CHP’li Özel’den Bakan Koca’ya ‘sağlık çalışanlarının özlük hakları’ soruları

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle bir önerge veren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, salgın sürecinde özveriyle sağlık çalışanlarının taleplerini gündeme getirdi. Özel, önergede, sağlık çalışanlarının özlük haklarında hiçbir iyileştirme yapılmadığına dikkat çekti.

Haber Merkezi / CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede, sağlık çalışanlarının taleplerini gündeme getirdi

Kovid salgını sürecinde, özveriyle görev yapan binlerce sağlık çalışanı bu Kovid’e yakalandığını ve 385 sağlık çalışanın da hayatını kaybettiğine dikkat çeken Özel, “Türkiye, en fazla sağlık çalışanını Kovid’e kurban veren ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Sağlık çalışanlarımız, izin, istifa ve emeklilik yasağı ile canları pahasına görev yapmasına karşın, özlük haklarında hiçbir iyileştirme yapılmamış, ek ödemeler de emeklerini karşılamaktan çok uzak kalmıştır. ‘Sağlık çalışanlarımızın haklarını ödemeyiz’ şeklinde pek çok kez açıklama yapılmasına karşın, sağlık çalışanlarının taleplerinin yerine getirilmesi, haklarının bir kısmının bile ödenmesi konusunda hiçbir adım atılmamıştır” dedi.

CP’li Özel, Bakan Koca’ya şu soruları yöneltti:

  • 2018 ve 2019 yıllarında sağlık çalışanlarına yapılan ek ödemelerin toplam tutarı ne kadardır?
  • Mart 2020-Mart 2021 döneminde, sağlık çalışanların ödenen ek ödemenin bir yıllık toplam tutarı ne kadardır? Bu ödeme kaç sağlık çalışanına yapılmıştır? Bu dönemde ödenen en yüksek ve en düşük ek ödeme miktarı ne kadardır?
  • Salgın sürecinde, kaç sağlık çalışanı hastalığa yakalanmış, kaçı yaşamını yitirmiştir? Kovid nedeniyle çalışamaz duruma gelen sağlık çalışanı sayısı kaçtır?
  • Mart 2020-Mart 2021 döneminde kaç yeni sağlık çalışanı istihdam edilmiştir?
  • Kovid nedeniyle iş göremez hale gelen ya da yaşamını yitiren sağlık çalışanlarından kaçına; Kovid, meslek hastalığı kabul edilerek özlük hakları sağlanmış ve maaş bağlanmıştır? Başvurduğu halde; maaş bağlanmayan sağlık çalışanı sayısı kaçtır?
  • Sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilerek, biraz olsun haklarının ödenmesi yönünde bir girişimde bulunacak mısınız? Yoksa “Sağlık çalışanlarının hakkını ödeyemeyiz” demeye devam mı edeceksiniz?
Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Üreten ülke güçlüdür

Uşak’ta Kanaat Önderleri ve Muhtarlar Toplantısına katılan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin her anlamda üretmesi lazım. Üniversite bilgi üretecek, tarlada, sokakta üreteceğiz. Lokantada, otelde hizmet üreteceğiz. Sanatçı sanat üretecek. Üreten ülke güçlüdür. ” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında siyasi iktidarların başarısının yarattıkları istihdamla ölçülebileceğini de aktaran CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “19 yılın sonunda siz 10 milyonu aşkın işsiz yaratmışsanız hangi başarıdan söz ediyorsunuz.” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Uşak’ta Sivaslı Belediyesi’ni ziyaret etti. Ziyaretin ardından CHP lideri Kılıçdaroğlu, Muharremşah Köyü’nde besiciler ve çiftçiler ile buluştu. Geçtiğimiz ay Uşak’ta, maddi sıkıntılar nedeniyle yaşamına son veren esnaf Reşat Keskin’in ailesine taziye ziyaretinde bulunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İsmetpaşa Caddesi üzerinde bulunan esnaf ile de bir araya geldi.

“Çok çalışmamız gerekiyor”

CHP lideri Kılıçdaroğlu esnaf ziyareti sonrası, Atatürk Kültür Merkezi’nde partiye yeni katılan üyelere CHP rozeti taktı. Daha sonra partililere seslenen Kılıçdaroğlu, CHP rozetinin sıradan bir rozet olmadığını ifade ederek, herkesin çok çalışması gerektiğini dile getirdi. Vatan, bayrak ve insanların huzuru için mücadele edeceklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Devraldığımız miras içinde hiç kimse kimliğinden ötürü, yaşam tarzından veya inancından ötürü ötekileştirilmemelidir. Herkese insan olarak saygı duymalıyız. Bu rozeti taktığımız andan itibaren kendimiz için değil ülkemiz, bayrağımız ve insanlarımız için çalışacağız. Bugün insanlarımız rahatsızsa, evlerine ekmek götüremiyorlarsa, binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa, binlerce kadın çöplerden yiyecek topluyorlarsa bu 21. yüzyılın Türkiye’sinde kabul edebileceğimiz bir olay değildir. O nedenle bize düşen bir görev var.”

CHP lideri Kılıçdaroğlu Uşak programı kapsamında son olarak, Kanaat Önderleri ve Muhtarlar Toplantısına katıldı. Katılımcıların sorunları ve taleplerini dinleyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu, konuşmasında Türkiye’de bir ekonomik sıkıntı yaşandığını ve bu anlamda kanaat önderlerinin de üzerine görev düştüğünü ifade etti.

Bu dönemde muhtarların hak ettiği değeri görmediğini belirten Kılıçdaroğlu, muhtarlardan iktidara karşı tepkilerini dile getirmelerini istedi. Tarım Kanunuyla her yıl milli gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilmesi gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, çiftçinin devletten alacaklı olduğunu aktardı.

Türkiye’nin 1940’lı yıllarda dünyada uçak ihraç eden birkaç ülkeden birisi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Uçak fabrikasının temeli 1925’de Kayseri’de atıldı. 8 yıl sonra Kayseri’den kalkan uçak Ankara’ya indi. Etimesgut’ta uçak motoru fabrikaları vardı. Var mı öyle bir fabrika ? Eskişehir’de ayrıca uçak fabrikamız vardı. Ne oldu ? Kendi gemimizi yapıyorduk. 1940’lardan bahsediyorum. Ne oldu bunlara ? Ne oldu bize ? Hiç kimseye minnet etmeyen, başı dik bir devlet düşünün. Onurlu bir devlet düşünün. Daha da önemlisi bütün mazlum milletlere örnek olan bir devlet düşünün. Bütün İslam devletlerine örnek olan bir devlet düşünün. Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye budur. Okuduğu Kur’an-ı anlasın diye Türkçe mealini de hazırlayan Mustafa Kemal’dir. Kaçımız tarihimizi gerçek anlamda biliyoruz. Kaçımız bu tarihimizi çocuklarımıza öğretiyor. Bu açıdan ciddi sorunlar var.”

Türkiye’de halen birleştirilmiş sınıflar olduğunu, 1, 2 ve 3’üncü sınıf öğrencilerinin aynı sınıfta ders gördüklerini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Aynı öğretmenden ders görüyorlar. Derslik yok. 21’inci yüzyıldan bahsediyorum ve Türkiye’den bahsediyorum.” dedi.

“Siyasi partiler devlet olmak için iktidar olmazlar”

Kemal Kılıçdaroğlu, 18’inci yüzyıl kavramlarıyla 21’inci yüzyılın sorunlarının çözülemeyeceğini belirterek, “21’inci yüzyılın en temel ayrışma noktası demokrasiyle, otoriter rejimdir. Demokrasiyi savunuyorsak beraber olmak zorundayız. Bizim oturup yeniden düşünmemiz lazım. Bir takım tutar gibi parti tutulmaz. Bir parti yanlış yapıyorsa vatandaş diyecek ki ‘kusura bakma yanlış yaptın, sana oy vermiyorum.’ 4 yılda bir seçim yapılmasının nedeni de o. Siyasi partiler devlet olmak için iktidar olmazlar. Devleti yönetmek için iktidar olurlar. Arada fark var.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin her anlamda kalkınması için kendisinin 4 ayaklı bir strateji öngördüğünü vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Can ve mal güvenliğini sağlayan sihirli sözcüğün adı nedir, demokrasi. Türkiye’de yargı bağımsızlığı var mı, yok. Yabancı geliyor mu, gelmiyor. Bizim iş adamlarımız yatırım yapıyorlar mı ? Bu tabloyu ortaya çıkaran siyasi atmosferin hepimizin sorunu olması lazım. Yargı bağımsızlığı olacak. Düşünce özgürlüğü olacak.

Stratejinin ikinci ayağı, üreten Türkiye. Türkiye’nin her anlamda üretmesi lazım. Üniversite bilgi üretecek, tarlada, sokakta üreteceğiz. Lokantada, otelde hizmet üreteceğiz. Sanatçı sanat üretecek. Üreten ülke güçlüdür. Üçüncü ayak güçlü bir sosyal devlet. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı güçlü bir sosyal devlet. O zaman ürettiğimizi hakça bölüşeceğiz. Devlet dediğimiz kurum hiç kimseyi gelecek endişesiyle karşı karşıya getirmeyecek.

Stratejinin dördüncü ayağı sürdürülebilirlik. Yaptığınız yatırımları sürekli büyüteceksiniz. Demokrasi kültürünüzü sürekli büyüteceksiniz. Eski kavgaları bir tarafa bırakmak zorundayız ve artık helalleşmemiz lazım. Geleceğe bakmamız lazım. Haklı haksızı bırakalım.”

Siyasi iktidarların başarısının yarattıkları istihdamla ölçülebileceğini de aktaran Kılıçdaroğlu, “19 yılın sonunda siz 10 milyonu aşkın işsiz yaratmışsanız hangi başarıdan söz ediyorsunuz.” diye konuştu.

Paylaşın

CHP’li Torun: Engelleri teker teker aşıyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP’li belediyelere yönelik eleştirilerine yazılı bir açıklama ile cevap veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, açıklamasında “Belediyelerimiz kara propagandaları boşa çıkardıkça Erdoğan’ın güvendiği dağlara karlar yağıyor, dengesi bozuluyor, ne yapacağını şaşırıyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasında “İstanbul’a ihanet eden, Ankara’yı parsel parsel satan bu zihniyetten belediyecilik dersi alacak değiliz. Belediyelerimizi karalamak için beş poşet çöpten medet umar hale gelmek, acizliktir” belirten CHP’li Torun’un yazılı açıklaması şöyle:

“Yerel seçim sonuçlarını bir türlü içine sindiremeyen Erdoğan, oyunu alamadığı vatandaştan intikam almak ve halkın oylarıyla göreve gelen belediyelerimizi karalamak için bin dereden su getiriyor. Bu sorunlu zihniyet; yeri geliyor; belediye başkanlarımız hakkında hukuksuz soruşturmalar başlatıyor, yeri geliyor bağış kampanyalarına el koyuyor, yeri geliyor kaynakları ve yetkileri tırpanlayarak belediyelerimizin elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Ancak bizim belediyelerimiz, iktidarın önüne çıkardığı tüm engelleri, halkla birlikte teker teker aşıyor.

“Millet inim inim inlerken…”

Erdoğan, tüm bu baskılardan bir sonuç alamayınca, 30 yıl önceki görüntülerden medet umarak, ‘çöp, çukur, çamur’ iftirasına sığınıyor. Millet inim inim inlerken kafayı çöple bozan Erdoğan, grup toplantılarını videolu şovlara çevirmekten dahi geri durmuyor. Belediyelerimiz tüm kara propagandaları boşa çıkardıkça Erdoğan’ın güvendiği dağlara karlar yağıyor. Böyle olunca da dengesi bozuluyor, ne yapacağını şaşırıyor.

Artık belediyelerin kaynakları bir avuç yandaşa değil vatandaşa gittiği için Erdoğan’ın hırçınlığı da artıyor. Kendisine şunu söylüyoruz: İstanbul’a ihanet eden, Ankara’yı parsel parsel satan, Serik’te 500 bin liralık rüşvetin hesabını veremeyen, şehirlerimizi 25 yılda betona gömen bu zihniyetten belediyecilik dersi alacak değiliz. Erdoğan işi gücü bırakıp belediyelerimize saldıracağına; 10 milyonu aşan işsizimize yüzde 16’lara dayanan enflasyona, yoksulluğa mahkûm edilen vatandaşlarımızın derdine kafa yormalıdır.

“Siyaset üretemiyorlar”

Belediyelerimizi karalamak için beş poşet çöpten medet umar hale gelmek, acizliktir, siyaset üretememektir. Beş poşet çöp toplanır, temizlenir. Zaten kısa sürede temizlenmiştir. Erdoğan kısa sürede toplanan beş poşet çöpün peşine düşeceğine, 19 yılda ülkede yarattığı sorunları temizlemeye uğraşmalıdır. Ancak o sorunları çözmek de artık ülkeyi yönetmekten aciz olan bu iktidara değil bize nasip olacaktır.

Artık milletin gözünden ve gönlünden düşen bu iktidar, belediyelerimize saldırarak güç toplayacağı gafletine yenilmiştir. Erdoğan artık bu gafletten uyanmalı, belediyelerimizin yakasından düşmelidir. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar bizim rotamız, millete hizmettir. Milletimiz de kendi seçtiği belediye başkanlarını bu iktidara yedirmemiş ve yedirmeyecektir. Bu içi boş saldırılardan iktidara ekmek çıkmamış, çıkmayacaktır.”

Paylaşın

SP’den istifa eden Cihangir İslam, CHP’ye katıldı

Mart 2020’de Saadet Partisi’nden istifa eden Cihangir İslam, CHP’ye katıldı. İslam’a rozetini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu taktı. Cihangir İslam’ın katılımıyla CHP’nin Meclis’teki sandalye sayısı 136’ya yükseldi.

Haber Merkezi / Cihangir İslam, “Metot ve görüş farklılıkları, bunun yanında vesayetten ari, özgürlükçü, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve her kesimi kucaklayan bir anlayışın hakim olmasına dair inancım genel anlamda istifa gerekçelerimi oluşturmuştur” sözleriyle geçen yılın mart ayında Saadet Partisi’nden istifa etmişti.

CHP sıralarından seçimlere giren Cihangir İslam 2018 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçilmiş vekil seçildikten sonra Meclis’te Saadet Partisi sıralarına geçmişti.

Cihangir İslam kimdir?

1959 yılında Sakarya’da dünyaya gelmiştir. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı ve Profesördür. İlkokulu Adapazarı Atatürk İlkokulunda, ortaokul ve liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anadolu Üniversitesi AÖF Felsefe Bölümü ve SUSEM İslami İlimler Programı mezunudur.

ABD Minnesota Üniversitesi, Kanada – Montreal McGill Üniversitesi ve ABD Minnesota Twin Cities Spine Center’da Omurga Cerrahisi ve Klinik Araştırma eğitimi aldı ve fellowship programlarını tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Felsefe yüksek lisans öğrencisidir. Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Kafkas Üniversitesinde Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyeliği, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şefliği yaptı.

Mazlumder, Saadet Partisi, Has Part, Adalet Zemini ve Hak ve Adalet Platformu kurucularındandır. Artı TV 45 + 45 Programı eş moderatörlüğü, Duvar gazetesi köşe yazarlığı yaptı. 100’ün üzerinde bilimsel çalışması yanında sosyal alanda yayımlanmış çok sayıda makalesi vardır. Çok iyi düzeyde İngilizce, orta düzeyde Almanca ve Arapça bilen İslam, 3 çocuk babasıdır.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: CHP, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey’e verdiği röportajda, “CHP, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin siyasi kadrolarının evi CHP’dir. ” ifadelerini kullandı.

CHP’nin sağa kaydığı eleştirilerinin de sorulduğu CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin “Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu “sözde” solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey’e verdiği röportajı şöyle:

Sizinle yine çok tartışmalı bir dönemin ardından buluşuyoruz. Önce kurultay, Millet İttifakı polemikleri ve tabii ki Muharrem İnce faktörü… Bir açıklama yaptınız ve iddiaları parti yönetimi olarak yanıtladınız. Muharrem İnce’yi disipline vermeyi düşünüyor musunuz?

Bu aşamada hayır.

Peki hangi aşamada?

Partiye zarar veren hiç kimseyi partide tutmak istemeyiz.

Muharrem İnce CHP’ye zarar veriyor mu, kime yarıyor bu kargaşa?

Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum.

İnce, sizi muhalefetin tek adamı olmakla itham etti. Kurultay döneminde de bu yönde eleştiriler aldınız. Doğru mu, tek adam mısınız?

Öncelikle şunu söylemek isterim, kurultay, gerçekten de çok güzel bir atmosferde gerçekleşti. Pandemi döneminin tüm koşullarına uyuldu. Hiçbir yerden, medya mensupları dahil şikâyet gelmedi. Kurallara uyarak gereği yapıldı. Söylem olarak da son derece başarılı bir kurultaydı. “Kurultayı neden şimdi yapıyorsunuz?” diye eleştiriler geldi. “Partiler kongrelerini yapabilir” diye açıklama gelince, yaptık. Çünkü sonbaharda tablonun ağırlaşabileceğini görüyorduk, ki zaman bizi haklı gösterdi. Önümüzdeki dönemde, Covid-19’la ilgili olarak çok daha kötü bir tabloyla karşı karşıya kalabilir Türkiye.

Fotoğrafın geneline baktığımızda hiçbir siyasi partide genel başkana karşı bu kadar direnç gösterilmiyor. Niye CHP’de hep bir parti içi muhalefet, bir hareket var?

Demokrasinin gereğidir bu durum, olması gerekendir. Kişisel çıkar, kişisel ikbal amacı taşımadıkça her türlü eleştiriyi, her türlü muhalefeti anlayışla karşılamak tarihsel sorumluluğumuzdur. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin ana direklerinden, temel taşlarından biridir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin siyasi kadrolarının evi CHP’dir. Ülkemizi çok partili siyasi hayata taşıyan parti, CHP’dir. Şimdi yeni bir devrime doğru yürüyoruz. Cumhuriyetimizi, kuruluşunun yüzüncü yılında demokrasiyle taçlandıracağız. Dolayısıyla demokrasiyi savunuyorsak önce parti içinde demokrat olacağız. Eğer bir yanlışlık varsa yanıtını veririz, yoksa gelen eleştirilerden ders çıkarırız. Bunu yapmazsak kuruluş felsefemize aykırı davranmış oluruz. Ana felsefemiz, ülkenin bağımsızlığı, ekonomik büyümeyi sağlamak, çok partili hayata geçmek, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak. Dolayısıyla bu eksenden sapamayız. Bu eksen, milyonların benimsediği, içselleştirdiği eksendir. Bu ekseni belirleyen Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlığı yakalamaktan, aşmaktan söz ediyor. Çağdaş uygarlığı, bilgiyle, bilimle aşarsınız. Üniversiteleriniz, insan kaynağınızla, güçlü bir ekonomiyle aşarsınız. Dünyada saygınlığı olan ülkeyi böyle inşa edersiniz. Türk Lirası’nın değer kazanmasını isterseniz bunun yolu da üretimden geçiyor. Üretimin bir ülkenin bağımsızlığı açısından ne kadar değerli olduğunu bilen de yine Mustafa Kemal ve arkadaşlarıydı. Osmanlı’nın bütün borçlarının sırtında olduğu en zor dönemlerde savunma sanayiinden tutun, şeker, kâğıt, demir çelik fabrikalarına kadar, savaş meydanlarında kazanılan zaferleri ekonomik zaferlerle taçlandırmışlardır. Bu ekonomik zaferler, Türkiye’ye dünya ölçeğinde saygınlık kazandırmıştır. Özetle ben parti içi eleştirilere, muhalefete demokrasi penceresinden bakıyorum. Dediğim gibi olması gereken budur. Pek çok partide böyle bir yaklaşım olmadığı, lidere bağlılık korkuyla ilişkili olduğu, liderin bizzat kendisi eleştiriden hoşlanmadığı için CHP’de kökleştirmeye çalıştığım eleştirel bakış açısı yadırganıyor haliyle. Ama Türkiye tüm bunları aşacaktır.

Partinizdeki muhaliflerden konu açılmışken… Selin Sayek Böke sizi eleştiren, size karşı hareket başlatan ekipte yer alıyordu. Genel sekreter seçilmesi de hayli şaşırttı. Burada hangi motivasyonla hareket ettiniz?

Özel bir motivasyana gerek yok. Selin Hanım, partili bir arkadaşımız. Avrupa Konseyi’nde ülkemizi ve partimizi başarıyla temsil ediyor. Sadece Selin Hanım’la ilgili değil, diğer pek çok arkadaşımızla geçmişte ve hatta bugün bile bazı konularda farklı düşünüyor olmamız, birlikte çalışamayacağımız anlamına gelmez. Eğer siz, az önce sıraladığım hedefleri gerçekleştirmek istiyorsanız ortaklaşmak zorundasınız. Birlikte çalışmak zorundasınız. Sizi eleştirdi diye eleştirenleri partinin dışına atarsanız, “Artık senin burada yerin yoktur” diye bir kin, öfke, önyargıyla yaklaşırsanız bunun adı zaten “siyaset” olmaz. Siyaset, kin ve öfkeyle yönetilecek bir alan değil. Tam tersine siyaset, gelen eleştirilerden ders almasını bilen bir yönetim anlayışıdır. Böyle yaparsanız başarılı olursunuz. Geçmişte bana muhalefet eden, kurultayda benim değil başka bir adayın kazanması yönünde imza veren, oy veren arkadaşlarım arasında hâlâ milletvekili olan, belediye başkanı olan, partimizin yönetim organlarında görev alan isimler var. Biz birlikteyiz. Demokrasiyi içselleştirmişseniz bunları olağan bulmalısınız.

Olağan buluyor ve hiç öfkelenmiyorsunuz, öyle mi?

Evet, öyle. Hiç öfkelenmiyorum, kimseye kin tutmuyorum. Hatta hiç öfkelenmediğim, en ağır eleştirileri yapmış arkadaşlarımla da çalışabildiğim, çalışmaktan memnuniyet duyduğum için en yakın arkadaşlarımdan zaman zaman eleştiri de alıyorum. (Gülerek)

Kurultayda PM dışında kalıp MYK’ye giremeyen Tuncay Özkan’a başdanışmanlık verdiniz. Sizin için neden vazgeçilmez bir partili Tuncay Özkan?

Hayır, az önce de söyledim, demokrasiyi içselleştirmişseniz, liyakate önem veriyorsanız, hiç kimse vazgeçilmez değildir. Tüm görevler ve görevlendirmeler için geçerlidir bu. Önce onun altını özenle çizeyim. Bugünkü koşullarda medya ve iletişim konularında en iyi görev yapacak arkadaşımız oydu. O çerçevede kendisine bir görev verdik. Yoksa kendisini partinin dışına itmek veya “seçilmedi” diye başka bir arayış içine girmek doğru değildi. Gördüm, çalışıyor. Ona yönelik ciddi eleştiriler yapılıyor ama o hiçbir TV kanalına çıkmıyor. Sadece işini yapıyor. Dolayısıyla arkadaşımız bu görevini sürdürecek.

Bu noktada, kurultay öncesi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yaptığı “Tuncay Özkan’ın girmesini istemedim” açıklamasını hatırlatmam gerekiyor. Sorun mu var?

Doğru bulmadığımı söyledim.

İşinize müdahale olarak mı gördünüz?

Hayır, doğru bulmadığımı söyledim, o kadar.

“Dostlarınız”la ilgili de konuşalım: Sıraladığınız 13 maddede ortaklaşan herkesin dostunuz olduğunu söylediniz. Nerede ortaksınız anladık, peki, CHP olarak nerede ayrışacaksınız? Sonuçta bu bir tek parti değil, bir ittifak…

Sürece en başından bakmak gerekiyor. Eğer illa bir milat olacaksa, 16 Nisan referandumu kampanyasından günümüze, çeşitli nedenlerle CHP’ye uzak olan siyasal, toplumsal ve kültürel kesimlerle bir araya geldik. Öncelikli hedefimiz, önyargılarımızdan karşılıklı olarak kurtulmaktı. Hiçbir siyasi beklenti içinde olmaksızın, birbirimizi tanıma ve hatta bir helalleşme süreciydi bu. Bu, yıkılan önyargıların sonucudur, Millet İttifakı’nın son iki seçimdeki başarısı. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya’nın kazanılması. Sonrasında ise Covid-19 sürecinde, “Alçakgönüllü Bir Uygarlığın İnşasına Çağrı” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım. O yazıda, hem Türkiye hem dünya için yepyeni bir ekonomik ve siyasal yaklaşımı ortaya koydum. Sonrasında “Buhrandan Çıkış Çağrısı” yaptık. Son olarak da kurultayımızda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizi açıkladık. Bu, sıradan bir 13 madde değildir. Türkiye’nin geleceğini tarif eden ve dostlarımızla birlikte oluşturacağımız iktidarımızda da yol haritamızı anlatan maddelerdir. Kurultayda da söyledim: Bu 13 maddenin altına imza koyan herkes, bizim dostumuzdur. İktidar çevresinden birçok tepki geldi, anlıyorum, telaşlanıyorlar. Çünkü iktidardan gideceklerini onlar da görüyor. Bakın İpek Hanım, en geç 2023’te seçim yapılacak. Dolayısıyla en geç 2023’te, biz, dostlarımız ile birlikte iktidara geleceğiz. Geçmişin kavgalarını, tartışmalarını, ayrışmalarını bir kenara bırakmak, asgari müştereklerde, belirli ilkeler çerçevesinde bir araya gelmek gerekiyor. Nedir o; güçlü bir demokratik parlamenter sistem, kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasının devlet politikası olması, hukuk sistemimizin darbe hukukundan arındırılması, çağdaş ülkelerdeki demokratik kuralların bizim ülkemiz için de geçerli olması, yargının bağımsızlığı, Meclis’in vesayetten kurtulması ve TBMM’ye ilk kurulduğu günkü onur ve şerefinin iade edilmesi… Bunlar bizim ortaklaştığımız alanlar… Bunun sağı solu yok. Demokrasi, sağcısı için de solcusu için de geçerli. Demokrasinin dışına çıkanları diktatör diye adlandırıyoruz zaten. Demokrasiyi savunuyorsak demokratik yaşam benim için de geçerli, benim gibi düşünmeyen için de geçerli olmalı. Böyle düşünüyorsak sorun yok zaten. İttifak dediğimiz, “dostlarımız” dediğimiz şey bu. Yani Türkiye’yi “ikinci yüzyıla” hazırlayacak olan, bölgesinde ve dünyada güçlü kılacak insanların, partilerin birlikteliğidir. Ben böyle bakıyorum.

Bu ittifaklarla CHP’yi sağa kaydırdığınızı düşünenler var, ne diyorsunuz?

Hayatımda duyduğum en saçma şeylerden birisidir bu. Az önce ifade ettiğim parti içi demokrasiyi işletecek, taşeron işçileri gündeminin en baş konusu yapacak, apartman görevlileri için kadınlar için gençler için işçiler için gecenizi gündüzünüze katacaksınız.. Adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüyeceksiniz.. Herkes için ve her alanda adalet için mücadele edeceksiniz, sonra da yok CHP sağa kaymış. Bu eleştirileri yapanların pek çoğunun solculuğu “sözde” solculuktur, gardrop Atatürkçülüğü gibi, gardrop solculuğu, kantin solculuğudur. Biz “Taşeron işçilerine kadro” diyene kadar, kimsenin aklına gelmiyordu o kardeşlerimiz. Kimse “Bu ülkede 100 binlerce taşeron işçi var, onların hakları ne olacak” diye sormuyordu bile. Acaba emekliye iki maaş ikramiye, bu sözü söyleyenlerin aklına geliyor muydu? Toplumun en yoksul kesimi olan orman köylülerini gündeme getirmek, bu sözü söyleyenlerin akıllarına geliyor muydu? Bu sözü söyleyenler acaba kendi oturdukları binalarda apartman görevlilerinin sorunlarını biliyorlar mıydı? Toplumun en duyarlı, bugüne kadar sahip çıkılmamış her kesimine sahip çıktık. Bana söyler misiniz, bunun neresi sağcılık? Rakı masalarında Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirmeyi asla kabul etmem ve doğru bulmam. Oturup, CHP’yi samimi olarak eleştirenleri dikkatle okurum. Çünkü onlardan öğreneceğim şeyler vardır. Ama oturup kendisine post tahsis edilmedi diye veryansın edeni samimi bulmam. Bunlardan dost da olmaz, partiye, ülkeye yarar da gelmez.

Örneğin Ayasofya açılışında çok tepki göstermemekle eleştirildiniz. Orada hedef alınan Atatürk’e sahip çıkmadığınız dahi söylendi. Sahiden de çok yüksek sesli bir tepki vermediniz..

İpek Hanım, neden tepki göstermediğimi anlatayım, ama önce şunu da ben sorayım: Ayasofya için tepki vermediğimiz için bizi eleştirenler kim, kim Allah aşkına? Ciddiye alınamayacak kadar ülke gerçekliğinden kopmuş, küçük bir grup. Atatürk’e sahip çıkmamakla ilgili bir durum değildir bu. Her bir CHP’li Atatürk’e azim ve kararlılıkla sahip çıkar. Her bir CHP’linin yolunu aydınlatan da Atatürk’ün düşünceleridir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ayasofya konusu ise bir oyundu, Ayasofya gibi kutsal bir mekânın siyasete alet edilmesiydi. Aslında Erdoğan, Ayasofya’yı ikbali için yani siyasetteki düşüşünü durdurmak için açıyordu. Biz bu oyuna gelmedik.

Geçmişte böyle bir refleks mi vardı?

Evet, vardı. Onlar bir şey söylediğinde ne tepki vereceğimizi gayet iyi biliyorlardı. Politikalarını bunun üzerine inşa ediyorlardı, biz bu oyunu bozduk. Yapıyorlar, bakıyorlar ki bekledikleri tepki gelmiyor. O zaman kendi kitlelerine anlatamıyorlar. Bu CHP, eski CHP değil. “Bu CHP var ya bu CHP, her şeye itiraz eder” diyemiyorlar. Tam tersine, şöyle bir sürece evrildik. Ülkenin sorunları var, bu sorunların nasıl çözüleceğini madde madde açıkladık. Ekonomik krizin ilk başlangıcında, Ağustos 2018’de, 13 maddeyle krizden nasıl çıkarız diye basın toplantısı yaptık. Şu anda bir buhran dönemi yaşıyoruz, bu buhranı nasıl aşacağımızın yol haritasını da çıkardık, Buhrandan Çıkış Çağrısı yaptık. Dolayısıyla biz sürekli eleştiren değil, Türkiye’nin sorunlarını nasıl çözebileceğimizi geniş kitlelere anlatan bir partiyiz şu anda. Ve ben bundan gurur duyuyorum.

Mesela Ayasofya meselesi: Diyanet İşleri Başkanı kılıç çekti, Atatürk’ü hedef aldı. O noktada ittifak ortaklarıyla nasıl bir çalışma içine girdiniz? Bir telefon trafiği mi başladı, “Bu konuda tepkimizi şu şekilde vereceğiz” diye bir yol mu belirlediniz?

Mustafa Kemal Atatürk hepimizin, vicdanı olan herkesin ortak değeridir. Mustafa Kemal Atatürk, Milli Kurtuluş Savaşı’nı verirken kendisiyle aynı şeyleri düşünmeyen arkadaşlarıyla birlikte mücadele etti. Ayrışmalar sonradan başladı. Mustafa Kemal de onları dikkatle dinledi, izledi. Biz, Diyanet İşleri ve Genelkurmay Başkanlığı’nı siyaset dışında tutarız. Hep öyle olmuştur, geleneksel bir tavırdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Mustafa Kemal Atatürk’ü dışlayıp hedef alması asla kabul edilemez. Bunu grup toplantısında da açıkladım. Bugünler aynı zamanda, Mustafa Kemal Atatürk’ün değerinin daha da iyi anlaşıldığı, onun öngörülerine daha da saygı duyulduğu günlerdir. Örnek vereyim, Z kuşağı diyoruz değil mi? Aslında hangi harfle adlandırılıyor olursa olsun, gençlerimiz Mustafa Kemal’in yıllar önce tanımını yaptığı, olmasını istediği gençlerdir. Ne diyordu? “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür.” Günümüzün gençleri tam da bu tarife uyan bir kuşaktır. Onlar her alanda özgürlük istiyor, kısıtlanmak istemiyor. O yüzden de Saray iktidarının baskıcı, kısıtlayıcı, engelleyici politikalarına teslim olmuyorlar. Zaten bizim görevimiz de onlara bu özgürlük alanlarını sağlamaktır.

CHP’de Atatürk düşmanları var mı?

Hayır efendim, yok. Olamaz!

PM’yi, DEVA Partisi lideri Ali Babacan ile uyumlu çalışmaya göre belirlediğiniz de iddialar arasında. Babacan ve Davutoğlu’yla Millet İttifakı’nın genişlemesi söz konusu mu?

Ciddiye alınacak iddialar değil bunlar. Hatta bence iddia bile değil. İddianın da bir ciddiyeti, bir ağırlığı olur, o da yok. Millet İttifakı genişler mi? Onu zaman gösterir, bugünden bir şey söyleyemem. İki parti de şu anda kuruluş aşamasında. Siz nasıl gazeteci olarak dikkatle izliyorsanız, biz de siyasetçi olarak dikkatle izliyoruz. Bu konuda bir söz söylemek, her şeyden önce o iki siyasi partiye nezaketsizlik olur. Nihayetinde, uzun yıllar ülke yönetiminde bulunmuş kadrolar tarafından kurulmuş iki ayrı siyasi parti. Süreç içinde siyasi kimliklerinin inşa sürecini tamamlayacaklar.

Bir önyargınız olmadığını anlıyorum…

Bizim kimseye karşı bir önyargımız yok, olmamalı da zaten… İlkeler üzerinden bakmalıyız, geleceğe. Geçmişteki kavgalar, tartışmalar, ayrılıklar üzerinden değil. Geçmişte olduğumuzdan farklı bir noktaya gelmişsek ve o nokta parlamenter demokrasi, şeffaflık, denetim, liyakat, yargı bağımsızlığı, herkes için ve her alanda adalet, hakkaniyet, kayırmacılığın ve israfın sona ermesi, herkese iş ve aş, tek bir çocuğun dahi yatağa aç girmeyeceği bir sosyal devlet anlayışı, kayıt dışı istihdamın sona ermesiyse kimseye önyargıyla bakamayız. Geçmişin hataları, yanlışları ile insanlar yargılanmamalı. Bizim AK Parti’ye karşı da bir önyargımız yok. Kendi kuruluş ilkelerine, parti programlarına baksalar, aslında bugün yaptıklarının tam tersinin kuruluş programlarında olduğunu görecekler. Tamamen saptılar. Bugün aslında AK Parti diye bir parti yok. Sadece bir kişi var, Erdoğan var. Birisi çıkıp Erdoğan’a “Efendim şurada bir yanlışınız var” diyebiliyor mu, diyemez. Erdoğan, bugün TBMM toplantısı eksi beş derecede yapılacak dese, kimse itiraz etmez, hepsi ellerini kaldırır. Orası bir parti değil, Erdoğan Kulübü. Erdoğan gider parti biter.

Kemal Bey, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile her hafta bir araya geliyor, uzun telefon konuşmaları yapıyormuşsunuz, gönlünüzdeki cumhurbaşkanı adayı da Abdullah Gül’müş, doğru mu?

Sayın Abdullah Gül, cumhurbaşkanıyken belli aralıklarla Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet eder, bizim gözümüzden Türkiye’yi ve Türkiye’nin sorunlarını dinlemek isterdi. Ben de aktarırdım, gizli kapaklı değildi zaten. Bir devlette olması gereken geleneği sürdürmek istiyordu. Neden? Çünkü cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır, tarafsızlık için de yemin etmiştir. Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığı gün genel merkezimize geldi, vedalaştık, kendisini uğurladık. Herhangi bir kavgamız yok, yeri geldiğinde kendisini de eleştirdik, onu da söyleyeyim. Ayrıldıktan sonra en son kız kardeşimin vefatı dolayısıyla Sayın Gül aradı, başsağlığı dileklerini iletti. Kendisine teşekkür ettim. En son görüşme o zaman. “Her hafta görüşme” ve benzer iddiaları ortaya atanlar birilerinin kontrolü altında olan, ruhen de rahatsız şahsiyetler.

Peki, aklınızdan cumhurbaşkanı adayı olarak hiç Abdullah Gül geçti mi?

Şöyle ifade edeyim: Bize gelen böyle bir şey yok. Nereden çıktı ben de bilmiyorum. Abdullah Gül, isterse cumhurbaşkanı adayı olabilir tabii. Kalkıp, “Olamazsın” diyemeyiz ki…

Tabii olabilir de sizin partinizden olur mu?

Bu konuda bize gelen hiçbir şey yok. Olmayan bir konuda bir düşünce beyan etmemizin mantığı yok. Soru şu: Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?

Gül korkusundan çok mesele şu mu: Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığında doğru karar vermediğinizi düşünenler var ve tartışma bunun tekrarlanması üzerinden yürütülüyor…

Bugün Ekmeleddin Bey cumhurbaşkanı olsaydı Ortadoğu’da bu felaket olmazdı İpek Hanım. Ekmeleddin Bey, Türkiye’nin yetiştirdiği ender bilim insanlarından biridir. Başka ülkelerin, adına uluslararası yarışma düzenlediği, ödül verdiği bilim insanımızdır ama yeteri kadar anlatamadık. Önyargılarımız vardı, vesaire. Dünya görüşüne katılırsınız, katılmazsınız ama Ekmeleddin Bey’in saygınlığı konusunda bugün de bir endişem yoktur.

Abdullah Gül’den korktuklarını mı düşünüyorsunuz?

Ee, bu kadar gündeme getiriyorlarsa korkuyorlar demektir.

Sizin gönlünüzde cumhurbaşkanı olmak yok mu?

Bizim bir ittifakımız var, adına “Millet İttifakı” diyoruz. Bir ittifak yaptıysanız kararları ittifakın liderleriyle beraber alırsınız. “Ben yaptım, oldu” derseniz onun adı ittifak olmaz. Bu akılcı, önyargısız bir yanıttır. Bu yanıtın temelinde kişisel hiçbir beklenti ve çıkar ilişkisi yatmaz. Bu yanıtın temelinde Türkiye’nin aydınlığa kavuşması ideali yatar. Altını çizerek şunu söylemek istiyorum: Yeri geldiğinde herkes özveride bulunmak zorundadır! Çünkü Türkiye’den daha değerli hiçbir şey yoktur.

Siz de dostlarınız da yeri geldiğinde özveride bulunmak zorundasınız, öyle mi?

Elbette. Siz Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu tablodan çıkarmak ve Türkiye’yi kısa sürede bölgenin en güçlü, dünyanın saygın ülkelerinden biri haline getirmek istiyorsunuz. Bunu kiminle, dostlarınızla yapacaksınız. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo bir partiyi aşan tablodur. Bu tablo içinde tüm değerlendirmelerimizi yapmamız gerekiyor. Bu kadar hapiste gazeteci varsa, mahkeme kararları açıkça uygulanmıyorsa, bu da saraydan kaynaklanıyorsa Türkiye’de hepimizin oturup düşünmesi lazım.

Bahçeli’nin, Erdoğan’ın ittifak ortağınız Meral Akşener’e yönelik “eve dön” çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gidici olduklarını gördükleri için bunu yapıyorlar. Meral Hanım da arkadaşları da bunu görüyor zaten.

Erken seçim bekliyor musunuz?

Türkiye 2023’e kadar bu buhranı zor taşır, ama erken seçime gidemezler. Çünkü erken seçime gittikleri taktirde ortaya çıkacak tablonun farkındalar. Erdoğan ailesi iktidardan gitmenin maliyetini çok iyi biliyor.

CHP Genel Başkanı olarak sizin bugün bir erken seçim talebiniz var mı?

Yerel seçimlerden sonra genel seçimler yarın yapılacakmış gibi tüm hazırlıklarımızı yapıyoruz. Yarın karar alsınlar, biz hazırız.

Diyelim bugün seçim oldu ve kazandınız, ilk icraat parlamenter sisteme dönüş, peki, sonra?

Siyasi ahlak yasasını çıkaracağız. Siyaseti kirlilikten arındırmamız lazım. 83 milyon kişinin rüşvet aldığını bildiği bir kişinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil etmek üzere büyükelçi olarak atanması tarihimiz için yüz karasıdır. Seçimler olduğunda göreceksiniz, Türkiye’yi ayağı kaldıracak projeler açıklayacağız. Bu projelerin nasıl finanse edileceği, ne kadar sürede yapılacağı, ne kadar istihdam yaratacağı uluslararası saygın kuruluşların onayını alarak açıklayacağız. Aynı zamanda “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” ile de yol haritamızı açıklamış olduk. Orada sıraladığımız 13 maddenin gereği neyse, vakit kaybetmeden hayata geçireceğiz.

Erdoğan kulübü diyorsunuz, orada işler nasıl gidiyor sizce?

Çok fena. Erdoğan Kulübü de değil Erdoğan Ailesi Kulübü…

Son konuşmalarınızda hep “Damadı görevden al” diyorsunuz.

Türkiye için istiyorum bunu. Bakın bunu dünyada hiçbir muhalefet partisi yapmaz, yapmamıştır da zaten… Biz, iktidara krizden çıkışın yolunu da gösterdik. Çünkü biz ülkemizi seviyoruz. Sosyete damadın görevden alınması gerektiğini de yine aynı gerekçeyle söyledim. Düne kadar “Türk Lirası karşısında dolar değer kazandıkça bunu dış güçler yapıyor” diyorlardı. Bugün tam tersini söylüyorlar. Dolar değer kazansın, Türk Lirası değer kaybetsin, bu bizim işimize gelir diye düşünüyorlar. Halka yalan söylüyorlar. Devleti yöneten bir aile millete yalan söylüyorsa o koltukta oturamaz. Başta vicdan sahibi AK Partililerin oturup düşünmesi lazım. Ya düne kadar siz dış güçler operasyon yapıyor diyordunuz, bugün memnunuz diyorsunuz. O zaman sizi dış güçler mi yönetiyor? Neden halka yalan söylüyorsunuz?

AKP seçmeninde bir değişiklik görülüyor mu?

Mutfakta yangın var. Yurttaş, izlenen kötü siyasetin bedelini öder hale geldi. AKP’den beslenen dar bir çevre hariç AKP seçmeni de bu halde. AKP’den beslenenler memnun, dolar arttıkça onların gelirleri de artıyor. Erdoğan’ın serveti de artıyor. 83 milyon bir avuç insana çalışıyor. AKP’li bunu görüyor, mutfağında, tenceresinde görüyor. Erdoğan’a “Damadı görevden al” diyorum ama bir şey daha söyleyeyim. Erdoğan ailesi memleketi seviyorsa yurtdışındaki servetini Türkiye’ye getirsin. Milyarlarca paraları var.

Bundan nasıl bu kadar eminsiniz?

Şunun için eminim: Trump, “Senin servetini, mal varlığını inceleyeceğiz, aklını başına al” dediğinde Erdoğan hiç sesini çıkarmadı. Erdoğan ailesinin Türkiye’ye vergi açısından da ihanet ettiğini çok iyi biliyoruz. Man Adası’ndaki olay buydu. Vergi cennetlerinden gelecek paranın vergilendirilmesini sağlayacak kararname 2006 yılından bu yana çıkarılmıyor (Kurumlar Vergisi Kanunu madde 30/7). Çünkü Erdoğan Ailesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vergi ödemek istemiyor.

“Türkiye’de yaşayıp gelecek güvencesi olmayan bir kişi bırakmayacağız” diyorsunuz. Nasıl olacak bu?

Aile destekleri sigortasıyla yapacağız. Türkiye, bu sigorta dalını öngören 102 sayılı İLO sözleşmesini 1971 yılında parlamentodan geçirmiş. Orada, dokuz sigorta dalından bahseder. Sekizinci sigorta dalı, işsizlik sigortası rahmetli Ecevit döneminde kabul edilerek hayata geçirildi. Uygulanmayan tek sigorta dalı aile destekleri sigortasıdır. Uygulandığı taktirde hiçbir bireyin gelecek endişesi olmayacak. Herkes sosyal devletin koruması altında olacak. 1971-2020 neden aile destekleri sigortası yasası çıkarılmıyor? 18 yıldır tek başına iktidarlar, neden bunu çıkarmıyorlar? Yoksullara yardım yapıyorlar. Aslında yoksullara yardım yapmıyorlar, yoksulluğu yönetiyorlar. Yoksullara verdikleri küçük yardımlarla yoksulları kendilerine bağımlı hale getirip, iktidarlarını sağlamlaştırıyorlar. Sosyal devlette vatandaş, yoksulluğunun giderilmesini ister siyasi otoriteden. Anayasa, “Sosyal güvenlik herkesin hakkıdır” diyor, bitti. Bunlar yardımları hak olmaktan çıkarıp, lütuf haline getiriyorlar. Vatandaşa bunu anlatmamız gerekiyor. Sosyal devlet sana iş bulmalı, geçineceğin geliri sana sağlamak zorunluluğu var. Sosyal devlet budur zaten.

ABD başkan adayı Biden’ın aylar önce verdiği “Erdoğan’ı yenmeleri için muhalifleri desteklemeliyiz” demeci birden gündeme geliverdi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir defa şunu açıkça söyleyeyim: Joe Biden haddini aşmıştır. Türkiye’de muhalefete destek verecek yegâne kaynak, millettir. Bizi başka siyasilerle, Türkiye’yi de başka ülkelerle karıştırmamasını öneririm. Çünkü biz “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu bir ülkeyiz. Siyaseti de okyanus ötesinin çıkarları için değil, milletimizin çıkarları için yaparız. Joe Biden, Erdoğan’ın değirmenine su taşımaktan vazgeçsin.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu ve Destici’den ortak basın açıklaması

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Basın açıklamasına “Sayın Destici ve arkadaşları bir ziyaret gerçekleştirdiler, son derece mutluyuz, bunu önce ifade etmek isterim.” ifadeleriyle başlayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Siyasi partilerin Türkiye’nin sorunları konusunda bir araya gelmeleri, oturmaları, konuşmaları, çözüm üretmeleri, demokrasimiz açısından son derece değerlidir” dedi.

“Bizim bugünkü ziyaretimizin ana sebebi yeni anayasa konusu. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin artık yeni bir anayasa yapması gerektiği noktasında bir çağrıda bulundu.” ifadeleriyle basın açıklamasına başlayan BBP Lideri Destici ise, “Biz daha önce de ifade ettik, bu çağrıyı olumlu ve samimi bulduğumuzu ifade ettik.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BBP Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

“Sarayın memurları benim muhattabım değil. Dolayısıyla ona cevap vermeyi doğru bulmuyorum.

Şehitlerimiz hepimizin şehidi, bölücü terör örgütünü hep beraber kınamalıyız. Kullandığımız dil devletin diline uygundur, sarayın diline uygun değildir. Açarsanız Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesini aynı şeyi der, ‘bölücü terör örgütü’ der. Aynı şeyi biz de kullanıyoruz.

Biz terör örgütünün reklamını yapmak zorunda değiliz, Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden yanayız. Sayın Erdoğan’ın beni eleştirmesini onun açısından anlayışla karşılıyorum çünkü verilemeyecek hesabı var.

Ben soru sordum, kimseye hakaret etmedim. Ben sadece soru sordum. Ben sokaktaki vatandaşın sormasını istediği 5 soruyu sordum. Ben demiyorum; Erdoğan diyor, ‘başarısız olduk’ diyor.

Biz de sorumlusu kim diye sorduk? Meksika’ya gidip başka Türkiye’de başka konuşamazsınız. Orada siyasiler sorumluysa Türkiye’de de siyasiler sorumludur.

“13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar”

Şimdi ben kalkıp da ordumuzu, Genelkurmay’ı, Silahlı Kuvvetler’i mi eleştireceğim? Onlar siyasetin emrindedir. Siyaset talimat vermiş onlar da gereğini yapmışlardır. En tepedeki kim? Erdoğan, sorumlusu da odur. 13 vatandaşımıza ‘esir’ diyor.

Siz ne zamandan beri bir terör örgütünü meşru muhattap olarak görüyorsunuz? Bunun üzerinde kim durdu? Erdoğan, ‘rehin’ lafını kullanmıyor, ‘esir’ lafını kullanıyor. Ben desem kim bilir ne olurdu? Akli bali olan herkes bilir ki; burada bir başarısızlık vardır. Bunu dillendiren de Sayın Erdoğan’dır.

Başarısızlığın faturasının talimatı verene kesilmesi gerekir. 13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar.

Ben millet adına soru sordum, niye bu sorulardan bu kadar alındılar onu da anlamıyorum. Hala cevabını almış değilim 5 sorunun cevabını Erdoğan’dan yine bekliyorum. Hakarete gerek yok. 5 sorunun cevabını bana değil millete verecek zaten.

Bu soruların yanıtını bulamadığım için 5 sorunun cevabını hâlâ bekliyorum. İster Erdoğan verir ister onun yetkilendirdiği biri verir.

Soruyorum ya siz İstanbul seçimlerinde gittiniz bölücü terör örgütünün ele başından mektup aldınız ‘bize destek ver’ diye. Kardeşim İstanbul seçimleri için destek istiyorsun da 13 kişiyi serbest bırakın diye bir çağrı mektubu, bir açıklama istemiyorsun?

Trump telefon etti papazı hemen bıraktın. Papazı verirken, ‘ben sana papazı hemen veriyorum sen de şu 13 tane arkadaşımızı bize iadesini sağla diyemez miydin? Ben bunu sorunca kızıyor.

Ne yaparsa yapsınlar inandığım yoldan, 13 şehidimizin hakkını hukukunu hayatımın son anına kadar savunacağım. Kendi ülkesi için hayatını veren insanların sorumluluğunu birilerinin üstlenmesi gerekiyor.

“Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi”

BB Partisi Lideri Destici ise şunları ifade etti:

Bu sürecin başlayabilmesi için siyasi ortamın yumuşaması lazım. Meclis’teki bütün partilerin katılımıyla ortak bir siyasi partiler yasası hazırlanarak bu gerçekleştirilebilir.

Biz geçtiğimiz hafta İYİ Parti ve daha sonra Demokrat Parti’yi ziyaret ettik. Görüşlerimizi orada da belirttik. Biz CHP’nin sürece katkısını çok önemsiyoruz.

Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi. Bu meselede en önemli sorumluluğumuz bir siyasetçi olarak bir ve beraber hareket etmektir. Asıl hedef alınması gereken evlatlarımızı kahpece öldüren terör örgütüdür.

Kınanması gereken PKK’dır. Bu üzüntülü hadisede bile gördük ki PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP bunu kınamaktan geri durdu. Bazen ağzımızdan sehven bazı ifadeler çıkabilir bunun peşine düşüldüğü zaman bizim aleyhimize de kullanılabilir.

Fotoğraflar: chp.org.tr

 

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a beş ‘Gara Operasyonu’ sorusu

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada Gara Operasyonu nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 5 soru yöneltti. Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında “Bu soruların cevabını millet  adına ondan bekleyeceğim.” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, grup konuşmasında konuya ilişkin yaptığı açıklamalarından satır başları şöyle:

Gara şehitlerimiz var. 5-6 yıldır terör örgütünün tuttuğu erlerimiz. 5-6 yıldır ne yapıldı? 5-6 yıldır defalarca hatırlatılmasına karşın ne yapıldı? Şimdi bunların tamamı hayatını kaybetti. Şehitlerin ailelerinin bulunduğu evlere kor ateşi düştü. Hepimiz yanıyoruz, içimiz yanıyor. Bizim toplumumuzda şehitlerin ayrı bir yeri vardır. Bir tweet üzerinden kıyameti kopardılar. Hangi ahlak, bilgi, erdem, inanç… Emin olun anlamakta zorlanıyorum.

Aileler defalarca geldiler, her kapıyı çaldılar. Bana da defalarca geldiler. Malatya’da da geldiler. Arkadaşlarımızı görevlendirdik. Basın toplantıları yaptılar. Olaya iktidarın el atması gerektiğini söyledik. Bu çerçevede bir çaba harcayın dedik. Elimizden gelen her şey yapıldı. Basın toplantıları yapıldı. Çocukları terör örgütünün elinde olan ailelerle basın toplantıları yapıldı, soru önergeleri verildi. Her soru önergesi sıradan olayın özüne inmeyen “terör örgütleriyle mücadeleye yönelik keşif, operasyonel faaliyetler azim ve kararlılıkla devam etmektedir.” soru önergesinde bu yazıyor.

Şehit olan bu kardeşlerimizin öldüğü haberi geldi. Önce şunu düşündüm. Nerede, nasıl bu kardeşlerimiz şehit oldular. Bilgiler parça parça önümüze gelmeye başladı. Açıklamayı Malatya Valisi yapıyor. Niçin? Bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi var, MSB koltuğunda oturan bir kişi var, İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan bir kişi var. Benzer bir durum İdlib’de olmuştu. Açıklamayı korkudan hiç kimse yapmıyor, Hatay Valisi yapıyor. Çünkü kusurlarını biliyorlar, eksikliklerini biliyorlar. Bir olay çok önemlidir.

Erdoğan “bir müjde vereceğim” dedi. Ama bunların tamamı şehit oldu. Açıklama yapmaktan korktular. Devleti yöneten birisi, “Çarşamba günü çok önemli bir şey yapacağım” diye bir açıklama yapmaz. Operasyonlar gizli yapılır, kimseye haber verilmez. Rahmetli Ecevit, terör örgütünün başındaki kişiyi alıp getirirken bile eşine haber vermemiştir. Devlet böyle yönetilir. Bırakın devleti bunlar bir köy bile yönetemezler. Her alanda ayrıştırdılar şehit üzerinden de ayrıştırıyorlar. Çok tehlikeli bir tutum bu.

Daha defnedilmemiş, yaralar tazeyken bunu yapıyorlar. Talimat üzerine yapıyorlar. Sarayın talimatı üzerine yapıyorlar. Ben üzülüyorum, içim acıyor. Şehitler gelmiş, daha cenazeler kalkmamış kavga ediyorlar, “sen-ben” kavgası mı bu? Kinle, öfkeyle devlet yönetilmez. Devlet bilgiyle, birikimle, sevgiyle yönetilir. Devleti yönetenler her türlü eleştiriye açık olmak zorundadırlar.

Erdoğan sanki bu olaylar hiç olmamış gibi beyefendi kahvaltıya gidiyor. Bir yaylaya kahvaltıya gidiyor. Rize’yle Trabzon arasında her 15 metreye bir polis dikiyorlar. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şey. Ya sen kendi vatandaşına güvenmiyorsun. Şikayeti görev yapan polisler söylüyor. Böyle bir garabet hiç yaşanmadı ve biz yaşıyoruz.

13 şehidimiz var umrunda bile değil. Sonra Rize kongresi. Bütün vatandaşlarımdan özellikle rica ediyorum, o kongreyi internetten izleyin. O gülüşmeler, o kahkahalar, o fıkralar… Ya 13 kişi hayatını kaybetti. Hangi ahlaka göre yapıyorsunuz siz bunu, hangi inanca göre yapıyorsunuz.

Güle oynaya kongre yapıyorlar. Şehit annesini telefonla bağlatıyorlar. Erdoğan’ın keyfi yerinde, anne ağlamaklı. Ders vermeye kalkıyor. Allah bu millete sabır versin. Bir şehit annesi ya. Onu propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Şehitlere ne kadar yakın olduğunu anlatmak için kullanıyor. Oysa bütün Türkiye nasıl eğlendiğini, nasıl keyif içinde olduğunu görüyor. Askerlerimiz, polislerimiz, sivillerimiz hayatını kaybetmiş. Bırakın bu anne matemini yaşasın.

Şunu söylüyor “Oğlunuz şehit oldu siz bu şerefi yaşadınız.” Lafa bak. E o şeref en çok sana yakışıyor. Göndersene çocuklarını askere. Niye bedelli askerlik yaptırdın? Eğer sen böyle bir şerefi kabul etmek istiyorsan, yaşamak istiyorsan çocuklarına bedelli yaptırmazsın gönderirsin askere, Irak’a gönderirsin. Neden bu ülkede hep fakir fukaranın çocukları bedel ödüyor da varsılların çocukları bedel ödemiyor. Erdoğan’a beş soru soracağım. Bu soruların cevabını millet  adına ondan bekleyeceğim.

“Bu işin sorumlusu kim?”

Soru 1: Bölücü terör örgütünün tam 5,5 yıl elinde tuttuğu vatan evlatlarını kurtarmak için başbakan veya cumhurbaşkanı olarak ne yaptınız?

Soru 2: Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’dan seçimlerde size yardımcı olması için mektup dilenirken neden vatan evlatlarının serbest bırakılması için çağrı yapmasını istemediniz. İstanbul seçimleri sizin için 13 vatan evladından daha mı kıymetliydi?

Soru 3: Yıllarca dostum Trump diye böbürlenip durdunuz. Neden dostluğunuzu vatan evlatlarımızı terör örgütünün elinden kurtarmak için kullanmadınız. Bölgede Amerikalılar çok güçlü, senin de en yakın dostun Trump.

Soru 4: Daha önce benzer hadiselerde sorunun çözümünde büyük katkıları olmuş İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Mazlum Der gibi ulusal insan hakları örgütleri ile Uluslararası İnsan Hakları Örgütlerinden terör örgütünün elinde tuttuğu evlatlarımıza zarar gelmemesi ve serbest bırakılmaları için en azından çağrıda bulunmak hiç mi aklınıza gelmedi?

Soru 5: Dün Rize’de yaptığınız açıklamalardan sınır ötesi operasyonun hedeflerinden birinin de şehit olan 13 evladımızın kurtarılması olduğunu ancak başaramadığınızı söylediniz. 13 vatandaşımızın kurtarılması amacıyla başlatılan operasyondaki başarısızlığı kim üstlenecek? Bu işin sorumlusu kim?

Kurtarma operasyonuna gidiyorsun bütün rehineler ölüyor. Akıl tutulması var burada. Gidiyorsun rehineleri kurtarmaya, bütün rehineler ölüyor. Korkudan hiç kimse açıklama yapmıyor, vali açıklama yapıyor.

Davulla zurnayla rehine mi kurtarılır Allah aşkına. Rahmetli Ecevit Kıbrıs çıkarmasını yaparken eşine bile haber vermemiştir. Bu davulla zurnayla harekat başlattık diyor. 13 şehidimizin sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır, kimse başka bir şey düşünmesin. Bu beş sorunun cevabını bekliyorum. Bu millet bekliyor.

Paylaşın

CHP’li Altay’dan ‘yeni anayasa’ yorumu: Amaç gündemi değiştirme

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, yeni Anayasa tartışmalarının gündem değiştirme amaçlı olduğunu vurgulayarak, “Ucube sistem tıkandı. Erdoğan ucube sisteme yama arıyor. Bu sistem yama tutmaz” dedi. 

HABER MERKEZİ / Erdoğan’ın uygulamaları nedeniyle devletin çürüdüğünü, kamu görevlilerinin ‘parti militanı’ gibi çalıştığını söyleyen Altay, “Siyaset yapıyoruz, kendi aramızda polemik yaparız, ama devletin hepimizin devleti olduğunu hiç unutmayacağız. Devletin kılına halel gelmesi, millete halel getirir. Bu bilinçte olacağız. ‘Devlet çürürse millet çürür’ dedik. Geldiğimiz noktada, devlet adabı dediğimiz kavram yerle yeksan oldu. Tayyip Erdoğan istiyor ki devletten maaş alan herkes devlete değil Recep Tayyip Erdoğan’a biat etsin, itaat etsin. Maalesef, rektöründen dekanına, valisinden kaymakamına bir Erdoğan’a yaranma yarışı başlamış. Bu devleti çürütür” dedi.

Altay şöyle devam etti:

“Boğaziçi meselesi, öğrencilerin anayasadan kaynaklı haklarını kullanmalarının önünde ne engel vardı? Sen orantısız polis gücü kullanmak suretiyle ortalığı birbirine kattın? Bıraksaydın o çocuklar bağırsaydı, çağırsaydı, barışçıl şekilde ‘rektörü uygun bulmuyoruz’ deselerdi. Ne vardı? Boğaziçi’nden bir şey çıkarmak istedin sen. Türkiye’de demokrasi isteyenlerin tepesine çökmek için fırsata çevirmek istedin. Buna imkan vermeyeceğiz.

“Kini olanın dini olmaz”

Cevdet Kılıç… ‘Biz gece vakti işi bitirir, ertesi gün işe gideriz’ diyor. Dekan ya dekan. Eşkıya gibi. Maganda gibi. Mafya gibi. Önce bu hadsize bir şey söyleyeyim: Bu bir kin mektubudur. Bu bir tahriktir. Bu bir tehdittir. Bu beyefendinin bilmesi gereken şudur: Kini olanın dini olmaz. AK Parti Grup Başkanvekili Bülent turan, bazı telefon görüşmeleri yaptı. Bu dekanla ilgili güya rektör bir soruşturma başladı. Hukukun üstünlüğüne inanan bir tane mi savcı yok? Allah’tan korkun, milletten utanmadığınızı biliyoruz. Bir yürekli savcı yoksa yazıklar olsun.

“Bunlardan vali olmaz”

Devlette çürüme aldı başını gidiyor. Amasya, Aksaray, Giresun, Kocaeli, Ordu, Sivas, Düzce… Bu valiler kimin valisi? Şöyle bir tweet atsa anlarım. ‘Devletimin yanındayım, milletimin yanındayım, bayrağımın yanındayım.’ Bir tık ileri gidiyorum. ‘Cumhurbaşkanımızın yanındayız’ı da anlayabilirim. Bu valiler Erdoğan’ın yanındayız diye AK Parti Genel Merkezi’nden heştek açılmış bir tweeti atıyorlarsa ben bunlara parti militanı derim. İstedikleri kadar hoplasınlar, çatlasınlar, patlasınlar. Bunlardan vali olmaz. Erdoğan’a tavsiyem şu: Valileri kongrede il başkanı yap olsun bitsin. Vatandaş da şaşırdı. Sayın Numan Kurtulmuş, üniversiteye gidiyor. Rektörün masasına oturuyor. İsmet İnönü, ilçe belediyesini ziyaret ediyor, mütevazi bir vatandaş edasıyla makama olan saygısıyla gereğini yapıyor. Bu çürümüş devlet. Bu saygın devlet. İşte asker, al bayrağa asker selamı duruyor. Peki bu kimin askeri? Bir elinde Erdoğan’ın siyasi sembolü Rabia bir elinde Bahçeli’nin siyasi sembolü bozkurt işareti yapan, devletin zırhlı aracının tepesindeki asker kimin askeri? Bu çürümüş devlet. Bu saygın devlet.

“Milletin derdi başka seninki başka”

Bugün geldin yine Meclis’e zırhlı araç, helikopterlerle. Korkma bir şey olmaz. Yanlış yapıyorsun, iyi yolda değilsin. Hep söyledim. Azminle çıktın, hırsınla batıyorsun. Gücünü kaybettin, gücünü kaybettikçe itibarını, kontrolünü kaybediyorsun. İtibarını kaybediyorsun, itibarını kaybedince nezaketini de kaybediyorsun. Hiçbir parti lideri senin kadar kaba ve yaralayıcı söz söylememiş. Sen de söyleme. Siyaset bugün var yarın yoksun. Hafızalarda, Erdoğan vardı, 19 yıl bize masal anlattı, zengin oldu çekti gitti, bize hayal sattı’ diyecekler. Millet ‘ekmek’ der, sen ‘başörtüsü’ dersin. Millet ‘iş’ der, sen Rabia yaparsın. Millet ‘borç’ der, sen ‘terörist’ dersin. Millet ‘soğuk’ der, sen ‘taciz’ dersin. Millet ‘aşı’ der, sen ‘bölücü dersin. Milletin derdi başka seninki başka. Yapma. Yanlış yoldasın. Yanlış yapıyorsun. Eski azimli Erdoğan ol başım üstüne, ama sen artık hırslı Erdoğan oldun. Hırs başta karar eyleyince, akıl baştan firar eder. Devletin başında da akılsız birinin olmasını istemeyiz.

“Millet ekonomi konuşuyor”

Anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Ben de sana beş madde de çağrı yapacağım. Tarafsız ol. Anayasa Mahkemesi kararlarına uy, saygılı ol. Sistemi tahkim edecek hiçbir işin parçası olmayacağımızı bil. Güçlü parlamenter sisteme geçiş iraden varsa belki konuşuruz. Belki diyorum. Ucube sisteme yama arıyor Erdoğan. Bu sistem yama tutmaz. Anayasa değişikliği ile yama yapmaya düşünüyorsan o zor. Anayasa tartışmaları ekonomik çöküşü gizleme gayretine gerekli hizmeti yaratmadı. Millet ekonomi konuşuyor.

Tabii Anayasa tartışmaları Erdoğan’ın ekonomik çöküntüyü gizleme gayretine gerekli hizmeti yapmadı. Millet Anayasa konuşmuyor, biz de konuşmuyoruz. Millet ekonomi konuşuyor. Pazardan, çöpten toplanan yiyecekleri konuşuyor. Gece 12’de söndürülen doğalgaz kombisinin vanasını konuşuyor. Beyefendi Ay’a 2023’te sert, 2028’de yumuşak iniş yapacağını söyledi. 18 yılda uzay projeleri için 2 milyar harcanmış. 2021’de koyulan ödenek, bir buçuk milyar, 2022’de 1.4 milyar, 2023’te 1.7 milyar lira koymuş. 4,5 milyar lira para koymuş. Bu parayla Everest tepesine çıkarsınız, daha yukarı çıkamazsınız. ‘Ağam bizle eğlenir.’ Erdoğan’ın ay hikayesi böyle bir hikayedir.

“Senin derdin milletin şan ve şerefi değil”

CHP’nin itirazı ile kaç kanun teklifini geri çektiklerini, kaç maddeyi görüşülen tekliflerden çıkardıklarını, Erdoğan bilmez. Tavsiyem şudur; partinin grup başkanvekillerini arasın, ‘CHP itiraz ettiği için ve doğru bulunduğu için kaç madde çektik’ diye öğrensin. CHP olmasaydı bugün 900 km’lik Suriye sınırının bir bölümü İsrail’in elinde olacaktı. İyi mi olacaktı? Bu da CHP’nin direnişine rağmen, senin inadınla geçen, ama Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız başvuru neticesinde bir doğru iş daha. Çık, ‘ben devletin şan ve şerefi için şunu yapmak istedim, CHP engel oldu’ de. Senden özür dileyeceğim. Söz veriyorum. Meclis’te CHP’nin katkısıyla bir hafta içinde 67 tane kanun yasalaştı. Engelleyici tutum olsaydı bu olabilir miydi? Bence nankörlük ediyorsun. Çok uçurumun kenarından seni aldık. Kamu İhale Kanunu ilk çıktığında yanlışları sıraladık, biraz düzelttik, ama sen o kanunu 100 küsur defa değiştirdin. ‘Bu kanun varken beşli çeteye hizmet edemem’ dedin. Bin kere değiştirdin. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: CHP, devletimizin şan ve şerefi için milletimizin huzuru, refahı, mutluluğu için her vesileyle TBMM’de elini taşın altına koymuştur. Senin derdin milletin şan ve şerefi değil. Tekrar söylüyorum. Bize huzurun, refahına hizmet eden bizim engellediğimiz bir kanun teklifi gösterirsen senden ve milletten özür dileyeceğim.

Kongrelerin yapılma zarureti var. Biz de yaptık. Sosyal mesafeye uyuldu. Başarılı, örnek bir kurultay yaptık. Bir fire de olmadı. COVİD rahatsızlığına da rastlanmadı. Beyefendi, kurultay yapıyor. ‘El ele tutuşun da görelim’ diyor. ‘Hay maşallah tıklım tıklım doldurmuşsunuz…’ Salgında bu söylenecek laf mı ya? Sokakta ceza yazıyorsun. Bilim Kurulu’na çağrı yapıyorum. Ben AK Parti kongreleri yapılmasın diyemem. Ama Bilim Kurulu’nun parti kongrelerinin sosyal mesafeye uygun yapılmasıyla ilgili çerçeveyi çizmeleri lazım. Ben bir suç duyurusunda bulunacağım. Savcıları göreve çağıyorum. Erdoğan’ın kongrelerle ilgili yaptığı, taksirle işlenmiş bir suçtur, başkalarının sağlığına zarar vermek. İnsanlara ‘el ele tutuşun’ demek, tıklım tıklım dolmasına teşvik etmek suç değil midir? Erdoğan bence TCK’nın 86’ncı maddesine göre ama hadi bilinçli değil diyelim TCK’nın 89’uncu maddesine göre taksirli yaralama suçunu işliyor.

“Zambiya daha fazla para ayırdı”

’Erdoğan Hazine esnafın ve milletin emrinde. 51 milyar sosyal koruma kalkanında para harcadık’ demiş. Vallahi billahi yalan. ‘Yalan söylüyor’ desem tazminat davası açacak. Olan benim 10 bin lirama olur. Erdoğan yanlış söylüyor, çarpıtıyor. Türkiye, esnafına günde 33 lira, çalışamayana da 47 lira veriyor. Doğrudan destek olarak Türkiye’nin verdiği para, 8.5 milyar liradır. 2 buçuğu da IBAN’dan, milletten gelen. Geri kalan borçtur, borç. Kimi sayarsan say, 8 milyarın dışında bunların ortaya koyduğu rakamların tümü, borçlandırmaktır, faizlendirmektir. Almanya güya bizi kıskanıyormuş. Esnafına 15 bin Euro doğrudan para verdi. Almanya, GSMH’nin yüzde 11, Kanada yüzde 14 buçuğunu ayırdı. Çok fakir Zambiya yüzde 2.1’ini ayırdı. Türkiye, Almanya yüzde 11.3’ünü ayırırken Türkiye yüzde 1.1’ini ayırdı. Zambiya daha fazla para ayırdı. Milletin gözünün içine baka baka dalga geçiyorsun.

“Milletvekilimiz görevinin başına gelecek”

Enis Berberoğlu’nun durumu hakkında gelen bir soru üzerine Engin Altay şu yanıtı verdi: “Az önce kendisiyle görüştüm. Meclis Başkanlığı’na 14. Ağır Ceza’dan yazı bekliyoruz. Hem UYAP üzerinden Adalet Bakanlığı’na gönderdiğini biliyoruz. Adalet Bakanlığı bunu Cumhurbaşkanlığı Prensipler Dairesi’ne gönderecek. Daire, fezleke olarak Meclis’e gönderecek. Ayrıca mahkeme, Meclis’e de bir karar örneğini yolladı diye biliyoruz. Ne hikmetse PTT; ayçiçeği ve zeytinyağı sattığı için evraklar geç geliyor. Yarım saat öncesinde Meclis’e gelmiş değildi. Meclis Başkanı ile de telefon görüşmesi yaptım. Gelir gelmez Genel Kurul’da okunacak ve milletvekilimiz görevinin başına gelecek.”

Paylaşın

CHP’li Ağbaba: Türkiye, Avrupa’nın köle pazarına döndü!

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat)’ın açıkladığı “2021 yılı asgari verilerine” göre Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkeleri arasında asgari ücretin en düşük olduğu sondan ikinci ülke olmaya devam ettiğini belirterek, “Türkiye’de işgücü piyasasını Avrupa’nın köle pazarına dönüştüren AKP anlayışı, Avrupa’ya ‘bize yatırım yapın, işçilik Çin’den ucuz’ diye yalvarıyor ama buna rağmen yabancı yatırımcıyı ülkeye çekemiyor” dedi.

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat)’ın açıkladığı “2021 yılı asgari verilerini” değerlendiren CHP’li Ağbaba, asgari ücretteki artışın zamlar ve enflasyon karşısında erdiğini ifade ederek şu ifadeleri kullandı;

“Türkiye’de asgari ücret, yıl sonunda yapılan artış sonrası brüt 3.577 lira, net 2.825 lira olarak yükseltildi. Bugünkü kurla baktığımızda asgari ücret brüt 420 Euro, net 331 Euro ediyor. Enflasyon ve vergi zamlarında Avrupa lideri olan Türkiye, 420 Euro ücretle en düşük asgari ücret sıralamasında liderliğe oynamaya devam ediyor. AB İstatistik Ofisi’nin verilerine göre tüm Avrupa’da salgın sonrası asgari ücretin alım gücünde önemli artış görülürken Türkiye’de asgari ücret artışı daha cebe girmeden zamlar ve enflasyon karşısında eridiğini görüyoruz. Avrupa dışında ABD’de asgari ücret brüt 1024 Euro olarak açıklandı. Türkiye’nin asgari ücrette karşılaştırma yapılamayacak kadar kötü durumda olduğunu görüyoruz. Asgari ücret sıralamasında sondan ikinci olan Türkiye’nin ayrıca ‘en yüksek enflasyon sıralamasında’ da açık ara Avrupa birincisi olduğunu unutmamak gerekiyor.

Asgari ücret 5 yılda 92 Euro eridi!

Asgari ücret sıralamasında Romanya, Çekya, Estonya, Polonya gibi ülkelerin yanı sıra krizdeki Yunanistan ve İspanya bile ülkemizin çok önünde, çalışanına kat be kat daha fazla asgari ücret veriyor. Macaristan çalışanına 442 Euro, Romanya 458 Euro, Polonya 614 Euro, Yunanistan 758 Euro, İspanya 1108 Euro asgari ücret veriyor. Bir tek Bulgaristan dışında, diğer tüm Avrupa ülkeleri Türkiye’ye fark atmış durumda. Brüt olarak değil, net olarak ücret hesapladığımızda rakamlar daha da kötü hale geliyor. Asgari ücretten vergi alan, zam ve enflasyon karşısında bu kadar güçsüz bırakan başka bir ülke yok. Ayrıca yıllara göre baktığımızda da asgari ücretin 5 yılda 92 Euro eridiğini görüyoruz. Bu rakamlar, ‘Avrupa bizi kıskanıyor’ diyenlerin Türkiye’de işgücü piyasasını içler acısı tablosunu ortaya koyuyor.

Türkiye, köle pazarına döndü!

Türkiye’de işgücü piyasasını Avrupa’nın köle pazarına dönüştüren AKP anlayışı, Avrupa’ya ‘bize yatırım yapın, işçilik Çin’den ucuz’ diye yalvarıyor ama buna rağmen yabancı yatırımcıyı ülkeye çekemiyor. İmalat sanayide saatlik işçi maliyetiyle Türkiye yine Avrupa’da liderliğe oynuyor. Eurostat’ın verilerinde yine çalışma saati bakımından Türkiye’nin Avrupa lideri olduğu da dikkatten kaçmamalıdır. İşçilerimiz 1800’ler Avrupası’nda olduğu gibi uzun saatler boyu, iş kazasına karşı koruması olmadan, güvencesiz ve sudan ucuz gelirle çalıştırılmaktadır. İktidarın ‘azami kölelik, asgari sefalet’ anlayışını değiştirmek de bizlere nasip olacaktır.

CHP’li Ağbaba, Avrupa’da 2021 yılı asgari ücretini de paylaştı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, Akar’ı makamında kabul etti

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve beraberindeki heyeti, CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi.

Yaklaşık bir saat süren görüşmede CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Başkan Yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı, Bülent Kuşoğlu ve Ünal Çeviköz eşlik etti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeydoğusunda yürütülen Barış Pınarı Harekatı’na ilişkin bilgi verdiğini ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun görüşlerini dinlediğini söyledi.

Bakan Akar, açıklamasının devamında, “Biz başından beri ifade ettiğimiz gibi Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bizim burada yapmaya çalıştığımız tek şey, 82 milyon halkımızın, ülkemizin, hudutlarımızın güvenliğini sağlamak, bu amaçla çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın