DEVA Lideri Babacan ve GP Lideri Davutoğlu’ndan ortak açıklama

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu ziyaret etti. İki genel başkan arasında yaklaşık 1,5 saat süren görüşmeye Babacan’a DEVA Partisi genel başkan yardımcıları Sadullah Ergin, İdris Şahin, Burak Dalgın ve Elif Esen eşlik etti. Gelecek Partisi heyetinde ise genel başkan yardımcıları Nedim Yamalı, Selim Temurci, Ayhan Sefer Üstün ve Serap Yazıcı yer aldı.

HABER MERKEZİ / DEVA lideri Babacan, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nu partisinin genel merkezinde ziyaret etti.  Görüşmenin ardından Babacan ve Davutoğlu, ortak basın açıklaması düzenledi.

İktidar değişmediği müddetçe yönetim zihniyetinin değişmeyeceğini vurgulayan Babacan, basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte hukukun üstünlüğü ilkesi kalmadı. Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devleti niteliğini kaybetti. Anayasanın bağlayıcı bir metin olarak kabul edilmediği bir ülkede hukukun üstünlüğünden de hukuk devletinden de bahsedilemez.

Problemlerin büyüdüğü gerçeğini kendi seçmeni de görmesine rağmen Sayın Erdoğan’ın ‘bana saldırıyorlar’ demesi bir konsolidasyon hissi oluşturabiliyor. Boğaziçili öğrenci diyor ki ‘rektör istifa etsin’. Cumhurbaşkanı ise Cuma namazından sonra çıkıp, ‘Beni istifa etmeye zorluyorlar’ diyor. Propaganda makinesinin düğmesine basıyor. Bu oyunlara kimsenin kanmaması lazım. Asıl yapmaları gereken işi yapamadıkları için tartışmaları sürekli farklı noktalara çekiyorlar. Laf üretmekte mahirler ama peynir gemisi lafla yürümüyor.

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı birdenbire anayasa gündemi ortaya attı. Zaten kendilerinin açıklaması ile ertesi gün küçük ortağın açıklamasını yan yana koyduğunuzda bu işin bir yere gitmeyeceğini görüyorsunuz. ‘Yeni anayasa’ diyor, küçük ortak her zaman olduğu gibi çerçeveyi çiziyor. Güçler ayrımına ve yargının bağımsızlığına inanan bir zihniyet var mı? Bunları sorgulayınca oradan bir şey beklemek mümkün olmuyor.

‘Propaganda makinesi bakkalı, marketi suçlu gösteriyor’

Propaganda makinesi, vatandaşlara yoksulluğa alışmaları için ne yapmaları gerektiğini öğretmeye başladı. ‘Yoksulluk vatandaşların kaderidir, buna sabredeceksiniz’ diyorlar. Markette nasıl alışveriş edileceğini öneriyorlar. Bu, hükûmetin bir itirafıdır. İnatla sürdürülen yanlış para politikalarının sonucunda hem kur hem de enflasyon arttı. Bunun sorumlusu sayın Erdoğan ve ortakları olduğu halde, hayat pahalılığının suçlusu olarak marketleri gösteriyorlar. Bazen pazarcı esnafı, bazen bakkal, bazen market, bazen de Boğaziçili öğrenci terörist ilan ediliyor. Propaganda makinesi artık böyle çalışıyor.

Devletin sahip olduğu basın kuruluşları bu ülkenin sorunlarıyla ilgilensin. TRT, 84 milyonun kullandığı elektrikten pay alıp, tek bir partinin propaganda aygıtı haline geldi. Bu adil değildir, hukuka aykırıdır. Kendilerine bir an önce çekidüzen vermeleri lazım. Anadolu Ajansı ve TRT’nin yöneticileri bundan sonraki dönemdeki meslek itibarlarını lütfen dikkate alsınlar. Bu iktidar ilelebet devam etmeyecek.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde çok ciddi insan hakkı ihlalleri var. Bazı uluslararası çalışmalarda soykırım tanımı yapılıyor. Sayın Erdoğan ve Bahçeli’nin bunu görmezden gelmesini hayretler içinde izliyoruz. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde işler hangi noktaya geldi de iki ortak sessiz? Mazlumların yanında olmalıyız. Şu andaki yönetim çok daha küçük meseleleri büyütüp farklı algılara sebep olurken, dünya çapında önemli bir meselede niçin susuyor? O ülkeyle olan ikili ilişkilerde bilmediğimiz farklı yönler mi var? Ya da çıkıp ‘Burada bir insan hakları ihlali görmüyoruz’ deyin.

İnsanın annesinin konuştuğu dili konuşması, bu dili öğrenmesi ve dilin yaşatılması temel bir insan hakkıdır. Kimse anadili üzerinden topluma fitne tohumları atmasın. Bu ülkeyi kimse bölmeye, parçalamaya kalkmasın. Her bir vatandaşımızın annesinin konuştuğu dili konuşması, öğrenmesi, yaşatması ve geliştirmesi en doğal hakkıdır.”

“Bütün bu yaşananlar derin bir krizi ortaya koyuyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yeni anayasa” açıklamasına, “Gündem değiştirme çabasıdır, burada samimiyet görmüyoruz, iklim oluşturma çabası görmüyoruz” diyen Davutoğlu’nun basın açıklamasında öne çıkan açıklamaları söyle;

“Son dönemde bütün partiler arasında yakın temasın artmış olması sevindirici. Ama iktidar partileri kendileri dışında kimseyle görüşmemekte ısrar ediyor. Diğer partiler arasında son derece artan bir görüşme trafiği var, memnuniyet duyuyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirmekle yetinmemiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili bir çalışma yapmıştı heyetlerimiz, kamuoyuyla paylaşmıştık ve partilerden randevu talep etmiştik. DEVA Partisi yoğun bir kongre trafiği içindeydiler, çünkü Türkiye’de her an seçim kapıyı çalabilir. Bugün Genel Başkanı ağırladık, hem geçmiş olsun hem hayırlı olsun ziyaretinde bulundular. Bizim geçmiş olsun Covid değil, Selçuk Bey ve gazetecilere yönelik saldırılar nedeniyle bize geçmiş olsun dediler.

Görüşmemizde ana gündem maddemiz güçlendirilmiş parlamenter sistemdir. Genel Başkan da görüşlerini ve çalışmalarını lütfettiler, bundan sonra sadece bu konuda değil diğer alanlarda da Gelecek ve DEVA Partisi’nin daha sık görüşmesi ve ortak önerilerle kamuoyunun gündeme gelmesi konusunda mutabık kaldık, ikili bazda temaslar artacak.

(Yeni anayasa) Gündem değiştirme çabasıdır, burada samimiyet görmüyoruz, iklim oluşturma çabası görmüyoruz. Ülke gündeminin yasaklarla boğulduğu dönemde suni bir ümit uyandırmak isteniyor…

(Takvim gazetesi) iktidar yandaşı gazetenin, Türk basın ve ahlak tarihine büyük bir rezalet olarak geçecek baş sayfası. Bunu çerçeveletmek ve Erdoğan ve Bahçeli’ye göndermek lazım, mesulleri sizsiniz diye.

Gerçek gündem, kendi görüşlerini ifade eden ve toplantı gösteri yapan öğrencilere, kitleye terörist suçlamasında bulunarak terör kavramının içini boşaltmaktır. Bütün bu yaşananlar derin bir krizi ortaya koyuyor. Biz bütün partilerle temasımızı sürdüreceğiz.

(Dış politika) Bir vizyon ve zihniyet meselesidir. Bugün özellikle ABD Trump’tan Biden dönemine geçerken, bütün yatırımını Trump’a yapan bir dış politika anlaşının itibar argümanları olamaz. Avrupa bir gün düşman oluyor, Biden bir gün sohbet edeceği bir muhatap, diğer gün Türkiye’ye her an müdahale eden bir dış mihrak oluyor. Maalesef Türkiye, Erdoğan’ın psikolojisine uygun bir şekilde uluslararası ilişkilerde dalgalı bir seyir takip ediyor.  Kaybeden Türkiye oluyor. İddialı ve itibarlı bir Türkiye inşa edecek altyapıya sahiptir Türkiye.

(Erdoğan’ın yanındayız kampanyası) Ülkenin Cumhurbaşkanının iki günde bir ‘yanındayız’ kampanyasıyla ayakta kalmaya çalışması en büyük zaaftır. Böyle bir destek kampanyasına ihtiyacı olmaz, görevini yapar, iki günde bir yanındayız kampanyaları yapılması zaaf göstergesidir. Niye sık sık yapılıyor, buna ihtiyaç var? Dikkatler başka yöne çekilmek isteniyor ve koruma saiki oluşturulmak isteniyor.

Vali iktidar partisinin değil, kamunun görevlisidir. Bu tür kampanyalara valilerin katılması da zaaftır. Cumhurbaşkanlığı makamı valiliğin desteğine ihtiyaç duyuyorsa kendilerini tartışmaya açmışlar demektir. Görevlerini yapmalarını isteyebilir, kendisine saygısı varsa beni destekleyin diyemez, demez. Bu liderlik zaafıdır. Önce sistem değişimi, ardından da zihniyet değişikliği gerekiyor, biz bunu yapacağız.

(Erdoğan’ın ve Soylu’nun LGBTİ+’ları hedef göstermesi) İktidar ve Cumhurbaşkanı bütün BOUN camiasının ortak meselesi olarak başlayan tepkiyi, toplumun bir kesimi tarafından olumsuz şekilde algılanacak düşüncesiyle bir gruba mahkum ettiriyor, herkesi onun içine sokuyor. Haklı taleplerin gözardı edilmesinin önünü açıyor. Biz Gelecek Partisi olarak aile değerlerini esas alan bir anlayışa sahibiz ama TC vatandaşları kanun önünde ve bu anlamda anayasa hakları bakımından hepsi birbirine eşittir, görüş beyan etmesi konusunda da baskı altına alamaz. İktidara düşen, o üniversitenin iklimi gözetilerek toplumsal barışı sağlayarak iç dokusunda tepkilere sebep vermektense makul bir çözümün yolunu arar.

Türkiye’nin acil bir hukuk reformuna, hukuku tahsis edecek hukuk yönetimine ihtiyaç vardır. Arınç’ın açıklaması durumu doğru tasvir ediyor. Bu sebeple biz bazı yerlerde değiliz, bizim neden iktidarın içinde olmadığımızın tespiti Arınç’ın sözlerinde gizli.

TRT ve AA’nın tek görevi var bugünlerde, yolsuzluklar, yoksulluklar konusunda mazur gösterecek döküman arıyorlar. Bunu Japonya’da aramışlar, yanlış yapmışlar, Türkiye’nin Japonya’yla kıyaslanamayacağını herkes biliyor. Türkiye’nin enflasyon, işsizlik oranları Japonya’yla değil Afrika ülkelerini andırır hale geldi. Mardin’deydim, Seydişehir Pazarı’ndaydım, Yalıhöyük’teydim, kadınlar geride kalan pazar malzemelerini toplamaya çalışıyorlardı. Hepsinde feryat var. Birileri saraylarda bu feryatları duyamaz hale geldi, biz duyuyoruz. Bütün bunlar acziyet, tükenmişlik ve erken seçimin de işaretleridir, her zamankinden daha hazır olacağız. “

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, Akar’ı makamında kabul etti

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve beraberindeki heyeti, CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi.

Yaklaşık bir saat süren görüşmede CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Başkan Yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı, Bülent Kuşoğlu ve Ünal Çeviköz eşlik etti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeydoğusunda yürütülen Barış Pınarı Harekatı’na ilişkin bilgi verdiğini ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun görüşlerini dinlediğini söyledi.

Bakan Akar, açıklamasının devamında, “Biz başından beri ifade ettiğimiz gibi Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bizim burada yapmaya çalıştığımız tek şey, 82 milyon halkımızın, ülkemizin, hudutlarımızın güvenliğini sağlamak, bu amaçla çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

ABB’den kız çocuklarının eğitimine destek

Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Aslı Kuzulu, Büyükşehir Belediyesi olarak toplumların geleceği ve gelişimi açısından kız çocuklarının eğitimine büyük önem verdiklerini söyledi.

Kız çocuklarının eğitimden ekonomiye, sosyal hayattan iş yaşamına kadar birçok alanda yaşadığı fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik projeleri desteklemeyi sürdüreceklerini belirten Kuzulu, kız çocuklarının okullaştırılması projesini yürüttüklerini de vurguladı.

Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Uçan Süpürge Vakfı  iş birliğinde “11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü” Başkent’te de çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Gençlik Parkı Tiyatro Salonuʼnda düzenlenen şenlikte konserler, film gösterileri, oyun ve çalışma atölyeleri yer aldı.

Mamak, Pursaklar ve Sincan’dan ücretsiz otobüs kaldıran Büyükşehir Belediyesi, Başkentli kız çocukları ve ailelerini düzenlediği etkinlikte buluşturdu.

Etkinlikte bir konuşma yapan ABB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Aslı Kuzulu, Büyükşehir Belediyesi olarak toplumların geleceği ve gelişimi açısından kız çocuklarının eğitimine büyük önem verdiklerini söyledi.

Kız çocuklarının eğitimden ekonomiye, sosyal hayattan iş yaşamına kadar birçok alanda yaşadığı fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik projeleri desteklemeyi sürdüreceklerini belirten Kuzulu, kız çocuklarının okullaştırılması projesini yürüttüklerini de vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Şu ana kadar 200’den fazla kız çocuğumuzu erken yaşta ve zorla evlilikle mücadele kapsamında eğitim sistemine dahil ettik. Önümüzdeki 2 hafta boyunca da 100 kızımızı okula yazdıracağız.  Açık liseye devam eden 600’den fazla kızımıza da kurs desteği veriyoruz. Birlikte çalışarak sahici ve kalıcı olumlu değişimler yaratabiliriz. Unutmayalım ki, kız çocuklarının eğitimine ve esenliklerine yatırım yaptığımızda, yalnızca onların geleceğine değil aynı zamanda insanlığın da geleceğine yatırım yapmış oluruz.”

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nün Birleşmiş Milletler tarafından kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldığı eşitsizliğe karşı farkındalığı artırmak amacıyla ilan edildiğini hatırlatan Uçan Süpürge Vakfı kurucularından Nuray Türkmen ise, “Gençlik Parkı’nın kapılarını bizlere açan Belediye Başkanımız Mansur Yavaş’a teşekkür ederiz” dedi.

Filmler izleyen ve etkinlik atölyeleriyle yeteneklerini sergileyen minikler; yaratıcı drama, ritim, yoga, mühendislik, hulahop, maske boyama, sihir, felsefe, ev yapımı arabalarla yarış, marshmallow challenge, resim ve yüz boyama çalışmalarına da katıldı.

Oyunlar oynayarak hem eğlenen hem de öğrenen çocukların gösterileri ise aileleri tarafından büyük bir beğeni ile izlendi. Ankara Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası’nın çaldığı şarkılara hep birlikte eşlik eden yüzlerce çocuk unutulmaz bir gün yaşadı.

Paylaşın

Ezidiler, Cema (Toplanma) Bayramı’nı kutluyor

Mezopotamya’nın kadim inanç gruplarından Ezidiler, Cema (Toplanma) Bayramı’nı kutluyor.

Ezidiler, geleneksel olarak küçük gruplar halinde, Irak’la Suriye’nin kuzeybatısında ve Türkiye’nin güneydoğusunda yaşıyorlar. Tam saylarını tahmin etmek güç. Nüfuslarının 70 bin ila 500 bin arasında olduğu düşünülüyor.

Dürziler ve Aleviler gibi bölgedeki diğer dini azınlıklarda olduğu gibi, Ezidiliğe geçmek mümkün değil. Ancak doğuştan Ezidi olabilirsiniz.

Ezidi isminin kökeni modern Farsça’da melek ya da ilah, tanrı anlamına gelen “ized” kelimesinden geliyor.

Ezidi kelimesi basitçe “tanrıya inananlar” anlamına geliyor, Ezidiler de kendilerini bu şekilde tanımlıyor.

Ezidilerin inançlarının büyük kısmı Hristiyanlıktan geliyor. Hem İncil’i hem Kuran’ı kutsal sayıyorlar, fakat geleneklerinin çoğu yazılı değil sözlü.

Çocuklar kutsanmış su ile pir tarafından vaftiz edilirler. Evlilik törenlerinde pir bir somun ekmeği kırar ve yarısını geline diğer yarısını ise damada verir.

Cema (Toplanma) Bayramı, Ezidilerin, her yıl 6-13 Ekim tarihleri arasında kutladıkları, bu vesile ile kendileri için kutsal olan Laleş topraklarını ziyaret edip ulularına, pirlerine niyaz oldukları, hac görevini yerine getirdikleri bayramdır.

 

Paylaşın

ABB’den çocuklar için “Scooter ve Bisiklete Binme Etkinliği”

Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), güzel bir farkındalık projelerine imza atarak, çocuklar için “Scooter ve Bisiklete Binme Etkinliği” düzenledi.

Küçük yaşta sporu sevdirmek ve alışkanlık haline dönüşmesini sağlamak amacıyla EGO Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen etkinlikte Büyükşehir Belediyesi Çocuk Kulübü üyesi çocuklara, ‘güvenli sürüş’ eğitimi de verildi.

EGO Genel Müdürü Nihat Alkaş’ın da katıldığı Altınpark’taki etkinlikte çocuklar, hem scootera bindi hem de bisiklet yarışmalarıyla eğlenceli bir gün geçirdi.

Başkent’te daha sağlıklı bir nesil yetiştirmeye yönelik çalışmalara ağırlık vereceklerini belirten Alkaş, spor yapmanın ve hareket etmenin önemine şu sözlerle dikkat çekti:

“Özellikle gençlerimizin, çocuklarımızın gerçekten sağlıklı yetişmesini istiyoruz. Genç yaşta şeker, kalp, tansiyon hastası olmalarını istemiyoruz. Obeziteye savaş açıyoruz. Çocuklarla birlikte çok daha sağlıklı bir Ankara’yı planlayacağız.”

Büyükşehir Belediyesi Çocuk Kulüplerine üye 6-12 yaş arası yaklaşık 100 çocuğun ailesiyle birlikte katıldığı etkinlikte, Bisiklet Hareketi Derneği eğitmenleri tarafından çocuklara güvenli bisiklet sürüşü uygulamalı olarak anlatıldı.

Eğitmenlerden Müslüm Demirdizen, amaçlarının çocuklara hem bisikleti sevdirmek hem de toplumda farkındalık yaratmak olduğunu söyleyerek, “Çocuklarımıza bisiklete binerken hangi kurallara uymaları gerektiğini, kask, gözlük, eldiven gibi kıyafetleri kullanmanın hayati önem taşıdığını anlatıyoruz” dedi.

Doya doya bisiklete ve scootera binerek spor yapan 10 yaşındaki Beraysu Kaya, “Hareket etmek sağlığımız açısından çok önemli. Bu yüzden bence biz küçükler okula bisikletle gidip gelebiliriz. Büyükler de işe bisikletle gidebilir” ifadelerini kullandı.

11 yaşındaki Ahmet Can Derin, “Büyükşehir Belediyesine böyle bir organizasyon yaptığı için teşekkür ederim”, 12 yaşındaki Alp Alpakan da, “4 yıldır bisiklet sürüyorum ve çok seviyorum” sözleriyle etkinlikten duydukları memnuniyeti dile getirdiler.

 

Paylaşın

“İşsizlik sosyal bozulmaları da getiriyor”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, “Ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunların, işsizliğin ve yoksulluğun tetiklediği bunalım, sosyal bozulmaları da beraberinde getiriyor” dedi. 

CHP Milletvekili Lale Karabıyık, yaptığı basın açıklaması ile TUİK tarafından önceki gün açıklanan Haziran ayı işsizlik oranlarını ve işsizliğin sosyal etkilerini değerlendirdi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun yüzde 13.3 olarak açıkladığı Haziran ayı işsizlik oranının, tarım dışı işsizlikte yüzde 15.3 seviyesinde gerçekleştiğini, genç işsizlik oranının ise yüzde 24.8 olduğunu dile getiren Karabıyık, “Ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunların, işsizliğin ve yoksulluğun tetiklediği bunalım, sosyal bozulmaları da beraberinde getiriyor. 2018 yılının aynı ayına göre 938 bin kişi artarak 4 milyon 253 bin kişiye ulaşan işsiz vatandaşlarımızın aileleri de eklendiğinde, işsizlik neredeyse 15 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendirmektedir; çünkü oğlunun işsizliği, eşinin emeklilik sorunları, kızının istihdam edilemeyişi, ailenin bütününü etkiliyor. İşsizlik ve yoksulluk vatandaşlarımızın ruh sağlığını etkilemekte, suçlanmada oranlarında, boşanmalarda, şiddet ve cinayetlerde, depresyon ve hatta intihar oranlarında ciddi bir artış yaşanmaktadır. Hırsızlık ve yüz kızartıcı suçlarda artış, kayıt dışı istihdam, kredi kartı borçları nedeniyle cinnet geçirip uygulanan şiddet ve işlenen cinayetler, kadına karşı şiddet, evden kaçma ve cinsel istismar, beyin göçü gibi birçok sorunla karşı karşıyayız. İşsizlik korkusu gençlerimizi üniversite sıralarında sarmakta, geleceğimizin temeli gençlerimiz yurtdışına yerleşmeyi hedeflemektedir. Toplumumuzu ileri götürecek eğitimli gençlerimizin işsizlik ve gelecek kaygısı nedeniyle yaşadığı beyin göçü, kısa ve uzun vadede önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu nedenle işsizliği yalnızca ekonomik bir sorun olarak değil sosyal bozulmalara neden olan toplumsal bir sorun olarak değerlendirmek gerekir” açıklamasında bulundu.

“İşsizlik sosyal bozulmaları da beraberinde getirmektedir”

Hazırladıkları “Sosyal Bozulmalar Raporu” ile ekonomik sorunların neden olduğu ve toplumu derinden etkileyen tahribatları incelediklerini kaydeden Karabıyık, “Stres, huzursuzluk, mutsuzluk, endişe ve kaos pek çok insanın hayatını adeta bir kabusa dönüştürmektedir. Günümüzde karşı karşıya olduğumuz önemli bir sorun toplumun temelini oluşturan sosyal yapılardaki bozulmadır. Bu bozulma, vatandaşlar arasında birleştirici ve kaynaştırıcı özelliği ile en önemli unsur olan sosyal değerleri tahrip ettiğinde, işsizliğin, yoksulluğun, enflasyonun, ekonomik krizin asıl faturası toplumsal huzurumuza kesilmektedir. Toplumsal çöküş değişik şekillerde kendini göstermektedir; AKP’nin 17 yıllık tahribatının sonucunda, boşanmalar %49, kadına şiddet davaları %366 (2010-2017 arası), cinsel taciz %449, kadın cinayetleri %566, adam öldürme %358, çocukların cinsel istismarı %700, uyuşturucuya bağlı ölümler %550, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı, %337,7 artmıştır ve bu tablo, ekonomi yönetimindeki hataların yarattığı toplumsal sorunun boyutunu açıkça göstermektedir” sözleriyle açıklamasını tamamladı.

Paylaşın

Sezai Temelli: Kayyum, OHAL uygulamasıdır

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “19 Ağustos günü Türkiye’de bir siyasi darbe ile karşı karşıya kaldık. 3 büyük şehrimize; Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyım atandı. Bu atama başlı başına bir hukuksuzluk, bir insan hakları ihlali ve bir siyasi hak ihlalidir. Hukuksuzdur, çünkü uygulama bir OHAL uygulamasıdır.” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli,  Avrupa temasları kapsamında Strazburg’da aralarında Yeşiller ve Avrupa Özgür İttifakı, Avrupa Birleşik Solu /Nordik Yeşiller ve Sol Grubunun da bulunduğu Avrupa Parlamentosu’ndaki siyasi grupların temsilcileri ve AP Türkiye eski raportörü ve Sosyalist ve Demokratlar Grubu Başkan Yardımcısı Kati Piri ile birlikte ortak bir basın toplantısı düzenledi.

Tapolantıya katılan katılımcılar kayyumu eleştirirken, HDP’ye destek verdi.

Toplantıda konuşan Temelli, “kayyum uygulamalarına karşı uluslararası kamuoyunun duyarlı olmasını bekliyoruz” diyerek şunları söyledi:

Kayyum atanması bir OHAL uygulamasıdır

19 Ağustos günü Türkiye’de bir siyasi darbe ile karşı karşıya kaldık. 3 büyük şehrimize; Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyum atandı. Bu atama başlı başına bir hukuksuzluk, bir insan hakları ihlali ve bir siyasi hak ihlalidir. Hukuksuzdur, çünkü uygulama bir OHAL uygulamasıdır. 2016 OHAL döneminde hayata geçirdikleri kayyum uygulamasını devam ettirme konusunda Erdoğan rejimi ısrarcıdır. Hem Anayasa hem idari hem de hukuk açısından kabul edilemez olan, Türkiye toplumuna ve Kürt halkına dayatılan bir uygulama var karşımızda.

Demirtaş davası simge bir davadır

2016’da başlayan OHAL uygulaması sürecinde demokratik siyasetin tasfiyesi ve yerel yönetimlerimize el konulması ile karşı karşıya kaldık. Yarın AİHM’de görülecek Demirtaş davası bütün bu dönemi yansıtan simge bir davadır. Demirtaş dışında binlerce siyasi tutsak var Türkiye’de. Hala cezaevlerinde onlarca belediye eşbaşkanlarımız var. OHAL sona ermiş olmasına rağmen iktidar bugün OHAL hukukunu dayatarak belediye başkanlarımızı görevden alıyor. 3 büyük şehirde 30 gün geride kalmasına rağmen hiçbir geri adım atılmadı. Tam tersine dün Diyarbakır Kulp’ta da belediye eşbaşkanları görevden alınarak yerlerine kayyım atandı. Erdoğan iktidarı Kürt halkına kayyım rejimini dayatmaya devam ediyor. Kürt halkının siyasi iradesini yok sayarak aslında otoriter bir rejimi var etme çabasında.

Bu anlayış kabul edilemez

31 Mart seçimlerinde Kürt halkı ortaya koyduğu iradesiyle demokrasi talebini çok net bir şekilde dile getirdi. Erdoğan iktidarı demokrasiye karşı otoriter rejim dayatmasını, Kürt halkının iradesine karşı yaptığı bu tasarruflarla ortaya koymuştur. Demokrasilerin birinci basamağı olan seçme seçilme hakkını yok eden bu anlayışı kabul etmemiz mümkün değil. Bu sadece siyasi hakların gaspı olarak değil bir insan hakları ihlali olarak gördüğümüz bir konu.

Sadece belediye eşbaşkanlarının görevden alınması meselesi siyasi haklar çerçevesinde ele alınsa da Kürt halkına yönelik insan hakları ihlalidir ve bunu izliyoruz. Kayyum atanmış bütün yerlerde her türlü hak ihlalinin hayata geçirildiğini hep birlikte izledik. Sivil, sosyal ve siyasal hakların tümünün gasp edildiği belgelenmiş durumda. Ama Erdoğan rejimi kayyum stratejisi ile OHAL düzeni ile ayakta durmaya çalışıyor. Bu konuda bütün uluslararası kurumların ve kamuoyunun duyarlı olmasını istiyoruz. Demokrasi ve evrensel değerlerden ve insan haklarından taviz vermeyen bir yaklaşım esas olmalıdır. Bu konuda kararlı adımların atılması ve dayanışma ortaya konulması hem Avrupa hem Türkiye hem de Ortadoğu için büyük önem taşımaktadır. Görevden alınmış belediye eşbaşkanlarımızın göreve iade edilmesi demokrasi adına önemli bir adıma vesile olacaktır. Bu konuda Avrupa Birliği kamuoyunun desteği bizim için büyük önem taşıyor.

Erdoğan, Avrupa’yı mülteciler üzerinden tehdit ediyor

Her şeyden önce Türkiye’nin içinde bulunduğu bu süreci çok iyi değerlendirmek zorundayız. Hükümetlerin kendi hesapları çerçevesinde meseleye yaklaşmaları uzun süredir ciddi sorunlara neden oldu. Erdoğan rejiminin Avrupa’ya yaklaşımı tamamen stratejik bir yaklaşımdır. Kazan-kazan formülü ile sadece iktisadi ilişkiler üzerinden Avrupa’ya yaklaşmaktadır. Demokrasi, insan hakları gibi konularda bugüne kadar hiç bir adım atmadı. Avrupa’dan bu yönde gelen taleplere karşı da Suriyeli mültecileri kozunu bir tehdit olarak kullandı. Bu sayede Türkiye’yi kendi içine kapatarak otoriter rejimini büyütmeye devam etti. Erdoğan’ın bu oyununu hep beraber bozmalıyız.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’na linç girişimi raporu açıklandı!

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, CHP Linç Girişimini Araştırma Komisyonu üyeleriyle birlikte TBMM’de basın toplantısı düzenledi.

Düzenlenen basın toplantısında, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na şehit cenazesinde gerçekleştirilen linç girişimine ilişkin hazırlanan rapordan bilgiler verildi.

CHP Grup Başkanvekili Özkoç, basın toplantısında, olay yerindeki bütün görüntü kayıtlarını, fotoğraf ve tanık ifadelerini incelediklerini, devlet töreni yönetmelik, yönerge ve teamüllerini araştırdıklarını, mevcut tablo ile olması gerekeni karşılaştırdıklarını anlattı.

Rapor çalışmamıza paralel olarak Kılıçdaroğlu’nun tören alanına girdiği andan, evden çıkarıldığı dakikaya kadar her adımını kesit analizleriyle ortaya koyan bir belgesel hazırladıklarını ve önümüzdeki hafta yayımlanacağını bildiren Özkoç, raporun içeriğine ilişkin şu bilgileri verdi:

“Rapordaki somut delil ve tespitler ile belgeseldeki açık görüntüler, Genel Başkanımıza yönelik planlı bir linç girişiminin gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır.

İlk olarak, şehidimiz Yener Kırıkçı için cenaze namazının, 20 Nisan Cumartesi günü, ikindi namazını müteakip Çubuk Merkez Cami’nde kılınması kararlaştırılmıştı. Daha sonra Valilik tarafından cenaze namazı; “garip bir tesadüf” oluştaracak şekilde; İstanbul Maltepe’deki Halk Buluşmasıyla aynı gün ve saate, 21 Ağustos günü öğle namazına çekilmiş, yeri de Merkez Cami’nden 3 bin nüfuslu küçük bir köy olan Akkuzulu Köyü’ne alınmıştı.
10 binden fazla insanın katıldığı cenaze töreni için Ankara’nın çeşitli merkezlerinden taşıma yapıldı.

“15 şüpheli belediyede şöfor”

Gözaltına alınan şüphelilerden 15 tanesi’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde şoför olarak görev yapıyor olması, taşımayı kimlerin, ne şekilde organize ettiğini göstermektedir.

Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu dahil, Milli Savunma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, emniyet genel müdürü ve çok sayıda milletvekilinin katılacağı bilinen bir cenaze töreni için, yönergelerde bulunması gereken güvenlik koridorları oluşturulmamış, güzergah ve yol trafiğe açık tutulmamamıştır.
Genel Başkanımızın cenaze törenine katılmasıyla birlikte başlayan provokasyona, imamın defalarca cemaate çağrı yapmasını gerektirecek açık tabloya rağmen müdahale edilmemiş, cenaze namazı bile zorlukla kılınabilmiştir.

“Bakanlar, şehidi selamlamadan alandan ayrıldı”

Cenaze namazının ardından da devlet töreni yönetmelik ve yönergelerine göre, şehidinin naaşının konulduğu top arabasını takip etmesi ve son kez selamlaması gereken protokol, tam ters istikamette güvenlik şeridi içinde tören alanını terk etmiştir.

Genel Başkanımız, koruma ekibine çizilen güzergahı takip etmiş ve açık bir şekilde kontrolsüz kalabalığın içine sürüklenmiştir.

“Taş ve sopalar da görüntülerde açıktır”

Genel Başkanımızın yönlendirildiği güzergahta ve top arabasının arkasında hiçbir güvenlik koridoru yer almamıştır.
Hem kitapta hem de belgeselde açık bir şekilde görüleceği üzere, Genel Başkanımız kalabalığın içine itildikten sonra aynı yüzler, belli bir organizasyon içinde; kortejin önünde kolkola girerek basınç yaratmak, işaretle birbirlerine genel başkanın yerini göstermek, duvar üzerinde birbirlerini yönlendirmek yoluyla linci gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Taş ve sopalar da görüntülerde açıktır.

Genel Başkanımız ve beraberindekilerın sığındıkları eve; Savcılık kayıtlarına göre bölgede bulunan 700’den fazla güvenlik görevlisinin, 1,5 saat müdahalede bulunmaması, evin etrafında güvenlik çemberinin dahi oluşturulamaması, hiçbir şekilde açıklanabilir bir tablo değildir.

Emniyet Genel Müdürü’nün açıklamaları

Buradaki bir diğer dayanağımız; dönemin Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya’nın olaydan bir gün sonra verdiği röportajdır.

Uzunkaya bizzat kendi ifadesiyle jandarmanın evin önündeki kalabalığa müdahale etmediğini ve kendisinin devreye girmek zorunda kaldığını belirtmiştir.

Uzunkaya’nın ardından, 1 saat 15 dakika Köy Konağı’nda bekledikleri anlaşılan, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve AKP Genel Sekreteri Fatih Şahin, Genel Başkanımızın bulunduğu evin önüne gelerek, süreci noktaladı.

Akar’ın o hadsiz konuşmasının ardından Genel Başkanımız evden çıkarıldı. Jandarma bölgesinde, Emniyet zırhlı aracıyla güvenli bir alana götürüldü.

“İşlenmiş 11 suç var”

Aktardıklarım; açık Linç girişimi, raporumuzda belgeler ve somut dayanaklarla, belgeselde de tartışmaya yer bırakmayacak görüntülerle ortaya konulmuştur.

Ortaya koyduğumuz deliller üzerinden, bir iddia değil, hukuki tespit olarak söyleyebiliriz; 21 Nisan 2019 günü Çubuk’un Akkuzulu Köyü’nde şu suçlar işlenmiştir;

– Öldürmeye Tam Teşebbüs (TCK 82/g) suçu
– Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik (TCK 216/1) suçu
– Kasten Yaralama (TCK 86/2-3d) suçu
– Hakaret (TCK 125/3a,b-4) suçu
– Mala Zarar Verme (TCK 152/1f,g) suçu
– Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma (TCK 109/2-3b,c) suçu
– Siyasi Hakların Kullanılmasının Engellenmesi (TCK 114/2 ve 119/1c)
– İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasının Engellenmesi (TCK 115-119),
– Memura Etkin Direnme (TCK 265),
– Görevi Kötüye Kullanma (TCK 257)
– Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma/Örgüte Üye Olma (TCK 220)

Bu açık tabloya rağmen bugün Genel Başkanımıza yönelik linç girişimiyle ilgili yargılama sürecinde, tutuklu tek bir sanık yoktur. Yumruk atan Osman Sarıgün dahil.

“Soylu için suç duyurusunda bulunduk”

Biz, Çubuk Cumhuriyet Başsavcısına tüm şüphelilerin tutuklanması talebiyle başvuruda bulunduk. Sonuç alamadık. Hakimler Savcılar Kurulu’na şikayette bulunduk. Sonuç yok.

Olay günü görevli İl Jandarma Komutanı, İl Emniyet Müdürü ve tüm görevlilerle ilgili suç duyurusunda bulunduk. Hala bekliyoruz. Ve bizce en önemlisi, sorunun, toplumsal gerilimin zeminini yaratan söylemleri nedeniyle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için suç duyurusunda bulunduk.

CHP’li il başkanlarını şehit cenazesine almayın talimatından başlayarak tehdit ve hakaretlerini sıraladık ve Bakan’ın yargılanmasını istedik. Halkı kin ve nefrete alenen tahrik gerekçesiyle yaptığımız suç duyurusuna, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan verdiği yanıt, ülkemizin içinde bulunuğu tablonun özeti niteliğindedeydi.
Başsavcılık, “Müracaata konu olayın, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bakanlık göreviyle ilgili işlerden kaynaklandığı, Bakanlar hakkında görevlerinden kaynaklanan isnatlara ilişkin soruşturma yetkisinin TBMM’de olduğu” gerekçesiyle soruşturma ve kovuşturmaya yetkim yok dedi.

Yani, yargı, Soylu’nun “çirkef”, “düzenbaz”, “boğazına ne takacağız o görecek” sözlerini, şehitlerimizin cenazesine siyaset sokmasını, İçişleri Bakanı’nın görevi saydı.

Biz, bu yanıtı Anayasa Mahkemesi’ne götürdük, bekliyoruz. 6 ay geçti ortada iddianame yok, bekliyoruz.

“Failler, tarih önünde hesap verecekler”

Türkiye Cumhuriyeti Hukuk devletinde, yargı basamaklarında beklemekten, haksızlıktan, zorbalıktan yılmayacağız.
Biz, hakikati ortaya koymaktan geri durmayacağız. Biliyoruz ki, iktidarlar yargıyı ele geçirebilir ancak hukuku ortadan kaldıramazlar. Tarih, bizi bir kez daha haklı çıkaracak, failler, tarih önünde hesap verecekler.

Ülkemiz üzerine karanlık emelleri olanlara hatırlatırız ki; Cumhuriyet Halk Partisi ve onun ayrılmaz bütünü olan liderliği, cumhuriyeti kuran Kuvayi Milliye ruhunun bugünkü ve yarınki temsilcileridir. Çanakkale’de kefensiz yatan şehitlerimizden bu yana bu topraklar için, bu millet için, cumhuriyet için bağımsızlık ve demokrasi için şehit düşenler, sadece toprağa değil, bizim yüreğimize gömülürler. Onları asla unutmaz ve unutturmayız.

“Bu ülkede hiç kimse kendini güvende hissedemez”

Biz, hiçbir karanlık elin sergileyeceği korku senaryosundan etkilenmeyiz.

Şehitler bizimdir, onların cenazelerinde, ailelerinin yanında yer almak ödevimizdir. Bizi bundan hiçbir alçaklık geri döndüremez. Biz bu milletin harcıyız, hizmetkârıyız. Biz, milletimizin ta kendisiyiz. Hiç kimse şehitlerimiz üzerinden gerçekleştireceği provokasyonlarla bizi yolumuzdan döndüremez.

Ortaya koyduğumuz bu rapor, masumiyeti linç etmeye çalışan, kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize, ulusumuza, devletimize ve demokrasimize kasteden alçaklığın, sorumluları, azmettiricileri ve tetikçileri, hukuk önünde cezalandırılıncaya kadar olayın peşini bırakmayacağımızın en açık dayanağıdır.

Raporda altını çizdiğimiz 22 karanlık nokta aydınlığa kavuşturulmadan bu ülkede hiç kimse kendini güvende hissedemez.”

‘Linç Girişimi Raporu’nun tamamı için tıklatın

Paylaşın

Osmangazi Köprüsü için herkes 23 Lira ödedi!

Yılda 14 milyon 600 bin (3 yılda 43 milyon 800 bin) araç geçiş garantisi bulunan Osmangazi Köprüsü’nden Temmuz 2016 ve Haziran 2019 tarihlerini kapsayan 3 yıllık dönemde 22 milyon araç geçtiği bildirildi.

Geçiş garantisi verilen Osmangazi Köprüsü’nden geçsin geçmesin her vatandaşımız bu dönem aralığında cebinden en az 23,26 lira ödemiş oldu.

Karayolları Genel Müdürlüğü, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’in yap-işlet-devret modeliyle yapılan Osmangazi Köprüsü’ne ilişkin CİMER’e yaptığı başvuruya yanıt verdi.

Onursal Adıgüzel, yanıtı kamuoyu ile paylaştı.

Karayolları Genel Müdürlüğü’nden gelen yanıta göre, geçiş garantisi günlük 40 bin araç olan Osmangazi Köprüsü’nden Temmuz 2016 ve Haziran 2019 tarihlerini kapsayan 3 yıllık dönemde yalnızca 22 milyon araç geçti. Yılda 14 milyon 600 bin araç garantisi olan Osmangazi’de 3 yıl için garanti edilen araç sayısının 43 milyon 800 bin olduğunu belirten Adıgüzel, “Açılışından bu yana geçen 3 yıllık dönemde, Osmangazi Köprüsü’nden garanti edilen araç sayısının yalnızca yüzde 51’i geçti” dedi.

“43 milyon araç garanti edildi, 22 milyon araç geçti”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in başvurusuna gelen yanıtta, “Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyol Yap-İşlet Devret Projesinde; Osmangazi Köprüsünün içerisinde bulunduğu 1. kesimin trafik garantisi 40.000 otomobil eşdeğer/gün’dür. 2016 Temmuz’dan 2019 Haziran’a kadar toplam 22.306.468 otomobil eşdeğer araç geçmiştir” denildi.

Buna göre, yıllık araç garantisi 14 milyon 600 bin olan Osmangazi Köprüsü’nde 3 yılda geçmesi gereken araç 43 milyon 800 bin iken, geçen araç sayısı garanti edilen araç sayısının altında kaldı.

“Garanti edilenin yüzde 51’i geçti”

Yanıtta yer alan verilere göre garanti edilenin yüzde 51’inin geçtiğini ifade eden Adıgüzel, “Osmangazi Köprüsü 1. Kesiminde günlük araç garantisi 40 bin. Ancak Temmuz 2016-Haziran 2019’u kapsayan toplam 1095 günde köprüden yalnızca 22 milyon 306 bin 468 araç geçmiş. Günlük ortalama 20 bin 371 aracın geçtiğini hesaplarsak, garanti edilenin yalnızca yüzde 51’inin geçebildiğini görüyoruz” dedi.

 “Şirketlere ödenen miktar belirtilmedi”

Öte yandan, Adıgüzel’in başvurusunda şirketlere ödenen miktara ilişkin soru yanıtsız bırakılırken, “Yap-İşlet-Devret Modeli ile ihale edilen projelerimizde Uygulama Sözleşmelerinin ilgili hükümleri uyarınca, işletmeye açılan her kesim veya kesimler için işletmeye açılmasına rağmen Görevli Şirketlerin kusuru dışındaki herhangi bir nedenle bir İşletme Yılı’nda söz konusu kesim veya kesimler için garanti edilen toplam taşıt sayısına ulaşılamaması durumunda meydana gelen gelir farkı, 40.52.34.00-04.5.1.00-2-05.4 kodlu ‘Ekonomik-Mali Amaçlı Transferler’ adlı bütçe tertibinden Görevli Şirketlere ödeme yapılmıştır” denildi.

“Her vatandaşın cebinden en az 23 Lira çıktı”

Gelen yanıtı değerlendiren Adıgüzel, “Gelen yanıtta geçiş sayıları aylara, yıllara ve araç tipine göre verilmediği için şirketlere ödenen miktara ilişkin net bir hesaplama yapamıyoruz. Ancak köprünün açıldığı tarihte bir otomobil için istenen 88.75 TL’den kaba bir hesap yapsak bile köprüden geçsin geçmesin her vatandaşımız Osmangazi Köprüsü için cebinden en az 23,26 lira ödemiş oldu. En az diyoruz çünkü elimizde yalnızca 3 yıllık toplu bir veri var. Bu yüzden de yıllar içinde yapılan fiyat artışları veya indirimleri üzerinden net bir hesap yapamıyoruz” ifadelerini kullandı.

“Arabası olan da olmayan da ödüyor”

AKP’nin ekonomi yönetimindeki başarısızlığının faturasını halkın ödemek zorunda kaldığını söyleyen Adıgüzel, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Yap-İşlet-Devlet modeli, 17 yıllık AKP iktidarının en büyük kaynak israflarından biridir. Mega projeler adı altında yandaşlarını ihya ederken vatandaşın sırtına bindirdikleri yük yetmediği gibi, çocuklarımızın geleceğini de ipotek altına alıyorlar. Hesap yapılmadan verilen garantilerin bedelini vatandaşımız ödüyor. Osmangazi Köprüsü bu örneklerden yalnızca bir tanesi. Açılışından bu yana 3 yıllık dönemde Osmangazi Köprüsü’nden geçen araç sayısı garanti edilenin çok altında kalmıştır. Osmangazi’de geçmeyen 21 milyondan fazla aracın maliyetini 82 milyon vatandaşımız vergileri ile ödedi, ödemeye de devam edecek. Vatandaşa deniyor ki köprüyü kullan ya da kullanma sen de bu borca ortaksın. Özetle, milletin vergisiyle yandaş müteahhittin kasası dolmaya devam ediyor. AKP zam üstüne zam yapıyor. Doğalgaza, elektriğe, pazara gelen zamların yanında vatandaşlarımız bir de Osmangazi Köprüsü gibi yanlış projelerin faturasını ödüyor. AKP işçiye, memura, emekliye, çiftçiye köylüye çay kaşığıyla verip kepçeyle alıyor” diye konuştu.

Paylaşın

ABD’den ‘güvenli bölge’ açıklaması: Türkiye’nin endişelerini giderebiliriz

ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, ABD Dış İlişkiler Konseyi’nde yaptığı konuşmada, uriye’deki güvenli bölgenin kontrolünün Ankara tarafından sağlanmasının Türkiye ile ABD’nin ortak çıkarlarına hizmet etmeyeceğini belirterek, Türkiye’nin endişelerini giderebileceklerini söyledi.

Konuşmasında, “Türkiye’nin Suriye ile olan sınırı ile ilgili meşru endişeleri var. Onlarla sürekli diyalog halindeyiz, son haftalarda çok fazla çalışıyoruz. Suriye’de ortak operasyon merkezi kurulması konusunda anlaşıldı” diyen Dunford, Ankara’nın Suriye’deki güvenli bölgeyi kendi başına kontrol etmesinin ikili çıkarlar için faydalı olmayacağını belirtti.

Konuşmasının devamında “Suriye’ye kendilerinin gitme olasılığı var, ama bu ortak çıkarlarımız için faydalı olmaz” diyen ABD Genelkurmay Başkanı Dunford, Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) IŞİD’le mücadelede destek verdiklerini belirterek “Şu anki durumda DSG’nin IŞİD’den kalanlarla etkin mücadele edebilmek için koalisyonun desteğine ihtiyacı var. Teröristlerden kurtarılan bölgelerde güvenliğin sağlanabilmesi için yerel güçlerin eğitilmesi önemli” ifadelerini kullandı.

Suriye’de Fırat’ın Doğusu’nu kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri’nin büyük bir bölümünü oluşturan YPG Türkiye tarafından PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak kabul ediliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuya ilişkin yaptığı son açıklamada, “Eylülün son haftasına kadar Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge oluşumunu kendi istediğimiz şekilde fiilen başlatmakta kararlıyız” dedi.

Öte yandan Fırat’ın Doğusu’nu kontrol eden Suriye Demokratik Konseyi’nin Eş Başkanı İlham Ahmed, Associated Press’e yaptığı açıklamada, güçlerinin bir kısmının Türkiye sınırından ufak çaplı geri çekilmesiyle birlikte, Suriye’nin Kuzeydoğusu’nda olası bir “güvenli bölge” için iyi bir başlangıç yapıldığını söyledi.

Paylaşın