silivri’de düzenlenen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinginde konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Her darbenin bir karargâhı vardır. Bu darbenin karargâhı Beştepe’dir. Bu darbenin mühimmatı yalandır, iftiradır” dedi.

Görevden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlatılan ve her çarşamba İstanbul’un bir ilçesinde düzenlenen ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingi bugün Silivri’de gerçekleştirildi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Güzel insanlarının omuz omuza olduğu, adı güzel kendi güzel Silivri’deyiz” diyerek sözlerine başladı.

Konuşmasında Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı sürecini ve geçmişte yaşanan Ergenekon ve Balyoz davalarını hatırlatan Özel, Silivri Cezaevi’ni de içine alan yeni bir vizyon sundu. Özel, “Size söz veriyoruz, Ekrem Başkan’ın Cumhurbaşkanlığında Silivri’yi ‘Özgürlükler ve Demokrasi Müzesi’ yapacağız” dedi.

2008–2011 yılları arasında yaşanan FETÖ kumpaslarına değinen Özel, “Bu ülkenin şerefli askerlerine, gazetecilerine kumpaslar kuruldu. Dönemin Başbakanı, kendisini o davaların savcısı ilan etmişti” ifadelerini kullandı. O dönem kamuoyunun yakından tanıdığı ve daha sonra yurtdışına kaçan eski savcı Zekeriya Öz üzerinden bugünkü siyasi operasyonlara dikkat çeken Özel, şunları söyledi:

“Tayyip Erdoğan’ın önünü açan, etrafında temizlik yapan o kudretli savcı Zekeriya Öz, 15 Temmuz’da sıçan gibi ülkeyi terk etti. Bugün de Erdoğan’ın yetki verdiği, yargıyı siyasi operasyonlar için kullananlara sesleniyorum: Zekeriya Öz’ün sonunu yaşamak istemiyorsanız akıllı olun, hukuktan ayrılmayın, iftiracı olmayın!”

Özgür Özel, İmamoğlu hakkında devam eden davaları da hatırlatarak, “Bugün Ekrem Başkan’a ve arkadaşlarımıza kurulanlar da en az o gün kurulan kumpaslar kadar ciddidir. Sakın yarın karşımıza çıkıp da ‘aldatıldım, beni affedin’ demesin. Bunun hesabını millet senden soracak” dedi.

“Bu darbenin karargâhı Beştepe’dir”

Özel, son yerel seçimlerde halkın kararının yok sayılmaya çalışıldığını vurgulayarak, “Geçtiğimiz seçimde İstanbul’un belediye başkanını halk seçti, Silivri’de de halk kararını verdi. Ancak bu kararlardan rahatsız oldular. Hem mevcut belediye başkanlarına hem de halkın takdir ederse gelecekteki Cumhurbaşkanına karşı bir siyasi darbe girişimindeler,” ifadelerini kullandı.

Özel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her darbenin bir karargâhı vardır. Bu darbenin karargâhı Beştepe’dir. Bu darbenin mühimmatı yalandır, iftiradır.”

Konuşmasında Boğaziçi Üniversitesi’nde son günlerde yaşananlara da değinen Özel, öğrencilere yönelik baskılara sert tepki gösterdi. “YTÜ’lüler, Boğaziçililer koşup gelince darbeciler neye uğradığını şaşırmışlardı. Şimdi o Boğaziçili öğrencilerden intikam almaya çalışıyorlar. Tepkilerini ‘terör’ gibi göstermeye uğraşıyorlar” dedi.

“Bakın Boğaziçi’nde neler oluyor, çoğu kanal anlatmıyor. Yazıklar olsun ki ne TRT ne merkez medya işin özünü anlatmıyor” diyen Özel, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Boğaziçi’nde olanlar şudur: Nurettin Yıldız isimli, selefi karanlıktan beslenen bir adam diyor ki, ‘Buluğ çağından önce çocuk evlenebilir. Çocuklar arası nikah olabilir. Mesela 7 yaşındaki bir kız çocuğu 25 yaşındaki bir adamla nikahlanabilir.’ Bu bir namussuzluktur! Volkan Konak ölünce arkasından hakaret eden Çatalca Müftüsüyle bu Nurettin’i birlikte yuhalayın! Bu adamı konuşma yapmaya çağıran kayyum rektör Naci İnci’ye de yazıklar olsun!”

Özel, halkın vicdanına da seslenerek şunları söyledi: “Kayseri’deki Mahmut abime, Konya’daki Rukiye teyzeme, Trabzon’daki Emine ablaya söylüyorum: 7 yaşındaki torunuzu 20 yaşındaki birine verilebilir diyenlere karşı hepimizin evlatlarını savunan Boğaziçi’nin aslan evlatlarına sahip çıkın!”

Özel, “Bundan 55 gün önce ‘Bir ay sonra birbirlerinin gözlerinin içine bakamayacaklar’ diyordu. Otuz değil, elli beş gün geçti. Akrabalarımın gözünün içine bakıyorum. Yarın Ekrem Başkanlayım. Eğer cesaretiniz varsa, ben arkadaşlarıma güveniyorum, yargılamayı TRT’den yayınlayın da görelim!” sözleriyle yargılamaların kamuoyuna açık yapılması çağrısında bulundu.

Özel, Erdoğan’ın suçlamalarının temelsiz olduğunu vurgulayarak, “Erdoğan’ın iddia ettiği, yalancı şahitlerin iddia ettiği her şey boşa çıktı. Meşe, çınar, ladin diye üç odun buldular, onlara iftira attırdılar” dedi.

Paylaşın

Türkiye, Avrupa’da En Uzun Mesai Yapılan Ülke

Türkiye, ortalama 43,1 saat ile Avrupa’da en uzun mesai haftasına sahip ülke oldu. Türkiye’yi 41,3 saat ile Sırbistan, 41,2 saat ile Bosna Hersek ve 39,8 saat ile Yunanistan takip etti.

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), haftalık çalışma saatine ilişkin bülten yayımladı.

BloombergHT’nin aktardığına göre; Eurostat, Avrupa Birliği’nde (AB) 20-64 yaş aralığındaki hem tam zamanlı hem de yarı zamanlı çalışanların haftalık çalışma saati ortalamasını 36 saat olarak açıkladı.

Haftalık çalışma saati ülkelere göre incelendiğinde ise önemli farklar görülüyor. Çalışma saati en yüksek olan ülkeler; 43,1 saat ile Türkiye, 41,3 saat ile Sırbistan, 41,2 saat ile Bosna Hersek ve 39,8 saat ile Yunanistan olarak açıklandı.

Haftalık çalışma saati en düşük olan ülkeler ise 32,1 saat ile Hollanda, 33,7 saat ile Norveç ve 33,9 saat ile İrlanda oldu.

Cinsiyete göre incelendiğinde, AB’de kadınların haftalık çalışma süresi 33,3 saat iken, erkeklerin 38,2 saat olduğu görüldü.

Çalışma saatleriyle ilgili olarak İngiltere, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’ya ilişkin verilerin açıklanmamış olması da dikkat çeken bir detay.

AB’de 2024 yılında haftada en çok çalışılan ekonomik faaliyetler; 41,2 saat ile tarım, ormancılık ve balıkçılık, 38,8 saat ile madencilik ve taş ocağı işletmeciliği, 38,7 saat ile inşaat oldu. Haftalık en kısa çalışma süreleri ise 26,7 saat ile hanehalkı faaliyetlerinde işverenler ve 31,9 saat ile eğitim sektöründe görüldü.

Eurostat, Türkiye’ye ilişkin verileri de açıkladı. Buna göre en uzun çalışma saatine sahip ekonomik faaliyetler; 48,6 saat ile konaklama ve yemek hizmetleri, 48,3 saat ile insan sağlığı ve sosyal hizmetler oldu. En kısa çalışma süresi ise 34 saat ile eğitimde kaydedildi.

Öte yandan, Türkiye’de kadınların haftalık ortalama çalışma süresi 39,7 saat, erkeklerin ise 44,8 saat olarak açıklandı.

Paylaşın

UNICEF’ten Dikkat Çeken Rapor: Türkiye, Çocuk Refahı Bakımından Son Sıralarda

UNICEF’in raporuna göre; Türkiye, 43 ülke arasında genel çocuk refahı bakımından 35’inci sırada yer aldı; 34’üncü basamaktaki Meksika ve 33’üncü sıradaki Kolombiya Türkiye’den daha iyi performans gösteren ülkeler oldu.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) raporuna göre Türkiye’de 15 yaşındaki gençlerin yaşam memnuniyeti dört yılda 10 puan düşerken, akran zorbalığına uğradığını söyleyenlerin oranı arttı.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile Avrupa Birliği (AB) üyesi 43 ülkeden 2018 ile 2022 yıllarında elde edilen verileri kıyaslayan UNICEF, zihinsel ve fiziksel sağlık gibi kriterleri dikkate alarak hazırladığı çocuk refahı raporunu yayımladı.

Raporda, “çocuk olmak için en iyi iki ülkenin” Hollanda ve Danimarka olduğu tespit edilirken, Türkiye’de çocukların yaşam kalitesinin gerilediği kaydedildi.

Türkiye, 43 ülke arasında genel çocuk refahı bakımından 35’inci sırada yer aldı; 34’üncü basamaktaki Meksika ve 33’üncü sıradaki Kolombiya Türkiye’den daha iyi performans gösteren ülkeler oldu.

Rapora göre intihar, dünya genelinde 15-19 yaş arası kişilerde en yaygın dördüncü ölüm nedeni oldu. Genel olarak intiharlarda azalma görülse de Türkiye; Japonya ve Güney Kore ile birlikte ergen intiharlarının en hızlı arttığı ülke oldu. Türkiye’de 15-19 yaş grubunda intihar oranı 2018-2022 yıllarında 100 binde 2,5’ten 100 binde 4,5’a yükseldi.

Türkiye’de çocukların yaşam memnuniyeti dört yılda 10 puan geriledi; Şili, Meksika ve Polonya ile birlikte bu alanda en sert düşüş görülen ülke oldu.

Türkiye’de akran zorbalığına uğradığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 25,5’den yüzde 26,4’e yükseldi. Artış oranı küçük gibi görünse de dünyadaki birçok ülkede azalış rapor edildi, Türkiye bu anlamda olumsuz ayrıştı. Almanya, ABD, İtalya gibi ülkelerde akran zorbalığının azaldığı bildirildi.

Raporda Türkiye’de çocuk ölümlerindeki azalışın sürdüğü tespitine yer verildi, ancak mevcut oranlar hâlâ Almanya, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerin yaklaşık iki katı seviyesinde.

Türkiye yüzde 32,7 ile çocuklar arasında obezitenin en yüksek olduğu ülkeler arasında yer aldı. İngiltere’de çocuk obezitesi oranı yüzde 30, ABD’de ise yüzde 42 olarak kaydedildi.

Öte yandan Türkiye’de çocukların yüzde 75’i başkalarının nasıl hissettiğini anlayabildiklerini belirtti. Empati yeteneği bakımından Türkiye; Avusturya, Danimarka ve Macaristan ile birlikte en başarılı ülkeler arasında yer aldı.

Raporda COVID-19 pandemisi nedeniyle okulların tatil edilmesinin küresel anlamda çocukların akademik becerilerinde keskin düşüşlere yol açtığı tespitine de yer verildi.

İncelemeye konu 43 ülkede 15 yaşındaki yaklaşık sekiz milyon çocuğun okuma yazma ve matematik becerilerinin yetersiz olduğu görüldü. Akademik başarı kategorisinde en kötü performansı Bulgaristan, Kolombiya ve Kosta Rika gösterdi. Türkiye’de ise 15 yaş grubundaki çocukların yüzde 58’inin akademik açıdan “yeterli” olmadığı belirtildi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Çatışmalar Açlık, Yoksulluk Ve Kriz Getirdi

“Tarımsal Krize Karşı Çiftçilerle Buluşuyoruz” programında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Eğer bugün emekliler 12-14 bin lira alıyorsa bu çatışmalı süreçten dolayıdır. Eğer 22 bin lira asgari ücretle insan ev kiralarını bile ödeyemeyecek şekilde perişan halde yaşıyorsa bu çatışmalı süreç sebebiyledir” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin düzenlediği “Tarımsal Krize Karşı Çiftçilerle Buluşuyoruz” programında konuştu. Bakırhan, şunları söyledi:

“Merheba hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Bugün Muş’ta olmaktan büyük mutluluk duydum. Buraya gelmeden önce de arkadaşlarımızla birlikte birkaç çiftçimizi, hayvancılıkla uğraşan ailemizi ziyaret ettik. Muş’ta söylediğiniz sorunların benzerleri Ağrı’da da Kars’ta da yaşanıyor. Ben de tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan bir ailenin çocuğuyum, ailem hayvancılıkla uğraşıyor. Onun için derdinizin ve sorununuzun ne olduğunu yakından biliyorum.

İnşallah, İl Eşbaşkanımız ve Necla Vekilimizin dediği gibi, bu süreci biraz ilerletebilirsek ve Türkiye gerçek gündemine dönerse, tarımda ve hayvancılıkta yaşadığınız sorunlara çözüm bulmak için elimizden geleni yapacağız. Bugün burada olmaktan mutluluk duyduk. Hele hele Muş’un çok önemli demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin, siyasi partilerinin ve kanaat önderlerinin bu salon çatısı altında bulunması da beni ayrıca sevindirdi. Muş’a da bu yakışır. Yıllarca ihmal edilmiş bir kentimiz. Ancak dengbêjleriyle Türkiye’de nam salmış bir kenttir Muş. Yine bereketli ve verimli ovasıyla nam salmış bir kenttir.

Muş çok kadim bir kentimizdir. Geçmişte belki daha fazla ama şimdi de farklı kimliklerin birlikte yaşamasını sağlayan çok önemli bir kardeşlik kültürüne sahiptir. Bu açıdan da çok kıymetli bir kentimizdir. Evet, ilk defa Muş merkezi aldık. Seçtiğiniz iradenin Muş’a layık hizmet üretmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Şu ana kadar yeniyiz, biraz eksikliklerimiz de olabilir. Bunları beraber tamamlayacağız. Yerel yönetimler sizindir.

Oy veren vermeyen herkesindir. Bu yerel yönetimler, Muş’ta yaşayan her kimliğe ve inanca, hangi partiden olursa olsun herkese, kadına ve gence hizmet sunmak zorundadır. Bizim yerel yönetimler anlayışımızda böyledir. Ayrıca bugün Dünya Çiftçiler Günü, çiftçiler gününüzü kutluyorum. İnşallah bereketli günleri çiftçilerimiz görürler. Ben de bugün kısaca son yaşadığımız süreci anlatıp sonra tarım ve hayvanlık gündemimize geçeceğim.

“Erdoğan’ın da bu sürece sahip çıkması çok önemlidir”

Gerçekten tarihi bir süreçteyiz. 100 yıldır inkar ve acılarla devam eden bir sorunu, son 40-50 yıldır çatışma ve şiddetle birlikte bu coğrafyanın her karış toprağına acılar düşmesine sebebiyet verilen bir sorunu konuştuğumuz bir döneme geldik. Sayın Bahçeli’nin çıkışıyla birlikte Sayın Öcalan’ın açıklamış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına PKK’nin olumlu yanıt vererek kongresini toplaması, son 40 yıldır süren çatışma ve şiddet ortamının ortadan kalkması için ortaya koyduğu irade ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu sürece sahip çıkması çok önemlidir.

Hepimizi umutlandırdı, Türkiye halklarını umutlandırdı. İnşallah Türkiye önümüzdeki günlerde barışın kapısını aralar. İnşallah kanın akmadığı, çatışmaların olmadığı, Çanakkale’ye, Trabzon’a, Muş’a, Kars’a, Siirt’e, yani Türkiye’nin hiçbir yerine cenazelerin gitmediği, trilyon dolarların savaşa harcanmadığı, emeklinin ve asgari ücretlinin yaşam zorlukları içinde yaşamadığı günleri çocuklarımıza armağan edebiliriz. Biz buna inanıyoruz.

Muş da bu süreç için çok önemli bir kenttir. Niye önemlidir? Türkler ile Kürtlerin kader birliği yaptığı bir kenttir. Türklerin Kürtlerle yapmış olduğu ittifakla Anadolu coğrafyasının kapılarının açıldığı ve bin yıllardır bütün olumsuzluklara ve acılara rağmen hala birlikte yaşadıkları, hala o kadim geçmişe sahip çıktıkları çok önemli bir merkezdir. Bugün o kadim ortaklığın kurulduğu Malazgirt’e yakın Muş’ta bir toplantı yapıyoruz.

Biz diyoruz ki 1071’de kurduğumuz kader ortaklığı, bin yıl sonra demokratik bir şekilde yeniden güncellenmelidir. Bu kadim ortaklığın demokratik ve barışçıl bir zemine kavuşması gerekiyor diyoruz. İşte bu süreç Türk, Kürt ve diğer halkların kavga etmediği o bin yıllık kadim kardeşlik hukukuna göre işlemesi gereken bir süreçtir. DEM Parti olarak, ilk günden beri size layık bir dil ve siyaset izliyoruz. Gönlümüzde taşıdığımız o acılara rağmen, bu sürecin başarıya ulaşması için 7’den 70’e, ilçe yönetiminden genel merkeze, yerel yönetimlerden kadın ve gençlik meclislerine kadar bu meselenin ciddiyetine ve hassasiyetine uygun bir pratik ve dil sergiliyoruz.

Yüreğimiz acı tutsa bile, kayyımlar atansa bile, şu anda binlerce arkadaşımız cezaevinde olsa bile bu süreç ilerlesin diyoruz. Çünkü bu süreç cezaevlerini boşaltacak, bu süreç yüreğimizdeki acıları soğutacak. Bu süreç başarıya ulaşırsa; çiftçimiz, tarımla uğraşan arkadaşlarımız elektrik desteği alacak, gübre desteği alacak, mazot desteği alacak. Türkiye’nin bütçesi savaşa ve çatışmaya gitmeyecek. Onun için bu süreç, DEM Parti ile AK Parti arasında yürüyen bir süreç değildir; bu süreç devlet ve hükümet ile 86 milyon insan arasında yürüyen, kadim kardeşliği ve eşitliği sağlayacak bir süreçtir. Bu nedenle siz değerli Muşlu hemşerilerimizden rica ediyorum; destek çıkın, sahiplenin, savunun, çocuklarımızın geleceğidir çünkü.

Bizler ortak geleceğimizi, Türkiye’nin barışını ve demokrasiyi kurmaya çalışırken, her zaman olduğu gibi nifak tohumları ekenler de yok değil. Barıştan rahatsız olanlar da var. Silahlara son verilecek olan bir sürece; çocuklarımızın yaşamını yitirmediği, annelerimizin dizlerinin bağının çözülmediği bir sürece itiraz edenler de var. Bakın, günlerdir biz tarihi fırsat olan barışı tartışmaya çalışırken, birileri çıkıp “Lozan tartışılıyor, devlet bölünecek. Devlet battı, bitti” diyor. Devleti batırıp bitiren, cumhuriyeti yok eden bir anlayış yok. Biz istiyoruz ki 100 yıl önce birlikte kurduğumuz cumhuriyet demokratikleşsin.

Biz istiyoruz ki 100 yıl önce Çanakkale’de, Maraş’ta, Urfa’da atalarımızın, dedelerimizin birlikte mücadele ederek emek verdiği bu cumhuriyet Kürt’ü de tanısın, eşit yurttaş görsün, Kürt’e de kardeşi gibi yaklaşsın. Sakarya’da, Adapazarı’nda, batıda yapmış olduğu yatırımların bir bölümünü de bu yoksul Muş’un köylerinde yapsın. Bulanık’a, Malazgirt’e de yapsın, Vartinis’e de yapsın ama bazıları gerçekten bundan rahatsız oluyor. Barış ve demokrasi bu ülkenin geleceği iken onu dinamitlemeye çalışıyor.

Kader ortaklığımızın temellerinin atıldığı bu kadim topraklardan, Muş’tan, tarihimizin dönüm noktası Malazgirt’in yakınlarından tekrar herkese seslenmek istiyorum: Kürtler bu kader ortaklığının özüne yaraşır ve yakışır eşitlik temelli bir kardeşlik inşasını istiyor. Bugün silahların sustuğu, barış ihtimalinin olduğu bir eşikte hep beraber duruyoruz. Bu kutlu eşikte hala çatışmayı körükleyenler bilmelidir ki karşı çıktıkları eşitlik ve barış hukukudur. Bizler barış ve demokrasiye sahip çıkarak bu ülkenin ortak geleceğini kurmaya çalışırken, bazıları yapay gündemlerle bu barış sürecini akamete uğratmaya çalışıyor.

Ne diyorlar? ‘Lozan Antlaşması hedefe alındı’ diyorlar. ‘Devlet battı, bitti’ diyorlar. Tarihi gelişmelere herkes kendi siyasi perspektifinden yaklaşabilir ve farklı yorumlar getirebilir ki bu gayet doğal. Bazen hiçbir ortak görüşe varmak mümkün olmayabilir. Her birimiz farklı bir perspektiften, farklı bir pencereden, farklı bir ideolojik ve politik çerçeveden bakıyoruz. Bazen kimi olaylarda aynı şeyi düşünmeyebiliriz. Bu gayet normaldir, diyalektik bir şeydir. Ancak asıl odaklanmamız gereken Türkiye’nin geleceği, kalıcı bir barış imkanı, devletin ve cumhuriyetin demokratikleşmesi iken birileri başka şeyler yapmaya çalışıyor.

Bütün Türkiye halkının dikkatini buraya, Muş’ta bulunduğumuz bu salona çekmek istiyorum. Geçmişin kısır döngülerine artık hapsolmayalım. Bugün ve yarın için toplumsal kesimlerin kendini eşit ve özgür hissedeceği bir Türkiye’yi birlikte gelin inşa edelim. Barışı inşa etmeye odaklanalım diyoruz. Bugün bu durum ve tarihsel bağlamlar üzerinden barış çabalarını sabote etmek, 100 yıllık paranoya ve korkuları Türkiye halkının önüne koymak, barış olmasın, insanlar ölsün demenin başka bir adıdır.

Muşlular bunu bilmiyor mu? Muşlular kimin bu sürecin karşısında ne yaptığını anlamıyorlar mı? Türkiye toplumunu, Kürtleri ne zannediyorlar gerçekten bu süreci sabote etmeye çalışanlar? Bizler odağımızı kaybetmeyelim. Odağımız, Kürt meselesinin barışçıl çözümüne imkan sunan silahsızlanmayı selametle gerçekleştirmek ve ülkemizi demokratik hukuk devleti yapmaktır. Bunun için bu süreci büyük bir sabırla, büyük bir mücadeleyle devam ettireceğiz. Her birimizin üzerine düşen asıl vazife barışı inşa etmek, kapsayıcı bir dil kurmak, toplumun hassasiyetlerine göre hareket etmektir. Herkesi kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durmaya ve sağduyulu bir dille bu süreci sahiplenmeye davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, yüz yıl önce dünya değişti, yeni bir dünya kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ama cumhuriyet bazı şeyleri ıskaladı. Mesela demokrasiyi ıskaladı, Kürt meselesinin çözümünü ıskaladı. Bunlar eksik kaldı. İşte bunlar eksik kaldığı için de direnişler, bastırmalar yaşadık. Darbe mekaniğini ve hukuksuzlukları hep birlikte yaşadık. Muş’ta her bir ailemizin evine acılar düştü. Her bir ailemiz yaylasını ve köyünü terk ederek metropollerde işsizlik ve yoksulluk içinde yaşamak zorunda kaldı. Sadece Muşlular değil, Türkiye’de yaşayan birçok insan. Yüz yıl önce ıskaladığımız hukuku ve demokrasiyi, gelin ikinci yüzyılda yeniden birlikte daha güçlü bir şekilde sağlayalım diyoruz. Çünkü dünya tekrar değişiyor.

Yüz yıl önce Ortadoğu halklarına giydirilen o tekçi ve mezhepçi gömlek artık dar geliyor. İktidarlar değişiyor, sistemler değişiyor. Çatışma ve kaos var. Türkiye de bu çatışma ve kaosun yaşandığı çemberin hemen yanı başında duruyor. Dolayısıyla Türkiye’yi güçlü ve istikrarlı yapmanın yolu cumhuriyeti demokratikleştirmektir, Kürt meselesini demokratik yollarla çözmektir. Geçmişteki hataları tekrar etmemektir. Kürt’ün diline, kimliğine ve inancına saygılı olan, Kürt’ün aidiyet duygularıyla bağlı olduğu bir söz ve sistem inşa edilmelidir. Eğer barışı gerçekleştirebilirsek; tarımı, üretimi ve istihdamı, bereketi ve bolluğu kendi toprağımıza, coğrafyamıza, Muş’a getirebiliriz. Çatışmalı ortam hepimize açlık ve yoksulluk getirdi, ekonomide kriz getirdi.

Çatışmalı süreç, bizden alınan vergilerin silaha, topa tüfeğe gitmesine sebebiyet verdi. 40 yıllık çatışmalı süreç Türkiye’nin 3 milyar dolarını emdi. Eğer bugün emekliler 12-14 bin lira alıyorsa, bu çatışmalı süreçten dolayıdır. Eğer 22 bin lira asgari ücretle insanlar ev kiralarını bile ödeyemeyecek şekilde perişan halde yaşıyorsa, bu çatışmalı süreç sebebiyledir. İşte bu çatışmalı süreci barışla sonuçlandırabilirsek, çatışmaya giden milyar dolarları çiftçiye, emekçiye, ezilenlere, yoksullara hizmet olarak göndermek hepimizin boynunun borcudur. Evet, tarımda çok büyük bir kriz var. Bunu anlatmaya gerek yok. İthal eden bir konuma geldi ülke.

Muş’un, Karslının, Ağrılının yetiştirdiği ama devlet desteklemediği, yaylaları yasakladığı için ithal ettiğimiz et var. Eti bugün pahalıya yiyorsak ya da yiyemiyorsak, evimizde kazan kaynarken et koyamıyorsak bir sebebi de bu ithalat politikalarıdır. Çiftçi kazanamıyor, kazanamadığı için geçinemiyor, geçinemediği için köyünü terk ediyor. İstanbul’da, metropollerde işçilik yapıyor ve karnını zor doyuruyor. Tarım, hayvancılık ve üretim bitiyor. Üretim olmadığı için, devlet 3-5 tane sermayeye para kazandırmak için Brezilya’dan, Arjantin’den angus ihraç ediyor. Tarım ülkesi olan Türkiye 9 milyon ton buğday ithal ediyor. Buğdayı Muş’ta, Kars’ta, Konya’da ekemiyoruz.

Ancak tabii ki ekebiliriz. İthal edilen buğday yerine çiftçiyi destekleyebilirsek, buğday ihraç edebilecek bir ülkeyiz. Savaştaki Ukrayna bile Türkiye’ye buğday satıyorsa, bunu durup düşünmek lazım. Bir yanlışlık var. Hükümet ne yapıyor? Bu yanlışlığı bakan değiştirerek düzeltmeye çalışıyor. Kaç tane bakan değiştirdin, hiçbiri bu krizi engelleyemedi. Demek ki gereken bakanı değil zihniyeti değiştirmektir. Demek ki mesele çiftçiyi desteklemektir. Çiftçinin gübresini, mazotunu ve elektriğini sübvanse etmektir; yardımcı olmaktır, katkı sunmaktır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerine bakın, tarım ve hayvancılığı da gelişmiş. Hollanda, Konya kadar bile değil ama dünyaya gönderdiği et ve süt ürünleri Türkiye’nin katbekat üzerindedir. Niye? Çiftçi destek alıyor, kazanıyor. Ülke ekonomisine büyük katkı sunuyor.

Tarım ve hayvancılığın, GSYH içindeki payı 2002’de AKP iktidara geldiğinde 10.2 iken, 2024’te 5,2’ye düşmüş. Sanki ‘Tarım ve hayvancılıkla uğraşmayın, ben yandaş üç firmayı zengin etmek için buğdayı Ukrayna’dan, eti Brezilya’dan ve Arjantin’den getireceğim; siz de Muş’ta yaylaları terk edin, inşaat işçisi olun’ diyorlar. Başka bir şekilde bunu okumak imkansızdır. İşte bu zihniyet değişmelidir.

Bu topraklara barış gelirse, Şerafettin Yaylası geçmişte olduğu gibi şen olacak, hayvanlarla dolup taşacak. Muşlu üreticiler de Ortadoğu’ya ve dünyanın birçok yerine hayvanlarını satarak hem kendileri kazanacak hem ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunacaktır. İnşallah bu süreci hep beraber ilerleterek önce göç politikalarını durduracağız. Tarım ve hayvancılık yapanlarla dayanışarak ve para kazanmalarını sağlayarak metropollerdeki Muşluların kendi köylerine dönmesini sağlayacak politikaları hayata geçireceğiz.

“Barışı getireceğiz, dağlarımız ve ovalarımızdaki o yasakları da kaldıracağız”

Burada olduğumuz için bunları söylemiyoruz. Bunları savunuyoruz ve dediğimizi yapıyoruz. Öyle inatçı bir partiyiz. 12 partimiz kapatıldı ama size verdiğimiz sözlerimizden asla geri adım atmadık. Ben 2000’de de Muş’ta çalıştım. O zaman diyorduk ki bu coğrafyaya barış getireceğiz. Bugün barışın kapısını araladık. O zaman dedik ki dilimiz ve kültürümüz kesinlikle yasal güvenceye kavuşacak. Bu ülkeye demokrasi gelecekse, Kürtler eşit yurttaşlar olacak dedik. Bakın, bugün Türkiye bunu tartışıyor. Birlikte mücadelemiz, emeğimiz Kürt meselesinin barışçıl yollarla tartışılmasını mümkün hale getirdi. Onun için sizlere binlerce kez teşekkür ediyorum.

Partimizin yanında durduğunuz için teşekkür ediyoruz. Bütün baskılara rağmen Muş Belediyesini kazandığınız için, bütün kayyım politikalarına rağmen 3 dönemdir ısrar ederek kendi partinize oy verdiğiniz için siz yücesiniz, büyüksünüz. İnşallah barışı da getireceğiz, dağlarımız ve ovalarımızdaki o yasakları da kaldıracağız. Cıvıl cıvıl köylerimizde üreten ve zenginleşen çiftçilerimizle birlikte demokratik ve barışçıl bir Türkiye’de hep birlikte yaşayacağız. O günler uzak değil. Bunun sözünü veriyoruz. İnşallah bu sözü yerine getireceğiz.

TİGEM vardı Muş’ta, yüz tane de çalışanı vardı. Köylere gidiyorlardı, çiftçileri aydınlatıyorlardı, onlara eğitim veriyorlardı. Bir taraftan da çeşitli ürünler ekerek burada ekilen ürünleri zenginleştirmeye çalışıyorlardı. TİGEM’i de özelleştirdiler, işçi sayısını da 10’a düşürdüler. Neredeyse kapısına kilit vurdular. İnsan sormaz mı? Muş’un memnun olduğu kurumları kapatıyorsun, özelleştiriyorsun, yok ediyorsun; Muş’un rahatsız olduğu güvenlikçi politikaları, kayyımcı politikaları devam ettiriyorsun. Buradan iktidara çağrımızdır: Artık bu politikalardan vazgeçin. Kürt’ü göçerterek, yoksullaştırarak, kentinden ve toprağından uzaklaştırarak, metropollerde ucuz iş gücü yaparak buraya kadar geldiniz.

Bu politika demek ki artık sonuç vermiyor. O zaman, yaylasını, dağlarını ve tarlalarını zenginleştirmek için devlet ve iktidar olarak lütfen Muş’un taleplerine uygun olarak hareket edin. Hayvancılık var, süt fabrikası özelleştiriliyor. Besicilik var, et kombinası kapatılıyor. Şeker fabrikası var, özelleştiriliyor ama kota koyuyor. Yahu Allah aşkına böyle bir devlet, böyle bir ekonomi mantığı olabilir mi? Dolayısıyla inşallah bu kotaları kaldıracağız. Geçmişte Muş’ta tütün vardı. Sigarayı önermiyorum ama içenler de var. O güzel, o kaliteli tütünü bile kota koya koya ortadan kaldırdılar. İnşallah barış gelirse, bu ayrımcı, burayı bilerek yoksullaştırmak isteyen politikalarından vazgeçmek zorunda kalacaklar. Burada et entegre tesisleri olacak.

Buradaki değerli etin ve peynirin üretimini artırmak, Türkiye halklarıyla buluşturmak; bu lezzeti Bursa’nın, Kocaeli’nin ve İstanbul’un da tatmasını sağlamak çok mu zor? Bir fabrikaya bağlıdır. Hayvan üreticisine ucuz kredi vermeye bağlıdır. Yeme yapılan zamları durdurmaya bağlıdır. Sen çiftçiyi destekleyeceksin ki çiftçi de ürün yetiştirsin. İnşallah bu günleri de hep birlikte göreceksiniz.

Süt fabrikanız da olacak, et entegre tesisiniz de olacak. Şeker pancarına konulan kotalar kalkacak. O güzel tütününüzü belki yeniden ekeceksiniz. Muş yeniden ekonomisiyle, tarımıyla, hayvancılığıyla cıvıl cıvıl olacak; herkesin kazandığı ve mutlu olduğu, çocuklarını inşaat işçisi olsun diye metropollere göndermediği bir kentimiz olacak. O günler uzak değil. Kapı aralandı. Bu barış sürecini birlikte omuzlar ve sahip çıkarsak o günleri de hep birlikte sağlarız.

Bugün bir arkadaşa gittik, diyor ki sütün kilosunu 13 liraya alıyorlar ama bir kafede bir bardak çay 20 lira. Dünyanın neresinde bunu söyleseniz gülerler. Bir kilo süt 13 lira, bir bardak çay 20 lira, o da Muş’ta 20 lira. Ankara’da o çayın 50 liraya, 100 liraya satıldığı yerler var. Bu saçmalıklar artık ortadan kalkmalıdır. Süt üreticileri desteklenmelidir. Süt üreticileri birkaç tüccarın vicdanına emanet edilmemelidir. Nasıl mazotu günlük, aylık güncelliyorsun, sütü de güncelle. Sen sütü 13 liraya satarsan, çiftçi niye süt üretsin? Yemin torbası 750 liraysa, neden hayvancılık yapsın? Saman 3-4 bin liraya çıkmışsa, insanlar niye bu kadar zahmete girsin? Bunlar iktidarın önündeki en önemli sorulardır. Başta Tarım Bakanı olmak üzere yürütmedeki bakanların artık bu meselelere yoğunlaşmasını istiyoruz. Bunlar zor şeyler değil.

Buğday ithal ediyorlar. Siz burada sırada bekliyorsunuz. Onlar buğday ithal eden o tüccarlara ödül veriyorlar. Yahu asıl ödül verilmesi gereken, zararına buğday üreten Muşlu çiftçilerdir. Muş Ovası gerçek değerine kavuşmalıdır. Çiftçilerin kredi borçları 1 trilyon lirayı geçmiş. Çiftçiler tefecilerin eline düşüyor. İnsanlar aile içinde ciddi tatsızlıklar yaşıyorlar. Besi yemine zammı durdur bir zahmet. Zaten diğer şeylere yeterince yapıyorsun. Süt yemine zammı durdur ki millet süt üretsin. Elektriğe yüzde 47 zam yapmış. Ne yapsın insanlar? Tarım ilacı kullanıyor, ona da zam üstüne zam. Hükümete çağrımızdır: Mazot, gübre ve elektrik gibi temel giderler kesinlikle desteklenmelidir. Bu iktidar bunu desteklemiyorsa oy vermeyin. Çocuklarınızın geleceğini dikkate almayanlara neden oy vereceksiniz? Biz yapıyorsak bize de oy vermeyin.

1990’da muşta 1 milyon 800 bin küçükbaş hayvan varmış. 2025’te neredeyse yarısının altına düşmüş. İnsan oturup bunu bir sorgulamaz mı? Topa tüfeğe, çatışmaya ayırdığınız bu parayı tarıma ve hayvancılığa niye ayırmıyorsunuz? Okul bitiren işsiz ziraat mühendislerimiz var. Süt üretimi düşmüş, değerinde satılmıyor. Çözüm önerilerimizi sunuyoruz. Türkiye ithalattan vazgeçilmeli, çiftçi desteklenmeli, aşılar kesinlikle ücretsiz olmalı. Çiftçilere uzun vadeli kredi sağlanmalı.

AKP döneminde sermayeye sağlanan olanaklar, çiftçiye ve küçük ölçekli üreticiye de sağlanmalı. Çoban desteği sağlasınlar. Dört ineği olan bir köylü, çoban tutsa bütün kazancını oraya vermek zorundadır. Şimdi inşallah korucu arkadaşlar işsiz kalmayacak. Ellerindeki silahı al, ver sopayı köyde hayvan baksın. Daha onurlu bir görevdir. Köylüsünü ezmek yerine, kendi insanına silah çekmek yerine hayvanları gütsünler. Geçen yaptığım bir konuşmadan sonra bir korucu, danışman arkadaşlarımızı arıyor. “Siz vicdanlı bir partisiniz. Siz bizim haklarımıza sahip çıkarsınız” diyor. Geçmişte yaşananların muhasebesi ayrıca yapılmalı ama onları işsiz bırakmamak için parti olarak elimizden geleni yapacağız.

Şeker pancarında kota kesinlikle kaldırılmalıdır. Şeker pancarında kota kaldırılsın diye şimdiden büyük bir miting yapacağımızın sözünü veriyoruz. Tek gündemimiz bu olacak. On binlerle burada toplanacağız. Tek slogan, “Şeker pancarında kota kaldırılsın” olacak. Bırakın, kota konulan tütünü eken eksin. Amerika’dan sigara ithal edeceğine, oradaki büyük firmalara para kazandıracağına, bırak Muşlu küçük çiftçi üretsin, sen de satın al kendi ülkende. Özelleştirilen fabrikaların tekrar bu bölgelerde hayata geçirilmesinin mücadelesini vereceğiz. Kuraklık yaşayan bütün kentlerimizin afet bölgesi içerisine alınması ve zararların tazmin edilmesi için de elimizden geleni yapacağımızın sözünü veriyoruz. Bu da önemlidir.

Başta Muş’a olmak üzere bütün ülkeye barış olsun, bolluk olsun, bereket olsun. Muşspor’a başarılar diliyorum. İnşallah iyi oynar, bir üst lige çıkar. Bölge takımları da bu liglerde bizi temsil ederler. Büyük bir zevkle izliyoruz. Kendim de bir futbol sever olduğum için inşallah Muşspor’u da bir üst ligde görürüz. Ama başka bir şey var. Biz Ankara ya da Bursa’daki gibi yapmayacağız. Hem yeniliyorlar hem de sövüyorlar. Muşspor yense de yenilse de Karşıyaka’yı alkışlayacağımıza söz veriyor musunuz? Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.”

Paylaşın

Gazze’de İsrail Saldırılarında Can Kaybı 52 Bin 928’e Yükseldi

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 52 bin 928’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 119 bin 846’ya çıktı.

Haber Merkezi / Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı.

Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

İsrail’in 18 Mart’ta ateşkesi bozmasının ardından yeniden yoğunlaşan saldırılarda şu ana kadar en az 2 bin 799 kişi hayatını kaybetti. Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana toplam can kaybı 52 bin 928’e, yaralı sayısı ise 119 bin 846’ya ulaştı.

İsrail, Hamas’la iki aylık ateşkesi bozmuş, Gazze’ye yönelik hava ve kara saldırılarını yeniden başlatmıştı.

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), ateşkesin bozulduğu 18 Mart’tan bu yana Gazze Şeridi’nde yaklaşık 450 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi.

UNRWA, sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı bir paylaşımda, ateşkesin derhal yenilenmesi ve insani yardım ile ticari malzemelerin kesintisiz akışının sağlanması çağrısında bulundu.

İsrail’in saldırıları, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıyla başlamıştı. Saldırıda çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık bin 200 kişi ölmüş, 251 kişi de rehin alınmıştı.

Halihazırda Hamas’ın elinde olduğu bilinen 59 rehineden 24’ünün sağ olduğu değerlendiriliyor.

İsrail, Hamas’ı teslim olmaya zorlamak ve kalan rehinelerin geri dönüşünü kolaylaştırmak amacıyla Gazze’de şiddeti yoğunlaştırma sözü verdi. Daha fazla baskı uygulamak için tüm gıda, yakıt ve insani yardım tedariki de kesildi.

İsrail ayrıca, Hamas’tan silahsızlanmasını ve Gazze’yi terk etmesini talep etti. Hamas rehineleri ancak daha fazla Filistinli tutuklunun serbest bırakılması, kalıcı bir ateşkes ve İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi karşılığında serbest bırakacağını belirtiyor.

Ancak Hamas silah bırakma ya da bölgeyi terk etme önermelerini reddediyor.

Paylaşın

Dervişoğlu İktidarı Hedef Aldı: PKK’nın 40 Yılda Yapamadığını…

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, PKK’nın silah bırakma bildirgesinde geçen “Lozan” bölümüne işaret ederek, “PKK’nın 40 yılda yapamadığını, Cumhur İttifakı 6 ayda yaptı. Erdoğan’ın 23 yıldır diyemediğini, PKK bir günde söyledi” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısını Ankara’daki Lozan Parkı’nda yaptı. Karar’ın aktardığına göre; Dervişoğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“2009’da Osla’da başlatılan 2015’de güya rafa kaldırılan çözüm süreci bugüne kadar sinsice getirildi. Lozan’ın sinsi düşmanları varmış. Demek ki neymiş? Türkiye ve Türkiye’ye duyulan kin asla bitmemiş. Lozan’ın gizli maddeleri yokmuş ama sinsi düşmanları varmış. Bugün aynı çiçeğin tomurcuğu olarak açan MHP ve DEM, 2018’den 2024’e kadar dört seçim boyunca muhalefeti enfekte ettiler. Biri dışarıdan terörize ederek, biri muhalefetmiş gibi görünerek, biri AKP güdümünde, diğeri PKK güdümünde siyaseti durmadan zehirlediler.

Kürdü de Türkü de Aleviyi de Sünniyi de tahrik ve tahkir ettiler. Şimdi bu kirli oyunun giriş ve gelişme aşamaları tamamlanmış, artık sonuç aşaması sahneye konulmuştur. Tek tesellim hiçbirinin gizleyecek ve saklayacak bir şeyi kalmamıştır. Sözde kralları gibi müttefikleri de danışmanları da, soytarıları da çıplaktır, çırılçıplaktır. Yıllarca PKK yaftasıyla siyaseti kirletip dizayn ederek iktidarda kalanlar bugün PKK ile ittifaklarını barış diye meşrulaştırıyorlar.

Bu soruları soruyorum kime soruyorum, sadece iktidar görünümlü örgüte değil, muhalefet görünümlü terör sevicilere, oy kaybından korktuğu kadar Türkiye’yi kaybetmekten korkmayanlara, cebinde gezdirdiği kırmızı kartı PKK’nın metnine gösteremeyenlere soruyorum.

“Erdoğan’ın 23 yıldır diyemediğini, PKK bir günde söyledi”

Ekim ayından beri ne oldu biliyor musunuz? PKK’nın 40 yılda yapamadığını, Cumhur İttifakı 6 ayda yaptı. Erdoğan’ın 23 yıldır diyemediğini, PKK bir günde söyledi. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silah bırakıyorum derken, Türk devletini mağlup ilan edip, tapu senedine savaş açıyorlar. Türk milletine ölesiye yabancılaştılar ki milletimizden de alkış bekliyorlar. Göremedikleri şu; alkışla değil, sandıkta tokatla karşılaşacaklar, tokatla.”

Paylaşın

Trump, Şara İle Görüştü: İsrail İle Normalleşin

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ile görüşen ABD Başkanı Donald Trump, Şara’ya İsrail ile ilişkileri normalleştirme çağrısında bulundu.

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi. İki ülke arasında başkanlar düzeyinde 25 yıl aradan sonra gerçekleşen bu görüşme, Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırma kararını açıklamasının ertesi gününde yapıldı.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, sosyal medya platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, gerçekleşen dörtlü toplantıya ilişkin ayrıntıları kamuoyuyla paylaştı.

Leavitt, “Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Eş-Şara’ya, ülkesinde tarihi bir adım atmak için elinde büyük bir fırsat bulunduğunu söyledi” ifadelerini aktarırken, Trump’ın ayrıca Eş-Şara’yı “Suriye halkı için harika işler yapması konusunda teşvik ettiğini” ve şu konularda harekete geçmesini istediğini belirtti:

İsrail ile İbrahim Anlaşmaları’nı imzalamak
Tüm yabancı teröristlerin Suriye’den ayrılmasını sağlamak
Filistinli teröristleri sınır dışı etmek
ABD’ye, IŞİD’in yeniden güç kazanmasını önlemede yardımcı olmak
Kuzeydoğu Suriye’deki IŞİD tutuklu merkezlerinin sorumluluğunu üstlenmek

Beyaz Saray açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Cumhurbaşkanı Eş-Şara, bu görüşmenin düzenlenmesine yönelik çabalarından dolayı Başkan Donald Trump’a, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti.

İranlı güçlerin Suriye’den çekilmesinin sunduğu önemli fırsata dikkat çeken Eş-Şara, terörle mücadele ve kimyasal silahların ortadan kaldırılması konularında ABD ile ortak çıkarlara sahip olduklarını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Eş-Şara, İsrail ile 1974 yılında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na bağlılığını yineledi. Ayrıca Suriye’nin doğu ile batı arasındaki ticaretin kolaylaştırılmasında kritik bir köprü işlevi görebileceğini vurgulayarak, Amerikalı şirketleri ülkenin petrol ve doğal gaz sektörüne yatırım yapmaya davet etti.”

Ne olmuştu?

Ortadoğu turu kapsamında Riyad’da temaslarda bulunan Trump, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) – ABD Zirvesi’nden önce Ahmed eş-Şara ile bir araya gelmişti. Prens Selman’ın da iştirak ettiği toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan çevrimiçi katılmıştı.

ABD Başkanı Trump, Ortadoğu ziyareti öncesinde Oval Ofis’te düzenlediği basın toplantısında, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye konusunda da bazı çalışmalar yapıyoruz, bu arada yaptırımlar konusunda da bir karar vermemiz gerekecek. Suriye’den yaptırımları kaldırabiliriz çünkü onlara yeni bir başlangıç imkânı vermek istiyoruz,” şeklinde konuşmuştu.

Trump, dün Körfez turu kapsamında Riyad’da katıldığı Suudi Arabistan-ABD Ortak Yatırım Forumu’nda yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüştüklerini hatırlatarak, “Türkiye’nin lideri Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde benzer talebi oldu. Ortadoğu’daki diğer saygın arkadaşlarım da bunu söyledi Suriye’deki yaptırımları kaldıracağız,” ifadelerini kullanmıştı.

Suriye halkının çok büyük sıkıntılar, sefalet ve ölüm yaşadığını belirten Trump, “Yeni hükümetle umarım ülkeyi istikrarlı ve barış içinde tutabilir. Suriye’de görmek istediğimiz budur,” değerlendirmesinde bulunmuştu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İmamoğlu, Erdoğan’ı İşaret Etti: Davaların Asıl Savcısı

Ekrem İmamoğlu, “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingine gönderdiği mektubunda, Erdoğan’ı işaret ederek, “Silivri’deki davaların asıl savcısının kim olduğunu da bu millet çok iyi biliyor” dedi.

Haber Merkezi / Görevden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlatılan ve her çarşamba İstanbul’un bir ilçesinde düzenlenen ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingi bugün Silivri’de gerçekleştirildi.

CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Ekrem İmamoğlu’nun mitinge gönderdiği mektup okudu. İmamoğlu, mektubunda şu ifadelere yer verdi:

“Dar gelirli hemşehrilerimizin, çiftçilerimizin yanında olduk. Büyük yatırımlarla, yepyeni hizmetlerle Silivri’de hayatın her alanını iyileştirdik, güzelleştirdik. Biz, Silivri’nin doğal ve tarihi değerlerini korumaya, tarım ve turizm imkanlarını geliştirmeye odaklanmışken, iktidar da Silivri zindanını doldurmakla meşguldü. Ekonomide, icraatta, vatandaşın refahını artırmada başarı gösteremeyen tek adamcı iktidarlar hep böyle yaparlar; vatandaşı baskı altına almaya, siyasi rakiplerini saf dışı bırakmaya uğraşırlar.

Güzelim Silivri’nin bir zindanla anılmasına sebep olanlar, milletin iradesini yok sayıp, siyaseti yargı eliyle düzenlemek isteyenlerdir. Gerçeği dile getiren, hakkını arayan, özgürlük ve adalet isteyen herkes için ülkeyi zindan etmeye çalışıyorlar. Sadece, kendi çizdikleri sınırın dışına çıkmayan ve asla seçim kazanamayacak bir muhalefete tahammülleri var. Kendinden başkasına özgürlük tanımayan, adalet duygusunu yitirmiş bu iktidar, Türkiye’ye huzur ve barış getiremez. Refah ve mutluluk getiremez.

“Biz, herkesin kendini özgür hissettiği ama kimsenin özgürlüğünün başkasına zarar vermediği, adaletli bir Türkiye için yola koyulduk. Yolumuz, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Özgürlüğün, eşitliğin, adaletin dayanak noktası milli egemenliktir’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur. Bu, çok onurlu ve meşakkatli bir yoldur. Ben, her türlü bedeli ödemeye hazır olarak bu yola çıktım. Yıllardır ne kumpaslar ne iftiralarla mücadele ediyorum. Soruşturulmaktan, yargılanmaktan korkmam, yılmam. Ama biri var ki, benim tutuksuz yargılanmamdan bile ödü patlıyor. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum: İBB Başkanı’yken bugün bana yöneltilen türde iddialarla yargılandın ama bir tek gün bile tutuklanmadın.

Hapis cezası aldığın davada, yine tutuksuz yargılandın. Sen yargılanırken geçerli olan kurallar, ben yargılanırken niçin geçerli olmuyor? Tutuksuz yargılanırsam, sokakta, meydanda olurum, milletimin gözünün içine bakarak gerçekleri anlatırım diye mi çekiniyorsun? Tutuksuz yargılanmamdan niçin korkuyorsun? ‘Tutuklama kararını ben vermiyorum, hakim veriyor’ diyerek kimseyi kandıramazsın. Yargıya nasıl hükmetmeye çalıştığını, mahkemeler üzerinde uyguladığın baskıyı bu millet çok iyi biliyor. Silivri’deki davaların asıl savcısı olduğunu, bu millet çok iyi biliyor.

Sevgili dostlarım, kardeşlerim; adaletini yitirmiş bir iktidar, temelsiz bir binaya benzer, muhakkak yıkılır. Bir kişinin bile haksız yere hapiste olmadığı, en ağır suçları işlemiş olanların bile adil yargılandığı, hiçbir suçlunun cezasız kalmadığı, adaletli bir Türkiye’yi mutlaka kuracağız. Yalnız adliyelerde değil, sokakta, pazarda, işyerinde, okulda, hastanede, herkes için her yerde adaleti hakim kılacağız.

Gelirde, vergide, imkan ve fırsatlarda adaleti hakim kılacağız. Özgür ve adil bir ülkede yaşamanın huzuruyla birbirimize daha çok bağlanacak, birlikte çok daha güçlü bir ülke olacağız. Kendinize güvenin. Sizler, bu ülkenin sahibisiniz. İktidarlar gelir gider, millet kalır. Millet büyüktür. Milletin sevgisiyle ısınan Silivri değil, milletin ahıyla buz tutmuş saraylar soğuktur. Kalın sağlıcakla. Ekrem İmamoğlu.”

Paylaşın

Türkiye Kupası Galatasaray’ın

Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor ile Galatasaray, Gaziantep Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Karşılaşmadan 3-1 galip ayrılan Galatasaray, 19. kez kupayı müzesine götürdü.

Haber Merkezi / Galatasaray’ın gollerini, 6. dakikada Barış Alper Yılmaz, 46 ve 63. dakikalarda Victor Oshimen kaydetti.

Victor Osimhen, Galatasaray formasını giydiği ilk senede sezon bitmeden gol rekoru kırdı. Osimhen, Türkiye Kupası’nda Trabzonspor’a kaydettiği iki golle birlikte Mario Jardel’in rekorunu geçerek 35 gole ulaştı. Osimhen bir sezonda Galatasaray formasıyla en çok gol atan yabancı futbolcu olma unvanını eline geçirdi.

Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, kariyerinde teknik adam olarak Türkiye Kupası’nı 2. kez kazandı.

Kupayı Galatasaray’a kaptıran Fatih Tekke yönetimindeki Trabzonspor, Avrupa kupalarına katılma biletini alma şansını kullanamamış oldu.

Beşiktaş 11, Trabzonspor 9, Fenerbahçe 7, Altay, MKE Ankaragücü, Gençlerbirliği, Göztepe ve Kocaelispor 2’şer, Kayserispor, Bursaspor, Eskişehirspor, Sakaryaspor, Konyaspor, Akhisarspor ve Sivasspor da 1’er kez Türkiye Kupası sevinci yaşadı.

5. dakikada Trabzonspor savunmasının uzaklaştırmakta zorlandığı topla ceza yayı içinde buluşan Osimhen, pasını sağ kanattaki Yunus Akgün’e aktardı. Yunus’un yerden ortaladığı meşin yuvarlağı altıpas gerisinde uygun durumdaki Barış Alper Yılmaz ağlara gönderdi. 0-1

46. dakikada Yunus Akgün’ün ara pasında savunma arkasına çok iyi koşu yapan Osimhen, topu da iyi koruyarak kalecinin kapattığı köşeden topu ağlara gönderdi. 2-0.

63. dakikada ani gelişen atakta topla buluşan Morata’nın pasında meşin yuvarlağı alan Yunus’un tek pasına ceza sahası solundan Osimhen’in dokunuşu filelere gitti. 0-3

Stat: Gaziantep

Hakemler: Cihan Aydın, Hakan Yemişken, Mustafa Savranlar

Trabzonspor: Uğurcan Çakır, Pedro Malheiro, Stefan Savic, Arseniy Batagov (John Lundstram dk. 45+2), Mustafa Eskihellaç, Batista Mendy (Serdar Saatçı dk. 80), Okay Yokuşlu (Denis Draguş dk. 59), Ozan Tufan (Muhammed Cham dk. 80), Oleksandr Zubkov, Anthony Nwakaeme, Simon Banza (Edin Visca dk. 59)

Galatasaray: Günay Güvenç, Roland Sallai, Davinson Sanchez, Abdülkerim Bardakcı (Kaan Ayhan dk. 71), Eren Elmalı (İsmail Jakobs dk. 78), Mario Lemina (Kerem Demirbay dk.71), Lucas Toreira, Gabriel Sara (Alvaro Morata dk. 61), Yunus Akgün, Barış Alper Yılmaz, Victor Osimhen (Dries Mertens dk. 71)

Goller: Barış Alper Yılmaz (dk. 6) Victor Oshimen (dk. 46 ve 63) (Galatasaray)

Paylaşın

Özel, “Kürt Sorunu”nun Çözümü İçin Meclis Çağrısını Yineledi

Ataşehir Belediyesi’nin “Kırmızı Bayrak Projesi” tanıtım programında yaptığı konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Milletimizle birlikte çözümü de barışı da savunmaya devam edeceğiz. Doğru zemin Meclis’tir” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Ataşehir Belediyesi’nin “Kırmızı Bayrak Projesi” tanıtım programında konuştu. Özel, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Merhabalar, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Memleketim Manisa’dan ve Soma’dan, o büyük facianın yaşandığı Soma’dan buraya geliyorum. Hepinize çok selamlar getirdim, kabul buyurunuz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu mahallede ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi 31 Mart seçimlerinde birinci parti çıktı.

Hem Ataşehir’deki yüksek oy oranımıza, hem İstanbul’daki büyük başarımıza çok önemli bir katkı sağladınız. Hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Mahalle temsilcimizi, ilçe başkanımızı, 31 Mart’ta Ataşehir’e Belediye Başkanı seçilen genç belediye başkanımız Onursal Adıgüzel’i, il yönetimimizi, bugün bu toplantıya katkı sağlayan, katılım sağlayan bütün milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz, MYK üyelerimiz, belediye başkanlarımızla birlikte hepinize saygıyla selamlıyoruz. Sağ olun, var olun.

Bugün aslında İstanbul’a her Çarşamba akşamı İstanbul’un bir ilçesinde, her hafta sonu da Türkiye’nin bir önemli ilinde yaptığımız mitinglerden bir tanesini yapmak üzere geldik. Bugün aynı zamanda akşam 20.30’da Silivri’de olacağız. Ama aynı zamanda Ataşehir’de hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Genel Merkezimizin ortak yürüttüğü, Ataşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nin ortaklaştığı bir proje için buradayız. Aslında burada ne yapıyoruz? Bıraksalar ne yapacağımızı gösteriyoruz. Huzur verseler, bıraksalar Ataşehir’e, İstanbul’a, engellilere hizmet yapacak projeleri yapacağız. Ama huzur vermemeye, madden ve manen silkelemeye, hukuken saldırmaya, paralize etmeye, felç etmeye, çalıştırmamaya çalışıyorlar.

Onlara inat bir yandan işimizi yapıyoruz ama bir yandan da bıraksalar yapacağımız işi yapıp, bir yandan da bıraksalar bırakmasalar istedikleri kadar engel olsunlar akşamleyin de gidip arkadaşlarımıza, İstanbul’un iradesine sahip çıkıyoruz ve 19 Mart Darbesi’ne meydan meydan direniyoruz. İkisinden de vazgeçmiyoruz. Şunun bilinmesini isterim; en büyük hayalleri ‘Hizmet aksar mı?’ Beşiktaş’ta gördünüz; her imkanı, yani belediyenin maddi imkanlarını, kendi ellerinde bulundurdukları kamu gücünü acımasızca kullanarak elimizden almaya, yaptığımız ihaleleri yapamaz hale getirmeye, vay efendim bir de bir yandan işçilerin haklarıyla ilgili bir takım aksamalar olsun ve hizmet aksasın hemen desinler ki ‘Bakın işte CHP bu işi yapamıyor.’ Bununla ilgili bu yaz daha çok uğraşacaklar.

Daha çok gayret sarf edecekler. Belediyenin hizmetleri aksasın ki buradan CHP’nin halktan, milletten gördüğü büyük teveccüh akamete uğrasın, kesintiye uğrasın, zaafa uğrasın istiyorlar. Ama şu kadarını söyleyeyim, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bir; milletimize, halkımıza derdimizi anlatmakta biz onların kumpaslarıyla aramıza bir engel sokmayız, kumpasları yüzünden.

İkincisi; millet en ufak bir aksama olduğunda bunu genç, çalışkan, özverili, altı tanesini hapiste tuttukları, geri kalanına her türlü zorluğu çıkardıkları belediye başkanlarımızdan değil, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin hasetliğinden olduğunu bilir, faturayı doğru yere keser. Herkes bunu böyle bilsin. Biz aksama olmaması için elden geleni yapıyoruz. Büyük bir dayanışma göstereceğiz. Emekçilerimizle, onların örgütlü oldukları sendikalarla da yapıcı diyaloglar içindeyiz. Böyle olmayı isteriz. Ve kim ne yaparsa yapsın bu zor günlerden kurtulacağız, arkadaşlarımıza o Silivri zindanlarından çıkaracağız, milletin emanetini sırtımızda, başımızın üstünde taşıyacağız ve eninde sonunda partimizi ve o sayede halkımızı iktidara taşıyacağız. Bundan herkes emin olsun.

Bugün burada sadece bir farkındalık kampanyası tanıtmıyoruz. Bugün sosyal adalet için önemli bir adım atıyoruz. Engelli yurttaşlarımızın ihtiyaçlarına uygun hale getirilen hizmet mekanlarına kırmızı bayrak verme, göndere kırmızı bayrak çekme projesini buradan başlatıyoruz. Hakkını teslim etmek gerekir ki bu proje, bundan 10 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu tarafından hayata geçirilmiş, projelendirilmiş bir iş. İyi olanları, örnekleri almak, çoğaltmak yaygınlaştırmak ve standartlaştırmakla ilgili bu dönem yeni bir anlayışımız var. Bu konuda Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Gökan Zeybek’in, SODEM’in büyük emekleri var.

Ve Gölge Bakanımız, Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Gölge Bakanımızın alanına giren bu projede birlikte çalıştılar. İzmir’den bu iyi örnek alındı, standardize edildi, logo tasarımları yapıldı ve İstanbul Büyükşehir’le ve Ataşehir Belediyemizle birlikte bu mekanda artık ilk bayrağı çekme ve startı verme zamanı geldi. Bu bayrağı gördüğünüzde ne görüyorsunuz? Esatpaşa Mahallesi Emine Saadet Çarmıklı Çocuk Etkinlik Merkezi’nde hayat, engellilerin önüne mekânsal bir engel çıkaramayacak artık burada. Ne olması gerekiyorsa engelli dostu bir binada, o bu binada var. Ve biz arkamda gördüğünüz bayrağı bu binaya çekerek engellilere, yakınlarına ve vatandaşlarımıza diyoruz ki; ‘Bu bina engelli dostu bir binadır. Mekânsal engeller, düşünsel engeller ve yönetimsel engeller bu binada kaldırılmıştır.’ Bunun için tabii ilk akla gelen soru; görme engelli bir vatandaşımız bu binaya yaklaştığında bu bayrağı nasıl görecek? Onunla ilgili de gerekli çalışmaları başlattılar.

En kısa zamanda bu bayrağın bulunduğu yerde, bu bayrağı sembolize eden işitsel bir uyarı duyulacak. Hatta ben bunun görme engellilerin kullandığı bir cep telefonu programı var, programları var. O programlarla uyumlu hale gelmesini, binaya yaklaşan görme engellinin cep telefonuna bir bildirim gitmesini, bir müziğin gitmesini, yakında böyle bir bina olduğunu ve o binanın kırmızı bayrak taşıdığının da mutlaka projelendirilmesi gerektiğini konuştuk. Bunu da en kısa zamanda takip edeceğiz ve hayata geçirilmesini sağlayacağız.

Türkiye’de son olarak üç yıl önce resmi rakamlar açıklandı. 5 milyon 841 bin engelli var. Ama buna da engelli derneklerinin itirazı var. Onların çalışmalarına göre bu sayı, güncel sayı 10 milyonu aşmış durumda. Parti olarak her fırsatta engelli örgütleri ile bir araya geliyor, onların sorunlarını gündeme getiriyor, çözüm önerilerini hep birlikte tartışıyoruz. Kendi iktidar alanlarımızda hayata geçiriyoruz, Meclis’te de bu meselelerin takipçisi oluyoruz. 5378 sayılı Engelliler Kanununun yürürlüğe konulduğu 2005 yılından bu yana engellilerin eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik ve erişebilirlik alanlarındaki haklarında halen daha erişemedikleri çok fazla hak var.

Bu düzenlemelerin maalesef kağıt üstünde kaldığını hep takip ettik. Açlık sınırının yarısından bile az olan engelli maaşları, geçim sıkıntısı ve sosyal eşitsizliğin aşılamaması, yapılacak daha çok işimizin olduğunu gösteriyor. Avrupa’da da bu bir eleştiri konusu. Her dört engelliden üçü istihdamda. Yani Avrupa’da engellilerin istihdamında yüzde 25’lik bir zafiyet var. Yüzde 75’i istihdamda. Ama maalesef Türkiye’de bu rakam yüzde 50 noktasında. Yani Avrupa’dakinin tam iki katı. Ve ülkemizde engelli yurttaşlarımızın yarısı işsiz. Her dört engelliden üçü yoksulluk ve sosyal dışlanmışlık riski altında. Türkiye’de lise ve üzeri eğitim kurumuna devam eden engelli oranı maalesef yüzde 10’un altında. Otizmli bireylerin yüzde 94’ü örgün eğitime ulaşamıyor durumda. Engelliye hakkını vermek yerine, bir sadaka kültürünü yerleştiren bir iktidar anlayışıyla maalesef karşı karşıyayız.

Onları yardım edilmesi gereken pasif varlıklar olarak tanımladılar. Hepimiz utandıracak şekilde. Erişim bir hak, bağımsız yaşam bir haktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu savunuyoruz ve savunmaya da devam edeceğiz. Yapmış olduğumuz Engellilik Çalıştayı’nda ve Engelsiz Yaşam Çalıştayı’nda ortaya koyduğumuz hedeflerin birer birer hayata geçtiğini memnuniyetle takip ediyorum. Ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin yürüttüğü program çalışmalarında da Cumhuriyet Halk Partisi’nin engellilerle ilgili kendi vizyonuyla, engelli derneklerinin talepleriyle, Avrupa’daki, dünyadaki iyi örnekleri de takip ederek çok önemli hedefleri, iktidar hedefimiz olarak ortaya koyduğumuzu, iktidarımızda bunların teker teker hızla hayata geçirileceğini ümit ediyorum.

Bu bayrak Ataşehir’den başlayarak, Esatpaşa Mahallesi’nden başlayarak göndere çekilecek. Bundan sonra başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İstanbul’daki belediyelerimizin olmak üzere Türkiye’deki tüm Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde adeta harita üzerinde de takip edeceğimiz şekilde, tüm Türkiye’de kırmızı gelinciklerimiz açacak ve bu bayrağın bulunduğu hizmet binalarına hızlı bir şekilde kavuşacağız. Bu konuda belediyelerimizde bir pozitif rekabet yaratmış olacağız.

Bugün Sayın Erdoğan grup konuşması yaptı. Konuşmasında Yerel Yönetim Yasası’nı yeniden görüşme teklifinde bulunmuş. Gerçekten bu çok uzun süredir Sayın Zeybek tarafından gündeme getiriliyor. Tüm siyasi partilere bu konuda ziyaretlerde bulunuldu. Sayın Bakanla yaptıkları ziyaretlerde konuşuldu. Bu yasanın mutlaka elbirliğiyle ve AK Partili, MHP’li, CHP’li, İYİ Partili, Yeniden Refahlı, DEM’li belediye başkanlarının müşterek görüşleri ve talepleri alınarak, yerel yönetimler güçlendirilerek, üzerlerindeki vesayet baskısı ortadan kaldırılarak, hayata geçirilmesi lazım.

Tabii bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığı yapıcı uyarılar dikkate alınmadığı için, ortaya çıkan sistemik zorluklar bir yana, bir yandan Erdoğan’ın belediyeler üzerindeki siyasi baskılarını ortadan kaldırması lazım. Erdoğan’ın teklifine ‘elbette’ diyoruz. Bir yasa çalışacaksa, hep birlikte oturulur çalışılır. Ama önce İstanbul’a yolladığınız bir siyasi var. İstanbul’da Çağlayan Adliyesi’nde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak. Dünyanın hiçbir yerinde başsavcılar siyasi olmaz. Bu Başsavcı geçmişte İstanbul’da çok tartışmalı kararlar alan bir ağır ceza reisiydi.

Çok yanlış işler yaptı. Mahkeme mahkeme gezdirdiniz, adaleti katlettirdiniz. Sonra alıp ödüllendirdiniz. Nereye gitti? Bakan Yardımcılığına, siyasi bir pozisyona. Bu kişiyi Ekim ayının ilk yarısında alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı yaptınız. Anayasa açıkça diyor ki, ‘yapamazsınız.’ Yani bir hakim ya da bir savcı siyasi bir göreve giderse, hatta aday olursa, hatta aday adayı olursa. Ne yaptı? Tuttu bir tane savcı bir partiden aday adayı oldu, bir daha dönemiyor. Ama siz bir hakemi en siyasi makam olan Bakan Yardımcılığı makamına getirdiniz. Ama Anayasa yazılırken Bakan Yardımcılığı yoktu diye aday adaylığında yasak olan görevi yapan kişiyi alıp İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptınız. Bu olmaz. Bu kişi talimatınızla siyasi bir operasyon yürütüyor.

“Erdoğan’ın attığı adıma cevabımız şudur…”

Bakın Ataşehir Belediye Başkanı ve Kartal Belediye Başkanı Onursal ve Gökhan Başkan yan yana oturuyorlar. Yanlarında birçok belediye başkanımız da var. İkisinin birer belediye başkan yardımcısı ve toplam sekiz belediyede 10 belediye meclis üyemiz güya ‘Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, batıdaki Kürtleri belediye meclislerine taşıyıp, onlara temsiliyet hakkı verdiler’ diye tanımlanan, güya suç olan, son derece demokratik bir adımdan dolayı… Yani ‘Ataşehir’de Kürtler var, onların bir kanaat önderini bulalım. Onu belediye meclisimize koyalım. Hem biz Kürtlerden oy alalım, hem de Kürtler kendilerini belediyede temsil ediliyor hissetsinler.’ Bu işi yapan kim? Vallahi Onursal Adıgüzel değil. Bu işi yapan Gökhan Yüksel değil. Bu işi yapan biziz.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Merkezi. ‘Kent uzlaşısı’ denen laf, DEM’in sözü. Biz onu da kullanmıyoruz, ‘Ataşehir ittifakı’ diyoruz. Belediye listelerimizde eski AK Partililer var, AK Partililerin eski seçmeninden oy alalım diye. MHP’liler var, İYİ Parti’ye yakın isimler var ve geçmişte DEM’de siyaset yapmış bir belediye meclis üyesi var. Bunu suç gösterip operasyon yaptılar. DEM demeye utandılar, başka isim koydular. Aldılar içeriye koydular arkadaşlarımızı. Şimdi bu Mayıs ayının sonunda yargılamalar var, 22’sinde, 24’ünde. Arkadaşlarımızın bir an önce serbest kalmasını bekliyoruz. Yahu Abdullah Öcalan’ın kurduğu parti… Ne o? PKK. DEM değil, PKK. O parti ile müzakere yürütüyorsunuz. Abdullah Öcalan’a ağız dolusu teşekkür ediyorsunuz. PKK’lıların yaptığı faaliyetler son buluyor, onlara Ceza Kanunu’nda düzenlemeler konuşuyorsunuz. ‘Bir kısmı oraya gidecek, bir kısmı buraya gidecek.

Bir kısmı gelecek…’ Geçmişte PKK’da da değil, DEM’de siyaset yaptı diye belediye meclis üyemizi ya da Halkların Demokratik Kongresi toplantısına katıldı diye… Oranın bir terör örgütü olmadığına dair onlarca mahkeme kararı var. Belediye meclis üyelerimizi içeride tutuyorsunuz, başkan yardımcılarımızı içeride tutuyorsunuz. Bunun iler tutar tarafı yoktur. Erdoğan’ın bugün attığı adıma cevabımız şudur: Adım atacaksanız, bütünsellik içinde, adil, adaletli bir adım atın. Tutuksuz yargılama istiyoruz bütün arkadaşlarımız için. TRT’den canlı yayın istiyoruz. Çünkü TRT iftiraları veriyor, yanıtlarını vermiyor. Canlı yayında yargılama istiyoruz. Hodri meydan. Biz arkadaşlarımıza güveniyoruz, onlara kefiliz. Haydi bakalım TRT, kendine güveniyorsan… İftiraları akşamleyin, bütün gece döndürüyorsun. Cevapları dinleyin de utanın bakalım.

Bugün 55’inci gün ve Tayyip Bey 55 gün önce dedi ki bana ‘En geç bir ay sonra, insan içine çıkamayacaklar.’ Allah’a şükür Esatpaşalıların gözünün içine bakıyorum, onların arasındayım. ‘Birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar.’ Bak bütün belediye başkanlarım yan yana ve birbirimizin yüzüne, gözüne bakıyoruz. Yarın Ekrem Başkan’ı Silivri’de ziyaret edeceğim. Selamınızı götüreceğim. Sizin gözünüzün içinden aldığım selamı, Ekrem Başkan’ın gözünün içine baka baka söyleyeceğim. Ne oldu? 55 gün geçti, bir ay sonra dediği iş olmadı. Ama şimdi bugün yeni bir şey söylüyor. Güya ispatlayacaklardı.

Şimdi diyor ki ‘Bir suç örgütü ortaya çıktı. Bu suç örgütünün başı İstanbul’da, kolları Anadolu’da bir ahtapot gibi. Bazı kolları yurtdışında, milli güvenliğe bile tehdit oldukları ortaya çıktı.’ Hani bir ay içinde çıkacaktı? Ne çıktı? Hangi belge, bilgi çıktı? Bir tek umudun var; insanları çoluğuyla, çocuğuyla tehdit edip ‘İtirafçı ol’ diye iftiracılığa zorluyorlar. Onu da başaramadılar. Oradan bir tane ifade almış, bir şey yok. Buradan bir tane ifade almış, bir şey yok. Olsa ne yazar? Sen tutup adama, kadıncağıza ‘30 yıl seni içeride tutarım. Ama at iftirayı Ekrem’e çocuklarının yanına koş’ deyip de bunu içeride bulunan 100’e yakın kişi defalarca söyleyip de içinden biri yılıp da evladı için, hasta anasına kavuşmak için senin iftiranı itiraf diye imzalasa ne yazar? Sen milletin gönlünde artık beraat etmiş olan Ekrem İmamoğlu’nu iftiralarla mahkum edemezsin. Olmayacak bu. Açık açık söyleyeyim.

Bugün Sayın Erdoğan çıkmış, ‘Efendim Özgür Özel’i takdir ediyorum süreçteki tutumuyla. Devlet Bahçeli’ye teşekkür vermiş, bize takdirname verecek aklı sıra. Diyor ki, ‘Tutumuyla…’ Bak kardeşim ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı’yım. Benden önceki de ondan önceki de ondan önce ki de… İlkinden sonuncusuna biz tutarlı adamlarız. Biz joystick’le yönetilen siyasetçiler olmadık, olmayız. Bizim bir yerde düğmemiz yok; basılınca ‘Ak’ diyelim, öbürüne basılınca ‘Kara’ diyelim. Biz tarihsel bir tutarlılık içinde, Kürt meselesinin demokratik yollardan halledilmesini savunuruz. Kimseye haksızlık yapılmasın, eşitsizlik yapılmasın. Türk’ü de Kürt’ü de, Alevisi de Sünnisi de tam olarak eşit olsun. Bugün herkesten vergi toplarsın, caminin masrafını ödersin, cemevinin ödemezsin.

İmama maaş verirsin, müezzine maaş verirsin. Ama dedeye gelince onu din görevlisinden saymazsın. Vergi alırken herkes eşit, askerlik yaparken herkes eşit. Hizmet yaparken Aleviler daha az eşit, hizmet yaparken Kürtler daha az eşit. Bunlar doğru işler olmadığı için biz deriz ki, ‘Demokrasi olsun. Herkese eşitlik olsun. Kimseyi ne ayrıcalıklı, ne de eşitsiz bir konuma koymayalım. Herkes eşit olsun.’ Dün açıklandı, biz diyoruz ki ‘Silah bırakılacaksa eyvallah. Şehit gelmeyecekse ne güzel. Analar ağlamayacaksa başımızla birlikte. Kan akmayacaksa memnun oluruz. Bununla ilgili demokrasiyi savunuruz.’ Tutmuş, bana diyor ki, ‘Takdir ederim, makdir ederim.’ Yahu takdirlik, teşekkürlük bir durum varsa, dön bir senin ortağına bakalım. Bundan önceki çözüm sürecinde, biz aynı şeyleri söylüyorduk. Kemal Bey aynı şeyleri söylüyordu.

Ondan önce 1989 Kürt raporunda CHP, SHP aynı şeyleri söylüyordu. Tarihsel tutarlılık içindeyiz. Ama senin ortağın geçen çözüm sürecinde sana ip atıyordu. Sen de ona ‘Kandan beslenen vampir’ diyordun. Şimdi o günkü çözüm sürecindeki tutumu doğruysa bugünkü tutumu yanlış, 180 derece. Eğer bugünkü doğruysa o günkü tutum yanlış. Biz o gün tarihte yine durduğumuz yerde duruyorduk. Bizi dinleseydin, Meclis’e getirseydin, hiçbir partiyi dışlamasaydın, tutamayacağın sözler vermeseydin, şeffaf olsaydın, toplumsal mutabakat arasaydın. Burada gaziler ve şehitler. Biraz önce şehit ailelerinin başkanı geldi, ‘Teşekkür ederim tutumunuzdan dolayı’ diyor. Onların gönlünü kıracak işlere kalkışmasaydın, o günden sonra hendek olaylarında 250, bugüne kadar 2 bin 500 şehit gelmezdi.

O gün o süreci yönetemeyen Erdoğan, o sürece karşı çıkan Bahçeli bugün gelmişler millette takdirname, teşekkürname dağıtıyorlar. Bakın biz durduğumuz doğru yerdeyiz. Bir ayağı dışarıda, bir ayağı içeride. Suriye’yi ayrı planlayan, İsrail ile pazarlık yapıp Filistin’i yalnız bırakan, Türki Cumhuriyetler’in Güney Kıbrıs’ı tanımasına dahi ses çıkaramayan, uluslararası ölçekte çirkin pazarlıkların buradaki temsilcilerine diyoruz ki, ‘Millet bizi biliyor, bize güveniyor. Demokratik adımlar atarsanız, sorunları çözerseniz buradayız. Kirli ve gizli pazarlıklarla Kıbrıs’ı, Filistin’i, vatanı satarsanız tam karşınızdayım kardeşim.’ O yüzden 180 derece terse gidenlerin siyasetiyle, geri vitesçilerle birlikte değil; milletimizle birlikte çözümü de barışı da savunmaya devam edeceğiz. Doğru zemin Meclis’tir.

Özgüvenimiz yüksektir. Arkadaşlarımız için de tüm siyasi tutsaklar için de Ekrem Bey için de mutlaka ve mutlaka Ümit Özdağ için de Selahattin Demirtaş için de özgürlük istiyoruz. Serbestçe yapılacak özgür bir seçimde millet Cumhurbaşkanı kim olacaksa onu seçsin, onu istiyoruz. Başka hiçbir şey istemiyoruz. Bugün akşam ben Silivri’deyim. İstanbul’un bütün demokratlarını; Silivri’de bulunan Ümit Özdağ’a sahip çıkmak isteyen Zafer Partilileri de ‘Bu süreçte demokrasi olsun, bütün tutsaklar serbest kalsın’ diyen DEM Partilileri de Cumhuriyet Halk Partilileri de hep birlikte demokrasiyi savunmak, Silivri zindanlarına sesimizi duyurmak, karşımızdaki otoriter rejime demokrasi ittifakı olarak karşı çıkmak üzere 20.30’da Silivri’ye davet ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun. En iyi günlerde görüşeceğiz. Hep beraber başaracağız. Hep beraber kazanacağız. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”

Paylaşın