IMF’den Uyarı: Henüz En Kötüsü Yaşanmadı

Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaşın ve Kovid 19 salgınının ekonomik görünüm üzerinde ağır bir baskı oluşturduğu kaydeden IMF, küresel ekonomideki zorluklarda “henüz en kötüsünün yaşanmadığını” ve birçok kişi için “2023 yılının durgunluk gibi hissedileceğini” söyledi.

IMF, bu yıla ilişkin küresel ekonomik büyüme beklentisini yüzde 3,2 olarak korurken, gelecek yıla dair tahmini yüzde 2,9’dan yüzde 2,7’ye düşürürken, Türkiye için bu yıla ilişkin büyüme beklentisi yüzde 5, gelecek yıl ise yüzde 3 olarak öngördü.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nun ekim sayısını “Geçim Kriziyle Mücadele” başlığıyla yayımladı.

Küresel ekonominin bir dizi çalkantılı zorluk yaşadığının vurgulandığı raporda, yüksek enflasyonun, çoğu bölgede sıkılaşan mali koşulların, Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaşın ve Kovid 19 salgınının ekonomik görünüm üzerinde ağır bir baskı oluşturduğu kaydedildi.

IMF, bu yıla ilişkin küresel ekonomik büyüme beklentisini yüzde 3,2 olarak korurken, gelecek yıla dair tahmini yüzde 2,9’dan yüzde 2,7’ye düşürdü. Raporda Türkiye ekonomisinin bu yıla ilişkin büyüme beklentisi yüzde 5, gelecek yıl ise yüzde 3 olarak öngörüldü.

Raporda, Türkiye için 2022 yıllık enflasyon beklentisi yüzde 73,1 olurken, enflasyonun 2023’te yüzde 51,2’ye gerileyeceği tahmin edildi.​​​​​​​

Küresel enflasyonun ise 2021’de 4,7’den 2022 yılında yüzde 8,8’ye yükselmesi öngörülüyor.

2023 yılında 6,5’e düşmesi beklenen enflasyonun 2024 yılına kadar yüzde 4,1’e ineceği tahmin ediliyor.

IMF, küresel ekonomideki zorluklarda “henüz en kötüsünün yaşanmadığını” ve birçok kişi için “2023 yılının durgunluk gibi hissedileceğini” söyledi.

IMF’nin raporunda, “Küresel ekonominin gelecekteki sağlığı, kritik olarak para politikasının başarılı bir şekilde ayarlanmasına, Ukrayna’daki savaşın seyrine ve Çin’deki gibi salgınla ilgili arz yönlü daha fazla aksama olasılığına bağlı” denildi.

IMF, İngiltere Maliye Bakanı’nın mini bütçesini eleştirdi

IMF, İngiltere Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng’in yüksek gelirliler için teklif ettiği vergi kesintisinin kısa vadede ekonomiyi destekleyeceğini ancak bunun uzun vadede geçim kriziyle mücadeleyi “daha karışık bir hale getireceğini” söyledi.

Bugün yayımlanan raporda İngiltere’de enflasyonun diğer büyük ekonomilere kıyasla daha uzun bir süre devam edeceğini öngördü.

İngiltere’de enflasyonun bu yılın sonunda yüzde 11,3’e ulaşarak zirve yapması bekleniyor. 2023 ve 2024 yıllarında ise enflasyonun yüzde 9 seviyesinde seyredeceği tahmin ediliyor. Bu, İngiltere Merkez Bankası’nın yüzde 2 hedefinden çok yüksek.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Kedilerden Bulaşan Parazitin Siyasi Görüşleri Etkilediği Ortaya Çıktı

Latince ismi Toxoplasma gondii olan tek hücreli bir parazitin insanların siyasi tercihlerinin şekillenmesinde rol oynadığı ortaya çıktı. Genellikle aşısız kedilerin kumundan insanlara bulaştığı için “kedi paraziti” diye de anılan bu organizma, dünya nüfusunun en az üçte birini enfekte etmiş durumda.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre, Parazit aynı zamanda daha önce bulaştığı kuzu, domuz veya geyiklerin etinin yenmesiyle de geçebiliyor.

Hakemli bilimsel dergi Evolutionary Psychology’de yayımlanan yeni araştırmada, parazitin bireylerin siyasi görüşlerinde ve benimsediği değerlerde değişikliklere yol açabileceği ifade edildi.

Makalede, “Toxoplasma gondii’yle enfekte olan insanlar belirli bir semptom göstermez” ifadeleri yer aldı: Ancak bu kişilerde birçok hastalık ve bozukluğun yanı sıra kişilik ve davranış farklılıkları daha yüksek oranda görülür.

Bu parazit sağlıklı kişilerde genellikle belirgin bir semptoma neden olmuyor. Ancak hamileler veya bağışıklık sistemi zayıf kişiler için tehlikeli olabiliyor.

Prag Üniversitesi’nde bu parazit üzerine uzun yıllardır çalışan Prof. Dr. Jaroslav Flegr, “Laboratuvarımız, gizli toksoplazma enfeksiyonun insan davranışı ve kişiliği üzerindeki etkilerini 1992’den beri araştırıyor” ifadelerini kullandı.

“Son 10 yılda ise bunu stresle başa çıkma hipotezi bağlamında inceliyoruz” diyen Flegr, yeni çalışmada, enfekte olan kişilerin hafif kronik stresten mustarip olduğunu keşfettiklerini aktardı: Stresli insanlar, daha hızlı bir yaşam öyküsü stratejisine geçer. Bu da siyasi tercihlerini etkileyebilir.

Ekip, 2 bin 315 kişinin siyasi görüşlerini bir anket aracılığıyla değerlendirdi. Katılımcılardan 477’si parazitle enfekte olmuştu.

Anket sonuçlarına göre bu kişilerin, bir gruba bağlılık gösterme ve o grubu üstün tutma eğilimi daha fazlaydı. Aynı zamanda özgürlükçü düşünceler ve otorite karşıtı fikirlere mesafeyle yaklaştıkları görüldü.

Öte yandan araştırmacılar, cinsiyetler arasında da olası farklılıklar tespit etti.

Paraziti taşıyan erkeklerin ekonomik eşitliği ve daha az rekabetçi bir toplumu tercih etme eğilimi fazlaydı. Bu da araştırmacıların hiç beklemediği bir sonuç oldu.

Enfekte kadınlarınsa özgürlükçü düşüncelere daha uzak olduğu anlaşıldı.

Ancak araştırmacılar cinsiyetler arasındaki bu farklılıkların henüz kesin bulgu olmadığını vurguladı.

Daha çok katılımcıyla gelecekte yapılacak araştırmalar, bu açıdan daha doğru sonuçlar verebilir. Çünkü bu araştırmaya katılan erkeklerin sayısı kadınlardan azdı.

Söz konusu parazit enfeksiyonunun dünyada çok yaygın görüldüğünü belirten araştırmacılar, bu nedenle patojenin politik iklimler üzerinde etkisi olabileceğini düşünüyor.

“Bu çok yaygın bir parazit” diyen Flegr, sözlerini şöyle sürdürüyor: Sadece farklı ülkelerdeki siyasi iklimi ve nüfusların farklı sosyal katmanlarını değil, aynı zamanda tarihi de etkileyebilir.

Paylaşın

Mahsa Amini Protestoları: Kürt Kentlerinde Baskı Arttı

İran’da ‘tesettüre uygun olmayan’ giyimi gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümü sonrası başlayan protestolar ülke genelinde devam ederken, insan hakları örgütleri, Kürt kentlerinde baskının artırıldığını bildirdi.

İran’ın batısında yer alan Kürdistan eyaletinde güvenlik güçlerinin saldırılarının yoğunlaştığını aktaran Norveç merkezli Hengaw İnsan Hakları Örgütü, Senendec’de konutlara ateş açıldığını kaydetti.

Uluslararası Af Örgütü ise Kürdistan eyaletinin Senendec kentindeki eylemlerde, protestoculara yönelik ateşli silah ve gaz kullandığını belirtti. Twitter’dan yapılan paylaşımda, “İslam Cumhuriyeti yetkilileri, suçlarını gizlemek için internet ve cep telefonu şebekelerini kesmeye devam ediyor” denildi.

Dün Hengaw’dan yapılan açıklamada, cumartesi gününden bu yana Kürt kentlerinde en az 5 kişinin öldürüldüğü ve 150 kişinin yaralandığı duyurulmuştu. Hak gruplarına göre, geçtiğimiz ay İran’da başlayan protestolarda güvenlik güçleri tarafından 19’u çocuk olmak üzere en az 185 kişi öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı ve binlerce kişi tutuklandı.

Öte yandan, tüm dünyanın İran’daki mevcut durumu izlediğini belirten Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD’nin İranlıların yanında olduğunu söyledi. “Dünya İran’da olanları izliyor” diyen Sullivan, Twitter paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

“Dünya İran’da olanları izliyor. Hafta sonu, aralarında genç bir kızın da bulunduğu masum protestocular vurularak öldürüldü. İran Cumhurbaşkanı protestocuları ‘sineklere’ benzetti. Bu protestocular, kadınlar ve kızlar tarafından yönetilen, haysiyet ve temel haklar talep eden İran vatandaşlarıdır. Yanlarındayız ve seslerini susturmak için boşuna şiddet uygulayanları sorumlu tutacağız.”

Can kaybı 185’e yükseldi

Protestolarda can kaybı 185’e yükselirken, binlerce kişinin çeşitli şekillerde yaralandığı protestolarda çok sayıda kişi de gözaltına alındı. Hükümet karşıtı sloganlar atan, ilk kez dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’i doğrudan hedef alan ve ‘devrilmesini’ isteyen göstericiler “Diktatöre ölüm” sloganları attı.

Göstericiler, İslam Devrimi’nin gerçekleştiği 1979 yılından bu yana dayatılan zoraki dini kıyafet uygulamasını protesto etmek için başörtülerini çıkararak yaktı.

Bu arada sosyal medyada, pazar günü İran genelinde onlarca şehirde protestoların devam ettiğini gösteren videolar paylaşıldı. Videolarda güvenlik güçlerinin göz yaşartıcı gaz, cop ve gerçek mühimmat kullandığı, ancak buna rağmen üniversitelerin yanı sıra lise öğrencilerinin de sokaklara çıktığı görülüyor.

Güvenlik personelinin kalabalığı dağıtmak için motosikletlerini göstericilerin üzerine sürdüğü yer alıyor. Tahran yönetimi ise gösterilerden ABD dahil ‘dış güçleri’ sorumlu tutmaya devam ediyor.  Ayrıca yönetim, gerçek mermi kullanıldığı yönündeki suçlamaları reddediyor.

İran’da Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu şehirlerde gösteriler yoğun şekilde devam ediyor. Can kaybının en yüksek olduğu yer ise Sünni nüfusun ağırlıkta olduğu Sistan Belücistan eyaleti olarak öne çıkıyor.  Gösterilere kadınlar ve genç kızlar öncülük ediyor. Ülke genelinde sık sık internet kesintileri yaşanıyor.

İran’da kadınlara nasıl muamele yapılıyor?

İran, Afganistan’daki Taliban rejimi dışında kamusal alanda başörtüsü takmayı zorlayan tek ülke.

İranlı kadınların eğitime tam erişimi var, ev dışında çalışıyor ve kamu görevlerinde bulunuyorlar. Ancak, başörtüsü takmanın yanı sıra uzun, bol elbiseler de dahil olmak üzere halka açık yerlerde “mütevazı” giyinmeleri gerekiyor. Evli olmayan erkek ve kadınların birbirine yakın durması ve teması yasak.

1979 İslam Devrimi’nden sonraki günlere dayanan kurallar, “devletin her kademesinde yolsuzluk ve rüşvet gibi durumların aleniyet kazandığı ülkede” ahlak polisi tarafından uygulanıyor.

Resmi olarak Rehberlik Devriyesi olarak bilinen bu birimler, halka açık alanlarda geziyor ve hem erkeklerden hem de kadınlardan oluşuyor.

Uygulama, bir noktada ahlak polisini aşırı saldırgan olmakla suçlayan ve nispeten ılımlı olan eski Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani döneminde yumuşatıldı. 2017 yılında kadınların kıyafet kurallarını ihlal ettikleri için tutuklanmayacağı sadece uyarılacağı açıklandı.

Ancak geçen yıl seçilen sert görüşlü Reisi yönetiminde, ahlak polisinin ajanları farklı bir uygulamaya geçti.

BM insan hakları ofisi, son aylarda genç kadınların yüzlerine tokat atıldığını, coplarla dövüldüklerini ve polis araçlarına alındıklarını söylüyor.

Ne olmuştu?

İran’ın Sakız kentinden başkent Tahran’a akrabalarını ziyarete gelen genç kadın erkek kardeşinin kullandığı aracı durduran ahlak polisince gözaltına alınmıştı. Kardeşine, nasihat edilip serbest bırakılacağı söylenerek götürülen genç kadının, gözaltına alındıktan iki saat sonra komaya girdiği ve kaldırıldığı hastanede öldüğü ortaya çıktı.

Devlet televizyonu Amini’nin dövüldüğü iddialarını yalanlayarak, polisin genç kadını “nasihat etmek ve eğitmek” üzere karakola götürdüğünü ve orada kalp krizi geçirdiğini söyledi. Akrabaları, kadının herhangi bir kalp rahatsızlığı olduğunu yalanladı.

Devlet televizyonu bir polis karakolunda Amini olduğu söylenen bir kadının oturduğu koltuktan bir yetkiliyle konuşmak üzere kalktıktan sonra yere düştüğünü gösteren güvenlik kamerası kayıtları yayınladı. Ancak görüntülerden kadının Amini olduğu doğrulanamadı.

Amini’nin dövülerek öldürüldüğü yolunda sosyal medyada yayılan iddialarını reddeden Tahran emniyeti açıklamasında, “Ayrıntılı araştırmalara göre, Amini’nin araca alınması sonrasında ve tutulduğu karakolda fiziksel bir temas olduğunu” reddetti.

Ancak, İran’ın yarı resmi Fars haber ajansı, Mahsa Amini’nin ahlak polisince dövülmesi nedeniyle komaya girdiğini duyurdu.

Şu ana kadar Tahran, Senendec, Kerec, Tebriz, Meşhed, Kiş, Kirman, Yezd, Reşt, Bender Abbas, Abadan, Kirmanşah, Erdebil, İsfahan, Urumiye, Kazvin, Zencan, İlam, Mazenderan, Hemedan başta olmak üzere birçok şehirde gösteriler düzenlendi. Birçok noktada eylemciler ile güvenlik güçleri arasında şiddetli arbede yaşandı.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Saray’ın Derdi Laiklik

TİP Lideri Erkan Baş, TBMM’de yaptığı basın açıklamasında, “Şimdi Anayasa nidaları atmaya başladı Saray! Bu zihniyetle ne anayasası? Sözde kadın hakları için, kadın özgürleşmesi için öyle mi? Tüm dertleri laiklik. Laikliği külliyen ortadan kaldırmak için ellerine geçen her fırsatı kullanmaya çalışıyorlar” dedi ve ekledi:

“Dertleri kendilerine benzemeyenler, 20 yıldır kendilerine benzetemedikleri, teslim olmayanlar, boyun eğmeyenler… Pegasus çalışanları, sadece rakı masasında fotoğraf paylaştıkları için 3 ay 22 gün hapis cezası almışlar. AKP zihniyetini anlayabilmek için bundan daha net, daha açık bir örnek olamaz.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) haftalık basın toplantısı düzenledi. Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarda bulunan Baş, konuşmasına cihatçı terör örgütü IŞİD tarafından 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nda düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden 103 yurttaşı anarak başladı.

10 Ekim 2015 günü kendisinin de Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne katıldığını belirten Baş, “O günden beri nefes alıyorsam, o gün yitirdiklerimizin hesabını sormak içindir. Bu ülkenin barış isteyen çocuklarını katledenlerden, katliam sonrası gazla, copla saldıranlardan hesap sormak için yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

Baş, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“IŞİD barbarlarının bombalarıyla ve AKP’nin gözetimi ve izniyle gerçekleştirilen 10 Ekim Katliamı, bu ülkede barışa, kardeşliğe, AKP’siz bir gelecek umuduna karşı girişilmiş bir insanlık suçudur.

Bombalar patladığında, insanlarımız kanlar içinde yatarken, devlet yaralılara yardım için müdahale etmek yerine bizlere, yaralılara yardım edenlere saldırırken oradaydım. Ve çok açık söylüyorum: O günden beri nefes alıyorsam, o gün yitirdiklerimizin hesabını sormak içindir.

Bu ülkenin barış isteyen çocuklarını katledenlerden, katliam sonrası gazla, copla saldıranlardan hesap sormak için yaşıyoruz. Bize bu acıları yaşatanları, bu ülkede barışı, umudu katletmeye çalışanlardan hesap sormak için yaşıyoruz. Avukat olmak isteyen, o pırıl pırıl, yemyeşil gözlü çocuğun, 9 yaşındaki Veysel Atılgan’ın ve nice insanımızın hesabını sormak için yaşıyoruz. Mutlaka soracağız. Mutlaka hesaplaşacağız!

10 Ekim, bizim kuşağımızın 1 Mayıs 77’sidir, silinmez yarasıdır. Başka yaraların devamı, sonrasındaki faşizmin habercisidir. Açık söylüyorum: 10 Ekim’in tüm failleriyle hesaplaşmadan, Türkiye’de bir helalleşme yaşanamaz.

Bugün oturtuldukları masalarda yeni bir Türkiye kurmaya soyunan failler var. Açıkça söylüyoruz: Bu memlekete bir gün hak, hukuk, adalet gelirse, 10 Ekim’in tüm failleri gibi, ‘oylarımız artıyor’ diyenlerin de oturacağı yer sanık sandalyesidir. 10 Ekim’le yüzleşmekten başka çareniz, arkasına saklanacak bir bahaneniz yok, olmayacak! 10 Ekim’le hesaplaşmadan, yeni bir Türkiye kurulamaz. Biz kırmızı çizgimizi buradan çekiyoruz.

Yitirdiğimiz tüm kardeşlerimizi bir kez daha saygıyla anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onlara layık olmak, onlara borcumuzu ödemek için bu memleketi barışla, eşitlikle, özgürlükle buluşturacağımıza söz veriyorum.”

‘Tüm acıların hesabını birlikte soracağız’

Basın toplantısının devamında HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik’in polisler tarafından darp edilmesine ilişkin de açıklamalarda bulunan Erkan Baş, “AKP-MHP faşizmini tarihin çöplüğüne hep birlikte gönderecek; tüm kanunsuzlukların, tüm acıların hesabını birlikte soracağız” dedi.

Baş, şöyle devam etti:

“Habip Eksik, Halkların Demokratik Partisi Iğdır Milletvekili. AKP’nin polisi tarafından yerlerde sürüklenerek darp edildi, ayağı kırıldı. Bir milletvekilinin, yüz binlerce yurttaşımızın iradesini temsil eden bir kimseyi darp eden, ayağını kıran bu faşizmi, mağlup etmek zorundayız. HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik’e bir kez de buradan geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.”

Açıklamalarının devamında bugünün 11 Ekim’in Dünya Kız Çocukları Günü olduğunu hatırlatan TİP Genel Başkanı, “Bugün, tüm adaletsizliklerin içinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hüküm sürdüğü bir dünyaya gözlerini açmış ve fırsat eşitsizlikleriyle mücadele eden kız çocuklarının günü. Türkiye’de son verilere göre resmi rakamlara göre 720 bin, sivil toplum verilerine göre ise 2 milyonu aşkın çocuk işçi var” ifadelerini kullandı.

Erkan Baş şöyle devam etti:

“Ankara’da bir lise öğrencisi Gamze Açar, 17 yaşındaydı. 2020 yılında iş görüşmesi için gittiği termal otelin 5’inci katından sözde intihar ederek hayatını kaybediyor. Bugün duruşması var. Gamze Açar için adalet istiyor kız kardeşleri. Çocuk işçiliği ve yoksulluk, Gamze Açar’ın intihar süsü verilen cinayetiyle somutlaşıyor bu ülkede.

Ya da 16 yaşında eski nişanlısı tarafından boğazı kesilen Sıla Şentürk’ü hatırlıyor musunuz? Ya da Emine Bulut’un ‘anne ne olur ölme’ diye yalvaran 10 yaşındaki kızını! Ya da Rabia Naz’ı, Ceylan Önkol’u,Aladağ’da yanarak can veren adını dahi bilmediğimiz o 11 kız çocuğunu!

Türkiye’de kız çocuğu olmak ne menem bir şey, bu isimler ve daha yüzlercesi anlatıyor bize. TÜİK’in 2016 verilerine göre; Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat artarken 250 bin çocuk istismara uğramıştı. Adalet Bakanlığı ise çocuk istismarına yönelik verileri artık paylaşmıyor.

Türkiye’de son 20 yılda evlendirilen kız çocuklarının sayısı 730 bin. Türkiye genelinde lise çağındaki her 100 kız çocuğundan 13’ü okula gitmiyor veya gönderilmiyor. Van ve Muş gibi illerde bu oran yüzde 40…

İnsan Hakları Derneği’nin 2018 raporuna göre, çocuk istismarında dünyada 3. sırada yer alan Türkiye’de; 2002’den bu yana en az 440 bin çocuk doğum yaptı. TÜİK istatistiklerine göre 2021 yılında; 15 yaşından küçük kız çocukları 117, 15-17 yaş grubundaki kız çocukları 7 bin 73 doğum yapmış. Parti Sözcümüz Sera Kadıgil bir ay önce 4 ayrı Bakanlığa doğum yapmak zorunda kalan kız çocuklarını sordu. ‘Çocuklar örgün eğitim içerisinde yer alıyor mu? Gebe diye okula gidemeyen bu çocukların hiç kimse peşine düşmüyor mu? 9 ay gizlenen bu gebelikte kamu görevlilerinin payı yok muydu? Sorumlular cezalandırıldı mı? Doğan bebeklere ne oldu? Doğum yapan kız çocuklarına ne oldu?’ sorularına hâlâ yanıt yok!

İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı… Bir tane muhatap yok! Kadın bedeninin lafı geçince, iş kadın üzerinden siyaset üretmeye gelince mangalda kül bırakmayan beyler bu soruları görmezden geliyor! Okuldan uzakta olan 866 bin kız çocuğunu gören yok. ‘Çocuğun rızası’ kavramını siyasal İslam literatürüne kazandıran Adalet Bakanı yine yeniden aynı makamda oturuyor!

‘Saray’ın derdi laiklik’

Şimdi Anayasa nidaları atmaya başladı Saray! Bu zihniyetle ne anayasası?

Sözde kadın hakları için, kadın özgürleşmesi için öyle mi? Tüm dertleri laiklik. Laikliği külliyen ortadan kaldırmak için ellerine geçen her fırsatı kullanmaya çalışıyorlar. Dertleri kendilerine benzemeyenler, 20 yıldır kendilerine benzetemedikleri, teslim olmayanlar, boyun eğmeyenler…

Pegasus çalışanları, sadece rakı masasında fotoğraf paylaştıkları için 3 ay 22 gün hapis cezası almışlar. AKP zihniyetini anlayabilmek için bundan daha net, daha açık bir örnek olamaz.

Toplumun çok büyük bir kesimine olan düşmanlığıyla tanıdığımız bu iktidar, seçim yaklaşınca taklalar atmaya başladı. Sanki memleketin her tarafını tarikatlar kuşatmamış gibi, memleketin dört bir yanına imam hatipler açılmamış; insanlar buraya mahkûm edilmiyormuş gibi, sanki zorunlu din derslerinde Alevi yurttaşlara yönelik ağıza alınmayacak hakaretleri bunlar yapmıyormuş gibi şimdi sözde Alevi açılımı yine geldi.

Neymiş Aleviler, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir daire altında temsil edileceklermiş. Buradan özellikle Alevi yurttaşlara seslenmek istiyorum: Bu siyasal İslamcı iktidar, Alevileri kendisine kenar süsü yapmaya karar vermiş.

20 yıldır hayatlarını her gün cehenneme çevirdikleri gençlerle buluşmuşlar. Bakıyoruz, kindar ve dindar nesil oluşturmaya ahdedenlerle buluşulmuş aslında. Hani şu pudra şekeri yalayıp kendi küçük çeteleriyle etrafa racon kesen, kamunun kaynaklarıyla fonladıkları torpil listeleri sanki nüfus kayıt sistemi gibi döşenmiş, TÜGVA’nın düzenlediği bir etkinlikten söz ediyoruz.

Gençlerle buluşacakları tek yerin sadece TÜGVA etkinlikleri olması son derece önemlidir. Bu ülkede bir paralel yapı inşa edip devletin tüm kademelerinde kadrolaşma faaliyetinin karargâhı haline gelen bir yapıdan bahsediyoruz. TÜGVA etkinliklerinde konuşan Tayyip Erdoğan ile Türkçe Olimpiyatları’na giden Tayyip Erdoğan arasında hiçbir fark yoktur. İkisi bir ve aynı şeydir.

‘Hayallerini sattığınız gençleri kandıramayacaksınız’

Gençlerin hayatlarını yıkıyorsunuz, önlerine onlarca sorun çıkartıyorsunuz ama paylarına düşe düşe bir otobüs bileti düşüyor. Buradan Tayyip Erdoğan’a sesleniyoruz: Hayallerini sattığınız gençleri kandıramayacaksınız. Bu iş Meclis’te vekil satın almaya benzemez. Hayallerini çaldığınız, ülkesine küstürdüğünüz gençleri, hâlâ kandırabileceğini düşünmeniz bizi güldürüyor.

Son üç yılda örgün eğitimi bırakıp açık liseye geçen öğrenci sayısı 1 buçuk milyon olmuş. Çalışmak zorunda oldukları için ya da sınav ile okulu beraber götüremeyeceklerini gördükleri için gençlerimiz açık liselere geçmek zorunda kalıyor. Ailesine yük olmamak için hamburgercilerde, kafelerde, inşaatlarda çalışmak zorunda olan üniversite öğrencilerini satın alabileceğinizi mi düşüyorsunuz? Parası olmadığı için okuyamayan yüz binlerce öğrenci size teslim olacak öyle mi?

Sanki bu ülkeyi 20 yıldır kendisi yönetmiyor, sanki memleketin bu hâle gelmesinin sorumlusu kendisi değilmiş gibi, tıpkı bir muhalefet lideri gibi konuşma yapıyor. Oysa Tayyip Erdoğan’ın 20 yıldır yönettiği bu ülkede gençler ne okuyabiliyor ne çalışabiliyor. Üniversiteye giden öğrenciler iş bulamadığı için ‘Niye okudum ki?’ diyor. Sen öğrencileri satın alamazsın Erdoğan. Sen öğrencilerin değil, 50 metre kare bodrum daireyi 8-10 bin liraya kiraya veren amcaların liderisin. Sen gençlerin değil ‘çıkar göster telefonunu’ diyen dayıların adamısın. Sen vapurda, otobüste gülen gençleri görünce öfke krizine girenlerin liderisin. Gençler senin biletini istemiyor Erdoğan, senin biletini kesiyor. Hem de öyle böyle bir bilet değil, senin gidişinin bileti!”

Konuşmasının son bölümünde AKP-MHP iktidarının Meclis’e sunduğu ve 14 maddesinin kabul edildiği ‘sansür ve dezenformasyon yasası’na ilişkin de açıklamalarda bulunan Erkan Baş, “Herkes için değil, muhalefet için; adalet için değil haksızlık yapmak için yasa yapıyorlar. Ancak şimdiden söyleyelim biz, olmaz bu iş, tutmaz! Bu yasayı çıkarmayı başarsanız da işe yaramayacak. Susmayacağız!” dedi.

Baş, şunları kaydetti:

“Bu hafta Meclis’te ‘Dezenformasyon Yasası’ diye pazarladıkları sansür yasasının görüşmeleri devam edecek. Saray Rejimi bütün düzenini haksızlık, adaletsizlik ve yalan üzerine kurduğu için gerçeklere tahammül edemiyor. Yandaş sermaye gruplarıyla birlikte televizyonları, gazeteleri eline geçirdiler olmadı, bir avuç muhalif basın yayın organlarına para ve kapatma cezaları verdiler olmadı, fiziki saldırı dahil her tür baskıyı yaptılar olmadı, sosyal medyayı kontrol etmek için trol orduları kurdular gene olmadı… Şimdi de internet haberciliğini kontrol altına almak, daha önemlisi, halkın gerçekleri söyleme ve yayma hürriyetlerini elinden almak istiyorlar!

Neymiş, sırf ‘halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişi’ye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilebilecekmiş! Peki bir bilginin gerçeğe aykırı olup olmadığını kim belirleyecek! Mesela, sürekli yalan haber üreten yandaş basına da uygulanacak mı bu cezalar?

Buyurun, daha dün yayılan üç haber:

-Kılıçdaroğlu’nu firari FETÖ sanığı karşıladı haberi

-İBB cenaze aracında uyuşturucu taşındı haberi

– Kadıköy’de bir binada yaşanan patlama olayını doğalgaz patlaması diye duyuran Vali

Diyelim sansür yasası şu an yürürlükte olsaydı, bu üç yalan haberle ilgili herhangi bir cezai işlem başlatılacak mıydı? Cevabı hepimiz biliyoruz!

Haksızlık yapmak için yasa yapıyorlar. Ancak şimdiden söyleyelim biz: Olmaz bu iş, tutmaz. Bu yasayı çıkarmayı başarsanız da işe yaramayacak. Biz TİP olarak ne olursa olsun bu yasayı tanımayacağız. O iş kanallara para cezası kesmeye, çetelerinize gazeteci dövdürmeye benzemez. Milyonların adalet, özgürlük, eşitlik talebini burada el kaldır indir yaparak susturamazsınız. Ne yaparsanız yapın, gerçekleri her yerde haykırmaya devam edeceğiz!

Bu yasaya sonuna kadar direneceğiz ama son sözümüzü de en baştan söyleyeyim. Susturamayacaksınız! Susmayacağız!”

Paylaşın

Beyinciğin Yeni Bir İşlevi Keşfedildi

Beynin arka alt tarafında yer alan ve yaklaşık olarak 150 gram ağırlığında olan merkezi sinir sistemi organı olan beyinciğin yeni bir işlevi ortaya çıktı. Beyinciğin, duygusal deneyimleri hatırlamaya da yardımcı olduğu keşfedildi.

Bilim insanları yeni bir çalışmada, insan beyninin esas olarak kas kontrolünü ve vücut hareketini düzenlediği bilinen beyincik kısmının, duygusal deneyimleri hatırlamaya da yardımcı olduğunu keşfetti.

Önceki çalışmalar, beynin amigdala adı verilen başparmak ucu büyüklüğündeki bir kısmının duyguların işlenmesi için başlıca alan olduğunu göstermişti. Bu da tehlikeli durumları hatırlamamız gerektiğinden, hayatta kalmak için önemli bir olgu.

Akademik dergi PNAS’de geçen hafta yayımlanan yeni araştırmada, başın arka kısmında yer alan beyincik bölgesinin yoğun duygusal deneyimleri depolamadaki rolü değerlendirildi.

Bilim insanları önceden beyinciğin yürüme, ayakta durma ve diğer karmaşık vücut hareketleri için dengeyi düzenlemede hayati roller oynadığını biliyordu.

Yeni çalışmada bilim insanları, 1400’den fazla katılımcıya duygusal ve nötr görüntüler gösterip deneklerin beyin aktivitelerini kaydederek, beynin bu bölgesinin diğer işlevlerini inceledi.

Araştırmacılar daha sonra yapılan bir hafıza testiyle, katılımcıların pozitif ve negatif hisler uyandıran görüntüleri nötr görüntülerden çok daha iyi hatırladıklarını tespit etti.

Duygusal görüntülerin daha iyi depolanması genel olarak beyindeki serebrum adlı bölgenin aktivitesinin artmasıyla bağlantılı olsa da (ki zaten bu işlev biliniyor), bilim insanları beyincikte de daha yoğun faaliyet gözlemledi.

Araştırmacılar, duygusal görüntülerin giderek daha fazla depolandığı durumlarda, beyinciğin serebrumun bazı kısımlarıyla daha çok iletişim kurduğunu belirtiyor.

Ayrıca beynin arkasındaki bu bölgenin, duyguların işlenmesinde ve anı depolamasında rol oynadığı bilinen amigdala ve hipokampus da dahil olmak üzere, beynin diğer bölgelerine sinyaller gönderdiği keşfedildi.

Çalışmanın ortak yazarı Dominique de Quervain yaptığı açıklamada, “Bu sonuçlar, beyinciğin duygusal bilgilerin daha iyi depolanmasından sorumlu ağın ayrılmaz bir bileşeni olduğunu gösteriyor” dedi.

Duygu yüklü olayları daha çok hatırlamak gelecekte bunlardan kaçınarak hayatta kalmanızı sağlayabilirken, araştırmacılar çok olumsuz deneyimlerin tekrarlayan anksiyeteye yol açabileceğini belirtti.

Bilim insanları bu nedenle, yeni çalışmanın sonuçlarının travma sonrası stres bozukluğu gibi psikiyatrik durumlara daha fazla ışık tutabileceğini söylüyor.

Makalede, “Bu bulgular, beyinciğin karmaşık bilişsel ve duygusal süreçlerdeki rolüne dair bilgi birikimini genişletiyor. Ayrıca travma sonrası stres bozukluğu veya otizm spektrum bozukluğu gibi, anormal duygusal mekanizmalar içeren psikiyatrik bozuklukların anlaşılması için uygun olabilir” diye yazıldı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

RTÜK’teki Boş Üyelik Mehmet Ali Çelebi Sayesinde AK Parti’ye Geçti

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşcı, sosyal medya hesabından, vekil pazarlıklarıyla boş olan RTÜK üyeliğinin Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti’ye katılımıyla İYİ Parti’den Ak Partiye geçtiğini duyurdu.

Haber Merkezi / İlhan Taşçı, açıklamasında, “RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de 3 aydır boş olan üyelik için seçim yazısını ‘gönül rahatlığıyla’ artık TBMM’ye gönderebilir” değerlendirmesinde bulundu.

Taşcı, 30 Eylül’de AKP kontenjanından seçilen üyenin istifasıyla boşalan üyelik için yapılması gereken seçimle ilgili açıklama yapmıştı. Taşcı, şu ifadeleri kullanmıştı:

“RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, AKP Kontenjanından seçilen Taha Yücel’in istifasıyla boşalan RTÜK Üyeliği İyi Partiye geçtiği için bildirim yazısını TBMM’ye göndermiyor. Oysa 1 ay içinde seçim yapılmalı. Meclisteki sandalye dağılımına göre üyelik İyi Partinin. Kara kara düşünüyorlar.”

2018 genel seçimlerinde milletvekili seçildiği Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) ayrıldıktan sonra geçtiği Memleket Partisi’nden de istifa eden Bağımsız İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) katıldığını duyurdu.

Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti’ye katılmasıyla birlikte AK Parti’nin parlamentodaki sandalye sayısı 287’ye yükseldi. Çelebi, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin namuslu ellerinde yetişen asker kökenli bir milletvekili olarak yol haritamı çizen şehitlerimiz ve beni bugünlere getiren aziz milletimizdir. Açıktan tarafım. PKK-Öcalan severlerin hoş görüldüğü denklemlerde olmam düşünülemez! Vatan ve millet bütünlüğümüzü, -FETÖ, PKK terör örgütleriyle kararlı mücadeleyi, -Milli konuları (Mavi Vatan, S400, Kıbrıs, Azerbaycan, Sözde Soykırım, Tezkereler, Savunma Sanayisi) önceleyen siyasi anlayışımın gereği olarak; Kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyetimizin neferi, Atatürk’ün askeri, Türk Milletinin sesi olarak yoluma Cumhur ittifakı çatısı altında AK Parti’de devam edeceğim. Kurulan yeni dünya düzeninde bölgemizdeki EGEMENLİK mücadelemiz akamete uğramadan devam etmelidir.

Davet ederek şahsımı onurlandıran Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyorum. Halkımızın dertlerine çareler üretmek için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çok çalışmaya devam edeceğim. Özellikle Kahraman Güvenlik Güçlerimizin, şehit aileleri ve gazilerimizin hak ve hukukuna yönelik düzenlemeler için katkı sunacağım. Mücadelemiz, dirayetimiz, direncimiz, inancımız mensubiyetinden gurur duyduğumuz Türk Milletinin var oluş gayesine hizmet, Türkiye’nin tarihsel devamlılığına sonuna kadar destektir.”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan İktidara: Boşuna Uğraşmayın, Gideceksiniz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “İktidar ekonomide hamleler yapıyor. İşte göz boyayan ama kendince varlığını sürdürmesini sağlayacak adımlar paketler ilan ediyor. Esnafa ucuz kredi vereceklermiş. Esnafı düşünüyorsanız krediye ucuz faizle değil faizsiz verin. Esnafı bu duruma siz düşürdünüz. Hani faiz haramdı? Hani düşürüyorsunuz faizi. Milyonlarca esnaf kan ağlıyor, sizler bankalara sürümden kazandıracak hileli, kurnaz yöntemleri çözüm olarak sunuyorsunuz. Bunu kimse yutmaz.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında, “Belki de bir amaçları şu, ülkenin kaynaklarını şimdi istediğimiz kadar çarçur edelim dağıtalım açalım kesenin ağzını böylece eğer seçimi kazanabilirsek sonra acı reçetelerle bunu bedelini topluma ödetirim kazanamazsak sonraki iktidara enkaz devredelim. Yok böyle yağma. Bunun farkındayız. Bu manevralarınızı boşa çıkaracak güce ve birikime sahibiz. Boşuna uğraşmayın gideceksiniz. AKP Genel Başkanı geçen bir konuşmasında ilginç bir itirafta bulundu. Yolsuzlukların olmadığı rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz yapacağız diyor. Hay Allah Ne diyeyim.” dedi ve ekledi:

“21 yıldır biz yönetiyoruz özür dileriz bu ülkeyi yolsuzluğa rüşvete batırdık, şimdi alternatif geliyor sizi kurtaracak. Bari halkın aklıyla alay etmeyin. Demek ki bir yolsuzluk düzeni kurmuşsunuz, iki rüşveti çok normal olağan bir olay haline getirmişsiniz, yoksulluğu derinleştirmişsiniz, şimdi Türkiye’ye bu hale getiren siz değilmişsiniz gibi buradan siz çıkaracaksınız öyle mi? Hayır. Siz yolsuzlukla, yoksullukla ve rüşvet çarkıyla çeteleşme düzeniyle varlığınızı sürdürmeyi hedefliyorsunuz.”

Konuşmasında IŞİD’in Ankara Tren Garı’nın önünde 10 Ekim 2015 tarihinde düzenlediği canlı bomba saldırısında hayatını kaybeden yurttaşları anan Sancar “10 Ekim’de barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanlar, yol verenler, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden sözümona siyaseten beslenenlerin kimler olduğunu bizler biliyoruz. Bu politikaların hedefinin katliamları ve kanı, toplumları sindirme aracı olarak kullanmak gibi bir zihniyetin ürünü olduğunu bilelim” ifadesini kullandı.

CHP’nin “başörtüsü” teklifinin ardından yeniden alevlenen anaysa değişikliği tartışmalarına da değinen Sancar şunları kaydetti: Hepimizin ağzını bağlamaya çalışın sonra da ‘Gelin anayasa yapalım deyin” Bu şartlarda yapılacak anayasa darbe anayasasından beter olacaktır. Eğer yolu temizlemeden anayasa tartışmalarının içine girerseniz ilk adımda mayına basarsanız. Bizde de o göz yok.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamaları şöyle:

“Ankara’da toplanan yüzbinlerce insanı hedef aldılar, hunharca katlettiler. Barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı buradan bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanların yol verenlerin, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden beslenenlerin kimler olduğunu biliyoruz. Halklarımız da biliyor.

10 Ekim katliamı şimdi içinde bulunduğumuz rejimi kurma girişimlerinin en önemli köşe taşlarındandır. Faşizan rejimler kan ve katliamla inşa edilir. Şiddet ve savaş politikalarıyla ayakta kalmaya çalışır. İşte bu katliamda tam da böyle bir hedefe göre planlanmış yol verilmiş ve gerçekleştirilmiştir. Sonrasını düşünürsek aşama aşama bu faşizan rejimin nasıl kan ve katliam üzerine kurulduğunu görebiliriz. Ardından başka katliamlar da yaşandı. Saldırılar devam etti. Toplumu esir alan bir korku iklimi yaratmaya çalıştılar.

Bunu unutmayalım, unutturmayalım. Bu politikaların hedefi tam da katliamları ve kanı toplumu sindirmek için bir politikanın ürünü olduğunu bilelim. 10 Ekim emek, demokrasi ve barış şiarıyla gerçekleşmiş bir kitlesel buluşmaydı en temel talep barıştı. Bazıları barış kelimesinden çok hoşlanmıyor. Bu iktidarın barış kelimesinden hiç hoşlanmadığını hatta büyük nefret duyduğunu biliyoruz. Sanki başka kesimler için söylüyorum barış talebi bir zayıflık, barış mücadelesi kolaycılık gibi algılanabiliyor. Aslında barış talebi ve mücadelesi, kan ve katliamla kurulmak istenen rejimlere karşı en etkili yoldur. Çünkü barış mücadelesi aynı zamanda katliam ve kan politikalarına karşı cesur bir ayağa kalkıştır, itirazdır, güçlü bir direniştir. O nedenle barış derken kastettiğimizin ne olduğunu herkes iyi anlamalı. Biz barış talebini dile getirirken, barış mücadelesi için buluşmayı büyütmeyi hedeflerken tam da bu kan ve katliam faşizan rejimine karşı mücadeleyi esas alıyoruz. Bu olmadan bu rejimle kitlesel bir buluşmayı gerçekleştirerek mücadele etmek de zordur, eksik kalır. Barış talebimiz, o nedenle kana katliama zulme zorbalığa faşizme karşı güçlü bir direnişin sembolüdür, adresidir.

Her yeni rejim anca yeni bir hafızayla ayakta durabileceğini düşünür. Kendi hikayesini yazarak, eski hafızayı silerek, varlığını sürdürebileceğine inanır. Oysa tam da bu noktada, bizim yapmamız gereken bu hafızaya bu hafıza inşasına, mühendisliğe karşı bir şekilde durmaktır. Bu topraklarda ve dünyada her türlü sömürüye soyguna kaynaklık eden, savaş politikalarına karşı her zaman büyük bir barış iradesi olmuştur. Bu toplumda da olmuştur. Örneklerini sırlamama gerek yok. Barış mücadelesi, bu topraklarda kökleri güçlü, bir gelenektir. Şimdi bu hafızayı yok etmek istiyorlar. Sömürüye talana kana karşı güçlü bir emek, demokrasi ve barış iradesinin ortaya çıkmasının köklerini kurutmak istiyorlar. Yaratmak istedikleri hafıza, savaş ve şiddet hafızasıdır. Böyle bir hafızayı yarattıklarında eskiyi unutturabileceklerini de düşünüyorlar. Bunun somut uygulamalarını her gün yeniden yeniden görüyoruz.

Mesela 10 Ekim’de katliama giden yolun bütün devlet birimlerince nasıl açıldığını gördük. 7 yıldır yargılamaların nasıl bir mizansenle yürütüldüğünü görüyoruz. Bütün bunlar tam da bu hafıza mühendisliğinin birer parçasıdır. Bu hafızayı yok edebildiklerinde unutturduklarında unutmayı sağladıklarında tarihi kendileriyle başlatabileceklerine inanıyorlar. Yanılıyorlar. Dün anmaya giderken bundan önceki yıllarda olduğu gibi sayısız engel çıkardılar. Kitlesel bir anmayı yıllardır engelliyorlar, bir anıtın dikilmesine bile izin vermiyorlar. Çünkü eğer kitlesel bir anma olursa, oraya bir hafıza anıtı dikilirse, unutmanın kolay olmayacağını, unutturmanın mümkün olmayacağını biliyorlar.

HDP fikriyatı büyüyor

Katliama giden yolu açmak serbest, yargılamalarda hakikatin üstünü örtmek serbest, anma ve yas yasak. İşte bunların hepsinin temelinde çok daha derin hedefler yatıyor. Toplumu şiddet savaş politikalarıyla terbiye ederek, bu faşizan rejimin yerleşmesini hedefliyorlar. Ama karşılarında vazgeçmeyen, geleceği inşa konusunda kararlığından zerre taviz vermeyen bizler varız. Bizler burada durdukça ve kararlılığımızı sürdürdükçe halkların desteği artıyor. Halklar destek verdikçe HDP fikriyatı ve HDP örgütlülüğü büyüyor. Alternatifin mümkün ve gerçek olduğu duygusu yayılıyor. Bize kızgınlıkları, öfkeleri düşmanlıkları da asıl buradan kaynaklanıyor. Bunca kuşatmaya, saldırıya rağmen dimdik ayakta duran büyük bir kitle var güçlü bir irade var. Köklü bir fikriyat var. O nedenle korkuyorlar saldırılarına yenilerini ekliyorlar.

Halka saldırdılar halkın temsilcilerine saldırdılar. Vekilleri darp ettiler Habip Eksik arkadaşımızın ayağını 3 yerden kırdılar. Tanıklar ve az sayıdaki elimizdeki görüntü bunun planlı olduğunun kanıtıdır. Bilinçli bir saldırıdır. Keşke bütün görüntüler ortaya çıksa da tek kelime edemeyecekleri gerçekleri bütün topluma gösterme imkanımız olsa, gerçi buna gerek yok her şey apaçık ortada. Düşmanlık politikaları ve savaşa karşı direniş iradesi ürkütüyor, korkutuyor, öfkelendiriyor hırçınlaştırıyor. Bu düşmanlıkların içinde bir tanesi var ki onların kendileri için ayakta durma sütunudur. Böyle görüyorlar. Nedir o düşmanlık, Kürt düşmanlığı, Habip Eksik ve diğer arkadaşlarımıza hunharca saldırmanın temelinde Kürt halkının iradesine saygısızlık Kürt halkının mücadelesinden duyulan korku var. Bunu bilelim.

Ama hiçbir saldırı bugüne kadar bizleri korkutmadı, bizleri ısrardan inattan mücadeleden alıkoymadı. Gene başaramayacaklar. Her saldırı onlara daha fazla çürüdüklerini gösterecek bir acizliktir. Saldırdıkça batıyorlar, battıkça daha çok saldırabilirler ancak bunları durduracak güç var. Bu güç burada. Sesini duyurmaya çalıştığımız milyonlardan gelen güçlü iradedir. Kuvvetli iradedir. Kürt halkının boyun eğmeyen inadıdır. Ve Kürt halkıyla diğer kesimler, emekçiler arasında köprüleri sağlam bir şekilde kurmaya azmetmiş HDP’dir. Düşmanlıkta, şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Sadece siyasal alanı şiddetle boğmakla kalmadılar, toplumu bizzat bir şiddet arenasına çevirdiler.

Bu iktidar bir şiddet toplumu yarattı. Eğer sanatçılar sahnede, konserde saldırıya uğruyor, öldürülüyorsa bu kendine hak gören yandaşların ya da yandaş sananların cüretindendir. Bu cüreti de iktidardan alıyorlar. Onur Şener’in katledilmesi bir tesadüf, münferit bir olay değildir. Her gün onlarca kadının şiddete uğraması, yıllar içinde binlerce kadının kıyımı bu şiddet toplumunun en açık göstergesidir. Bizler böyle bir toplum içinde yaşamak istemeyen milyonların gerçek umuduyuz. Bizler gençleri şiddet dolu bir gelecek için bugünden rehin alan, aciz bırakmaya, umutsuz kılmaya uğraşan bu iktidara ve zihniyete karşı gerçek alternatifiz. Bizlerin hedefi sömürülen, dışlanan, ötekilerle birlikte büyük barışı kurmaktır.

Barışı gerçekleştirecek olan HDP fikriyatıdır

Tıpkı 10 Ekim mitinginde kullanılan şiar gibi, büyük barış aynı zamanda emek mücadelesidir. Büyük barış mücadelesi aynı zamanda bu ülkede yaşayan herkesin eşit yurttaşlıkla yaşayacağı bir toplum inşa etmektir. Biz bunların hepsinin iç içe olduğunu biliyoruz. Burada Kürt sorunun özel bir yeri olduğunu da biliyoruz ve söylüyoruz. Çözümsüzlük politikalarının bu ülkede savaş politikalarını derinleştirmeyi sağladığını da biliyoruz. Savaş politikaları derinleştikçe soygunun, çeteleşmenin, açlığın yaygınlaştığını da biliyoruz. 7 yıl önce olduğu gibi aynı şiarla haykırıyoruz; barış, emek ve demokrasi. Bunlar ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyduklarımızdır, bunları gerçekleştirecek olan HDP fikriyatıdır. Halkların ortak mücadelesidir.

Şiddet politikasını sınır içinde sınır dışında her türlü araçla, sürdürerek ayakta kalmayı hesaplıyor bu iktidar. Bunu görmemiz gerekiyor. Toplumun bütün kesimlerinin görmesi gerekiyor. Sınır ötesinde suikastları kendine hak sayan ve bunu itiraf etmekten çekinmeyen anlayışı görelim. Nagihan Akarsel’in katledilmesi de Deniz Poyraz’in vahşice öldürülmesi de aynı zihniyetin, aynı politikaların sonucudur. Bu ülkede bugün yoksulluk ve açlık bu kadar yaygınlaşmışsa tam da bu politikalarda ısrarın sonucudur. O yüzden diyoruz ki savaş ve sömürüye hayır, taviz yok, hiçbir şekilde geri adım atmak yok.”

Kürt meselesinde çözümsüzlüğün yol açtığı sonuçları bıkmadan, usanmadan anlatıyoruz. Kürt düşmanlığının bu iktidarın en önemli özelliği olduğunu varoluş niteliği olduğunu hep söylemeye devam edeceğiz. AKP Genel Başkanı, ‘Kürt meselesi yoktur, Kürt meselesi gibi üzerimize giydirilen deli gömleği vardır’ dedi. Bu ülkeye çözümsüzlüğü dayatan zihniyettir. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan zihniyet, bu ülkeyi çelik bir kafesle tekçi bir anlayışla yönetmeyi kendi varlık sebebi gören iktidarın sebebidir. Her alanda aynı anlayışı görüyoruz, her alanda ayanı anlayışa karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. Bunda kararlılığımızı da her fırsatta ortaya koyuyoruz. Tekrar tekrar söylüyoruz, Kürt sorununda çözüm müzakeredir, diyalogdur, mutabakattır, siyaset zeminidir. Bunun dışında hiçbir yol bizi emeğin hakkının gerçekleştiği demokrasinin inşa edildiği büyük barışın kurulduğu bir ülkeye ve geleceğe götürmez.

Saldırı basit bir olay değil

O nedenle bir an önce, bu savaş politikalarına, toplumu şiddet sarmalına mecbur eden bu iktidara karşı güçlü bir barış iradesini demokrasi ve emek mücadelesini örme mecburiyetimiz var. Bu bizim halklarımıza karşı sorumluluğudur. Çağrımız da bu ülkenin bu düzenden mağdur olan mazlum olan bütün insanlaradır. Biz çağrımızı doğrudan vicdanlara, halkımızın kalbine yapıyoruz. Gelin bu yolda birlikte yürüyelim ve bu düzeni durduralım, bu iktidarı durduralım, bu düzeni değiştirelim. Bu iktidarı değiştirecek güç var bizde. Habip Eksik arkadaşımıza saldırı basit bir olay değildir. Bunu savunmaya kalkan bir suç işleri bakanı var. En son konuşması gereken kişi, fırsat buldukça buradan hemen suçlarını örtecek manevralara başvuruyor.

İzin verin de AKP’ye destek sunan sevgili kardeşlerime seslenmek istiyorum. Bu kadar kirlilik, pislik her türlü suçla irtibat, iltisak, çeteleşme zihniyeti İçişleri Bakanlığına hakim iken, sizlerin vicdanı sızlamıyor mu? Sizler bunu kendinize hak ve reva görüyor musunuz? Biliyorum AKP’ye destek veren sevgili kardeşlerimizde de bu rahatsızlık var. Çekinmeyin. Alternatifsiniz değilsiniz. Hiçbir insan bu ülkede seçeneksiz değildir. Alternatif var. Alternatif HDP’dir, HDP’nin kurduğu ittifaklar, büyüttüğü ortak mücadeledir. Bu iktidarın ayakta kalabilmek için kurduğu manevraların artık neler olabileceğini tecrübemiz ve ödediğimiz bedellerle biliyoruz. Bunları boşa çıkarmak da hepimizin ortak görevidir.

Şimdi bir Alevi programı açıklıyorlar. Evet, bir proje hazırlıyorlar, bütün Alevi kurumlarını, Cemevlerini Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir birim tarafından yönetmeyi planlıyorlar. Bu iktidar Alevilerin eşit yurttaşlık talebini hiçbir şekilde dikkate almıyor. Sadaka, inayet politikasıyla bir yere varmaya çalıştı. Şimdi Alevilerin bin bir emekle ve bin bir çabayla oluşturdukları öz kurumlarına kayyım atamaya çalışıyorlar. Ama biz biliyoruz ki Alevi halkı da toplumu da bu oyunları görüyor. Bunları boşa çıkaracak, bir iradeye sahiptir. Alevilerin tek talebi var, bunu kabul et gerisi boş. Eşit yurttaşlık.

Cemevlerini ibadethane olarak kabul edeceksin. Kayyımla yönetmek değil, kendi kendini yönetme hakkını tanıyacaksın. Kendi kurumlarını kendi iradeleriyle düzenleme tanıyacaksın. Bunun dışında başvuracağınız her yol bizzat kendi kontrolünüzde bir Alevilik yaratma hesabı olacaktır. Bu hesap da Alevi canlarımızın iradesinden birikiminden ve mücadelesinden dönecektir. Tek bir söz yeter, gelin canlar, bir olalım. Bu zulme karşı hileci, oyuncu bu çeşitli kumpaslarla hakları gasp etmeyi, kurnaz bir şekilde yapabilen iktidara karşı bir olalım. Gelin canlar bir olalım, hilekarlığa, kurnazlığa karşı duralım, diyoruz. Değerli arkadaşlar iktidar şimdi yeni manevralar peşinde dedik, seçime hazırlanıyor bir yandan baskı, şiddet politikaları öbür yanda kurnazca manevralar.

“Bu şartlarda yapılacak anayasa, darbe anayasasından beter olacaktır”

Bir tanesi de Anayasa tartışması, bizim tutumumuz, açık darbe anayasalarından kurtulmamız gerekiyor. Bunu en çok söyleyen, bu konuda en çok çalışan, hazırlığı olan biziz. Eğer gerçekten bu ülkeye sivil özgürlükçü, demokratik bir anayasa kazandırmak gibi bir istek varsa ön şartı sivil, özgürlükçü, demokratik bir ortam yaratmaktır. Halkın oylarıyla seçilmiş vekilleri meydanlarda darp edeceksin, ağzını açana soruşturma açacaksın, savcıları üzerlerine salacaksın, halkın vekilleri konuştuğunda bile fezlekeleri sıraya koyacaksın sonra gelin yeni bir anayasa tartışalım. İyi ne güzel. Hepimizin ağzını bağlayın ondan sonra da ‘gelin anayasa yaptık’ deyin. Bu şartlarda yapılacak anayasa açık söylüyorum darbe anayasasından beter olacaktır.

Muhalefete çağrı

Darbe anayasasından kurtulmak istiyorsak toplumun en geniş kesimini kapsayacak en büyük toplumsal mutabakatı hedefleyecek demokratik sivil özgür bir yol açmak lazım. Eğer yolu temizlemeden anayasa tartışmalarının içine girerseniz, ilk adımda mayına basarsanız. Bizde de o göz yok kusura bakmayın, samimi bir anayasa tartışmasına varız ama önce yol temizliği önce mayınları temizleyelim. İstediğiniz kadar öneri sunalım bütün topuma ve muhalefete söylüyorum. Gelin yol temizliği üzerinde bizler uzlaşalım. Bu gündemi de toplumsal ve siyasal muhalefet sahiplensin. İktidarın boş manevra alanı bulmasına izin vermeyelim. Öyle tepinip kendince hegemonyasını artıracağı hamleleri baştan boşa çıkaralım. Bizim gücümüz var önerilerimiz var samimiyetimiz var. Bu iktidara değil halka bu ülkenin toplumuna, toplumsal ve siyasal muhalefete seslenerek, söylüyorum. Bizler birlikte demokrasi barış ve emek için bir araya gelip temel konuları konuşursak işte iktidarın bu manevraları da duman olup gider. Seçimlere az bir süre kaldı anayasa tartışmalarını buraya sıkıştırmak istiyorlar, önerimiz açık ama biz gerçeğin ne olduğunu da imkanların da nerede olduğunu da biliyoruz. Bu ülkeye eşit yurttaşlığa dayalı bütün halkların ve inançların özgür ve eşit yaşadığı yerel demokrasinin kurumsallaştığı güçlü demokratik bir sistemin inşa edildiği anayasayı HDP ve ittifakları ve ortak mücadele yürüttüğü bütün demokrasi güçleri bu iktidarı gönderdikten sonra mutlaka yapacaktır. Bizler yapacağız.

“Boşuna uğraşmayın gideceksiniz”

İktidar ekonomide de benzer hamleler yapıyor. İşte göz boyayan ama kendince varlığını sürdürmesini sağlayacak adımlar paketler ilan ediyor. Esnafa ucuz kredi vereceklermiş. Esnafı düşünüyorsanız krediye ucuz faizle değil faizsiz verin. Esnafı bu duruma siz düşürdünüz. Hani faiz haramdı? Hani düşürüyorsunuz faizi. Milyonlarca esnaf kan ağlıyor, sizler bankalara sürümden kazandıracak hileli, kurnaz yöntemleri çözüm olarak sunuyorsunuz. Bunu kimse yutmaz. Belki de bir amaçları şu, ülkenin kaynaklarını şimdi istediğimiz kadar çarçur edelim dağıtalım açalım kesenin ağzını böylece eğer seçimi kazanabilirsek sonra acı reçetelerle bunu bedelini topluma ödetirim kazanamazsak sonraki iktidara enkaz devredelim. Yok böyle yağma. Bunun farkındayız. Bu manevralarınızı boşa çıkaracak güce ve birikime sahibiz. Boşuna uğraşmayın gideceksiniz. AKP Genel Başkanı geçen bir konuşmasında ilginç bir itirafta bulundu. Yolsuzlukların olmadığı rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz yapacağız diyor. Hay Allah Ne diyeyim. 21 yıldır biz yönetiyoruz özür dileriz bu ülkeyi yolsuzluğa rüşvete batırdık, şimdi alternatif geliyor sizi kurtaracak. Bari halkın aklıyla alay etmeyin. Demek ki bir yolsuzluk düzeni kurmuşsunuz, iki rüşveti çok normal olağan bir olay haline getirmişsiniz, yoksulluğu derinleştirmişsiniz, şimdi Türkiye’ye bu hale getiren siz değilmişsiniz gibi buradan siz çıkaracaksınız öyle mi? Hayır. Siz yolsuzlukla, yoksullukla ve rüşvet çarkıyla çeteleşme düzeniyle varlığınızı sürdürmeyi hedefliyorsunuz.

Dezenformasyon yasası

Düzeni de bunun üzerine kurdunuz bunun dışında bir yolda yürüme imkanınız kalmamıştır çünkü batmışsınız bu batağa. Ama toplumu da kendinizle birlikte bu bataklığa çekmenize izin vermeyeceğiz. Çok kullandığım bir söz bu iktidar yalan, talan ve kan rejimi yaratmıştır. Bizler de bu rejimi mutlaka değiştirecek alternatifi yaratmaya azmettik. Fikriyatla, programla, mücadeleyle yalan bunların var oluş sebebi. İşte sansür yasası. Zaten baskılar almış gidiyor zaten medyayı tekellerine almışlar kalan birkaç mecrayı da susturup böylece hiçbir itirazın duyulmayacağı bir toplum düzeni yaratmak istiyorlar. Dezenformasyon yasası diye bir şey getirdiler. Valla dezenformasyonla mücadele etmek istiyorsanız, yapacağınız ilk iş Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığını kapatmak olmalıdır. İletişim Başkanlığını lağvedin, toplumu yalan ve çarptırılmış her türlü bilgiden korumanın adımını atmış olacaksınız. İstediğiniz yasayı getirin hakikat inatçıdır, mücadele güçlüdür. Kararlılık ve irade varsa hakikat kendi ifade edecek yolları yaratır. O kararlılık bizde var, hakikat de o yollardan çıkacak ve sizin yalan düzenini mutlaka bozacak ve sona erdirecektir.

Değişim isteyen bu kirli düzenden, bu şiddet sarmalından çıkmak isteyen en başta gençlerimiz kadınlar, emekçiler, inançlarından dolayı baskı altına alınan en başta Aleviler ve on yıllardır inkar ve imha politikalarına hedef olan Kürtler; hepimiz gücümüzü birleştireceğiz, gücümüzü birleştirerek, bu iktidarı gönderecek ve bu rejimi değiştireceğiz. İktidarın topluma dayattığı esarete karşı halkların cesaretini daha fazla örgütleyecek ve daha fazla büyüteceğiz. HDP fikriyatı bu ülkenin ihtiyaç duyduğu gerçek alternatiftir.”

Paylaşın

Cari Açık, 40 Milyar 889 Milyon Dolara Yükseldi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ağustos ayına ilişkin ödemeler dengesi istatistiklerini yayımladı. Cari açık bu ayda 3 milyar 112 milyon ABD doları açık verdi. On iki aylık cari işlemler açığı ise 40 milyar 889 milyon ABD dolarına çıktı. Cari hesap bir önceki yılın ağustos ayında 1 milyar 75 milyon dolar fazla vermişti. 

Haber Merkezi / Bu gelişmede, ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret açığının bir önceki yılın aynı ayına göre 6 milyar 816 milyon dolar artarak 9 milyar 700 milyon dolara yükselmesi etkili oldu. Geçen yılın ağustos ayında 4 milyar 971 milyon dolar açık veren altın ve enerji hariç cari işlemler hesabında, bu yılın aynı döneminde 6 milyar 276 milyon dolar fazla oluştu.

Ağustosta doğrudan yatırımlardan kaynaklanan net girişler 573 milyon dolar oldu. Bu dönemde, portföy yatırımları 812 milyon dolarlık net giriş kaydetti. Resmi rezervlerde 10 milyar 786 milyon dolarlık artış kaydedildiği bildirildi.

Cari Açık nedir?

Ülkenin dış dünya ile olan mal ve hizmet ticaretinin sonucu cari denge olarak adlandırılır. Sadece mal ticaretinin sonucu ise dış ticaret dengesidir.

Eğer ülkenin sattığı mallar satın aldığı mallardan fazla ise dış ticaret fazlası, tersi geçerli ise dış ticaret açığı vardır. Mal ticaretinin sonucuna hizmet ticaretinin (en önemli kalem turizm)  sonucu eklenerek cari dengeye ulaşılır.

Örneğin dış ticaret açığı -60 milyar $ olan (yani mal ticaretinde – 60 milyar $ açık veren) bir ülkenin turizm gelirleri giderlerinden 20 milyar $ daha fazla ise (yani hizmet ticaretinde +20 milyar $ fazla vermişse)  cari açığı 40 milyar $ dolar olacaktır.

Cari açık ülkenin dış dünyadan dolar talebini gösterir. Bir başka deyişle bu açığın finansmanı için 40 milyar dolar bulunması gerekir.

Döviz bir ülkeye nasıl girer?

Dolar arzı yani ülkeye döviz girişi esas olarak üç kanaldan olur.

a-Doğrudan yabancı yatırımlar (yabancıların şirket satın almak, fabrika kurmak amacıyla ülkeye getirdikleri dövizler)

b-Portföy yatırımları (yani yabancıların özel şirket tahvil ve hisse senetleri ile devlet tahvillerini satın almak üzere ülkeye soktukları döviz)ve

c- Kısa ve uzun vadeli borçlanmalar.

Cari açığın finansmanı içinde portföy yatırımları ile kısa vadeli borçların payının artması ülke ekonomisinin kırılganlığının da artması demektir. Çünkü bu tür dövizler iç ve dış faktörlere bağlı olarak kolaylıkla her an ülkeyi terk edebilirler.

 

Paylaşın

Mehmet Ali Çelebi, AK Parti’ye Katıldı

2018 genel seçimlerinde milletvekili seçildiği Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) ayrıldıktan sonra geçtiği Memleket Partisi’nden de istifa eden Bağımsız İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) katıldığını duyurdu.

Haber Merkezi / Mehmet Ali Çelebi, son dönemlerde AK Parti’nin terörle mücadele politikalarına verdiği destekle biliniyordu. Uzun süredir kulislerde Çelebi’nin AK Parti’ye geçeceği konuşuluyordu.

Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti’ye katılmasıyla birlikte AK Parti’nin parlamentodaki sandalye sayısı 287’ye yükseldi.

Çelebi, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin namuslu ellerinde yetişen asker kökenli bir milletvekili olarak yol haritamı çizen şehitlerimiz ve beni bugünlere getiren aziz milletimizdir. Açıktan tarafım. PKK-Öcalan severlerin hoş görüldüğü denklemlerde olmam düşünülemez! Vatan ve millet bütünlüğümüzü, -FETÖ, PKK terör örgütleriyle kararlı mücadeleyi, -Milli konuları (Mavi Vatan, S400, Kıbrıs, Azerbaycan, Sözde Soykırım, Tezkereler, Savunma Sanayisi) önceleyen siyasi anlayışımın gereği olarak; Kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyetimizin neferi, Atatürk’ün askeri, Türk Milletinin sesi olarak yoluma Cumhur ittifakı çatısı altında AK Parti’de devam edeceğim. Kurulan yeni dünya düzeninde bölgemizdeki EGEMENLİK mücadelemiz akamete uğramadan devam etmelidir.

Davet ederek şahsımı onurlandıran Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyorum. Halkımızın dertlerine çareler üretmek için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çok çalışmaya devam edeceğim. Özellikle Kahraman Güvenlik Güçlerimizin, şehit aileleri ve gazilerimizin hak ve hukukuna yönelik düzenlemeler için katkı sunacağım. Mücadelemiz, dirayetimiz, direncimiz, inancımız mensubiyetinden gurur duyduğumuz Türk Milletinin var oluş gayesine hizmet, Türkiye’nin tarihsel devamlılığına sonuna kadar destektir.”

Mehmet Ali Çelebi kimdir?

Bağımsız İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon Davası sanıkları arasında yer almasıyla tanınmıştı. 2003 yılında İzmir Maltepe Askeri Lisesi’nden birincilikle mezun olan Çelebi, 2007’de Kara Harp Okulu’nu dördüncülükle bitirdi.

18 Eylül 2008 tarihinde Ergenekon Davası kapsamında “terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandı ve 16.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 41 ay cezaevinde kalan Çelebi, davada sahte delillerin üretildiğinin bilirkişi raporlarıyla kanıtlanmasının ardından 2014 yılında tahliye oldu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’den istifa eden Çelebi, siyasete atıldı. CHP’nin 35’inci Olağan Kurultayında 378 oy alarak Parti Meclisi’ne girdi. Şubat 2018’deki kurultayda da Parti Meclisi’ne seçilen Çelebi, 2018 Genel Seçimleri’nde CHP’den İzmir Milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi.

2018 seçiminde Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce’nin CHP’den ayrıldıktan sonra kurduğu Memleket Partisi’ne katılan Mehmet Ali Çelebi, 25 Şubat 2022’de Memleket Partisi’nden istifa ettiğini açıkladı.

Eski CHP milletvekili ve gazeteci Barış Yarkadaş, ağustos ayında Çelebi’nin AK Partili yetkililerle görüştüğünü ve AK Parti’ye katılacağını iddia etmişti. Yoluna bağımsız milletvekili olarak devam edeceğini açıklayan Çelebi, “Siyaseti bıraksam da 6+1 değil Cumhur ittifakı derim!” diyerek iktidara destek açıklamalarında bulunmuştu.

Paylaşın

AGİT’ten ‘Dezenformasyon Yasası’ Uyarısı: Tekrar Gözden Geçirin

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Türkiye’nin AGİT’in medya özgürlüğü taahhütlerine tam olarak uyum sağlaması için, ilk 14 maddesi TBMM’de kabul edilen, yeni dezenformasyon yasa tasarısını tekrar gözden geçirmesi için uyarıda bulundu.

AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Teresa Ribeiro’dan, iktidarın ‘dezenformasyon yasası’ olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise ‘sansür yasası’ olarak bilinen 40 maddelik kanun teklifiyle ilgili açıklama geldi.

Bianet’in aktardığına göre, Ribeiro’dan ilk 14 maddesi kabul edilen ve bugün TBMM’de görüşülmeye devam edilecek olan tasarıyla ilgili endişelerini dile getirdi ve tasarının tekrar gözden geçirilmesini istedi.

Yasanın çevrimiçi alanda dezenformasyonu üç yıla kadar hapisle cezalandıracağını hatırlatan Rebeiro şöyle konuştu:

“Günümüzün hızla büyüyen dijital ortamında dezenformasyonun toplumlarımız için ciddi zorluklar oluşturduğunun farkındayım. Ancak yasanın belirsiz tanımları ve geniş kapsamı, ifade özgürlüğü ve medya çoğulculuğuna karşı keyfi ve siyasi olarak motive edilmiş eylemlere yol açabilir. ”

AGİT taahhütlerini hatırlattı

Ribeiro ayrıca, ifade özgürlüğünü potansiyel olarak sınırlayan herhangi bir mevzuatın, uluslararası standartlar ve AGİT taahhütlerine aykırı olduğunu ekledi.

İfade özgürlüğüne saygı gösterilmesi isteyen Ribeiro, temel hakların gereksiz yere engellememesi gerektiğini söyledi.  Ribeiro şöyle devam etti:

“Dezenformasyona karşı koymanın en etkili yolu, bilgiye zamanında erişimi sağlamak, medya çoğulluğunu, medya ve bilgi okuryazarlığını daha geniş kesimler arasında teşvik etmenin yanı sıra bağımsız ve şeffaf teyittir.

“Milletvekillerini, bağımsız gazetecilik ve ifade özgürlüğünün ilgili uluslararası hukuk ilkeleri ve Türkiye’nin yerine getirmeyi taahhüt ettiği AGİT taahhütleri doğrultusunda güvence altına almak için tasarının hükümlerini dikkatle değerlendirmeye ve gözden geçirmeye çağırıyorum.”

Paylaşın