Bilim İnsanları Endişeli: Antarktika Tahmin Edilenden İki Kat Fazla Isındı

Yeni yayımlanan bir araştırma, Antarktika’nın her 10 yılda 0,22 ila 0,32 derece ısındığını ortaya koydu. Daha önceki iklim modelleri kıtadaki ısınma oranını 0,18 derece olarak tahmin ediyordu.

Sıcaklıkların yükselmesine karşı daha kırılgan olduğu değerlendirilen Batı Antarktika’da, ısınma oranlarının daha önceki iklim modellerinin ortaya koyduğundan iki kat fazla olduğu belirlendi. Kıtanın bu bölümündeki buz tabakasının kırılması durumunda tüm dünyada su seviyesinin birkaç metre yükselebileceği tahmin ediliyor.

Dr. Kyle Clem, bölgedeki deniz buzlarının kaybının okyanusların ısınması ve deniz ekosistemiyle ilgili ciddi sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Küresel su seviyelerinin yükselmesininse, tüm dünyada görülmemiş seviyede sel ve su taşkınlarına yol açabileceği belirtiliyor.

İklim değişikliğiyle ilgili son bilimsel araştırma, Antarktika’daki ısınmanın daha önce tahmin edilenden neredeyse iki kat daha fazla olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, bu durum küresel su seviyelerindeki yükselişe ilişkin geniş kapsamlı sonuçlara neden olabilir.

Kıtada son 1000 yılın sıcaklıklarını tespit etmek için Antarktika’dan alınan 78 buz çekirdeğini inceleyen bilim insanları, ısınmanın doğal temponun dışında gerçekleştiğini tespit etti.

Nature Climate Change isimli bilimsel dergide yayımlanan araştırma, Antarktika’nın her 10 yılda 0,22 ila 0,32 derece ısındığını ortaya koydu. Daha önceki iklim modelleri kıtadaki ısınma oranını 0,18 derece olarak tahmin ediyordu.

Sıcaklıkların yükselmesine karşı daha kırılgan olduğu değerlendirilen Batı Antarktika’da, ısınma oranlarının daha önceki iklim modellerinin ortaya koyduğundan iki kat fazla olduğu belirlendi. Kıtanın bu bölümündeki buz tabakasının kırılması durumunda tüm dünyada su seviyesinin birkaç metre yükselebileceği tahmin ediliyor.

İklim bilimciler uzun süredir kutup bölgelerinin, gezegenin geri kalanından daha hızlı ısınmasını bekliyordu. Daha önce Kuzey Kutbu’nda da görülen bu fenomene “kutup amplifikasyonu” ismi verilmişti.

Independent Türkçe‘de yer alan habere göre; Bilimsel araştırmanın yazarlarından Dr. Mathieu Casado, Antarktika’da da kutup amplifikasyonuna ilişkin kanıtlar elde ettiklerini belirtirken, “Antarktika’da doğal değişkenliğin ötesinde bu kadar ciddi bir ısınma görmek çok endişe verici” diye konuştu.

Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden buz çekirdeği uzmanı Dr. Sarah Jackson, “Bulgular çok endişe verici. Gelecekteki su seviyesine ilişkin tahminlerimiz, bulduğumuz düşük ısınma oranlarına dayanıyordu. Modellerimiz, eriyecek buz miktarını olduğundan düşük tahmin etmiş olabilir” dedi.

Yeni Zelanda’daki Wellington Victoria Üniversitesi’nde iklim bilimci Dr. Kyle Clem ise, bölgedeki deniz buzlarının kaybının okyanusların ısınması ve deniz ekosistemiyle ilgili ciddi sonuçlar doğurabileceğini söyledi.

Küresel su seviyelerinin yükselmesininse, tüm dünyada görülmemiş seviyede sel ve su taşkınlarına yol açabileceği belirtiliyor.

Antarktika

Antarktika, Güney Yarımküre’nin en güneyinde bulunan ve Güney Kutbu’nu içeren kıta. Afrika ve Okyanusya’nın güneyinde olan ve içinde ülke bulunmayan tek kıta. Dünyanın en kurak yeridir, kıtanın bazı yerlerine 2 milyon sene yağmur yağmamıştır.

Güneydeki efsanevi kıtanın bulunması 200 yıllık bir arayıştan sonra; ancak 1840’ta başarıyla sonuçlanmıştır. Yelkenlisiyle kıyılar boyunca yaklaşık 2.000 km yol alan Charles Wilkes, denizlerden oluşan Kuzey Kutbu’nun tersine, Güney Kutbu’nun olduğu yerde gerçekten büyük bir kıta bulunduğunu kanıtlamıştır.

14,4 milyon km²’lik yüz ölçümüyle bu kıta neredeyse Afrika’nın yarısı büyüklüğündedir. Bu bölgenin içinde Güney Shetland, Güney Georgia gibi birkaç takımada da yer alır. Adı, “Arktika’nın karşısındaki” (Yunanca: Antarktikos) anlamına gelir. Antarktika’yı ortalama 2.000 m kalınlığında büyük bir buz katmanı zırh gibi örter.

Bir zamanlar “ulaşılamaz” diye adlandırılan kutup noktasında buzun kalınlığı 4.335 m’yi bulur. Bu buz kütlesi 24 milyon km³’lük hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturmaktadır. Kıyılarından kopan 350–600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1–3 m hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır.

Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross Buz Sahanlığı 540.000 km²’yi bulan alanıyla neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayının buzlardan kopardığı büyük parçalar yüzerek çevreye dağılır. Bu tür buzdağları arasında 20.000 km² büyüklüğe ulaşanlar olur.

Güney Kutbu’nda yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık yaz aylarında -20 °C’dir ve bu, güneyden fırtınalar estiğinde -70 °C’ye kadar düşebilir. Coğrafi Güney Kutbu noktasında bulunan ABD gözlem istasyonunda yapılmış ölçümlerde sıcaklığın yıllık ortalamasının -50 °C olduğu, en sıcak ayda ancak -29 °C’ye yükseldiği belirlenmiştir.

Yani yeryüzünün bu en büyük buzdolabının sıcaklığı Kuzey Kutbu’ndan ortalama 22 derece daha düşüktür. Antarktika’nın uluslararası telefon kodu +672’dir.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den “İklim Çöküşüne Giriyoruz” Uyarısı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, “iklim çöküşünün” başladığı uyarısında bulunarak, “Gezegenimiz kaynayan bir mevsimi -kayıtlardaki en sıcak yazı- daha yeni arkada bıraktı” dedi. 

BM Genel Sekreteri Guterres İngilizce’de yazın en sıcak günleri için kullanılan “köpek günleri”* deyimine atıfta bulunarak “Yazın köpek günleri yalnızca  havlamakla kalmıyor, ısırıyor” dedikten sonra insanlığın dizginlerini salıverdiği fosil yakıtlara bağımlılığının sonuçlarını sıraladı.

António Guterres, iklim krizinin dünya çapında gitgide daha aşırı hava koşullarını tetiklemeye devam ederken, liderlere “şimdi iklim çözümleri için ateşi körükleme” çağrısında bulundu.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) raporu Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in kuzey yarımkürede küresel ısınma rekorlarının kırıldığı 2023 yazının yol açtığı gelişmelere yönelik çarpıcı ifadelere yer verdiği bildirisiyle eş zamanlı olarak yayımlandı.

WMO raporu her yıl 7 Eylül’de kutlanan “mavi gökyüzü için Uluslararası Temiz Hava Günü” arifesinde yayınlandı. 2023 kutlamalarının teması Temiz Hava İçin Birlikte, hava kirliliğinin üstesinden gelmek üzere ortaklıkları güçlendirme, yatırımları artırma ve sorumluluğu paylaşma ihtiyacına odaklanıyor.

Dünya, yazılı kayıtlara geçen -büyük bir farkla- en sıcak Ağustos ayını ve 2023 Temmuz’undan sonra tarihte şimdiye kadarki en sıcak ikinci ayı geride bıraktı. Haziran’ı da içine alan verilerle birlikte yerküre tarihte bugüne kadarki en sıcak üç aylık dönemi geçirmiş oldu. 2023, genel olarak, 2016’dan sonra kaydedilen ikinci en sıcak yıl oldu.

“İklim çöküşünün” başladığı uyarısında bulunan BM Genel Sekreteri, “Gezegenimiz kaynayan bir mevsimi -kayıtlardaki en sıcak yazı- daha yeni arkada bıraktı” dedi.

Guterres İngilizce’de yazın en sıcak günleri için kullanılan “köpek günleri”* deyimine atıfta bulunarak “Yazın köpek günleri yalnızca  havlamakla kalmıyor, ısırıyor” dedikten sonra insanlığın dizginlerini salıverdiği fosil yakıtlara bağımlılığının sonuçlarını sıraladı.

BM Genel Sekretei, iklim krizinin dünya çapında gitgide daha aşırı hava koşullarını tetiklemeye devam ederken, liderlere “şimdi iklim çözümleri için ateşi körükleme” çağrısında bulundu.

Genel Sekreter’in açıklamasının hemen ardından yayımlanan 2023 WMO Hava Kalitesi ve İklim Bülteni, dünyanın dikkatini sıcak hava dalgalarının yol açtığı tahribata çekiyor.  WMO, yüksek sıcaklıkların yalnızca kendi başlarına bir tehlike olmakla kalmadığını, aynı zamanda hava kirliliğini de tetiklediklerini belirtiyor.

2022 verilerine dayalı olarak hazırlanan rapor, geçtiğimiz yıl sıcak hava dalgalarının hava kalitesinde nasıl tehlikeli bir düşüşü  körüklediğini gösteriyor.

WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, raporun bulgularına ilişkin açıklamasında “Sıcak hava dalgaları, insan sağlığı, ekosistemler, tarım ve esasen gündelik yaşamlarımız üzerindeki zincirleme etkileriyle hava kalitesini kötüleştiriyor” dedi. Taalas, kısır döngüden çıkabilmek için iklim değişikliği ve hava kalitesinin birlikte ele alınması gerektiğini söyledi.

“İklim değişikliği demleniyor”

İklim değişikliği, sıcak hava dalgalarının sıklığını ve yoğunluğunu artırıyor. Bülteni derleyen Küresel Atmosfer İzleme ağındaki WMO bilim görevlisi Lorenzo Labrador, “Orman yangınlarından çıkan duman[ın], sadece hava kalitesini ve sağlığını etkilemekle kalmayıp, bir cadı kazanındaki gibi aynı zamanda bitkilere, ekosistemlere ve mahsullere de zarar veren ve atmosferde daha fazla karbon salımına ve dolayısıyla daha fazla sera gazına yol açan kimyasallar içer[diğini]” açıklıyor.

Geçtiğimiz yaz kuzey yarım küredeki sıcak hava dalgası, zararlı parçacıklar ve azot oksitler benzeri reaktif gazlar türünden kirletici konsantrasyonların çoğalmasına neden oldu. Avrupa’da, yüzlerce hava kalitesi izleme alanı, sekiz saate kadar varan sürelerde Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ozon hava kalitesi alarm düzeyi olan 100 μg m3 (metreküpte 100 mikrogram) üzerinde değerler kaydetti.

Isı söz konusu olduğunda, kentlerde yaşayanlar genellikle sıcak havalardan en yoğun biçimde etkileniyorlar. Yoğun altyapı ve çok sayıda yüksek binayla kuşatılan kentsel alanlar, kırsal çevreye kıyasla çok daha yüksek sıcaklıklarla karşı karşıya kalıyorlar.

Bu etki genellikle bir “kentsel ısı adası” oluşumu olarak adlandırılıyor. Gece gündüz sıcaklık farkının büyüklüğü değişebilir ancak geceleri 9° C’ye  kadar ulaşabilir. Sonuçta kentlerde yaşayan ve çalışan insanlar, geceleri bile tehlikeli ısı stresi altında kalabilirler.

Ancak, Brezilya’nın São Paulo kentinde yapılan bir araştırma kapsamında hem sıcaklık hem de CO2 ölçümlerinin, iklim değişikliği için doğa temelli çözümlerin yararlarını gösterdi. Şehirlerde daha fazla yeşil alan sağlanarak olumsuz etkilerin kısmen azaltıldığını gösterdi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: 2023 İnsanlık Tarihinin En Sıcak Yılı Olacak

Petrol, gaz ve kömürün yakılmasından kaynaklanan sera gazları atmosfere karıştıkça aşırı ısı birikmeye devam ediyor. Copernicus İklim Değişikliği Servisi, 2023’ün insanlık tarihinin en sıcak yılı olacağını kaydetti.

“Yaşadığımız üç ay yaklaşık 120.000 yılın, yani insanlık tarihinin en sıcak ayları” diyen Copernicus İklim Değişikliği Servis Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, “Kuzey Yarımküre’nin normal bir kış geçirmesi halinde, 2023’ün insanlığın yaşadığı en sıcak yıl olacağını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), 2023’ün insanlık tarihinin en sıcak yılı olacağını kaydetti.

Yayınlanan raporda, yaz boyunca Kuzey Yarımküre’de küresel sıcaklıkların rekor düzeyde seyrettiği bildirildi. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında ortalama küresel sıcaklık 16.77 santigrat derece (C) oldu ve bir önceki 2019 rekoru olan 16.48 C’yi geride bıraktı.

C3S Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, “Yaşadığımız üç ay yaklaşık 120.000 yılın, yani insanlık tarihinin en sıcak ayları” dedi. Burgess, Kuzey Yarımküre’nin “normal” bir kış geçirmesi halinde, “2023’ün insanlığın yaşadığı en sıcak yıl olacağını söyleyebiliriz” diye konuştu.

Geçtiğimiz ay, kayıtlara geçen en sıcak Ağustos ayıydı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, “İklim çöküşü başladı. Bilim insanları fosil yakıt bağımlılığımızın nelere yol açacağı konusunda uzun zamandır uyarıda bulunuyor.” dedi.

Son üç ayda Asya, Afrika, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı vuran sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve orman yangınlarının ekonomiler, ekosistemler ve insan sağlığı üzerinde dramatik etkilere neden olduğu değerlendirmesi yapılıyor.

Rekor seviyedeki küresel deniz yüzeyi sıcaklıkları, Kuzey Atlantik ve Akdeniz’i vuran deniz ısı dalgaları ile yaz boyunca sıcaklığın artmasında önemli bir rol oynadı.

Rapora göre 2023’ün ilk sekiz ayındaki ortalama küresel sıcaklık, 2016’nın sadece 0,01 santigrat derece altında kalarak kayıtlardaki en sıcak ikinci sıcaklık olacak. Çoğunlukla petrol, gaz ve kömürün yakılmasından kaynaklanan sera gazları, Dünya atmosferine karıştıkça bu aşırı ısı birikmeye devam ediyor.

Bilim insanlarına göre okyanuslar, sanayi çağının başlangıcından bu yana insan faaliyetlerinin ürettiği aşırı ısının yüzde 90’ını emdi. Ortalama okyanus sıcaklığı nisan ayından bu yana düzenli olarak mevsimsel sıcaklık rekorlarının üzerine çıkıyor.

Uzmanlar, daha sıcak okyanusların aynı zamanda karbondioksiti (CO2) daha az emerek küresel ısınmanın kısır döngüsünü daha da kötüleştirdiğine dikkat çekiyor. Bilim insanları mevcut El Nino’nun en kötü etkilerinin 2023’ün sonunda ve gelecek yıl hissedilmesini bekliyor.

2015 Paris iklim zirvesinde ülkeler, küresel sıcaklık artışlarını sanayi öncesi seviyelerin “çok altında” 2 santigrat derecede tutmayı kabul etti ve 1.5 C’lik bir hedef belirledi. BM uzmanları tarafından bu hafta yayınlanacak bir rapor, dünyanın bu hedefe ulaşma yolunda kaydettiği ilerlemeyi değerlendirecek.

“Küresel Durum Değerlendirmesi” olarak adlandırılan raporun, ülkelerin taahhütlerini yerine getirme konusunda oldukça geride olduklarını göstermesi bekleniyor.

C3S bulguları, dünyanın dört bir yanındaki uydulardan, gemilerden, uçaklardan ve hava istasyonlarından alınan milyarlarca ölçüm kullanılarak bilgisayar tarafından oluşturulan analizlerden elde edildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Okyanus Ve Deniz Sıcaklığı Yeni Bir Rekor Kaydetti

Tüm okyanus ve denizlerde ortalama su sıcaklığının yaklaşık iki haftadır 21,1 derece seviyesinde olduğu bildirildi. Okyanus suyu sıcaklıkları ile ilgili verilerin düzenli olarak kayıt altına alındığı son 40 yılda, hiçbir zaman bu kadar yüksek bir su sıcaklığına şahit olunmadığı ve 21,1 derecelik sıcaklığın Ağustos ayı için dahi çok fazla olduğu belirtiliyor.

Sene başında kamuoyu ile paylaşılan bilimsel bir araştırma raporunun sonuçlarına göre, dünya genelinde deniz ve okyanus sularının ısınma hızı, 1980’li yıllardan bu yana üç kat hızlanmış durumda. Pennsylvania Üniversitesi Öğretim Üyesi Michael Mann, “İklim nötr bir dünyaya ulaşamadığımız sürece bu ısınma trendi devam edecek ve biz her yıl okyanuslarda yeni rekorlar ölçeceğiz” diyor.

Okyanusların yüzeyindeki su sıcaklığı yeni rekor seviyelere çıktı. Hava durumu verileri ile iklimsel olayları modelleştirme üzerine çalışmalar yapan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Maine Üniversitesi tarafından düzenlenen Climate Reanalyzer adlı internet platformu, küresel çapta tüm okyanus ve denizlerde ortalama su sıcaklığının yaklaşık iki haftadır 21,1 derece seviyesinde olduğunu bildirdi. Okyanus suyu sıcaklıkları ile ilgili verilerin düzenli olarak kayıt altına alındığı son 40 yılda, hiçbir zaman bu kadar yüksek bir su sıcaklığına şahit olunmadığı ve 21,1 derecelik sıcaklığın Ağustos ayı için dahi çok fazla olduğu belirtiliyor.

Okyanus ve denizlerdeki su sıcaklığının anormal derecede artması, yaklaşık altı aydan bu yana yaşanan bir olgu. Geçen Mart ayından beri su sıcaklığı her ay, bir önceki aya oranla artıyor. Daha önce son rekor sıcaklık, 2016 yılının Mart ayında 21 derece ile ölçülmüştü. Geçen Nisan ayında, ortalama okyanus sıcaklığının ilk kez 21,1 dereceye ulaştığı duyuruldu.

Dünyadaki deniz ve okyanuslarda su sıcaklığının bu seviyelere çıkmasının ana sebebi olarak sera gazları gösteriliyor. Uzmanlar bu gazlar nedeniyle oluşan sıcaklığın yüzde 90’dan fazlasının okyanuslar tarafından emildiğini dile getiriyor. Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nden (PIK) Anders Levermann, sıcaklık artışının görünürde çok az ve ondalık rakamlarla ifade edilecek kadar düşük olsa bile, bunun tahayyül edilmesi zor miktarda fazla suyun ısınması anlamına geldiğini ifade ederek, suyun havaya oranla sıcaklığı üç bin kat daha fazla emdiğini vurguluyor.

Gezegenimizde, yıl içinde okyanus suyu sıcaklığı iki kez pik yapıyor. Bunlardan ilki Mart ayında, güney yarımkürede yaz mevsimi sona ererken, diğeri de Ağustos ayında kuzey yarımkürede yaz mevsimi bitmek üzere iken. Levermann, güney yarımkürede okyanuslarla kaplı alanın çok daha fazla olduğunu belirterek, “Bu nedenle bu bölgenin yaz etkisinin genelde daha baskın” olduğunu vurguluyor. Levermann’a göre, bu yıl Ağustos ayında ortalama su sıcaklığının bu derece yüksek olmasının sebebi ise, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde yaşanan daha önce görülmemiş sıcaklıklar.

Geride kalan on yıllarda, Atlas Okyanusu’nun kuzey yarımkürede kalan kısmında, 1 Ağustos’lardaki ortalama sıcaklık 23,6 dereceydi. Ancak içinde bulunduğumuz 2023’ün 1 Ağustos günü bu veri 25 derece, yani nerede ise bir buçuk santigrat daha fazla tespit edildi. “Bu çok büyük bir artış” diyen Levermann, bu olağanüstü artışın El Nino fenomeni ile bir ilgisi olmadığını vurgulayarak, gündeme gelen El Nino’nun henüz başlangıç safhasında olduğunu dile getiriyor. Ancak Anders Levermann’ın, atmosferdeki sıcak hava dalgaları dışında, son aylarda Kuzey Atlantik’teki sıcaklık artışının nedenlerine dair bazı teorileri var.

İklim araştırmacısı Levermann, küresel ısınmanın bir sonucu olarak Körfez Akıntısı’nın (Gulfstream) on yıllardan bu yana zayıfladığını ve aslında bunun Kuzey Atlantik’te soğumaya yol açması beklenebilecek iken, birbirine bağlı iki akıntıdan biri durunca bir sıcaklık birikmesi yaşanıyor olabileceğini belirtiyor. ABD’nin doğu kıyılarına paralel olarak İzlanda’nın güneyine kadar taşınan sıcak suyun, söz konusu akıntının zayıflaması sonucu İspanya ve Fransa açıklarında kaldığını ve daha güneye gidemediği için burada biriktiği tezini ortaya atan Levermann, böyle bir olasılığın mümkün olabileceğini ifade ediyor.

Yaşanan sıcaklık artışının denizlerdeki ekolojik sistem için bir felaket anlamına geldiğini aktaran Levermann, bu sistemin istikrara karadaki yaşam alanlarından daha fazla alışkın olduğunu belirterek, olası değişimlere karşı çok hassas olduklarını vurguladı. Balıkçıların, deniz ve okyanus suyu sıcaklığındaki artışın etkilerini yaşayacağını dile getiren Anders Levermann, “Darmadağın ettiğimiz sayısız besin zinciri ve ağı var” diyor.

Körfez Akıntısı’ndaki yön değişikliğinin Kuzey Atlantik bölgesinde, El Nino’da yaşanana benzer bir şekilde atmosfere daha fazla sıcaklık taşıdığını da dile getiren Levermann, bunun da aşırı hava olayları riskini arttırdığını belirtiyor.

“Her yıl yeni bir rekor”

Sene başında kamuoyu ile paylaşılan bilimsel bir araştırma raporunun sonuçlarına göre, dünya genelinde deniz ve okyanus sularının ısınma hızı, 1980’li yıllardan bu yana üç kat hızlanmış durumda. İki ayda bir yayınlanan Advances in Atmospheric Sciences (Atmosfer Bilimlerindeki Gelişmeler) adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları, suyun 2 bin metre kadar derinliğindeki katmanlarda 2022 yılında ölçülen sıcaklığın rekor seviyede olduğunu ortaya koyuyor. Bilim insanlarına göre bu rekor 2023’te büyük olasılıkla kırılacak. Söz konusu araştırmanın raportörlerinden, Pennsylvania Üniversitesi Öğretim Üyesi Michael Mann, “İklim nötr bir dünyaya ulaşamadığımız sürece bu ısınma trendi devam edecek ve biz her yıl okyanuslarda yeni rekorlar ölçeceğiz” diyor.

Okyanusların, sıcaklığı depolamasından dolayı iklim sisteminin uzun vadeli bir hafızaya sahip olduğunu belirten Levermann, “Doğal gaz, petrol ve her şeyden önemlisi kömür yakmayı bırakmalıyız. Zira atmosferdeki sıcaklık, biz karbondioksit üretmeyi bıraktıktan sonra daha uzun süre düşmeyecek” uyarısında bulunuyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Temmuz “En Sıcak Ay” Oldu: Korkunç Sonuçları Olacak

Temmuz 2023 küresel bazda “en sıcak ay” olarak kayıtlara geçerken, Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, bu durumun “gezegen için korkunç sonuçları olacağına” dikkat çekti.

Avrupa Birliği’ne bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi, Temmuz 2023’ün ölçümlerin yapılmaya başladığı dönemden bu yana “en sıcak ay” olarak kayıtlara geçtiğini duyurdu. Küresel ortalama sıcaklık sanayi öncesi dönemindeki seviyenin 1,5 santigrad derece üzerine çıkmış oldu.

Copernicus’tan Salı günü yapılan açıklamada, geçen ay ortalama yüzey hava sıcaklığının 0,33 santigrad derece artarak, 2019 Temmuz’undaki 16,63 dereceyi geride bıraktığı belirtildi. Temmuz’da sıcaklık 1991 ve 2020 yılları arasındaki ortalama küresel sıcaklığın 0,72 santigrad derece üzerindeydi.

Copernicus ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Temmuz ayında yaptıkları açıklamada, bu yıl sıcaklık rekoru kırılma ihtimalinin yüksek olduğunu duyurmuştu. Verilere göre 2023’te son yılların ortalamasının 0,43 santigrad derece üzerine çıkıldı.

DW Türkçe’nin aktardığına göre, Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, bu durumun “gezegen için korkunç sonuçları olacağına” dikkat çekti. Burgess giderek daha sık aşırı hava olaylarının yaşandığını belirterek, sera gazı emisyonlarının azaltılması gerektiğini ifade etti.

Copernicus’un verilerine göre Temmuz ayında Kuzey Avrupa’nın büyük bölümü ile Karadeniz, Ukrayna ve Rusya’nın kuzeybatısında şimdiye dek olduğundan daha fazla yağış kaydedildiği belirtildi. İtalya ve Güneydoğu Avrupa’da ise kuraklık yaşandı. Şu an kışın yaşandığı Güney Kutbu’nda deniz buzulları uydu gözlemlerinin yapılmaya başladığı dönemden bu yana en düşük seviyesinde ölçüldü.

Paylaşın

Okyanuslardaki Su Sıcaklığı Kayda Geçen En Yüksek Düzeyde

Dünya’nın oksijeninin yarısını üreten ve düzenli hava hareketlerini oluşturan iklim değişikliğinin etkisiyle ısınan okyanuslarda su sıcaklığı şu ana kadar kayda geçen en yüksek düzeyine çıktı.

Bilim insanları, okyanusların şu sıralarda neden bu kadar ısındığını inceliyor fakat kesin olarak söyledikleri şey şu: İklim değişikliği, okyanusların, küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarından giderek artan miktarda emerek ısınmasına yol açıyor.

Dr Burgess “Ne kadar çok fosil yakıt kullanırsak, okyanuslar o kadar daha fazla ısıyı emecektir. Bu da istikrarın sağlanması ve ısının düşürülmesinin çok daha uzun zaman alacağı anlamına geliyor.

Sulardaki ısının bu kadar yükselmesi gezegenin sağlığı açısından çok vahim sonuçlara yol açıyor. Avrupa Birliği’nin iklim değişikliğini izleyen kuruluşu Copernicus, bu hafta günlük ortalama deniz yüzeyi sıcaklığının 2016 yılının aynı dönemindeki son rekoru aştığını duyurdu.

Deniz yüzeyi sıcaklığı, yılın bu döneminin ortalamasının çok üzerinde 20,96 dereceye kadar çıktı. İklim dengesi açısından hayati öneme sahip olan okyanuslar, sıcaklığı emiyor, Dünya’nın oksijeninin yarısını üretiyor ve düzenli hava hareketlerini oluşturuyorlar.

Suların, ısındıkça, karbondioksit emme kapasitesi azalıyor. Bu da gezegenin ısınmasına yol açan atmosferdeki gazların miktarının daha fazla olması demek. Suların ısısının artması aynı zamanda buzulların eriyerek okyanuslara karışması ve deniz seviyelerinin yükselmesini de hızlandırabilir.

Isınan okyanuslar ve sıcak hava dalgaları deniz canlıları, örneğin balıklar ve balinalar gibi türlerin soğuk su arayışıyla göçmesine, bu da beslenme zincirinin bozulmasına yol açıyor. Uzmanlar bu nedenle sulardaki balık sayısının azalabileceği uyarısında bulunuyor. Suların ısınmasının bir başka sonucu da köpek balıkları gibi türlerin değişimden huzursuz olarak saldırganlaşması.

Meksika Körfezi’ndeki Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nde okyanusların ısınmasını gözlemleyen uzmanlardan Dr Kathryn Lesneski “Okyanusun suyu, içine girdiğinizde banyo suyu gibi. Şu anda Florida açıklarındaki mercan kayalıklarında yaygın beyazlaşma görülüyor ve birçok mercan resifi öldü bile” diyor.

İngiltere’de Plymouth Deniz Laboratuvarı’ndan Dr Matt Frost kirlenme ve aşırı avlanmaya da işaret ederek “Okyanuslar üzerinde oluşturduığumuz baskı tarihin en yüksek düzeyinde” diyor. Bilim insanları ayrıca okyanus sıcaklığı rekorunun zamanlamasını da kaygı verici buluyor.

AB’nin Copernicus İklim Değilikliği kuruluşundan Dr Samantha Burgess, okyanusların en sıcak olduğu ayın Ağustos değil Mart olması gerektiğini söylüyor. “Bu rekorun Ağustos’da kırılmış olması, suların önümüzdeki Mart ayında ne kadar daha ısınacağı konusunda beni endişelendiriyor” diye sürdürüyor.

Yukarıdaki grafikte şu anda okyanus sıcaklıklarının yılın bu dönemindeki ortalamalarından ne kadar yüksek olduğu görülebiliyor. Kırmızı çizgi 2023’ü temsil ediyor.

İklim değişikliğinin İskoçya kıyılarındaki etkilerini gözlemleyen İskoç Deniz Bilimleri Birliği’nden Profesör Mike Burrows “Bu değişimin ne kadar hızlı yaşandığını görmek korkutucu” diyor.

Bilim insanları, okyanusların şu sıralarda neden bu kadar ısındığını inceliyor fakat kesin olarak söyledikleri şey şu: İklim değişikliği, okyanusların, küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarından giderek artan miktarda emerek ısınmasına yol açıyor.

Dr Burgess “Ne kadar çok fosil yakıt kullanırsak, okyanuslar o kadar daha fazla ısıyı emecektir. Bu da istikrarın sağlanması ve ısının düşürülmesinin çok daha uzun zaman alacağı anlamına geliyor.

Geçen hafta kırılan deniz sıcaklığı rekoru, son olarak 2016’da Mart ayında aşılmıştı. Üstelik sıcak hava hareketi El Niño’nun en güçlü olduğu günlerde. El Niño, sıcak suların Güney Amerika’nın Batı sahillerinde yüzeye çıkarak küresel sıcaklıkların yükselmesine yol açan doğal bir iklim hareketi.

Şu an da yeni bir El Niño’nun başlangıcındayız. Fakat bilim insanları henüz çok kuvvetli olmadığını söylüyorlar. Bu da önümüzdeki aylarda El Niño kuvvetlendikçe okyanus ısısının, ortalamanın daha da üzerine çıkabileceğine işaret ediyor.

Bu yıl okyanus ısısı ortalaması rekoru kırılmadan önce İngiltere, Atlas Okyanusu’nun kuzeyi, Akdeniz ve Meksika Körfezi’nde bir dizi deniz ısınması dalgası yaşandı. Profesör Burgess “Yaşanan deniz sıcaklığı dalgaları, beklemediğimiz, sıradışı yerlerde yaşandı” diyor.

Birleşik Krallık sularında Meteoroloji Dairesi ve Avrupa Uzay Kurumu verilerine göre bu Haziran ayında su sıcaklığı ortalamanın 3 ile 5 derece üzerindeydi.

Florida’da deniz yüzeyi ısısı geçen hafta 38,44C’ye, bir sıcak su banyosu ile kıyaslanabilecek bir düzeye ulaştı. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Olayları kurumuna göre, normal olarak burada suyun sıcaklığının bu mevsimde 23C ile 31C arasında olması gerekiyor.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin verilerine göre deniz sıcaklığı dalgalarının sıklığı 1982 ile 2016 yılları arasında iki mislime çıktı ve bu dalgaların yoğunluğu ve süresi de 1980’den bu yana arttı. Son yıllarda hava sıcaklıkları dramatik artışlar gösterdi ama suların ısınması daha uzun sürüyordu. Şimdi okyanus sıcaklığındaki artışın da hızlandığına dair belirtiler var.

Bir teoriye göre de okyanusların derinliklerinde depolanmış büyük miktarlarda sıcaklık belki de El Niño ile bağlantılı olarak su yüzüne çıkıyor olabilir. Bilim insanları deniz yüzeyinin sıcaklığının, sera gazları nedeniyle artmaya devam edeceğini biliyorlardı ama yine de bu sıcaklığın neden bu yıl geçen yılların çok üzerinde çıktığını araştırmayı sürdürüyorlar.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Dünya Nüfusunun Yüzde 81’i İklim Değişikliğinden Etkilendi

İklim değişikliği günlük ortalama sıcaklıkları önemli ölçüde artırırken 6,5 milyardan fazla kişi ya da dünya nüfusunun yüzde 81’i, bu durumdan etkilendi. İklim Değişimi Endeksi adlı bir ölçüm aracı geliştirildi.

Bu araç, Avrupa ve ABD hava tahminlerini, gözlemlerini ve bilgisayar simülasyonlarını kullanarak iklim değişikliğinin, dünyadaki sıcaklıklar üzerindeki etkisini gerçek zamanlı hesaplıyor.

İklim değişikliğinin etkisini ölçmek için bilim insanları, kaydedilen sıcaklıkları, iklim değişikliğinden kaynaklanan ısınmanın olmadığı daha soğuk olan simüle edilmiş bir dünyayla karşılaştırıyor. Bu simülasyon 1,2 Santigrat derece daha soğuk.

İnsan kaynaklı küresel ısınma Temmuz ayını dünya yüzünde 5 kişiden 4’ünü etkileyecek kadar sıcak hale getirdi. Yeni bir araştırmaya göre 2 milyardan fazla kişi iklim değişikliğinin tetiklediği ısınmayı günlük olarak hissediyor.

Kar amacı gütmeyen İklim Merkezi’nin yayımladığı yeni bir rapora göre, iklim değişikliği günlük ortalama sıcaklıkları önemli ölçüde artırırken 6,5 milyardan fazla kişi ya da dünya nüfusunun yüzde 81’i, bu durumdan etkilendi.

İklim Merkezi Başkan Yardımcısı Andrew Pershing, “İklim değişikliğini gerçekten neredeyse her yerde hissediyoruz” dedi.

Araştırmacılar Temmuz ayında 4 bin 711 kentin 4 bin 19’unda iklim değişikliği izlerine rastladı. Diğer uzmanlar da Temmuz ayının kayıtlara geçen en sıcak ay olduğu görüşünde.

ABD’de 244 milyondan fazla kişi iklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı sıcakları hissetti. ABD’de en az 244 milyon kişi Temmuz ayında iklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı sıcakları hissetti. ABD’de iklim değişikliğinden en çok etkilenen yer ise Florida eyaleti.

Çalışmaya göre tropik kuşakta yaşayan 2 milyar kişi için Temmuz ayının her gününün, eski Temmuz aylarına oranla daha sıcak olma ihtimali üç kat arttı. Buna Suudi Arabistan’daki Mekke ve Honduras’taki San Pedro Hula gibi milyonlarca kişilik nüfusu olan kentler de dahil.

İklim değişikliği etkisinin en yoğun hissedildiği gün 10 Temmuz’du. Rapora göre 10 Temmuz’da 3,5 milyar kişi küresel ısınmadan kaynaklanan aşırı sıcakları hissetti. Bu Maine Üniversitesi’ne göre küresel düzeyde en sıcak gün olan, 7 Temmuz’dan farklı.

Çalışma hakem incelemesinden henüz geçmedi çünkü Temmuz ayı daha yeni sona erdi. Ancak çalışma diğer grupların da kullandığı hakem incelemesinden geçen iklim parmakizi metotlarını kullandı. Bu nedenle Ulusal Bilimler Akademisi tarafından geçerli kabul ediliyor. Associated Press haber ajansına konuşan iki iklim uzmanı da araştırmanın güvenilir olduğu görüşünü doğruladı.

İklim Merkezi bir yıldan uzun süre önce, İklim Değişimi Endeksi adlı bir ölçüm aracı geliştirdi. Bu araç, Avrupa ve ABD hava tahminlerini, gözlemlerini ve bilgisayar simülasyonlarını kullanarak iklim değişikliğinin, dünyadaki sıcaklıklar üzerindeki etkisini gerçek zamanlı hesaplıyor.

İklim değişikliğinin etkisini ölçmek için bilim adamları, kaydedilen sıcaklıkları, iklim değişikliğinden kaynaklanan ısınmanın olmadığı daha soğuk olan simüle edilmiş bir dünyayla karşılaştırıyor. Bu simülasyon 1,2 Santigrat derece daha soğuk.

Princeton Üniversitesi’nden iklim bilimci Gabriel Vecchi, “Şimdiye kadar hepimiz sıcak hava dalgalarının küresel ısınmadan kaynaklanıyor olduğunu biliyorduk. Ancak maalesef bu ay bu çalışmanın da gösterdiği gibi gezegendeki insanların büyük çoğunluğu, küresel ısınmanın ‘aşırı sıcaklık etkisini’ hissetti” dedi.

ABD’de 22 şehir iklim değişikliğinin aşırı ısınmayı üç kat arttırmasının muhtemel olduğu en az 20 gün geçirdi. Bu şehirler Miami, Houston, Phoenix, Tampa, Las Vegas ve Austin.

ABD’de Temmuz ayında iklim değişikliğinden en çok etkilenen kent ise Florida’daki Cape Coral oldu. Fosil yakıt tüketimi Temmuz ayı sıcaklık artışını 4,6 kat daha mümkün kıldı. Temmuz boyunca 31 günün 29’unda iklim değişikliğinin önemli izlerine rastlandı.

ABD’nin kuzeyinde Temmuz ayında daha az iklim değişikliği etkisi görüldü. Araştırmacılar Kuzey Dakota, Güney Dakota, Wyoming, kuzey California, New York’un kuzeyi, Ohio, Michigan, Minnesota ve Wisconsin’de iklim değişikliğinin önemli etkilerine daha az rastladı.

İklim Merkezi Başkan Yardımcısı Pershing, ABD’nin güneybatısı, Akdeniz ve Çin’deki sıcaklık dalgalarının, iklim değişikliğini inceleyen uluslararası girişim World Weather Attribution tarafından özel bir incelemeye tabi tutulduğunu, ancak Karayipler ve Orta Doğu gibi yerlerin çok büyük iklim değişikliği sinyalleri alınmasına rağmen dikkat çekmediğini belirtti.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Çevre Örgütü Germanwatch: 2023 Yılı Yenilenebilir Kaynakları Tükendi

Kaynak kullanımının bu yoğunlukta devam etmesi halinde ise 2030 yılında iki gezegene ihtiyaç olacağını belirten, çevre örgütü Germanwatch, dünyanın bu yıl için yenilenebilir kaynaklarının Çarşamba günü itibarıyla halihazırda tüketilmiş olacağını duyurdu.

Aşırı kaynak tüketimine ve ekolojik ayak izine ilişkin ülkeler arasında ise önemli farklar göze çarpıyor. Yeryüzünde bütün insanlar ABD’deki yaşam biçimini benimsemiş olsaydı 5,1 yerküreye ihtiyaç duyulacağı belirtiliyor.

Germanwatch, ulaşım emisyonları ve aşırı arazi kullanımına yönelik olarak bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini vurguluyor.

Çevre örgütü Germanwatch, dünyanın bu yıl için yenilenebilir kaynaklarının Çarşamba günü itibarıyla halihazırda tüketilmiş olacağını duyurdu. Bonn merkezli örgütün Küresel Ayak İzi Ağı’nın (GFN) güncel araştırmasının sonuçlarına dayanarak yaptığı açıklamaya göre, insanlık, dünyanın 1,7 katı büyüklüğünde bir gezegene sahipmişçesine yaşıyor. Kaynak kullanımının bu yoğunlukta devam etmesi halinde ise 2030 yılında iki gezegene ihtiyaç olacak.

Germanwatch’ın siyasi direktörü Christoph Bals, 50 yılı aşkın süredir yeryüzünün doğal kaynaklarının kesintisiz her yıl aşırı kullanımının söz konusu olduğunu ifade etti. Bals, “Yine de bu aşırı kullanımda son birkaç yıldır artış olmaması, hatta bu yıl hafif bir gerileme görülmesi sevindirici” diye konuştu.

Aşırı kaynak tüketimine ve ekolojik ayak izine ilişkin ülkeler arasında ise önemli farklar göze çarpıyor. Yeryüzünde bütün insanlar ABD’deki yaşam biçimini benimsemiş olsaydı 5,1 yerküreye ihtiyaç duyulacağı belirtiliyor. Aynı şekilde Çin’deki yaşam tarzının 2,4 yerküre, Almanya’dakinin ise 3 yerküre anlamına geleceği kaydediliyor.

Bu yıl için kaynak kapasitesinin halihazırda Mayıs ayında aşıldığı Almanya’da yerkürede aşırı yüklenmeye neden olan faktörlerin başında ulaşım, elektrik ve endüstriyel tarımın neden olduğu yüksek karbon emisyonunun geldiği belirtildi. Germanwatch, ulaşım emisyonları ve aşırı arazi kullanımına yönelik olarak bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini vurguluyor.

Tren iklim dostu, ancak bütçe dostu değil

Örgütün atıfta bulunduğu çalışmaya göre, uçak iklime en çok zarar veren ulaşım aracıyken trenle seyahat etmek uçmaya göre 28 kata kadar daha fazla iklim dostu. Ancak genellikle uçak bileti fiyatlarını iki katını bulan tren bileti fiyatları, iklim dostu olduğu kadar bütçe dostu değil.

Germanwatch iklim dostu ulaşım sorumlusu Jacob Rohm, “hava trafiği için öngörülen adaletsiz vergi muafiyetlerinin federal bütçeye yıllık 4 milyar euro katkı sağlayacağını” hatırlatarak, bununla da “Avrupa’daki demiryolu ağının ve tren hizmetlerinin önemli ölçüde genişletilebileceğini” savunuyor.

Germanwatch ayrıca, Avrupa’nın soya gibi hayvan yemi hammaddelerine ya da biyoyakıtlara olan talebinin dünya çapında ormansızlaşmanın belirleyici nedenleri olduğunu vurguluyor. Örgütün tarım politikaları sorumlusu Katharina Brandt, Almanya’nın ithalatının her yıl 43 bin hektar tropikal ormanın yok olmasında payı olduğunu belirtiyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

İklim Krizinde Acilen Atılması Gereken Adımlar

Türkiye dâhil 196 ülke tarafından imzalanan ve yasal bağlayıcılığı bulunan uluslararası Paris Anlaşması’nda ortak hedef küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlamak. Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) bunun için yapılması gerekenin de küresel karbondioksit emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 43 azaltmak ve 2050’de sıfırlamak olarak belirlemiş durumda.

Prof. Dr. Murat Türkeş, hükümetin sera gazı emisyonunu azaltabilecek ciddi politikalar hayata geçirmesi gerektiğini; iş dünyası, özel sektör ve sermaye gruplarının da hükümetin aldığı bu önlemleri destekleyen ama aynı zamanda istihdamla birlikte “yeni yenilenebilir enerji kaynakları ağırlıklı, özellikle de elektrik enerjisinin bol, ucuz olmasını sağlayacak ciddi yatırımlar” yapmak zorunda olduğunu söylüyor.

Prof. Dr. Türkeş, “Yerel yönetimlerin katkısının yanı sıra tarım, su birlikleri ve çevre kuruluşları gibi sivil toplum örgütleri ve akademik odaların da bunun felsefesine destek vermesi şart. Başka türlü bu olanaksız” diye ekliyor.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de küresel ısınma nedeniyle artık daha sık karşılaşılan aşırı sıcak dalgaları, iklim değişikliğiyle mücadelede acilen atılması gereken adımları bir kez daha gündeme getirdi.

DW Türkçe’den Cengiz Özbek’e konuşan iklim uzmanları, küresel ısınmaya sebep olan sera gazı emisyonlarının hızla azaltılması gerektiğini vurgularken Türkiye’de özellikle ormanlık alanlara sahip çıkılmasına yönelik önemin daha da arttığına dikkat çekti.

Avrupa İklim Eylem Ağı’nın (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, “Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele etmesi için yapması gereken, şu an Milas Akbelen Ormanı’nda yaptığının tam tersidir. Ormanlar en önemli yutak alanlarımızda. İklim kriziyle mücadele için öncelikle, var olan ormanlarımızı, toprağımızı, su kaynaklarımızı korumalıyız çünkü iklim değişikliğinin giderek şiddetlenen etkilerine karşı hazırlıklı olmaya ihtiyacımız var, dayanıklılığımızı artırmalıyız” dedi.

Havadaki karbondioksiti yutarak depolayan doğal veya sonradan inşa edilmiş sistemlere “karbon yutağı” deniyor. Ormanlar da en önemli yutak türü olarak kabul ediliyor.

Son günlerde Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin maden sahasını genişletmek için gerçekleştirdiği ağaç kesimiyle gündeme gelen Akbelen Ormanı’nda yaşananlara değinen Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Değişikliği Koordinatörü Dr. Ümit Şahin de “Bugün Muğla’da Akbelen Ormanı’nın Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine yakıt sağlayacak kömür madenciliği için yok edilmesi gibi yanlışlar Türkiye’nin iklim politikaları konusundaki iddiasıyla çelişiyor” ifadesini kullandı.

“Kömür kullanımından vazgeçilmesi ve ormanların korunması gerekirken, termik santrallerin ömrünü uzatmak isteyen şirketlerin ormanları yok ederek daha fazla kömür çıkartıp yakması için her türlü önlem alınıyor” eleştirisini getiren Şahin, ormanların hem sera gazı yutağı olarak hem de biyolojik çeşitliliği destekleyerek iklim krizinin önlenmesinde büyük rolü olduğunu ifade etti.

“Mevcut ormanların korunması; orman alanlarında sanayi, madencilik, enerji vb. yatırımlara izin verilmemesi ve orman yangınlarına hızlı müdahale için imkânların artırılması iklim kriziyle ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla mücadele için son derece önemlidir” diyen Şahin, ormanların “negatif emisyon” özelliğini hatırlattı:

“Aslında ormanlar karbondioksit yutağıdır ve negatif emisyona neden olduğu kabul edilir. Bu da Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonlarını azaltır. Ancak son yıllarda odun ve kereste üretiminin artması nedeniyle aşırı ağaç kesimi ve orman yangınları, dolayısıyla ormansızlaşma Türkiye’nin yutak kapasitesini azalttı, yani negatif emisyonlar yarı yarıya azaldı. Toplam karbondioksit emisyonlarımızı artıran ve atmosferde karbon birikimini hızlandıran nedenlerden biri de bu.”

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğünün ormancılık istatistiklerine göre, Türkiye’de 2022’de 8 bin 406 hektarlık alanda madencilik izni verildi. Orman Genel Müdürlüğü verileri, Türkiye’de 2021’de yaklaşık 140 bin hektar alanın kül olduğu mega orman yangınlarının ardından geçen yıl da 12 bin 799 hektarlık orman alanının yandığını ortaya koydu.

İklim uzmanları, yurt dışındaki örneklerinde olduğu gibi Türkiye’nin de kömürlü termik santrallerin kapatılması için bir tarih belirlemesi gerektiğini ifade ediyor.

İklim kriziyle mücadele için fosil yakıtların yer altında kalması ve hükümetin kömür madeni genişlemelerini sonlandırması gerektiğini belirten Katısöz, “Kömürlü termik santrallerin kapatılmasına yönelik 2030’dan geç olmayacak şekilde bir tarih belirlemeli ve bu sektörde istihdam edilenlerin yeşil ekonomilere geçişi için adil geçiş programları hazırlamalı” diye ekliyor.

Şahin’e göre de iklim krizinin en önemli nedeni kömür, petrol ve doğal gazın, yani fosil yakıtların yakıldığı enerji, ulaşım, sanayi ve benzeri ekonomik faaliyetler.

“Çözüm; ulaşım, sanayi ve ısınanın hızla elektrifikasyonu, elektrik üretiminin de yüzde yüz yenilenebilir enerjiyle (özellikle rüzgar ve güneş) elde edilmesi için yeni yenilenebilir enerji santrali kurulumlarının hızla artırılması. Bunun için kamu politikalarının geliştirilmesi, teşvikler verilmesi gerekiyor. Ayrıca ulaşım ve sanayide elektrik kullanımının zor olduğu alanlar için yenilenebilir kaynaklardan elde edilen yeşil hidrojene geçilmeli. Enerjinin verimli teknolojiler kullanılarak az tüketilmesi ve yaşam biçimi değişiklikleri yoluyla yapılacak enerji tasarrufu da sera gazı emisyonlarını azaltacaktır” diyen Şahin, Türkiye’nin bütün bunlar için gerekli finansman ve teknolojiye sahip olduğunu belirtiyor.

Paris Anlaşması

Türkiye dâhil 196 ülke tarafından imzalanan ve yasal bağlayıcılığı bulunan uluslararası Paris Anlaşması’nda ortak hedef küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlamak. Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) bunun için yapılması gerekenin de küresel karbondioksit emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 43 azaltmak ve 2050’de sıfırlamak olarak belirlemiş durumda.

Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı’na göre bu hedefe ulaşmak için yeni kömürlü santral yapılmaması, hâlihazırdaki kömürlü santrallerin gelişmiş ülkelerde 2030’a, gelişmekte olan ülkelerde ise 2040’a kadar kapatılması; ulaşımda petrol, elektrik üretimi ve ısınmada doğal gaz, sanayide kömür ve doğal gaz tüketimi gibi diğer fosil yakıt kullanımlarına da 2050’lere kadar tamamen son verilmesi gerekiyor. Küresel sıcaklık, sanayi öncesi döneme kıyasla, bir başka deyişle 1800’lerin sonundan beri yaklaşık 1,2 santigrat derece arttı.

IPCC raporlarına göre iklim krizine karşı en kırılgan coğrafyalardan biri olan Akdeniz Havzası’nda bulunan Türkiye, Paris Anlaşması taahhütleri kapsamında Kasım 2022’de açıkladığı Ulusal Katkı Beyanı’nda 2030 yılı için sera gazı emisyonuna yönelik artıştan azaltım hedefini yüzde 21’den yüzde 41’e yükseltmişti. Ancak mutlak azaltım yerine emisyon artışından düşüş vadeden Türkiye’nin bu katkısı iklim uzmanlarınca bir kez daha yetersiz bulunmuştu. Türkiye, 2053 yılında ise net sıfır emisyona (karbon nötr) ulaşmayı hedefliyor.

Açık iklim verilerini analiz eden Climate Watch (İklim İzleme) platformuna göre Türkiye, en fazla sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler sıralamasında 18’nci basamakta. Türkiye’nin küresel emisyondaki payı ise yüzde 0,92.

Şahin ve ekibinin İstanbul Politikalar Merkezi’nde yaptıkları çalışmalara göre, Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirerek 2053’e kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşması, bunun için enerji arz güvenliğinde herhangi bir sorun yaratmadan elektrik üretiminde kömür kullanımını 2035’e kadar terk etmesi, toplam karbondioksit emisyonlarını 2030’a kadar 2018 seviyesinin yüzde 32 altına düşürmesi ve gerekli şebeke esnekliği önlemlerini alarak 2050’ye kadar elektrikte yüzde yüze yakın yenilenebilir enerjiye dönmesi mümkün.

Ancak söz konusu dönüşümün ekonomik açıdan bir maliyeti de var. Şahin, bu sorunun yapılacak yeni yatırımlar ve artırılacak istihdamla aşılabileceği görüşünde.

“Bu dönüşümün 2030’a kadar yılda 10 milyar dolarlık bir maliyeti var ama bu aynı zamanda enerji ve sanayide yenilikçi yatırımlar yapılması, teknolojik atılım, yeni yeşil işlerin oluşması yoluyla istihdamın artırılması, fosil yakıt ithalatının azalması ve elektriğin ucuzlaması demek” ifadesini kullanan Şahin, “Ulaşım, binalar ve sanayi gibi diğer alanlarda da gelişen ve ucuzlayan teknoloji sayesinde azaltım imkânları zaman içinde artacak ve Türkiye 2053’te net sıfır hedefini tutturabilecektir” diye ekliyor.

Ancak bunun için Türkiye’nin önce Ulusal Katkı Beyanı’nı geliştirerek artıştan azaltım hedefi vermek yerine 2030 ya da 2035 yılıma kadar mutlak emisyon azaltım hedefi belirlemesi, böylece gerçekçi bir karbon fiyatına ulaşılarak ekonomik aktörlerin ve piyasanın dönüşümünün sağlanması gerektiğini ifade eden Şahin, Ankara’nın bir an önce kömürden çıkış tarihi ilan etmesinin de şart olduğunu belirtiyor.

İş dünyasına yatırım çağrısı

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş de hükümetin sera gazı emisyonunu azaltabilecek ciddi politikalar hayata geçirmesi gerektiğini; iş dünyası, özel sektör ve sermaye gruplarının da hükümetin aldığı bu önlemleri destekleyen ama aynı zamanda istihdamla birlikte “yeni yenilenebilir enerji kaynakları ağırlıklı, özellikle de elektrik enerjisinin bol, ucuz olmasını sağlayacak ciddi yatırımlar” yapmak zorunda olduğunu söylüyor.

Türkeş, “Yerel yönetimlerin katkısının yanı sıra tarım, su birlikleri ve çevre kuruluşları gibi sivil toplum örgütleri ve akademik odaların da bunun felsefesine destek vermesi şart. Başka türlü bu olanaksız” diye ekliyor.

Prof. Dr. Türkeş, vatandaşlara düşen görevleriyse şöyle dile getiriyor: “Önce hükümetlere görevler düşüyor ama vatandaşlar da tabii bundan kendini ayrı tutmamalı. Yurttaşlar kesinlikle kendi yaşam tarzlarını, tüketim alışkanlıklarını hızla değiştirmeli. Karbon ayak izini, enerji ve su ayak izini, atık ayak izini düşürebilecek bir yaşam tarzını belirlemeliler. Evet bugün zaten bolluk yok ama paramızın olması bizim bu parayla çok yüksek enerji kullanmak ve aşırı karbon ayak izi üretme hakkını bize vermiyor. Daha mütevazı, daha sağlıklı, daha insanca bir yaşam mümkün diye düşünüyorum.”

Paylaşın

Ağustos Ayı İçin “Sıcak Hava Dalgaları” Uyarısı

WMO uzmanlarından John Nairn, iklim değişikliğinin gittikçe daha sık görüleceğini ve mevsimlere yayılacağını belirterek, sıcak hava dalgalarının Ağustos ayı boyunca dünyanın büyük kısmında etkili olmaya devam edeceğini söyledi.

John Nairn, “Küresel sıcaklıkların arttığını, bunun da sıcak hava dalgalarının yoğunluğunun ve sıklığının artmasına katkı sağladığını görüyoruz” diye konuştu.

Nair, “Fosil yakıtları devre dışı bırakırsak bu yaşadıklarımızın enbüyük nedenlerinden birini azaltacağımıza dair çok güçlü delliler var” dedi. Nair, “Hemen işleri tersine çeviremeyiz ama kesinlikle harekete geçebiliriz” ifadelerini kullandı.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) bu hafta başında Kuzey Amerika, Asya, Kuzey Afrika ve Akdeniz’de sıcaklıkların hafta boyunca birçok gün 40 santigrat derecenin üstüne çıkmasının beklendiğini belirtmişti.

27 üyeli Avrupa Birliği’nin de aralarında olduğu bazı ülkeler, iklim değişikliğine neden olan fosil yakıt tüketiminin zaman içinde terk edilmesi konusunda tüm ülkelerin BM iklim müzakerelerinde hemfikir olmasını umuyor.

Aşırı hava sıcaklıkları milyonlarca Amerikalı’nın hayatını da olumsuz etkiledi. Güney California sıcaklardan en fazla etkilenen yerlerden.

ABD California sıcaklarla boğuşuyor

California’da dün aşırı sıcaklar nedeniyle klima kullanımı enerji sıkıntısına neden olmuştu. California’da 32 milyon tüketiciye hizmet veren enerji ağı operatörü ISO bugün talebi karşılamaya yetecek kadar rezervinin olduğunu açıkladı.

ISO 2020 yılının Ağustos ayında birkaç gün boyunca dönüşümlü olarak elektrikleri kesmiş ve 800 bin kadar ev ve işyeri bu durumdan etkilenmişti.

Meteorologlar California’nın en büyük kenti Los Angeles’ta sıcaklıkların 21-25 Temmuz arasında her gün en az 32,8 santigrat dereceye çıkmasını bekliyor. Bu da mevsim normallerinin oldukça üzerinde.

Yangınlar Atina’nın batısında 5 gündür devam ediyor

Avrupa’nın güneyi de turizm mevsiminin zirve yaptığı dönemde rekor hava sıcaklıklarıyla karşı karşıya. Bu da sağlık sorunları ve ölüm riskini arttırıyor.

Yunanistan, Atina’nın batısında 5 gündür devam eden yangınları söndürmek için hala çalışıyor. Ülke bugünden itibaren yeni bir sıcak hava dalgasının etkisi altına girecek.

Pazartesi günü Atina çevresinde yayılan yangına müdahale eden itfaiye ekipleri havadan destek alıyor. Kıbrıs, Fransa, İsrail ve İtalya da bölgeye ekipler gönderdi.

Yangın 100’den fazla evin ve işyerinin büyük hasar almasına neden oldu. Hükümet bugün yangından etkilenen aileler için mali yardım ve kira desteği açıkladı.

Rodos adasındaki ormanlarda ve Yunanistan’ın güneyindeki Lakonya bölgesinde çıkan yangınlar bugün söndürüldü.

Uzmanlar gelecek günlerde hızla geniş alanları etkileyebilecek yeni yangınlar konusunda halkı uyardı.

Cumartesi ve Pazar günleri ülkede sıcaklıkların 45 santigrat dereceyi bulması bekleniyor. Kültür Bakanlığı tüm tarihi binaların öğlen 12 ile akşamüstü 17.30 arası kapalı kalacağını açıkladı.

Çin’de iç bölgeler kavurucu sıcaklarla yüz yüze

İklim olaylarıyla boğuşan bir diğer ülkeyse Çin. Şanghay ve Pekin’in de aralarında olduğu bazı kentler su baskınlarına hazırlanırken iç bölgeler kavurucu sıcaklarla yüz yüze.

Geçmişte Çin’de yağmurların zirve yaptığı mevsim Temmuz sonuydu ancak fırtınalar gittikçe daha yoğun ve öngörülemez hale geldi. Birçok megakent kötü drenaj nedeniyle su baskını tehdidiyle karşı karşıya.

Finans merkezi Şanghay’a bugün saatte 125 milimetre yağmur düşmesi bekleniyor.

Şanghay’da yollar araçların sürüklendiği nehirlere dönüştü, sosyal medya videoları yayaları diz boyuna kadar yükselen suların içinde yürümeye çalışırken gösteriyor.

Başkent Pekin’de yetkililer, onlarca pompa istasyonunu önceden boşaltmak ve yollardaki binlerce su drenaj çıkışını temizlemek için 2.600’den fazla kişiyi görevlendirdi. Banliyölerde ve dağlık bölgelerde çok sayıda otobüs seferi durduruldu.

Jiangxi eyaletinde ise ülkenin en büyük içme suyu kaynaklarından Poyank Gölü’nde su seviyesi 1951’den bu yana en düşük seviyesine indi.

35 santigrat derecenin üzerindeki sıcaklıklar ülkenin birçok bölgesinde etkili oluyor. Şincan’ın kuzeybatısında sıcaklıklar Pazar günü rekor kırarak 52,2 dereceye çıkmasının ardından yüksek seyretmeye devam ediyor. Gansu eyaletinde bazı bölgelerde aşırı sıcaklara karşı uyarı yapılırken bazı yerler ise sel ve toprak kayması tehdidi altında.

Yetkliler Çin’in yoğun nüfusu ve su kaynaklarının eşit dağılmaması nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerine çok açık olduğu uyarısında bulunuyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın