Ağustos Ayı İçin “Sıcak Hava Dalgaları” Uyarısı

WMO uzmanlarından John Nairn, iklim değişikliğinin gittikçe daha sık görüleceğini ve mevsimlere yayılacağını belirterek, sıcak hava dalgalarının Ağustos ayı boyunca dünyanın büyük kısmında etkili olmaya devam edeceğini söyledi.

John Nairn, “Küresel sıcaklıkların arttığını, bunun da sıcak hava dalgalarının yoğunluğunun ve sıklığının artmasına katkı sağladığını görüyoruz” diye konuştu.

Nair, “Fosil yakıtları devre dışı bırakırsak bu yaşadıklarımızın enbüyük nedenlerinden birini azaltacağımıza dair çok güçlü delliler var” dedi. Nair, “Hemen işleri tersine çeviremeyiz ama kesinlikle harekete geçebiliriz” ifadelerini kullandı.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) bu hafta başında Kuzey Amerika, Asya, Kuzey Afrika ve Akdeniz’de sıcaklıkların hafta boyunca birçok gün 40 santigrat derecenin üstüne çıkmasının beklendiğini belirtmişti.

27 üyeli Avrupa Birliği’nin de aralarında olduğu bazı ülkeler, iklim değişikliğine neden olan fosil yakıt tüketiminin zaman içinde terk edilmesi konusunda tüm ülkelerin BM iklim müzakerelerinde hemfikir olmasını umuyor.

Aşırı hava sıcaklıkları milyonlarca Amerikalı’nın hayatını da olumsuz etkiledi. Güney California sıcaklardan en fazla etkilenen yerlerden.

ABD California sıcaklarla boğuşuyor

California’da dün aşırı sıcaklar nedeniyle klima kullanımı enerji sıkıntısına neden olmuştu. California’da 32 milyon tüketiciye hizmet veren enerji ağı operatörü ISO bugün talebi karşılamaya yetecek kadar rezervinin olduğunu açıkladı.

ISO 2020 yılının Ağustos ayında birkaç gün boyunca dönüşümlü olarak elektrikleri kesmiş ve 800 bin kadar ev ve işyeri bu durumdan etkilenmişti.

Meteorologlar California’nın en büyük kenti Los Angeles’ta sıcaklıkların 21-25 Temmuz arasında her gün en az 32,8 santigrat dereceye çıkmasını bekliyor. Bu da mevsim normallerinin oldukça üzerinde.

Yangınlar Atina’nın batısında 5 gündür devam ediyor

Avrupa’nın güneyi de turizm mevsiminin zirve yaptığı dönemde rekor hava sıcaklıklarıyla karşı karşıya. Bu da sağlık sorunları ve ölüm riskini arttırıyor.

Yunanistan, Atina’nın batısında 5 gündür devam eden yangınları söndürmek için hala çalışıyor. Ülke bugünden itibaren yeni bir sıcak hava dalgasının etkisi altına girecek.

Pazartesi günü Atina çevresinde yayılan yangına müdahale eden itfaiye ekipleri havadan destek alıyor. Kıbrıs, Fransa, İsrail ve İtalya da bölgeye ekipler gönderdi.

Yangın 100’den fazla evin ve işyerinin büyük hasar almasına neden oldu. Hükümet bugün yangından etkilenen aileler için mali yardım ve kira desteği açıkladı.

Rodos adasındaki ormanlarda ve Yunanistan’ın güneyindeki Lakonya bölgesinde çıkan yangınlar bugün söndürüldü.

Uzmanlar gelecek günlerde hızla geniş alanları etkileyebilecek yeni yangınlar konusunda halkı uyardı.

Cumartesi ve Pazar günleri ülkede sıcaklıkların 45 santigrat dereceyi bulması bekleniyor. Kültür Bakanlığı tüm tarihi binaların öğlen 12 ile akşamüstü 17.30 arası kapalı kalacağını açıkladı.

Çin’de iç bölgeler kavurucu sıcaklarla yüz yüze

İklim olaylarıyla boğuşan bir diğer ülkeyse Çin. Şanghay ve Pekin’in de aralarında olduğu bazı kentler su baskınlarına hazırlanırken iç bölgeler kavurucu sıcaklarla yüz yüze.

Geçmişte Çin’de yağmurların zirve yaptığı mevsim Temmuz sonuydu ancak fırtınalar gittikçe daha yoğun ve öngörülemez hale geldi. Birçok megakent kötü drenaj nedeniyle su baskını tehdidiyle karşı karşıya.

Finans merkezi Şanghay’a bugün saatte 125 milimetre yağmur düşmesi bekleniyor.

Şanghay’da yollar araçların sürüklendiği nehirlere dönüştü, sosyal medya videoları yayaları diz boyuna kadar yükselen suların içinde yürümeye çalışırken gösteriyor.

Başkent Pekin’de yetkililer, onlarca pompa istasyonunu önceden boşaltmak ve yollardaki binlerce su drenaj çıkışını temizlemek için 2.600’den fazla kişiyi görevlendirdi. Banliyölerde ve dağlık bölgelerde çok sayıda otobüs seferi durduruldu.

Jiangxi eyaletinde ise ülkenin en büyük içme suyu kaynaklarından Poyank Gölü’nde su seviyesi 1951’den bu yana en düşük seviyesine indi.

35 santigrat derecenin üzerindeki sıcaklıklar ülkenin birçok bölgesinde etkili oluyor. Şincan’ın kuzeybatısında sıcaklıklar Pazar günü rekor kırarak 52,2 dereceye çıkmasının ardından yüksek seyretmeye devam ediyor. Gansu eyaletinde bazı bölgelerde aşırı sıcaklara karşı uyarı yapılırken bazı yerler ise sel ve toprak kayması tehdidi altında.

Yetkliler Çin’in yoğun nüfusu ve su kaynaklarının eşit dağılmaması nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerine çok açık olduğu uyarısında bulunuyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

İklim Değişikliği: Okyanuslar Renk Değiştiriyor

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın Modis-Aqua uydusu, dünya okyanuslarının yarısından fazlasında maviden ağırlıklı olarak yeşil tonlara kademeli bir geçiş olduğunu tespit etti.

Renk değiştiren alan Dünya’daki karaların tamamından daha büyük.

Okyanusun rengindeki değişiklik, ekosistemlerinin durumundaki bir değişikliği yansıtabilir. Koyu mavi daha az yaşam olduğunu gösterirken, daha yeşil tonlar fitoplanktonların daha fazla faaliyet gösterdiğine işaret ediyor.

Okyanusta değişen renkleri daha derinlemesine incelemek için Pace adlı bir NASA görevinin Ocak 2024’te fırlatılması planlanıyor. Bu görev plankton, aerosol, bulutlar ve okyanus ekosistemini izleyecek.

Okyanus rengindeki garip değişimler bilim insanlarının araştırmalarını hızlandırdı.

Uydu verileri, son 20 yılda okyanusların yüzde 56’sında maviden yeşile doğru renk değişimleri yaşandığını gösteriyor. Değişiklikler özellikle ekvatora yakın tropikal bölgelerde belirgin.

Araştırmacılar okyanuslarımızdaki bu ince yeşillenmenin, iklim değişikliğinin su altındaki yaşam üzerindeki etkisine işaret ettiğini söylüyor.

Okyanus neden yeşile dönüyor?

NASA’nın Modis-Aqua uydusu, dünya okyanuslarının yarısından fazlasında maviden ağırlıklı olarak yeşil tonlara kademeli bir geçiş olduğunu tespit etti.  Renk değiştiren alan Dünya’daki karaların tamamından daha büyük.

İngiltere’nin Southampton kentindeki Ulusal Oşinografi Merkezi’nden BB Cael ve meslektaşları NASA’dan gelen verileri analiz etti ve yeşil renklenmenin iklim değişikliği nedeniyle değişen ekosistemlerin bir işareti olduğuna inanıyor.

Bu değişimlerin ne olduğu ve kesin nedeni henüz doğrulanmadı, ancak BB Cael bunun büyük olasılıkla, çoğu besin zincirinin temelinde yer alan canlılarla, yani fitoplanktonlarla bağlantılı olduğunu söylüyor.

Bu organizmalar aynı zamanda soluduğumuz oksijenin büyük bir kısmının üretilmesinde ve atmosferimizin dengelenmesinde hayati bir rol oynamaktadır.

Çalışmada, “İklim değişikliğinin etkileri yüzey deniz mikrobiyal ekosisteminde şimdiden hissedilmeye başlandı” deniyor.

Çalışmanın yazarlarına göre okyanusun rengindeki değişiklik, ekosistemlerinin durumundaki bir değişikliği yansıtabilir.

Koyu mavi daha az yaşam olduğunu gösterirken, daha yeşil tonlar fitoplanktonların daha fazla faaliyet gösterdiğine işaret ediyor. Bu da suyun yüzey katmanlarında neler olup bittiğinin bir resmini çiziyor.

Ancak okyanusun rengi, yüzeydeki klorofil seviyelerinin büyük oranda farklılaşmasıyla yıldan yıla değişebilir.

Bu da maviden yeşile geçişin iklim değişikliğinden etkilenip etkilenmediğini ayırt etmeyi zorlaştırıyor.

Bilim insanları, herhangi bir eğilim tespit etmeden önce okyanusun rengini izlemenin 40 yıl kadar sürebileceğini düşünüyor.

Farklı uydular renk değişimlerini de farklı şekillerde ölçüyor. Bu da her birinden elde edilen verilerin çoğu zaman birleştirilemeyeceği anlamına geliyor.

Okyanusta değişen renkleri daha derinlemesine incelemek için Pace adlı bir NASA görevinin Ocak 2024’te fırlatılması planlanıyor. Bu görev plankton, aerosol, bulutlar ve okyanus ekosistemini izleyecek.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

“İklim Değişikliğinde Yeni Bir Döneme Girildi” Uyarısı

Nisan ayında küresel okyanus sıcaklığı 21.1 santigrat derece yükseldi. Pasifik sularını soğutarak küresel sıcaklıkları düşüren El Nino, normalden bir ya da iki ay önce oluştu. Antarktika’daki deniz buzunun rekor düzeyde küçüldü.

Kuzey Kanada’dan kaynaklanan orman yangını dumanı Kuzey Amerika’nın doğusunda hava kalitesi seviyesi tehlikeli noktasına getirdi.

Mercan resiflerinin ölmesi, daha şiddetli poyrazlar. Tüm bunlar, iklim değişikliğini gösteren bazı olaylar. Bilim insanları iklim değişikliğinde yeni bir döneme girildiği uyarısı yapıyor.

Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü’nden Stefan Rahmstorf, “Fosil yakıt kullanımı nedeniyle gezegenimizin giderek ısınması beklenmedik bir durum değil, ancak bu durum biz insanlar ve bağımlı olduğumuz ekosistemler için tehlikeli.” diyor.

İklim değişikliğini gösteren bazı olaylar:

Okyanus sıcaklığının 21.1 santigrat dereceye yükselmesi

Gezegenin büyük bir kısmı, karbondioksit ve metan gibi gazların neden olduğu ısınmanın yüzde 90’ını emen okyanuslarla kaplı.

Nisan ayında küresel okyanus sıcaklığı 21.1 santigrat derece yükseldi. Bu durumun nedeni olarak sera gazı emisyonları ile erken El Nino oluşumunun birleşimi gösterildi.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi, Kuzey Atlantik’teki “olağanüstü sıcak” okyanus sıcaklıklarını ve İrlanda, Birleşik Krallık ve Baltık Denizi yakınlarındaki “aşırı” deniz ısı dalgalarını gösteren veriler yayınladı.

Kuzey Amerika’nın doğusunda hava kalitesi seviyesi

Kuzey Kanada’dan kaynaklanan orman yangını dumanı Kuzey Amerika’nın doğusunda hava kalitesi seviyesi tehlikeli noktasına getirdi.

Yüksek orman yangını dumanı seviyeleri Batı Yakası’nda sıkça görülen bir durum. Ancak bilim insanları, iklim değişikliğinin orman yangınlarını ve dumanını daha yoğun hale getireceğini ve değişimin Doğu Yakası’nın daha fazla görüleceğini tahmin ediyor.

El Nino, normalden bir ya da iki ay önce oluştu

Pasifik sularını soğutarak küresel sıcaklıkları düşüren El Nino, normalden bir ya da iki ay önce oluştu. Uzmanlar, El Nino’nun güçlenmek için normalden daha fazla zamana sahip olacağını söylüyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü, önümüzdeki beş yıldan en az birinin, 2016’da yaşanan olağanüstü güçlü El Nino’yu geçerek kayıtlardaki en sıcak yıl olma ihtimalinin yüzde 98 olduğunu tahmin ediyor.

Küçülen Antarktik deniz buzu

Bilim insanları, Antarktika’daki deniz buzunun rekor düzeyde küçüldüğüne dikkat çekiyor. Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi’ne göre, buz tabakasının 27 Haziran’da kapladığı 11,7 milyon kilometrekare, 1981-2010 dönemi ortalamasından neredeyse 2,6 milyon kilometrekare daha azdı.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

En Sıcak Haziran Ayı Yaşandı; Buz Seviyesinde Rekor Düşüş

2023 Haziran ayının önceki rekor olan Haziran 2019’u büyük farkla aşarak en sıcak haziran ayı olduğu açıklandı. Öte yandan, Antarktika deniz buzu, ortalamanın yüzde 17 gerisiyle en düşük seviyesine ulaştı.

En yüksek sıcaklıklar Kuzeybatı Avrupa’da ölçülürken, bilim insanları bu rekor sıcaklıkların iklim krizinin parmak izlerini taşıdığı konusunda uyarıda bulundu.

Avrupa Birliği’nin (AB) Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin uydu izleme sistemi, geçen ayın dünya genelinde yaşanan en sıcak haziran olduğunu duyurdu.

CNN International’da yer alan habere göre, Copernicus’tan yapılan yazılı açıklamada 2023 Haziran ayının önceki rekor olan Haziran 2019’unu büyük farkla aşarak en sıcak haziran olduğu belirtildi. Yani en sıcak dokuz haziran ayının hepsi son dokuz yılda yaşandı.

Kuruma göre bu durum, insan kaynaklı iklim krizinin, gezegendeki sıcaklıkları daha önce görülmemiş seviyelere çıkardığının kanıtı.

En yüksek sıcaklıklar ise özellikle Kuzeybatı Avrupa’da ölçüldü.

Copernicus ayrıca, Kuzey Atlantik’teki olağanüstü sıcaklık ve Pasifik’te güçlenen El Niño’nun etkisiyle okyanus yüzey sıcaklıklarının haziran ayında kayıtlara geçen en yüksek sıcaklık olduğunu tespit etti.

Bilim insanları bu rekor sıcaklıkların iklim krizinin parmak izlerini taşıdığı konusunda uyarıda bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Teksas ve güney kesiminin bazı bölgeleri haziran ayının sonlarında üç haneli Fahrenheit sıcaklıkları ve aşırı nemle birlikte endişe verici bir sıcak hava dalgası yaşadı. Orta Amerika’ya kadar uzanan sıcak hava dalgası, mart ayından bu yana Meksika’da en az 112 kişinin ölümüne neden oldu.

Buz seviyesinde rekor düşüş

Climate Central adlı araştırma grubuna göre ise yazın en sıcak günleri olarak kabul edilebilecek aşırı sıcak günler, ABD’nin 195 bölgesinde 1970 yılına kıyasla daha sık görülüyor. Bu yerlerin yaklaşık yüzde 71’i artık her yıl en az yedi ek aşırı sıcak günle karşı karşıya.

Öte yandan, Antarktika deniz buzu, ortalamanın yüzde 17 gerisiyle en düşük seviyesine ulaştı. Copernicus’a göre, Antarktika çevresindeki günlük deniz buzu miktarı yılın bu dönemi için “eşi benzeri görülmemiş düşük” seviyelerde kaldı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

3 Temmuz En Sıcak Gün Oldu: İnsanlığın Ve Ekosistemin Ölüm Fermanı

3 Temmuz 2023, meteoroloji verilerinin kayıt altına alındığı günden bu yana dünya üzerinde yaşanan en sıcak gün oldu. İklim araştırmacısı Friederike Otto, “Bu kutlanması gereken yeni bir aşama değil. İnsanlığın ve ekosistemin ölüm fermanı” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Levent Kurnaz ise , “3 Temmuz Pazartesi günü küresel ortalama sıcaklık 17,01℃ olarak ölçüldü, bu şimdiye kadar yaşadığımız en sıcak gündü. Tekrar edeyim: DÜN TARİHTE İNSANIN YAŞADIĞI EN SICAK GÜNDÜ” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre 3 Temmuz 2023, meteoroloji verilerinin kayıt altına alındığı günden bu yana dünya üzerinde yaşanan en sıcak gün oldu.

Amerika Çevre Tahmini Ulusal Merkezi’nin (NCEP) yaptığı açıklamada, 3 Temmuz’da yerküredeki ortalama ısının 17,01 santigrat derece olduğu ve bunun da, 2016 yılının Ağustos ayında kayedilen 16,92 santigrat dereceden sonra yeni bir sıcaklık rekoru anlamına geldiği bildirildi.

Açıklanan bu verileri değerlendiren, Imperial College London’a bağlı Grantham Enstitüsü’nden iklim araştırmacısı Friederike Otto, “Bu kutlanması gereken yeni bir aşama değil. İnsanlığın ve ekosistemin ölüm fermanı” ifadelerini kullandı.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İklimBU) Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, sosyal medyada yaptığı paylaşımda 3 Temmuz 2023’te kaydedilen 17,01°C‘nin günlük bir ölçüm olsa da insanlık tarihinde kaydedilmiş en yüksek ortalama sıcaklık olması nedeniyle önem taşıdığını vurguladı.

Kurnaz, “3 Temmuz Pazartesi günü küresel ortalama sıcaklık 17,01℃ olarak ölçüldü, bu şimdiye kadar yaşadığımız en sıcak gündü. Tekrar edeyim: DÜN TARİHTE İNSANIN YAŞADIĞI EN SICAK GÜNDÜ” ifadelerini kulllandı.

Dünyanın pek çok bölgesinde aşırı sıcaklar

Geçtiğimiz haftalarda ABD’nin güney eyaletleri, uzun süre aşırı sıcaklara maruz kalmış, Çin’de de hava sıcaklığının 35 derecenin üstünde seyrettiği uzun bir dönem yaşanmıştı.

Kuzey Afrika’da ısı yer yer 50 dereceye yaklaşırken, dünyanın en soğuk bölgesi olan Antartika’da, Ukrayna’ya ait Vernadski araştırma istasyonunda sıcaklık 8,7 derece olarak ölçülmüştü. Bu da Haziran ayı için söz konusu bölgede yine rekor bir seviye olarak kayıtlara geçti.

Bilim insanlarına göre küresel sıcaklığın bu denli artmasının bir sebebi iklim değişikliği; diğeri ise başlangıç safhasında olan yeni bir El Nino fenomeni.

El Nino hava olayı, basit bir anlatımla, Pasifik Okyanusu’ndaki sıcak suların doğuya kayarak küresel sıcaklıkların yükselmesi ile kendini gösteriyor. Okyanus yüzeyindeki suların ısısındaki büyük salınımlar ve bunların neden olduğu atmosferik olaylar, İspanyolca “oğlan çocuğu” anlamına gelen El Nino terimi ile adlandırılıyor.

ABD’li bilim insanlarına göre, geçen Haziran ayında ilk emareleri görülen yeni El Nino dalgası, özellikle 2024 yılında büyük kuraklıklara neden olabilir. Özellikle 1997/1998 yıllarında etkili olan El Nino, dünya üzerinde daha önce görülmemiş sıcaklık artışlarına sebep olmuştu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünyanın Eğimi Arttı; İklim Değişikliği Hızlanacak

Yapılan yeni bir çalışma, yeraltı sularının kullanımının Dünya’nın dönüşünü önemli ölçüde etkilediğini ortaya koydu. 1993 ile 2010 yılları arasında yer altı sularının kullanımı, Dünya’nın ekseninin 80 cm doğuya doğru eğilmesine neden oldu. 

Haber Merkezi / Geophysical Research Letters’ta yayınlanan çalışma, bu durumun iklim değişikliğini hızlandıracağına işaret etti.

1993 ve 2010 yılları arasında dünya genelinde 2 bin 150 gigaton yeraltı suyu kullanıldı. Yer altından çıkarılarak kullanılan su miktarı, dünya genelinde deniz seviyesinin altı mm yükselmesini sağlayacak oranda.

Güney Kore’deki Seul Üniversitesi’nden çalışmayı yöneten jeolog Ki-Weon Seo, Dünya’nın dönüşündeki değişikliğe bağlı olarak kutupların büyük ölçüde saptığını söyledi.

2016 yılında bilim insanları, su akıntılarının Dünya’nın dönüşünü etkileme gücüne sahip olduğunu keşfetmişlerdi. Ancak, yeraltı sularının Dünya’nın dönüşünde önemli bir etken olduğu ilk kez keşfedildi.

Bilim insanları, çalışmada, yer altı sularının dağılımına bağlı olarak dünyanın dönüş kutuplarındaki değişimi gözlemlediler. Çalışma, başlangıçta buz tabakaları ve buzullara dayanıyordu.

Dünya’nın eksenin kayması kuzey ve güney kutuplarının değişmesine neden olur. Kutup kayması adı verilen bu olgu, küresel iklimi önemli bir şeklide etkiler.

Öte yandan küresel ısınmanın kutup kaymalarına neden olduğu zaten bilinmekte.

Paylaşın

Türkiye’nin Yüzde 73,4’ü Çölleşme Tehlikesi Altında

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Ülkemizin yüzde 50,9’unun orta, yüzde 22,5’inin de yüksek derecede olmak üzere toplam yüzde 73,4’ünün çölleşme tehlikesi altındaki alanlardan oluşuyor. Ülkemizde erozyon, çölleşme nedenlerinin başında geliyor” dedi ve ekledi:

“Tarım arazilerinin yüzde 39’unda, mera arazilerinin ise yüzde 54’ünde erozyon görülüyor. Öte yandan büyüyen kentler verimli tarım arazilerinin azalmasına sebep oluyor. Tarım arazilerimiz, 1990-2022 yılları arasında yaklaşık 4 milyon hektar azalarak 27,9 milyon hektardan, 23,9 milyon hektara geriledi. Bu da yaklaşık 7,5 İstanbul büyüklüğünde tarım alanının kaybedilmesi demek oluyor.”

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) , “17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü” kapsamında bugün bir açıklama yayınlayarak Türkiye’nin yüzde 73.4’ünün çölleşme tehlikesi altında olduğunu belirtti.

Gıda güvenliğini sağlamak, iklim değişikliğine karşı dirençli olmak ve kuraklıktan daha az etkilenmek için çölleşme ile mücadelenin önemine dikkat çeken TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Çölleşmenin yıllık maliyetinin ülkelerin gayrisafi millî hasılasının (GSMH) yüzde 4-8’i olduğu tahmin ediliyor. Bu oranın 2050 yılında yüzde 40’lara ulaşacağı öngörülüyor” dedi. Deniz Ataç, şunları kaydetti:

“Dünyada arazi tahribatının boyutları ürkütücü seviyeye geliyor. 2019 BM Arazi Raporu’nda 30 milyon km2 yani yaklaşık Afrika kıtası büyüklüğündeki arazi varlığının tahrip olduğu dile getiriliyor. Bu tahribatın içinde dünyanın yüzde 45’ini ve dünya nüfusunun 3’te 1’ini oluşturan kurak alanlar önemli yer teşkil ediyor.

Zor koşullara adapte olmuş fakat kırılgan bir ekosisteme sahip olan kurak alanlar dünya ekili tarım arazilerinin yüzde 44’ünü, canlı hayvan varlığının ise yüzde 50’sini barındırıyor. Gıda güvenliği açısından önemi tartışmasız olan bu alanların yüzde 20’sinde çölleşme görülüyor. Çölleşen arazilerin yüzde 87’sinde ise ana nedeni erozyon teşkil ediyor, iklim değişikliği ise süreci hızlandırıyor.”

Çölleşme nedeniyle tarım topraklarında verimliliğin azaldığını kaydeden Ataç, toprak verimliliğinin azalmasının doğal olarak ekonomik kayıplara da neden olduğuna işaret ederek, “Ülkemizin yüzde 50,9’unun orta, yüzde 22,5’inin de yüksek derecede olmak üzere toplam yüzde 73,4’ünün çölleşme tehlikesi altındaki alanlardan oluşuyor. Ülkemizde erozyon, çölleşme nedenlerinin başında geliyor.

Tarım arazilerinin yüzde 39’unda, mera arazilerinin ise yüzde 54’ünde erozyon görülüyor. Öte yandan büyüyen kentler verimli tarım arazilerinin azalmasına sebep oluyor. Tarım arazilerimiz, 1990-2022 yılları arasında yaklaşık 4 milyon hektar azalarak 27,9 milyon hektardan, 23,9 milyon hektara geriledi. Bu da yaklaşık 7,5 İstanbul büyüklüğünde tarım alanının kaybedilmesi demek oluyor” dedi.

Kuraklık göçü tetikliyor

İklim değişikliğinin kurak bölgeleri daha da kuraklaştırarak bölgedeki insanların yaşam koşullarını güçleştirdiğini belirten Ataç, iklim krizi sebebiyle dünyanın ortalama sıcaklığı sanayi öncesi döneme göre 1,1°C arttığına işaret etti. Sıcaklık artışı sebebiyle atmosfer dengesi bozulan dünyanın birçok bölgesinde kuraklık başta olmak üzere çeşitli krizlerin baş gösterdiğine dikkat çeken Ataç, bu durumun da insanları doğup büyüdükleri evlerini bırakıp göç etmeye zorladığını söyledi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yaptığı çalışmaları da aktaran Ataç, buna göre kuraklık ve çölleşmenin neden olduğu göç krizinden en çok kadınlar ve çocukların etkilendiğine dikkat çekti. Ataç, “Çalışmalarda kadınların çoğunlukla arkada bırakıldığı gözlemleniyor ve göç eden kadınların göç yollarında ciddi tehlikelerle karşılaştığı biliniyor. Yine aynı çalışmalar, çölleşme ve buna bağlı göç meselesinin toplumsal cinsiyet ekseninde ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.

“Çözüm yine topraktan geçiyor” diye konuşan Ataç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun için arazi kullanım planlarının hazırlanması, kanunlarda yer alan orman, mera ve verimli toprakları başka amaçla kullanımı kolaylaştıran hükümlerin yürürlükten kaldırılması, erozyonla mücadele edilmesi, sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ve tahrip edilmiş arazilerin eski haline getirilmesi yani restorasyon çalışmaları yapılması gerekiyor.

İklim değişikliği ile mücadele için de restorasyon çalışmalarının büyük önemi bulunuyor. Birleşmiş Milletler tarafından 2030 yılına kadar tahrip edilmiş arazilerin yüzde 30’unda restorasyon çalışmalarının yapılması hedefleniyor. Gıda güvenliğini sağlamak, iklim değişikliğine karşı dirençli olmak ve kuraklıktan daha az etkilenmek için çölleşme ile mücadele büyük önem taşıyor. Çölleşme ile mücadele, bugünün yaşanan sorunlarını azaltmak, geleceği kazanmaktır.”

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünya Meteoroloji Örgütü: Rekor Sıcaklıklar Görülebilir

Yüzde 98 ihtimalle 2023 ila 2027 yıllarından en az birinin en sıcak yıl ve 5 yılın tamamının da küresel hava sıcaklıklarının rekor seviyelere ulaştığı bir dönem olacağı duyuruldu.

Söz konusu dönemde, yüzde 66 ihtimalle yıllık ortalama yüzeye yakın hava sıcaklığının da sanayi devrimi öncesine oranla en az 1,5 dereceden fazla olacak. Keza, 2027’ye kadar küresel hava sıcaklıkları rekor seviyelere ulaşabilecek.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) 2023-2027’de dünya genelinde rekor hava sıcaklıkları görülebileceğini bildirdi.

Birleşmiş Milletler çatısı altında bulunan WMO’nun raporunda, sera gazı salımı ve El Nino hava olayının, hava sıcaklıklarını daha da artırdığı bilgisi yer aldı.

Raporda yüzde 98 ihtimalle 2023 ila 2027 yıllarından en az birinin en sıcak yıl ve 5 yılın tamamının da küresel hava sıcaklıklarının rekor seviyelere ulaştığı bir dönem olacağı belirtildi.

Söz konusu dönemde, yüzde 66 ihtimalle yıllık ortalama yüzeye yakın hava sıcaklığının da sanayi devrimi öncesine oranla en az 1,5 dereceden fazla olacak

Keza, 2027’ye kadar küresel hava sıcaklıkları rekor seviyelere ulaşabilecek.

Hava sıcaklıklarının dünyanın farklı bölgelerindeki yağmurları etkileyebileceği belirtilirken, yağmurların bölgesel olarak artabileceği veya azalabileceğine dikkati çekildi.

Raporda, sera gazı emisyonunun da okyanusların ısınması ve asitlenmesine, buzulların erimesine, deniz seviyesindeki yükselişle ve aşırı hava olaylarına yol açtığı ifade edildi.

Raporda açıklamalarına yer verilen WMO Genel Sekreteri Petteri Taalas, rekor sıcaklıkların sağlık, gıda güvenliği, su yönetimi ve çevre açısından geniş kapsamlı sonuçları olacağını söyledi.

Taalas, bu sonuçlara karşı hazırlıklı olunması uyarısında bulundu.

Ayrıca Taalas, yaptığı basın açıklamasında El Nino’nun “insan kaynaklı iklim değişikliği ile birleşerek küresel sıcaklıkları keşfedilmemiş bir bölgeye iteceği” uyarısında bulundu.

Geçen yılki raporda bu ihtimal yaklaşık yüzde 50 olarak belirtilmişti.

Yıl ortasında El Nino’ya geçiş dünya genelinde bilim insanlarını endişelendiriyor.

Uzmanlar, hava olayının, iklim değişikliğinden farklı olmakla birlikte muhtemelen aşırılıkları artıracağı, Kuzey Amerika’ya daha sıcak hava, Güney Amerika’ya ise kuraklık getireceği ve Amazonlarda daha büyük yangın riskine neden olacağını dile getiriyor.

Öte yandan BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin gelecekteki sera gazı emisyonlarına dayanan iklim projeksiyonlarının aksine, WMO güncellemesi daha ziyade tahmine dayalı uzun süreli bir hava tahmini sunuyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Küresel Isınma: 25 Milyar Atom Bombası Gücünde Enerji Hapsolmuş

1971’den 2020’ye kadar yapılan ölçümler, gezegenin kabaca 380 zettajoule fazladan ısıyı hapsettiğini ortaya koyuyor. Bir zettajoule (Zj), bir sekstilyon (10 üzeri 21) joule’a eşit. Yıllık küresel enerji tüketiminin yaklaşık 0,5 ZJ olduğu tahmin ediliyor.

Bu da insanlığın sera gazı emisyonlarının 2020’ye kadarki 50 yıllık dönemde yarattığı etkinin, Hiroşima nükleer bombasının yaydığı enerjinin yaklaşık 25 milyar katı olduğu anlamına geliyor.

Araştırmacılar, bugüne kadarki ekstra enerjinin neredeyse hepsinin (yaklaşık yüzde 90’ı) okyanuslara gittiğini ve özellikle de suyun en üst kısmında biriktiğini dile getiriyor.

Bilim insanları, 1971’den beri küresel ısınma nedeniyle Dünya’da hapsedilen enerjinin, bir nükleer bombanın 25 milyar katı olduğunu söylüyor.

Avustralyalı iklim araştırmacıları Andrew King ve Steven Sherwood, The Conversation’da kaleme aldıkları bir yazıda yaklaşık 50 yılda Dünya ekosistemine eklenen bu devasa enerjinin çoğunlukla okyanuslarda hapsedildiğini ve bunun da su ekosistemine çok zararlı olduğunu belirtti.

Araştırmacılar bu enerji ölçümlerinin Dünya yörüngesindeki uydular ve suyun altında ısı ölçen robotik cihazlarla kesin biçimde yapıldığını ifade etti.

Buna göre, 1971’den 2020’ye kadar yapılan ölçümler, gezegenin kabaca 380 zettajoule fazladan ısıyı hapsettiğini ortaya koyuyor.

Bir zettajoule (Zj), bir sekstilyon (10 üzeri 21) joule’a eşit. Yıllık küresel enerji tüketiminin yaklaşık 0,5 ZJ olduğu tahmin ediliyor.

King ve Sherwood’un aktarımına göre II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima’ya atılan atom bombası Küçük Çocuk’un (Little Boy), 15 trilyon joule enerji ürettiği tahmin ediliyor.

Bu da insanlığın sera gazı emisyonlarının 2020’ye kadarki 50 yıllık dönemde yarattığı etkinin, Hiroşima nükleer bombasının yaydığı enerjinin yaklaşık 25 milyar katı olduğu anlamına geliyor.

Araştırmacılar, bugüne kadarki ekstra enerjinin neredeyse hepsinin (yaklaşık yüzde 90’ı) okyanuslara gittiğini ve özellikle de suyun en üst kısmında biriktiğini dile getiriyor.

“Su mükemmel bir ısı emicidir” diyen King ve Sherwood, “Mercanların ağarmasında ve deniz seviyesinin yükselmesindeki en büyük rol, okyanuslardaki ısınma” ifadelerini kullanıyor.

Bugün gezegenin yüzeyindeki ortalama sıcaklığın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,2 derece daha fazla olduğunu vurgulayan ikili, “Endüstriyel uygarlığı mümkün kılan yoğun enerjili yakıtlar, aslında muazzam bir acıyı beraberinde getiriyor” diye ekliyor:

Kendimizi insan nüfusunun genişlemesine, çiftçilik yapmasına, şehirler inşa etmesine ve yaratmasına izin veren rahat iklim koşullarının dışına itme riskiyle karşı karşıyayız.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzmanlardan “Bu Yıl Rekor Hava Sıcaklıkları Görebiliriz” Uyarısı

Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo’ysa henüz net bilgiler olmamakla birlikle rekor sıcaklıkların beklenebileceğine vurgu yaptı. Buontempo, sonbaharla birlikte görülmeye başlayacak El Nino etkilerinin, yılın sonlarına doğru kendisini daha fazla hissettirebileceğini belirtti.

Şu ana kadar meteorolojik ölçümlerin yapılmaya başlandığı dönemden bu yana kayda geçen en yüksek sıcaklıkların 2016 yılında yaşandığı biliniyor. Küresel ısınmanın etkilerinin El Nino’yla birleşmesi dünya genelinde rekor sıcaklıkların kaydedilmesine neden olmuştu. Küresel ısınma nedeniyle son 8 yıldır dünya genelinde rekor düzeyde sıcaklık artışları kayda geçiyor.

Uzmanlar, El Nino adı verilen atmosferik olayların geri dönüşüyle birlikte 2023 ve 2024 yıllarında rekor sıcaklıklar görülebileceğine dikkat çekiyorlar.

Yapılan bilimsel değerlendirmeler ve tahminlere göre, Pasifik Okyanusu’nda sıcaklıkların genel olarak düşmesine neden olan La Nina atmosfer olaylarının ardından dünya şimdi yeniden sıcaklıkları arttıracak El Nino’yla karşı karşıya kalacak. Uzmanlar El Nino’nun etkilerini bu yılın sonlarına doğru hissettirmeye başlayacağını belirtiyor.

El Nino adı verilen atmosfer olayları sırasında ekvator hattında esen rüzgarlar hafifliyor ve bu da okyanuslardaki su sıcaklığının artmasına neden oluyor.

El Nino genel etkileri olarak rekor düzeyde sıcaklıkların yaşandığı bir döneme işaret ediyor. Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo’ysa henüz net bilgiler olmamakla birlikle rekor sıcaklıkların beklenebileceğine vurgu yapıyor.

Buontempo, sonbaharla birlikte görülmeye başlayacak El Nino etkilerinin, yılın sonlarına doğru kendisini daha fazla hissettirebileceğini belirtti.

Şu ana kadar meteorolojik ölçümlerin yapılmaya başlandığı dönemden bu yana kayda geçen en yüksek sıcaklıkların 2016 yılında yaşandığı biliniyor. Küresel ısınmanın etkilerinin El Nino’yla birleşmesi dünya genelinde rekor sıcaklıkların kaydedilmesine neden olmuştu.

Küresel ısınma nedeniyle son 8 yıldır dünya genelinde rekor düzeyde sıcaklık artışları kayda geçiyor. Londra merkezli Imperial College Grantham Enstitüsü’nden Friederike Otto da El Nino’nun küresel ısınma etkileriyle birlikte rekor düzeyde sıcaklık artışlarına neden olabileceğine dikkat çekiyor.

Otto, “Eğer El Nino atmosferde El Nino olayları yaşanırsa bu 2016’dan daha sıcak günler göreceğimiz anlamına gelir” değerlendirmesini yapıyor.

AB Copernicus tarafından yayımlanan son rapore göre, son 5 yıl yaşanan en sıcak 5 yıl olarak hali hazırda kayda geçmiş durumda. Avrupa kıtasında da rekor düzeyde sıcak havalar 2022 yılının yaz aylarında yaşanmıştı. Copernicus, dünya sıcaklık ortalamasının fosil yakıtların kullanılmaya başladığı endüstri devrimi öncesine göre ortalama 1,2 derece yükseldiğini belirtiyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın