Türkiye’ye F-16 Satışını Engelleme Yolunda İlk Adım

ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 2023 mali yılı bütçesini içeren ve ABD savunma harcamaları politikalarını belirleyen Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) tasarısına yapılan ekleme ve düzeltmeler, Temsilciler Meclisi Kurallar Komitesi’nde tamamlandı.

Tasarıya, çeşitli konularla ilgili toplamda 650 ekleme yapılırken, bu eklemelerden biri de Demokrat Partili New Hampshire Vekili Chris Pappas’ın ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışının iki şarta bağlanmasını öngören ve revize edildikten sonra Komite’ye tekrar sunulan önergesi oldu.

Pappas’ın önergesine göre, Başkan Joe Biden’ın, Senato ve Temsilciler Meclisinin Dış İlişkiler ve Silahlı Kuvvetler Komitelerine bu satışın ABD’nin “ulusal çıkarına olduğunun” ve “bu F-16’ların Türkiye tarafından Yunanistan toprakları üzerinde yetkisiz uçuşlar için kullanılmamasını sağlamak için atılan somut adımların ayrıntılı bir izahatını” vermesi gerekecek.

Tasarı, bu haliyle ilgili komitelerde ve Genel Kurulda görüşülüp oylanacak. Halihazırdaki eklemeler aynı şekilde kabul edildiği takdirde yasalaşması için ya tasarının Kongre’nin üst kanadı Senato versiyonunda yer alması ya da Kongrenin iki kanadından oluşan Konferans Komitesinin iki versiyonu birleştireceği tek tasarı metninde yer alması gerekiyor.

Önerge, Yunanistan basınında

Yunanistan’ın Ekathimerini haber sitesi, Demokrat Partili vekil Chris Pappas’ın önergesinin yasa tasarısına eklenmesini “Türkiye’ye F-16 satışını engelleme yolunda ilk adım” başlıklı haberiyle duyurdu.

Önergenin, “belli şartları karşılamamaması durumunda Türkiye’ye F-16’lar veya modernizasyon kitleri satışının yasaklanmasını” öngürdüğünü yazan Ekathimerini’den Dora Antoniou, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Fakat, bu değişiklik, Başkan’ın Kongre’de bunun ABD’nin milli güvenliği için hayati öneme sahip olduğunu belgelendirmesi durumunda bu kısıtlamaları geçersiz kılmasına izin veren bir alan açıyor.

Bu durumda, ABD Başkanı’nın ABD silahlarının başka bir NATO üyesinin egemenliğini ihlal etmek için kullanılmadığından emin olmak için belli önlemleri içeren detaylı bir izahat sunması gerekiyor.”

Pappas, önergelerden birini geri çekmişti

NDAA tarasısını görüşen Temsilciler Meclisi Kurallar Komitesi’nin internet sitesinde paylaşılan bilgilere göre, New Hampshire vekilinin Komite’ye sunduğu ve Türkiye’nin ismini vermeden “bir NATO müttefikine yönelik mükerrer yetkisiz hava sahası ihlallerinde bulunan bir ülkeye” silah satışının yapılmasını yasaklayan tasarı, “tekrar değerlendirmek üzere” geri çekilmişti.

Demokrat Partili vekil Pappas, isim vermeden Türkiye ve Yunanistan’a atıfta bulunarak sunduğu tasarıda özetle şöyle demişti:

“Başkan’ın, bir önceki yıl, bir NATO müttefikine yönelik mükerrer yetkisiz hava sahası ihlallerinde bulunan veya başka bir üye ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü başka şekillerde ihlal eden bir ülkeye, Senato ve Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitelerine bu ülkenin artık söz konusu ihlalleri yapmadığını ve 6 ay önceden bu ihlalleri durdurduğunu teyit etmeden, Silah İhracatı Kontrol Yasası’nın 36’ncı maddesine tabi olan herhangi bir savunma ekipman veya hizmetini transfer etmesi yasaktır.”

Türkiye, 2021 sonbaharında ABD’den 40 F-16 savaş uçağı ve mevcut filosu için 80 modernizasyon kiti talep etmişti.

Paylaşın

Türkiye, 2022’de Son 50 Yılın En Sıcak 6. Haziran Ayını Yaşadı

Türkiye’de geçtiğimiz haziran ayında ortalama sıcaklıklar 1991 ila 2020 yılları ortalamasının 0,6 derece üzerine çıkarak 22,4 derece olarak kaydedildi. 2022 yılı Haziran ayı 1971’den bu yana en sıcak 6. haziran ayı oldu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2022 Haziran ayı sıcaklıkları, son 30 yılın ortalamasının üzerinde seyretti. Haziran ayında en düşük sıcaklık 2,5 derece ile Erzurum’da yaşanırken, en yüksek sıcaklık Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 45,9 derece olarak görüldü.

2022 Haziran ayı bir önceki haziran ayına göre de ortalama 0,6 derece sıcak geçti.

1971 yılından bu yana en sıcak haziran ayı 2019 yılında yaşanmıştı.

2022 Haziran ayında 3 kentte yeni ekstrem sıcaklıklar kaydedildi. Buna göre Yozgat’ta haziran ayında görülen en yüksek sıcaklık değeri 33,4 derece, Şırnak’ta 38,2 derece, Cizre’deyse 45,8 derece oldu.

Yağışlar yüzde 60 arttı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye genelinde 2022 Haziran ayında normalden yüzde 60 daha fazla yağış görüldü.

2022 yılı Haziran ayı alansal ortalama yağışı 53,7 mm ile 1991-2020 dönemi ortalaması olan 33,6 mm’nin yüzde 59,8 üzerinde gerçekleşti.

Son haziran ayında en fazla yağış 232,8 mm ile Bartın’da, en düşük yağış ise 0,5 mm ile Mardin’de ölçüldü.

2022 Haziran ayında yağışlarda bir önceki yıla göre de artış görüdü. 2021 yılında haziran ayı ortalama yağışları 37,1 mm olarak ölçülmüştü.

2022’de daha fazla kuvvetli meteorolojik hadise görüldü

2022 Haziran ayında ekstrem meteorolojik olayların sayısı bir önceki yıla göre arttı. 2021 yılı Haziran ayında 159 kuvvetli meteorolojik hadise gerçekleşirken bu sayı 2022 yılı Haziran ayında 206’ye çıktı.

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO)  2021 yılı Atlas of Mortality and Economic Losses From Weather, Climate and Water Extremes (Hava, İklim ve Su Extremlerinden Kaynaklanan Ölümler ve Ekonomik Kayıplar Atlası) raporuna göre, dünya genelinde 1970-2019 yılları arasında hava, iklim ve su kaynaklı 11 bin 072 doğal afet meydana geldi.

WMO, afet sayısının küresel olarak son 50 yılda yaklaşık beş kat arttığını bildiriyor.

Türkiye’de ise MGM’ye göre 2021 yılı 1024 ekstrem olayla, en fazla ekstrem meteorolojik afet yaşanan yıl oldu.  Türkiye genelinde ekstrem olay sayısı son 20 yıldır artış gösteriyor.

2021’de en çok yaşanan ekstrem olaylar yüzde 40 ile fırtına/hortum, yüzde 28 ile şiddetli yağış/sel, yüzde 13 ile dolu ve yüzde 7 ile şiddetli kar oldu.

MGM’ye göre, Türkiye’de 2010-2021 yılları arasında toplam 8 bin 274 meteorolojik karakterli afet bildirildi. Hava durumuna ilişkin afetlerin 2018’den itibaren büyük artış gösterdiği belirtiliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

TÜİK Verileri İle İŞKUR Başvuruları Arasında 1 Milyon Kişi Fark Var

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan mayıs ayı iş gücü verilerini değerlendirdi. TÜİK verilerine göre, işsiz sayısının mayısta bir önceki aya kıyasla 56 bin kişi azalarak 3 milyon 785 bin kişi olarak saptanmasını İŞKUR verileri ile karşılaştıran Ağbaba, aradaki 1 milyon 153 bin kişilik farka dikkat çekti.

TÜİK’in işsizlik rakamları ile İŞKUR’a yapılan başvuruların 1 milyon 153 bin kişilik fark oluşturduğunu ifade eden Ağbaba, şöyle konuştu:

“TÜİK mevsim etkilerinden arındırılmış iş gücü verilerine göre Mayıs 2021 yılında 4 milyon 293 bin olan işsiz sayısı, Mayıs 2022 itibariyle 3 milyon 785 bine düştüğünü açıklıyor. Yani TÜİK’e göre işsiz sayısında son bir yılda 509 bin kişilik azalma olduğu görülüyor. Devletin bir diğer kurumu İŞKUR ise kendisine kayıtlı işsiz sayısını; Mayıs 2021 de 2 milyon 893 binden Mayıs 2022’ye 3 milyon 537 bin kişiye yükseldiğini açıklıyor. TÜİK verilerinde bir yılda 509 bin kişi azalan işsiz sayısı, kayıtlı İŞKUR verilerinde 644 bin kişi artıyor. TÜİK ile İŞKUR arasında tamı tamına 1 milyon 153 bin kişilik fark oluşuyor. Bunun izah edilebilecek hiçbir yanı yoktur.”

“TÜİK kendince illüzyon yaparak”

CHP’li Ağbaba, TÜİK’in yayınladığı işsizlik verilerinin İŞKUR tarafından doğrulanmadığına işaret ederek, “TÜİK’in her ay kronikleşmiş işsizlik yalanını devletin bir diğer kurumu İŞKUR ortaya çıkarıyor. TÜİK bu ayda deyim yerindeyse suçüstü yakalanmış durumda. TÜİK, işsizliği bir ayda 56 bin kişi azaldığını açıklıyor. Lakin İŞKUR verilerine göre nisan ayında işsizlik ödeneğine bugüne kadar başvuranların sayısı 16 milyon 341 iken mayıs ayında bu rakam 16 milyon 454 bin kişiye yükselmiş görünüyor. Yani işsiz kaldığı ve işsizlik ödeneğine başvuru sayısındaki artış bir ayda 113 bin iken TÜİK ise bir ayda işsizliğin 56 bin kişi azaldığını açıklıyor. TÜİK kendince illüzyon yaparak işsizliği yok ettiğini düşünse de gerçek verileri işsizlerin hiçbir yer kaybolmadığını TÜİK’e gösteriyor” ifadelerine yer verdi.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Türkiye’de Konut Fiyatları Artışı AB Ortalamasının 10 Katı

Avrupa’da 2021 – 2022’nin ilk çeyrekleri arasında konut fiyatları en çok Türkiye’de artış gösterdi. Türkiye’deki artış yıllık yüzde 110 olurken Avrupa Birliği’nde (AB) bu oran yüzde 10’da kaldı. Resmi verilere göre kira fiyatlarında ise artış sınırlı kaldı. Aynı dönemde Türkiye’de yıllık kira artışı yüzde 15,4 olurken AB’de yüzde 1,4 oldu.

Kirada yıllık resmi enflasyonun bu kadar düşük olması Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hesaplama yönteminden kaynaklanıyor. AB İstatistik Ofisi (Eurostat) 2021 ile 2022 ilk çeyrekleri arasında konut ve kira fiyatlarının yıllık ne kadar yükseldiğini açıkladı.

2022’nin ilk çeyreğinde geçtiğimiz senenin aynı dönemine göre Türkiye’de ev fiyatları yüzde 110 yükseldi. İkinci sıradaki Çekya’da yıllık artış yüzde 25; 27 AB ülkesinin ortalaması ise yüzde 10,5.

Konut fiyatlarının en az arttığı ülkeler ise yüzde 1 ile Kıbrıs ve yüzde 4 ile Finlandiya oldu. Diğer bazı ülkelerde ev fiyatları son bir yılda şu kadar yükseldi: Hollanda yüzde 19, Almanya yüzde 12, Bulgaristan yüzde 12, İspanya yüzde 9, Fransa yüzde 7 ve İtalya yüzde 5.

Türkiye’de yıllık kira artışı yüzde 20

Kira fiyatları ise Mayıs 2022 itibariyle son bir yılda Türkiye’de yüzde 20 yükseldi. Türkiye, Slovenya (yüzde 26,4) ve Estonya’nın (yüzde 24,5) ardından bu alanda 3. sırada bulunuyor. AB’de ise bu dönemde kiralar yüzde 1,7 yükseldi. Avusturya yüzde eksi 0,9 ile kiraların düştüğü tek ülke oldu.

Mayıs 2022 itibariyle son bir yılda diğer ülkelerde yaşanan kira artışı şöyle: Polonya yüzde 13,9; İrlanda yüzde 10,1; Bulgaristan yüzde 6,3; Belçika yüzde 2,9; Almanya yüzde 1,6 ve Yunanistan yüzde 0,9.

2021-2022 ilk çeyrekler arasındaki değişime bakıldığında da Türkiye yüzde 15,4 ile üçüncü sırada yer alıyor. Bu dönemde AB ortalaması ise yüzde 1,4 oldu.

Kira enflasyonu nasıl hesaplanıyor?

Türkiye’de kanuna göre gelecek bir yıl için geçerli olacak kira artışı, geçmiş 12 aylık ortalama TÜFE’den fazla olamıyor. Ancak bu kanun mevcut kiracılar için geçerli. Ev sahipleri yeni kiracı bulurken istediği fiyatı talep edebiliyor. Bundan dolayı resmi kira enflasyonu daha düşük çıkıyor.

Emlak sitelerindeki yıllık fiyat artışı ise yüzde 100’ü aşmış durumda. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) sahibinden.com verileri üzerinden yaptığı son hesaplamaya göre Türkiye genelinde ortalama kiralık konut ilan yıllık artış oranı nisan ayında yüzde 182,7 oldu.

BETAM’a göre yıllık kira artış oranı Nisan ayında İstanbul’da yüzde 140, Ankara’da yüzde 133,9, İzmir’de ise yüzde 110,8 ölçüldü.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Kişiden 8’i Ülke Yanlış Yolda Diyor

Merkezi Paris’te olan ve 1975’ten bu yana pazar araştırması ve danışmanlık hizmeti sunan IPSOS (Institut Publique de Sondage d’Opinion Secteur) 23 Haziran’da bir araştırma sonucunu yayınladı.

Her ay düzenli yapılan araştırmanın adı “Dünyayı ne endişelendiriyor?”.

Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise şu: Küresel enflasyonun 11 aydır arttığı ortamda, dünya son 3 aydır en çok kovid ya da artan şiddetten değil enflasyondan endişe duyuyor.

27 ülkede yapılan araştırmada “enflasyon”, yüzde 37 ile tüm endişeleri üzerine çekerken bunu, yüzde 31 ile “yoksulluk ve sosyal adaletsizlik”, yüzde 27 ile “suç ve şiddet”, yüzde 24 ile “finansal ve siyasal yolsuzluk” takip ediyor.

Koronavirüs salgını ise yüzde 12 ile çoktan 10’uncu sıraya düşmüş durumda.

Araştırmaya katılan her 3 kişiden ikisi (yüzde 64) “ülkem yanlış bir yöne doğru gidiyor” diyor. Bu oran Peru’da yüzde 92.

Arjantin (yüzde 85) ve Güney Afrika’da (yüzde 81) ise her 10 kişiden sekizi ülkelerinin yanlış doğrultuda olduğunu düşünüyor.

Türkiye’de her 10 kişiden sekizi “ülke yanlış yolda” diyor

Türkiye için de çarpıcı sonuçlar bulunuyor.

Bunlardan ilki “Ülkenizdeki durum, doğru yöne doğru mu yoksa yanlış yöne doğru mu gidiyor?” sorusuna verilen cevaplar.

“Türkiye yanlış yolda” diyenlerin oranı yüzde 79. Yani neredeyse 10 kişiden 8’i ülkenin yanlış doğrultuda olduğunu ifade ediyor.

Ülke sıralamalarına bakıldığında en fazla ülkesinin doğru yolda olduğunu düşünen Suudi Arabistan halkı.

Ülkede yalnızca yüzde 4’lük bir kesim “yanlış doğrultuda” derken, bir sonraki ülke Hindistan’da bu oran bir anda yüzde 24’e çıkıyor.

Almanya, Kanada, İsveç, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde ise her 10 kişiden yedisi “yanlış yolda” yanıtını veriyor.

Suudi Arabistan’da “ekonomi kötü” diyenlerin oranı yüzde 3

Benzer bir tablo, “Ülkenizdeki ekonomik durumu nasıl tanımlarsınız?” sorusunda da karşımıza çıkıyor.

Araştırmaya katılan 27 ülkedeki insanların yüzde 66’sı bu soruya “kötü” yanıtını verdi.

Bu soruya “iyi” diyen ilk üç ülke Suudi Arabistan (Yüzde 97), Hindistan (Yüzde 80) ve İsveç (Yüzde 60).

Türkiye ise en yüksek oranda “kötü” yanıtını veren altıncı ülke.

Yüksek enflasyon, artan yoksulluk ve borç yükü nedeniyle hafta sonu protestolara sahne olan Arjantin, yüzde 93 ile en yüksek oranda “ekonomimiz kötü” diyen ülke.

Arjantin pesosu dolar karşısında Ocak 2020’den bu yana yüzde 70’in üzerinde değer kaybederken, mayısta yıllık enflasyon yüzde 61’i gördü.

En yüksek oranda “Ekonomide durum kötü” diyen diğer ülkeler Peru, Japonya, Kolombiya, Güney Afrika ve Türkiye (yüzde 79).

En çok enflasyondan, yoksulluk ve adaletsizlikten endişe duyuyoruz

IPSOS’un araştırmasına göre dünyaya en çok endişe veren unsurlar şu şekilde:

Tüm dünyanın enflasyondan endişe duymasının en önemli nedeni pandemi sonrası bozulan dengeler.

İnsanları evlerine kapatan, kalkmayan gemiler ve uçaklar nedeniyle uluslararası ticareti durduran pandemi, döşek yayı gibi sıkışan bir talebe dönüştü. Pandeminin sonuna yaklaşıldığında da bir anda patladı.

O dönem dışarı çıkmayanların tüketimi devam edebilsin diye ilk önlem olarak piyasaya trilyonlarca dolar para salan merkez bankaları, şimdi de bu politikanın sonuçları ile karşı karşıya.

Piyasadaki fazla parayı toplayan tüketici, iki yıldır beklettiği ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, hemen her üründeki arz miktarı bu talebi karşılayamayacak durumda.

Talep çok arz kısıtlı olunca fiyatlar artıyor. Bu da bugün, “küresel enflasyon” olarak karşımıza çıkıyor.

​​​​​​​IPSOS’un araştırmasına göre en yüksek oranda, “En fazla enflasyondan endişeleniyorum” diyen üç ülke Polonya, Arjantin ve Türkiye.

Bu 3 ülkede son açıklanan enflasyon oranları sırasıyla: Yüzde 15,6, yüzde 60,7 ve yüzde 78,6.

ABD ve Birleşik Krallık son 40 yılın en yüksek enflasyonunu yaşarken, yüzde 6 enflasyon oranına sahip Güney Kore’de bu oran son 24 yılın en yüksek seviyesi.

Benzer şekilde Polonya son 25 yılın, Türkiye son 24 yılın en hızlı fiyat artışı döneminde.

IPSOS’un araştırmasında enflasyondan en az endişe duyan ülke Suudi Arabistan.

Ülkenin nisanda yüzde 2,3 olan enflasyonu mayısta yüzde 2,2’ye geriledi.

Enflasyon endişelerine bağlı olan diğer iki endişe ise “Yoksulluk & Sosyal Adaletsizlik” ile “İşsizlik”.

IPSOS’un araştırmasına göre Türkiye’de her 10 kişiden dördü yoksulluk ve adaletsizlikten endişe duyuyor. Ülke, Macaristan, Brezilya ve Hollanda’dan sonra bu konuda en çok endişe duyan dördüncü ülke.

Güney Afrika’da 25-34 yaş arası her 100 gençten 42’si işsiz

Konu işsizlik olunca ise Güney Afrikalıların yüzde 63’ü “en çok işsizlikten endişe duyuyoruz” diyor.

2022’nin ilk çeyreğinde Güney Afrika’da işsizlik oranı yüzde 34,5’ti. 15-24 yaş arası genç işsizlik yüzde 64 seviyesinde, 25-34 yaş grubunun işsizliği ise yüzde 42,1.

Güney Afrika’yı yüzde 13,3’lük işsizliğe sahip İspanya takip ediyor.

Türkiye, 27 ülke arasında “en çok işsizlikten endişe duyuyorum” diyen dokuzuncu ülke. Hollanda ise bu endişeyi en az taşıyan ülke.

İki yıl önce her iki kişiden biri koronavirüsten endişeleniyordu

IPSOS’un çalışmasının öne çıkan sonuçlarından biri de koronavirüs endişesinin tüm dünyada ne kadar gerilediği.

Aynı anket Haziran 2020’de yapıldığında dünyanın en büyük endişesi yüzde 47 ile koronavirüs salgını çıkmıştı. O dönem enflasyon yüzde 9 ile en aşağı sıralarda yer alıyordu.

Geçen iki yılda enflasyon endişesi yüzde 37’ye çıkarken, koronavirüs yüzde 12’ye geriledi.

​​​​​​​126 milyon nüfusa sahip Japonya’da koronavirüs nedeniyle bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısı 31 bin 363 ve koronavirüsten endişe duyduğunu açıklayanların oranı yüzde 33.

Japonya’yı Suudi Arabistan, Malezya ve Güney Kore takip ediyor.

Türkiye’de ise her 100 kişiden sadece yedisi endişe duymaya devam ettiğini açıkladı.

“Şiddet” en çok Latin Amerika ülkelerini ve İsveç’i endişelendiriyor

Ülkelere göre suç ve şiddetten en fazla endişe duyan ülke, yüzde 61’lik oranla Meksika. Meksika’yı Şili, İsveç ve Peru takip ediyor.

Meksika’da enflasyon yüzde 7,28 ile 21 yılın en yüksek seviyesinde olmasına rağmen ülkede, “beni en çok enflasyon endişelendiriyor” diyenlerin oranı yüzde 30.

Suç ve şiddette en az endişeyi duyan ülke Polonya. Polonya’yı da Güney Kore, Japonya, Macaristan, Suudi Arabistan ve Türkiye (Yüzde 15) takip ediyor.

Türkiye’de her 100 kişiden yalnızca 7’si iklim değişikliğinden endişe duyuyor

Tüm dünyanın uzun vadede belki de en fazla endişe duyması gereken, su ve gıda kaynaklarını kurutabilecek iklim değişikliği, dünyada hâlâ yeteri kadar “endişe unsuru” değil.

IPSOS’un “En çok endişelendiğiniz üç şey nedir?” sorusuna verilen cevaplarla hazırlanan araştırmasında “iklim değişikliği”ni işaretleyenlerin sayısı yüzde 16.

Türkiye de en az endişe (yüzde 7) duyanlardan. En çok endişe duyan ülke ise yüzde 30 oranla Japonya.

Her yıl yağmur ve tayfunlar sonrası sellerle mücadele eden ülkede Çevre Bakanlığı’nın 2018 tarihli raporuna göre sıcaklıklar, küresel ortalamaya kıyasla daha hızlı artıyor. Aynı rapora göre Japonya’daki aşırı yağışların oranı 1970’lerden bu yana yüzde 70 arttı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu 4 Yılda Yüzde 237 Arttı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, Türkiye’nin 9 Temmuz 2018 tarihinde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçmesinden bugüne dek yaşanan gelişmeleri rapor haline getirdi. “Tek Adam Rejimi’nin 4. Yılı Raporu” ismi ile derlenen rapor, ülkedeki yıkımın boyutunu gözler önüne serdi.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre CHP’li Bulut, “İşsizlikten icra dosyaları sayısına, iç ve dış borçlardan vatandaşın ve KOBİ’lerin bankalara olan borçlarına, hukuktan özgürlüklere Türkiye her alanda büyük bir yıkım yaşıyor. Tek adam rejiminde hangi ekonomik göstergeye baksak çöküş görüyoruz. Vatandaşın ve KOBİ’lerin bankalara olan borçları neredeyse 3’e katlandı. Milli gelir milyarlarca lira kayba uğradı, kişi başına düşen gelir azaldı” ifadelerini kullandı.

‘Milli gelir düştü’

CHP’li Bulut’un raporunda yer alan değerlendirmeler şöyle:

“2018’de dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan Türkiye, 2021 sonu itibarıyla 21. sıraya geriledi. 891,8 milyar dolar olan milli gelir 793 milyar dolara düştü. Milli gelir, 98 milyar dolar kayba uğradı. Kişi başı milli gelir 10 bin 694 dolar iken, 9 bin 374 dolara indi. Merkez Bankası, borçlar düşüldükten sonra net 36 milyar dolar rezerve sahipken, tek adam rejiminin ardından eksi 54,5 milyar dolara geriledi.

‘6,24 TL olan benzinin litresi 25 TL’yi aştı’

2018 Haziran’da bir dolar 4,60 TL iken bugün 17,21 TL. Bir euro 5,35 TL iken bugün 17,56 TL oldu. Akaryakıta zam yağdı. 6,24 TL olan benzinin litresi, bugün 25,32 TL’ye. 5,69 TL olan motorinin litresi, bugün 24,74 TL’ye yükseldi. Bir TL olan 200 gram ekmeğin fiyatı 4 TL’ye yükselerek 4 kat arttı. 58 TL olan kuşbaşı etin kilosu, bugün 136 TL’den satılıyor.

‘Enflasyonda 6. sıradayız’

Yıllık enflasyon 2018’de yüzde 20,3 iken, TÜİK rakamıyla yıllık yüzde 78,85 oldu. Yaşam pahalılığında Venezüela, Sudan, iflas etmiş Lübnan, savaştaki Suriye, Zimbabve’nin ardından dünyada 6. sıradayız.

‘Vatandaşların bankalara borcu yüzde 237 arttı’

2018 sonunda Hazine’nin iç ve dış borçları toplam bir trilyon 67 milyar 115 milyon TL iken bugün 3 kattan fazla artarak 3 trilyon 363 milyar 604 milyon TL’ye yükseldi. Yurttaşların Haziran 2018’de bankalara olan borcu 526 milyar lira düzeyindeyken 2022 Mayıs’ında bir trilyon 284 milyar liraya yükseldi. Yüzde 237 oranında arttı. KOBİ’lerin borcu 550 milyar TL iken bir trilyon 506 milyar oldu. Borç 3’e katlandı.

İcra dosyalarında artış

Türk-İş, Haziran 2018’de 4 kişilik ailenin açlık sınırını bin 714 TL olarak hesaplamıştı. Bu rakam, 6 bin 319 liraya yükseldi. 2018 sonunda icra dairelerinde 18 milyon 680 bin olan dosya sayısı, 1 Temmuz itibarıyla 23 milyon 826 bine çıktı.

2018’de 49 milyon 43 bin 763 kutu olan antidepresan kullanımı, 2021’de 59 milyon 641 bin 14 kutuya yükseldi. Antidepresan kullanımı 5 milyon kutudan fazla arttı.

Türkiye, 2018’de Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 113 ülke içinde 101. sırada yer alıyordu. 2021’de ise 139 ülke arasında 117. sıraya geriledi. 210 ülke ve bölgenin karşılaştırıldığı 2018 yılındaki Dünya Özgürlükler Raporu’nda haklar anlamında ‘özgür olmayan’ ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye’ye, son raporda da yine aynı kategoride yer verildi.

İşsizlik

Tek adam rejimi öncesinde gerçek işsiz sayısı 6 milyon 864 bin kişi iken 8 milyonu aştı. Yaklaşık bir milyondan fazla kişi işsizler ordusuna katıldı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk Kabinesi’nden bugüne dek pek çok isim ya ‘görevden affını’ istedi veya görevden alındı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan ‘görevden affını’ isteyen ve görevden alınan isimler oldu.

Sistemin ilk Kabinesin’deki 7 kişi gitti. Hatta Berat Albayrak’ın yerine gelen Lütfi Elvan da görevden affını istedi.

Paylaşın

İktidar, Seçim Tarihiyle İlgili Muhalefetle Uzlaşma Arayabilir

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine bir yıl gibi az bir süre kalan Türkiye’de, ekonomi başta olmak üzere neredeyse her alanda yaşanan sorunlar ‘sandık’ gündemini sıcak tutuyor. Birçok kamuoyu araştırmasına göre vatandaşlar, seçimlerin öne çekilmesi beklentisi içinde.

Gazeteci Fehmi Koru, kendi ismini taşıyan internet sitesinde bu yönde bir sürprizle karşılaşılabileceğini söyledi

“Geçmiş bayramlarda siyasi partilerin yönetim kademesinden insanlar bir gün öncesine kadar sert çıktıkları rakip partilerin yöneticilerini ziyaret ederler, ziyaret edilenler de kendilerini ziyaret edenlere aynı şekilde mukabelede bulunurlardı” diyen Koru, şöyle devam etti:

“Çay-kahve muhabbeti bu yıl bakarsınız muhabbetlerini artırır. Yine şimdikine benzer uzun bayram tatillerinde, geçmişte, ziyaret sayesinde hiç olmayacakmış gibi görünen gelişmelerle karşılaşıldığı olmuştur.

Kurulacağına yüzde yüz emin olunan hükümetler, parti liderlerinden birine beklenmedik ziyarette bulunanların ikazları sonucu kurulamaz olduğu gibi, öncesinde ölümüne düşman görüntüsü veren liderler bayram sonrasında kurdukları koalisyon hükümetinde yan yana görev alabilmişlerdir.

‘Sürpriz bekliyorum’

Bu bayram tatilinden de, ben, sonrasında seçim tarihinin erkene alınmasını getirebilecek bir sürpriz bekliyorum.

AK Parti lideri Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bayramda bir araya gelmelerine dikkat etmek gerek.

Milletvekillerinin bayramı seçim bölgelerinde geçirmeleri beklenir. İktidar milletvekilleri uzun zamandır halkla doğrudan temasta değillerdi; bayramda ister istemez kendilerini seçenleri dinlemek zorunda kalacaklar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bayramını kutlamaya gelecek AK Parti milletvekilleri bölgelerinin hassasiyelerini ona aktardıklarında hava değişebilir.

İktidar cephesi ‘Ne olacaksa bir an önce olsun’ noktasına gelebilir ve muhalefetle uygun bir seçim tarihi üzerinde uzlaşma arayışına girebilir.”

Paylaşın

Fitch Ratings, Türkiye’nin Kredi Notunu Düşürdü

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan B’ye indirdi. Görünümünü ise “negatif” olarak teyit etti. Bloomberg’in aktardığına göre Fitch’in yaptığı değerlendirmede kredi notunun düşürülmesine ilişkin şu ifadeler yer aldı:

“Artan geriye dönük endeksleme riskleri, liranın ek olarak değer kaybetmesi ve döviz kuru geçişkenliğinin hem hız hem de büyüklük olarak artması nedeniyle yörünge oldukça belirsizliğini koruyor. Fitch, hızlı kredi büyümesinin hızını azaltmaya yönelik seçici makroihtiyati politikaların, makroekonomik ve finansal istikrara yönelik riskleri azaltmadığını düşünmektedir.”

Fitch yayımladığı raporda, TCMB’nin politika faizini, hızla yükselen enflasyona, Ukrayna’daki savaşın emtia piyasaları üzerindeki etkisine ve çoğu gelişmiş ekonomilerde sıkılaşan para politikasına rağmen, Aralık 2021’den bu yana yüzde 14’te tuttuğuna dikkat çekti.

Kuruluş, Türkiye’de yıllık enflasyonun 2022’de ortalama yüzde 71,4’e çıkacağını tahmin ettiklerini, 2023 yılında ise bu oranın yüzde 57’ye gerileyeceğini açıkladı.

Şubat’ta da düşürmüştü

Fitch 12 Şubat’ta aldığı karar ile Türkiye’nin kredi notunu BB-‘den B+’ya indirdiğini, görünümünü ise “negatif” olarak teyit ettiğini açıklamıştı. Fitch bu tarihte yayımladığı raporda, “daha sık ve yoğun politika odaklı” finansal stres dönemlerinin, Türkiye’de yüksek enflasyonu, düşük dış likiditeyi ve zayıf politika güvenilirliği açısından kırılganlıkları artırdığını belirtmişti.

Paylaşın

Enflasyon Nasıl Düşer, Alım Gücü Nasıl Yükselir?

Alım gücünün her geçen gün düştüğü Türkiye’de, haziran ayı yıllık enflasyon yüzde 78,62 olarak açıklandı. Bir yandan enflasyon artışı tartışılırken, bir yandan da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun TL kredi kullanımı için döviz mevduatına sınır getirmesinin ardından 16,03’lere inen dolar/TL kuru yeniden 17 liranın üzerini gördü.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, enflasyon artışının küresel piyasadan kaynaklı olduğunu açıkladı ve şimdiye kadar bir dizi önlemin alındığını ve alınmaya da devam edileceğini ifade etti.

Enflasyon artışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ında da gündemindeydi. Enflasyonun şubat-mart ile birlikte kontrol altına alınacağını açıklayan Erdoğan, “Kimseyi işsiz bırakmadık, aç bırakmadık, açıkta bırakmadık” ifadelerini kullandı.

‘’Türkiye altı ay öncesine göre daha kötü bir evrede‘’

Peki enflasyon hangi adımlarla düşer ve de alım gücü eriyen hane halkı yüksek enflasyona karşı nasıl korunabilir?

Euronews’e konuşan Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir, dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’nin altı ay öncesine göre daha kötü bir evrede olduğunu belirtiyor.

Ekonomist Demir, görünende hükümetin enflasyonla bir mücadele içinde olmadığını ve enflasyonla kapsamlı bir mücadelenin şart olduğuna vurgu yapıyor.

‘’Bu yıl aralık ve ocak ayında aylık artış bu kadar yüksek olmayacağı için enflasyon kendiliğinden düşecek deniliyor. Matematiksel olarak bunun gerçekleşmesi için aralık ve ocakta yeni bir kur atağı olması, aylık enflasyonun aralıkta yüzde 13, ocakta yüzde 11’in altında kalması yeterli. Ama bu nasıl bir düşüş diye sorarsınız, kasımda yüzde 90’lara gidecek enflasyonun aralık ve ocakta yüzde 75’lere inmesi anlamına geliyor. Hala yüksek enflasyon dönemlerine göre yüzde 75. Bu bir değişiklik getirmez. Ama hayatımızda bir iyileşme olmuyor’’.

“Hükümet seçime endeksli olarak durgunluğu tercih etti”

Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir, “Bu saatten sonra bir acı ilaç gerekiyor” diyor fakat bunun seçim sonrasına bırakıldığını ifade ediyor.

Seçimin sonucunun ekonomi açısından önemli olduğunu belirten Demir, hükümetin seçime endeksli olarak ‘durgunluğu’ tercih ettiğini dile getiriyor.

İkinci olarak ise hükümetin mevcut ekonomi modelinin şimdilerde değil, ülkeye para akışının sağlandığı 2010-2011 dönemlerinde denenmesi gerektiğini vurguluyor.

Hükümetin uygulamaya çalıştığı ekonomi paketinin zamanlamasının hatalı olduğunu savunan Oğuz Demir; “Faizi düşürerek ülkede yatırımları, üretimi ve ihracatı arttırmak, fiyatları düşürmek ve de sıcak paraya bağlı kalmamak mantıken doğru ama zamanlama yanlış’’ diyor.

Doç. Dr. Demir, seçim sonrasında enflasyon ile mücadelede döviz artışının durdurulmasının ve ülkeye kısa vadede para akışının sağlanmasının şart olduğu kanaatinde. Aksi durumda yılın son çeyreğinde ciddi bir durgunluk riski ile karşı karşıya kalınabileceğini düşünüyor.

“Ülkeye 2011 yılında paralar yağarken, o paraları inşaata gömmek yerine üretime yatırmalılardı. 2011’de aklınız neredeydi, neden yatırım yapmadınız? Belki bu kadar döviz açığı olmayacaktı. Bu modeli tercih etme hakları var ama ağır ödüyoruz. Bize şu an adı enflasyon olan başka bir ilaç içiriyorlar. Hatta iki ilaç içiriyorlar biri ‘durgunluk’ diğeri ‘enflasyon’. Her ikisi de acı ilaç ama içtiğimiz enflasyon ilacının bizi iyileştirme ihtimali yok. Durgunluk ise tüm dünyadan geliyor. Önümüzde seçim olduğu için ve dünyadan bu durgunluğun geldiğini görmedikleri için bu noktadayız. Bu durgunluk gerçekleşirse ‘Ne yapacağız’ sorusuna bir yanıt yok. Esas önemli nokta burası. Bizim döviz yeniden yükseldiğinde ne yapacağımıza dair bir formülümüz de yok.’’

Ekonomist Doç. Dr. Baki Demirel ise ekonominin istikrarlı büyümediği görüşünde. Halihazırda yoksul enflasyonunun yüzde 90 üzerinde olduğunu hatırlatan Demirel, ücretli kesimin ezildiğini ve hissedilen enflasyonun daha yüksek olduğunu vurguluyor.

Ekonomist, maaliyeti emekçilerin üzerine yıkan reformlar yerine, tekelleşmenin önünü kapatacak mali reformlar, vergi reformları, borç tasviyelerine ihtiyaç olduğunu dile getiriyor.

“Enflasyonun belirlenmesinde yoksulluk ve kur istikrarı önemli bir sorun yaratıyor. Dolayısıyla enflasyona yönelik çözüme ücret-fiyat, ücret-kur ihtilali olarak bakmamak lazım. Kar-fiyat ihtilali özellikle Türkiye’deki emek ekonomisinde enflasyonu besleyen önemli bir faktör. Neler yapılmalı? Ben küresel parasal hiyerarşinin mevcut olduğunu dolayısıyla en tepedeki para birimlerinin arkasındaki Merkez Bankaları faizi arttırırken, hatta bizim rakiplerimiz de faizi arttırırken bizim faizi sabit bırakma çabamız gerçeklikle uyuşmuyor. O nedenle politika faizini arttırmamız gerekiyor. Öteki taraftan aşamalı olarak politika faizini pozitif tarafa taşımak gerekiyor. Enflasyon yüzde 80’e geldi, politika faizimiz yüzde 14. Bu sebeple, faiz artışı gerekiyor. Ama bu yıkıcı olacak o nedenle bunun karşısına genişleyici maliye politikası konulmalı”.

“Yoksulların borçlarından başlayarak çiftçiler, öğrenciler ve esnaf-kurum için adım atılmalı”

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkabileceğini ve sorunlarını çözebileceğini söyleyen Ekonomist Doç. Dr. Baki Demirel, bunun yolunun emekten yana iyi bir makro plan ortaya koymaktan geçtiğini ifade ediyor.

“Ayrıca yine aşamalı olarak sermaye kontrolü düşünülmeli ve ücretlere yüksek zamlar yapılmalı. Hane halkı ve firmaların zorlukları giderilmeli ve de bazı borçlar silinmeli. Yoksulların borçlarından başlayarak çiftçiler, öğrenciler ve esnaf-kurum için adım atılmalı. Bunu yapmak için de bir servet vergisine ihtiyaç var. Yine konut vergisine ihtiyaç var… ‘’

Euronews Fransızca servisine konuşan ekonomist Selçuk Geçer ise merkez bankalarının elinde politika faizi ve rezervler gibi iki önemli silah bulunduğunu ancak bunların zamanında kullanılmaması halinde enflasyonun kontrolden çıkabileceğini söyledi:

“Dünya ülkeleri olması gereken para politikalarını uygulayarak ekonomilerinin bu süreçten en az zararı görmesini sağlamaya çalışıyorlar. Merkez bankalarının elinde fiyat istikrarı için iki önemli silahı bulunuyor bunlar politika faizi ve rezervler. Bu silahları zamanında ve etkin bir şekilde kullanmazsanız enflasyon ve fiyat istikrarı kontrolden çıkar. Nitekim Türkiye 2015’ten beri uyguladığı yanlış para politikaları ile hem bu silahları tüketti hem de enflasyon ve para politikasının kontrolden çıkmasına neden oldu.

Son iki senede uyguladığı yanlış faiz politikası ve kur baskısı ise hem rezervleri çökertti hem de bütçede büyük açıklara neden oldu. Kuru rezervleri satarak tutabileceklerini sandılar. Ama olmadı ve rezervler tükenmesine rağmen kur atakları devam etti. Yüksek kurun yarattığı fiyat artışlarına bir de bütçe açığını kapama çabası ile getirilen aşırı zamlar eklenince ve faiz enflasyon makası açılınca sistem iyice bozuldu. Bu gün faiz silahı kullanılamaz halde. Yüzde 80 enflasyon ve kuru dizginlemek için faizlerin en az yüzde 100 olması gerekiyor. Bu yaklaşık 8600 baz puanlık bir artış demek. Böyle bir artış ise neredeyse imkansız.

Çünkü bu artış tüm pazarı kilitler. Öbür taraftan seçimler yaklaşırken Erdoğan’ın bu tür bir artış yapması politik intihar demek. 100-200 baz puanlar için ise artık çok geç. Yani yanlış para politikaları Türkiye’yi geri dönülemez bir çıkmaza soktu ve tüm dünya sıkılaşırken biz ne yazık ki hiç bir şey yapamıyoruz. Türkiye küresel krizden çok daha kırılgan. Makro dengeler her gün biraz daha bozuluyor ve ekonomik buhran biraz daha derinleşiyor. Kur kırılması, hiper enflasyon ve iflaslar kapıda.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Yılın İlk 5 Ayında 690 Bin Kişi İşten Atıldı

İŞKUR verilerine göre yılın ilk beş ayında işverenler tarafından en az 698 bin 757 kişi işten çıkarıldı. İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı ise geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 20.9 artarak 3 milyon 568 bin 171 kişi oldu.

Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) yeni yayımladığı “Aylık İstatistik Bülteni”ni yayımladı.

Yayımlanan verilere göre, yılın ilk beş ayında işverenler tarafından işten çıkarılan en az 689 bin 757 kişi işsizlik ödeneği almak için İŞKUR’a başvurdu. Bu kişilerin ise sadece 336 bin 60’ı bu ödeneği almaya hak kazandı. Mayıs ayında ise 112 bin 657 kişi işten çıkarıldığı için İŞKUR’a başvururken ödenek alabilen kişi sayısı 57 bin 27 kişi olarak kayıtlara geçti.

Haziran 2022 itibarıyla İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı ise geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 20.9 artarak 3 milyon 568 bin 171 kişi oldu. Bu kapsamda kayıtlı işsiz sayısı kadınlarda yüzde 23.3 artışla 1 milyon 744 bin 862 kişi, erkeklerde yüzde 18.8 artışla 1 milyon 823 bin 309’a yükseldi.

Cumhuriyet’in haberine göre, yine İŞKUR verilerine göre, geçen hazirandan 2021’in aynı ayına kıyasla işverenlerin eleman talebini gösteren “açık iş” sayısı toplamda yüzde 31.9 artışla 236 bin 505, özelde yüzde 33.4 artışla 236 bin 45 ve kamuda yüzde 80.1 düşüşle 460 adet oldu. “İşe yerleştirme” ise yüzde 44.5 artışla 154 bin 37 kişi.

Paylaşın