Küba’yı ‘Ian Kasırgası’ Vurdu; Ülke Karanlığa Gömüldü

Hızı saatte 200 kilometreye yaklaşan Ian kasırgası, Küba’nın batı kıyılarını vurdu. Kasırga nedeniyle adanın tamamında elektriklerin kesildiği açıklanırken, 2 kişinin de hayatını kaybettiği bildirildi.

ABD Ulusal Kasırga Merkezi kasırganın Küba’dan ayrılmadan önce Meksika Körfezi’nin güneydoğusunda güç topladığını bildirdi. Karayipleri geçen hafta da Fiona Kasırgası vurmuştu.

Kasırganın Çarşamba günü geç saatlerde Florida’nın batı kıyısına ulaşması bekleniyor.

Ian Kasırgası’nın Küba’nın batı kıyılarına vurmasıyla, adanın tamamında elektriklerin kesildiği açıklandı.

Yetkililer, başlıca elektrik santrallerinden birinin yeniden çalıştırılamaması yüzünden, elektrik dağıtım şebekesinin tamamen çöktüğünü duyurdu.

Kasırga nedeniyle iki kişinin öldüğü ve ülke genelinde hasar gören binalar olduğu bildirildi.

3. kategori kasırga saatteki hızı 200 kilometreye yaklaşar rüzgarlara yol açıyor ve şu anda Florida’ya doğru ilerliyor.

Elektrik kurumunun başı, Küba devlet televizyonunda ulusal şebekenin çökmesi nedeniyle ada çapında kesinti yaşandığını ve 11 milyon kişinin karanlıkta kaldığını duyurdu.

Devlet haber ajansından bir gazeteci ülkedeki elektrik şebekesinin yüzde 100 oranında devre dışı kaldığını bildirdi.

Başkent Havana’nın 100 kilometre doğusundaki Matanzas’taki Antonio Guiteras, ülkenin en önemli enerji santrali. Santralin kapanması, adanın hiçbir yerine elektrik verilememesi anlamına geliyor.

Ünlü Finca Robaina purosunun sahibi, sosyal medyada kasırganın tütün tarlalarına verdiği hazarı gösteren fotoğraflar paylaştı. Hirochi Robaina “Kıyamet gibiydi, gerçek bir felaketti” dedi.

Uzmanlar Küba’nın bazı bölgelerinde Ian Kasırgası nedeniyle 30 santimetreye kadar yağmur düşebileceği uyarısı yapmıştı.

Küba lideri Miguel Diaz Canel zarar gören Pinar del Rio bölgesini ziyaret etti.

Bölgede, evinin duvarları çöken 43 yaşındaki bir kadın hayatını kaybetti.

New York Times da, San Juan y Martinez kasabasında sulama için kullanılan bir rüzgar türbinini kapatmaya çalışan bir çiftçinin elektrik akımına kapılarak öldüğünü bildirdi.

ABD Ulusal Kasırga Merkezi kasırganın Küba’dan ayrılmadan önce Meksika Körfezi’nin güneydoğusunda güç topladığını bildirdi.

Kasırganın Çarşamba günü geç saatlerde Florida’nın batı kıyısına ulaşması bekleniyor. NHC, Ian’ın Florida’nın Batı kıyılarını vurana dek 4. kategori bir kasırga olabileceğini söylüyor. Eyalette 2,5 milyon kişiye tahliye emri verildi.

Florida Valisi Ron DeSantis, eyaletin tümünde acil durum ilan etti ve 5 bin Ulusal Muhafızı göreve çağırdı.

Tampa bölgesinin 1921’den bu yana ilk kez doğrudan kasırgaya maruz kalabileceği ve sahil boyunca dalga boyunun 3 metreyi bulabileceği belirtildi.

Komşu Georgia eyaletinde de acil durum ilan edildi ve 500 Ulusal Muhafız hazır bekletiliyor. Karayipleri geçen hafta da Fiona Kasırgası vurmuştu.

Paylaşın

Kamu Bankaları, Rusya’nın Mir Ödeme Sisteminden Çıktı

ABD, Rusya’nın Mir ödeme sisteminin Rusya dışında yayılmasına yardım edenlere yaptırım uygulamaya hazır olduğunu duyurmasının ardından, Halkbank, Ziraat Bankası, İş Bankası ve Türkiye Vakıflar Bankası, sistemden ayrılmaya karar verdi.

Bloomberg’in üst düzey bir Türk yetkiliye dayandırdığı haberine göre, kuruluşların Rus ödeme sisteminden çıkma kararını Salı günü erken saatlerde aldığını ve kararın da henüz kamuya açıklanmadığını bildirdi.

Habere göre, söz konusu gelişmeyle ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığı yorum yapmaktan kaçındı.

Karar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta MİR’e alternatifleri görüşmek üzere Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ile yaptığı görüşme sonrasında geldi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hazinesi Yabancı Varlıklar Kontrol Dairesi (OFAC) de, bu ayın başlarında finans kurumlarını MİR ile yeni anlaşmalara girmemeleri veya mevcut anlaşmaları genişletmemeleri konusunda uyardı.

Rusya Merkez Bankası tarafından Visa ve Mastercard dışında bir alternatif olarak geliştirilen MiR’e Vakıfbank, Ziraat Bank, İş Bankası, Denizbank ve Halkbank dahil olmuştu.

Mir Ödeme Sistemi nedir?

Mir, Rusya Merkez Bankası tarafından 1 Mayıs 2017’de kabul edilen yasa ile kurulan bir ulusal ödeme sistemidir. Şu anda çoğunlukla Aeroflot ve Rus Demiryolları gibi Rusya merkezli şirketler tarafından kabul edilmektedir, ancak Rus iştirakleri olan yabancı şirketler arasında yavaş yavaş kabul görmektedir. Sistem, Rusya Ulusal Kart Ödeme Sistemi tarafından işletilmektedir ve Rusya Merkez Bankası’nın yüzde yüz iştirakidir.

Sistem, 2016 yılında, birkaç Rus bankasının ABD merkezli Visa ve MasterCard tarafından onlara uygulanan yaptırımlar nedeniyle hizmetleri reddedilmesinin ardından potansiyel elektronik ödeme bloklarının üstesinden gelmenin bir yolu olarak tasarlandı.

Mir sisteminde çalışan ilk kartlar Aralık 2015’te piyasaya sürüldü. Rusya’nın önde gelen bankası Sberbank tarafından da Ekim 2016’da kullanılmaya başlandı. 2016 yılı sonunda 64 banka tarafından 1.76 milyon Mir kartı çıkarıldı ve Kasım 2019’a kadar bu sayı 69.8 milyona yükseldi.

Mir esas olarak Rus hükümeti tarafından desteklenir ve tüm vergi ve emeklilik ödemelerinin 1 Mayıs 2017’de yürürlüğe giren mevzuatla Ocak 2018’e kadar sistem üzerinden uygulanmaya başlanmasını zorunlu tuttu. Bankalar, daha yerleşik ödeme sistemlerine ait kartlara kıyasla maliyetlerinin daha yüksek olabileceğinden korktukları için Mir kartları kullanmak konusunda isteksizdi.

Paylaşın

Rusya: Ukrayna’daki Referandumlardan ‘Evet’ Çıktı

Ukrayna’nın Rusya kontrolündeki bölgelerde yapılan referanduma ilişkin açıklama yapan Rusya Seçim Komisyonu, oy sayımına başlandığı ve ilk sonuçlara göre “evet” oylarının önde olduğunu açıkladı. 

Komisyonun açıklamasında şu ana kadar oyların yüzde 27’sinin sayıldığı ve yüzde 98 ‘evet’ çıktığı bildirildi. Rusya’nın işgal altındaki Herson bölgesine atadığı Vladimir Saldo, Rus basınına yaptığı açıklamada, oylamada ‘zafer kazanıldığını’ söyledi.

Seçim Komisyonu’nun açıklamasına tepki gösteren Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ise oyların geçerli olmadığını ileri sürdü.

Bakan Kuleba, Fransız mevkidaşı Catherine Colonna ile birlikte Kiev’de düzenlediği basın toplantısında “Bu durum politikamızı, diplomasimizi ve askeri alandaki eylemlerimizi değiştirmeyecek” dedi.

Geçen hafta Kremlin, sözde Donetsk ve Luhansk cumhuriyetleri ile Herson ve Zaporijya bölgelerinde Rusya’ya katılmayı öngören referandumların düzenleneceği ve Moskova’nın da bu referandumlardan çıkacak sonucu kabul edeceğini açıklamıştı.

5 gün süren referandumlardan Rusya’ya katılım sonucunun çıkacağı bekleniyordu. Sandıktan çıkan ‘evet’ oyu, Rus parlamentosunun her iki kanadı tarafından onaylanacak ve ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in imzası ile resmileşecek.

Moskova hükümeti, bu bölgelerin ilhak edilmesinin ardından Rusya’nın bir parçası olacağını ve bu bölgelere yönelik herhangi bir saldırının Rus topraklarına yapılmış sayılacağını belirterek üstü kapalı ‘nükleer silah’ tehdidinde bulunuyor.

Avrupa Birliği (AB), “referandumun’ organizatörlerine yaptırım uygulanacağını duyurdu.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Sözcüsü Peter Stano, basın toplantısında yaptığı açıklamada, AB’nin bu referandumu “yasa dışı” tanımladığını belirterek, referandumu organize edenlere yaptırım uygulanacağını bildirdi.

Stano, “Bu yasa dışı referandumların düzenlenmesinde görev alan ve destek veren herkes için bunun sonuçları olacak.” dedi.

İngiltere de dün yaptığı açıklamada, Rusya yanlısı ayrılıkçıların, Ukrayna’nın 4 bölgesinde sözde referandum düzenlemesi nedeniyle 92 yeni yaptırım kararı almıştı.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, yaptırımların, Ukrayna’nın 4 bölgesinde yasa dışı oylamaya zorlayan üst düzey Rus yetkililerin yanı sıra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in favori PR ajansı olarak bilinen “IMA Consulting” adlı şirketi hedef aldığı belirtilmişti.

İngiltere, halihazırda tahmini küresel net değeri 130 milyar sterlinin üzerinde olan 120’den fazla oligark dahil 1200’den fazla kişi ve 120’den fazla kuruluşa yaptırım uyguladı.

Paylaşın

Akşener’den Dikkat Çeken ‘Altılı Masa Ve Ortak Aday’ Açıklaması

İYİ Parti lideri Meral Akşener, katıldığı bir televizyon programında, Altılı Masa’nın cumhurbaşkanlığı adayına ilişkin “Hem kazanacak bir aday, hem de aklı başında, devlet deneyimi olan bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek bir aday ortaya konulacak” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ilişkin değerlendirmede bulunan Akşener, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı koyma hakları var. Diğer genel başkanların da hakkı var. O masada bir tek ‘Ben aday değilim’ dedim. Bu bir feragattır. Bunu yaparken tek adayla, kazanacak adayla gitmenin, ucube sistemi en kısa sürede değiştirmek için mutlaka Cumhurbaşkanlığını kazanmak, bir de geçiş için, parlamentoya geçiş için ikili bir düzenek bu. Bunu savunmanın içindeki samimiyet anlaşılsın diye bir feragat yaptım. Hiç pişman değilim.” dedi ve ekledi:

“Vatandaş benim o masadaki samimiyetimi anladı, ‘Ben Başbakan olacağım’ dedim ama ne Kemal bey ve diğerleri pazarlık yapmadım. Sandıktan birinci çıkarsak o olabilir. Yoksa sözkonusu değil. Çıkmadığı takdirde böyle bir hak hukuk yok. Buradaki samimiyeti vatandaş fark etti. Bu fark edildi, kabul edildi, saygı görüyor.”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek programında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Altaylı’nın sorularına Akşener’in verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:

“Seçimi zamanında bekliyorum. Çok fazla bir şey öngöremiyorum. Eskiden öngörüyordum. Ancak bu saray hayatının davranış biçimini anlamakta zorlanıyorum. Rasyonellikleri kayboldu. Bir an evvel seçimi tercih ederdim, ekonomik göstergelerin, şartların daha da derinleşeceği için. Bir an evvel seçim olması halinde kesinlikle iktidar olacağımıza inandığımız için. Ama öngöremiyorum.

Elimizdeki ölçü Cumhur koalisyonu olduğumuz için, mezara kadar beraberiz gibi tumturaklı sözlerin söylendiği ittifak var, diğer tarafta daha çözüm odaklı, rasyonel, ucube sistemin değişmesine dair vatandaşa çözüm önerileri sunan 6 siyasi partinin genel başkanlarının bir araya geldiği masa bu. Birinci uzlaştığımız konu güçlendirilmiş parlamenter sistem. Vatandaş devlet denilen kavramın kaybolduğunu görüyor. Anadolu’nun feraseti vardır. Orta yaş DPT’yi biliyor. O bir hafızaydı. Milletvekillerinin hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmadığını görüyor. Seçtiği milletvekili bakana ulaşılamıyor. Tek seçmenli bir düzenek var. Bakanlığa atanmış şahsın tek seçmeni sayın Erdoğan.

Bütün bunların hayatına yansıdığı kötülüklerin müsebbibi olduğunu biliyor bu sistemin. Akşamları basına kapalı ucu açık insanları dinlediğimiz konuşma seansımız var. Soruyorlar bize. Oradaki soruların, tavsiyelerin, dertlere baktığınızda vatandaş artık çözüm üretme üzerinden bir rekabet istiyor. Seçmen velinimet olmak istiyor. Her konuda çok başarılıyız diyemem. Ama biz bir şekilde velinimet halinin iletildiğini görüyoruz. Bunu 6’lı Masa’ya iletmiş görünüyoruz. 6’lı Masa bu konuda tutarlı.

“Türkiye’nin bugünü ve yarını için çok kıymetli olduğuna inanıyorum”

Seçim güvenliğiyle ilgili komisyon kurduk. Her siyasi parti kendi içinde, bütün siyasi partiler bir arada, mahalle temsilcileri, sandıkların başına gidecek insanlar. Orada müthiş çalışmamız var, eğitim veriliyor. 6 siyasi partinin insan unsuru birleştiriyor. Genellikle sandık başında hileler olur. Abidik gubidikler orada olur. Parlamenter sisteme geçişe dair bir iletişim komisyonu kuruldu. Birçok çalışmamız var. Ama velakin benim açımdan en kıymetlisi olan pişpirik oynamak için aynı masada olamayacak mesela 80 öncesinde aynı masada olamazlardı, belki ben şanslıyım iki tarafın içinde aile bireylerim vardı. Bu insanların bütün bu gelenekten getirdikleri farklılıklarını muhafaza ederek müştereklerin öne çıktığı, birbirine saygı kavramının öne geçtiği çalışma biçimi bu. Ben bunu Türkiye’nin bugünü ve yarını için çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Yarın bunun ne kadar kıymetli olduğunu görecek herkes.

Ben ona ortak akıl platformu diyorum. Çözüm üreten yapının farklılıklarını muhafaza edip, birbirine masa altından tekme atmayan bu yapının çok daha kalıcı işler üreteceğine inanıyorum. Bizde ‘ya benimsin ya toprağın’ anlayışı yok. Dertlere çözüm odaklı sistemimiz var. Habire çözüm üretiyoruz. Sonra aday konusu belli noktaya geldikten sonra bu çözümlerimizi ortaklaştıracağız.

“Elbette bir aday ortaya konulacak”

2018’deki Millet İttifakı’nın oluşmasının başka bugün 6’lı Masa’nın şartlarının oluşması başka. Kemal Bey dedi ki, ‘Bu 6’lı Masa Cumhurbaşkanı adayını tespit edecek’. Bu masaya bu görevi verip, kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu. O masanın bir noter olma görevi yok. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı tarifi vardı. Ben ona hep katıldı. Benim söylediğim bir şey daha var; kazanacak bir aday. Aklı başında, devlet deneyimi olan, bugünkü tuhaflıklara müsaade etmeyecek. 1946’daki Türkiye’yi yaşıyoruz şu anda. Nasıl DP 47’de Hürriyet Misakı yayınladıysa, bugün 6’lı Masa o Hürriyet Misakı’nın bir görüntüsü, parçası. Bu çerçeve içinde elbette bir aday ortaya konulacak.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı koyma hakları var. Diğer genel başkanların da hakkı var. O masada bir tek ‘Ben aday değilim’ dedim. Bu bir feragattır. Bunu yaparken tek adayla, kazanacak adayla gitmenin, ucube sistemi en kısa sürede değiştirmek için mutlaka Cumhurbaşkanlığını kazanmak, bir de geçiş için, parlamentoya geçiş için ikili bir düzenek bu. Bunu savunmanın içindeki samimiyet anlaşılsın diye bir feragat yaptım. Hiç pişman değilim. Vatandaş benim o masadaki samimiyetimi anladı, ‘Ben Başbakan olacağım’ dedim ama ne Kemal bey ve diğerleri pazarlık yapmadım. Sandıktan birinci çıkarsak o olabilir. Yoksa sözkonusu değil. Çıkmadığı takdirde böyle bir hak hukuk yok. Buradaki samimiyeti vatandaş fark etti. Bu fark edildi, kabul edildi, saygı görüyor.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun İzmir’de yaptığı konuşmayı çeşitli şekillerde yorumladı herkes. Partisine verdi mesajı. Bizim partimiz bunu kendi partisine mesaj olarak değerlendirmeyi tercih etti. 6’lı Masa’ya böyle bir mesajın verilmesi doğru değil. Kemal Bey son derece nazik saygılı bir insan. Çünkü o masa noter değil. Kemal Bey adaylığını söyleyebilir, orada sorun yok. Diğer arkadaşlarımız da söyleyebilir, başka insanların da adı gelebilir. Tartışılır, karar verilir. Bu yöntemi öneren, isteyen ve kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu’dur.

Kendi fikrim olarak hiçbir arkadaşıma danışmadan ‘aday değilim’ dedim. Bazıları gönül koymasına rağmen saygı duydu. O masada CHP ‘tamam ben kalkıyorum’ diyebilir. Buna da saygı duyulur, ama ben böyle bir şey olacağını zannetmiyorum. O masada herkesin fikrini söyleyip, kabul edenler, etmeyenler haline döner.

“Aslolan kazanmaktır”

Ne sayın Yavaş’ın ne sayın İmamoğlu’nun hakkında olumsuz, diğer belediye başkanları da dahil olmak üzere olumsuz düşünceye sahip değilim. 31 Mart’taki seçimin aklı, stratejisi bizden. ‘İttifakla gidelim’ fikrini CHP’ye götüren biziz. Sayın İmamoğlu’nun aday olmasını sağlayan ben değilim. Sayın Kılıçdaroğlu onu ferasetli bir şekilde aday gösterdi. Şahıs olarak ben çalıştım. Ankara’da sayın Yavaş’ın adaylığı konusunda da gayretlerimiz oldu bizim aday olsun diye. Bu arkadaşlarımız kazandı. Doğru pazarlayabilirler, pazarlayamazlar, eksiklikler, gedikler olur amma velakin bu arkadaşlarımızla ilgili yolsuzluk üzerinden bugüne kadar ortaya çıkarabilmiş bir durum yok. İftiralar olur falan hele enselerinde iktidar varken. Sosyal belediyecilikte gayet iyiler. Aday olmalarıyla ilgili de bir problemim yok. 1 yıl evvel önce bu iki arkadaşımızın ismi önde gidiyordu. İki arkadaşımızın seçmeninin taraftar haline dönmesi yarına yönelik problem yaratır dedim. İster Mansur Bey, ister Ekrem Bey aday gösterilecekse biz varız, itirazımız yok dedim. Aday olurlar, olmazlar, aslolan kazanmaktır.

Kazanmak önemli. Çok endişem var. Türkiye’de insanlar nefes alamıyor, çocuklar nefes alamıyor. 1946’nın Türkiyesi. Yıllarca CHP zihniyeti diye İnönü’ye sövüldü. Sonuç itibariyle biz 1938’lerin, 1945’lerin Türkiyesindeyiz. Farklı değer setleri hayatımızda ve biz 100 sene öncesinin Türkiyesindeyiz. Bu seçim son seçim. Türkiye ölmez gitmez. 3 seçimi bu ucube sistemin taraftarı kazanmazsa gelecek seçimi biz parlamenter sistemi konuşarak yapamayız.

Biz biliyoruz ki Türkiye’de, giden kişinin, Cumhurbaşkanlarının işaret ettiği kimse seçilemedi. Seçimi kazanmaları Türkiye’nin hayrına değil. AK Partili vatandaşlarımıza sesleniyorum, bu ucube sistemin gitmesinin yolu Millet İttifakı’nın adayının kazanması. Şu birbirimize diş sıkma, masanın altından tekme atma halini bitirelim. Kazanmak zorundayız.

Türkiye’ye zararlı bir sistem bu. Doktorlara ‘defolun gidin’ deniliyor. Ben bir akademisyen olarak Başkanlık sistemine karşıydım. Bu sistemin arızalarını düzeltelim önerim vardı. Ama bu Başkanlık sistemi değil; ‘canım istedi, keyfime öyle geldi’ diyerek geçilmiş, hiçbir hazırlığı olmayan kararnamelerle yürütülen bir sistem. Ne hukuku hukuk, ne yargısı yargı. AK Parti’nin ilçe veya il başkanı ile sıradan vatandaş alacak verecek üzerinden mahkemesi olsun, kendi de haklı olsun, o vatandaşın kazanacağına inanmaması bile bu sistemin değişmesi için şarttır.

Bizim borcumuz yok; çünkü eğer borç vardıysa biz 31 Mart’da ödedik, hatta alacaklı hale döndük. Biz hiçbir belediyede, koskoca İstanbul Belediyesi’nde 2 genel müdür, 2 genel müdür yardımcısı haricinde bir şeyimiz yok. Bizzat bunu ben istedim. Ankara’da da sayın Mansur Yavaş’tan telefon açıp, bir kişinin genel müdürlüğüne dair talebim olmadı. O masada insanların, siyasi geleneklerin tabanların da gülümseyerek oturmalarını sağlayan, CHP’ye gece gidip 15 milletvekilini istedim. Ama sayın Kılıçdaroğlu’na ölünceye kadar teşekkür edeceğim, bu başka bir şey. Bu Türkiye’ye dahil, CHP’ye tırnak içinde yasakçı zihniyet diye yapılan propagandasını yıkan tavır oldu.

“Kılıçdaroğlu’nun söylediği kriterler kabulümüz”

21 milletvekili biz 4 milletvekili bu sistemden dolayı fazla aldık. Cumhur İttifakı 360 milletvekili çıkaramadı. Burada bir sorun yok, ama teşekküre devam ediyoruz. Bu vefasızlık anlamına gelmiyor. Bu önemli bir mihenk taşıdır. Bununla CHP’liler de, İYİ Partililer de gurur duymalıdır. Bir kısım insan var. CHP’de ve dışarıda. Zaman zaman parmak sallama hali var. Bu arkadaşlarımızı rencide ediyor. Arkadaşlarımız bazen ‘Ömer Seyfettin’in diyetine döndü bu iş, istemeseydin mi acaba’. Kemal Bey’i ayırıyorum, böyle bir keşmekeş var, o da arkadaşlarımızı incitiyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği kriterler kabulümüz. Bir de benim söylediğim ‘kazanacak aday’ durumu var.

6’lı Masa’nın tamamında çok ciddi ekonomik kadro var. Ümit Özlale uzman arkadaşımız. Gerçekten proje manyağı etti bizi. Bilge Hoca’yı biliyorsunuz, finans konusunda dünyanın en iyilerinden. Siyasetçi kimliği üzerinden gitmediği için hakikaten vatandaş onu sevdi, samimiyetini gördü. Kamu maliyesi konusunda Erhan Usta, Durmuş Bey, Cihan Paçacı var. Diğer partilerde de var. Ama önceliğimiz kazanmak. Gerisi laf-ı güzaf.

Babamın ailesi Cumhuriyet kurucusu sayıyor kendini. Babamın arkadaşı İnönü’nün arkadaşı. CHP’nin milli eğitim bakanı. Bildiğiniz kor paşacı yapı. 60 ihtilali olduktan sonra aradan zaman geçti. Rahmetli İnönü devrildi. Babam koptu. Rahmetli annemin dayısı da Menderes’in İstanbul il başkanı. O taraf bizim daha muhafazakar, DP’li. Benim şansım iki tarafı öğrenmiş olmam. Sonra babam Türkeşçi oldu. Babam ortaokul mezunu devlet memuru. Köydeyiz, tütün yapılıyor. Akşam babam anlatırdı. Derdi ki, ‘Türkiye artık kalkınacak’. Rahmetli Türkeş, başbuğ müsteşar olunca genelgeleri net yazarmış. Askeriyede okuma yazma öğrenmiş memurlar çoğunlukta olunca, babam eskiden gelen yazıları anlamayan memurlar için bunu artı değer düşünmüş. Somut gerekçeleri vardı, biz Türkeşçi olduk.

Abim gerçekten ülkücü hareketin içinde. Babam partiye oy veren vatandaş oldu. Abim il başkanı olunca rahmetli başbuğumuz bizim evde annemin yemeklerini yemişti. Öğretmeyi seven bir insandı. Annemin tarafı DP’li. Benim de ilk siyasete başladığım yer DYP oldu. Babam ölmüştü, görmedi, ne diyecekti bilmiyorum.

Siyasi olarak sağ kalmış tek kadınım ben. Ama genel başkanlıkta yeniyim. Öğrenen bir yapıyız biz. Bir gün harika bir konuşma yaptığımı düşünürek gruptan çıktım. Dediler ki, ‘Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Kılıçdaroğlu’nu şunu söyledi, sayın Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi ne diyorsunuz’ dediler. ‘Elinin körü diyorum’ diyecektim, diyemedim. ‘Bana ne kardeşim’ dedim. Sonra arkadaşlarıma ‘Bu bir yün yumağı’ dedim. Ben esnaf gezmeye gidiyorum. Orada bir dünya vardır. Sanayici üretir, esnaf satar. Ekonominin belkemiğidir. Çok ciddi istihdam sağlar. Bir caddeyi gezin, 2 kişi çalıştaranlarla, 15 kişi çalıştıranlara kadar. Ben o dükkanlarda gezmeye başladım.

Ankapark diye bir park var, çarpışamayan otolar var orada. 76 milyar TL KKM’ya verildi. 24 milyar lira Telekom’dan alındı. Ankapark’ta 14 milyar TL. Topladığınız zaman 113 milyar lira yapıyor. Bunlar havaya gitti. 13 milyar dolarlık köprümüz var bizim. Osmangazi Köprüsü. Havaalanı var Kütahya’da, yolcu inmiyor düzgün. Vergilerin affını da koyun. Liyakata dikkat ederseniz, şeffaf olursanız, gerçekten samimiyetle, ciddi şekilde yaparsanız bu işleri, herşey olur.

“Pekçok şey yaşadım ama parayla hiç ilişkilendirilmedim”

Sayın milletvekili bir yolsuzluk üzerinden konuştu. Suç duyurusunda bulunduk. Varsa bilgi belge koysun gereğini yapalım. Şimdi ortaya çıkan; hukuki problem yok, kamuoyuna açık ihale. Ahlaki probleme katılıyorum. Bilgim olsaydı arkadaşımıza ‘yapma’ derdim. Yapmaması gerekiyor. Çünkü akıllarda iyimser ayrımcılık kalması bile kötü. Yolsuzluk itibariyle bir tane bir şey yok orada. Özel sektör üzerinden çalışabilirdi. Soru işareti yaratılabilecek ortamdan kaçınmak lazım. 27 yıldır politika yapıyorum. Eşimin küçük işletmesi var, bize bakıyor. Hiç kapatmadı. Ne eşimin, ne oğlumun, ne yeğenleriminin belediyelerle en küçük iş ve alışveriş, para ilişkisi sözkonusu yoktur. Nepotizmden aile boyu nefret ederiz. Olduğu gün ben politikayı bırakırım. Pekçok şey yaşadım ama parayla hiç ilişkilendirilmedim ben. Ahlaki olarak doğru bulmam.

Göçmen konusunda İçişleri Bakanlığı’na atandım. Müsteşar bana geldi. MİT, Jandarma, Emniyet, Dışişleri’nden üst düzey memurlar geldi. Bir brifing verildi bana sığınmacı üzerinden. Yıl 1996. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu ülkenin hafızası. Fakir ülkeler zengin ülkelere, problemli olan ülkeler demokrasiyle yönetilen ülkelere göç edecekler. Türkiye de bunun geçiş güzergahıdır. Avrupa diyor ki, ‘Bu göçü sizde durduralım, siz de hendek olun’. ‘Sayın Bakanım bulunduğunuz hiçbir toplantıda bu tekliflere evet demeyeceksiniz’ dendi. Anasol-M hükümeti zamanında, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı aradı beni. ‘Sayın bakanım AB Parlamentosu’nda toplantısı var, gitmeniz gerekiyor’ dedi. Göç için Türkiye’yi hendek yapmak için karar çıkacağını ve bunu engellemem istendi. Bu ülke beni oraya gönderdi. Yanıma tercüman koydu. O kararın geçmemesini sağlayacak bir pozisyonda durdum. İşte hafıza bu.

2019’da Sayın Erdoğan’a ‘Beni devlet adına gönder Esad’la konuşayım, şu insanları gönderelim’ dedim. Sonra sayın Özdağ’ın teklifiyle bir çalıştay yaptık biz. Sonuç belgesini ben okudum parti adına. Ondan sonraki fasılda eski valimiz geldi, rapor hazırlamıştı. Şu anda bisim milli güvenlik politikaları Mehmet Tolga Atalın’dır. Milli Göç Doktrini adı altında iddialı proje ortaya koyduk. 2023’te iktidar olduk, 2026’da memleketlerine göndereceğimize gün gün, ay ay, yıl yıl program hazırladık. DEVA Partisi, Gelecek Partisi, CHP’nin de çalışması var. Zaten DP’nin genel başkan yardımcısı bu konunun uzmanlarından birisidir. Saadet Partisi daha dikkatli bakıyor, onların da var. 6’lı Masa’nın göçe dair hazırlıkları var. Arkadaşlarımın emekleri açısından hakkı teslim etmek lazım en hazırlıklı rapor budur. Tolga Bey bunu mümkün olduğu kadar televizyonlara çıkıp bunu anlatıyor. Yani 2023’de kazandık 2026’ya kadar bitmiş oluyor.

Ben rahmetli Mesut Bey dahil Meclis’e gelindi. Mesut Bey çok sivil insandı. İnanılmaz bir kavramsal bilgisi vardı. Osman Turan’dan kimlere kadar okumuş bir insan. Mesut Bey’le görüşmem olmuştu. İzmit’in köyünde kız çocuğu olarak doğdum. Üç sınıf birarada okuduk. O günkü eğitim şartlarında kesintisiz zorunlu okusaydım bugün karşınızda olamazdım. Gelecektim 13 yaşına İzmit’e gönderilecektim. Benim oğlum sizin okulunuzu kazanmıştı. 8 sene sonra sınava girseydi, kazanması zordu. Sanat, zanaat, dil attaya gitti bu ülkede. Sadeci imam hatipleri tartışabilseydik olmazdı. Bu arkadaşlar geldi, ‘biz imam hatipleri ihya edeceğiz’ demek yerine perdeli şekilde her yere imam hatip yaptılar. Bunlar da eğitimin içine iki kere tükürdüler.

“En fazla imam hatip şakşakçılığı yapanların çocukları yurt dışında”

Üniversite mezunu iki dede, anneanne, babaanne torunu olarak, benim torunum 2,5 yaşında Ayda’nın eğitim yoluyla elde edebileceği şanslar benimkinden az. Fırsat eşitliği gitti. Artık herhangi bir başörtülü kadının başının açılmasına dair kimsenin aklından bir şey geçmez. İmam hatip liseleri açılmış, kapanmış kimsenin aklından bir şey geçmez. Ama bu eğitim sistemini bu hale getiren laçkalığın sonuçları gariban çocuklar, gümbürtüye gittiler. En fazla imam hatip şakşakçılığı yapanların çocukları yurt dışında oldu. Ara eleman yok, doğru düzgün lisan bilen yok. Her yere üniversite açıldı, her ilçeye yüksekokul açıldı. 2017’de ismini vermeyeceğim iline gittim. Binalar muhteşem, hükümetin hakkını teslim edeyim.

AK Parti’den kopmuş, kopmak üzere olan kadınların ruh halini anlamak için çalışıyoruz. Tamamı başörtülü, lise ve üniversite mezunu 30-45 yaş arası kadınlar. Beni sordular. ‘Kürtleri seviyor, Kürtlerin yanında duruyor’ diye yüksek sesle söylediler. Bir AK Partili kafayı kaldırdı ‘Kürt demesek, PKK desek, HDP desek’ dedi. Buradan AK Parti’nin yöneticilerine sesleniyorum, bizi 5 tane oydan eksik edeceğiz diyerek yapmayın bunu, yazıktır günahtır.

Ben İzmitliyim bir apartmanda her türlü etnik aidiyetten insanlar oturur. Her mahalleden Türk’üne de Kürt’üne de şehit geldi. Kimse kimsenin evine taş atmadı. Deprem oldu Kocaeli’nden Türkiye’nin her yerine tabut gitti. Birlik beraberliği PKK bozamadı ama bu dil bozar. Hadiseye oy odaklı bakmıyorum. Bitlis İl Başkanımızın ailesinde 5 şehit var. Bu şehitlerin ruhlarına eziyet ediliyor. 31 Mart’ta Üsküdar meydanına sayın Soylu geldi, Temel Karamollaoğlu ile benim Kandil’de kağıt imzaladığımı söyledi. İmzalamış isek, ikimizin de dokunulmazlığı yok, alın ensemizden götürün kardeşim. 29 arkadaşımızın bütün kimlik bilgilerini Yeni Şafak yayınladı. Ortak noktaları Kürt olmaları. Tamamı şehit yakını, korucu ailesi, gazi yakını.

Bir Abdullah Uçarımız var. Kocaeli’nde Muş’lu. Bursa’da miting yapıyoruz, Kemal Bey’le. Abdullah’ı çağırdım. ‘Ne konuşacaksın oğlum’ dedi. ‘Abla ben Kürtüm ama PKK’lı değilim’ dedi. Bir üzüldüm, ‘ama’yı kaldır’ dedim. Abdullah ‘Ben Kürtüm PKK’lı değilim, PKK ile nasıl mücadele ettiğim bunu dünya biliyor’ dedi.

“Demokrasinin attaya gittiği sistemde yaşanabilir mi?”

Bildiğimiz bir şey var, üçüncü dönemi meselesi tartışmalı. O kadar canım istedi, keyfim geldi bu işe geçildi ki, bir önlem alınmamış. Bir madde konsa bu tartışma olmayacak. Bu ucube sistemin ne kadar hazırlıksız, berbat olduğunu gösteriyor. Bu ülkede Tayyip Bey’le herhalde bugünkü şartlarda, bu ucube sistem şartlarında yan yana gelecek sıralamada en son şahıs benimdir. Refah Yol düştükten sonra DYP’ye 43 milletvekili gitti. 2 kişiye teklif gitmemişti biri Meral Akşener, diğeri Hasan Ekinci. Allah şahit ‘tek aday’, ‘kazanılacak aday’ diyorum. Evim basıldı benim. Her gün hakaretle, pislikle karşılaşıyorum. Kuralın, kaidenin olmadığı, hiçbir kurulun olmadığı, adaletin olmadığı, yargının korkusuz, tarafsız olmadığı, demokrasinin attaya gittiği sistemde yaşanabilir mi? Söylediklerimin samimi olduğunu ispatlamak için feragat ettim.

Sedat Bucak’la DYP’de milletvekilliği yapmış iki kişiyiz. Urfa’ya gidince benimle beraber gelen arkadaşla irtibat kurup, çay ikram edebilir miyim diye davet etti. İl başkanı, iki genel başkan yardımcımız, danışmanım, özel kalem müdürümü, Salim Ensarioğlu beyefendi ile hep beraber gittik. Bir çay içtik, eskileri yâd ettik. DYP’ye dair anıları konuştuk. Sedat Bucak’ın bizimle politika yapacağını zannetti arkadaşlar. Sedat Bey ‘Ben politika yapmayacağım, organik tarıma verdim kendimi’ dedi. ‘Herhangi durumda desteğim seninle’ dedi. Fotoğraf falan çektirmedik. Mahmut Cevheri istifa etti. Sedat Bey siyaseti bıraktı. İki eski dost olarak görüşmüştük.

Paylaşın

Zayıf, Kilolu Veya Obezsem Egzersiz Yapabilir Miyim?

Düzenli egzersiz (fiziksel aktivite), kalp hastalığı ve felç de dahil olmak üzere birçok hastalık riskinizi azaltmanıza, ayrıca depresyon, tip 2 diyabet ve yüksek tansiyon gibi bazı durumların semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir.

Haber Merkezi / Sağlıklı bir kiloya ulaşmak veya bu kiloda kalmak, güç ve dayanıklılık oluşturmak için farklı türde fiziksel aktiviteler yapılmalıdır.

Çoğu kişi kilo vermek için doğru miktarda sağlıklı gıda alması gerekir. Artan egzersiz veya fiziksel aktivite kilo vermeye yardımcı olabilir, ancak sağlıklı yiyecekler (yağsız protein, kepekli tahıllar, sebzeler ve meyveler) seçmek, birçok insanın sağlıklı bir kiloya ulaşması için en iyi yoldur.

Kilo vermemin en iyi yolu nedir?

Sağlıklı beslenmeyi artan egzersiz ile birleştirmek en iyisidir. Herhangi bir kilo verme programına başlamadan önce doktorunuz konuşun. Kilo vermeniz için en iyi yolu bulmak için sizinle birlikte çalışabilir.

Çevreniz ve yaşamınızın diğer bölümleri  kilo vermeyi zorlaştırabilir. Kilo almanıza, daha fazla uyumanıza veya stresle başa çıkmanıza neden olabilecek herhangi bir ilaç hakkında doktorunuzla konuşmak gibi kilo vermenize yardımcı olabilecek başka adımlar da atabilirsiniz.

Güvenli bir şekilde kilo vermek için kaç kaloriye ihtiyacım var?

Herkesin fiziksel ihtiyaçları farklıdır. Fiziksel olarak aktif olmadığınızda ne kadar hızlı kalori yaktığınız, spesifik genlerinize, biyolojinize ve geçmişinize bağlı olarak diğer insanlardan çok farklı olabilir.

Fazla kilonuz veya obeziteniz varsa, kalori saymak kilo vermenize yardımcı olabilir. Sağlıklı yiyecekler yemeye odaklandığınızda kilo kaybı da olur. Kalorileri çoğunlukla yağsız protein, kepekli tahıllar ve meyve ve sebzelerden almak, güvenli bir şekilde kilo vermenize yardımcı olabilir.

Yetişkin bir kadın için hiçbir diyet günde 800 kaloriden az olmamalıdır. Kilo vermek için her gün aldığınız kalori miktarını sınırlamaya karar verirseniz, önce doktorunuzla konuşun. Doktorunuz, kilo vermeye çalışırken vücudunuz için sağlıklı ve güvenli bir kalori miktarı belirlemenize yardımcı olabilir.

Hedeflenecek tam kalori sayısı yaşınıza, boyunuza ve kilonuza ve ne kadar aktif olduğunuza bağlıdır. Kaç kaloriye ihtiyacınız olduğunu öğrenmek için doktorunuzla konuşun.

Kadınlar erkeklerden farklı mı kilo veriyor?

Evet ve hayır. Erkekler genellikle kadınlardan daha hızlı kilo verir. Ancak zamanla, kilo kaybı genellikle kadınlar ve erkekler arasında eşitlenir.

Erkekler genellikle daha fazla kaslı olduğu için daha hızlı kilo verebilirken, kadınlar daha fazla yağa sahip olduğu için daha yavaş kilo verir. Kas yağdan daha fazla kalori yaktığından, erkekler, kadınlardan daha fazla kalori yakabilir.

Erkekler ortalama olarak kadınlardan daha iri oldukları ve daha fazla kasları olduğu için, erkekler kadınlara kıyasla kilo verirken genellikle daha fazla kalori alabilirler. Porsiyon kontrolü özellikle kadınlar için önemli olabilir.

Ne kadar hızlı kilo vermeye çalışmalıyım?

Hemen çok kilo vermek cazip gelebilir. Ancak yavaş yavaş kilo veren kadınların kilo verme olasılığı daha yüksektir. Hedefleriniz hakkında doktorunuz konuşun. Doktorunuz sağlıklı bir beslenme ve egzersiz planı geliştirmenize yardımcı olabilir.

Paylaşın

Erdoğan’ın ‘Birkaç Başörtülü’ Sözlerine Kılıçdaroğlu’ndan Yanıt

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İşte şimdi CHP ne yapıyor? Sembolik olarak her zaman yaptığı gibi istismar. Birkaç tane başörtülüyü nereden buluyorsa buluyor, geliyor yakasına bir rozet takıyor. ‘Bak işte biz sizden yanayız, sizinle beraberiz’ buradan ben o kardeşlerime de sesleniyorum. Gelmeyin bu oyuna” sözlerine yanıt verdi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından şöyle cevap verdi:

“Ah Erdoğan ah… Kafandaki tilkiler kaçınılmaz olarak diline vuruyor. Kadınlara ‘tane’ mi dersin, ‘birkaç başörtülü’ mü dersin, ‘konu mankeni’ mi dersin, ‘sembolik’ mi dersin. Neler neler dersin… Kadın haklarına inanmayan sen, bunu sadece oy almak için bir iş gibi görürsün.

Diline de vurur işte böyle. Çünkü sen busun. Muhafazakar genç kadınlara sesleniyorum. Siz ‘tane’ değisiniz. ‘İş’ değilsiniz. ‘Konu mankeni’ değilsiniz. ‘Sembolik’ değilsiniz.

Hepiniz bireysiniz ve kazanımlarınız sizin başarınızdır. Bu kazanımları size kimse vermedi, bahşetmedi; siz aldınız. Bay Kemal de her zaman bu konuda haddini bilir ve bilecektir.”

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Altındağ Kültür Sarayı’nda AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı tarafından düzenlenen, ‘Kadın Kolları Kuruluşundan Bugüne MYK ve İl Başkanları ile Toplantı’ programına katıldı. Erdoğan, burada konuya ilişkin şunları söyledi:

“Yıllarca sadece sorunlarıyla, istismarlarıyla, dramlarıyla, mağduriyetleriyle gündeme gelen kadınlarımızı ülkemizin beşeri sermayesinin ana unsuru haline dönüştürdük.

Sadece başörtüleri sebebiyle maalesef polis copları altında, üniversite kapılarında kızlarımızın analarıyla beraber inletildiği durumları herhalde yok sayamayız. Bunları bu ülke yaşadı, yaşadık. Kızlarımızın okul kapılarında neler çektiğini gayet iyi biliriz. Artık bu ülkenin hiçbir kurumunda başörtü sebebiyle kızlarımıza, kadınlarımıza zulmedilemez. O dönem bitti. Bunu biz başardık.

Bu beşeri yanlışları, inancımıza ve kültürümüze mal etmek hem büyük bir haksızlık hem büyük bir bühtandır. İşte şimdi CHP ne yapıyor? Sembolik olarak her zaman yaptığı gibi istismar. Birkaç tane başörtülüyü nereden buluyorsa buluyor, geliyor yakasına bir rozet takıyor. ‘Bak işte biz sizden yanayız, sizinle beraberiz’ buradan ben o kardeşlerime de sesleniyorum. Gelmeyin bu oyuna. Sizin bu oyuna gelişiniz, bilesiniz ki bu işi bu ülkede hakkıyla yapanlara da saygısızlık olur.”

Paylaşın

Türkiye, Dünyanın En İyi Ülkeleri Arasında 30. Sırada

Dünyanın en iyi ülkeleri sıralamasında, geçtiğimiz yıl 78 ülke içinde 34. basamakta yer alan Türkiye, bu yılki değerlendirmede Katar’ın hemen arkasında 30. sırada yer aldı. Listede İsviçre birinci konuma yükseldi.

ABD’de yayınlanan ‘U.S. News & World Report’un yıllık değerlendirmesinde ikinci Almanya, üçüncü Kanada oldu.

Raporda 85 ülke, yaşam kalitesi, eşitlik, modernlik, sosyal adalet, yolsuzluk, cinsiyet eşitliği, girişimcilik, iklim hedefleri gibi 73 ölçüte göre sıralandı.

Bangladeş, Kamerun, Paraguay ve Zambiya kriterlere uyarak bu yılki listeye eklendi.

İsviçre ayrıca, “iş dostu” ülkeler alt başlığında 1 numaraya yükseldi ve “yaşam kalitesinde” ilk 5’e girdi.

Brookings Enstitüsü’nün Dış Politika programında kıdemli araştırmacı olan Carlo Bastasin, “petrol gibi ham maddelere aracılık eden bazı büyük şirketlerin merkezinin İsviçre’de olduğuna” dikkat çekiyor.

İsviçre, Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya’ya yaptırım uygulayan Avrupa Birliği’ne katıldı; ancak tarafsızlığını bozmadı.

U.S. News’in En İyi Ülkeler sıralaması ve analizi, küresel pazarlama iletişimi şirketi WPP’nin birimi BAV Group ve Pennsylvania Üniversitesi Wharton School ortaklığıyla yapıldı.

“Dünyanın En İyi 10 Ülkesi”:

1. İsviçre
2. Almanya
3. Kanada
4. ABD
5. İsveç
6. Japonya
7. Avustralya
8. İngiltere
9. Fransa
10. Danimarka

Türkiye, dört basamak yükseldi

Geçtiğimiz yıl 78 ülke için yapılan ankette 34. basamakta yer alan Türkiye, bu yılki değerlendirmede Katar’ın hemen arkasında 30. sırada yer alıyor. Türkiye, “Miras” alt başlığında 7. konumda bulunuyor. Miras kapsamında “Kültürel olarak erişilebilir, zengin tarihe sahip, harika mutfağı var, çok kültürel cazibe merkezi var, çok turistik yer var” değerlendirmesi yapılıyor.

Türkiye yine “Güç”te 17. “Hayat Kalitesi”nde 32. “Kültürel Etki”de 27., “Macera”da 15. sırada yer alıyor.

ABD’de “Biden etkisi”

ABD, 2021 sıralamasında 7 numaradan 6 numaraya yükseldikten sonra bu yıl ilk 5’e girdi. Ülke, “güç”te 1., girişimcilikte 2. ve kültürel etkide 3. sırada yer aldı.

Pew Araştırma Merkezi’nin geçtiğimiz yıl yaptığı ankette, ABD Başkanı Joe Biden’a “küresel meselelerde doğru olanı yapma konusunda güvenenlerin” oranı yüzde 75 oldu. Bu oran eski Başkan Donald Trump için 17’ydi.

Pew küresel tutum araştırmaları direktörü Richard Wike, “Trump’tan Biden’a geçişle birlikte ABD’ye bakışta oldukça dramatik bir değişim oldu. Biden, Trump’a kıyasla çok daha popüler. Bence genel olarak liderliğine daha fazla güven duyuluyor ve dünya meselelerine yaklaşımına daha fazla onay veriliyor.” dedi.

Savaşın etkisi: Ukrayna, 9 basamak yükseldi

Listede üst basamaklara doğru en çok tırmanan ülkeler arasında, Ukrayna savaşından doğrudan ve dolaylı olarak etkilenen Avrupa ülkeleri oldu. Ukrayna dokuz basamak yükselerek 62. sıraya çıkarken, bölgedeki üç müttefiki Litvanya, Polonya ve Romanya da en az dokuzar basamak yukarı çıktı. Ukraynalı mülteciler için “önemli bir güvenli liman” olan Polonya, 2021’de 43. sıradayken 2022’de 32. sıraya yükseldi.

Rusya ve bazı müttefikleri ise listede büyük düşüşler yaşadı. Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal eden ülke 2021’e göre 12 basamak gerileyerek 36. sıraya düştü.

Ankete katılanların yüzde 82’sinden fazlası savaş nedeniyle “Rusya’nın küresel imajının gerilediği” görüşüne katıldığını bildirdi.

Rusya’ya “yakın ülkeler” Belarus, Kazakistan ve Özbekistan da en az 10’ar sıra geriledi. Belarus, analizde en son sırada yer aldı.

Listenin sonundaki 10 ülke:

76. Myanmar
77. Zambiya
78. Umman
79. Lübnan
80. Cezayir
81. Sırbistan
82. Kazakistan
83. İran
84. Özbekistan
85. Belarus

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İran’da Mansa Amini Protestoları Devam Ediyor: BM’den ‘Endişeliyiz’ Açıklaması

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BMİHYK) Sözcüsü Ravina Shamdasani, İran’de başörtüsünü “düzgün bağlamadığı” gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden Mahsa Amini’nin ardından başlayan protestolara güvenlik güçlerinin müdahalesi ile ilgili açıklama yaptı.

BM’nin Cenevre binasında bir basın toplantısı düzenleyen Shamdasani, protesto gösterilerine yönelik sert müdahaleler ile ülkedeki internet ve iletişim kısıtlamalarından endişe duyduklarını söyledi.

İletişim kısıtlamaları nedeniyle ölü ve tutuklamaların kesin sayısını belirlemenin zor olduğunu ifade eden Shamdasani, 24 Eylül itibariyle sadece devlet medyasına göre 41 kişinin yaşamını yitirdiğini kaydetti.

Shamdasani, durumu izleyen hak örgütlerinin, en az 11 ilde ve aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu ölü sayılarının çok daha fazla olduğunu ve yaralı sayısının da yüzlerle ifade edildiğini belirtti.

“Liderler göstericileri hedef gösteriyor”

“Bazı liderlerin protestocuları karalayan yorumlarından ve protestoculara karşı açıkça gereksiz ve orantısız güç kullanımından son derece endişe duyuyoruz” diyen BMİHYK Sözcüsü Shamdasani, ateşli silahların gösterileri dağıtmak için kullanılamayacağını söyledi.

Bölgeden gelen raporlara göre aralarında hak savunucuları, avukatlar, sivil toplum aktivistleri ve en az 18 gazeteci de olmak üzere yüzlerce kişinin tutuklandığını belirten Shamdasani, “Hükümet toplam tutuklama sayısını açıklamıyor. Polis şefi, yalnızca Gilan ilinde, üç gün süren protestolar sırasında 60’ı kadın olmak üzere 739 kişinin tutuklandığını söyledi” dedi:

İranlı yetkililere, adil yargılanma hakkını güvence altına almaya ve keyfi olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılan herkesi serbest bırakmaya çağırıyoruz.

Cezasızlık

“İletişim hizmetlerindeki kesintinin, insanların bilgi alışverişinde bulunma, ekonomik faaliyetlerde bulunma ve kamu hizmetlerine erişim hakları üzerinde ciddi etkileri olduğunu” kaydeden Shamdasani, bu durumun başta ifade özgürlüğü olmak üzere birçok hakkı ihlal ettiğini söyledi.

Shamdasani, yetkililere internet erişimini tamamen eski haline getirme çağrısında bulundu.

Kasım 2019, Temmuz 2021 ve Mayıs 2022’de de güvenlik güçlerinin yapılan gösterilere karşı öldürücü güç kullandığını hatırlatan Shamdasani, tekrarlanan ihlaller göz önüne alındığında İran’da hak ihlalleri konusunda kalıcı anlamda bir cezasızlığın uygulandığı endişesi taşıdıklarını söyledi.

Shamdasani, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne taraf bir devlet olan İran’ı düşünce, ifade, barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarına tam olarak saygı göstermeye çağırdı.

Dünyada protestolar

İran’da 13 Eylül’de “başörtüsünü kurallara uygun biçimde takmadığı” gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınan Mahsa Amini’nin gözaltında gözaltında hayatını kaybetmesi sonrası başlayan protestolar İran’da ve dünyanın pek çok kentinde devam ediyor.

Dün (26 Eylül) de İngiltere, Fransa, Kanada, Şili, Polonya ve Irak’ta destek yürüyüşleri yapıldı.

İngiltere’nin başkenti Londra’nın farklı noktalarında düzenlenen protestolarda eylemciler ve polis arasında çatışmalar yaşandı.

Polis, İran Büyükelçiliği önünden Marble Arch ve İngiltere İslam Merkezi’nin bulunduğu Maida Vale’ye doğru yürüyen eylemcilere saldırdı.

Londra polisi, Knightsbridge’de “eylemcilerin polise yabancı cisimler attığını ve polis barikatını aştığını, atılan şişeler nedeniyle beş polisin yaralandığını, 20 kişinin de gözaltına alındığını” açıkladı.

Fransa’nın başkenti Paris’te bir araya gelen göstericiler, Mahsa Amini’nin ölümü nedeniyle İran hükümetini protesto ederek hükümetin kadınlara karşı olan tutumunu kınadı. İran’ın dini lideri Ali Hamaney aleyhine sloganlar da atan eylemciler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u “Hamaney’in otokratik rejimine karşı tavır almaya” çağırdı.

Chatelet Meydanı’nda toplanan eylemciler de daha sonra Eyfel Kulesi’nin karşısında bulunan Trocadero Meydanı’nda bir araya geldi.

Trocadero Meydanı’nda toplanan yüzlerce eylemci, İran’ın Paris Büyükelçiliği’ne yürüdü. Polis, İran Büyükelçiliği’ne 200 metre kala kitleyi durdururken, polis ile eylemciler arasında çatışma yaşandı.

Kanada’nın en büyük kenti olan Toronto’da binlerce kişi Amini adına düzenlenen protestolarda yer aldı. Katılımın yoğun olduğu protestolarda, “dünyanın en uzun caddesi” olarak anılan Yonge Caddesi trafiğe kapatıldı. Başkent Ottawa’da ise İranlılar parlamento binası önünde toplandı.

Amini’nin 17 Eylül’de düzenlenen cenazesinin ardından kadınların başlattığı saç kesme eylemi, söz konusu eylemlerde de devam etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ Hakkında Dikkat Çeken Rapor

Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan taslak raporda, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin “demokratik kurumları ciddi bir şekilde zayıflattığı ve kuvvetler ayrılığı sistemini işlevsiz ve yetersiz hale getirdiği” uyarısında bulunuldu.

Raporda, Türkiye’ye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına saygı göstermemesi ve 2023 yılı seçimleri öncesi çıkartılan seçim yasası yüzünden de ciddi eleştiriler yöneltildi.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Denetim Komitesi tarafından hazırlanan taslak raporda, Türkiye’de 2017 yılında kabul edilen cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin “demokratik kurumları ciddi bir şekilde zayıflattığı ve kuvvetler ayrılığı sistemini işlevsiz ve yetersiz hale getirdiği” uyarısında bulunuldu.

İngiliz milletvekili John Howell ve Letonya milletvekili Boriss Cilevics tarafından ortak kaleme alınan rapor ve buna bağlı tavsiye karar tasarısı Strasbourg’da AKPM Genel Kurulu toplantıları sırasında 12 Ekim’de tartışılarak oylanacak.

Raporda Türkiye’ye yöneltilen eleştiriler neler?

Raporda, Türkiye’ye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına saygı göstermemesi ve 2023 yılı seçimleri öncesi çıkartılan seçim yasası yüzünden de ciddi eleştiriler yöneltildi.

Muhalefetteki siyasi parti üyelerine yönelik baskının devam ettiği suçlaması getirilen raporda, HDP’nin devam eden kapatma davasıyla ilgili endişeler dile getirildi.

Terörle mücadele yasasının geniş bir şekilde yorumlanması, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller eleştiri konuları arasında yer aldı.

Seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi konusunda memnuniyet dile getirilirken, Venedik Komisyonu raporuna da atıfta bulunarak, seçim yasasındaki diğer bazı maddelerin endişe kaynağı olduğu uyarısı yapıldı.

Türk yetkililere özgür ve adil seçimlerin garanti altına alınması için tüm koşulları sağlama çağrısı yapılan raporda ayrıca yargının tam bağımsızlığı, etkin bir kontrol ve denge sistemini yeniden tesis etmek için acil reformlara ihtiyaç duyulduğu uyarısı yapıldı.

Raporun sonuç bölümünde AKPM’den Türkiye için denetim süreci çerçevesinde bu ülkedeki demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarıyla ilgili gelişmeleri yakından izlemesi tavsiye edildi.

Denetim süreci nedir? Kime uygulanır?

Denetim süreci genelde Avrupa Konseyi’ne yeni üye olan ve insan hakları alanındaki sıkıntılar yaşayan ülkeler için yürürlükte.

AKPM’de 1990’lı yıllarda oluşturulan “denetim süreci” üye ülkelerde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) temel değerlerini tesis etmeyi amaçlıyor ve uygulanmasını denetliyor.

1996’da bu sürece dahil edilen Türkiye, yapılan yapısal değişiklikler ve düzenlemeler sonrası 2004’te süreçten çıkarılarak “denetim sonrası izleme sürecine” dahil edilmişti. Türkiye, demokrasi ve insan hakları alanındaki ciddi sorunlar yüzünden 2017 yılında yeniden AKPM’nin “denetim sürecine” alınmıştı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 24’ü ‘Sessiz İstifa’ Sürecinde

Genel anlamıyla “işte en azını yapmak, yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, özel hayatı korumak ve daha az sorumluluk almak” olarak ifade edilen sessiz bir vazgeçiş süreci olarak tanımlanan sessiz istifanın, Türkiye’de oldukça yaygın olduğu görüldü.

Bloomberght’nin aktardığına göre, yapılan çalışma Türkiye’de gençlerin yüzde 24’ünün şu an sessiz istifa sürecinde; yüzde 46,7’sinin ise bu kavrama yatkın olduğunu ortaya koydu.

Youthall’un çalışma hayatında gündeme oturan “Sessiz İstifa” konusunda gerçekleştirdiği ve gençlerin görüşlerini aldığı araştırmaya, 18-50 yaş arasındaki 1002 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 57,3’ü kadın, yüzde 41,6’sı erkek olarak dağılım gösterirken soruları yanıtlayanların yüzde 74,3’ü aktif çalışan, yüzde 25,7’si ise şu an çalışmayan katılımcılardan oluştu.

Sessiz istifa kavramıyla ilgili; iş-yaşam dengesi, iş yerlerine aidiyet, iş tanımlarının netliği gibi konu başlıklarının ele alındığı araştırma, kavrama yönelik eğilimleri, nedenleri ve süreçten vazgeçme kriterlerini de ortaya koydu.

Çalışan kendisini ş yerine ait hissetmiyor

İş yerine kendisini ait hissedenlerin oranı sadece yüzde 18,5. Araştırmaya katılan çalışanların yüzde 58,1’i çalışma hayatlarında iş-yaşam dengesini kuramadıklarını belirtirken “Bunu başarabiliyorum.” diyenlerin oranı yüzde 41,9 oldu.

“Hayatınızın ne kadarı özel yaşam odaklı?” sorusuna verilen yanıtlar, iş dışında yaşama ne kadar az vakit ayrıldığını gösterdi. “Hayatımın yüzde 30’undan azı özel yaşam odaklı.” diyenlerin oranı yüzde 41,1 iken sadece yüzde 30-50 arasında diyenlerin yüzdesi 36,4 oldu. Yüzde 50 ila 70 arasında “Özel yaşama vakit ayırabiliyorum” diyenler ise yüzde 17,3 oranında.

Dönemsel olarak değişiyor

Çalıştığı iş yerine aidiyetin de sorgulandığı “Sessiz İstifa” araştırmasında, dönemsel olarak hissiyatının değiştiğini söyleyenlerin oranı yüzde 48 iken, iş yerine kendilerini ait hissetmeyenlerin oranı yüzde 33,5 olarak tespit edildi. İş yerine kendini ait hissedenlerin oranı ise sadece yüzde 18,5.

Gençler yüzde 64,4 oranında iş tanımını net bulmuyorken yüzde 35,6 oranında görev tanımının net olduğunu belirtti.

“Sessiz İstifa” hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusuna gençlerin yüzde 24’ünün sessiz istifa sürecindeyim demesi ve yüzde 46,6’sının bu kavrama yatkın olduğunu belirtmesi, dünya gündeminde olan konunun Türkiye’de de yaygın olduğunu ortaya koydu. Gençlerin yüzde 15’i bu yaklaşıma yatkın değilim derken, ne olduğunu bilmiyorum diyenlerin oranı 14,4’te kaldı.

“Sessiz İstifa” sürecini şu an yaşayan, konuya yatkın olan ve yatkın olmayan kişilerin yorumlarının ayrı ayrı analiz edildiği araştırmada; “Sessiz İstifa” yaklaşımına yatkın olmayanların yüzde 31,3’ü, çalıştıkları şirkette kariyer yollarının kapalı olduğunu hissettikleri takdirde bu sürece girebileceklerini belirtti. Bu oranı yüzde 24,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 18,7 ile iş tanımının net olmaması ve aynı oranda düşük maaş takip etti. Sürece uzak olanların hayatlarındaki öncelikler ise şu şekilde sıralandı: Kariyer yüzde 22,9, özel hayat yüzde 25, aile yüzde 21,5, sağlık yüzde 20,1 ve para yüzde 10,5.

En büyük etken düşük maaş

Youthall tarafından yapılan araştırmada “Sessiz İstifa” sürecinde olan gençlerin kendilerini bu duruma sürükleyen nedenlerin başında “düşük maaş” geliyor. Yüzde 35 oranında verilen düşük maaş yanıtını, yüzde 21,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 15 ile iş tanımının net olmaması, yüzde 14,2 ile kariyer yollarının kapalı olması ve yüzde 7,9 ile uzun mesai saatleri takip etti.

“Şu an sessiz istifa sürecindeyim” diyen yüzde 24 oranındaki kitle, hangi durumda sessiz istifalarını sonlandırabileceklerini de aktardı. Yüzde 35,8 yan hakların ve maaş haklarının düzenlenmesini ilk sırada belirtti. Buna en yakın oranda alınan cevap ise yüzde 32,9 ile “iş-özel hayat dengesine olumlu katkı sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi” olarak dikkat çekti. Yüzde 14,6 “kendi çalışma modelini oluşturma fırsatı” derken aynı oranda katılımcı “değişen motivasyonumun yöneticim/işverenim tarafından fark edilmesi” durumunda da “Sessiz istifadan vazgeçerim” dedi.

Z Kuşağında oran yüksek

Z kuşağının yüzde 64,2’sinin gündeminde sessiz istifa var. Yüzde 45,2 ile araştırmaya en yüksek oranda katılım gösteren 18-24 yaş bandının cevapları incelendiğinde yüzde 13,2’si sessiz istifa sürecinde olduğunu, yüzde 50,9’u ise sessiz istifa sürecine yatkın olduğunu belirtti. Bu da özellikle Z kuşağının temsilcilerinden oluşan gençler arasında bu kavramın gündemde olduğunu ortaya koydu. Tüm katılımcıların ortalamasında sessiz istifa sürecine götüren neden; maaş iken, 18-24 yaş grubunda neden olarak ilk sırayı iş-özel hayat dengesizliği aldı.

Araştırmada özgürlüklerine düşkünlükleri ve ne istediklerini net bir şekilde belirtmeleri ile iş hayatında ön plana çıkan Z kuşağının, verilen işler dışında ekstra sorumluluk almayarak ve mesai saatlerinin dışına çıkmayarak sessiz istifa sürecinde olduklarının sinyallerini yöneticilerine verdikleri gözlemlendi.

Kadınlar daha fazla sessiz vazgeçişte

Ankete katılan kadın çalışanların yüzde 68,6’sı sessiz istifa sürecinde olduğunu ya da sessiz istifa sürecine yakın olduğunu belirtti. Kadınların bu sürece yakın olmasının altında yatan en temel etken yüzde 33,9 ile iş-özel yaşam dengesi kuramamaları oldu. Erkeklerin yüzde 58,7’si sessiz istifa sürecinde ve sürece yatkın olduklarını belirtirken kendilerini bu sürece iten en büyük neden ise kadın çalışanlardan farklı olarak yüzde 21,2 ile düşük maaş olarak saptandı.

Paylaşın