TLC Diyeti Nedir, Nasıl Yapılır, Ne İşe Yarar?

Tükettiğiniz yiyecekler, kolesterol seviyeleri dahil olmak üzere sağlığınız üzerinde çok güçlü bir etkiye sahiptir. Beslenmenizde değişiklik yapmaya planlıyorsanız, ilk önce sabırlı olmalısınız.

Haber Merkezi / İlk olarak beslenmenizde küçük, basit değişiklikler yapın ve ilerledikçe daha fazlasını ekleyin. Ailenizi ve arkadaşlarınızı yeni beslenme planınıza dahil edin.

Bu değişiklikleri neden yaptığınızı ve sizi nasıl destekleyebileceklerini açıklayın. Çevrenizdekilerin sizi hedeflerinize ulaşmanız için teşvik etmeye başladığında plana bağlı kalmak çok daha kolaydır.

TLC diyeti, Terapötik Yaşam Tarzı Değişiklikleri programının bir parçasıdır. Bu, diyet, fiziksel aktivite ve kilo yönetimi yoluyla kolesterolünüzü düşürmeyi amaçlayan üç bölümden oluşan bir programdır. TLC diyetinin önerileri;

  • Doymuş yağ: Toplam kalorinizin yüzde 7’sinden azı
  • Bitki stanolleri veya sterolleri: günde 2 gram
  • Çözünür lif: Günde 10 ila 25 gram

Önemli nokta, yediğiniz yağ türlerini izlemektir. Doymuş yağ (ve trans yağ) tüketiminizi azaltmak, LDL seviyelerinizde büyük bir fark yaratabilir.

Doymuş yağ limitimi nasıl hesaplarım?

Öncelikle her gün kaç kaloriye ihtiyacınız olduğunu kontrol etmeniz gerekir. Sayı yaşınıza, cinsiyetinize ve aktivite düzeyinize göre değişir. Birçok insan için günde 2.000 kalori normaldir.

Kalori ihtiyacınızı öğrendikten sonra doymuş yağ limitinizi de öğrenebilirsiniz. 1 gram yağın 9 kalori içerdiğini bilmelisiniz.

İşte günde 2.000 kaloriye ihtiyacı olan biri için matematiğin bir dökümü.

Doymuş yağ alımınız toplam kalorinizin yüzde 7’sinden az olması gerektiği için hesaplamada yüzde 6’yı kullanın.

  1. Toplam kalorinizin yüzde 6’sını hesaplayın: 2.000 kalori x 0.06 = 120 kalori
  2. Kalorileri gram yağa dönüştürün: 120 kalori / 9 = 13 gram yağ

Yani günde 2.000 kaloriye ihtiyacı olan bir kişi günde 13 gramdan fazla doymuş yağ yememelidir.

Kolesterolünüzü düşürmek için herhangi bir yeni diyete başlamadan önce sağlık uzmanınızla konuşun. Çoğu zaman, en iyi plan kişiselleştirilmiş plandır.

Paylaşın

‘Çevre Dostu’ Güneş Kremleri Yeterli Koruma Sağlıyor Mu?

İngiltere’de tüketici haklarını takip eden bağımsız kuruluş ‘Which?’ tarafından yapılan araştırmada İngiltere’de satışta olan çevre dostu olarak bilinen mineral güneş kremlerinin zararlı morötesi (UV) ışınları önlemede yetersiz kaldığı anlaşıldı.

Araştırmada kimyasal ve mineral bazlı farklı markadan birçok güneş kremleri incelendi. İncelenen mineral güneş kremlerinin hiçbirinin paketlerinde belirttiği korumayı sağlamadığı görüldü.

Kimyasal bazlı kremler bu konuda daha iyi sonuç verse de bazı markalar koruma sağlamada yetersiz kaldı.

Mineral ve kimyasal güneş kremleri arasındaki fark nedir?

Kimyasal güneş kremleri oktosrilen gibi organik bileşenleri kullanarak morötesi (UV) ışınlarını filtreliyor.

Deri tarafınden emilen kremler güneş ışınlarını ya ışıktan aldığı enerjiyi ısıya dönüştürerek, ya da kimyasalın 3 boyutlu şeklini değiştirip kırmak suretiyle absorbe ederek koruma sağlıyor.

Ancak kimyasal morötesi (UV) ışın filtrelerinin çevreye olumsuz etkide bulunduğu biliniyor.

Mineral güneş kremleri bu nedenle çevreye duyarlı tüketiciler için son dönemde popüler hale geldi. Mineral kremlerin bazıları biyolojik olarak parçalanamayan ya da çevreye zararlı maddeler içerse de genel olarak çevre için güvenli olarak kabul ediliyor.

Bazı kimyasal güneş kremlerinin özellikle mercan kayakıları üzerinde zararlı etki yaptığı biliniyor. Önceki çalışmalarda kimyasal güneş ışını filtreleyicisi oxibenzona maruz kalan genç mercanları kendi iskeletine hapsederek büyümesini engellediği anlaşılmıştı.

Mineral güneş kremleri titanyum oksit ya da çinko oksit gibi inorganik mineraller kullanarak güneş ışınları bloke ediyor.

Deri tarafından emilmeyen ve deri yüzeyinde bir çeşit örtüleme yapan bu kremler bu sebeple hassas ciltler için de daha uygun bir seçenek olarak ortaya çıkıyor.

Güneş ışınlarnın birçok farklı türü bulunuyor. UVA ve UVB’ye fazla miktarda maruz kalındığında zararlı etkiileri ortaya çıkıyor. UVB güneç yanığına yol açarken, UVA cilt kanserinin sorumlusu olarak görülüyor.

Hangi güneş kremi markaları sınıfta kaldı?

Which?’in araştırmasına göre 30 koruma faktöre sahip beş mineral güneş kremi geçersiz not aldı. Bu markalar Alba Botanica, Clinique, Green People, Hawaiian Tropic ve Tropic oldu.

Öte yandan araştırmada süpermarketlerde satılan bazı ucuz güneş kremlerinin UVA koruması açısından iyi sonuç verdiği ortaya çıktı.

Bu ürünler arasında Asda, Avon, Lloyds Pharmacy Solero, Morrissons, Piz Buin AllergySuperdrug ve Ultrasun Family yer aldı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Kakaonun Sağlığa Faydaları Nelerdir?

Pek çok kişi için kakao denilince aklına gelen ilk şey elbette çikolatadır. Bu kesinlikle lezzetli bir tatlıdır, ancak kakao sadece tat ile ilgili değildir, kakaonun kardiyovasküler sistem için büyük faydaları vardır ve bilişsel yetenekleri geliştirir.

Haber Merkezi / Kısacası kakao kalbi daha sağlıklı ve bizi daha akıllı yapar. Adının Latince’den “tanrıların yemeği” (theobroma cacao) olarak çevrilmesine şaşmamalı. 

Kakao, ruh halini iyileştirmek, kan basıncını düşürmek, insülin duyarlılığını artırmak, sağlıklı kolesterol seviyelerini desteklemek, beyin sağlığını desteklemek, vücuttaki iltihabı azaltmak için kullanılır.

Kahveden vazgeçmek isteyenler kakao ile değiştirmeyi deneyebilir. Kakaonun aktif maddesi olan teobromin, kafeinin aksine bağımlılık yapmaz.

Kalp sağlığı için kakao

Kakao tüketildiğinde düz kas gevşemesi meydana gelir, kalbin atardamarlarındaki kan akışı artar ve damar tonusu azalır. Bilim adamlarının gözlemleri, düzenli olarak kakao yiyenlerin kardiyovasküler hastalıklardan ölüm riskinin azaldığını gösteriyor.

Moralinizi yükseltmek için kakao

Birçok insan ruh halinizi iyileştirmek için çikolata yiyebileceğinizi bilir. Bununla birlikte, iyi, kakao içeriği en az% 70 olan çikolata olarak adlandırılabilir. Kakaonun etkisini, (şekerden bahsediyorum) geçici bir enerji patlaması ve ardından oldukça keskin bir düşüş veren bir çikolata çubuğundan şekerin etkisiyle karıştırmayın.

Beyin ve görme için

Kakao bilişsel işlevi geliştirir (hafıza, dikkat, alıcılık). Yaşlı insanlar ve günde 2 bardak şekersiz kakao ile bir çalışma yapıldı. Kakao tüketiminin sonucu, serebral dolaşımda, bilişsel işlevde ve basınçta bir azalma oldu.

Araştırmacılar, bunun gelişmiş insülin duyarlılığından kaynaklandığını varsaydılar. Başka bir çalışmada, kakao gençler tarafından tüketildi. Sonuç olarak, bilişsel işlevlerini ve buna ek olarak görme yetilerini de geliştirdiler. Bilim adamları bu etkiyi beyne giden kan akışının iyileşmesine bağlıyor.

Yorgunken

Kakao, kronik yorgunluk sendromu olan kişilere yardımcı olur. Yorgun olduğumuzda, genellikle daha fazla yemeye başlarız. Kakao iştahı azaltır ve insülin duyarlılığını artırır, diyabet riskini azaltır.

Kakao başka ne yapar?

  • Nöronları iltihaplanmadan korur (günde 20 gram bitter çikolata tüketen kişilerde minimum C-reaktif protein değerleri vardı),
  • Görme keskinliğini ve zıt renkleri ayırt etme yeteneğini arttırır,
  • Cildin ultraviyole hassasiyetini azaltır (12 hafta sonra ortalama tüketim seviyesinde %25 ve yüksek tüketimde 2 kat), kan akışını ve cildin oksijenlenmesini arttırır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Pancarın Sağlığa Faydaları Nelerdir?

Pancar (beta vulgaris) ve pancar suyu, dünya çapındaki toplumlarda ve sporcular gibi spor performanslarını iyileştirmeyi amaçlayan alt popülasyonlar arasında giderek daha popüler sağlık gıdası haline geldi. Bu, kırmızı pancarın biyolojik aktivitesine ve sağlığın teşviki için hastalıkları önleyici fonksiyonel bir gıda olarak potansiyel faydasına artan ilgi ile körüklenmiştir.

Haber Merkezi / Pancarın sağlığı geliştirici özellikleri, antioksidan ve anti-inflamatuar etkileri, anti-diyabetik ve anti-kanserojen ve hipertansif, hepatoprotektif ve yara iyileştirici özelliklerini içerir.

Pancar, NO3 arasında betalainler, flavonoidler (tilirosid, astragalin, ramnositrin, ramnetin, kaempferol), polifenoller ve saponinleri içeren biyolojik olarak aktif birkaç fitokimyasaldan oluşur. Nitratın vücuttaki işlevsel etkilerine , vasküler ve metabolik sistemlerde etkileri olan çok işlevli bir haberci molekül olan nitrik oksite (NO) in vivo indirgenmesi aracılık eder.

Pancar ayrıca B1-tiamin, B2-riboflavin, B3-niasin, B5-pantotenik asit, B6-piridoksin, B9-folatlar ve B12-siyanokobalamin) ve ayrıca folik asit profili içerir. Pancarın protein profili de dikkate değerdir ve birkaç temel amino asitten oluşur. Pancar ayrıca fosfor, kalsiyum, magnezyum, bakır, çinko, demir, potasyum, sodyum ve manganez içeren bir dizi mineral için oldukça güçlü bir kaynaktır.

Pancar tüketimi eşit derecede çeşitlidir ve bütün gıda (haşlanmış, kavrulmuş, salamura, püre veya çiğ), toz, meyve suyu, jel, ekmek veya reçel şeklinde tüketimi içerir. 100 ml pancar suyu 95 Kcal sağlar, bunun makro besin profili 22.6 g karbonhidrat, 0.7 g protein, 0.16 g lipid, 0.91 g toplam diyet lifi ve 12 g toplam şeker içerir.

Pancardan elde edilen lifin sağlığa faydaları

Pancar üreticilerindeki lif içeriği, Bifidobacterium ve Lactobacillus türleri gibi faydalı bakterilerin oranını artıran probiyotik bir etkiye sahiptir .

Şeker pancarı pektininin ayrıca daha faydalı bir bileşim üretmek için mikrobiyal bağırsak topluluklarını, eğri toplulukları ve türleri modüle ettiği bulunmuştur. Bu, vücutta çeşitli faydalı etkilere neden olan bakteriyel metabolitlerin, yani SCFA’nın üretimi ile sonuçlanır.

Pancarın nikrobesin içeriği

Mikrobesinler göz önüne alındığında, geleneksel pancarın 100g başına sırasıyla 10.75–20.36mg ve 2.02–2.36mg aralığında C vitamini ve toplam flavonoidler içerdiği bildirilmektedir. Betalainler, 60:40 oranında betasiyaninler ve betaksantinler arasında bölünen fenolik bileşimin %70 ila %100’ünü oluşturur.

Bu nedenle pancar, ticari olarak üretilen betalainlerin çoğunu konsantre formlarında sağlayan en yüksek antioksidan aktiviteye sahip ilk on bitkiden biri olarak sınıflandırılır. Bitkisel işlemeyi değiştiren flavonoidlerin aksine, polifenoller in vitro işlemden sonra aktivitelerini korurlar. İlginç bir şekilde polifenoller, pancar suyu da dahil olmak üzere diğerlerine kıyasla jel formatında en yüksek oranda bulunur.

Nitrat inert olmasına rağmen, NO3 redüktaz yoluyla bakteriyel yollar yoluyla NO2 ve üretmek üzere enzimatik olarak değiştirilebilmektedir .

Pancar ayrıca bir metal iyon şelatörü olarak işlev gören ve nefrolit (böbrek taşı) oluşumunu destekleyen oksalik asit içerir. Bu nedenle pancar, ağırlıklı olarak böbrek hastalığına yatkın hastalar için bir sağlık sorunudur.

Pancarın sağlık etkilerinin çoğunluğunun NO3’e atfedilmesi nedeniyle, NO3 açısından zengin pancar takviyeleri ve bu bileşiğin konsantre edilmesi için diğer yöntemler tanıtılmıştır. Pancar ürünleri arasında pancar cipsleri en yüksek enerji içeriği, karbonhidrat ve toplam şekerin yanı sıra en yüksek Toplam Antioksidan Potansiyel değerini ve en düşük Toplam Fenolik İçerik, saponin ve flavonoid değerini içerir.

Tersine, jel, özellikle en düşük lipid içeriği, en yüksek protein içeriği içerdiğinden ve bu nedenle pancarın en etkili formülasyonu olarak kabul edildiğinden, sporcularda tercih edilen nitrat uygulama yöntemidir.

Kan basıncı ve damar fonksiyonu üzerindeki etkiler

Çeşitli çalışmalar, hem akut hem de uzun süreli pancar suyu tüketiminin kan basıncı ve vasküler fonksiyon üzerindeki etkisini doğrulamıştır. Çeşitli çalışmaların meta-analizleri, pancarın, çeşitli sağlık seviyelerine sahip hem hipertansif hem de normotansif (normal kan basıncı) bireyler arasında kan basıncını ezici bir şekilde düşürdüğünü ortaya koymaktadır.

Pancarın kan basıncını düşürücü özellikleri arasındaki mekanik bağlantı, genellikle NO3’ün rolüne atfedilir . NO3 açısından zengin pancar suyu tüketiminden sonra vazodilatör özellikleri ve mikro damar yapısındaki değişiklikleri gösteren birçok çalışma bu bulguyu desteklemiştir .

Pancardan elde edilen betalainlerin vücuttaki etkisi nedir?

Betalainler, nitrojen açısından zengin olan tirozinden türetilen kırmızı ve sarı pigmentlerin bir sınıfıdır. Antioksidan kapasitesi, bağışıklık sistemi performansını artırma, kardiyovasküler ve nörodejeneratif bozukluklara karşı koruma ve kanser kemoprevensiyonu arasında değişen biyoaktiviteleri nedeniyle birçok araştırmanın odak noktasıdırlar.

Antioksidasyon bağlamında, betalainler oksidasyona karşı hücresel direnci artırarak lipidlerin oksidatif hasarını azaltır. Kan damarlarındaki, eklemlerdeki ve kemiklerdeki iltihaplanma derecesini azaltmak için işlev görürler.

Mekanik olarak bu, insan düşük yoğunluklu lipoproteini ve miyoglobini zenginleştirir. Sonuç olarak, betalainler oksidatif stresle ilgili bozuklukları düzenlemeye yardımcı olur ve oksidatif stres ve iltihaplanma ile ilişkili hastalıklarda etkileri vardır.

Pancardaki organik asitlerin sağlığı geliştirici özellikleri nelerdir?

Pancar, organik asitler döneminde bol miktarda bulunurken, fosforik ve sitrik asitler en yaygın olanlarıdır, bunu oksalik asit ve malik asit izlemektedir. Aromatik amino asitlerimizin sentezinin öncüsü şikimik asittir ve bu da pancarda yüksek konsantrasyonlarda tespit edilir.

Malik asit, böbrek taşlarının ana bileşeni olan kalsiyum oksalat oluşumunu önlemek için idrarda kalsiyum iyonları ile kompleks oluşturabildiğinden, kalsiyum böbrek taşı hastalığında yardımcı olarak işlev görür. Benzer şekilde, sitrik asit böbrek taşı oluşumuna yatkınlığı azaltır.

Askorbik asit veya C vitamini, güçlü bir antioksidandır. Biyomolekülleri hücre metabolizmasının bir yan ürünü olarak üretilen oksidatif bileşiklerin neden olduğu hasardan korumak için serbest askorbil radikalini oluşturmak için bir hidrojen atomu bağışlayabilir.

C vitamini ayrıca toksinlerin ve kirleticilerin parçalanmasında rol oynayan mono- ve di-oksijenaz enzimleri için bir kofaktör görevi görür. Benzer şekilde, C vitamini ayrıca kolajen biyosentezi için substratlar oluşturan prokollajen enzimleri için bir kofaktördür ve ayrıca moleküller arası kolajen çapraz bağlı oluşumu yoluyla kolajeni stabilize eder.

Süksinik asit, anjiyogenezi teşvik etmek için çeşitli büyüme faktörleri aracılığıyla hareket eder. Bu süksinata ek olarak, süksinat iki reseptör bir sinyalini aktive eder, bu da altta bulunan nitrojen oksit ve prostaglandin E2 üretimini ve renin salınımını destekler. Renin-anjiyotensin sistemi, kan basıncı ve sıvı dengesi için önemli bir kontrol sistemidir ; bu nedenle, süksinik asit NO 3 vasküler etkilerini destekler.

Pancarın mineral içeriği de pancarın sağlığı geliştirici faydaları için gereklidir. Potasyum, kas ve sinir fonksiyonu için gereklidir ve vücudun enerji kaynağı olan adenozin trifosfata kas bağımlılığını azaltmak için çalışır.

Genel olarak, pancarın vücut üzerinde yaygın bir etkisi vardır. Yüksek nitrat konsantrasyonu nedeniyle kardiyovasküler sistem üzerinde en büyük etkisini gösterir. Anti-kanser ve anti-inflamatuar özellikleri, hücreleri oksidatif hasardan korumak için birlikte çalışan yüksek konsantrasyondaki fenolik bileşikler ve organik asitlere atfedilir, bu süreç çeşitli hastalıklarda ve kanserde rol oynar.

Toplu olarak, antioksidan, antienflamatuar ve anti kanserojen özelliklere sahip betalainler ve fenolikler, pancarın sağlık üzerindeki olumlu etkileriyle ilişkilendirilmiştir.

Paylaşın

Keten Tohumunun Sağlığa Faydaları Nelerdir?

Keten tohumu, eski çağlardan beri gıda ve endüstriyel lif kaynağı olarak kullanılmaktadır. Keten tohumu, lipidler, protein, diyet lifi ve sağlık yararlarının atfedildiği eikosapentaenoik asit (EPA), dokosaheksaenoik asit (DHA) ve secoisolariciresinol diglukosit (SDG) gibi diğer biyoaktifler dahil olmak üzere birçok makro besin içerir. Bu sağlık yararları kardiyovasküler, hormonal ve metabolik sistemleri kapsar.

Haber Merkezi / Keten tohumu, %40 lipid, %21 protein, %28 diyet lifi, %4 kül ve yaklaşık %6’sını oluşturan lignanlardan oluşur. Kalan %1, şekerler fenolik asitleri içeren diğer çözünür bileşenlerden oluşur. Keten tohumu kayda değer bir yağ içeriğine sahiptir ve tohumun %29 ila 45’ini temsil eder; Kesin değer, konuma, tarımsal iklim koşullarına ve çeşidine bağlıdır.

Alfa-linolenik asit (ALA): Önemli bir biyoaktif molekül

Keten tohumu yağının ana besinsel faydası, yüksek seviyedeki alfa-linolenik asitten (ALA) elde edilir. ALA, toplam yağ içeriğinin %50-60’ını oluşturur. Ancak ALA, keten tohumunda olduğu kadar kolay bulunmaz; tipik olarak, keten tohumu verimli besin emilimini kolaylaştırmak için öğütülmelidir. ALA, de novo sentezlenemediği için esansiyel bir omega-üç yağ asididir.

ALA ayrıca eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) içeren daha uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitlerine dönüştürülür. Bir çalışma, öğütülmüş keten tohumu veya keten tohumu yağı formunda günde 6 g ALA tüketen deneklerin (iki grup; 18-29 veya 45-69 yaş), plazma DHA ve EPA konsantrasyonlarında bir ay boyunca önemli bir artış gösterdiğini göstermiştir. .

Bununla birlikte, ALA dönüşümünün bu daha uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitlerine dönüşüm tepkisinde, söz konusu çalışmaların yaş ve cinsiyetindeki farklılıkların yanı sıra farklı diyetlerini yansıtabilecek bir varyasyon vardır. ALA tüketiminin klinik ve halk sağlığı etkileri vardır; nüfusun önemli bir kısmı balık tüketmiyor veya temel EPA’dan zengin balıklara erişemiyor.

Keten tohumu ve kardiyovasküler hastalık (CVD)

Yüksek ALA tüketimi, orta derecede azaltılmış KVH riski ile ilişkilidir. Bununla birlikte, birkaç çalışma arasında sonuçlarda geniş bir çeşitlilik olduğu ve kardiyovasküler sağlık üzerindeki yararlı etkilerine dair kesin kanıtlar gösterilmeden önce ek araştırmaların gerekli olduğu belirtilmelidir.

Genel olarak, ALA, endotel fonksiyonunu ve kan lipid profilini iyileştirerek hücre zarlarının omega-üç yağ içeriğini değiştirerek CVD’ye karşı koruma sağlıyor gibi görünmektedir. ALA’lar ayrıca önemli anti-inflamatuar ve anti-trombotik etkiler de üretebilir. Prospektif çalışmaların bir meta-analizi, ALA alımını iki çay kaşığı öğütülmüş keten tohumu (1.2 g/gün’e eşdeğer) ile artırmanın – ölümcül koroner kalp hastalığı riskini en az %20 azaltabileceği sonucuna varmıştır.

Keten tohumunun diyabet üzerindeki etkisi

Çözünür lif, protein, SGD, bir antioksidan ve ALA içeriği nedeniyle keten tohumu, insülin sekresyonunda ve plazma glukoz homeostazının korunmasında (açlık plazma hemoglobin A1c [HbA1c], glukoz ve insülin ile ölçüldüğü üzere) orta düzeyde bir iyileşmeye neden olabilir. .

Katılımcılara keten tohumu türevi lignin verildiği diğer deneylerde, katılımcılar HbA1c ile ölçüldüğü üzere glisemik kontrolde önemli gelişme gösterdi; bununla birlikte, açlık glukozunda ve buna bağlı olarak iç insülin direncinde ve kan lipid profillerinde herhangi bir değişiklik görülmedi.

CVD’de olduğu gibi, diyet lifi, lignanlar, çözünür lif ve ALA’nın rolü, tümü glisemik kontrole katkıda bulunabilir. Tüm analizler kesin değildir ve çoğu çelişkilidir, bu nedenle keten tohumu ile glisemik kontrol ve diyabet üzerindeki etkisi arasındaki mekanik bağlantıyı belirlemek için daha fazla araştırma gereklidir.

Keten tohumu tüketimi ve hormonal kontrol

ALA aynı zamanda yüksek hayvanlarda inflamasyonu ve bağışıklık fonksiyonunu düzenleyen hormon benzeri eikosanoidlerin biyosentezinde bir ara maddedir. Daha fazla ALA metabolizmasından kaynaklanan EPA ve DHA, endojen olarak resolvinler, nöroprotektinler ve koruyucular olarak bilinen farklı metabolitlere dönüştürülebilir.

  • Resolvinler, (1) güçlü bir anti-inflamatuar etkiye sahiptir, inflamatuar ve anafilaktik reaksiyonların aracıları olan prostanoidlerin (eikosanoidlerin alt sınıfı) hareketlerini bloke ederek inflamasyonun boyutunu sınırlandırır ve (2) bir bağışıklık bölgesi temizleme etkisine sahiptir.
  • Resolvinlerin yanı sıra koruyucular, homeostazı sürdürmek için belirli mekanizmaları harekete geçirmek için çalışan çeşitli organ iltihabı türlerinin çözülmesini destekler.
  • Nöroprotektinler DHA’dan türetilir ve oksidatif, stres kaynaklı pro-inflamatuar gen ekspresyonunu inhibe ederek nöronların bütünlüğünü korur ve bu nedenle hücre hayatta kalmasını destekler.

Keten tohumunun kanser önleyici potansiyeli

Keten tohumu tüketimi, özellikle meme ve prostat kanseri olmak üzere kanser riskinin azalmasıyla ilişkilendirilmiştir. Genel olarak, randomize kontrol çalışmalarının sonuçları, keten tohumu tüketiminin prostat ve meme kanseri için koruyucu olabilecek biyolojik değişikliklerle ilişkili olduğunu göstermektedir.

Meme kanseri bağlamında keten tohumuna atfedilen anti-kanser etkileri, ilgili reseptörlerine bağlanmak ve östrojen üretiminde rol oynayan bir enzim olan aromatazı inhibe etmek için östrojen ve testosteron ile rekabet eden keten tohumu lignanlarının bir sonucu olabilir.

Meme kanseri bağlamında, keten tüketimi, riskin azalması ve tümörlerin büyüme ve boyutunun azalmasıyla ilişkilidir. Yine, menopoz öncesi ve menopoz sonrası kadınları içeren karşıt denemeler ve çalışmalar aynı sonuçları göstermedi. Sonuç olarak, keten tohumunun meme kanseri üzerindeki net etkisini belirlemek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Bu uyarıcı sonuç, prostat kanseri bağlamında geçerlidir. ALA’nın artmış prostat kanseri riski ile ilişkili olduğunu gösteren epidemiyolojik çalışmalardan elde edilen çelişkili kanıtlar vardır. Bu çelişkili bulgular, farklı prostat kanseri sınıflandırma yöntemlerine ve popülasyon demografik özelliklerine bağlı olabilir.

Genel olarak keten tohumu, anti-inflamatuar, antioksidan ve hormonal ve kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve menopoz ile ilgili sağlık yararlarına yol açan metabolik etkileri kapsayan birkaç biyoaktif bileşen içerir. T

Bütün keten tohumu bileşenlerinin ve biçimlerinin (yağ, müsilaj ve protein) tüketiminin yararlarındaki çeşitlilik, biyolojik aktivite ve sağlık sonuçlarını belirli bileşiklerle ilişkilendiren kesin sonuçlara varılmadan önce biyoaktifin tüm tamamlayıcısının dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Bununla birlikte, keten tohumu, sağlık üzerindeki net olumlu etkileri ile ilişkili değerli bir besin kaynağıdır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.

Paylaşın

Dut yaprağının bilinmeyen faydaları!

Dut ağaçları, vitamin, mineral ve güçlü bitki bileşikleri konsantrasyonları nedeniyle dünya çapında beğenilen ve genellikle süper gıda olarak kabul edilen lezzetli meyveler üretir. Bununla birlikte, dut ağacının sağlık yararları sunabilecek tek parçası meyve değildir. Yaprakları yüzyıllardır geleneksel tıpta tedavi amaçlı kullanılmaktadır.

Haber Merkezi / Aslında, dut ağacının yaprakları son derece besleyicidir. Polifenol antioksidanları gibi güçlü bitki bileşiklerinin yanı sıra C vitamini, çinko, kalsiyum, demir, potasyum, fosfor ve magnezyum ile yüklüdürler.

Dut yaprağı nerelerde kullanılır?

Dut ( Morus ) Moraceae bitki ailesine aittir ve karadut ( M. Nigra ), kırmızı dut ( M. Rubra ) ve beyaz dut ( M. Alba ) gibi çeşitli türleri içerir. Çin’e özgü olan bu ağaç şu anda Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Asya ve Afrika dahil olmak üzere birçok bölgede yetiştirilmektedir. Dut yaprakları mutfak, tıbbi ve endüstriyel alanda kullanılmaktadır.

Ağacın yaprakları ve diğer kısımları, insanlar için hafif derecede toksik olan ve yutulduğunda mide rahatsızlığı veya dokunulduğunda cilt tahrişi gibi semptomlara neden olabilen lateks adı verilen süt beyazı bir özsu içerir. Yine de birçok kişi dut yaprağını olumsuz etki yaşamadan tüketmektedir.

Çok lezzetli olan dut yaprakları Asya ülkelerinde yaygın bir şekilde tentür ve bitki çayı yapmak için kullanılmaktadır. Dut yaprakları pişirildikten sonra da yenebilmektedir. Potansiyel sağlık yararları nedeniyle giderek daha popüler hale gelen dut yaprağı takviyeleri de alabilirsiniz.

Ek olarak, bu yapraklar ipekböceğinin – ipek üreten bir tırtıl – tek besin kaynağıdır ve bazen süt hayvanları için yem olarak kullanılmaktadır.

Dut yaprağının sağlık yararları;

Dut yaprakları kan şekeri, kolesterol ve iltihaplanma düzeylerini düşürmeye yardımcı olabilmektedir. Bu özellikler onları kalp hastalığı ve diyabetle mücadelede faydalı kılabilmektedir.

  • Kan şekerini ve insülini düşürebilir; Dut yaprakları, diyabetle mücadeleye yardımcı olabilecek çeşitli bileşikler sağlar. Bunlar, bağırsaklarınızdaki karbonhidratların emilimini önleyen 1-deoksinojirimisini (DNJ) içerir. Özellikle bu yapraklar yüksek kan şekerini ve kan şekerini düzenleyen hormon olan insülini azaltabilir.
  • Kalp sağlığına iyi gelmektedir; Bazı araştırmalar, dut yaprağı ekstresinin kolesterol ve kan basıncı seviyelerini düşürerek, iltihabı azaltarak ve arterlerinizde kalp hastalığına yol açabilecek bir plak birikimi olan aterosklerozu önleyerek kalp sağlığını iyileştirebileceğini düşündürmektedir .
  • Enflamasyonu azaltabilir; Dut yaprağı, flavonoid antioksidanlar da dahil olmak üzere çok sayıda anti-inflamatuar bileşik içerir. Bazı araştırmalar, dut yaprağının, her ikisi de kronik hastalıklarla bağlantılı olan iltihaplanma ve oksidatif stresle mücadele edebileceğini öne sürüyor.

Dut yaprağının yan etkilerine karşı önlemler;

Dut yaprağının bazı insanlarda yan etkilere neden olabilir. Örneğin, bazı insanlar takviye alırken ishal, mide bulantısı, baş dönmesi, şişkinlik ve kabızlık gibi yan etkiler bildirmiştir.

Ayrıca şeker hastalığı ilaçları kullanan kişilerin kan şekerine olan etkileri nedeniyle dut yaprağını denemeden önce bir sağlık uzmanına danışmaları gerekmektedir.

Özellikle ilaç alıyorsanız veya bir sağlık durumunuz varsa, herhangi bir bitkisel takviyeyi kullanmadan önce sağlık uzmanınıza danışmak her zaman iyi bir fikirdir.

Paylaşın

‘Ginseng’in kanıta dayalı 7 sağlık yararı

Yüzyıllardır geleneksel Çin tıbbında kullanılan Ginseng, yavaş büyüyen, etli köklere sahip kısa bir bitki, ne kadar yetiştiğine bağlı olarak üç şekilde sınıflandırılabilir: taze, beyaz veya kırmızı. Taze ginseng 4 yıldan önce, beyaz ginseng 4-6 yıl arasında ve kırmızı ginseng 6 yıl sonra hasat edilir.

Haber Merkezi / Bu bitkinin birçok türü vardır, ancak en popülerleri Amerikan ginsengi (panax quinquefolius) ve Asya ginsengidir (Panax ginseng). Amerikan ve Asya ginsengi, aktif bileşik konsantrasyonları ve vücut üzerindeki etkileri açısından farklılık gösterir. Amerikan ginsenginin rahatlatıcı bir etkiye, Asya çeşidinin ise canlandırıcı bir etkiye sahip olduğuna inanılıyor.

Ginseng iki önemli bileşik içerir: Ginsenositler ve gintonin. Bu bileşikler, sağlık yararları sağlamak için birbirini tamamlar. İşte, ginsengin kanıta dayalı 7 sağlık yararı;

1. Enflamasyonu azaltabilecek güçlü antioksidan;

Ginseng, faydalı antioksidan ve antiinflamatuar özelliklere sahiptir. Bazı test tüpü çalışmaları, ginseng özütlerinin ve ginsenoside bileşiklerinin iltihaplanmayı önleyebileceğini ve hücrelerdeki antioksidan kapasiteyi artırabileceğini göstermiştir.

2. Beyin fonksiyonlarını iyileştirebilir;

Ginseng, hafıza, davranış ve ruh hali gibi beyin fonksiyonlarının iyileştirilmesine yardımcı olabilir. Bazı araştırmalar,
ginsengin hem sağlıklı insanlarda hem de alzheimer hastalığı olanlarda zihinsel işlevlere, sakinlik duygularına ve ruh haline fayda sağladığı ortaya koymuştur.

3. Erektil disfonksiyonu iyileştirebilir;

Araştırmalar, ginsengin erkeklerde erektil disfonksiyon tedavisi için yararlı bir alternatif olabileceğini göstermiştir. İçerisindeki bileşiklerin penisteki kan damarları ve dokularındaki oksidatif strese karşı koruyabileceği ve normal işlevin geri kazanılmasına yardımcı olduğu görülmektedir. Ek olarak, araştırmalar ginsengin peniste kas gevşemesini artıran ve kan dolaşımını artıran bir bileşik olan nitrik oksit üretimini destekleyebileceğini göstermiştir.

4. Bağışıklık sistemini güçlendirebilir;

Ginseng bağışıklık sistemini güçlendirebilir. Bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerini araştıran bazı çalışmalar, ameliyat veya kemoterapi tedavisi gören kanser hastalarına odaklanmıştır. Bu çalışmalar kanserli kişilerde bağışıklık sistemi belirteçlerinde iyileşmeler gösterse de, sağlıklı insanlarda enfeksiyonlara karşı direnci artırmada ginsengin etkinliğini göstermek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Ginseng, kanserli kişilerde bağışıklık sistemini güçlendirebilir ve hatta bazı aşıların etkilerini artırabilir.

5. Kansere karşı potansiyel faydaları olabilir;

Ginseng, belirli kanserlerin riskini azaltmada yardımcı olabilir. Bu bitkideki ginsenositlerin iltihabı azaltmaya ve antioksidan koruma sağlamasına yardımcı olduğu gösterilmiştir. Ginseng’deki ginsenositler iltihabı düzenler, antioksidan koruma sağlar ve hücrelerin sağlığını korur ve bu da belirli kanser türlerinin riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bununla birlikte, daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

6. Yorgunluğu giderebilir;

Ginsengin yorgunluğu azalttığı ve enerjiyi artırmaya yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Ginseng, oksidatif hasarı azaltarak ve hücrelerde enerji üretimini artırarak yorgunluğu ve fiziksel aktiviteyi artırmaya yardımcı olmaktadır.

7. Kan şekerini düşürebilir;

Ginseng, hem diyabeti olan hem de olmayan kişilerde kan şekerinin kontrolünde faydalı görünmektedir. Amerikan ve Asya ginsenginin pankreas hücre fonksiyonunu iyileştirdiği, insülin üretimini artırdığı ve dokularda kan şekeri alımını artırdığı gösterilmiştir.

Ayrıca araştırmalar, ginseng özütlerinin, diyabetli kişilerin hücrelerindeki serbest radikalleri azaltan antioksidan koruma sağlayarak yardımcı olduğunu göstermektedir. Ginseng, özellikle fermente edilmiş kırmızı ginseng, insülin üretimini artırmaya, hücrelerde kan şekeri alımını artırmaya ve antioksidan koruma sağlamaya yardımcı olabilir.

Paylaşın

Beslenmenize çiğ soğan eklemeniz için 7 neden

Sebzeler sağlıklı bir yaşam için önemlidir; zinde kalmak ve hastalıklardan uzak kalmak için olmazsa olmazlardandır. Sağlıklı bir beslenmenin parçası olarak daha fazla sebze ve meyve tüketen kişilerde bazı kronik hastalık risklerinin azaldığı bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Sebzeler vücudun sağlığı ve bakımı için hayati önem taşıyan besinleri sağlar.

Haber Merkezi / Soğan, çeşitli vitaminler, mineraller ve güçlü bitki bileşikleri içeren böyle bir sebzedir. Aslında, eski zamanlardan beri, soğan çeşitlerinin tıbbi özellikleri, baş ağrısı, kalp hastalığı ve ağız yaraları gibi rahatsızlıkları tedavi etmek için kullanıldığı bilinmektedir. Makalemizin devamında beslenmenize neden çiğ soğan eklemeniz gerektiğini açıklayacağız;

Soğandaki flavonoidler vücuttaki kötü kolesterolü düşürmeye yardımcı olur ve tiyosülfinatların kanı incelttikleri için kanın kıvamını doğru tuttukları bilinmektedir. Bundan dolayı kalp krizi ve felç riski azalır.

Kanseri önlemek;

Asia Pacific Journal of Clinical Oncology’de 2019 yılında yapılan bir araştırma, kolorektal kanserli 833 kişiyi hastalığı olmayan 833 kişiyle karşılaştırdı. Araştırmacılar, soğan gibi düzenli olarak allium sebzeleri tüketenlerde kolorektal kanser riskinin yüzde 79 daha düşük olduğunu buldular. Dahası, bir fincan doğranmış soğan, bir yetişkinin önerilen günlük C vitamini alımının en az yüzde 13.11’ini sağlamaktadır. Bir antioksidan olan bu vitamin, kansere bağlı serbest radikal bileşiklerin oluşumunu önlemeye yardımcı olmaktadır.

Antioksidanlar açısından zengin;

Soğan mükemmel bir antioksidan kaynağıdır. Aslında, 25’ten fazla farklı flavonoid antioksidan çeşidi içerirler. Bu antioksidanlar, hücresel hasara yol açan ve kanser, diyabet ve kalp hastalığı gibi hastalıklara katkıda bulunan bir süreç olan oksidasyonu engellemektedir.

Sağlıklı kemikler;

ABD Tarım Bakanlığı’na (USDA) göre, sadece bir soğan 25,3 mg kalsiyum içerir. Kalsiyum, güçlü kemiklerin korunmasına yardımcı olur, bu nedenle salatanıza soğan eklemek daha iyi kemik sağlığına neden olabilir. Soğanın oksidatif stresi azaltmaya, antioksidan seviyelerini artırmaya ve kemik kaybını azaltmaya yardımcı olduğuna inanılıyor, bu da osteoporozu önleyebilir ve kemik yoğunluğunu artırabilir.

Daha iyi bir cilt ve saç için;

Soğandaki A, C ve K vitamini pigmentasyondan kurtulmanıza yardımcı olur ve sizi zararlı UV ışınlarından da korur. İyi bir C vitamini kaynağı olan soğan, cilt ve saça yapı sağlayan kolajen oluşumunu ve bakımını destekleyebilir.

Kan şekerini düzenler;

Soğan yemek, özellikle şeker hastalığı veya prediyabet hastaları için önemli olan kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olabilir. Soğanda bulunan kuersetin ve kükürt bileşikleri gibi özel bileşikler, anti-diyabetik etkilere sahiptir.

Sindirim sağlığını artırır;

Soğan, optimal bağırsak sağlığı için gerekli olan zengin bir lif ve prebiyotik kaynağıdır. Soğanlar, prebiyotikler olan inülin ve fruktooligosakkaritler açısından zengindir. Bunlar, bağırsağınızdaki dost bakteri sayısını artırmaya ve bağışıklık fonksiyonunu iyileştirmeye yardımcı olur. Ayrıca prebiyotikler açısından zengin bir diyet, kemik sağlığını iyileştirebilecek kalsiyum gibi önemli minerallerin emilimini artırmaya yardımcı olabilir.

Paylaşın

Kolajen takviyesinin altı önemli faydası

Vücudunuzdaki en bol protein olan kolajen, cildinize yapı kazandırır ve kemiklerinizi güçlendirir. Son yıllarda kolajen takviyeleri popüler hale geldi ki, çoğu hidrolize olur, bu da kolajenin parçalandığı ve emilminizi kolaylaştırdığı anlamına gelir. Kolajen tüketmenin, eklem ağrılarını hafifletmekten cilt sağlığını iyileştirmeye kadar çeşitli yararları olabilir.

Haber Merkezi / Başlangıç ​​olarak, takviyeler kırışıklıkları ve kuruluğu azaltarak cilt sağlığını iyileştirebilir. Ayrıca kas kütlesini artırmaya, kemik kaybını önlemeye ve eklem ağrısını hafifletmeye yardımcı olabilirler.

Bazı yiyecekler kolajen içerse de, gıdalardaki kolajenin takviyelerle aynı faydaları sağlayıp sağlamadığı bilinmemektedir. Kolajen takviyeleri genellikle güvenlidir, kullanımı oldukça kolaydır ve potansiyel faydaları için kesinlikle denemeye değerdir.

Bu makale, kolajen almanın 6 bilim destekli sağlık yararını açıklamaktadır;

1. Cilt sağlığını iyileştirebilir;

Kolajen, cildinizin önemli bir bileşenidir. Cildi güçlendirmede rol oynar, ayrıca elastikiyet ve hidrasyona fayda sağlayabilir. Yaşlandıkça, vücudunuz daha az kolajen üretir, bu da cildin kurumasına ve kırışıklıkların oluşmasına neden olur. Bununla birlikte, birkaç çalışma, kolajen peptitlerin veya kolajen içeren takviyelerin, kırışıklıkları ve kuruluğu azaltarak cildinizin yaşlanmasını yavaşlatmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir.

Kolajen takviyelerinin kırışıklık azaltıcı etkileri, vücudunuzu kendi başına kollajen üretmeye teşvik etme yeteneklerine atfedilmiştir. Ek olarak, kolajen takviyeleri almak, cildinizi yapılandırmaya yardımcı olan elastin ve fibrillin desteği sağlamaktadır.

2. Eklem ağrısını hafifletmeye yardımcı olur;

Kolajen, eklemlerinizi koruyan kauçuk benzeri doku olan kıkırdağınızın bütünlüğünü korumaya yardımcı olur. Yaşlandıkça vücudunuzdaki kolajen miktarı azaldıkça, osteoartrit gibi dejeneratif eklem bozuklukları geliştirme riskiniz artar. Bazı çalışmalar, kolajen takviyesi almanın, osteoartrit semptomlarını iyileştirmeye ve genel olarak eklem ağrısını azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir.

3. Kemik kaybını önleyebilir;

Yaşlandıkça vücudunuzdaki kolajen nasıl bozulursa, kemik kütlesi de bozulur. Bu, düşük kemik yoğunluğu ile karakterize edilen ve daha yüksek kemik kırığı riskiyle bağlantılı olan osteoporoz gibi durumlara yol açabilir. Araştırmalar, kolajen takviyesi almanın vücutta osteoporoza yol açan kemik yıkımını önlemeye yardımcı olan belirli etkilere sahip olabileceğini göstermiştir.

4. Kas kütlesini artırabilir;

Kas dokusunun yüzde 1-10’u kolajenden oluşur. Bu protein, kaslarınızı güçlü tutmak ve düzgün çalışması için gereklidir. Araştırmalar, kolajen takviyelerinin, yaşla birlikte meydana gelen kas kütlesi kaybı olan sarkopeni hastalarında kas kütlesini artırmaya yardımcı olduğunu göstermektedir.

5. Kalp sağlığını destekler;

Araştırmacılar, kolajen takviyesi almanın kalp ile ilgili rahatsızlıklar riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini ortaya koydular. Kolajen, kanı kalbinizden vücudunuzun geri kalanına taşıyan kan damarları olan arterlerinize yapı sağlar. Yeterli kolajen olmadan arterler zayıf ve kırılgan hale gelebilir. Bu, arterlerin daralmasıyla karakterize bir hastalık olan ateroskleroza yol açabilir. Aterosklerozun kalp krizi ve felce yol açma potansiyeli vardır.

6. Diğer sağlık yararları;

Kolajen takviyelerinin başka sağlık yararları olabilir, ancak bunlar kapsamlı bir şekilde çalışılmamıştır.

  • Saç ve tırnaklar; Kolajen almak kırılganlığı önleyerek tırnaklarınızın gücünü artırabilir. Ek olarak, saçınızın ve tırnaklarınızın daha sağlıklı uzamasını sağlayabilir
  • Bağırsak sağlığı; Bu iddiayı destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt olmamasına rağmen, bazı sağlık uzmanları, bağırsak geçirgenliğini veya sızdıran bağırsak sendromunu tedavi etmek için kolajen takviyelerinin kullanımını teşvik etmektedir
  • Beyin sağlığı; Kolajen takviyelerinin beyin sağlığındaki rolünü inceleyen hiçbir çalışma yoktur. Bununla birlikte, bazı insanlar ruh halini iyileştirdiklerini ve kaygı semptomlarını azalttıklarını iddia ediyor
  • Kilo kaybı; Bazıları, kolajen takviyesi almanın kilo vermeyi ve daha hızlı bir metabolizmayı destekleyebileceğine inanıyor. Bu iddiaları destekleyecek herhangi bir çalışma yapılmamıştır

Kolajen içeren yiyecekler;

  • Kolajen, hayvanların bağ dokularında bulunur. Bu nedenle, tavuk derisi, sığır eti ve balık gibi besinler kolajen kaynaklarıdır
  • Kemik suyu gibi jelatin içeren yiyecekler de kolajen sağlar. Jelatin, pişirildikten sonra kolajenden elde edilen bir protein maddesidir
  • Kollajen bakımından zengin yiyecekler yemenin vücudunuzdaki kollajeni artırmaya yardımcı olup olmadığını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır
  • Kolajen bakımından zengin gıdaların takviyelerle aynı faydalara sahip olup olmadığına dair herhangi bir insan çalışması yapılmamıştır
  • Sindirim enzimleri, gıdalardaki kolajeni ayrı amino asitlere ve peptitlere ayırır
  • Bununla birlikte, takviyelerdeki kolajen zaten parçalanmış veya hidrolize edilmiştir, bu nedenle gıdalardaki kolajenden daha verimli bir şekilde emildiği düşünülmektedir.

Kolajenin yan etkileri;

Şu anda, kolajen takviyesi almakla ilişkili bilinen bir risk yoktur. Bununla birlikte, bazı takviyeler, balık, kabuklu deniz ürünleri ve yumurta gibi yaygın gıda alerjenlerinden yapılır. Bu yiyeceklere alerjisi olan kişiler, alerjik reaksiyonları önlemek için bu bileşenlerle yapılan kolajen takviyelerinden kaçınmalıdır.

Bazı insanlar ayrıca kolajen takviyelerinin ağızlarında kalıcı kötü bir tat bıraktığını da bildirmişlerdir. Ne olursa olsun, bu takviyeler çoğu insan için güvenli görünmektedir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Akupunktur Nedir, Nasıl Yapılır?

Vücutta oluşan hastalıkları veya fonksiyon bozukluklarını ortadan kaldırmak amacıyla yapılan Akupunktur, belirli vücut bölgelerine ince iğnelerin batırılmasını içeren geleneksel bir şifa tekniğidir.

Bütünsel bir şifa yöntemi olan Akupunktur, bundan yaklaşık 3000 yıl önce Çin’de geliştirilmiştir. Günümüzde tıbbi tedaviye ek olarak sıklıkla kullanılmaktadır.

Doktor tarafından yapılmasına dikkat edin

Akupunktur işlemine başlanmadan, hastanın akupunkturist doktor tarafından öyküsü alınır. Hasta muayene edilir, gerekli laboratuvar ve görüntüleme tetkikleri yapılır. Hastanın yaşı, yaşam stili, beslenme durumu, uyku düzeni, genel durumu, hastalıkları, belirtileri, aldığı tedaviler, tedavilere bağlı yan etkiler gibi birçok faktör göz önünde bulundurularak bir tedavi planı hazırlanır. Seansların sayısı, süresi ve uygulanacak yöntem belirlenir.

Akupunktur tedavisi nasıl yapılır?

Akupunktur tedavisinde iğneler tedavisi planlanan hastalığa bağlı olarak seçilen noktalara batırılır. Tedavide steril ve tek kullanımlık son derece ince iğneler kullanılır. Hasta genellikle sadece iğnelerin ilk girişinde çok hafif bir ağrı hisseder. Bir süre sonra, tedavi edilen bölgelerde hafif bir sıcaklık hissi gelişebilir. İğneler ciltte yaklaşık 20 ila 30 dakika kalır. Belirli etkilerin elde edilmesi için özel stimülasyon teknikleri kullanılır. Bunun için iğneler ilave olarak ısıtılabilir, bilinçaltı uyarma akımıyla uyarılabilir veya yukarı ve aşağı hareket ettirilebilir.

Akupunktur noktalarını kullanarak uygulanan başka tedavi prosedürleri de vardır. Akupresör yöntemi, akupunktur noktalarına parmaklarla masaj yapılarak bölgede toplanan enerji yoğunluğunun dağıtılması ve ilgili noktalarla bağlantılı olduğu düşünülen organların bu şekilde rahatlatılması esasına dayanır.

Akupunktur noktaları ciltte değişik bölgelere göre değişen derinin 2 mm ila 4 cm’ye kadar derinliğinde bulunur. Lazer akupunkturunda ilgili noktalara lazer iğne denilen, aslında gerçek bir iğne olmayan, bir lazer ışığı darbesiyle ulaşılarak uyarım sağlanır. Lazer akupunkturu iğnelerden rahatsız olanlar ve çocuklar arasında popüler olan hafif ve ağrısız bir yöntemdir.

Akupunktur tedavisinin etkili olduğu alanlar;

Kilo verme
Menopozal şikayetler
Baş ağrıları
Sigara bırakma
Çocuklarda idrar kaçırma
Kas, eklem ve bel ağrıları
Sebebi belli olmayan hipertansiyon
Böbrek ağrısı

Yüz felci
Stres, panik atak ve depresyon gibi duygu durum bozuklukları
Uykusuzluk
Doğum ağrısının azaltılması
Adet ağrıları
Spastik kolon
Sınav korkusu ve uçak korkusu

Akupunkturun yan etkileri nelerdir? 

Akupunktur ülkemizde sadece sertifikalı doktorlar tarafından uygulanmaktadır. Bu alanda yetkin bir hekim tarafından yapıldığı takdirde ciddi yan etkilerle karşılaşılma olasılığı oldukça düşüktür. Genellikle iğne batırılan noktalarda hafif ağrı ve kanama, hafif düzeyde çarpıntı gibi basit yan etkiler görülür. Nadiren ciltteki sinirlerde yaralanma sonucu 4 haftaya kadar süren ağrılar görülebilir. Fakat ehil olmayan kişilerce hijyenik olmayan şartlarda uygulanırsa tehlikeli enfeksiyonlar ve başka ciddi komplikasyonlar görülecektir.

Akupunktur ile zayıflama 

Kilo kaybı için akupunktur tedavisinin çeşitli mekanizmalar ile etkili olduğu düşünülmektedir. Akupunkturun, vücudun enerji akışını etkileyerek aşağıdaki mekanizmalarla zayıflamaya yardım ettiği düşünülmektedir;

Metabolizmayı hızlandırmak
İştahı azaltmak
Beyindeki açlık merkezini baskılamak
Stresi azaltmak

Geleneksel Çin tıbbına göre kilo alımı, vücuttaki dengesizlikten kaynaklanır. Eski öğretilere göre bu dengesizlik karaciğer, dalak, böbrek, tiroid bezi ya da hormonal bir işlev bozukluğundan kaynaklanır. Bu nedenle, kilo kaybı için, akupunktur tedavileri genellikle vücudun bu alanlarını hedef alır.

Diyet ve egzersiz olmadan tek başına akupunktur ile kilo vermek mümkün değildir. Bu nedenle spor ve diyetle birlikte kullanılır. Kilo vermek için en önemli akupunktur noktaları kulakta bulunur. Kulakta insan vücudundaki tüm organlar uyaran noktalar bulunur. Ayrıca kulakla beyin arasındaki mesafe kısa olduğu için kulaktaki akupunktur noktaları oldukça etkilidir.

Kulaktaki akupunktur noktaları vücutta yağ birikimlerinin bulunduğu bölgelere göre uyarılır. Olası eşlik eden belirtiler, örneğin diz eklemi osteoartriti, sırt ağrısı veya gastrointestinal problemler göz önünde bulundurulur ve tedavi konseptine dahil edilir. Amaç her zaman kalıcı bir sonuç elde etmektir. Bulgulara bağlı olarak iğneler 10 güne kadar kulakta kalır. Kulaktaki akupunktur noktalarına batırılan iğnelerin etkiler;

Daha hızlı tokluk hissedilir.
Açlık hissinde azalma olur.
Aşırı yeme ortadan kalkar
Metabolizma ve yağ yakımı hızlanır.
Toksinler vücuttan atılır.
Hastalar kendilerini daha sakin, daha dengeli ve aynı zamanda daha aktif hissederler.

İnsanların kilo almasının temel nedeni beslenme alışkanlıklarındaki hatalardır.  Beslenme alışkanlıklarının değiştirmesi hiç kolay olmaz. Diyet yaparken oluşan ve sonunda diyeti bırakmaya neden olan halsizlik, mide problemleri, baş ağrısı, baş dönmesi, stres ve sinirlilik gibi şikâyetler akupunktur tedavisi ile kontrol altına alınır.

Akupunktur diyete uyum sağlama konusunda hastaya büyük kolaylıklar sağlar. Beyinde noradrenalin seviyesini düşürüp, serotonin ve endorfin adı verilen mutluluk hormonunu seviyelerini artırarak yemek yemeden de mutlu olmayı sağlar. Metabolizmayı hızlandırdığı için normalden daha fazla kalori yakılır ve böylece daha hızlı kilo verilir.

Akupunkturun aynı zamanda sindirimi düzenlediği, mide asidini azalttığı, insülin ve diğer hormonları dengelediği düşünülmektedir. Kilo verme, bölgesel zayıflama gibi konularda ancak iyi bir egzersiz planı ve sağlıklı bir diyet programı ile birlikte akupunktur tedavisi uygulanırsa daha hızlı ve kalıcı sonuçlar elde edilebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Bu şekilde uygulanan bir programla 2 ay gibi bir sürede kilonuzun yaklaşık %10 – 15’ini verebilirsiniz.

Paylaşın