Bitcoin 27 Bin Doların Altında; XRP Ve Litecoin Sert Yükseldi

Bitcoin (BTC) 26 bin 851 dolara gerilerken, Ethereum (ETH) ise bin 800 dolar seviyesinin hemen üzerinde işlem görüyor. XRP, Dogecoin ve Litecoin de yatırımcısına kazandıran kripto para birimleri arasında yer aldı.

Haber Merkezi / Kripto para birimleri haftanın üçüncü işlem günü dalgalı bir seyir sürdürüyor.

Dünyanın en büyük kripto para birimi Bitcoin (BTC) yüzde 1,39 düşüşle 26 bin 851 dolara gerilerken, dünyanın en büyük ikinci kripto para birimi Ethereum (ETH) ise yüzde 0,89 düşüşle bin 805 dolara geriledi.

Diğer en iyi kripto paralardan XRP, Dogecoin ve Litecoin yüzde 5’e varan oranda yatırımcısına kazandırdı.

Bitcoin’in (BTC) hacmi, son 24 saatte yüzde 2,93 düşüşle yaklaşık 12,14 milyar dolar, piyasa değeri ise 520 milyar dolar civarında.

Küresel kripto para piyasa değeri, son 24 saatte yüzde 0,84 düşerek yaklaşık 1,12 trilyon dolar civarında işlem görüyor.

Tüm stabilcoinlerin hacmi 25,79 milyar dolar ve bu, toplam kripto piyasası 24 saatlik hacminin %91,17’si.

Bazı kripto para birimlerinde son durum ise şöyle:

Bitcoin 26,851 dolar, değer kaybı yüzde 1.39

Ethereum 1,805 dolar, değer kaybı yüzde 0.89

Tether 1.00 dolar, değer kaybı yüzde 0.02

BNB 309 dolar, değer kaybı yüzde 1.12

XRP 0.4484 dolar, değer kazandı yüzde 5.36

Cardano 0.3666 dolar, değer kaybı yüzde 0.54

Dogecoin 0.07258 dolar, değer kazandı yüzde 0.48

Polygon 0.8509 dolar, değer kaybı yüzde 1.48

Solana 20.54 dolar, değer kaybı yüzde 2.30

Litecoin 91.37 dolar, değer kazandı yüzde 2.98

Polkadot 5.28 dolar, değer kaybı yüzde 0.29

Tron 0.0707 dolar, değer kazandı yüzde 0.16

Shiba Inu 0.000008694 dolar, değer kaybı yüzde 1.41

Paylaşın

Bütçede Deprem Ve Seçim Açığı: Yeni Vergiler Yolda Mı?

Pandemi dönemi, ardından 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri ve 14 Mayıs seçim süreci nedeniyle tarihi büyüklüklere ulaşan bütçe açığında ortaya çıkan olumsuz tablonun seçim sürecinin tamamen sona ermesi beklenen 28 Mayıs tarihinden sonra, mal ve hizmetlerde yeni bir vergi dalgasına neden olması bekleniyor.

Dolayısıyla yeni vergilerin gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden değil; KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi dolaylı vergiler üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan “Aralık Ayı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu”nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar TL olarak gerçekleşirken, 754 milyar TL’lik KDV 2022 yılında toplanan vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturdu.

KDV’den sonra en büyük dolaylı vergi kalemi ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oldu. 2022 yılında gerçekleşen vergi gelirlerinin 420 milyar TL’sini ÖTV oluştururken, bu verginin yaklaşık yarısı alkol ve tütün ürünlerinden geldi. Böylelikle dolaylı vergiler içerisinde sadece KDV ve ÖTV 2022 yılında toplanan tüm vergilerin yarısını oluşturdu.

Türkiye’de merkezi hükümetin bütçe harcamaları önce pandemi dönemi, ardından 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri ve 14 Mayıs seçim süreci nedeniyle tarihi büyüklüklere ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın nisan ayına ilişkin bütçe sonuçlarına göre, bütçe açığı yılın ilk dört ayında 382,5 milyar TL ile rekor kırdı. 2022’nin ilk 4 ayındaki açık ise 19,3 milyar TL seviyesindeydi.

Bütçede deprem ve seçim açığı

Resmi verilere göre, yalnızca Nisan 2023 dönemindeki açık 132,5 milyar lira oldu. Bütçe giderlerinin bu büyüklüğe ulaşmasında hem deprem hem de hükümetin seçim vaatlerine yönelik harcamaları etkili oldu. Yalnızca nisanda ayında bütçeden yapılan harcamalar 400 milyar TL’yi geçerken, özellikle faiz dışı giderlerin yüzde 87,5 artması dikkat çekti.

Öte yandan nisanda bütçe gelirleri yıllık yüzde 63,3 artarak 268 milyar TL’ye çıktı. Bu yükselişte vergi gelirlerinin 2022 yılının ayın ayına göre yüzde 70,8 artması etkili oldu. Dahilde alınan Katma Değer Vergisi (KDV) gelirleri yıllık yüzde 148,7 ile en yüksek artışı sağladı. Bu dönemde Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gelirleri yüzde 78,6, ithalde alınan KDV yüzde 29,4 artış gösterdi.

Bütçe açığında ortaya çıkan olumsuz tablonun seçim sürecinin tamamen sona ermesi beklenen 28 Mayıs tarihinden sonra, mal ve hizmetlerde yeni bir vergi dalgasına neden olması bekleniyor. Dolayısıyla yeni vergilerin gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden değil; KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi dolaylı vergiler üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor.

“Türkiye’de vergi sistemi yok”

Peki Türkiye’de hükümet bir yandan bütçe gelirlerini katbekat aşan harcamalar yaparken, diğer yandan vergi sistemi doğru işliyor mu?

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran’a konuşan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Üzeltürk, Türkiye’de bir vergi adaletinden bahsedilemeyeceğini söylüyor.

Prof. Üzeltürk, “Türkiye’de en ciddi sorun bir vergi sisteminin olmamasıdır. Evet Türkiye’de vergi kanunları, mevzuatları var ama bir vergi politikası yok” diyor.

Türkiye’deki vergi kanunları içerisinde hala ‘mükellef hakları’nın yer almadığına işaret eden Prof. Üzeltürk, “Son 20 yıldır pek çok vergi reformu konuşuluyor ama gerçek anlamda bir düzenleme yapılmıyor. Temelde vergi ödeyen mükellefleri cezalandırıp, ödemeyenleri vergi afları ile ödüllendiriyoruz. Böyle bir sistem olmaz” diye konuşuyor.

Seçim sürecinde bol keseden verilen vaatlerin iktidara kim gelirse gelsin, bütçe üzerinde büyük bir yük daha oluşturacağını ifade eden Prof. Üzeltürk’e göre bütçe dengesinin daha fazla bozulmaması için yeni vergilerin gündeme gelmesinin kaçınılmaz olacak.

Dolaylı vergilerin payı çok yüksek

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) verilerine göre, 2021 yılında Türkiye’de GSMH’nin yalnızca yüzde 3,03’ü gelir vergisi olarak toplandı. Bu oran Almanya’da yüzde 10,52, ABD’de ise yüzde 11,20 oldu.

Resmi rakamlara göre, 2022 yılında Türkiye’de toplanan vergi gelirlerinin yüzde 13,6’sı gelir vergisine, yüzde19,3’ü kurumlar vergisine ve yaklaşık yüzde 3,2’si servet vergisine ait bulunuyor. Geriye kalan yüzde 64’lük vergi geliri ise dolaylı vergilerden, yani KDV, ÖTV, damga vergisi ve harçlardan oluştu.

“Türkiye’de vergi toplanmıyor”

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, OECD’nin 2021 yılı verilerine göre, Türkiye’de GSMH’nin yalnızca yüzde 22,8’inin vergi geliri olarak toplandığına işaret ediyor.

Bu oranın Almanya’da yüzde 39,5, Fransa’da yüzde 45, Norveç’te yüzde 42,2 ve ABD’de yüzde 27 olduğu bilgisini veren Prof. Başaran, “Türkiye’de vergi toplanmıyor. Bunun da en büyük nedeni, kanaatimce yüzde 40’lara varan kayıt dışı ekonomi” diyor.

Bununla birlikte Türkiye’de vergi affı düzenlemelerinin sıklığının 1,5 yıla kadar düştüğünü ifade eden Prof. Başaran, şu görüşleri dile getiriyor:

“Ücretli kesim, kural olarak bu afların dışında kalıyor. Silinen ya da önemli ölçüde azaltılan gecikme faiz ve zamları ile vergi cezaları da dikkate alındığında, sermaye kesimi ödemesi gereken verginin sadece yüzde 35-40’ını ödüyor. Kısaca, Türkiye’de vergi mükellefi olan kimse mutlu değildir. Sistem adaletsizdir. Yük de esas itibariyle ücretli kesim üzerindedir.”

“Siyasi partilerin vaatleri yetersiz”

Peki 14 Mayıs seçim sürecinde ittifak partilerinin seçim beyannamelerinde vergi konusuna yeterince yer verildi mi?

Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar’a göre, vergi sisteminde reform yapılması ve daha adil bir vergi sistemi kurulması konusunda siyasi partilerin vaatleri yetersiz kaldı.

Özellikle 2 yıllık iktidar deneyimi olan AKP’nin son seçim beyannamesinde hala bugüne kadar çözülebilecek sorunlara işaret ettiğini belirten Başaran, toplumun vergi ahlakı konusunda iyi bir sınav vermediğine de dikkat çekiyor.

Türkiye’de ‘vergi ahlakı’ konusunda bir erozyon olduğunu vurgulayan Prof. Başaran, “Beyana dayalı vergilerin tahsil edilmesinde büyük sıkıntılar var. Bugün Türkiye’de vergiyi artık sadece vergi kaçıramayanlar ile dürüst mükellefler ödüyor. Vergi kaçırmak, ödememek normalleşmiş, toplumda vergiye karşı hassasiyet kaybolmuştur” diyor.

“100 mükelleften 1’i bile tam incelenmiyor”

Türkiye’de etkin bir vergi denetimi yapılmamasının ciddi bir sorun olduğunu kaydeden Başaran, şöyle konuşuyor:

“Etkin yoklama yapılmıyor; inceleme oranı ise, 2022 bakımından yüzde 2,26. Bu oranın büyük kısmı sınırlı incelemelere ilişkin ve aynı mükellefin farklı vergi türünden incelenmesi de rakama dahil. Bunun anlamı, Türkiye’de her yüz mükelleften birinin dahi tam olarak incelenmediğidir. Bu tablonun değişmesi için, af yasalarına derhal son verilmesi, kamuoyundaki sürekli af beklentisinin kalıcı şekilde ortadan kaldırılması ve denetimler yoluyla kayıt dışılığın üzerine agresif şekilde gidilmesi gerekir.”

“Siyaset dünyası daha adil bir sistem kurmalı”

14 Mayıs seçimlerinden sonra Meclis’te yeniden çoğunluğu elde eden AKP’nin, iktidarda olduğu son 20 yılın ardından yeni dönemde de vergi politikaları açısından köklü bir reform başlatması beklenmiyor.

Uluslararası Vergi Araştırmaları Derneği (IFA Türkiye) Genel Sekreteri ve eski Vergi Konseyi Başkanı Erdal Çalıkoğlu, “Her Türk asker doğar diyoruz ama her Türk vergi mükellefi doğar diyen bir anlayışa da ihtiyacımız var” diyor.

Gerek siyasi hesaplar gerekse yerleşmiş alışkanlıklar ve dolaylı vergilerin sağladığı konfor nedeniyle her vatandaşın beyanname vermesi gerekliliği üzerinde durulmadığını kaydeden Çalıkoğlu, şunları söylüyor:

“Siyaset dünyası daha adil ve tabana yayılan bir vergi sistemi kurmak zorunda. Bu sistem öngörülebilir ve şeffaf bir sistem olmalı. Ama bakıyoruz bazı şirketler hiç incelenmezken, bazıları her gün incelemeye alınıyor. Oysa vergi gelirlerini gerçekten artırmak istiyorsak, hukuki temelleri olan ve adil bir sisteme ihtiyacımız var.”

Tüm vergi gelirlerinin yarısı KDV ve ÖTV’den

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan “Aralık Ayı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu”nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar TL olarak gerçekleşirken, 754 milyar TL’lik KDV 2022 yılında toplanan vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturdu.

KDV’den sonra en büyük dolaylı vergi kalemi ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oldu. 2022 yılında gerçekleşen vergi gelirlerinin 420 milyar TL’sini ÖTV oluştururken, bu verginin yaklaşık yarısı alkol ve tütün ürünlerinden geldi. Böylelikle dolaylı vergiler içerisinde sadece KDV ve ÖTV 2022 yılında toplanan tüm vergilerin yarısını oluşturdu.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Atıl İşgücü Oranı Yüzde 22,4

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 1,6 puanlık artış ile yüzde 22,4 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,5 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 17,3 olarak tahmin edildi.

Haber Merkezi / Öte yandan istihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 0,7 saat artarak 44,7 saat olarak gerçekleşti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İşgücü İstatistikleri I. Çeyrek: Ocak-Mart 2023  verilerini açıkladı.

Buna göre, Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 62 bin kişi azalarak 3 milyon 483 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,3 puanlık azalış ile yüzde 9,9 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,2, kadınlarda yüzde 13,4 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 195 bin kişi artarak 31 milyon 558 bin kişi, istihdam oranı ise 0,2 puanlık artış ile yüzde 48,4 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,0 iken kadınlarda yüzde 31,2 olarak gerçekleşti.

İşgücü 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 132 bin kişi artarak 35 milyon 40 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise değişim göstermeyerek yüzde 53,7 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,8, kadınlarda ise yüzde 36,0 oldu.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki çeyreğe göre 0,9 puanlık artış ile yüzde 19,9 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 15,6, kadınlarda ise yüzde 27,6 olarak tahmin edildi.

Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam edilenlerin sayısı 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre tarım sektöründe 115 bin kişi azalırken, sanayi sektöründe 51 bin kişi, inşaat sektöründe 60 bin kişi, hizmet sektöründe 198 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 14,9’u tarım, yüzde 21,5’i sanayi, yüzde 6,3’ü inşaat, yüzde 57,4’ü ise hizmet sektöründe yer aldı.

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 0,7 saat artarak 44,7 saat olarak gerçekleşti.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2023 yılı I. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 1,6 puanlık artış ile yüzde 22,4 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,5 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 17,3 olarak tahmin edildi.

Paylaşın

WSJ: Yatırımcılar Seçimler Sonrası Sorunların Artacağını Tahmin Ediyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Wall Street Journal gazetesinin Türkiye’deki seçimlerin Türk ekonomisine olan yansımalarını ele alan haberine göre de yatırımcılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiye “geçici mali tamiratlarla yaptığı yamaların etkisini yitireceğini” ve ekonomideki sorunların seçim sonrası artmaya başlayacağını düşünüyor.

Gazetenin görüş aldığı yatırım yönetimi firması FIM Partners uzmanı Francesc Balcells, “Şartlar şu anda çok kötü, daha önce olduğundan da kötü. Türkiye’de oyun hep delikleri tıkamak üzerine kuruldu. Ancak şapkadan bir yere kadar tavşan çıkarabilirsiniz. Önünde sonunda elinizdeki numaralar tükenir” dedi.

Düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nden Brad Setser da “Türkiye’nin şu anda gerçek bir krizi tetikleyebilecek iki zafiyeti var: Birincisi, rezervlerini tüketme olasılığı, elindeki para bitebilir. Diğeri de ciddi miktardaki banka mevduatlarının Türkiye dışına kayması” şeklinde konuştu.

Brad Setser, Körfez Arap ülkelerinin Türkiye’deki mevduatları hakkında da, “Bir noktada özellikle Türkiye’de mevduatı bulunan Körfez ülkelerinin, paralarını sahiden de geri alıp alamayacakları konusunda telaşlanmaya başlamalarını beklerim. Sadece mali temelden bakıldığında Türkiye’ye para yatırmaya devam etmek kesinlikle riskli olabilir” dedi.

Reuters seçimler sonrası Türk piyasalarındaki gerilemeyi değerlendirdi

Reuters haber ajansı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarını ve olağandışı ekonomi politikalarını üçüncü bir on yıla uzatacağı beklentilerinin yatırımcılar arasında artması üzerine, devlet tahvilleri ve şirket tahvilleri ile bankacılık hisselerinde seçim sonrası ikinci günde de yoğun satışlar gerçekleştiğini bildirdi.

Erdoğan’ın Pazar günü yapılan seçimde beklenenden daha iyi bir sonuç alması sonrasında Türkiye’nin kredi risk primi de yükseldi.

Özel bankacılık şirketi TS Lombard’dan gelişmekte olan piyasalar makro strateji sorumlusu Jon Harrison, “Batılı fon yöneticilerinin gördüğü kadarıyla piyasalar şimdi eski hükümetin geri geleceği ve Türkiye’yi neredeyse yatırım yapılamaz hale getiren politikaların devam edeceği olasılığının artmasına tepki gösteriyor” dedi.

Seçimden önce kamuoyu yoklamaları, Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimin galibi olacağını öngörmüş, yatırımcılar da Kılıçdaroğlu’nun, lirayı sabit tutmak için yüksek maliyetli müdahalelerde bulunmak dahil Erdoğan’ın ekonomi politikalarını kaldıracağı beklentilerini yükseltmişti.

Uzmanlar, liranın son bir yıldır Türk yetkililer tarafından giderek daha fazla kontrol edildiğine işaret ediyor. Bugün dolar, lira karşısında 19,7175’ten işlem görse de yılın en düşük seviyesi olan 19,80’a yaklaştı.

Uzun vadeli dolar cinsinden devlet tahvilleriyse sabit gelir piyasalarındaki en büyük düşüşü gördü. Kilit şirket ve bankacılık sektörü bonoları da düşüş eğilimi gösterdi.

Hükümetin 2045 yılı vadeli tahvili 1,5 sent gerileyerek 73 sentin hemen altından işlem gördü. Elektronik işlem platformu Tradeweb verilerine göre bu, Şubat sonunda bu yana görülen en düşük seviye oldu. Dün de aynı tahvillerde 7 sentten fazla gerileme olmuştu.

Beş yıllık kredi risk primi (CDS) ise 652 baz puana yükseldi. Bu da dün piyasaların kapanışına kıyasla 18 baz puanlık, seçim öncesi Cuma gününe kıyaslaysa 160 baz puanlık artışa işaret ediyor.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, “Türkiye’nin sonuçlanmayan cumhurbaşkanlığı seçimi siyasi ve ekonomik belirsizliği en az ikinci tura kadar taşıyacak” dedi.

Fitch, “Türkiye’nin B-negatif kredi notu üzerindeki baskı açısından bakıldığında seçim sonrasında politikanın daha güvenilir ve istikrarlı hale gelip gelmeyeceğine odaklanacağız” ifadelerini kullandı.

Seçimlerden önceki hafta iktidar değişikliği umuduyla yükselen bankacılık hisseleri yüzde 8 daha değer kaybetti. Böylelikle bankacılık hisselerinin seçimden bu yana uğradığı kayıp yüzde 20’ye yaklaştı.

Dün, Şubat ayı başından bu yana en büyük günlük kaybı yaşayan ve yüzde 6,1’lik düşüş kaydeden BİST, bugün çoğunlukla sabit seyirdeydi. Ancak yine de kimileri, BİST’te düşüş baskısı olabileceği uyarısında bulundu.

Yapı Kredi ve Akbank hisseleri, yüzde 9’dan fazla değer kaybederken Koç Holding, BİM ve Coca Cola İçecek de kayba uğradı.

Koza Madencilik, ticari ve askeri araç imalatçısı Otokar ve çelik üreticisi Kardemir, yüzde 1,51 ila yüzde 4,16’lık yükseliş oranlarıyla BİST-100 endeksinin en çok kazananları arasında yer aldı.

Mali hizmetler firması SEB’nin gelişmekte olan piyasalar baş stratejisti Erik Meyersson, “Devam eden sermaye kontrolları ve etkili döviz müdahaleleri sürdürülebilir olmasa da Türk varlıklarının fiyatları açısından daha az çalkantı anlamına gelebilir” dedi.

Meyersson, “Bununla beraber döviz politikasının sürdürülemez olması son derece olumsuz ve hükümetin en azından ciddi bir kısmi politika değişikliği olmaması durumunda Türk varlıklarının fiyatlarında bir yıl içinde keskin bir ayarlama olasılığını göz ardı edemeyiz” ifadesini kullandı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Döviz Talebi Nasıl Düşer?

“İthalata dayalı bir büyüme modeline sahip olduğumuz için, döviz talebini azaltmak amacı ile yapılabilecek bir tercih büyümeden feragat etmek olabilir. Seçim öncesi dönemde gözlemlenen ivme kaybı kısmen bu tercihin yansıması olabilir.

Bu yol seçilirse piyasa faizleri üzerindeki baskılama gevşetilir. Bu senaryonun kuru kontrol altında tutabilmesi durumdan büyüme sıfıra yaklaşır. Enflasyon daha fazla artmaz ama mevcut 45’li seviyelerinden pek de aşağı inmez.”

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Selva Demiralp, 14 Mayıs’ta yapılan seçimler sonrası oluşan tabloyu ve ekonomi senaryolarını BBC Türkçe’ye yorumladı.

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden göreve seçilme olasılığı arttı.

Erdoğan faiz indirimlerinin devamı konusunda oldukça net sinyaller veriyor. Normalde böylesine sade bir iletişimin belirsizlikleri ortadan kaldırması ve piyasa dostu olması beklenir. Oysa tersi bir tablo gözlemliyoruz.

Seçimden hemen önce Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansının arttığı algısı ile borsa yükselip risk primi düşerken, seçim sonrasında Erdoğan’ın yeniden kazanma ihtimalinin artması ile birlikte TL’deki değer kaybının hızlandığını, borsanın düştüğünü ve risk priminin yükseldiğini gözlemliyoruz. Üstelik tüm bunlar iktidarın kur ve borsa üzerindeki baskılama gücüne rağmen yaşanıyor.

Piyasalardaki bu gelişmeler, ekonomik krizden çıkış konusunda muhalefetin sözünü verdiği ortodoks politikalara olan inancı gösteriyor.

Erdoğan ve Kılıçdaroğlu ekonomi politikalarında ne vadediyorlar?

İkinci turda oy verecek olan seçmen sadece cumhurbaşkanını seçmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomi politikalarını da seçecek.

İktidarın bu zamana kadar attığı adımlar ortodoks değildi. Ancak her ne kadar seçilen yol ortodoks olmasa da elde edilen sonuçlar ortodoks politikaların öngörüleri ile uyumlu oldu. Zira şu anda tecrübe ettiğimiz üzere, faiz indirimleri sonucunda enflasyonun kontrolden çıkacağı, bu konuda ısrar edilirse büyümenin de ivme kaybedeceği çıkarımları geleneksel politikaların öngörüleri idi.

Döviz arzı artırılmalı ya da döviz talebi kısılmalı

Düşük faiz politikalarının devam ettirilebilmesinin belkemiğini kur üzerinde oluşan baskıları bertaraf etmek oluşturuyor. Bunun için ise ya döviz arzını artırmak ya da döviz talebini kısmak lazım.

Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin çok tehlikeli seviyelere inmesi ve yabancı sermaye girişini caydıran politikalar nedeniyle döviz arzını sağlayabilmek giderek daha maliyetli hale geliyor. Bu durumda mevcut politikaların sürdürülebilmesi için döviz talebini kısıcı politikalar geliştirilmesi gerektirecektir.

Döviz talebi nasıl düşer?

İthalata dayalı bir büyüme modeline sahip olduğumuz için, döviz talebini azaltmak amacı ile yapılabilecek bir tercih büyümeden feragat etmek olabilir. Seçim öncesi dönemde gözlemlenen ivme kaybı kısmen bu tercihin yansıması olabilir.

Bu yol seçilirse piyasa faizleri üzerindeki baskılama gevşetilir. Bu senaryonun kuru kontrol altında tutabilmesi durumdan büyüme sıfıra yaklaşır. Enflasyon daha fazla artmaz ama mevcut 45’li seviyelerinden pek de aşağı inmez.

Mısır modeli nedir?

Eğer 2024 yerel seçimleri öncesinde büyüme odaklı politikalardan vaz geçilmezse o zaman kur üzerindeki baskılar da devam edecektir. Bu baskıları hafifletmek amacıyla halihazırdaki sermaye kontrollerinin dozu Mısır örneğine benzer bir şekilde artırılabilir. Şayet piyasalarda bir panik yaratmadan bu sıkılaştırma yapılabilirse ekonomik büyüme yavaşlasa da bir süre daha devam ettirilebilir.

Çifte kur sisteminin hakim olduğu ve serbest piyasa ile resmi kur farkının yüzde 20’lere çıktığı Mısır örneğinde eldeki kıt döviz en zaruri ihtiyaçlar için kullanılıp hane halkının döviz talebi büyük ölçüde sınırlandırılıyor. Bu tür bir uygulamaya geçilirse Mısır’da olduğu gibi döviz yetersizliği nedeniyle yurt dışı seyahat ya da ithal tüketimin kısıtlanması gibi günlük hayata doğrudan yansıyacak sonuçlar doğabilir.

Şu anda çok da uzak olmadığımız bu örneğin sadece alım gücümüzde bir erime değil yaşam şeklimizde de önemli sınırlamalar getirebileceğini, dış dünyaya açılan kapıları önemli ölçüde kapatabilecek sonuçları olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var.

Görülen o ki mevcut ekonomi politikalarının sürdürülmeye çalışıldığı bütün senaryolar seçim öncesi dönemden çok daha olumsuz sonuçlarla bitiyor. Kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği ortodoks politikalar da önümüzdeki bir iki sene toz pembe bir tablo çizmiyor. Ancak arada önemli bir fark var.

Bir tarafta hatalı ve bu sebeple de maliyetli olan bir politikada ısrar var. Literatür bu tür ısrarların geri dönüşü çok zor olan ve ağırlıklı olarak ekonomik bunalımlarla sonuçlanan sonuçları olduğuna işaret ediyor. Diğer tarafta ise seçim öncesi politika hatalarının maliyetlerini ödeyip bu hatalardan dönmeye odaklı bir plan var.

Paylaşın

Fitch’ten “14 Mayıs” Yorumu: Yeni Hükümeti Ekonomik Sorunlar Bekliyor

Fitch Ratings’in yayımladığı notta, seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ertelenmiş döviz talebi, lira üzerinde baskı, geniş bir bütçe açığı, uluslararası rezervlerde düşüş ve yüksek enflasyon gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağını belirtti.

Fitch Ratings notta, kredi notu açısından para ve maliye politikası bileşiminin daha itibarlı ve tutarlı olup olmadığına bakılacağını belirterek, “Güveni ne kadar sağladığı, makro ve finansal istikrara yönelik riskleri ne kadar azalttığı ve dış finansmana erişimi kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı izlenecek” ifadelerine yer verdi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’deki seçimleri ve sonuçların belli olmasının ardından yeni kurulacak hükümeti bekleyen ekonomik sorunları değerlendirdi.

BloombergHT’nin aktardığına göre Fitch Ratings, Türkiye’de uygulanan büyümeyi destekleyici alışılmadık politikalar nedeniyle ödemeler dengesi alanındaki baskıların arttığına, ikinci tura kalan seçimler nedeniyle Türkiye’de oluşan siyasi ve ekonomik belirsizliğin en azından ay sonuna kadar süreceğine dikkat çekti.

Fitch Ratings tarafından yayımlanan notta, seçimlerin ardından uygulanacak ekonomi politikalarının izleneceği ifade edildi.

Yeni hükümet ekonomik sorunlar bekliyor

Notta, seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ertelenmiş döviz talebi, lira üzerinde baskı, geniş bir bütçe açığı, uluslararası rezervlerde düşüş ve yüksek enflasyon gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağı belirtildi.

Notta, kredi notu açısından para ve maliye politikası bileşiminin daha itibarlı ve tutarlı olup olmadığına bakılacağı belirtilerek, “Güveni ne kadar sağladığı, makro ve finansal istikrara yönelik riskleri ne kadar azalttığı ve dış finansmana erişimi kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı izlenecek” denildi.

Paylaşın

Bitcoin 27 Bin Doların Üzerinde, Polkadot Ve Solana Sert Düştü

Bitcoin (BTC) 27 bin 043 dolara gerilerken, Ethereum (ETH) ise bin 800 dolar seviyesinin hemen üzerinde işlem görüyor. Polkadot ve Solana ise yatırımcısına kaybettiren kripto para birimleri arasında yer aldı.

Haber Merkezi / Kripto para birimleri haftanın ikinci işlem gününe düşüşle başladı.

Dünyanın en büyük kripto para birimi Bitcoin (BTC) yüzde 1,22 düşüşle 27 bin 043 dolara gerilerken, dünyanın en büyük ikinci kripto para birimi Ethereum (ETH) ise yüzde 0,95 düşüşle bin 808 dolara geriledi.

Diğer en iyi kripto paralardan Solana ve Polkadot yüzde 2’nin üzerinde değer kaybederken, BNB , Polygon ve Dogecoin de dalga seyir gözlemlendi.

Bitcoin (BTC) hacmi son 24 saatte yüzde 9,41 artarak yaklaşık 13,2 milyar dolar, piyasa değeri ise 523 milyar dolar civarında. Küresel kripto para piyasa değeri, son 24 saatte yüzde 1,26 düşüşle 1,12 trilyon dolar civarında.

Bazı kripto para birimlerinde son durum ise şöyle:

Bitcoin 27,043 dolar, değer kaybı yüzde 1.22

Ethereum 1,808 dolar, değer kaybı yüzde 0.95

Tether 1.00 dolar, değer kaybı yüzde 0.02

BNB 314 dolar, değer kaybı yüzde 0.78

XRP 0.4237 dolar, değer kaybı yüzde 1.25

Cardano 0.3651 dolar, değer kaybı yüzde 1.85

Dogecoin 0.07179 dolar, değer kaybı yüzde 1.63

Polygon 0.8563 dolar, değer kaybı yüzde 1.41

Solana 20.83 dolar, değer kaybı yüzde 2.11

Litecoin 87.60 dolar, değer kazandı yüzde 0.60

Polkadot 5.27 dolar, değer kaybı yüzde 2.37

Tron 0.0705 dolar, değer kazandı yüzde 1.13

Shiba Inu 0.000008784 dolar, değer kaybı yüzde 0.62

Paylaşın

Tarım Üretici Enflasyonu Yüzde 71,52

Tarım üretici enflasyonu, nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 2,32 azalış, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 17,72, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 71,52 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 134,06 artış gösterdi.

Haber Merkezi / Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 35,85 ile sebze ve kavun-karpuz kök ve yumrular ve yüzde 49,99 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar oldu.

Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 167,15 ile turunçgiller ve yüzde 135,86 ile canlı sığırlar (manda dahil), bunlardan elde edilen işlenmemiş süt oldu. Yıllık azalışın olduğu tek alt grup ise, yüzde 13,70 ile lifli bitkiler oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) Nisan 2023 verilerini açıkladı.

Buna göre, Tarım-ÜFE’de, 2023 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 2,32 azalış, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 17,72 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 71,52 artış ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 134,06 artış gerçekleşti.

Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 2,51 azalış, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 0,49 artış ve ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 3,16 artış gerçekleşti. Ana gruplarda bir önceki aya göre çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 16,56 azalış, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 0,43 azalış ve canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 5,78 artış gerçekleşti.

Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 35,85 ile sebze ve kavun-karpuz kök ve yumrular ve yüzde 49,99 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 167,15 ile turunçgiller ve yüzde 135,86 ile canlı sığırlar (manda dahil), bunlardan elde edilen işlenmemiş süt oldu. Yıllık azalışın olduğu tek alt grup ise, yüzde 13,70 ile lifli bitkiler oldu.

Bir önceki aya göre azalışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 9,72 ile lifli bitkiler ve yüzde 0,12 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular oldu. Buna karşılık, aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise yüzde 20,69 ile diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyveler ve yüzde 10,88 ile koyun ve keçi, canlı; bunların işlenmemiş süt ve yapağıları oldu.

Paylaşın

EBRD, Türkiye’nin 2023 Büyüme Tahminini Yüzde 2,5’e İndirdi

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), “Bölgesel Ekonomik Görünümler” raporunda, Türkiye ekonomisi için 2023 yılı büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 2,5’e indirdi.

EBRD, 6 Şubat depreminin etkilerine ve kredi şartlarında beklenen sıkılaşmaya işaret ederek Türkiye ekonomisi için 2023 büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 2,5’e indirdi.

EBRD bugün yayımladığı “Bölgesel Ekonomik Görünümler” raporunda ekonomik göstergelerin Türkiye’nin 2023’e güçlü bir başlangıç yaptığını ancak depremlerin olumsuz etkilerinin ortaya çıkmaya başladığını belirtiyor.

Raporda depremin yol açtığı üretim şokunun bu yıl yüzde 1’den az olması bekleniyor ancak resmi verilere göre yeniden yapılandırma yükünün 100 milyar doları aşacağı hatırlatılıyor.

EBRD

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), 1991 yılında kurulmuş olan uluslararası finans kurumudur. Çok taraflı kalkınma bankası olarak, EBRD yatırımı market ekonomileri inşa etmek için alet olarak kullanır.

Başlangıçta eski Doğu Bloku ülkelerine odaklanırken kalkınma desteği merkez Avrupa’da merkez Asya’ya 30 ülkeye genişlemiştir. Avrupa’ya nazaran, EBRD’ye üye olan ülkeler 5 kıtaya yayılmaktadır ve en büyük pay Birleşik Devletler’e aittir. Merkezi Londra’da olan EBRD’nin mülkiyeti 71 ülke ve iki AB kurumuna aittir.

Türkiye’nin CDS’i 652’ye yükseldi

Standard & Poors’a (S&P) Global Market Intelligence’ın aktardığına göre Türkiye’nin beş yıllık kredi temerrüt takası (CDS), Pazartesi günü kapanışından bu yana 18 baz puan yükselerek yeniden artarak 652 baz puana ulaştı. Bu Kasım 2022’den bu yana en yüksek seviye.

CDS değeri bir ülkeye borç verildiğinde temerrüt riskine karşı kendini sigortalamak isteyenlerin ödedikleri prim. Arabanın kasko primi gibi düşünebiliriz. Eğer sürücünün riski artarsa ödenecek prim de artar.

O nedenle CDS değerinin artması yatırımcılar gözünde temerrüde düşme olasılığının önemli ölçüde yükseldiğini gösterir ve ekonomi açısından ciddi bir kırılganlığa işaret eder.

Türkiye’nin dolar tahvillerinde de bugün yeniden düşüş yaşandı.

Paylaşın

Türkiye’nin Kredi Risk Primi 652’ye Yükseldi

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması nedeniyle Türkiye’nin devlet borçlarını ödeyememesine karşı risk primi, pazartesi günü kapanışından bu yana 18 baz puan yükselerek yeniden artarak 652 baz puana ulaştı.

Haber Merkezi / Türkiye’nin dolar tahvillerinde de bugün yeniden düşüş yaşandı.

Standard & Poors’a (S&P) Global Market Intelligence’ın aktardığına göre Türkiye’nin beş yıllık kredi temerrüt takası (CDS), Pazartesi günü kapanışından bu yana 18 baz puan yükselerek yeniden artarak 652 baz puana ulaştı. Bu Kasım 2022’den bu yana en yüksek seviye.

Bir ülkenin dış borçlanmasındaki en önemli göstergelerden biri olan CDS primi ne demek ve yükselmesi, düşmesi ne anlama geliyor?

Türkçe’de kredi risk primi veya kredi temerrüt takası olarak kullanılan CDS (Credit Default Swap) aslında bir çeşit sigortalama işlemi olarak tanımlanabilir.

Herhangi bir ülke hazinesine ya da şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı aldığınız sigorta poliçesine CDS deniyor ve genellikle over-the-counter (OTC) yani herhangi bir borsa düzenlemesine tabi olmayan tezgah üstü piyasalarda işlem görüyor.

CDS primi nasıl hesaplanıyor?

Ülkelerin dış borçlanmalarına karşı CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu banka üstlenmiş oluyor. Bu bankalar da söz konusu ülkenin geri ödeme yeteneğini, makroekonomik koşullarını inceleyerek bir risk oranı belirliyor.

Bu oran belirlenirken uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar önemli bir rol oynasa da bunun dışında da bir çok faktör göz önünde bulunduruluyor.

Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir orandan belirleniyor.

Türkiye’nin CDS oranı neden yükseliyor?

Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre ülke CDS priminin yükselmesine iç ve dış nedenler olmak üzere iki etken grubu yol açıyor. Koronavirüs salgını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve yükselen enerji fiyatları bu dış nedenlere örnek olarak verilebilir.

İç nedenler ise enflasyonun yükselmesi, dış borçların artması, kurların yükselmesi, sosyal çalkantılar ve afetler olarak sıralanabilir.

Dış nedenler konusunda yapılabilecek şeylerin sınırlı olmasına rağmen iç nedenleri yönetmenin mümkün olduğunu vurgulayan Eğilmez bu sayede dış nedenlerin de etkisinin azaltılabileceğini belirtiyor.

Türkiye’nin CDS primlerinin 2008 yılındaki küresel mali kriz sırasında yükseldikten sonra gerilediği görülüyor. Ülkenin makroekonomik dengelerinin bozulmaya başladığı 2018 yılından itibaren ise dalgalı bir seyirle de olsa yükseliş trendini sürdürdüğü görülüyor.

Paylaşın