AK Parti, Çareyi ‘Sabah Programları’nda Buldu

Seçimlere 8 aydan kısa bir süre kala seçim meydanları ısınırken, iktidar ve muhalefet de maharetlerini sergiliyor. Muhalefete göre çok büyük bir propaganda gücüne sahip olan iktidarın bu süreçte devletin imkânları başta olmak üzere medya organlarını da parti menfaatine göre kullandığı biliniyor. Özellikle yayınlanan dizi ve filmlerde propagandasını yaptıran iktidarın, bu sefer de sabah kuşağı programlarına da el attığı öğrenildi.

İktidar, seçim öncesi şimdi de kendine yakın medya programlarına el attı. Sabah kuşağı programlarında büyük büyük laflar eden sunucu ve yorumcuların yayına çıkmadan önce iktidarın bazı akademisyenlerinden taktik dersleri aldığı ifade ediliyor.

Milli Gazete’nin haberine göre, seçim sürecine girildiği bu dönemde iktidar, son olarak sabah programlarına da el attı. Özellikle iktidara yakın medya organlarında büyük izlenme rakamları elde eden sabah kuşağı programlarında konuşan yorumcu ve sunuculara seçim öncesi nasıl konuşacaklarının eğitimi verildiği öğrenildi. Son dönemlerde sarf ettiği büyük cümlelerle gündeme gelen sabah kuşağı programlarının sunucu ve yorumcularının, programa çıkmadan önce iktidara yakın bazı akademisyenlerden ders aldığı belirtiliyor.

Seçimlere 8 aydan kısa bir süre kala seçim meydanları ısınırken, iktidar ve muhalefet de maharetlerini sergiliyor. Muhalefete göre çok büyük bir propaganda gücüne sahip olan iktidarın bu süreçte devletin imkânları başta olmak üzere medya organlarını da parti menfaatine göre kullandığı biliniyor. Özellikle yayınlanan dizi ve filmlerde propagandasını yaptıran iktidarın, bu sefer de sabah kuşağı programlarına da el attığı öğrenildi.

Yayına çıkmadan önce ders alıyorlar

İktidara yakın medya organlarında büyük izlenme rakamları elde eden sabah kuşağı programlarında konuşan yorumcu ve sunucuların da parti propagandası için eğitildiği ifade ediliyor. Özellikle sarf ettiği büyük cümlelerle sık sık gündeme gelen bazı yorumcuların yayın öncesi iktidarın akademisyenlerinden ders alarak ekrana çıktığı ifade ediliyor. Yani her sabah ekranlarda vatandaşa akıl vermeye kalkışan sunucu ve yorumcuların da başkalarından akıl aldığı belirtiliyor.

Öne çıkan iki akademisyenden biri AK Parti’de görev yapıyor

Öte yandan sabah kuşağı programlarının sunucu ve yorumcularının ders aldığı akademisyenlerin özellikleri de dikkat çekiyor. Çoğunlukla iktidara yakın televizyon programlarında boy gösteren bu akademisyenlerin yine iktidara yakın gazetelerde yazması dikkat çekiyor. Özellikle öne çıkan iki akademisyenden birinin uzun süre AKP’de görev yaptığı biliniyor. Ve öne çıkan bu iki akademisyenin sunucu ve yorumculara ekranda ne tür cümleler kurması gerektiğini ve hangi konuları ne sıklıkla gündeme getirmeleri gerektiğiyle ilgili dersler verdiği kaydediliyor.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Sanayi Üretimi Ağustos Ayında Yüzde 1 Arttı

Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1 arttı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi ise bir önceki aya göre yüzde 2.4 arttı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Sanayi Üretim Endeksi Ağustos 2022 verilerini açıkladı.

Buna göre, Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi ağustosta bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1 arttı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 2.4 arttı.

Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, ağustos ayında madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12,4 azaldı. İmalat sanayi sektörü endeksi yüzde 2,2 artarken elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 3,5 azaldı.

Aylık bazda bakıldığında madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi bir önceki aya göre yüzde 3,9 azalırken, imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 2,7 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 2,8 arttı.

Sanayi Üretim Endeksi nedir?

Sanayi üretim endeksi, sanayi sektöründe yer alan kuruluşların üretimlerindeki değişimi gösteren bir endekstir. TÜİK tarafından 2005 yılı üretimi 100 olarak alınmak suretiyle, her ay 4850 işyerinden Aylık Sanayi Üretim Anketiyle derlenen verilere dayanılarak hesaplanmaktadır. Her ay bu endeksteki değişimlere göre sanayi üretimindeki artış ve gerilemeler ölçülmektedir.

Türkiye’de sanayi sektöründeki kuruluşlar üç alt sektörde sınıflandırılmış bulunuyor. Bu alt sektörler ve toplam üretim endeksi içindeki ağırlıkları şöyledir: (1) İmalat sanayi sektörü (yüzde 85,85), (2) Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve dağıtımı alt sektörü (yüzde 10,55), (3) Madencilik ve taşocakçılığı sektörü (yüzde 3,60.) Endekste bu üç kategoride yer alan toplam 1382 madde kapsanıyor.

Her üretim biriminin hiçbir sorun yaşanmayan bir ortamda kapasitesinin tamamı kadar üretim yapması teorik olarak mümkündür. Ne var ki gerçek yaşamda tatiller, enerji kesintileri, arızalar, bakım araları, grevler gibi birçok nedenle üretim aksar. O nedenle üretim birimleri kapasitelerini yüzde 100 olarak kullanamazlar. Bir üretim biriminin 100 birimlik kapasitesini 80 birim üretim olarak kullanması halinde o üretim biriminin kapasite kullanım oranı yüzde 80’dir Bu hesaplamayı bütün üretim birimleri için yaparsak ülke sanayisindeki kapasite kullanımını ölçmüş oluruz. Bu ölçmenin önemi sanayi üretiminin ne yönde geliştiğini anlamamıza yardımcı olmasından kaynaklanır.

Örneğin bir önceki ay kapasite kullanım oranı ülke çapında yüzde 72 iken bir sonraki ay yüzde 78’e çıkmışsa, mevsimlik etkiler ve aya ilişkin özellikler ayrıca değerlendirilmek koşuluyla, sanayi üretiminde artış başladığı yorumu yapılır. Kapasite kullanım oranı hesaplanırken imalât sanayi alt sektörü esas alınır. Bunun iki nedeni vardır: (1) İmalat sanayi alt sektörü toplam imalat sanayi sektörünün yüzde 86’ya yakın büyüklüğünü temsil eder, (2) İmalat sanayi üretimi mevsim ve takvim etkilerinden daha az etkilenir.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Kılıçdaroğlu Adaylıkta Kararlı

Partisinin il başkanlarıyla yaptığı toplantıda İYİ Parti kanadından cumhurbaşkanlığı adaylığı için dile getirilen isimlerin anımsatılması üzerine Akşener, ‘’Biz, kendisi çıkıp “ben adayım” demeden kimseyi aday gösteremeyiz’’ ifadelerini kullandı. Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için ise “Kemal Bey kararlı, aday gibi görünüyor” yorum yaptı.

Toplantıda 2018 seçimleri ve seçime kısa bir süre kala milletvekili aday adaylığı için istifa eden teşkilat yöneticileri nedeniyle sahada yaşanan zorluklar gündeme geldi. Akşener’in il başkanlarına, “Seçim sathı mailine girdiğimiz zaman il ve ilçe teşkilatlarının sapasağlam yerinde olması yönünde bir arzumuz var. Bu seçimde il ve ilçe başkanları yerinde olacak” vurgusu yaptığı öğrenildi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, önceki gün Ankara Bilkent’te partisinin il başkanlarını topladı. Akşener, geçen haftaki genel idare kurulu (GİK) toplantısında alınan kurultay kararının ardından ilk kez il başkanlarıyla buluşurken toplantının ana gündem maddesini ilçe ve il kongrelerinin oluşturduğu öğrenildi.

Cumhuriyet’ten Gamze Kolcu’nun haberine göre, toplantıda cumhurbaşkanı adaylığı da gündeme geldi. İYİ Parti kanadından cumhurbaşkanlığı adaylığı için dile getirilen isimlerin anımsatılması üzerine Akşener, ‘’Biz, kendisi çıkıp “ben adayım” demeden kimseyi aday gösteremeyiz’’ ifadelerini kullandı. Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için ise “Kemal Bey kararlı, aday gibi görünüyor” yorum yaptı.

Toplantıda, seçim sürecine girildikten sonra yapılan kongrelerin, partideki demokrasi anlayışını yansıtır şekilde “şölen ve düğün havasında, coşkuyla” yapılması için herkesin var gücüyle çalışması gerektiği kaydedildi. Kongre sürecinin herhangi bir soruna neden olmaması gerektiği vurgulandı. Delege seçimlerinde hassasiyet gösterilmesini isteyen Akşener, “Kongre öncesi bir kırgınlık olmaması için mahallelerde delege seçimleri sükûnet içinde yapılsın” dedi.

2018 anımsatıldı

Toplantıda 2018 seçimleri ve seçime kısa bir süre kala milletvekili aday adaylığı için istifa eden teşkilat yöneticileri nedeniyle sahada yaşanan zorluklar gündeme geldi. Akşener’in il başkanlarına, “Seçim sathı mailine girdiğimiz zaman il ve ilçe teşkilatlarının sapasağlam yerinde olması yönünde bir arzumuz var. Bu seçimde il ve ilçe başkanları yerinde olacak” vurgusu yaptığı öğrenildi.

Paylaşın

Selahattin Demirtaş: Seçimlerden Demokrasi Çıkarmalıyız

Selahattin Demirtaş, “Seçimlerden büyük bir demokrasi çıkarmayı başarmalıyız. Sonrası ise daha ideolojik ve sınıfsal bir mücadele olacaktır. Neoliberal politikalara karşı sol değerleri ve programları büyütmenin mücadelesi öne çıkacaktır. Başka türlü bu cendereden kurtuluş yok” dedi ve ekledi:

“Bölgesel ve ulusal düzeyde yaşananlar gerçekten büyük derslerle doludur, anlayana elbette. Öncelikle, toplumsal birliğin demokratik ilkeler etrafında sağlanması dışında tüm milliyetçi, mezhepçi, dinci seçeneklerin ne kadar kırılgan, yanlış ve acılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tüm ittifaklar öncelikle evrensel demokratik ilkeler konusunda fikir birliği ve uzlaşma içinde olmalı.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 29 gazetecinin sorularını yanıtladı.

Demirtaş, Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın “Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran – 1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanıydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir?” şeklindeki sorusuna ise şöyle yanıtladı:

“Özeleştirim var Nergis Hanım. Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik. Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil. Bu, kolaycı bir yaklaşımdır ve büyük haksızlıktır. Eğer bu her şeyi çözecekse tüm haksızlığına rağmen ben sorumluluk üstlenirim ama durum öyle değil. O sürecin iki taraftan da aktörleri tek kelime özeleştiriye yaklaşmazken en ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum. Oysa işin içinde darbeci çeteler var, IŞİD çeteleri var; istihbaratın, JÖH ve PÖH’ün de dahil olduğu SADAT çeteleri var. Hepsi açığa çıkmalı.

Seçimden hemen sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulsa ve o dönem tüm yönleriyle araştırılsa çok daha sağlıklı olur. Cizre bodrumlarında diri diri yakılan onlarca kişinin varlığı bile halen kabul edilmemişken hangi gerçekleri konuşabiliriz ki? Muhalefet bu defa daha dikkatli ve cesur olmalı, barış söyleminden ve ısrarından geri adım atmamalı. Çünkü AKP-MHP ittifakı savaş politikasından beslenen bir çizgiyi yıllardır uyguluyor. Herkesin çok dikkatli olması lazım. Siz gazetecilerden bir de ricam var, o dönemde sokağa çıkma yasağı uygulanan ve yakılıp yıkılan şehirlerde operasyon sorumlusu komutanlar kimlerdir ve sonları ne oldu, buna bir bakın lütfen. Ben mahkemede savunmam sırasında bunları kayda geçtim. Röportajın sonuna o listeyi de ekliyorum. Bundan bir şeyler sezilebilir ve işe oradan başlanabilir.”

Demirtaş, bu listeyi şöyle aktardı:

  • 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti. “Cizre ve Sur’u temizleyen komutan”, “Hudutların komutanı Adem Huduti” manşetlerine konu olmuştu. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Yüksekova 3. Taktik Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Halil İbrahim Ergin. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komutanıydı. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Hakkari Dağ Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ahmet Otal. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • 2. Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Avni Argun. Cizre ve Sur operasyonlarının komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Şemdinli 34. Hudut Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Saynur. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Yüksekova 3. Piyade Tümen Kurmay Başkanı Albay Mehmet Sezgin. Yüksekova’nın büyük kısmının yıkılmasına sebep olan operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Abdullah Baysar. Roboski katliamında Uludere Şenova Tugay Komutanlığında görev yapıyordu. Katliamdan üç yıl sonra 2015’in Ağustos ayında Şırnak 23. Jandarma Sınır Komutanı olarak yeniden atandı. Şırnak’ta yürütülen operasyonların komuta kademesindeydi. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Osman Gürcan. Şırnak Cizre ve İdil ilçelerindeki operasyonların ana gücünü oluşturan Çakırsöğüt Tugay Komutanı. Darbe girişimine katıldı, tutuklandı.
  • Astsubay Ömer Halis Demir tarafından öldürülen Tuğgeneral Semih Terzi Şırnak’ta görevliydi. Terzi hem Suriye’de hem de bölgede yapılan operasyonlarda Özel Kuvvetleri yönetiyordu. 15 Temmuz gecesi, Silopi’den Irak Kürdistan Bölgesine geçip sonra tekrar Silopi’ye döndü, oradan Diyarbakır’a ve Diyarbakır’dan da bir tim ile birlikte Ankara’ya geçip orada öldürüldü.
  • Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe. Bylock kullanıcısı olduğundan tutuklandı.
  • Şırnak Vali Yardımcısı Cüneyt Manisa. Bylock kullanıcısı olduğundan tutuklandı.

“Laiklik ve antiemperyalizim konusunda çekingen olmamak lazım”

Demirtaş, Birgün’den İbrahim Varlı’nın “İran’daki molla rejimine karşı kadınlar haftalardır ayakta. Siz de Mahsa Amini’nin öldürülmesine tepki vermek ve kadınlara destek olmak için saçınızı kestiniz. Kadınların isyanı laikliğin ülkede ve bölgede ne kadar elzem olduğu bir kez daha gösterdi. Eski Eşbaşkan olarak; HDP ile Emek ve Özgürlük İtitfakı’nın programında “laiklik ve anti emperyalizm vurgusu eksik” yönündeki eleştiri ve yorumlara dair ne söylemek istersiniz?” sorusunu şu şekilde yanıtladı:

“Tüm eleştiriler değerlidir, serinkanlılıkla değerlendirilmelidir. Ancak partilerin veya ittifakların öncelik sıralamasına bakarak önyargılı davranmamak lazım. Tüm ittifakların kendi içinde eksikleri var. Belki solun kendi arasında rekabetinden çok, yoldaşça mücadele dayanışmasını ve birbirlerinin eksiğini tamamlamalarını teşvik etmemiz daha doğru, daha faydalı olur ve tabii ki laiklik de anti emperyalizm de sol açısından ilkesel bir sahiplenmeyi gerektirir. Bu konuda çekingen olmamak lazım. Bununla birlikte kimlik hakları, kolektif haklar, inanç özgürlüğü de solun herkesten çok sahip çıkması gereken başlıklardır. Bunlar bütünlüklü olarak ele alınırsa ve seçimler dahil olmak üzere mücadele alanlarında dayanışma içinde hareket edilirse sol ittifaklar birbirine güç vermiş olur.”

Selahattin Demirtaş, Gazete Karınca’dan Saadet Yıldız’ın “Seçim gündeminin giderek yoğunlaştığı bu günleri siz nasıl takip ediyorsunuz? İç siyasetin gerilimi ittifaklar ve masa üzerinden yürütülürken, Ortadoğu’daki dengeler ve en son İran’da yaşananlar bize nasıl çözüm ve çözümsüzlükleri getiriyor?” sorusuna şu şekilde cevap verdi:

“Seçimlerden büyük bir demokrasi çıkarmayı başarmalıyız. Sonrası ise daha ideolojik ve sınıfsal bir mücadele olacaktır. Neoliberal politikalara karşı sol değerleri ve programları büyütmenin mücadelesi öne çıkacaktır. Başka türlü bu cendereden kurtuluş yok. Bölgesel ve ulusal düzeyde yaşananlar gerçekten büyük derslerle doludur, anlayana elbette. Öncelikle, toplumsal birliğin demokratik ilkeler etrafında sağlanması dışında tüm milliyetçi, mezhepçi, dinci seçeneklerin ne kadar kırılgan, yanlış ve acılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tüm ittifaklar öncelikle evrensel demokratik ilkeler konusunda fikir birliği ve uzlaşma içinde olmalı.”

Demirtaş’ın gazetecilerin sorularına verdiği cevaplardan bazıları şöyle:

“7 Haziran – 1 Kasım 2015 dönemi için Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı”

(Candan Yıldız T24) Siz Ahmet Davutoğlu’nun katılım ve şikayetinin de olduğu bir davadan yargılanıyorsunuz. Davutoğlu’nun şikayetten feragat etmesinin sizin açınızdan ne gibi bir anlamı olacak? Sizce 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili kimler konuşmalı?

Hukuki açıdan değişen pek fazla bir şey olmaz ama siyasi tutum açısından olumlu bir adım olur. Özgürlükleri savunmak pratikte de tutarlı olmayı gerektirir. 7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 arasında yaşananları birilerinin anlatmasını bekleyerek gerçekleri öğrenemeyeceğiz. Seçimden sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı ve o dönem tüm yönleriyle araştırılıp rapor alarak TBMM ‘ye sunulmalı. Ben de o komisyona beyanda bulunmaya, katkı sunmaya hazırım. O dönemde son derece sinsi, kirli ve karanlık bir operasyonlar silsilesi yaşandı. 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin taşları da o dönemde döşendi. Bunların hepsinin ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bugünkü tek adam rejimini inşa süreci de o dönemin yıkımı üzerinden planlandı. Gerçekler mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesaplaşma ve yüzleşme gerçekleşmeli ki, bu tür kirli oyunlar bir daha sahnelenmesin.

“İlk turda kazanmak hiç zor değil”

(Hilmi Hacaloğlu VOA) Neredeyse altı yıldır cezaevindesiniz. Demir parmaklıklar arkasında olmanıza rağmen Türkiye siyasetinin en güçlü aktörlerinden biri olmayı sürdürüyorsunuz. İki hafta önce Hakkari’de konuştuğum gençlerde sözlerinizin ne kadar etkili olduğunu bizzat gördüm. Gelecek seçimler Türkiye’de demokrasi üzerindeki baskının sona erdiği demeyelim ama büyük ölçüde azaldığı bir yeni döneme dair bir umut veriyor ve beklenti yaratıyor mu sizde? Ortak adayla seçimin birinci turda bitmesi gerektiğini söylemiştiniz. Bu ay gönderdiğiniz mektupta, seçimin ikinci tura kalmasını risk olarak görüyor musunuz? Ve bu risk nasıl bertaraf edilebilir?

Seçimlere dair umutluyum ve değişimin, mücadele ederek sağlanabileceğine yürekten inanıyorum. Seçimlerin ilk turda ortak adayla kazanılması için HDP kendi ilkelerini açıkladı zaten. Bu yaklaşım dikkate alınırsa ilk turda kazanmak hiç zor değil.

“Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır”

(Reyhan Hacıoğlu Yeni Yaşam) 6’lı masa denilen Millet ittifakı masasında ısrarla Kürt sorununda bir kaçış söz konusu. Böylesi bir ittifakın programının toplumda bir karşılığı olur mu seçimde. Ve buna rağmen zaman zaman yaptığınız açıklamalar bir olumlama olarak görülüyor. Hatta bir pazarlık yorumlarına kadar dahi gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Altılı Masa’daki bazı partiler, Kürt Sorununa dair zaman zaman birkaç cümle kuruyorlar ama Altılı Masa’nın kendisi, kurumsal olarak Kürt Sorununun çözümüne dair henüz tek kelime etmiş değil. Bu son derece ciddi bir eksikliktir ama bu eksikliği giderip gidermemek de kendi bilecekleri bir şeydir. Ben şahsen bu konuda cesur ve gerçekçi olmalarını beklerim. Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır. Benim açıklamalarım bir olumlamadan çok teşvik etme ve cesaretlendirme, diyalog kapılarını aralama çabası olarak algılanırsa daha doğru olur ve anlaşılır. Pazarlık sorunuz çok açık değil ama kastettiğiniz benim bir pazarlık içinde olabileceğim yorumuysa bunun net olarak herkesin bilmesini isterim ki, cezaevindeyken hem muhalefet hem de iktidar kanadıyla asla bir “pazarlığım” olmadı, olmayacak. Zaten iktidar kanadıyla doğrudan ya da dolaylı en küçük temasım bile olmadı. Siyasette pazarlık doğaldır, meşrudur ama bunu HDP Genel Merkezi yürütür, ben değil. Bu konuda spekülasyonlara değil bana kulak verilmesini isterim. Ötesi, yanlış ve yanılgılı sonuçlara götürür.

“Çıkışın yolu revize edilmiş neoliberal politikalar değil, sol ekonomik programdır”

(Uğur Gürses T24)  Kasım 2020’deki soruma verdiğiniz yanıtta, “…demokrasi ittifakı eşittir demokratik ekonomi anlamına gelmiyor. Ancak ortak bir ekonomik programda, hiç değilse geçiş süreci için, anlaşabilmenin yollarını da bulmak zorundayız. Sonrasında da eğer demokratik siyaset imkânı tüm kesimler açısından adil bir ortama kavuşmuşsa elbette herkes kendi ekonomi programıyla bir sonraki seçime hazırlanacaktır” demiştiniz. Aradan geçen 2 yılda ekonomi yönetiminde tutturulan yol, şirketlerin ve bankaların kazançlarını patlatırken, yarattığı yıkıcı bir enflasyonla ücretle çalışan kesimleri yoksullaştırdı, orta sınıfı yoksulluk eşiğine yaklaştırdı. Seçim sonrası bir ‘geçiş süreci’ olacaksa önereceğiniz “ortak ekonomi programının” öncelikli hedefleri neler olur?

Şu anda Altılı Masanın somut bir ekonomi programı görünmüyor. Parçalı şekilde bazı sözcülerden ekonomiye dair açıklamalar duyuyoruz ki, tamamı neoliberal çözüm önerileridir. Yani hiçbiri mesela bütçe hakkından, yerel bütçeden, bütçeyi halkın denetlemesi hakkından, büyümeye dayalı ekonomi yerine kalkınmaya dair hiçbir perspektif yok Altılı Masada. Dünyada ekonomik küçülme tartışmaları yapılırken üstelik. Bu vesileyle, bu konudaki Giacomo D’Alisa, Federico Demaria ve Giorgos Kallis tarafından yazılan “Küçülme“ adlı kitabı herkese tavsiye ederim. Bu yolsuzluk, talan, soygun ve sömürü düzeninden çıkışın yolu revize edilmiş neoliberal politikalar değil, sol ekonomik programdır.

Yani emekçi, üretici, sanayici, çiftçi ötelenip sermaye ağırlıklı şekilde desteklenerek neoliberal sistemi ayakta tutmak yerine denge emekçiler lehine -ki nüfusun %90’ından söz ediyoruz- çevrilmek zorundadır. Bunun da yolu bütçeyi en küçük yerel birime kadar indirip katılımı ve denetimi arttırmakla başlar. Sosyal güvence, iş güvencesi, işçi güvenliği sendikal haklar, toplu sözleşme ve grev hakkı gösteri ve ifade hürriyeti gibi alanlarda emekçi lehine yasal, idari güvencelerle devam eder. Ayrıca yerel üretim, dağıtım ve satış kooperatifleri ile demokratik ekonominin desteklenmesi, vergi adaletinin çalışanlar lehine sağlanması, ekolojik dengeyi dikkate almayan yatırımların engellenmesi de buna dahildir.

Yani herkese yetecek kadar üretim, adil dağıtım, temiz enerji; yolsuzluğun, israfın ve lüksün önlenmesi gibi temel ilkelerle büyüme yerine küçülmeyi esas alarak daha fazla insana daha az emek ve daha az kaynak ile daha büyük bir refah sağlanabilir. Kamudan başlayarak ücretlerde de kısıtlamaya gitmeden çalışma saatleri kısaltılarak istihdam artırılabilir. Kaynakların emekçilere aktarılıp aktarılmaması politik bir tercihtir. Genç nüfusun tamamı üretim sürecine dahil edilebilir. Önemli olan, gece gündüz çalışıp aşırı üretip aşırı tüketmek değildir. Yeteri kadar çalışıp yeteri kadar tüketmek ve huzurlu, keyifli bir hayata fırsat, zaman ayırabilmektir. Bu dünyaya sadece çalışmak için değil, keyifli ve anlamlı yaşamak için geliyoruz. O halde ekonomik model de buna hizmet etmeli, başka bir şeye değil.

Söyleşinin tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.

Paylaşın

AK Partililer Ve MHP’liler De Borsada Batanlar Arasında!

Borsa İstanbul’da aracı kurumlar ve manipülatörleri batma noktasına getiren kriz öncesinde Takasbank’ın VİOP “Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nda Sicil bazında pozisyon limitlerinde artışı öngören prosedür değişikliğine gitmesi, kriz sonrasında ise eski halinden daha da aşağıya çekmesi sorgulanıyor. Borsa İstanbul’un risk iştahını artıran bu değişikliğe gitme nedeni ve talimatın kim tarafından verildiğine cevap aranıyor.

Cumhuriyet’ten Miyase İlknur’un haberine göre; bankacılık hisselerinde sıradışı yükselişe neden olan alışlar başlamadan önce 31 Mayıs 2022 tarihinde Takasbank aniden bir prosedür değişikliğine imza atıyor. Bankalar ve aracı kurumlara yönelik yapılan açıklamada Takasbank’ın Merkezi Risk Yönetimi Ekibi, VİOP’ta “Sicil bazında pozisyon limiti”ni düzenleyen Madde 24’te yapılan değişikliği şöyle duyuruyor:

“Sicil bazında pozisyon limitleri, piyasada yaşanan gelişmeler ve Borsa’nın görüşü alınarak Genel müdür tarafından beş olan limit artışı, 10 katına kadar çıkarılabilir.”

Bunun anlamı bir kişi ya da kurum 1 liralık yatırımına karşılık on kat alım ya da satım yapabilir. Bir diğer anlatımla eskiden 5 olan riskli pozisyonunu 10 kat yükseltme hakkına sahip olur.

Ağustos ayından başlayarak hızla yükselen son bir haftada ise 12 kat tavan yapan banka hisseleri, Takasbank’ta ekrandan kimlerin hangi hisselerde ne kadar hacimlik işlem yaptığını gören bankacılık ve emeklilik fonlarını yönetenler, manipülatörlerin pozisyonun neredeyse 10 kat hacminde hisse satışı yaparak hem manipülatörleri hem bu kişilere teminat artırmadan pozisyon açan aracı kurumları açığa düşürdüler. VİOP’ta teminat tamamlama krizi nedeniyle Takasbank fonu kilitlendi.

Önce yükselt, sonra düşür

Sorunun çözümü için teminat oranları artırılırken zor duruma düşen aracı kurumlardan Ahlatçı ve Alnus Yatırım’a kredi açıldı. Büyük zarara uğrayan Gedik Menkul Değerler ise sermaye artışına gitmek zorunda kaldı.

Borsa İstanbul yönetimi daha önce beş kat tavan yapan hisselerde yatırımcıların aşırı volatilitenin getirdiği risklerden korunması için Volatilite Bazlı Tedbir Sistemini devreye sokarken 12 kez tavan yapan bankacılık hisselerinde ne teminat yükseltilmesi ne hisselerin brüt takasa alınması ne de devre kesicilerin devreye sokulması gibi önlemlere başvurdu. Ancak balon patladığında ve hem yatırımcılar hem manipülatörler hem de aracı kurumlar büyük zararlara uğradıktan sonra bazı tedbir kararları aldı. Bu tedbirlerden birisi de VİOP’ta kriz öncesinde 5’ten 10’a çıkardığı limit bazındaki artış oranını bu kez, prosedür değişikliğine gittiği 31 Mayıs 20022 tarihinden öncekinin bile altına indirdi. 30 Mayıs’ta 5 olan sicil bazlı limit yükseltme oranı 31 Mayıs’ta 10’a çıkaran Takasbank, 6 Ekim’de bu kez 3’e düşürdü.

Siyasiler de battı

Borsada bir koyup on kazanma iştahı nedeniyle bankacılık hisselerine çok sayıda siyasinin ve üst düzey bürokratın da yatırım yaptığı ve büyük zarara uğradığı hem siyasi hem de borsa kulislerinde dillendiriliyor. Eski bakan olan bir AKP yöneticisinin 4 liradan 5 milyon lot TSKB hissesi aldığı, 7 MHP milletvekilinin 100 milyona yakın para kaybettiği ve iktidara yakın Ahlatçı Yatırım’la birlikte paralarını kurtarmak için manipülatörlere operasyon yaptırıldığı iddiaları havada uçuşuyor.

Kişisel servetlerinin neredeyse tamamını yitirmiş manüpilatörlerin tutuklandığı davada gizlilik kararı alınması ilk kez karşılaşılan bir durum. Daha önce manipülasyon yapan kişiler hakkında ya işlem yasağı getirilir ya da tutuksuz yargılanırdı. Bir başka iddia ise dava kapsamında ikinci bir operasyon yapılacağı.

Paylaşın

AK Parti’nin ‘Başörtüsüne Anayasal Güvence’ Paketi Şekillenmeye Başladı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne ‘yasal güvence’ çağrısı sonrası harekete geçen, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) başörtüsüne “anayasal güvence” sağlamaya dönük mini anayasa değişikliği paketi şekillenmeye başladı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın paketin “anayasa hukukçularının görüşleri alınarak olgunlaştırılması” yönündeki talimatı doğrultusunda, partinin hukukçu kurmaylarının hafta boyunca çalışarak teklif metnine son biçimini vermesi bekleniyor.

Parti yönetimi birden fazla seçenek üzerinde çalışırken ağırlıklı görüş;  başörtüsüne anayasal güvence için 10 ve 24’üncü, ailenin korunması gerekçesiyle de  41’inci maddenin değiştirilmesi yönünde.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Ekim’de Twitter hesabından, başörtüsüne ‘yasal güvence’ çağrısına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen haftaki grup toplantısında, “anayasal güvence” hamlesiyle karşılık vermesinin ardından, siyaset gündemi bir kez daha “başörtüsü tartışmasına” kilitlendi.

Erdoğan’ın, “ailenin korunmasını” da içerecek şekilde bir anayasa değişikliği teklifini “süratle” hazırlamaları için “talimat verdiğini” duyurduğu Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve partinin hukukçu kurmayları geçen hafta çalışmalara başladı.

Anayasa hukukçuları ve bazı sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınarak hazırlanan çalışmalar, hafta başında yapılan kabine toplantısında Bakan Bozdağ tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisine sunuldu.

Ancak hazırlanan taslak metnin, bazı anayasa hukukçularının uyarısı üzerine yeniden değerlendirilmesi kararı alındı.

Edinilen bilgiye göre Erdoğan da teklif metninin anayasa hukukçularının görüşleri doğrultusunda “olgunlaştırılması”nı istedi.

Üç madde öne çıktı

AKP’nin hukukçu kurmayları, dün de bir araya gelerek, mini paket üzerindeki çalışmaları sürdürdü.

Edinilen bilgiye göre mini paket, Erdoğan’ın da grup toplantısında işaret ettiği şekilde “başörtüsü” ve “ailenin korunmasını da içerecek şekilde hazırlanacak.

Partide ağırlıklı görüş, başörtüsüne anayasal güvence için “kanun önünde eşitlik” ilkesini düzenleyen 10, “din ve vicdan özgürlüğü”ne ilişkin 24’üncü maddelerinde değişiklik yapılması yönünde.

10’uncu maddede, 2008’de yapılan değişiklik esas alınmakla birlikte, “kamu hizmeti alan ve kamu hizmeti veren” açısından, kanun önünde eşitliğin daha net olarak tanımlanabileceği ifade ediliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği 2008’de yapılan anayasa değişikliğinde söz konusu maddeye, “Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” hükmü konulmuştu.

Anayasa’nın “din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24’üncü maddesinde kimsenin eğitim ve çalışma yaşamında, kılık kıyafetinden dolayı “ayrımcılığa tabi tutulamayacağına” ilişkin hüküm konulması  üzerinde duruluyor. Ayrıca üniforma, cübbe giyerek mesleğini yapanların da bu kıyafetlerinin bütünlüğünü bozmayacak şekilde başörtüsü kullanmasına ilişkin düzenleme de yapılabileceği belirtiliyor.

Parti kulislerinde bu konuda, “Hakimler, genç kızların taktığı gibi çiçekli başörtüsü yerine cübbesine uygun şekilde başörtüsü kullanabilir” örneği veriliyor.

İptal gerekçeleri de dikkate alınacak

Yeni anayasa teklifi hazırlanırken, Anayasa Mahkemesi’nin 2008’deki iptal gerekçeleri de dikkat alınıyor.

Anayasa değişikliği ile ilgili ancak “şekil denetimi” yapması gereken Anayasa Mahkemesi’nin “yapılacak anayasa değişikliklerinin” Anayasa’nın başlangıç ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen ilk dört maddesindeki ilkelere, özellikle laiklik ilkesine aykırı olamayacağı gerekçesiyle iptal kararı verdiğine dikkat çekiliyor.

Bu çerçevede, bazı milletvekillerinin AYM’nin “içerik denetimi”ni engelleyici hükümler konulmasını önerdiği öğrenildi. Yansıyan bilgilere göre toplantılara katılan bazı milletvekilleri ise anayasanın başlangıç bölümünde değişiklik gerekebileceği görüşünü dile getirdi. Ancak, böyle bir değişiklik, yeni bir tartışma başlatacağı için, teklif metninde yer alması beklenmiyor.

Aile korumaya “eşcinsel evliliği” gerekçesi

Erdoğan’ın isteği doğrultusunda, “aileyi güçlendirme ve koruma” gerekçesiyle Anayasa’nın 41’inci maddesinde değişiklik planlanıyor. Böyle bir değişikliğe gerek duyulmasının nedeni olarak, Anayasa ve Medeni Kanun’da “LGBTİ bireylerin evlenmesini yasaklayan bir hüküm olmaması” gösteriliyor.

Bazı AKP kurmayları, dünyada “eşcinsellik ve cinsiyetsizleştirme akımlarının yaygınlaşmaya başladığını” savunarak, önlem alınmazsa yakın gelecekte Türkiye’de “nesillerin devamlılığının tehlikeye girebileceğini”  savunuyorlar.

Bu çerçevede, 41’inci maddedeki “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” hükmünün, “aile kadın ve erkeğin birlikteliğinden oluşur” şeklinde değiştirilmesi öneriliyor. Ancak bu düzenlemenin pakette yer alıp almayacağı net değil. AKP kurmayları, muhalefetin itiraz etmesi halinde, değişikliğin başörtüsüne anayasal güvence ile sınırlı kalabileceğini ifade ediyorlar. Ancak bu konudaki son sözü de Erdoğan’ın söyleyeceği anımsatılıyor.

Medeni Kanun formülü de gündemde

Anayasa değişikliği ile ilgili yapılan toplantılarda ailenin korunmasına ilişkin anayasa değişikliğinden vazgeçilmesi halinde ise Medeni Kanun’da değişiklik yapılarak “eşcinsel evliliklerin önlenmesi” formülü de gündeme geldi. Bu çerçevede “Evlenme engelleri” başlıklı 129. Maddede değişiklik yapılabiceleği ifade ediliyor.

Söz konusu madde, “Üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında, kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında; evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında” evlenmeyi yasaklıyor. Evlenme yasağına “aynı cinsiyetten kişiler”in de eklenebileceği ifade ediliyor.

Muhalefete sunulacak

AKP, hazırladığı teklif metnine, ittifak ortağı MHP ile son şeklini verdikten sonra başta yasa değişikliği teklifini hazırlayan CHP olmak üzere, muhalefet gruplarının da görüşüne sunacak.

Sadece başörtüsüne anayasal güvence içeren bir anayasa değişikliğinin, metnin ortaklaştırılması halinde en yüksek oyla ve referanduma gerek kalmadan geçmesi güçlü olasılık olarak görünüyor. Ancak “ailenin korunması” önerisinin muhalefeti bölebileceği yorumu yapılıyor.

Hatta muhalefet kulislerinde Erdoğan’ın bu öneriyi, “Altılı masada çatlak yaratmak için” koyduğunu savunanlar da var.

AKP’nin seçime giderken, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olan Saadet Partisi gibi muhafazakar tabana sahip partileri tutum almaya zorlarken, karşı  çıkan partilere de “eşcinselliği savunuyorlar” söylemi üzerinden hedef alma taktiği izleyeceği yorumları yapılıyor.

Muhalefet “paketten düşürme” taktiği izleyebilir

Kulislerde, AKP’nin, 41. madde değişikliğinde ısrar etmesi halinde ise muhalefetin bu düzenlemeyi paketten düşürme taktiği izleyeceği konuşuluyor.

Anayasa değişikliklerinin referandum koşullu kabulü için bile en az 360 milletvekilinin “kabul” oyu kullanması gerekiyor.

Ancak AKP ve MHP’nin sandalye sayısı 335’te kalıyor.

Muhalefet partilerinin, sadece başörtüsü ile ilgili düzenlemelere destek verip ailenin korunmasına ilişkin maddeye ret oyu kullanarak, bu düzenlemeyi paketten düşürmesi olasılık dahilinde görülüyor.

Paylaşın

NASA, Dimorphos Adlı Asteroidin Yönünü Değiştirmeyi Başardı

NASA, 160 metre genişliğinde yörüngesi olan Dimorphos adlı astroidin yönünün değiştiğini, uzay ve Dünya’da yer alan teleskoplar aracılığıyla yaptıkları ölçümlemeler sayesinde tespit edildiğini duyurdu.

NASA Başkanı Bill Nelson, “Bu görev, evrenin bize fırlatacağı herhangi bir şeye karşı NASA’nın hazır olmaya çalıştığını gösteriyor. NASA, gezegeni savunmakta ciddi” açıklamasında bulundu.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) bir asteroidin yönünü değiştirme girişiminin başarılı olduğunu duyurdu.

NASA’nın geçen ay Dart misyonu kapsamında fırlattığı uzay aracı, Dimorphos adlı bir asteroide tam isabetle çarpmıştı. Misyonun amacı büyük ölçekli bir asteroidin Dünya’ya çarpmasını engellemek için yönünün nasıl değiştirilebileceğini tespit etmeyi amaçlıyordu.

Kasım 2021’de fırlatılan uzay aracı, yolculuğunu tamamladığında asteroide çarptı ve hızıyla yörüngesini değiştirmeye çalıştı. NASA, dün yaptığı açıklamada bu denemenin başarılı olduğunu duyurdu.

Bilim insanları, 160 metre genişliğinde bir yörüngesi olan Dimorphos adlı astroidin yönünün değiştiğini, uzay ve Dünya’da yer alan teleskoplar aracılığıyla yaptıkları ölçümlemeler sayesinde tespit etti.

Bir futbol stadyumu büyüklüğünde olan Dimorphos, kendisinden beş kat daha büyük olan Didymos asteroidinin her 11 saat 55 dakikada yörüngesine giriyordu.

Yapılan deney sonucu Dimorphos, Didymos’a yaklaştı ve bu süre 11 saat 23 dakikaya indi.

 Dart’ın misyonunun başarısı, hedefin çok büyük olmaması ve önceden planlanlama yapılması halinde Dünya’ya yönelik tehditlerin savurulabileceğini gösterdi.

NASA Başkanı Bill Nelson, “Bu görev, evrenin bize fırlatacağı herhangi bir şeye karşı NASA’nın hazır olmaya çalıştığını gösteriyor. NASA, gezegeni savunmakta ciddi” açıklamasında bulundu.

“Bir film senaryosu gibiydi, ancak bu Hollywood değil” diyen Nelson, “Eğer yarın öbür gün, bir asteroidin Dünya’yı tehdit ettiğini öğrenirsek ve bu Dünya’ya zarar verecek bir büyüklükte olursa, Tanrı’ya şükürler olsun ki bu denemeyi başarıyla gerçekleştirdik” dedi.

NASA’nın bu misyonu, Netflix’in çok ses getiren “Don’t Look Up” ve 1998 yapımı “Armageddon” filmlerinin senaryosundaki gibi Dünya’ya tehlike arz edebilecek gök cisimlerine karşı kurumun hazırlandığının da bir kanıtı.

 Don’t Look Up adlı komedi filminde Leonardo DiCaprio ve Jennifer Lawrence’ın canlandırdığı iki astronom, Dünya’yı yok edecek bir kuyruklu yıldızın yaklaşmakta olduğu konusunda insanlığı uyarmak için basının ilgisini çekmeye çalışıyordu, ancak kimse tarafından umursanmıyorlardı.

İki astronumun kuyruklu yıldızın yönünün değiştirilmesi için kurguladığı planın hayata geçmesinde sürekli engeller ortaya çıkıyordu.

Projenin gelişmesi yedi yıl sürdü

330 milyon dolarlık proje yedi yılda geliştirildi.

NASA’nın Dart programından bilim insanı Dr. Tom Statler ise bir asteroidin davranışının bir diğerinden farklılaşabileceğini vurgulayarak bu deneyden çok fazla sonuç çıkarılmaması uyarısında bulundu.

Deneme Dünya’dan 11 milyon kilometre uzaklıktaki Dimorphos asteroidi üzerinde yapıldı.

Dart’ın navigasyon sistemi Dart, yolculuğunun son 50 dakikasında küçük astroit Dimorphos’u, büyük astreoit Didymos’tan ayırt edebildi.

NASA, Dimorphos’un Dünya için herhangi bir tehlike oluşturmadığını ve bu denemenin de asteroidi Dünya’ya doğru yönlendirmeyeceğini belirtmişti.

Dart’ın üzerindeki kamera, 160 metre genişliğindeki Dimorphos’a çarptığı ana kadar her saniye bir fotoğraf yolladı. Fotoğraflar çarpma anında uzay aracının da yok olmasıyla kesildi.

Uzmanlar gökyüzü araştırmaları ve istatistiksel analizler sayesinde Dünya’ya çarpması durumunda tüm yaşamı yok edebilecek asteroidlerin yüzde 95’inin tespit edildiğini ve bunların herhangi bir tehlike oluşturmadığını söylüyor.

Ancak insanlık üzerinde çok büyük etkileri olabilecek ve henüz tespit edilmemiş daha küçük asteroidler olabilir.

Dimorphos gibi bir asteroidin Dünya’ya çarpması durumunda 1 kilometre çapında ve yüzlerce metre derinliğinde bir krater oluşabilir ve bunun etkisi oldukça büyük olur.

Bundan dört yıl sonra Avrupa Uzay Ajansı’na ait üç uzay aracı, Hera adlı bir misyonla Didymos ve Dimorphos adlı asteroitlerde takip çalışmaları gerçekleştirecek.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

8 Ayda Kaynağı Belirsiz Para Girişi 28,3 Milyar Dolar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından açıklanan ödemeler dengesi verilerine göre, kaynağı belirsiz para girişlerini gösteren net hata ve noksan kalemi ağustosta 3,96 milyar dolar oldu.

Bu rakam Ocak-Ağustos döneminde 28,31 milyar dolar olarak gerçekleşti. Geçtiğimiz yılın ilk 8 ayında bu rakam 13,5 milyar dolar olmuştu. Ülkeye kaynağı belirsiz para girişi 2022’nin ilk 6 ayında17,5 milyar dolarla rekor kırmıştı. Böylece kaynağı belirsiz para rekor seviyenin üstündeki seyrini sürdürdü.

Net hata ve noksan kalemi nedir?

Mahfi Eğilmez’in tanımına göre, Bir ülkenin dış dünya ile ekonomik ilişkilerini gösteren ödemeler dengesine ilişkin verilerin derlenmesinde ortaya çıkan hatalar ve eksikliklerin ödemeler dengesi tablosunda gösterildiği kaleme net hata ve noksan adı veriliyor

TCMB metinlerinde ‘net hata noksan’ kalemi içinse “Verilerin değişik kaynaklardan elde edilmesi, değerleme, ölçme ve kayıt zamanı farklılıkları yaratmakta; sonuç itibarıyla oluşan farklar Net Hata ve Noksan (NHN) kalemine ‘kalıntı’ şeklinde yansımaktadır. Bu kalem, finans hesabından, cari işlemler hesabı ve sermaye hesabının çıkarılmasıyla elde edilmektedir” ifadeleri yer alıyor.

Ödemeler dengesi istatistikleri ve dolayısıyla net hata ve noksan kalemi de, hem geçici nitelikteki verilerin zaman içinde kesinleşmesi hem de yeni bir kaynaktan veri derlenmeye başlanması nedeniyle geriye dönük olarak güncelleniyor.

İthalat ve ihracattaki gümrük ve banka kayıtlarındaki farklılıkların yanı sıra turizm gelir ve giderlerinin izlenebilmesi için yürütülen anket çalışmaları sonucunda hesaplanan gelir veya gider, bankaların döviz varlıklarına artış veya azalış olarak yansımamışsa, aradaki fark ‘net hata noksan’ kalemine yansıtılıyor.

Yastık altında saklanan para ve değerli metallerin sisteme giriş ve çıkışları da kaynağı belirsiz giriş ve çıkışlar olarak kayda geçiyor.

Net hata ve noksan kalemi neden artıyor?

Sermaye girişlerinin zayıfladığı, TL’de değer kayıplarının yaşandığı, vergi ve varlık barışı olduğu dönemlerde yerleşiklerin yurtdışı mevduat kaynaklı sermaye hareketlerinin artması da net hata ve noksan kaleminde rakamları artırıyor.

Türkiye’de yerleşik kişilerin yurtdışı mevduat verilerinin kapsanmasındaki eksiklikler ve Türk sahipli yabancı bayraklı gemiler ve navlun verileri de net hata ve noksan kaleminde etkili oluyor.

Paylaşın

İnşaat Maliyetinde Rekor Artış

İnşaat maliyet endeksi, 2022 yılı ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1,98, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 116,98 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 2,23, işçilik endeksi yüzde 1,16 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 129,61, işçilik endeksi yüzde 83,84 arttı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ağustos ayı inşaat maliyet endeksi verisini açıkladı.

Buna göre, inşaat maliyet endeksi, 2022 yılı ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1,98, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 116,98 arttı.

Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 2,23, işçilik endeksi yüzde 1,16 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 129,61, işçilik endeksi yüzde 83,84 arttı.

Bina inşaatı maliyet endeksi, bir önceki aya göre yüzde 2,25, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 113,05 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 2,61, işçilik endeksi yüzde 1,17 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 124,38, işçilik endeksi yüzde 83,97 arttı.

Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksi, bir önceki aya göre yüzde 1,10, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 130,51 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 1,09, işçilik endeksi yüzde 1,13 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 147,20, işçilik endeksi yüzde 83,36 arttı.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu ‘Başörtüsü’ Tartışmasına Noktayı Koydu

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başörtüsü kanun teklifine, ‘anayasa değişikliği’ ile cevap veren AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sosyal medya üzerinde ‘Bu konu kapanmıştır’ yanıtını verdi. 

Bir dizi ziyaret için ABD’de bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabı üzerinden bir video mesaj paylaştı. Kılıçdaroğlu, “Burası New York, Manhattan. ABD’nin en pahalı iş muhiti… Tanıdığım bir ailenin gökdelenine “hayırlı olsuna” geldim. Erdoğan kim, anayasa, aile kim… Onunla ne aile konuşulur ne anayasa. Bu konu kapanmıştır. diyerek başörtüsü kanun teklifini hatırlattı.

TÜRGEV ve Ensar Vakfı ortaklığı ile kurulan Türken’in inşa ettiği Manhattan’da yer alan bina önünde konuşan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Duydum ki birileri senin siyasal rehinen kalsın diye benim yaptığım öneriyi yine kabul etmemiş yan çizmiş. Anayasa ile aileyi korumaktan bahsetmişsin. Eğer bir aile konuşulacaksa konuşulacak yer burası. Senin ailen burada. Burası New York’un en pahalı yeri Manhattan. Bu da ailenin yaptırdığı gökdelen. Oğlunun kızına gönderdiği paralarla bu gökdelen yapıldı. Yapılmaya devam ediliyor. Sevgili Erdoğan aileyi konuşmak istiyorsan ve gerçekten samimiysen gel buradan başlayalım” ifadelerini kullandı.

CHP’nin kanun teklifinde ne var?

Kılıçdaroğlu ve CHP’li milletvekillerinin imzasını taşıyan “Kadınların Yürüttükleri Mesleğin İcrası Kapsamındaki Kılık ve Kıyafeti Giymek Dışında Herhangi Bir Zorlamaya Tabi Tutulamaması Hakkında Kanun Teklifi” Meclis Başkanlığına sunulmuştu

Kadının kıyafetinin; bireylerin yaşam tarzı, inancı ve etnik aidiyetinin siyasetin konusu olmaması gerektiği vurgulanan teklifte, şu ifadelere yer verilmişti:

“Geçmişte yaşanmış bazı baskıcı uygulamalar toplumsal hafızamızda olumsuz izler bırakmış, ayrıca siyaseten istismar aracı olagelmiştir. Yakın geçmişimizde üniversite öğrencilerinin başörtüsüyle eğitim hakkı engellenmiş, kamuda kadınların başörtülü çalışmasına izin verilmemiştir. Benzer engellemelerin ve yasaklamaların bir daha yaşanmaması için her türlü önlemi almak parlamentonun ve kamu idaresinin görevidir. Genelge, talimat, yönetmelik ya da diğer idari düzenlemeler ve hiyerarşik amirlerinin emirleriyle kadının ne giyeceğine ya da giymeyeceğine yönelik yapılmış zorlamalara son vermek ve kadının kıyafet seçme özgürlüğünü kanuni güvence altına almak için bu teklif hazırlanmıştır. Teklif ile kadınlarımızın Anayasa ile güvence altına alınan kişisel ve mesleki kıyafet özgürlüklerinin korunması öngörülmektedir.”

Teklifte sadece 3 madde var

Üç maddeden oluşan teklife göre, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamayacak.

Paylaşın