Aşırı Sıcaklar Nedeniyle Ölümler Yüzde 370 Artabilir

Ortalama küresel sıcaklık artışı sanayi öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutulsa bile küresel ısınma nedeniyle aşırı sıcaklardan ölümler yüzyılın ortasına kadar yüzde 370 artabilir. Bu da 4,7 kat artışa işaret ediyor.

Şu anda dünyadaki sıcaklık artışı 2,7 derece santigrada doğru ilerliyor. Öte yandan dünya genelinde hava kirliliği nedeniyle ölenlerin sayısı 2005 yılından bu yana yüzde 15,7 azaldı.

Bilim insanlarına göre küresel ısınmanın insan sağlığı üzerindeki etkileri tehlikeli boyuta ulaştı. Uluslararası düzeyde 114 uzmanın yer aldığı, University College London öncülüğünde hazırlanan Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım Raporu’na göre ortalama küresel sıcaklık artışı sanayi öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutulsa bile küresel ısınma nedeniyle aşırı sıcaklardan ölümler yüzyılın ortasına kadar yüzde 370 artabilir.

Raporda günümüzde dünya genelinde insanların 1986-2005 yılındaki döneme göre iki kat daha fazla aşırı sıcaklara maruz kaldığı belirtildi ve bu durumun özellikle yaşlılarla küçük çocuklar için hayati tehlike oluşturduğu kaydedildi.

Örneğin 65 yaş üzerindeki insanlarda sıcaklıktan kaynaklı ölümlerin sayısı son dönemlerde 1991-2000 yıllarına kıyasla yüzde 85 arttı. Lancet Geri Sayım İcra Direktörü Marina Romanello rapora ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Hiçbir şey yapmamanın bedeli ağır. Eylemsiz kalmayı göze alamayız, bunun bedelini insan hayatıyla ödüyoruz” dedi.

Raporda sıcaklıkların giderek artmasının açık alanda çalışmayı ya da spor yapılmasını daha riskli hale getirdiği vurgulandı. Bunun yanı sıra sıcaklığın orman yangını riski ve tropik enfeksiyon hastalıklarının yayılması tehdidini de artırdığı belirtildi.

Raporu hazırlayan uzmanlar yenilenebilir enerji kullanımı artmasına ve iklimin korunması için yeni önlemler alınmasına rağmen, “Her saniye bin 337 ton karbondioksit salınmaya devam ediliyor. İklim tehdidini sağlık sistemimizin baş edebileceği seviyelerde tutmak için emisyonları yeterince hızlı bizimde azaltamıyoruz” tespitinde bulundu.

Raporda beslenme, iklim değişikliği ve sağlık arasındaki bağlantıya da dikkat çekildi. Bilim insanlarına göre hayvancılık dünya genelinde tarım kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 57’sini oluşturuyor. Özellikle sığırlar büyük oranda metan gazına sebep oluyor. Yem ekimi de tarım arazilerinin büyük bölümünü kaplıyor.

2020 yılında dünya çapında aşırı derecede kırmızı et, işlenmiş et ya da süt ürünleri tüketimi nedeniyle bir milyon 900 bin insan yaşamını yitirdi. Araştırmacılar bu nedenle daha az et tüketilmesini ve bitkisel bazlı beslenilmesini öneriyor.

Rapora göre dünya genelinde hava kirliliği nedeniyle ölenlerin sayısı 2005 yılından bu yana yüzde 15,7 azaldı. Ayrıca 2022 yılında yenilenebilir enerjiye fosil enerjiye oranla yüzde 61 daha fazla yatırım yapıldı.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres raporu “insanlık tahammül edilemez bir geleceğin namlusuna bakıyor” sözleriyle özetledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

2023 Yılı Kayıtlara Geçen “En Sıcak Yıl” Olabilir

Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess “Neredeyse kesin olarak söyleyebiliriz ki 2023 yılı kayıtlara geçen en sıcak yıl olacak” diye konuştu.

Samantha Burgess “Eğer elimizdeki verileri Birleşmiş Milletler Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ninkilerle (IPCC) birleştirirsek bunun geçen 125 bin yılın en sıcak yılı olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Avrupa Birliği’nin finanse ettiği Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S) 2023 yılının kayıtlara geçen en sıcak yıl olabileceğini açıkladı. Ocak ayından bu yana küresel ortalama sıcaklıkların 1800’lerin sonlarında kaydedilen değerlerden 1,43 santigrat derece yüksek olduğu ifade edildi.

Ekim ayında sıcaklık değerleri, şimdiye kadar bu ayda kaydedilen 2019 yılındaki rekor değeri büyük farkla aştı. Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess “Rekor 0,4 santigrat dereceyle kırıldı ki bu büyük bir fark” diye konuştu. Burgess ekim ayı sıcaklık anomalisini “çok aşırı” olarak niteledi.

Bilim insanları sıcaklık artışlarında sera gazı emisyonlarını yanı sıra Pasifik Okyanusu’nun doğusunda su yüzeyinin ısınmasına neden olan El Nino adlı atmosfer olayının etkili olduğunu kaydediyor. Şimdiye kadar dünya genelinde kayıtlara geçen en sıcak ay 2016 olmuştu. Burgess “Neredeyse kesin olarak söyleyebiliriz ki 2023 yılı kayıtlara geçen en sıcak yıl olacak” diye konuştu.

Copernicus’un veri setleri 1940’lara kadar gidiyor. Burgess “Eğer elimizdeki verileri Birleşmiş Milletler Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ninkilerle (IPCC) birleştirirsek bunun geçen 125 bin yılın en sıcak yılı olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Küresel iklim değişikliği, aşırı doğa olaylarının da sürekli artmasına neden oluyor. Bu yıl Libya’da meydana gelen sellerde binlerce kişi hayatını kaybetti, Güney Afrika şiddetli sıcak hava dalgalarına sahne olurken Kanada kayıtlara geçen en kötü orman yangınları dönemini yaşadı. Devletler sera gazı emisyonlarını azaltmak için iddialı hedefler önlerine koymuş olsa da bu hedefler hayata geçirilebilmiş değil.

Paylaşın

2023 Kayıtlardaki En Sıcak Yıl Olabilir Mi?

Bilim insanları, eylül ayında üst üste dördüncü aylık küresel sıcaklık rekorunun kırıldığı 2023 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olacağını tahmin ediyor. 2023 yılının haziran, temmuz ve ağustos aylarında da önceki yılların aynı aylarına göre sıcaklık rekorları kırıldı.

Haber Merkezi / Copernicus İklim Değişikliği Servisi, Eylül 2023 için küresel ortalama yüzey hava sıcaklığının 16,38 derece olduğunu bildirdi. Bu, Eylül ayına ait 1991-2020 ortalamasının 0,93 derece, bir önceki en sıcak Eylül 2020 sıcaklığının 0,5 derece ve sanayi öncesi seviyelerin 1,75 derece üzerinde.

İklim değişikliği, gezegenin arka plan sıcaklığının daha sıcak olması anlamına geliyor; bu da sıcak hava dönemlerinin muhtemelen daha sık ve daha yoğun olacağı anlamına geliyor; bu da benzersiz sıcaklıkların kaydedilmesine yol açıyor.

2023 tarihteki en sıcak yıl olabilir mi?

Dünya, insanlık tarihinde görülmemiş bir hızla ısınıyor. Dünya yüzeyindeki ortalama sıcaklık sanayi öncesi dönemden bu yana 1,2 derece arttı ve kaydedilen en sıcak 20 yılın 19’u 2000 yılından sonra kaydedildi.

Bu Paris Anlaşması açısından ne anlama geliyor?

Her ilave 0,1 derece ısınma, iklim değişikliğini daha da kötüleştiriyor. Tehlikeli seviyelerdeki sıcaklık artışını engellemek amacıyla Paris Anlaşması imzalandı. Anlaşma ile, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelere göre 2 derecenin oldukça altında tutma ve 1,5 dereceyi hedefleme hedefi belirledi.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne göre 2023 yılının Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları, referans döneme göre sanayi öncesi dönemden 1,5 dereceden daha sıcaktı. 2023 yılında küresel sıcaklık aşırılıklarını ölçülüyor ancak bu Paris Anlaşması’nın ihlal edildiği şeklinde yanlış yorumlanmamalı.

1,5 – 2 derece küresel ısınma eşiğinin aşılması, tek tek ayları değil, uzun vadeli yıllık ortalama küresel yüzey sıcaklıklarını ifade eder.

Önümüzdeki yıllarda sera gazı emisyonlarında ciddi bir azalmanın uygulanmadığı varsayıldığında, gezegenin 2030’ların ortasında, yani yaklaşık 12 yıl sonra, 1,5 derecelik küresel ısınmayı aşması bekleniyor.

İklim bilimcileri ve Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 1,5 derece eşiğinin aşılmasının çok daha şiddetli iklim ve aşırı hava koşulları ve büyük ölçekli zarar verici etkiler anlamına geleceğini öngörüyor.

Paylaşın

43 Milyon Çocuk “İklim Değişikliği” Nedeniyle Göç Etti

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) görevlilerinden Laura Healy, dünya genelinde her gün yaklaşık 20 bin çocuğun iklim değişikliğine bağlı nedenlerden dolayı evini terk etmek zorunda kaldığını belirtti.

Healy, bu sayının sadece “Buzdağının görünen kısmı” olduğunu ifade ederek, gerçek rakamın büyük olasılıkla çok daha yüksek olacağını dile getirdi. Laura Healy, kuraklık nedeniyle göç etmek mecburiyetinde kalan çocukların “radikal bir biçimde yetersiz raporlandığını” ve bunun sebebinin kuraklığın çok daha uzun süreli bir süreç olmasından kaynaklandığını vurguladı.

UNICEF İdari Direktörü Catherine Russell, çocukların yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kalmasının “her zaman sarsıcı” olduğunu ifade ederek, “İklim değişikliği etkilerinin giderek daha büyük boyutlara ulaşması gibi, buna bağlı kaçış dalgaları da artacak” dedi.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 2016-2021 yılları arasında 44 ülkeden yaklaşık 43,1 milyon çocuğun, iklim değişikliğinin sebep olduğu hava olayları nedeniyle yaşadığı yeri terk ettiğini bildirdi.

UNICEF’in Perşembe günü yayınladığı rapora göre, söz konusu beş yıl içinde on milyonlarca çocuğun yaşadığı evi ve bölgeyi terk etmesine neden olan başlıca felaketler, seller, kasırgalar, kuraklıklar ve orman yangınları oldu.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; “Değişen İklimde Yerinden Edilen Çocuklar” adlı raporu kaleme alan UNICEF görevlilerinden Laura Healy, açıklanan rakama göre, dünya genelinde her gün yaklaşık 20 bin çocuğun evini terk etmek zorunda kaldığını belirtti. Healy, bu sayının sadece “Buzdağının görünen kısmı” olduğunu ifade ederek, gerçek rakamın büyük olasılıkla çok daha yüksek olacağını dile getirdi.

Laura Healy, kuraklık nedeniyle göç etmek mecburiyetinde kalan çocukların “radikal bir biçimde yetersiz raporlandığını” ve bunun sebebinin kuraklığın çok daha uzun süreli bir süreç olmasından kaynaklandığını vurguladı.

Yayınladığı raporda geleceğe dair öngörülerde de bulunan UNICEF, önümüzdeki 30 yıl içinde seller ve su taşkınlarından dolayı 96 milyon, kasırgalar sebebiyle 10,3 milyon, fırtına dalgaları nedeniyle de 7,2 milyon çocuğun daha göç etmek zorunda kalabileceğini tahmin ediyor.

Raporda, iklim değişikliğine bağlı sebepleri neticesinde en fazla çocuğun göç ettiği ülkeler sıralamasında, Çin, Hindistan ve Filipinler ilk üç sırada yer aldı. Nüfusa oranla en fazla çocuğun yaşadığı yeri terk ettiği ülkeler ise Karayipler bölgesinde yer alan ada ülkesi Dominika, Pasifik Okyanusu’ndaki ada ülkelerinden Vanuatu ve Afrika ülkeleri Somali ile Güney Sudan olarak sıralandı.

“Kaçış dalgaları artacak”

UNICEF İdari Direktörü Catherine Russell, çocukların yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kalmasının “her zaman sarsıcı” olduğunu ifade ederek, “İklim değişikliği etkilerinin giderek daha büyük boyutlara ulaşması gibi, buna bağlı kaçış dalgaları da artacak” diyen Russell, çocuklara hem kendi yaşadıkları topraklarda hem de gittikleri yerlerde daha fazla koruma sağlanması gerektiğini dile getirdi.

Paylaşın

2023 Kayıtlara Geçen “En Sıcak Yıl” Olabilir

2023 ocak – eylül döneminde ortalama sıcaklık, daha önce en sıcak yıl olarak belirlenen 2016 yılının 0,05 derece üstüne çıktı. Böylece 2023, kayıtlara geçen en sıcak yıl olabilir. 

Eylül’de ortalamanın 0,93 derece üzerine çıkan hava sıcaklığı 16,38 derece oldu. Bu, 2020 yılında ölçülen en sıcak eylülün 0,5 derece fazlasına tekabül etti. Böylece Eylül 2023, en sıcak eylül ayı olarak kayıtlara geçti.

Avrupa Birliği’nin (AB) finanse ettiği Copernicus İklim Değişikliği Servisi, 2023’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olabileceğini, Eylül 2023’ün de en sıcak eylül ayı olarak kayıtlara geçtiğini açıkladı.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin verilerine göre, yılın 9 ayındaki ölçümlerle 2023, daha önce en sıcak yıl olarak belirlenen 2016’yı geride bıraktı.

Ocak-eylül döneminde ortalama sıcaklık, 2016’nın 0,05 derece üstüne çıktı. Böylece 2023’ün, kayıtlara geçen en sıcak yıl olabileceği belirtildi.

Geçen ay ise ortalamanın 0,93 derece üzerine çıkan hava sıcaklığı 16,38 derece oldu. Bu, 2020’de ölçülen en sıcak eylülün 0,5 derece fazlasına tekabül etti. Böylece Eylül 2023, en sıcak eylül ayı olarak kayıtlara geçti.

Ortalamanın üzerinde yağış

Avrupa için de geçen ay, 2020’ye kıyasla 1,1 derecelik artışla en sıcak eylül ayı yaşandı. Ayrıca İber Yarımadası, İrlanda, İngiltere’nin kuzeyi, İskandinavya ve Daniel Fırtınası’nın etkilediği Yunanistan’da eylül ortalamasının üstünde yağış kaydedildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İklim Krizi: Türkiye’de En Çok Etkilenecek Bölgeler Belli Oldu

Küresel ısınma, Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, Fas, Libya, İspanya, Portekiz, İsrail, Tunus ve Suriye’de kuraklık ve ardından aşırı yağışlar ya da orman yangınları gibi pek çok doğal afete neden oldu. Bu doğal afetler, milyarlarca dolar maddi kayba ve binlerce can kaybına neden oldu.

Bilim insanları, Akdeniz’de yaşanan doğal afetlerin en önemli nedeninin küresel ısınma olduğunu doğrularken, küresel ısınmadan kaynaklı iklim krizinden en fazla etkilenecek “sıcak noktaları” belirleyen yeni bir çalışmaya göre, Türkiye’de en olumsuz değişimler Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanacak.

Yakın ve uzak gelecekte, Türkiye’de iklim krizinden etkilenebilecek sıcak noktaları belirlemek üzere yapılan yeni bir çalışmaya göre, en olumsuz değişimlerin Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanacağı öngörülüyor.

Yakın (2024-2049), orta (2049-2074) ve uzak (2074-2099) geleceği ele alan bahse konu çalışmada, iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salımlarının azaltılmadığı kötümser senaryo (RCP 8.5) esas alınıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’nin ‘sıcak noktaları’, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olacak.

İlk ortaya çıktığında ‘küresel ısıtmaya duyarlı bölgeler’ olarak tanımlanan ‘sıcak noktalar’, bugün, hem daha etkilenebilir olan hem de insan güvenliğinin risk altında olduğu veya olabileceği bölgeler olarak tanımlanıyor.

Sonuçlar, yakın, orta ve uzak gelecekte, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sıcaklık artışlarının dikkat çekici olacağını gösteriyor. Yağışların en çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde azalacağı öngörülüyor. Aşırı sıcak yılların ise en çok Marmara, Ege, Batı Anadolu ve Akdeniz’de artması bekleniyor. Marmara Bölgesi’nin, yüksek nüfus yoğunluğu nedeniyle, iklim değişikliğinin sosyo ekonomik etkilerinden daha fazla etkileneceği tahmin ediliyor.

Çatışma ve göç uyarısı

Küresel ölçekte bakıldığında ise, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olması bekleniyor. Havza’ya dair öngörüler, yüzyıl sonunda yağışlarda önemli düşüşlere işaret ediyor. Çalışma, ortaya çıkacak su stresinin, çatışmalara ve göçlere yol açabileceği uyarısında bulunuyor.

Küresel olarak dünyadaki her bölgenin, iklim krizinden farklı risk seviyelerinde etkilenmesi bekleniyor. Ortalama sıcaklıklarda artış, yağışlarda değişkenlik, seller, kuraklık ve orman yangınları gibi aşırı iklim olayları ile kendilerini gösteren bu değişimlerin, önümüzdeki yüzyıl boyunca daha da yıkıcı hale gelmesi bekleniyor.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, Kuzey Afrika’nın kurak iklimi ile Orta Avrupa’nın ılıman ve yağışlı iklimi arasında geçiş bölgesinde yer alıyor. Bu nedenle iklim rejimi, ufak değişikliklerden bile etkilenmeye oldukça açık.

Bilimsel çalışmalar, Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olacağını ortaya koyuyor. Bölgede son yüzyılda gözlenen kuraklık eğilimi de oldukça dikkat çekici. Havza’nın gelecekte daha da sıcak ve kuru iklim koşullarına sahip olacağı öngörülüyor.

Yüzyıl sonuna doğru yağışlarda beklenen önemli düşüşün ise su stresini artırabileceği, bunun sonucunda tetiklenen sosyal gerilimlerin artarak çatışmalara ve göçlere yol açabileceği ifade ediliyor.

Türkiye’nin yanı sıra, Akdeniz Havzası’nda bulunan İspanya, Portekiz, Güney Fransa, İtalya ve Batı Yunanistan’ın da kuraklıktan önemli ölçüde etkilenebileceği düşünülüyor.

Uzak gelecekte (2074-2099), yağışların tüm Türkiye’de azalması ve ortalama sıcaklıkların da dikkat çekici şekilde artması bekleniyor. Ancak yağışlardaki genel azalım eğiliminin yanı sıra, mevsimsel olarak, başta Doğu Karadeniz ve Güneybatı Marmara olmak üzere farklı bölgelerde, aşırı yağış olaylarının şiddet, sıklık ve etki alanlarında artış yaşanacağı öngörülüyor.

İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çölleşme eğilimi yüksek karasal topraklar bulunuyor. Bu nedenle tarım sektörüne bağlılığı yüksek olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin, tarımsal üretim ve su kaynakları açısından, iklimsel değişimlerden daha fazla etkilenmesi bekleniyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Akdeniz Havzası’nda Doğal Afetler Neden Artıyor?

2015 yılındaki Paris Anlaşması, 2023 yılındaki G20 Zirvesi ve yakın zamanda yayınlanan Yeni Delhi’deki Liderler Bildirgesi, gelecek nesillerin tarih kitaplarında okunması gereken önemli olaylardan!

Bu anlaşmaların ana fikri, mevcut teknolojik gelişmelerin doğanın dengesini bozduğu ve küresel ısınmayı artırdığı dikkate alınarak, bundan sonra üretilecek teknolojilerin doğaya zarar vermeyen ve küresel ısınmayı azaltacak şekilde üretilmesi gerektiği.

Anlaşmalara imza atan ülkeler, özellikle emisyonların olumsuz etkilerini bir an önce azaltmak için eski üretim yöntemlerinden, yani sanayi devrimi dönemi teknolojilerinden vazgeçmesi gerektiği sözünü verdiler.

Peki bu ülkeler neden verdikleri bu sözü tutmadılar, sorun ne? Eski teknolojiyi yıkıp yerine yeniyi getirmenin maliyeti.

Örneğin, dünyanın en büyük ekonomisi ABD, günümüz ekonomik koşullarında, bunun gerçekleştirilemez olduğunu belirterek Paris Anlaşması’ndan çekildi, daha sonra anlaşmaya geri döndü.

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de gerçekleştirilen G20 Zirvesi’nde iklim anlaşması yeniden incelendi ve anlaşma hiçbir itirazla karşılaşmadan yeniden katılımcı ülke liderleri tarafından imzaladı. Yeni anlaşma Paris Anlaşması hükümlerine dayanıyor.

Buradaki önemli nokta, emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 43 oranında azaltması ve küresel ısının 2019 seviyesi ortalamasına çekilmesi.

G20 Zirvesi’nde imzalanan anlaşma da Paris Anlaşması gibi havada mı kalacak? Anlaşmalara imza atan ülkeleri kontrol edecek bir mekanizma oluşturulamayınca, uluslararası örgütlerin yapacağı pek fazla bir şey kalmıyor.

Küresel ısınma, Akdeniz Havzası’nda yer alan İspanya, Portekiz, Türkiye, Fas, Libya, İsrail, Tunus ve Suriye’de kuraklık ve ardından aşırı yağışlar ya da orman yangınları gibi pek çok doğal afete neden oldu.

Bu doğal afetlerden sonuncusu ve en yıkıcısı Libya’nın doğusunda yaşanan ve binlerce can kaybına neden olan sel felaketi.

Bilim insanları, Akdeniz’de yaşanan doğal afetlerin en önemli nedeninin küresel ısınma olduğunu doğruladı.

Uluslararası ve yerel bir çok kurum, son 10 yıldır Akdeniz’e komşu bölgelerde sıcaklıkların arttığını belirterek, bölge için uyarılar yapıyordu.

Paylaşın

Ağustos Ayında Yağışlar Yüzde 60 Azaldı

Ağustos ayı yağışları İzmir’in kuzeyi, Aydın, Mersin, Niğde, Hatay, Kayseri, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt çevreleri hariç, diğer tüm bölgelerde normallerine göre yüzde 60-80 arasında azaldı.

İl geneli yağışlarda en fazla yağış ise 106,5 milimetre ile Rize’de gerçekleşti. En az yağış alan il ise 0,4 milimetre ile Mardin oldu. Normaline göre en fazla azalma gösteren il yüzde 96 ile Amasya oldu. Normaline göre 3 gün olan Türkiye genelinde ağustos ayındaki ortalama yağışlı gün sayısı, bu ağustos ayında 2,6 gün olarak belirlendi.

Yağışlı gün sayıları en çok olan bölge ve iller Doğu Karadeniz, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde 5-10 gün, Trabzon ve Rize çevrelerinde ise 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Bu yıl dünya genelinde El Nino sıcakları ve etkileriyle her geçen gün daha çok hissedilen iklim krizine bağlı sebeplerle ağustos ayı yağışlarında ciddi bir azalma görüldü. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2023 Ağustos yağışlarına yönelik hazırladığı rapora göre, Türkiye geneli ağustos ayı yağışları, normalinin ve geçen yıl ağustos ayı yağışlarının altında gerçekleşti.

Ortalama 6,4 milimetre yağışın yaşandığı 2023 Ağustos’ta, 14,8 milimetre olan ağustos ayı normaline göre (1991-2021) yüzde 57, 16,1 milimetre olan 2022 Ağustos yağışına göre de yüzde 60 oranında düşüş yaşandı. Yağışlar, normaline göre Türkiye’nin 7 bölgesinde de azaldı. Geçen yıla göre ise sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde artış görüldü.

Meteoroloji’nin ağustos ayına yönelik Normalin Yüzdesi Metodu’na (PNI- Percent of Normal Index) göre hazırlanan meteorolojik kuraklık durumunu gösteren Türkiye haritasında ise Marmara Bölgesi’ne, Karadeniz’in neredeyse tamamı ve diğer bölgelerin büyük kısmına “şiddetli kurak (acil durum)” olarak yer verildi.

Ağustos ayı yağışları İzmir’in kuzeyi, Aydın, Mersin, Niğde, Hatay, Kayseri, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt çevreleri hariç, diğer tüm bölgelerde normallerine göre yüzde 60-80 arasında azalma gösterdi. İl geneli yağışlarda en fazla yağış ise 106,5 milimetre ile Rize’de gerçekleşti.

En az yağış alan il ise 0,4 milimetre ile Mardin oldu. Normaline göre en fazla azalma gösteren il yüzde 96 ile Amasya oldu. Normaline göre 3 gün olan Türkiye genelinde ağustos ayındaki ortalama yağışlı gün sayısı, bu ağustos ayında 2,6 gün olarak belirlendi. Yağışlı gün sayıları en çok olan bölge ve iller Doğu Karadeniz, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde 5-10 gün, Trabzon ve Rize çevrelerinde ise 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Yeni İklim Raporu: Zaman Daralıyor

Kasım ayında Dubai’de yapılacak 28’inci İklim Konferansı öncesi yeni bir iklim raporu yayınlayan Birleşmiş Milletler (BM), raporunda iklim hedeflerine ulaşmak için gösterilen çabaların yetersiz olduğunu açıkladı.

İklim hedeflerine ulaşmak için gösterilen çabalar yeterli seviyede olmadığı belirtilen raporda, küresel ısınma ile mücadelede zamanın daraldığı uyarısı yapılırken dünya genelindeki sera gazı emisyonlarının küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılmasını öngören modellerle örtüşmediği dile getirildi.

Rapora göre, Paris İklim Anlaşması’nın merkezinde yer alan Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler) Paris’te kabul edilen iklim hedeflerine ulaşmak için yeterli değil. BM İklim Sekreterliği, 1,5 derece hedefine ulaşabilmek için 2030 yılına kadarki emisyon tasarruf hedeflerinde 20,3 ile 20,9 gigatonluk açık bulunduğuna dikkat çekti. Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmanın sanayileşme öncesi döneme göre 2, mümkün olursa 1,5 derece ile sınırılandırılmasını öngörüyor.

BM’nin son raporu, Küresel Emisyonlar Durum Değerlendirmesi’nin (Global Stocktake) bir parçasını oluşturuyor. Raporda, Paris iklim hedeflerine ulaşılabilmesi için hem daha iddialı tasarruf hedeflerine hem de bu hedeflerin hayata geçirilmesine ihtiyaç olduğu belirtildi. İklim değişikliği ile mücadelenin temel ayaklarının yenilenebilir enerjilerin yaygınlaştırılması ile fosil enerjilerinden vazgeçilmesi olduğuna dikkat çekildi.

45 sayfalık raporda, küresel ısınmanın kalkınmayla ilgili kaydedilen ilerlemeye de zarar verdiği vurgulandı. Zengin sanayileşmiş ülkelerin yoksul ülkelere iklim yardımlarının arttığı belirtilirken daha fazla yardımın şart olduğu ifade edildi.

1,5 santigrat derece hedefi

1,5 santigrat derece hedefi, iklim değişikliğinin yıkıcı ve muhtemelen geri döndürülemez sonuçlarından kaçınmak için küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere (1850-1900) kıyasla 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı amaçlayan 2015’teki Paris iklim görüşmelerinde kabul edildi.

Öte yandan Hindistan’ın başkenti Delhi’de düzenlenecek G20 Zirvesi öncesi açıklamalarda bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele etmek için “1,5 santigrat derece hedefinin” korunmasının hayati önemini vurguladı.

Guterres, dünya GSYİH’sının yüzde 85’ini ve küresel emisyonların yüzde 80’ini oluşturan G20 ülkelerinin, 1,5 santigrat derece küresel ısınma hedefinin tutturulmasında öncülük etmesi gerektiğini belirtti.

Guterres, büyük emisyon salınım yapan ülkelerin emisyon salınımlarını azaltmak için ekstra çaba sarf etmeleri ve gelişmekte olan ekonomilere bu emisyon salınım azaltmaları konusunda da destek vermeleri gerektiğini vurguladı. Guterres ayrıca G20 içindeki gelişmiş ülkelere, gelişmekte olan ülkelere yönelik taahhütlerini yerine getirerek liderlik etmeleri çağrısında bulundu.

Gelişmiş ülkelerin 2040 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı taahhüt ettiğini, gelişmekte olan ekonomilerin ise 2050 yılına kadar bu hedefi hedeflemesi gerektiğini söyleyen Guterres ayrıca, OECD ülkelerinin 2030 yılına kadar kömürü aşamalı olarak bırakmalarını, diğer ülkelerin de 2040 yılına kadar aynı şeyi yapmalarını önerdi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den G20’ye İklim Kriziyle Mücadele Çağrısı

Hindistan’ın başkenti Delhi’de düzenlenecek G20 Zirvesi öncesi açıklamalarda bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele etmek için “1,5 santigrat derece hedefinin” korunmasının hayati önemini vurguladı.

Haber Merkezi / BM Genel Sekreteri Guterres, dünya GSYİH’sının yüzde 85’ini ve küresel emisyonların yüzde 80’ini oluşturan G20 ülkelerinin, 1,5 santigrat derece küresel ısınma hedefinin tutturulmasında öncülük etmesi gerektiğini belirtti.

1,5 santigrat derece hedefi, iklim değişikliğinin yıkıcı ve muhtemelen geri döndürülemez sonuçlarından kaçınmak için küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere (1850-1900) kıyasla 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı amaçlayan 2015’teki Paris iklim görüşmelerinde kabul edildi.

İklim krizinin hızla tırmandığını ancak G20 ülkelerinin krizin gidişatını etkileme gücünün bulunduğunu söyleyen Guterres, “bu ülkeler küresel emisyonların yüzde 80’inden sorumludur” dedi.  Guterres, alınan önlemlerin iklim çöküşünü önlemek için yeterli olmayacağı konusunda uyardı.

BM Genel Sekreteri Guterres, G20 liderlerini, 1,5 santigrat derece hedefini desteklemeye, iklim adaletini vurgulayarak güveni yeniden inşa etmeye ve yeşil ekonomiye adil, eşitlikçi bir geçişi ilerletmeye çağırdı.

Guterres, büyük emisyon salınım yapan ülkelerin emisyon salınımlarını azaltmak için ekstra çaba sarf etmeleri ve gelişmekte olan ekonomilere bu emisyon salınım azaltımları konusunda da destek vermeleri gerektiğini vurguladı.

Guterres ayrıca G20 içindeki gelişmiş ülkelere, gelişmekte olan ülkelere yönelik taahhütlerini yerine getirerek liderlik etmeleri çağrısında bulundu.

Bu, 100 milyar dolar tutarındaki iklim finansmanı hedefinin tutturulmasını, uyum finansmanının iki katına çıkarılmasını, Yeşil İklim Fonu’nun yenilenmesini ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) son Taraflar Konferansı’nda oluşturulan kayıp ve hasar fonunun faaliyete geçirilmesini içermektedir.

Guterres, gelişmiş ülkelerin 2040 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı taahhüt ettiğini, gelişmekte olan ekonomilerin ise 2050 yılına kadar bu hedefi hedeflemesi gerektiğini söyledi.

Guterres ayrıca, OECD ülkelerinin 2030 yılına kadar kömürü aşamalı olarak bırakmalarını, diğer ülkelerin de 2040 yılına kadar aynı şeyi yapmalarını önerdi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, G20 ülkelerini iki öncelikli alana odaklanmaya çağırdı: iklim bozulmasını önlemek ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak.

Paylaşın