Türkiye İle Rusya’nın Yakınlaşmasının Olası Sonuçları Ne Olur?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Soçi buluşmasında iki ülkenin siyasi, ekonomik ve ticari alanlardaki işbirliklerinin masaya yatırılması ve ruble üzerinde varılan mutabakat iki ülkenin daha da yakınlaştığına dair yorumlara neden oldu.

Yakın zamanda Financial Times gazetesinde yer alan haberde Batılı başkentlerin iki ülke yakınlaşmasından endişe duymaya başladığını ve Rusya’nın yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olması halinde Türkiye’nin cezalandırıcı önlemlerle karşı karşıya kalabileceği belirtildi.

Putin’le rubleyle ödemede mutabık kaldıklarını belirten Erdoğan, Moskova’nın Batı yaptırımları sonrası kullanımını artırdığı Rus ödeme sistemi ‘Mir’ ile ilgili “Şu anda bizim beş bankamız bunun üzerinden çalışmalarını sürdürüyor” demişti.

ABD ve Avrupa ise ‘diz çöktürmeye’ çalıştığı Rusya’ya yönelik yaptırımların bir başka ülke tarafından delinmesini istemiyor.

Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, Ankara ve Moskova arasındaki bu yakınlaşmanın politik iktisat uzantıları olacağı görüşünde.

Ve bir endişeye dikkat çekiyor; “İstanbul’da finans sermayesi adı altında bir kayıp para aklama cennetinin adımlarının atıldığını düşünüyorum” diyor:

”Politik iktisat uzantıların, kayıt içi yani formal ilişkiler dahilinde değil, kayıtdışı ve bölgedeki her türlü kaçakçılık, kaynağı belirsiz servetler ve de bunların yer değiştirmesinin İstanbul’dan kontrol edilmesine yönelik bir adım olacağını düşünüyorum. Ve bundan da endişeliyim. Yani İstanbul’da finans sermayesi adı altında bir kayıp para aklama cennetinin adımlarının atıldığını düşünüyorum. Bu sadece Ukrayna sonrası konjonktüre bağlı değil, uzun yıllardan beri AKP’nin ekonomi yönetimi altında bölgede bir hap olma özelliği taşıyor. Bunun birçok ipucunu gördük; Kolombiya ile olan ticari ilişkiler, bölgedeki göçmen ticaretinde Türkiye’nin rol oynamaya sürüklenmesi…”

Halihazırda Türkiye’nin Rusya ile ticaret hacminin yaklaşık 50 milyar Dolar olduğunu ve bunun son derece formal bir ilişki olduğunu dile getiren Prof. Dr. Erinç Yeldan, Batı’nın bu yakınlaşmadan dolayı doğan kaygısının yersiz olduğunu savunuyor.

“Rusya ile ticaret hacmimiz 50 milyar dolar, karşılıklı anlaşma veya ticari değerlendirmelere gerek duymayacak kadar son derece açık ve net. Onlardan enerji ithal ediyoruz, onlara da gıda ve tüketim malı ihraç ediyoruz. Şimdi bu ticaret biçiminin derinleşmesinde Batı’yı kaygılandıracak herhangi bir neden göremiyorum. Son derece formal bir ticaret ilişkisi. Sonuçta Batılı ülkeler de Rusya’dan doğalgaz ithal edebilmenin yollarını arıyor.”

Fakat son dönemde Erdoğan ve Putin arasında yapılan anlaşmaların kapalı kapılar arkasında olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Erinç Yeldan; ”Rusya bize hangi bedeller karşılığında enerji, doğalgaz ihraç ediyor olacak?, Türkiye ne taahhüt ediyor,?” sorularını soruyor:

“Bu ticaretin hangi mallarla alakalı olmasından ziyade, biçimi beni kaygılandırıyor. Çünkü kapalı kapılar ardında resmi dökümanlara hiç geçmeyen ve siyasi olarak her iki liderin de şiddetle kendi ülkelerinde desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemde oluyor. O nedenle Türkiye ne taahhüt ediyor, bu bilinmiyor. Yani Erdoğan’ın buradan elde edeceği siyasi başarının bedeli ne olacak? Bu yakınlaşmada Rusya bize hangi bedeller karşılığında enerji, doğalgaz ihraç ediyor olacak? Burada bir dizi içinde Suriye sorununun da olduğu kapalı kapılar ardında enformal, kayıtdışı gelişmelerin yaşanmakta olduğunu ve yaşanabileceğini düşünüyorum. Rusya-Çin-Türkiye yakınlaşmasında en büyük kaygı budur. Türkiye’nin ihraç edebileceği şeyler ötesinde, bölgede askeri üsler, kayıt altına girmeyecek ikili ilişkiler, kaçakçılık gibi kayıtdışının merkezi olmaya sürüklenmesinin endişelerini yaşıyorum.”

AB ülkeleri yaptırım uygular mı?

Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, AB ülkeleri arasında bu yakınlaşmaya karşı yaptırım uygulayabilecek ülkelerin olabileceğini fakat Avrupa’nın bir bütün olarak etkili bir yaptırım süreci içine girmeyeceğini düşünüyor.

Prof. Dr. Yeldan, şimdiye kadar Avrupa ülkeleri ciddi yaptırımlarla Rusya’yı köşeye sıkıştırmış gibi görünse de bu iktisadi yaptırımlarla bir ülkenin hizaya getirilemeyeceği ve de cezalandırılamayacağı görüşünde.

Aksi durumda da her ülkenin kendi başının çaresine bakabileceğini söylüyor.

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan ise, Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik işbirliğine dair bazı AB ülkelerinin yaptırımları olabileceğini fakat bu kısıtlamaların kararı veren ülkelere de zarar getireceğini ifade ediyor.

“AB üyesi ülkelerin bazı yaptırımları olabilir. Ama bu bir ihtimal. Şunu hatırlamak lazım; Rusya’ya karşı uygulanan ambargo ve kısıtlamalar aslında bu ülkelere de zarar vermektedir. Ve bazı ülkelerde bu yaklaşımın değiştirilmesi için kuvvetli çabalar ortaya çıkmaktadır. Yakında yapılacak seçimlerde en azından İtalya’da sonuç vermesi söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla Türkiye birleşik bir AB tavrı konusunda tereddüte sahip olduğu için AB’nin tepkilerine göre davranışını belirleyemese de Almanya’nın etkisi önemlidir. O da henüz karışık duygularla hareket eden bir ülke. Eski başbakanı Ruslarla barış yapmanın önemini hatırlatan faaliyetleriyle mevcut hükümeti sıkıştırmaktadır. Şuanda Türkiye’ye hangi ülkeler ne ölçüde yaptırım uygulayabilir sorusu için erken. AB ülkeleri de mevcutta izlenen politikaların devamı konusunda tereddütler sergilemektedir.”

Türkiye yönünü Rusya’ya mı çevirdi?

Uzun vadede iki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın artı ve eksilerini söylemenin güç olduğunu belirten Prof. Dr. Erinç Yeldan, tarihe bakıldığında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin konjonktürel olduğunu dile getiriyor.

Bunun üzerine Avrupa ile olan ticaret hacmi ve NATO içindeki birlikleri de eklenince Türkiye’nin yönünün kalıcı olarak Rusya’ya dönmesinin zor olduğunun notunu düşüyor.

Bu yakınlaşmanın iki ülkenin dönemsel ihtiyaçlarıyla doğrudan ilintili olduğunu belirten Yeldan, şöyle detaylandırıyor:

“Bu kısa dönemde Erdoğan’ın çok şiddetli döviz ihtiyacı olduğunu ve bu dövizin de en azından ucuz, sürdürülebilir enerji yoluyla sağlanmasının kasım, aralık, ocak aylarında Batı’da olası bi enerji krizi yaşanırken Türkiye’nin güvence altında olmasının önemli bir seçim yatırımı olduğunu düşünüyorum. Ruble ile karşılıklı ticaret yapalım, doları kullanmayalım bakışının kısa dönemde iç siyaset malzemesidir, ekonomik olarak karşılığı yok. Türkiye ruble elde etmek için dövizini kullanacak, yine döviz piyasalarında işlem yapacak keza Rusya da öyle.”

Prof. Dr. Hüseyin Bağcı: ”Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak”

ODTÜ Öğretim Üyesi/Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ise Türkiye ve Rusya yakınlaşmasını önemli buluyor ve hatta bu durumun Türkiye için bulunmaz bir fırsat olduğu kanısında.

İki ülke arasındaki işbirliklerine dair, ”Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak” diyor:

“Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacmi artmaya başladı ve öyle görünüyor ki daha da artacak. Çünkü başta yüz büyük firmanın ana merkezlerini İstanbul’a taşıması oldukça önemli bu büyük bir operasyon. Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak. Ve Türkiye için de bulunmaz bir fırsat.”

Diyalog kanallarının her zaman açık tutulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Türkiye’nin güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten bir ülke olduğuna vurgu yapıyor.

“AB ülkeleri içinden de herhangi bir yaptırım olmaz. Biz, Rusya ve Ukrayna arasında arabulucuyuz ve ticari ilişkilerimiz var. Türkiye’ye yaptırım için bir gerekçe bulunmalı aksi durumda iki ülkenin yakınlaşması bir gerekçe olamaz. Türkiye kiminle ilişki içinde olduğunu onlara mı soracak? O zaman AB’ye alırlar, sorun olmaz. Türkiye güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten bir ülke. Birilerinin Rusya ile konuşması lazım ve Türkiye bunu yapıyor. NATO içerisinde Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç konusundaki duruşunu da biliyoruz. Yani iki ülke arasındaki ilişkilerin endişe vermesinin siyasi gerekçesi yok ve yanlış. Duyulan endişe askeri mi ekonomik mi? İki ülke yakınlaşması gayet yerinde, diyalog kanalları her zaman açık tutulmalı.”

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan da, Türkiye’nin bir yandan müttefikleriyle hareket etme gayreti gösterirken diğer yandan da Rusya ile olan ilişkilerini bozmamak istemesinin anlaşılabilir bir siyasi tercih olduğu görüşünde.

Bununla birlikte Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerini Suriye’de yürüyen ilişkiler üzerinden değerlendirmenin önemli olduğunu söylüyor:

“Çok boyutlu düşünmek lazım. Türkiye son yıllarda AB ve ABD ile problemli ilişkiler yaşamaktadır. Buna bir de Rusya ile problemli bir ilişkinin eklenmesini istememektedir. Rusya ile yaşadığı problemli bir ilişkinin Batı ile ilişkilerini düzelteceğine dair bir emare de yok. Türkiye’nin üzerinde hassasiyetle durduğu bir Möntro Sözleşmesi var. Türkiye, Möntro Sözleşmesi’nin bilhassa Karadeniz’deki ülkeleri rahatsız edecek şekilde yorumlanmasını arzulamıyor. Buna karşılık ABD’nin başını çektiği müttefiklerimiz Rusya’yı Karadeniz’de kuşatmak için Türkiye’nin boğazları daha kendi isteklerine göre yönetmesini beklemektedirler. Bu Türkiye’ye açacağı tehlikeler açısından önemlidir. Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkileri Suriye’de de yürüyen ilişkilerdir. Dolayısıyla Türkiye, Rusya ile ilişkisini düzenlerken, özellikle Suriye’deki durumu kendi aleyhine çevirmeyi arzulamamaktadır.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bakan Nebati’den ‘Türkiye IMF’den Borç Aldı’ İddiasına Yalanlama

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, ”Türkiye’nin IMF’den 6,5 milyar dolar borç aldığını” iddia eden İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz’a tepki gösterdi.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan Bakan Nebati “”Prof. Dr. Bilge Yılmaz, dün katıldığınız bir yayında Türkiye’nin IMF’den 6.5 milyar dolar borç aldığını iddia etmişsiniz. Ya konuyu bilmiyorsunuz ya da bilip çarpıtıyorsunuz. İki durum da sizin adınıza üzücü” dedi.

“Ben size durumu anlatayım” diyen Bakan şunları kaydetti:

“Uluslararası Para Fonu (IMF) üye ülkeleri desteklemek amacıyla SDR (Special Drawing Rights – Özel Çekme Hakkı) tahsisatı, başka bir ifadeyle koşulsuz rezerv desteği sağlamaktadır.

SDR tahsisatları üye 190 ülkeye kota payları oranında yapılmaktadır Geçtiğimiz yıl; ABD’ye 112,9 milyar ABD doları, Almanya’ya 36 milyar ABD doları, Güney Afrika’ya 4,15 milyar ABD doları tutarında rezerv imkânı sağlanmıştır. Türkiye’ye ise, IMF’deki kota payına karşılık gelmek üzere 6,3 milyar ABD doları tahsis edilmiştir.

IMF ile bu konuda bir anlaşma imzalanmamış ya da program ilişkisine girilmemiştir. Bu imkân, tüm üye ülkelerin kullanımına açılmış bir kaynaktır. Türkiye’nin IMF’den borç aldığına ilişkin açıklamalar gerçek dışıdır.”

İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz, katıldığı bir televizyon programında, Türkiye’nin IMF’den 6.5 milyar dolar borç aldığını iddia etmişti.

Paylaşın

81 İlin Borç Haritası Ortaya Çıktı

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) ikinci çeyrek Fintürk verileri banka borçlarının 81 ildeki hızlı artışını ortaya koyuyor. Verilere göre Haziran 2022 itibarıyla toplam kredi kartı harcamaları 284 milyar 801 milyon TL’ye ulaşırken, son bir yılda en hızlı artış gösteren il yüzde 107 ile Konya oldu.

Sözcü’de yer alan habere göre, hem pahalılık hem de alım gücünde azalma nedeniyle kullanımın artmasıyla 81 ilde kredi kartlarında ortalama artış hızı yüzde 85 oldu. Kartların hızlı artışı tüm illerde kendini gösterirken en düşük büyüme oranı yüzde 40.46 ile İstanbul’da gözlendi.

Faizi yüksek olmasına karşın kullanımı artan kredili mevduat hesapları ise toplamda 43 milyar 648 milyar TL’ye yükseldi, KMH’ta en fazla artış gösteren il ise yüzde 87.77 büyümeyle Kilis oldu. 81 ilin ortalama artış hızı yüzde 64’ü bulan KMH’da en düşük artış gösteren il yüzde 42.93 ile Nevşehir oldu. 81 ilin ihtiyaç kredisi toplamı da haziran sonu itibarıyla 499 milyar 284 milyon TL olurken, ihtiyaç kredisinde ise en yüksek artış yüzde 36.26 ile İstanbul’da görüldü.

9 kentte batık üç haneli büyüdü

Borçluluk hızla büyürken, ödenemediği için takibe düşen kredilerin tutarı da BDDK’nın takibe atma esnekliğine rağmen hızla arttı. Haziran 2021 – Haziran 2022 tarihlerini kapsayan bir yılda takipteki bireysel krediler yüzde 57.7 artış gösterdi ve 20 milyar 765 milyon liraya ulaştı. BDDK verilerine göre Hakkari’de takibe düşen alacak miktarı 2021 Haziran ayına göre yüzde 129.40 arttı, Şırnak’ta yüzde 122.49, Bingöl’de yüzde 113.57, Bayburt’ta yüzde 112.60, Van’da ise yüzde 110.45 artış yaşandı. Takipteki alacak artışında ise 7 ilde üç haneli büyüme yaşandı.

İhtiyaçta İstanbul öne çıktı, Hakkari geride kaldı

İhtiyaç kredilerinde 81 ilde görülen ortalama artış oranı yüzde 23 oldu. 500 milyar lirayı bulan ihtiyaç kredilerinin en çok arttığı il yüzde 36.27 ile İstanbul oldu. Onu yüzde 32.74 ile Kocaeli, yüzde 32.16 ile Ankara, yüzde 31.02 ile Tekirdağ, yüzde 30.86 ile Gaziantep izledi. En düşük artış yüzde 9.54 yükseliş ile Hakkari’de görüldü.

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu 153 Milyar TL Arttı

Son 3 ayda vatandaşların bankalara olan borçlarında 153 milyar TL’lik artış yaşandı. Ödenen faiz de 6 ayda yüzde 47,4 oranında artarak 78,9 milyar TL’ye yükseldi. BDDK verilerine göre vatandaşların kredi kartı borcunda da son bir yılda 120 milyar 800 milyon TL’lik artış yaşandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grubu’nun ekonomi raporunda da bankacılık sektöründeki gelişmeler incelendi.

Rapora göre, sektörün toplam aktiflerinin yüzde 74, özkaynaklarının ise yüzde 62,7 oranında arttığı bir dönemde net kârlarındaki artış ise yüzde 400,5’i buldu. Geçen yıl kârı 33,7 milyar TL olan bankalar bu yılın ilk 6 aylık döneminde net olarak 169,1 milyar TL kâr elde etti.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, bankacılık sektörünün net kârını artırmasında iktidarın ekonomi politikalarının önemli rolü olduğuna işaret edilen raporda, şu bilgiler yer aldı:

“Devlet, Kur Korumalı Mevduat’la (KKM) bankaların topladığı 1,1 trilyon TL’lik mevduatın faiz maliyetinin büyük bir kısmını üstlenirken bankalar yüzde 14-17 faiz oranıyla topladıkları bu parayı Hazine’ye, şirketlere ve vatandaşlara çok daha yüksek bir faiz oranıyla borç ve kredi olarak sattı.

Bu yılın ilk 6 aylık döneminde bankaların toplam faiz ödemeleri geçen yıla göre yüzde 43,9 oranında artarken toplam faiz gelirlerindeki artış ise yüzde 99,1 olarak gerçekleşti. Net faiz geliri yüzde 203 oranında artarak 285 milyar TL’yi buldu.

Bankalar kazanırken KOBİ’lerin bankacılık sektörüne olan kredi borçları haziranda 66,9 milyar lira daha artarak bir trilyon 573 milyar TL kadar yükseldi.

Tarım sektörünün borçları ise haziranda 16,8 milyar TL artarak 224,8 milyar TL’ye yükseldi.

Son 3 ayda yurttaşların bankalara olan borçlarında ise 153 milyar TL’lik artış yaşandı. Ödenen faiz de 6 ayda yüzde 47,4 oranında artarak 78,9 milyar TL’ye yükseldi.”

Kredi kartı borçları

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre yurttaşların kredi kartı borcunda da son bir yılda 120 milyar 800 milyon TL’lik artış yaşandı.

Paylaşın

ABD’den Türkiye Ve Rusya Arasındaki Ruble Anlaşmasına İlk Tepki

Türkiye ve Rusya arasında ruble üzerinden yapılan anlaşmaya ABD’den ilk tepki geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin yasadışı Rus varlıkları için güvenli bir liman haline gelmemesi yönünde çağrıda bulunurken “Şu ana kadar Türkiye’de yasadışı Rus parası olduğuna dair bir kanıt yok gibi görünüyor” dedi.

Bloomberg HT’den Ciner Medya Grubu ABD Temsilcisi Ali Çınar’ın sorularını yanıtlayan ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Soçi’deki görüşmesi sonrası varılan Ruble’li anlaşmaya ilişkin görüşlerini bildirdi.

Açıklamada, “Türkiye’nin Rusya’nın saldırganlığı karşısında Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne güçlü desteğini ifade ettiğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’nın eylemini ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirdiğini hatırlatmak istiyoruz” dendi.

Türkiye’yi yasadışı Rus varlıkları veya işlemleri için güvenli bir liman haline gelmemeye çağırdıklarını da belirten ABD Dışişleri Bakanlığı, “Verileri dikkatle izliyoruz ve şu ana kadar Türkiye’de yasadışı Rus parası olduğuna dair bir kanıt yok gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.

“Müttefikleri, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak için enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye yönelik adımlar atmaya teşvik etmeye devam ediyoruz” diyen ABD Dışişleri Bakanlığı, uzun vadede enerji güvenliğini artırma çabalarına yardımcı olmak için Türkiye ile birlikte çalıştıklarını belirtti.

Erdoğan ve Putin’in Soçi’deki görüşmesinin ardından açıklama yapan Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, Türkiye’yle gaz tedarikinin konuşulduğunu, ilk aşamada Rus Rublesi üzerinden ödenmesine karar verildiğini açıklamıştı.

Erdoğan da Soçi dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada anlaşmayla ilgili, “Soçi ziyaretinin bir güzel tarafı da şu oldu; Sayın Putin’le ruble üzerinde mutabık kaldık. Ruble noktasında bu alışverişlerimizi yapacağımız için o da tabii Türkiye-Rusya arasında mali noktada ayrı bir güç kaynağı olarak Rusya’ya ve Türkiye’ye inşallah kazandıracak.” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Emeklilikte Yaşa Takılanlar: Türkiye Ve Avrupa’da Durum Ne?

Türkiye’de seçimlere bir yıldan az bir süre kalırken emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) bir kez daha gündemde. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde EYT’lilerle ilgili çalışma grubu oluşturuldu. 

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de emeklilikte beklenen ortalama yaşam süresi 22,6 yıl. OECD ortalaması 21,6, Avrupa Birliği (AB) ortalaması ise 21,7 yıl. Ancak Türkiye, haftalık çalışma süresinin en uzun olduğu ülkelerin başında geliyor.

Türkiye’de işgücü piyasasından çıkış yaşı 60 olurken bu sayı OECD’de 63,1.

Peki, OECD ülkelerinde emeklilikte beklenen ortalama yaşam süresi ne kadar? Emeklilikte beklenen ortalama yaşam süresi hangi ülkelerde en yüksek?

OECD verileri “emeklilikte beklenen yıllar”ı gösteriyor. Anlamı ise işgücü piyasasından fiili çıkış yaşından sonra yaşam beklentisi. Buna göre 2020 yılında emeklilikte beklenen ortalama yaşam süresi en yüksek 25,7 yıl ile Yunanistan’da çıktı. İspanya 25,4 sene ile ikinci ve Fransa 25,3 sene ile üçüncü durumda.

Emeklilikte beklenen ortalama yaşam süresinin en düşük olduğu OECD ülkesi ise 17,1 sene ile Letonya. Bu ülkeyi Meksika (18,3 sene) ve Estonya (18,7 sene) takip ediyor.

OECD ortalamasının 21,6 sene olduğu bu süre diğer bazı ülkelerde şöyle: Belçika 24,2 yıl, Hollanda 21,9 yıl, Almanya 21,6, İngiltere 21,4 yıl, İsrail 20,9 yıl ve ABD 19,9 yıl.

Emeklilikte beklenen ortalama yaşam süresi cinsiyete göre önemli değişim gösteriyor. Türkiye’de erkeklerde bu süre 20,2 sene iken kadınlarda 25,1 yıl. OECD ortalaması ise erkeklerde 19,5 yıl ve kadınlarda 23,8 sene. Ülke hesapları ise kadın ve erkek ortalamaların ortalamasına dayanıyor.

İşten çıkış yaşı kaç?

İş gücü piyasasından fiili çıkış yaşına bakıldığında Türkiye’de işgücü piyasasından çıkış yaşı 60. Türkiye 39 ülke içinde 36. sırada.

Bu yaşın en düşük olduğu Yunanistan ile arasında yarım yıl var. İşgücü piyasasından çıkış yaşının en düşük olduğu ülke 59,5 yaş ile Yunanistan.

OECD ortalaması ise 63,1 yaş. Zirvede ise 67,5 yaş ortalaması ile Japonya var. Yeni Zelanda 67 yaş ile onu takip ediyor.

Diğer bazı ülkelerde işgücü piyasasından çıkış yaşı şöyle: ABD 64,8; Meksika 64,3; İngiltere 63,5; Almanya 63,1 ve Fransa 60,6.

Avrupa’da ortalama çalışma hayatı süresinin en düşük olduğu ülke Türkiye

Öte yandan, Avrupa’daki 35 ülke içinde ortalama çalışma ömrünün en düşük olduğu ülke Türkiye. Eurostat verilerine göre Türkiye’de ortalama çalışma hayatı süresi 2019 yılında 29,3 yıl iken bu oran Avrupa Birliği’nde (AB) ortalama 35,9 sene.

Türkiye ortalama çalışma hayatı süresinin en kısa olduğu ülke olmasına rağmen son 10 senedeki hızlı artış dikkat çekiyor. Ortalama çalışma süresi 2009 yılında 25,1 sene iken bu 2019’da 29,3 yıla çıktı.

Türkiye haftalık ortalama çalışma saatinde ise OECD ülkeleri içinde üst sıralarda yer alıyor.

OECD’nin 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de istihdamdakiler haftalık ortalama 45,6 saat çalışıyor. Zirvedeki Kolombiya’da ise bu oran 47,6 saat iken OECD ortalaması 37.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Çalışanın Maaşı Cebine Girmeden Vergiye Gidiyor!

Türkiye’deki gelir vergisi adaletsizliği nedeniyle çalışanın maaşı daha eline geçmeden kaynağından kesiliyor. Temmuz ayındaki zamla birlikte gelir vergisi dilimleri güncellenmediği için bordroluların mağduriyeti daha da arttı. Aylıklarını brüt üzerinden alan çalışanlar, gelir vergisi dilimlerinde güncelleme yapılmadığı için ağustosta beklediklerinden daha düşük maaş aldı. 

Temmuz ayında memur maaşlarına yapılan zam oranında yani en az yüzde 40 gelir vergisi dilimlerinin artırılması gerekiyordu. Ancak hükümet bunu yapmadı ve gelir vergisi dilimleri aynı bırakıldı. Böyle olunca da normal zamandan çok daha önce, ağustos ayında bir üst dilime giren bordrolu çalışanlar daha fazla vergi ödemeye başladı. İşçinin ve memurun maaşından yapılan gelir vergisi kesintisi büyüdü.

Örneklemek gerekirse, temmuz ayında brüt maaşınıza yüzde 40 zam yapıldığını varsayalım. Gelir vergisi dilimi aynı oranda artırılmadığı için brüt ücret yüzde 40 artarken, ele geçen net maaş bu oranın aşağısında kaldı. Oysa temmuz ayında asgari ücrete, memura, emekliye yapılan enflasyon zammı vergi dilimlerine de artış olarak yansıtılsaydı gelir vergisi azalacağı için hesaba yatan maaş daha fazla olacaktı.

Vergi uzmanları, çalışanın kaybının önüne geçmek için vergi dilimlerinde düzenleme ve güncellemenin şart olduğunu söylüyor.

En düşük işsizlik maaşından bile vergi kesiliyor

Gazete Duvar’dan Sinan Saygılı’nın haberine göre vergi uzmanı Ozan Bingöl, emek gelirlerinin de sermaye gelirleri kadar vergisel olarak korunması gerektiğine işaret ediyor. Kur korumalı mevduatta şirketlere yönelik vergi istisnasının süresinin uzatıldığını hatırlatan Bingöl “Onlara istisna tanınırken bugün en düşük işsizlik maaşı alanlar bile vergi (19 lira) ödüyor” diyor.

Ozan Bingöl’ün yaptığı hesaplamaya göre, brüt maaşı 15 bin lira olan bir çalışanın yıl başında istisnayı düştüğünüz zaman eline geçen net tutar 11 bin 400 lira iken ağustos ayında bu tutar 10 bin 300 liraya düştü. Toplam vergisi kesintisi ise 5 bin liraya dayandı.

İlk vergi dilimi 81 bin lira olmalıydı

Çalışanın aldığı maaş daha eline geçmeden kaynağından vergilerin kesildiğini vurgulayan Bingöl, şu bilgileri aktarıyor: “Yetmiyor iğneden ipliğe kadar her şeye dolaylı vergi ödeniyor, ÖTV ve KDV her yerde. 2002 yılından bugüne kadar gelir vergisi dilimlerini yeniden değerlenme oranından kuruşu kuruşuna artırsaydık bugün ilk vergi dilimi 32 bin lira değil 81 bin 688 lira olacaktı. Temmuz ayındaki maaş zammıyla birlikte gelir vergisi dilimleri güncellenmediği için bordrolular bu vergileme rejiminden dolayı daha çok mağdur oldu.”

Gelir vergisi nasıl hesaplanır?

Gelir vergisi, hükümetin yıl boyunca gerçek kişiler tarafından kazanılan gelirlerden topladığı vergidir. Vergi olarak ne kadar ödeyeceğiniz, yıllık kazancınıza bağlıdır. Maaş yükseldikçe gelir vergisi de artar.

Örnek

  • Çalışanın brüt aldığı maaş 10.000 TL olsun.
  • SGK işçi payı: 10.000 x Yüzde 14 = 1400 TL
  • İşsizlik sigortası işçi payı: 10.000 x Yüzde 1 = 100 TL
  • Bu iki kesinti brüt ücretten düşüldükten sonra kalan miktar gelir vergisi matrahıdır.
  • Gelir vergisi matrahı: 10.000 – 1400 – 100 = 8.500 TL
  • 2022 yılı tarifesine göre 8.500 TL, 32.000 TL’den daha düşük bir meblağ olduğundan işçi ya da gelir sahibi mükellef 1. vergi dilimine girer ve gelir vergisi yüzde 15 oranından hesaplanır.
  • Özetle, mükellefin vergi dilimi kesintisi: 8.500 x yüzde 15 = 1.275 TL yapar.

Örnek

  • Verginin matrahı yani verginin işlem göreceği miktar 34.000 TL olsun.
  • Bu matrahın 32.000 TL’si ilk dilimde kaldığı için yüzde 15’lik orandan işlem görür.
  • Yani 32.000 x yüzde 15 = 4800 TL.
  • Matrahın geri kalan kısmı ise ikinci dilime dahil olduğu için yüzde 20’lik orandan işlem görür.
  • Yani 2000 x yüzde 20 =400 TL. Toplam ödenmesi gereken miktar ise 4800 + 400 = 5.200 TL dir.
Paylaşın

Türkiye’nin Rusya İle Derinleşen Bağları Nedeniyle Batıda Endişe Artıyor

İngiliz Financial Times gazetesi, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in görüşmesine ilişkin yayınladığı haberde, batılı yetkililerin, Türkiye ile Rusya arasındaki derinleşen ekonomik işbirliği konusunda giderek daha fazla endişe duyduğuna yer verdi.

Financial Times’a demeç veren 6 batılı yetkili, Türk ve Rus liderlerin, dün Soçi’de dört saatlik bir toplantının ardından ticaret ve enerji alanındaki işbirliğini genişletme anlaşmasından endişe duyduklarını söyledi.

Bir AB yetkilisi, Türk-Rus işbirliğinin “giderek daha yakından” izlediğini söyleyerek, Türkiye’nin “giderek daha fazla” Rusya ile ticaret için bir platform haline geldiğine dair endişelerini dile getirdi. Bir diğer yetkili ise, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik davranışını “çok fırsatçı” olarak nitelendirerek, “Türklerin endişelerimize dikkat etmesini sağlamaya çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

ABD’nin yaptırım uyarısı hatırlatıldı

Haberde, Washington’ın Rusya’nın yaptırımlardan kaçmasına yardımcı olan ülkeleri, ABD’nin yasal yargı yetkisinin ötesindeki ihlalleri hedef alan “ikincil yaptırımlarla” vuracağı konusunda defalarca uyardığı hatırlatılarak, AB’nin bu konuda daha zor ve ketum davrandığını aktardı.

ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo, Haziran ayında Türk yetkililer ve İstanbullu bankacılarla bir araya gelerek onları yasa dışı Rus parasının kanalı haline gelmemeleri konusunda uyarmıştı.

“Rusya’ya verilen taahhütler yerine getirilirse şirketler Türkiye’den çekilebilir”

Üst düzey bir batılı yetkili, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde ülkelerin şirketlerini ve bankalarını Türkiye’den çekilmeye çağırabileceklerini öne sürdü.

Yetkili, Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkelerin, “Türkiye’nin faaliyetlerini genişletmesinin yaratacağı risk ışığında, Batılı firmaları ya Türkiye’deki ilişkilerinden çekilmeye ya da Türkiye ile ilişkilerini küçültmeye çağırarak Ankara’ya karşı harekete geçebileceklerini” söyledi. Ancak bu ifadeler, yasal açıdan durumlarını inceleyen ve iyi bir fikir olup olmadığını sorgulayan diğer bazı batılı yetkililer tarafından reddedildi.

Avrupalı ​​bir yetkili ise, “Bu tür olumsuz eylemlere karşı muhtemelen sert bir şekilde mücadele edecek çok önemli ekonomik çıkarlar var. Türkiye Rusya’ya çok yakınlaşırsa, herhangi bir olumsuz eylemi dışlamayacağız” dedi.

“Üye devletler Türkiye’ye yönelik harekete geçebilir”

FT’nin haberinde, Türkiye’ye yönelik olası yaptırımların AB içinde bölünmelere neden olacağı ifade edilirken, bazı üye devletlerin de harekete geçebileceği öne sürüldü ve “Örneğin ticaretin finansmanına kısıtlama getirilmesini isteyebilirler veya büyük finans şirketlerinden Türk şirketlerine olan finansmanı azaltmalarını isteyebilirler” ifadesi kullanıldı.

Üç Avrupalı ​​yetkili, Brüksel’de Türkiye konusunda henüz resmi bir görüşme yapılmadığını söyledi ve Soçi’deki tartışmaların tüm detaylarının ve yansımalarının henüz net olmadığı konusunda uyardı.

Batılı yetkililerin uyarıları, Rusya’nın Şubat ayındaki Ukrayna’yı kapsamlı bir şekilde işgal etmesinden bu yana Kiev ve Moskova’ya “dengeli” bir yaklaşım benimseyen Putin ve Erdoğan’ın 4 saatlik bir baş başa görüşmesinden bir gün sonra geldi.

(Kaynak: t24 )

Paylaşın

Business Insider’dan Dikkat Çeken Türkiye Analizi

ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Business Insider, Türkiye-Yunanistan-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hattında yaşanan gelişmeleri mercek altına alarak kapsamlı bir analiz yayınladı.

“ABD yapımı savaş uçakları için teklif savaşı NATO’nun en az arkadaşça üyeleri arasındaki gerilimi tırmandırabilir” başlığının kullanıldığı analizde, “Atina ve Ankara’nın ABD ile farklı ilişkileri var ve iki ülke de farklı yanıt alabilir. İki ülke arasındaki gerilim halihazırda iki NATO müttefiki arasında kırılgan olan ilişkileri daha da bozabilir” denildi.

Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’nun en kıymetli fakat en düşmanca müttefikleri olduğunun belirtildiği analizde, her iki ülkenin de Washington’dan savaş uçağı satın almak istediği hatırlatıldı. Yunanistan’ın 20 adet F-35 satın almak istediği belirtilirken, Türkiye’nin de kısa bir süre önce F-16 ve F-16 modernizasyon kiti satın almak istediğine dikkat çekildi.

Makalede, “Yunanistan’ın savaş uçağı satın alma talebi, Atina’nın Washington’la güvenlik ilişkilerinin giderek büyüdüğü bir dönemde geldi. Türkiye’nin talebi için ise bu satışı desteklediğini söyleyen ABD Başkanı Joe Biden’ın Kongre’yi bu satışın ABD’nin ulusal güvenliği için önemli olduğuna ikna etmek zorunda” denildi.

Türkiye ve Yunanistan’ın NATO için stratejik bir noktada olduğuna dikkat çekilirken, “İlişkileri NATO’nun geri kalanından farklı bir yönde gidiyor ve uzun yıllardır devam eden rekabetleri birinin yeni jet alıp diğerinin almaması durumunda daha da kötüleşebilir. Türkiye ve Yunanistan’ın zayıf bir ilişkisi var” denildi.

“Hesaplar değişebilir”

Makalede, her iki ülke arasında çözülmemiş sorunlar olduğuna dikkat çekilirken, “Türkiye’nin diğer NATO üyeleri ve özellikle ABD’yle de ilişkileri kötüleşti. Ankara, F-35 programının parçasıydı fakat Rusya’dan S-400 satın alınmasıyla ABD tarafından bu programdan çıkarıldı” yorumuna yer verildi. Ankara’nın ABD’den olumlu yanıt alamaması durumunda alternatiflere yöneleceği de belirtilirken analizde dikkat çekici bir yorum da yapıldı.

Makalede, “ABD, uzun süredir Yunanistan ve Türkiye’yi destekleyerek düşmanlığı kontrol altına almaya çalıştı çünkü bu iki ülke Avrupa’nın güneydoğusu için önemli bir konumda. ABD’nin tarafsız bir arabuluculuk yapması için çağrılar devam ederken Atina ile gelişen ilişkilerin ve Ankara’yla gerilimin artması Washington’da hesaplamaların değişebileceğine işaret ediyor” yorumu yer aldı.

(Kaynak: Sözcü)

Paylaşın

Bireysel Kredi Ve Kart Borcu 1 Trilyon 221 Milyar Lirayı Aştı

Yüksek enflasyonla birlikte alım gücü erirken zamlı ücretleri henüz alamayan milyonlar borçlanmaya devam etti. Milyonlarca ücretli çalışan ay sonu yaklaştıkça bankalara biraz daha borçlandı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık istatistiklerine göre temmuz ayının son haftasında yurttaşların bireysel kredi ve kredi kartı borcu 14 milyar 105 milyon lira daha arttı. Böylece bireysel kredi ve kredi kartı borçluluğu 1 trilyon 221 milyar 404 milyona yükseldi. Ayın ilk haftasındaki borçluluk 1 trilyon 196 milyar 644 milyon liraydı. Böylece ay başından sonuna kadar olan borçluluk 24 milyar 760 milyon lira artmış oldu.

Ticari kredi ve kredi kartlarıyla birlikte borçluluk, 6 trilyon 494 milyar 205 milyon liraya yükseldi. Bir haftada gerçekleşen artış 83 milyar 572 milyon lira oldu.

Tüketici kredileri 927 milyar lira

Verilere göre, tüketici kredileri tutarı, 29 Temmuz itibarıyla 5 milyar 553 milyon lira artışla 926 milyar 793 milyon liraya yükseldi. Söz konusu kredilerin 350 milyar 202 milyon lirası konut, 25 milyar 613 milyon lirası taşıt ve 550 milyar 978 milyon lirası ihtiyaç kredilerinden oluştu. Söz konusu dönemde taksitli ticari kredilerin tutarı 12 milyar 664 milyon lira artarak 858 milyar 640 milyon liraya yükseldi. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları da yüzde 3 artışla 294 milyar 611 milyon liraya çıktı. Bireysel kredi kartı alacaklarının 125 milyar 257 milyon lirası taksitli, 169 milyar 354 milyon lirası taksitsiz oldu.

Merkez raporunda alkol vurgusu

Merkez Bankası, temmuz ayı fiyat gelişmeleri raporunu açıkladı. Raporda tüketici fiyatlarının yüzde 2,37 oranında arttığı, yıllık enflasyonun yüzde 79,60 olduğu hatırlatıldı. Bu dönemde, tüketici yıllık enflasyonunun enerji grubunda gerilerken diğer gruplarda yükseldiği belirtildi. Enflasyondaki artışa en belirgin katkının temel mal ve hizmet gruplarından geldiği ifade edildi. Alkollü içecekler ve tütün ürünleri fiyatlarındaki artışta tütün ürünlerindeki vergi ayarlamasının sınırlı etkisinin yanı sıra üretici firmaların fiyatlama davranışlarının etkili olduğu belirtildi. Gıda grubunda yıllık enflasyonun işlenmemiş gıdada sınırlı bir düşüş kaydettiği, işlenmiş gıdada ise yükselmeye devam ettiği ifade edildi.

Enerji enflasyonunun, uluslararası enerji fiyatlarındaki görünüme paralel olarak gerileyen akaryakıt ve tüp gaz fiyatlarıyla düştüğü belirtilerek “Uluslararası emtia fiyatlarının etkileriyle rafine petrol ve ana metal fiyatlarında gerileme gözlense de özellikle diğer enerji kalemlerinin etkisiyle üretici enflasyonundaki yükseliş sürmüştür. Bu görünüm altında, B ve C göstergelerinin mevsimsellikten arındırılmış aylık değişimi bir önceki aya göre artışa işaret ederken, göstergelerin yıllık enflasyonlarındaki yükseliş devam etmiştir” ifadeleri yer aldı.

Dövize yönelimde artış

Türk Lirası değer kaybedip enflasyon tarihi seviyelere yükselirken, dövize yönelimdeki artış da sürüyor. Merkez Bankası verilerine göre 29 Temmuz haftası itibariyle yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 1,9 milyar dolar artışla 212,7 milyar dolar oldu. Böylelikle toplam mevduatları içinde döviz mevduatlarının payı yüzde 54,5’e yükseldi. BDDK verilerine göreyse kur korumalı mevduat geçen hafta itibariyle 1,13 trilyon TL’ye yükseldi.

Bu mevduat ürününde tutulan tasarruflar da dahil edildiğinde mevcut dolarizasyon yüzde 71’e ulaştı. MB verilerine göre 29 Temmuz haftasında özellikle şirketlerin döviz mevduatlarında artış dikkat çekti. Söz konusu dönem itibariyle şirketlerin döviz mevduatları pariteden arındırılmış veri setine göre 2,1 milyar dolar arttı. Gerçek kişilerin döviz mevduatlarıysa 193 milyon dolar düştü.

Paylaşın