TİP’ten ‘Siyasette Yumuşama’ Açıklaması: Oyun, Erdoğan Daha Otoriterleşecek

Türkiye İşçi Partisi (TİP), siyasal gelişmelerin değerlendirildiği parti meclisi toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, Erdoğan’ın “siyasette yumuşama veya normalleşme” mesajına ilişkin, yumuşamanın bir oyun olduğu ve Erdoğan’ın daha da otoriterleşeceği vurguladı:

Haber Merkezi / “Saray Rejimi’nin ve Erdoğan’ın bir tür ‘yumuşama ‘dönemine gireceği beklentisi yersizdir ve muhalefeti yönetmek için başvurulan bir oyun kurma niyetinden öteye geçmesi mümkün değildir. Üstelik Şimşek Programı’nın devamını dayatan koşullar iktidarın toplumsal tepkiyi kontrol edebilmek için daha da otoriterleşmesini gerektirecek ve Şimşek Programı’yla bir uyumsuzluğu bulunmayan düzen muhalefeti de bu otoriter adımlara onay vermeye zorlanacaktır.”

İstanbul’da toplanan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Parti Meclisi toplantısı sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgede şu ifadelere yer verildi:

“31 Mart seçimleri ülkemizin yakın ve orta vadeli geleceğini etkileyecek çok sayıda sonuç yaratmıştır. Bunlar arasında en önemlisi ise, Türkiye’nin yapısal krizinin kırılganlık düzeyinin yükselmiş olmasıdır. Türkiye, önümüzdeki dönem boyunca siyasal, iktisadi ve ideolojik boyutlarıyla derinleşen bir yapısal kriz sürecinde olacaktır ve 31 Mart seçimleriyle oluşan tablo bu kriz sürecini dinginleştirmek yerine daha da kırılganlaştırmıştır. Dahası, bu kriz sürecinde olası bir kırılmanın hangi gündemlerde olabileceğine dair de ciddi ipuçları ortaya çıkmıştır.

Saray Rejimi’nin 31 Mart seçimlerinden ağır bir yenilgiyle çıkmış olmasının birçok nedeni bulunmakla birlikte, gerçek hızı ve şiddetine şimdi ulaşacak olan Şimşek Programı’nın bu kayıpta önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Esas olarak emekçilerin haklarına ve yaşamlarına yönelik kapsamlı bir saldırı anlamına gelen ve kemer sıkma politikalarıyla birlikte ülkemiz emekçilerini daha da derinleşmiş bir yoksulluk ve işsizlik ortamına sokacağı belli olan Şimşek Programı hem büyük sermayenin hem uluslararası kapitalizmin hem de Saray iktidarının zorunlulukları ve çıkarları gereği yürürlükte tutulacaktır. Şimşek Programının kararlı biçimde uygulanacak olması önümüzdeki dönemin siyasal ve toplumsal gündemlerine dair veriler sunmaktadır.

Son yıllarda yaşanan bölüşüm şoku ve bunun yol açtığı toplumsal yıkım telafi edilebilir ve geri döndürülebilir olmaktan çıkarak kalıcılık kazanma eğilimindedir. Ücretlerin asgari ücret ortalamasına çekilmesi, enflasyon sonucunda alım gücünün düşmesi, emeklilerin yaşamını sürdürmekte zorlanacak denli yoksullaşması, gençlerin hem eğitim hayatlarının hem ekonomik geleceklerinin tamamen kararması, işgücü dışına düşen ve sosyal yardımlarla yaşayabilen kent ve kır yoksullarının durumunun hiçbir umut barındırmaması gibi yıkıcı sonuçların yanı sıra, enflasyonun maliyetinin emekçilere yıkılmasıyla birlikte işsizlik sorununun da katlanarak büyümesi gündemdedir. Bu bölüşüm şokunun bir bölüşüm kavgasına dönüştürülmesi en önemli siyasal görevlerdendir.

Saray Rejimi’nin ve Erdoğan’ın bir tür “yumuşama” dönemine gireceği beklentisi yersizdir ve muhalefeti yönetmek için başvurulan bir oyun kurma niyetinden öteye geçmesi mümkün değildir. Üstelik Şimşek Programı’nın devamını dayatan koşullar iktidarın toplumsal tepkiyi kontrol edebilmek için daha da otoriterleşmesini gerektirecek ve Şimşek Programı’yla bir uyumsuzluğu bulunmayan düzen muhalefeti de bu otoriter adımlara onay vermeye zorlanacaktır.

Yeni Anayasa tartışmalarının da “yumuşama” beklentisi gibi siyasal karşılığının olmadığı, Anayasayı ve AYM kararlarını Can Atalay ve 1 Mayıs örneklerinde olduğu gibi yok sayan bir iktidarın yeni anayasa yapma ehliyeti olmadığı açıktır. Bu haliyle muhalefet cephesinin de saray rejiminin açmaya çalıştığı Anayasa tartışmalarını meşrulaştırmama görevi önünde durmaktadır.

Erdoğan’ın en önemli özelliği, farklı sınıf ve fraksiyonların çıkarlarını devlet nezdinde temsil ve regüle edebilme gücünü elinde toplaması olmuştur. Bu anlamda “tek adam” sadece keyfi siyasal/ideolojik kararlar aldığı için değil esas olarak sınıfların devletle ilişkisinin kendi aracılığından geçmesini zorunlu kıldığı için tek adamdır. Bu “tek adam” konumunun sarsılma olasılığı 31 Mart seçiminin yine çok önemli sonuçlarından biridir. YRP gibi partilerin yükselişinde de dinci/gerici ajandaya sadakatten çok Erdoğan’ın bazı sınıf ve fraksiyonlar için devlete ulaşma kanalı olma rolünü, en başta Şimşek Programı nedeniyle, yerine getirememesi etkili olmuştur.

YRP’nin yükselişini salt dinci/gerici ideoloji/kimlik ekseninde anlamlandırmak yeterli değildir. Elbette, başta Filistin konusunda olmak üzere AKP’nin sergilediği etik-politik tutarsızlıklar YRP tarafından kullanılmış ve sonuç alınmıştır. Ama daha önemlisi, YRP’ye akan oyların arkasında derinleşen ve kalıcılaşmaya başlayan bölüşüm şokunun en çok emekçiye, esnaf ve küçük işletmeciye vurması, Şimşek Programıyla büyük sermayenin alenen kollanması, rantiyenin büyümesi ve gösterişçi tüketim, yolsuzluk ve rüşvetin sıradanlaşması gibi etkenler bulunmaktadır.

CHP, hiç kimsenin tahmin etmediği bir başarıya imza atmıştır. CHP’nin başarısının arkasında yatan en önemli neden, bir tür “kendiliğinden popülizm” olarak adlandırılabilecek, eklektik, geniş halk kesimleri açısından alternatif olacak bir makro ekonomik programa dayanmayan, daha ziyade sosyal hizmet sunumunu ve alımını sorunsallaştıran pragmatik söylemidir. İmamoğlu ve Yavaş’ın ulusal çapta siyasal figürlere dönüşmesi de CHP’nin halka seslenme kanallarını açmıştır. Ayrıca bu seçimde ittifak modelinin kullanılmaması da seçmende olumlu yansıma bulmuştur.

Son olarak, Kürt siyaseti ile optimum mesafenin korunması da bu başarıda pay sahibi olmuştur. CHP’nin başarısında cumhuriyetçi bir konsolidasyonun ya da laikliğe yönelik bir kararlılığın etkisi olmadığı gibi, seçmenin CHP tercihinde de böylesi bir aktif siyasal/ideolojik temsilden ziyade AKP’den kurtulma isteğinin ivediliği belirleyicidir.

CHP’nin birinci parti konumuna gelmesi, devletin ve uluslararası güçlerin de dikkate almak zorunda olacağı bir olgudur ve içinden geçtiğimiz süreçte CHP yönetiminin hem devlet hem de uluslararası güçler nezdinde yeni pazarlıklar/taahhütler için zemin yoklama çabalarına tanık olunacaktır. Bu yoklamaların bir diğer anlamı da bir tür Post-Erdoğan dönemi senaryosunun daha ciddi bir olasılık haline gelmesidir. Sermayenin kazanımlarının korunması ve Şimşek Programı’nın devamlılığı, uluslararası politikadaki misyon ve rolün sürdürülmesi, Kürt sorununda devlet yönelimine uyumlanma ve emekçiler ile sol üzerinde hegemonya tesis edilmesi CHP’nin bu ilişkilerdeki gerilimli başlıklarını oluşturacaktır.

“Kürt halkı ile dayanışmayı büyütmek ve süreklileştirmek vazgeçilmez bir görevdir”

DEM Parti, 31 Mart seçimlerinden hem Kürt halkının kazanımlarını koruyacak hem de ülkemizin Saray iktidarı karşısındaki direncini büyütecek bir başarıyla çıkmıştır. Onca hukuksuzluğa ve adaletsizliğe rağmen DEM Parti ve Kürt halkı Saray baskısına karşı koyabilmeyi, haklarını ve mevzilerini kazanabilmeyi, bu arada metropollerde AKP adaylarına kaybettirecek tutumu sergilemeyi başarmıştır ve bu başarı örgütlü bir halk mücadelesinin önemini ortaya koymuştur. Buna karşın, seçimin hemen ertesinde Van’da gerçekleştirilmek istenen irade gaspı girişimi, her ne kadar bu girişim Kürt halkının ve ilerici demokrat kamuoyunun dayanışması ile boşa düşürülmüş olsa da, Saray Rejimi’nin kayyum ve baskı politikalarına devam etme niyetini göstermiştir. Saray Rejimi’ne karşı direnişinde Kürt halkı ile dayanışmayı büyütmek ve süreklileştirmek vazgeçilmez bir görevdir.

Türkiye İşçi Partisi, Saray Rejimi’ne karşı yürütülen ve önümüzdeki dönemde birçok başlıkta derinleşerek büyümesi gereken toplumsal muhalefet direncinin parçası, öncü gücü olmaya devam edecektir. TİP, ülkemizin muhalefet saflarını terk etmeyecek, muhalefetin ortak gücünü büyütecek, ancak kişiliksizleşmeye ve belirgin özelliklerinin silikleşmesine de izin vermeyecektir. TİP, muhalefet safları içerisinde mevcut direnci geriye çeken ve pasifize etmeye çalışan her girişimle mücadeleyi sürdürecektir. Esas olarak da TİP, muhalefet safları içinde uzlaşmaz ve devrimci bir çizginin sadece temsilciliğini yapmayıp bu çizginin güçlendirilmesini ve baskın hale getirilmesini hedefleyecektir. Bunu yaparken muhalefetin toplam gücünü zayıflatmak yerine güçlendirmeyi gözetecektir.

Türkiye İşçi Partisi, kurulduğu günden bu yana, ülkemiz işçi sınıfının çıkarları ve hakları için mücadele etmeyi ilk sıraya koymuştur ve bundan sonra da bu çizgisini koruyacaktır. Ülkemizin temel sorunlarında devrimci bir sınıf çizgisi izlemeyi başaran TİP, cumhuriyet fikrinin savunulmasından laikliğin yok edilmesine, kadınların haklarının budanmasından gençlerin geleceksizliğe mahkum edilmesine, doğa ve kentlerin talan edilmesinden uluslararası savaş politikalarına dahil olunmasına kadar tüm mücadele gündemlerinde işçi sınıfının çıkarlarını merkeze alan bir devrimci çizgiyi temsil edecek ve bu ayrıksı gibi duran tüm mücadele gündemlerini ortak bir siyasal hata doğru yönelten ideolojik hegemonya mücadelesinde ısrar edecektir.

Şimşek Programı’yla birlikte her geçen gün daha da derinleşen ve emekçileri nefes almanın imkansız olduğu bir yoksulluk ve işsizlik cenderesine sokan kriz karşısında mücadele ise TİP’in doğal ve birincil gündemidir. Asgari ücret, geçim sıkıntısı, yoksulluk ve işsizlik, adaletsiz vergi düzeni, kamusal/sosyal hizmetlerin tasfiyesi gibi gündemlerde TİP, net, uzlaşmaz ve çözüm önerilerini de içeren tezlerini ülke çapında seslendirecek, örgütleyecek ve mücadeleye dönüştürecek, bu tezlerini, kazandığı yerel yönetimlerde örnek halkçı belediyecilik uygulamaları yaratarak hayata geçirecektir.

TİP, kitleselleşme perspektifi sayesinde hem hızla büyüyerek emekçilerin temsilciliğini üstlenmiş hem de bir bütün olarak sosyalist harekete uzun zamandır sahip olmadığı seslenme imkanları sağlamıştır. Kitleselleşme perspektifi kararlılıkla sürdürülerek, büyümenin aynı zamanda örgütlenmeye dönüştürüleceği önlemlerle TİP emekçilerle buluşmaya ve büyümeye devam edecektir. Sosyalist hareketin tarihsel sorunlarından biri olan toplumsal mevzi ve aygıtlar yaratamamak, bu nedenle de kalıcı, tutarlı ve odaklanmış bir siyasal çizgi izleyememek sorunu da bu sayede çözülebilecektir. Bu açıdan, TİP, önümüzdeki dönemde kitleselleşme perspektifini toplumsallaşma aşamasına bağlayacak; parti yapısı ve işleyişinin kurumsallaşması ile parti örgütlerinin ülke toprağına daha sıkı bağlarla kök salması için kalıcı mevziler kazanmaya odaklanacak ve üye sayısını artırmaya devam ederken örgütlülüğünü güçlendirecektir.”

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Bu Ülkeyi Faşistlere Terk Etmek Yok

Balıkesir’in Burhaniye İlçesi’nde halka seslenen TİP Lideri Erkan Baş, “Bizim başka gidecek ülkemiz yok. Bu güzel ülkeyi bu faşistlere, bu yobazlara, bu gericilere terk etmek yok. Hep birlikte bu ülkeyi karanlıktan kurtaracağız” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, seçim çalışmaları kapsamında Balıkesir’in Burhaniye İlçesi Cumhuriyet Meydanı’nda vatandaşlara seslendi. ANKA’nın aktardığına göre, Erkan Baş, şunları söyledi:

“Omuz omuza, kol kola, yürek yüreğe adımlarımızı birleştirirsek bu gidişatı değiştirebiliriz. Türkiye İşçi Partisi, 31 Mart’a giderken sizlere ve sizlerin aracılığı ile sesimizin ulaştığı tüm yurttaşlarımıza esas olarak bunu söylüyor. Değişmemiz şart ve kısa yoldan zafer yok arkadaşlar. Birileri gelsin bizi kurtarsın, biz birilerine oy verelim onlar bizim yerimize bu ülkeyi değiştirsin dediğimiz anda AKP’ye, MHP’ye, bu faşist iktidara mahkum oluruz. Sizlerle paylaşmak istediğim ilk şey budur.

İkincisi, ben de aynı sizin gibiyim; 14- 28 Mayıs seçimlerine giderken, bu ülke değişsin, bu iktidardan kurtulalım diye elimizden gelen her şeyi yaptık ama olmadı. Hepimizin morali bozuldu, canı sıkıldı. Hepimiz öfkelendik. Aramızda daha genç olan arkadaşlar, ‘Bırakıp gideceğim yurt dışında yaşayacağım’ dedi. 3- 5 gün moralimiz bozuldu, canımız sıkıldı. Ondan sonra dedik ki; hayır. Bizim başka gidecek ülkemiz yok. Bu güzel ülkeyi bu faşistlere, bu yobazlara, bu gericilere terk etmek yok. Hep birlikte bu ülkeyi karanlıktan kurtaracağız.

“O gerici zihniyeti, geriletmek için mücadele edeceğiz”

Size bir itirafta bulunmak istiyorum; iddia ediyorum en heyecansız seçimleri yaşıyoruz. Türkiye’nin bin tane ilçesi var, il var, belde var bunların belki 900 tanesinde herkes birbirine seçim sonuçlarını zaten anlatıyor. Aday o olmuş bu olmuş, şu olmuş öteki parti olmuş hiçbir önemi yok. Bakıyorsunuz seçimler neredeyse formalite olarak yapılıyor. Gördüğüm başka bir şey daha var; Türkiye İşçi Partisi nerede aday çıkartsa, iddia ortaya koyduysa orada seçim yapılıyor, orada gerçekten bir umut ortaya çıkıyor.

Herkes şunu bilsin; Türkiye İşçi Partisi ülkenin dört bir yanında, bine yakın il, ilçe ve belde de ilk hedefimiz AKP- MHP faşist iktidarını, halka ait olan ve onlara geçici süreyle verilmiş ve gasp ettikleri belediyeleri bunlardan geri almak için mücadele ediyoruz. Bu seçimin bizim açımızdan en önemli görevi, sorumluluğu halka ait olan ama sadece kendilerini zengin etmek için, sadece eşi, dostu, akrabayı zengin etmek için halka hiçbir şey yapmadan halktan sürekli alarak ama karşılığında hiçbir şey vermedikleri o gerici zihniyeti, ben merkezci zihniyeti Türkiye’nin her yerinde geriletmek için mücadele edeceğiz.”

Paylaşın

TİP’ten Anayasa Mahkemesi’ne Can Atalay Başvurusu

Türkiye İşçi Partisi (TİP), vekilliği düşürülen Can Atalay için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. Başvuruda; Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işleminin yokluğunun tespiti ve iptali istendi.

Haber Merkezi / Türkiye İşçi Partisi (TİP), Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesinin yok hükmünde olduğunun tespit edilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) cezaevindeki Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin iptali için bugün Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Can Atalay ve TİP Genel Başkanı Erkan Baş adına avukatları aracılığıyla Yüksek Mahkemeye yapılan başvuruda; Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işleminin yokluğunun tespiti ve iptali istendi.

Sol Haber’in edindiği bilgilere göre, başvuru dilekçesinde; Meclis’te Yargıtay’ın 3 Ocak 2024 tarihli kararının okunduğu belirtildi ancak bu karar ile ilgili “Mecliste okunan Yargıtay’ın 03.01.2024 tarihli kararı milletvekilliğinin düşmesine esas olabilecek Can Atalay ile ilgili ‘kesin hüküm içeren’ bir karar değil, AYM’nin ikinci ihlal kararının uygulanmama kararıdır” denildi.

Dilekçede; “Açıkça yanlış bir karar okunarak milletvekilinin düşürülmesi yok hükmündedir” değerlendirmesinin yapıldığı öğrenildi.

Can Atalay hakkında, Anayasa Mahkemesi’nin ikinci ihlal kararı sonrasında da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara uyulmaması ve karar verilmemesinin; dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesinin ve Dairenin 3 Ocak kararı ile Anayasa Mahkemesi kararına uymayarak yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmemesinin ve cezanın infazının devamına neden olunmasının; Anayasanın 83 ve 67 maddelerinin ve kişi özgürlüğü ve güvenliğinin düzenlendiği 19. maddesinin ihlali olduğu ifade edildi.

Anayasa Mahkemesi’ne sunulan dilekçede; şu değerlendirmeler yapıldı: Anayasa Mahkemesi 25.10.2023 tarihli kararında, milletvekili seçilmiş olması nedeniyle infazın durdurulmasına ve bulunduğu cezaevinden salıverilmesinin sağlanmasına karar verdiğine ve yine Anayasa Mahkemesi 21.12.2023 tarihli kararı ile bir kez daha infazın durdurulmasına ve bulunduğu cezaevinden salıverilmesinin sağlanmasına karar verdiğine göre, ortada; tutmayı sona erdirmeyi zorunlu kılan, Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş ve uyulması zorunlu olan yargısal bir karar vardır. AYM’nin TBMM’nin milletvekilliği düşürme işleminin yokluğunu tespit ederek iptaline kararı vermesi gerekmektedir.

Ne olmuştu?

Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan sekiz sanıktan biri olan Atalay, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, 26 Nisan 2022’de darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 25 Nisan 2022’de verdiği karara ilişkin temyiz incelemesini 23 Eylül 2023’te tamamladı ve Atalay’ın yasama dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesiyle yargılamada durma kararı verilmesi ve tahliye edilmesi talebini reddetti.

Karar üzerine dava, Atalay’ın bireysel başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. 12 Ekim’de bir üyenin dosyaya hazırlanamadığını beyan etmesi gerekçesiyle Atalay’ın bireysel başvurusunu erteleyen AYM, cezaevinde tutuklu bulunan Atalay’ın ‘seçilme hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği’ haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin Atalay hakkında verdiği kararını reddetti. Davayı yeniden değerlendiren AYM, Atalay’a karşı ikinci kez hak ihlali yapıldığı yönünde karar aldı ve Atalay’a 100 bin TL manevi tazminat ödenmesi, mahkumiyet kararının infazının durdurulması ve tahliyesi için kararın İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine oybirliğiyle hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin ikinci hak ihlali kararına uyulmaması yönünde hüküm verdi ve kararında, AYM kararının “hukuki değerinin olmadığı”nı belirtti. Yargıtay’ın AYM’nin kararını tanımayarak mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması hukuk tartışmalarını alevlendirmişti.

Paylaşın

TBMM Genel Kurulu’nda “Can Atalay” Gerilimi

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda muhalefet ve iktidar milletvekilleri arasında gerilime neden olmaya devam ediyor.

Haber Merkezi / TBMM Genel Kurulu’nda devam eden görüşmelerde AK Parti adına söz alan Grup Başkanvekili Özlem Zengin, konuşması sırasında kendisine tepki gösteren milletvekillerine “Bir grup milletvekili Meclis’i terörize ederek, toplumu terörize ederek iş yapabileceğini zannediyor” sözleriyle tepki gösterdi.

Zengin, şu ifadeleri kullandı: “Bir grup milletvekili Meclis’i terörize ederek, toplumu terörize ederek iş yapabileceğini zannediyor. Meclis’in asli dili kelimelerdir. Meclis’in asli dili hukuktur. Dün burada yapılan (Yargıtay’ın Atalay kararının okunması) Anayasa’ya uygun bir eylemdir. Şunun altını çizmek istiyorum; her şey hukuk zemininde varlık kazanmıştır.”

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in konuşması sırasında muhalefet sıralarından sık sık sesler yükseldi.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “Bu işler babayiğit olmakla değil anayasayı iyi bilmekle geçiliyor. Sokaklar, mahallerle bilir babayiğitliğimizi” derken, AK Partili bir vekil “Bir okusana 14. maddeyi” diye bağırdı.

Bunun üzerine Gökhan Günaydın, “Usül tartışması yapıyoruz. Ya AYM üyelerini de Yargıtay üyelerini de siz atadınız. Atadığınız adamlar aralarında kapışıyor. Utanmadan bunu sorun haline getiriyorsunuz. Biz mi atadık AYM üyelerini, Yargıtay üyelerini. Aranızda anlaşamıyorsunuz. Bana laf ettiriyorsun” diye yanıt verdi.

Bunun üzerine AK Parti sıralarından bağrışmalar devam etti. Günaydın bu kez bir AK Partili vekile “Sen bir susar mısın, susmazsan başka bir şey yapacağım” diye seslendi.

AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler’e de tepki gösteren Günaydın “Grup başkanısın yakışıyor mu, bir sakin ol. Gel istediğin yerde istediğin kadar konuşalım. Hukuktan, Meclis’ten konuşalım. Ne kadar meraklısın ya milletvekilliğini düşürmeye. İçinizde faşizm nasıl bu kadar ortaya çıktı. Bir milletvekilliği düşürülüyor, biraz bunun utancını, hüznünü yaşa ya. Yargılanan adama iki kez kovuşturma yok kararı, beraat kararı verildi. Siyasi yargılama nedir, başınıza gelince anlarsınız. Dünyada hiçbir parlamento bir milletvekilliğini düşürmek için bu kadar hevesli olmaz mı ya?” ifadelerini kullandı.

CHP’nin itirazı reddedildi

CHP’nin, Can Atalay hakkındaki Yargıtay kararı okunurken yaşanan protestolar nedeniyle kararın duyulmadığı, bu nedenle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin usul itirazı ise reddedildi. TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ, “Kesin hüküm okundu, karar tutanağa geçirildi” ifadeleriyle itirazı reddetti.

Ne olmuştu

Anayasa Mahkemesi, (AYM) Gezi Davası’ndan tutuklu bulunan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’la ilgili ikinci kez hak ihlali kararı vermişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk ihlal kararında olduğu gibi, dosyayı Yargıtay’a göndermişti.

Daire, “Anayasa Mahkemesi’nce verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını, bu bağlamda Anayasa’nın 153/6. Maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını” belirterek Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmamasına karar vermişti.

Öte yandan Can Atalay’ın avukatlarının bundan sonra izleyecekleri hukuki yollar ve Anayasa Mahkemesi’ndeki süreç yakından takip ediliyor. Atalay’ın avukatlarının milletvekilliğinin düşürülmesi kararının iptali için Anayasa Mahkemesine başvuracağı bildirildi.

Başvurunun, TBMM Genel Kurulu’nda okunan Can Atalay hakkındaki Yargıtay kararının “yok hükmünde olduğu” gerekçesi ile yapılacağı da belirtildi.

Paylaşın

Liderlerden Can Atalay Tepkisi: Artık Kanun Devleti Bile Değiliz

Siyasi parti liderleri, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine tepki gösterdi.

İYİ Parti Lideri Akşener, “Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararıyla birlikte artık anayasasız bir devlet tehlikesine doğru sürükleniyoruz” ifadelerini kullanırken, DEVA Partisi Lideri Babacan, “Sayenizde artık kanun devleti bile değiliz” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ise, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin darbe olduğunu ifade ettiler.

Siyasi parti liderlerinin Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine ilişkin tepkileri şöyle:

Sosyal medya hesabından videolu bir açıklama yayınlayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bu darbe girişimine karşı direneceğiz, mücadele edeceğiz. Bu mücadelede herkesi direnmeye, mücadeleye ve bu darbe girişimine karşı pozisyon almaya, tepki göstermeye davet ediyoruz!” dedi.

Konuşmasında, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında iki kez hak ihlali kararı verdiğini, bu karara mahkeme ve Yargıtay’ın uymayarak Atalay’ı tahliye etmediğini hatırlatan Özgür Özel, “Biraz önce karar okutulurken, bu Meclis’in hakkını, hukukunu savunacak Meclis Başkanı neredeydi? Birleşik Arap Emirlikleri’nde. Okuttuğu kararda Meclis’e ayar veriyorlar, millete ayar veriyorlar. Meclis Başkanı’na bu kararı hala niye okutmuyorsun diyorlar. Ve böyle bir karar okutuldu” ifadelerini kullandı

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un kararın kendisinin Meclis’te olmadığı sırada okutulmasını istediğini iddia eden Özel, “Meclis Başkanı demiş ki, ‘Aman ben dışarıdayken okutun bu kararı’. Bekir Bey’e yetki vermiş, Bekir Bey vekalet ederken kararı okuttu. Güya bu ayıptan, rezaletten kendini kurtaracak. Başını Birleşik Arap Emirlikleri’ne gömünce bu yapılan büyük hukuksuzluğu, Meclis’e saygısızlığı, sana saygısızlığı görmemiş mi oluyorsun?” diye konuştu.

Burada elbette baş sorumlu, sarayda oturan, bütün yetkileri kendisinde toplayan, Anayasa’yı kendisi için önce ihlal eden sonra Anayasa’yı OHAL şartlarında kendine uyduran birisinin yargıyı da kontrol etmesidir” diyen Özel, şöyle devam etti:

“Anayasa Mahkemesi geçit vermedi ama buna geçit verenler Yargıtay’dır, AK Partili yöneticilerdir ve en büyük sorumluluk sahibi de Meclis Başkanı’nın ta kendisidir. Bütün Türkiye’ye sesleniyoruz, Anayasa’nın yok sayılması devletin yok sayılmasıdır. Bugün bir maddeyi yok sayanlar, yarın öbür maddeyi yok sayarlar. Malımızın, canımızın güvencesi anayasadır. Anayasa olmazsa devlet olmaz. Anayasa’yı yok sayanlar bugün Can Atalay’a, Hatay’a ama yarın sana tehdittir. Bu darbe girişiminin karşısında Anayasa’yı korumak her vatandaşın görevidir. Direneceğiz, mücadele edeceğiz.”

“Artık kanun devleti bile değiliz”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Başörtüsü yasaklarına, siyasi parti kapatma davalarına karşı başvurduğunuz mahkemeleri ezip geçtiniz. Hakkı savunan yargıçlar sayesinde o koltuklarda oturup hakkı savunan Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorsunuz. Sayenizde artık kanun devleti bile değiliz” açıklamasını yaptı.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Bugüne kadar yargı makamları arasında çözülemeyen bir anayasal devlet krizine, ne yazık ki bu akşam Türkiye Büyük Millet Meclisi de dahil oldu” dedi.

“Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararıyla birlikte artık anayasasız bir devlet tehlikesine doğru sürükleniyoruz” diyen Akşener, “Sayın Erdoğan’ın devlet organları arasındaki sorunu çözmek yerine, daha da büyütmeyi seçmesine biz elbette şaşırmadık! Ancak anayasamız, milletin andıdır! Andını çiğnediğiniz bir milletin iradesini bu saatten sonra nasıl temsil edeceksiniz? Uyguladığınız kararların meşruiyetini neye dayandıracaksınız? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hukuka, adalete ve vicdanlara düşürdüğünüz bu gölgeyle nasıl yöneteceksiniz?” ifadelerini kullandı.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına rağmen kontrollü Yargı, keyfine göre ülke yöneten Erdoğan’ın ‘korku’larına göre karar veriyor. Muhalafet diyerek bir tavır sınırlaması yapmadan Türkiye’de hukuka, demokrasiye, adalete, bir asırlık gayretlerimize ve geleceğe kıymet veren her bir vatandaşımız Can Atalay’ın Milletvekilliğinin düşürülme çabasına, bu garabete dur demeli, itiraz etmelidir!” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kararın darbe olduğunu belirterek, “Hatay halkının vekili Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi siyasi darbedir! Saray’ın talimatıyla alınan bu kararla TBMM tarihine kara bir leke daha bulaşmıştır. TBMM’de okunan karar yok hükmündedir. Siyasi rehine olarak cezaevinde tutulan #CanAtalay halkın vekilidir. Hiçbir siyasi darbe bu gerçeği değiştiremez!” ifadelerini kullandı.

Uygulamanın hukuk aykırı olduğu belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Hatay Milletvekili ve yoldaşımız Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi hukuksuzluktur, haksızlıktır, gayri meşrudur. Kabul etmiyoruz! Bu iktidar açıkça suç işlemektedir. Olan biten anayasal bir darbedir. #CanAtalay ve demokratik siyaset hakkını kullandığı için rehin tutulan arkadaşlarımız özgürleşene kadar mücadelemizden tek bir geri adım atmayacağız” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Artık bu iktidarı tanıyamıyorum. Birlikte her türlü yasağa, baskıya, engellemeye karşı mücadele ettiğimiz; demokrasinin tesisi, milli iradenin egemenliği, düşünce ve inanç özgürlüğü için omuz omuza mesai harcadıklarımız, o koltuklarda oturanlar olamaz. Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı verdiği Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi, seçmen özgürlüğünün ipotek altına alınması, seçilenlerin hürriyetinin tehdit edilmesidir. Bu kararı alanları kınıyorum!” ifadelerini kullandı.

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, “Anayasa Mahkemesi, Can Atalay hakkında ‘hak ihlali’ kararı vermiştir. Can Atalay, cezaevinde değil TBMM’de olmalıdır. TBMM’nin, Can Atalay’ın Milletvekilliğini düşürmesi yanlıştır” dedi.

“Anayasa’yı yok sayan bir iktidar, öncelikle kendi meşruiyetini yok saymaktadır!”

Saadet Partisi ise bir açıklama yayınladı: “Adaletin olmadığı yerde zulüm ve baskı vardır! Baskı ve zulmün kime yapıldığına bakmaksızın adaletin yanında durmak inancımızın gereğidir. Öte yandan her iktidar, meşruiyetini Anayasa’dan alır. Anayasa’yı yok sayan bir iktidar, öncelikle kendi meşruiyetini yok saymaktadır!

Bilinmesini isteriz ki bizim Can Atalay ile siyasi ve sosyal hiçbir benzerliğimiz yoktur. Ancak milli irade ile seçilmiş bir kişinin vekilliğini, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen, düşürmek amasız-fakatsız bir hukuk ihlalidir. Bu skandal karara imza atanları kınıyoruz. Adalet önünde herkes eşittir. Bu eşitliği ve yasaları yok sayarsanız artık bir hukuk devleti olma vasfını yitirmiş olursunuz.”

Ne olmuştu

Anayasa Mahkemesi, (AYM) Gezi Davası’ndan tutuklu bulunan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’la ilgili ikinci kez hak ihlali kararı vermişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk ihlal kararında olduğu gibi, dosyayı Yargıtay’a göndermişti.

Daire, “Anayasa Mahkemesi’nce verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını, bu bağlamda Anayasa’nın 153/6. Maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını” belirterek Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmamasına karar vermişti.

Paylaşın

TİP Milletvekili Can Atalay’ın Vekilliği Düşürüldü

Tutuklu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine yönelik Yargıtay kararı Türkiye Millet Meclisi Genel Kurulu’nda okundu ve böylece vekilliği düşürüldü.

Haber Merkezi / Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan 8 sanıktan biri olan Atalay, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, 26 Nisan 2022’de darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri karar okunurken kürsüye yürüdü ve Bozdağ’a tepki gösterdi.

Ellerindeki dövizleri anayasaları TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ’a gösteren milletvekilleri Anayasa’yı çiğniyorsunuz”, Okuyamazsınız” diye seslendi. Bozdağ, oturuma ara verirken, muhalefet milletvekilleri genel kurul kürsüsünde kararı protesto etti.

Verilen aranın ardından TBMM Başkanvekili Bozdağ, çalışmalara devam edilememesi gerekçesiyle oturumu kapattı. Genel Kurul, çalışmalarına çarşamba günü devam edecek.

Kararın okutulması öncesinde siyasi partilerin grup başkanvekilleri söz aldı. Saadet Grup Başkanvekili Bülent Kaya, gruplara son dakikada haber verildiğini belirterek kararın bugün okutulmamasını istedi.

İYİ Parti Grup başkanvekili Erhan Usta ise Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM kararına uymamasını eleştirdi. “Biz Can Atalay’ın tarafında değiliz. Anayasa ve hukukun yanındayız” diyen Usta, Yargıtay’ın bu tutumuyla kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü kavramına aykırı olduğunu söyledi.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit de Genel Kurul’un açılmasına 5 dakika kala Atalay kararının okunacağı bilgisinin paylaşılmasını eleştirerek, bu kararın okunmasıyla Anayasa’ın bir kez daha ihlal edileceğini söyledi.

Koçyiğit “Halkın iradesine darbe yapan iktidar olarak tarihe geçtiniz. Halk, millet iradesine darbe yapıyorsunuz burada. TBMM Başkanı da yurtdışında. Can Atalay kararının bugün burada okunmasını reddediyoruz. Sizi Anayasa’ya uymaya davet ediyoruz” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın ise kararın okunmasının, “Anayasal düzenin kalıp kalmadığının” da göstergesi olacağını söyledi. Şimdiye kadar kararı okutmayan TBMM Başkanı Kurtulmuş’un karar okunacağı gün yurt dışında olmasını eleştiren Günaydın, “TBMM Başkanı! Birleşik Arap Emirlikleri’nde saklanarak Meclis’teki hukuksuzluktan kaçamazsın” diye konuştu.

AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise Atalay hakkındaki yargı kararı kesinleştiği için Anayasa gereği kararın okutulduğu görüşünü savundu.

Daha sonra Bozdağ, Atalay hakkındaki kararı okutacağını duyurdu. Bu açıklamayı TİP, CHP ve DEM Parti milletvekilleri alkışlarla protesto etti.

Ne olmuştu?

Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan sekiz sanıktan biri olan Atalay, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, 26 Nisan 2022’de darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 25 Nisan 2022’de verdiği karara ilişkin temyiz incelemesini 23 Eylül 2023’te tamamladı ve Atalay’ın yasama dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesiyle yargılamada durma kararı verilmesi ve tahliye edilmesi talebini reddetti.

Karar üzerine dava, Atalay’ın bireysel başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. 12 Ekim’de bir üyenin dosyaya hazırlanamadığını beyan etmesi gerekçesiyle Atalay’ın bireysel başvurusunu erteleyen AYM, cezaevinde tutuklu bulunan Atalay’ın ‘seçilme hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği’ haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin Atalay hakkında verdiği kararını reddetti. Davayı yeniden değerlendiren AYM, Atalay’a karşı ikinci kez hak ihlali yapıldığı yönünde karar aldı ve Atalay’a 100 bin TL manevi tazminat ödenmesi, mahkumiyet kararının infazının durdurulması ve tahliyesi için kararın İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine oybirliğiyle hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin ikinci hak ihlali kararına uyulmaması yönünde hüküm verdi ve kararında, AYM kararının “hukuki değerinin olmadığı”nı belirtti. Yargıtay’ın AYM’nin kararını tanımayarak mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması hukuk tartışmalarını alevlendirmişti.

Paylaşın

Cumhur İttifakı’nda “Anayasa Mahkemesi” Sorunu

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkındaki gerekçeli kararı, ana omurgasını AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı‘ndaki çatlağı derinleştirmeye aday olduğu öne sürüldü:

“TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Yargıtay’ın uyarısını dikkate almayıp Atalay kararını Genel Kurulda okutmaması oldu. Bu da MHP liderinin bütün çıkışlarına rağmen AK Parti’nin -ilk günlerdeki heyecanlı tartışmalardan sonra- AYM ve Yargıtay kavgasına girmek istemediğini gösterdi.”

Gazeteci Murat Yetkin, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki gerekçeli kararının Cumhur İttifakı‘ndaki çatlağı derinleştirmeye aday olduğunu söyledi.

Yaşananları yetkinreport.com’da yayımlanan yazısında değerlendiren Yetkin, şunları kaydetti:

“(…) AYM, Gezi Davasında 18 yıl hapse çarptırılmış durumda TİP Milletvekili seçilen Can Atalay’ın daha önce Yargıtay’dan dönen tahliye kararında ısrar etmişti. Bu arada öne çıkmayan ancak en önemli etken, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Yargıtay’ın uyarısını dikkate almayıp Atalay kararını Genel Kurulda okutmaması oldu.

Bu da MHP liderinin bütün çıkışlarına rağmen AK Parti’nin -ilk günlerdeki heyecanlı tartışmalardan sonra- AYM ve Yargıtay kavgasına girmek istemediğini gösterdi. AYM gerekçeli kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından birkaç saat önce Bahçeli’nin hala DEM ve CHP’yi kapatmıyorsa AYM’nin kapatılmasından söz etmesi bu Cumhur’da bu alandaki rahatsızlığın da arttığına işaret. (…)”

Ne olmuştu?

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan 8 sanıktan biriydi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Nisan 2022 tarihinde Gezi Davasında Osman Kavala’yı “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay’ın arasında bulunduğu 7 sanığı ise darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

Can Atalay, cezaevinde tutuklu bulunurken 14 Mayıs seçimlerinde TİP’ten Hatay milletvekili seçildi. AYM, Gezi Davası’nda tutuklanan Can Atalay’ın 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesiyle ilgili yapılan başvuruda 25 Ekim’de oy çokluğuyla “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay için “hak ihlali” kararı vererek tahliyesinin gerektiğine hükmeden AYM kararını reddederken, hak ihlali kararı veren AYM üyelerinin yetkilerini aştığını belirtti. Yargıtay, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı da aldı.

Tahliye kararının uygulanmaması üzerine AYM’ye yapılan ikinci başvuruda 21 Aralık’ta ikinci kez, oy birliği ile hak ihlali kararı verildi. AYM’nin kısa kararı Gezi Davası’na bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme ikinci hak ihlali kararını da uygulamadı.

Paylaşın

Can Atalay Düğümü Yine Çözülmedi: Dosya, Yeniden Yargıtay’a Gönderildi

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tahliyesine karar verdiği tutuklu Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın dosyasını görüşen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden Yargıtay’a gönderdi.

Haber Merkezi / İhlal kararının Yargıtay’dan kaynaklandığı savunan mahkeme, kararına ilişkin yaptığı değerlendirmede özetle şu ifadeleri kullandı:

“Her ne kadar ilgili Mahkeme olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi gösterilmiş ise de, kovuşturma aşamasının ilk derece mahkemesi safahatinde başvurucu Şerafettin Can Atalay’ın milletvekili olarak bulunmadığı, genel hükümlerine göre yargılamanın yapılarak neticelendirildiği, söz konusu düzenlemeler dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesince verilen bireysel başvuruya konu ihlal kararı Mahkememizin kararına ilişkin olmayıp,

Yargıtay ilgili Ceza Dairesince verilen tahliye talebinin reddi kararına ilişkin olduğu, dosyanın ilgili Daire önünde bulunduğu sırada başvurucunun milletvekili seçildiği ve bireysel başvuruya konu ihlalin bu Dairenin kararından kaynaklandığı, ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılarak bireysel başvuruya ilişkin karar verildiği, bu karara karşı yeniden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu kullanmak suretiyle başvuru yapıldığı,

Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirme neticesinde ilgili başvuruya konu kararın Mahkememize yeniden gönderildiği, Belirtilen başvuruya konu yeni değerlendirmelerin Yargıtay 3. Ceza Dairesinin vermiş olduğu karara dair olduğu gözetilerek karara ilişkin oluşan yeni hukuki duruma karşı Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılmakla, dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hüküm kurulmuştur.”

“Anayasa’ya karşı suç işlemişlerdir”

Kararın ardından adliye önünde açıklama yapan Can Atalay’ın avukatı Özgür Urfa “10 saatin sonunda yaza yaza iki buçuk sayfalık evrağa imza atmışlar. Elimizdeki karar bir mahkeme kararı değildir. Yukarıda bu karara imza atan üç kişi cübbe giymiş olsa da hakim falan değildir. Bu üç kişi suçludur. Anayasa’ya karşı suç işlemişlerdir. AYM’yi de Anayasayı da tanımıyoruz demişlerdir. Anayasal rejime karşı başkaldırmışlardır. Bu üç hakimin derhal bu gece HSK tarafından açığa alınması gerekmektedir.

Yerlerine yeni hakimler görevlendirilerek bu karar yeniden değerlendirilmek zorundadır. Böyle bir rezalet böyle bir kepazelik olamaz. 2 buçuk sayfa yazdık demek 10 saattir iktidardan talimat aldık demektir. İktidar partisinden onun küçük ortağınının talimatlarıyla hareket ediyoruz demektir. Onun Yargıtay’daki temsilcilerinin talimatıyla biz bu karara imza attık demektir. ‘AYM yok, Anayasa yok’ demektir. Siz bunları tanımıyorsanız biz de sizi tanımıyoruz. Hakim değilsiniz, birer emir erisiniz!” dedi.

Ne olmuştu?

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Gezi Davası’nda Osman Kavala ile birlikte yargılanan 8 sanıktan biriydi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Nisan 2022 tarihinde Gezi Davasında Osman Kavala’yı “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay’ın arasında bulunduğu 7 sanığı ise darbeye teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

Can Atalay, cezaevinde tutuklu bulunurken 14 Mayıs seçimlerinde TİP’ten Hatay milletvekili seçildi. AYM, Gezi Davası’nda tutuklanan Can Atalay’ın 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesiyle ilgili yapılan başvuruda 25 Ekim’de oy çokluğuyla “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetti.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay için “hak ihlali” kararı vererek tahliyesinin gerektiğine hükmeden AYM kararını reddederken, hak ihlali kararı veren AYM üyelerinin yetkilerini aştığını belirtti. Yargıtay, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı da aldı.

Tahliye kararının uygulanmaması üzerine AYM’ye yapılan ikinci başvuruda 21 Aralık’ta ikinci kez, oy birliği ile hak ihlali kararı verildi. AYM’nin kısa kararı Gezi Davası’na bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme ikinci hak ihlali kararını da uygulamadı.

Paylaşın

Can Atalay Kararının Gerekçesi Açıklandı: AYM Kararları Bağlayıcı

Gezi Davası’ndan cezaevinde bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay milletvekili Can Atalay’a ilişkin ikinci kararının gerekçesini açıklayan Anayasa Mahkemesi (AYM), “Herhangi bir yargısal makamın AYM kararlarının bağlayıcılığını tartışma yetkisi verilmediği” vurguladı.

Haber Merkezi/ Anayasa Mahkemesi (AYM), Can Atalay’la benzer durumda olan Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven hakkında AYM’nin vermiş olduğu kararlarına daha önce Yargıtay Ceza Kurulu’nun uyduğunun da altını çizerek bu konuda “bağlayıcılık” olduğuna işaret etti.

AYM, kararında, “Kamu gücü eylemi, işlemleri ve ihmallerinin Anayasa’ya uygunluğu kesin ve bağlayıcı olarak karara bağlama yetkisi münhasıran Anayasa Mahkemesine aittir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verdiğinde herhangi bir merciin bu kararın Anayasa’ya veya kanuna uygun olup olmadığı incelemesi ve yetersizliği yok” ifadelerine yer verdi.

Anayasa Mahkemesi (AYM), hakkında iki kez hak ihlali kararı vererek tahliyesine hükmettiği Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’la ilgili son kararının gerekçesini açıkladı.

2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle AYM’ye bireysel başvuru imkanının getirdiği belirtilen kararda “Yapılan düzenlemeyle bireysel başvuruları inceleme görevi verilmek suretiyle Anayasa Mahkemesi’ne özgürlükleri koruma ve yükseltme misyonu da yüklenmektedir” ifadeleri yer aldı.

Karara AYM üyeleri İrfan Fidan, Muhterem İnce ve Muammer Topal’ın ortak ‘karşı oy’ gerekçesi yazdı. Gerekçeli kararında süreci ve ilk kararın uygulanmamasının hukuksuzluğunu anlatan AYM, Yargıtay’a da kendi kararıyla yanıt verdi.

Yüksek Mahkeme, bireysel başvurular üzerine verdiği kararların Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.2015 tarihli kararına atıf yaptı:

“Anayasa Mahkemesi’nin diğer kararları gibi, bireysel başvuruları inceleyen bölüm kararları da yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlamaktadır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi’nin emsal niteliğindeki bu kararı karşısında mevcut içtihadların yeniden gözden geçirilmesi gerekmiştir.’ şeklinde açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır.”

AYM, akşam saatlerinde de Can Atalay dosyasına ilişkin web sitesinden açıklama yapmış, “Yargıtay’ın Anayasa hükümlerini gözardı ederek verdiği kararla şekillenen süreç Anayasa’nın sözüne açıkça aykırı” demişti.

Ne olmuştu?

Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde TİP Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ı, milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmemesinin “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetmiş ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Can Atalay’ın tahliye edilmesi için gerekçeli kararı göndermişti.

Kararı inceleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, yetkinin kendilerinde olmadığını öne sürerek, dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne sevk etmişti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa’nın açık hükümlerine rağmen Can Atalay hakkında tahliye kararı verilmeyeceğine hükmetmiş ve Can Atalay hakkında hak ihlali kararına imza atan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması yönünde karar vermişti.

Can Atalay’ın avukatları bu durum üzerine AYM’ye ikinci bir başvuru yapmış ve Atalay’ın “bireysel başvuru” hakkının da ihlal edildiğine dikkat çekmişti.

21 Aralık’ta ikinci kez Can Atalay’ın dosyasını görüşen AYM, Can Atalay’ın seçilme hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla, ilk AYM kararının uygulanmayarak Can Atalay’ın tahliye edilmemesi sebebiyle bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine ise oybirliğiyle karar vermişti.

Paylaşın

Erkan Baş, Erdoğan’a Seslendi: Oğlunun Gemileri İsrail’le Ticaret Yapıyor

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulunan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Gazze bombalanırken, çocuklar katledilirken, hastaneler vurulurken orada ticaret devam ediyor. Şimdi hemen açıklama yapmış şirketlerden bir tanesi, diyor ki ‘O anlaşma savaştan önce yapılmıştı’. Ne zaman gitti, savaşta gitti, bizim de şirket olarak yapacak bir şeyimiz yoktu. Niye? Çünkü para Gazze’den daha önemli sizin için. Babası burada Filistin’e dua eder, oy toplar; oğulları İsrail’e gemi gönderir, kasaları doldurur. Siyasal İslamcılık budur” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki haftalık basın toplantılarının sonuncusunu bugün düzenledi. Erkan Baş, Tahir Elçi Davası’ndan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluğuna, “dolandırılan futbolcular” davasından Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan’ın İsrail’le ticari ilişkilerine, Şahintepe Barınma Meclisi ve “Ekokırım Yasası” mücadelesinden deprem bölgesindeki atanamayan öğretmenlere, gündeme ilişkin birçok konu hakkında açıklamalarda bulundu.

İleri Haber’in aktardığına göre; TİP Genel Başkanı Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Tahir Elçi, kayıtlara faili meçhul diye geçen bir cinayete kurban gitti. Bugün duruşması yapılıyor. Herkesin gözleri önünde işlenen bu cinayetin üzerinden 8 yıl geçmiş olmasına rağmen etkin bir soruşturma, etkin bir yargılama yürütülmediğini hep beraber görüyoruz.

Cinayet işlendikten 5 yıl sonra davası açılıyor, 3 yıldır da ağır aksak ilerliyor. Biz benzer durumları bir emekçinin hak davasında, işe iade davasında görüyoruz. Kıdem davalarının aylarca, yıllarca sürdüğünü görüyoruz. Burada da bir dava görülüyormuş gibi yapılıyor. Üzeri örtülmek isteneceğinden eminiz ama bir kez daha bugünkü duruşma vesilesiyle ifade edelim: Tahir Elçi davasının sonuna kadar takipçisi olacağız. Güpegündüz bir sokak ortasında Tahir Elçi’yi katletmeye cesaret edenler, o katilleri cezalandırmamak için de uğraşacaklar ama elinde sonunda hak ettikleri cezayı mutlaka alacaklar. Hep birlikte takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Bir diğer hukukçu, bugün bu toplantıyı gerçekleştirdiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin seçilmiş bir üyesi, sevgili Can Atalay. Sevgili Can Atalay’ın yarın itibariyle milletvekilliği seçildiği günden bugüne tamı tamına 200 gün geride kalmış olacak. 200 gündür Can Atalay esir tutuluyor ve bu esaret Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmiş durumda, Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın tahliye edilmesi gerektiğini söylemiş durumda. Ama bütün bunlara rağmen hala Can Atalay esir tutuluyor. Bugüne kadar süren hukuksuzluklara rağmen Can Atalay’ın, Gezi Davası tutuklarının tümünün halkın vicdanındaki yerinin ne olduğunu biliyoruz, görüyoruz. Can’ın milletvekili seçilmesi bu sürecin önemli göstergelerinden bir tanesidir.

Şu anda bu bir yargı darbesiyle, sözde ‘yargı kurumları arasındaki ihtilaf’ diye anlatılmak isteniyor ama açık, net, Anayasa’yı ayaklar altına alan bir yargı darbesiyle devam eden bu haksız, hukuksuz tutukluluğun bitene kadar bizim gündemimizden hiç düşmeyeceğini, halkın kendisine verdiği görevleri yerine getirmesinin koşullarını yaratmak üzere sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim.

Son olarak unutmadan hatırlatalım: Gezi kaldı, Gezi Parkı kaldı, Gezi’de ağaçlar kaldı ve Gezi’nin vekili de vekil olarak kalacak. Biz hepimiz burada olacağız ama Gezi’den darbe çıkartmaya kalkanlar, bunu başaramayınca hukuku ayaklar altına alanlar, yasaları, Anayasa’yı ayaklar altına alanlar, güçlerine güvenerek her şeyi yapabileceklerine inananlar bunlar mutlaka gidecekler ve giderken bu halka karşı işledikleri tüm suçların hesabını da verecekler. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Peki Türkiye’de hukukun durumuna ilişkin olarak bunlar olurken, Türkiye’de hukuk nelerle ilgileniyor? Tahir Elçi davasıyla ilgilenmiyorlar, o cinayeti açığa çıkartmaya çalışmıyorlar. Can Atalay’ın uğradığı haksızlık, hukuksuzluk; Hatay halkının, hepimizin uğradığı haksızlık, hukuksuzluk devam ediyor. Ama bakıyorsunuz, örneğin günlerce fenomenlerin görgüsüzlüğünü tartışıyoruz, kara para aklamalarını tartışıyoruz, milyonlarca liralık lüks arabaları konuşuyoruz, hala da bu paraların gerçek sahiplerinin kim olduğu belli değil. Ama Maliye’nin, MASAK’ın yıllarca bunları bulamadığını görüyoruz.

Hatırlayacaksınız, günlerce Dilan Polat’lar gibi çeşitli fenomenlerin sözde hayatlarını, şatafatlı gösterilerini izledik. Belki bu ülkede yüz binlerce genç bu insanlara özendi. ‘Kapitalizmin insanları bir gün zengin edebileceği hülyası’ bunun üzerinden pazarlandı. Şimdi tam o kapanırken, bu sefer ‘futbolcuların kaptırdıkları paralar’ skandalı ortaya çıktı, elden milyonlarca doları gidip bankacıya vermiş bu futbolcular. Altını çizerek şunu paylaşmak istiyorum, dolandırıldıklarını anlayınca savcılıktan önce Tayyip Erdoğan’ı arıyorlar, ‘Bizim paralarımızı kurtar’ ricasını iletiyorlar. Memleketin geldiği hali daha iyi ne anlatabilir?

Şimdi mesele hukuki olarak bir dosyaya dönüştürülmüş durumda, bakalım mağdur edildiği söyleyen futbolcuların davaları ne kadar sürede sonuçlanacak? Yani katillere, mafya babalarına, uyuşturucu ticareti yapanlara, dolandırıcılara karşı çok ağır aksak ilerleyen hukuk, bakalım mağdur edildiğini iddia eden milyon dolarlık futbolcular olduğunda koşmaya başlayacak mı? Biz bunu ilgiyle takip edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu futbolcular aynı zamanda ‘faiz haramdır’ diye beyanat veren, iktidara yakın, iktidarın topluma ‘örnek kişilikler’ diye pazarladığı, gösterdiği kişiler ve şimdi neyle karşı karşıyayız? Aç gözlülükle karşı karşıyayız. Bankanın teftiş raporunda bir bölüm var. 46 günde vadeli olarak dolar bazında yüzde 253 getiri vaadine inanılmış olsa bile, dokümanlardan şüphelenilmemesi, yani kendilerine herhangi bir resim evrak verilmemesinden şüphe duyulmaması, elden ve üçüncü kişi üzerinden para verilmesi ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranıştır.

Ben söylemiyorum, banka raporu söylüyor. Belki banka kendini kurtarmak için söylüyor, onunla ilgilenmiyorum, ama ‘ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranış’ diye haklarında rapor yazılıyor. Doğal olarak, benim gibi çocukluğunda Atatürk’ün ‘Ben sporcunun zeki, çevik, ahlaklısını severim’ sözüyle büyümüş insanların aklına bu ‘ortalama zekâ’ hemen bir tartışma konusu olarak düşüyor.

Çok net söylüyorum, ben bu arkadaşların çevikliğine ilişkin laf edemem, ona futbol dünyası karar verir. Ama zeki olmadıklarını banka söylüyor. Ahlaklı olmadıklarını da ben söylüyorum. Alın teri dökmeden, çalışmadan, emek vermeden, paradan para kazanmak… İşte yarattıkları insan tipi, topluma örnek diye sundukları bunlar. Esas tartışılması gereken, esas konuşulması gereken şey bu.

Ben Türkiye’yi bu tartışmada ikiye ayırıyorum: Orada dönen dolapları, paraları, rakamları söyleyebilenler ve söyleyemeyenler. Ben söyleyemiyorum. Kaç milyon dolar ne ifade eder, o para çantayla mı taşınır bavulla mı taşınır, gerçekten bunları bilen kaç kişi var bu ülkede? Ayıp değil mi, yazık değil mi, günah değil mi? Utanmıyor musunuz? Bir de çıkmışlar ‘Benim servetimin onda biridir, beşte biridir, aslında o kadar da büyük dolandırılmadım’ diye anlatıyorlar.

Sizin bu dolandırıldığınız paralarla Türkiye’de aç çocuk kalmaz, ölümle, hastalıkla pençeleşen insanların tedavisi gerçekleşir. Hep söylüyorum, işte bir örneğiyle daha karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bütün varlık sebebi, bu ülkede bir avuç insanı daha zengin edip sizin, benim emeğimizden, alın terimizden gasbettikleriyle bunların servetini büyütmek. Kurdukları sistemin özü ve özeti budur. Bunlar zengini daha zengin etmek için bizi daha fazla çalıştıran, daha fazla ezen, daha fazla sömüren, daha fazla yoksullaştıran, açlığa mahkum eden bir sistemin kurucuları.

Ve buradan da emekçi çocuklarına, milyonlarca insana sahte kahramanlar, sahte umutlar çıkartıp ‘Bir gün siz de zengin olabilirsiniz’, ‘Çok çalışırsanız siz de zengin olursunuz’ gibi bir dünya kurmak istiyorlar. Bunları burada söylemeyi görev biliyorum. Hangi ülkede yaşıyoruz ya? Bir tarafta milyonlarca dolar para çaldıranlar var, buna da ‘kazıklandıkları için’ üzülüyorlar, yoksa hayatları bitmiyor.

Bu ülkede açlık sınırı 14 bin lira olmuş. Evine açlık sınırı kadar para girmeyen milyonlarca insan var. Dört kişilik bir ailede herkes çalışsa yoksulluk sınırı kadar para girmiyor eve. Milyonlarca insan bu halde yaşıyor, diğer tarafta beyefendiler milyonlarına milyonlar katmak için filmler çeviriyorlar, birbirlerini kazıklıyorlar. Bu da ahlaksızlıklarının başka bir göstergesi. İşin üzücü tarafı, bu futbolcuları izlemek için stada gelen insanların tamamı, toplamda bir futbolcunun dolandırıldığı parayla bir ay yaşamaya çalışıyor. Memleketin geldiği noktaya bakın…

Bu sabah Tayyip Erdoğan çıktı, grup toplantısı yapıyor. Klasik, önüne koymuşlar prompter’ı. Yine oradan Filistin’e ne kadar önem verdiğini, sahip çıktığını söylüyor, İsrail’i lanetleyen nutuklar atıyor. Tam o anda yandaş basın başta, sonra diğer gazeteler de girdi, Tayyip Erdoğan bir gazeteci hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Tayyip Erdoğan’ın bir gazeteciyi dava etmesi haber falan değildir, zaten Tayyip Erdoğan 20 yıldır kendisini kim eleştirse, kim beğenmese, kim ona boyun eğmese, kim ona teslim olmasa, herkes hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Milyonlarca insan hakkında suç duyurusunda bulundu bugüne kadar.

Bu bir haber değeri taşımıyor, haber değeri taşıyan şey şu: Tayyip Erdoğan, Metin Cihan isimli gazeteci arkadaşımızdan neden şikayetçi oldu, neden suç duyurusunda bulundu? Çünkü Metin Cihan bir iddia attı ortaya. Belgeleriyle, kanıtlarıyla hepimizin ulaşabileceği açık kaynakları çalışarak tarayarak diyor ki Gazze’de çocuklar, kadınlar, hastaneler bombalanırken, Tayyip Erdoğan’ın oğlunun gemileri İsrail Limanı’nda yükleme yapıyor. Erdoğan kürsüde prompter’dan Filistin’e sahip çıkarken, Filistin için dua ederken, İsrail’i lanetlerken oğlunun gemileri İsrail Limanı’nda ticaret yapıyor! Defalarca söyledim, bir kez daha söylüyorum: AKP dini, imanı, ahlakı sadece ve sadece para olan bir çeteden ibarettir.

Şimdi sokaktaki hamburgercide, kahvecide oturup yemek yiyen yurttaşlara güya ‘İsrail mallarını boykot ediyoruz’ diye, ‘Oturmayın burada’ diye kendi çocuklarını oralara gönderiyorlar. Öbür tarafta milyonlarca liralık ticaret anlaşmaları devam ediyor. Siyasal İslamcılığın ikiyüzlülüğü… Haber budur arkadaşlar, hadi bunu yazsanıza, ‘Tayyip Erdoğan’ın oğlu İsrail limanlarında gemilerini gönderiyor’. Buradan ‘Tayyip Erdoğan şikayetçi oldu’ başlığını atan tüm gazetecilere sesleniyorum.

Metin Cihan diyor ki, döndük kaynaklarına baktık, Burak Erdoğan ve Mert Çetinkaya, aynı adrese kayıtlı 2 tane şirket var. Burak Erdoğan bu şirketlerden bir tanesinde Mert Çetinkaya’nın ortağı. MB Mert Burak şirketin adı. Kendi isimlerini birleştirmişler, şirketin adı yapmışlar. Şimdi İsrail’le ticaret Çetinkayaların sahip olduğu o paravan şirket aracılığıyla yapılıyor. Peki kim bu Mert Çetinkaya? Tayyip Erdoğan’ın Kasımpaşa’dan arkadaşı Mecit Çetinkaya’nın oğlu, Tayyip Erdoğan’ın 40-50 yıllık dostunun oğlu. Çetinkayaların kızının hepimize sinkaflı küfürler eden meşhur müteahhit Mehmet Cengiz’le evli olduğunu da bir kenara yazın. Alın size bir saadet zinciri daha…

Biraz önce futbolculardan, Dilan Polatlardan bahsediyorduk, aynısını bunlar kuruyor. Tırnak içinde söyleyeyim, ülkenin tepesindekiler de aynı şeyi yapıyor. Üstelik ne zaman yapıyorlar? Gazze bombalanırken, çocuklar katledilirken, hastaneler vurulurken orada ticaret devam ediyor. Şimdi hemen açıklama yapmış şirketlerden bir tanesi, diyor ki ‘O anlaşma savaştan önce yapılmıştı’. Ne zaman gitti, savaşta gitti, bizim de şirket olarak yapacak bir şeyimiz yoktu. Niye? Çünkü para Gazze’den daha önemli sizin için.

“Babası burada Filistin’e dua eder, oy toplar; oğulları İsrail’e gemi gönderir, kasaları doldurur”

Babası burada Filistin’e dua eder, oy toplar; oğulları İsrail’e gemi gönderir, kasaları doldurur. Siyasal İslamcılık budur. Bakın, yine bir örnek. Deprem oluyor, sel oluyor, bunların iktidar kaynaklı felakete dönüşmesini şimdilik bir kenara bırakalım. Evladınızı, annenizi, babanızı, sevdiğinizi, evinizi, işyerinizi kaybediyorsunuz, acı çekiyorsunuz. İktidar üç gün sizinle timsah gözyaşı döküyor, dördüncü gün sizin acınızdan nasıl para kazanacağının hesabını yapın. Şimdi yine öyle bir kurtarıcı edasıyla yeni rant alanları, rezerv alanları tespit ediyor. Nerede? Hatay’da.

Depremde en büyük yıkımı yaşayan Hatay’da 8 mahalleyi rezerv alanı ilan ettiler ve SMS’le bunu haber ediyorlar. Hatay yıkıldı, günlerce bu halk kaderine mahkum edildi. Bu ülkenin onurlu insanları danışmasıyla, el birliğiyle bu halkın yaralarını sarmaya, onarmaya çalıştı. Ama Saray Rejimi sadece ve sadece buradan nasıl daha fazla para kazanırız derdinde. Hani Hababam Sınıfı’nda bir sahne vardı, ‘Utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürürdüm’ diye, gerçekten utanacağınızı bilsem yüzünüze tüküreceğim, başka yapacak hiçbir şey kalmadı, ama ondan da utanmazsınız.

Dün buraya Şahintepe’den yurttaşlar geldi. AKP’li belediyenin yine rant odaklı sözde kentsel dönüşüm planıyla mücadele ediyorlar, Barınma Hakkı Meclisi’nden arkadaşlarımız. İnsanlar tabii ki huzurlu, sağlıklı, güvenli evlerde yaşamak istiyorlar. Bir dönüşüm yapılacaksa da mahallenin gerçekliğiyle uyumlu, bölge halkının sözünü dinleyen, halkın karar verici olduğu, hukukçuları, mimarları, şehir plancılarının, rantı değil de halkı merkeze koyan insanların yan yana geldiği sağlıklı dönüşümlere kim karşı çıkabilir?

Dün 28 bin ıslak imzalı Ekokırım Yasa Teklifi’ni yurttaşlarımız getirdiler. O kadar önemli bir şey ki yaşam hakkını savunmak, doğayı korumak… Bu iktidarın doğa katliamcısı uygulamalarına karşı ekokırımın bir suç olduğunu yasal düzeyde tanımlamak istiyor. Yurttaş harekete geçiyor artık, yasa teklifini hazırlıyor, getiriyor, veriyor.

Buradan hem Şahintepe Barınma Hakkı Meclisi’ne, hem Ekokırım Yasası için mücadele eden yurttaşlarıma ziyaretlerinden dolayı yürekten teşekkür ediyoruz. Halkın insanca yaşayabileceği, doğayla uyumlu, hep birlikte kardeşçe yaşayacağımız bir ülke kurma sözünde ısrarcı olacağız ve bu mücadeleyi hep beraber büyüteceğiz.

Öğretmenler günü kutlandı, 24 Kasım’da herkes öğretmenleri övüyor. Peki bu öğretmenlerin durumu ne? Yani ders anlatırken ‘Akşam eve nasıl gideceğimi’, ‘Kiramı nasıl ödeyeceğim’ diye düşünen öğretmenin, ‘Elektrik, su, doğal gaz faturamı nasıl ödeyeceğim’ diye düşünen öğretmenin günlerini kutlasanız, o gün onları el üstünde tutsanız ne, tutmasanız ne?

Özel okullardaki öğretmenler, asgari ücrete, asgari ücretin altına çalıştırılan öğretmen arkadaşlarımız, sandalyesi sınıfta çok görülen öğretmen arkadaşlarımız somut adım bekliyorlar. Bu ülkede ‘ataması yapılmayan öğretmenler’ diye bir kavram var. Yani okumuş, yıllarca okumuş, öğretmen olmayı hak etmiş. Bu ülkeye, bu ülkenin çocuklarına, gençlerine hizmet etmek istiyor, iktidar atamasını yapmıyor. Neden? Kadro vermek istemiyor, ‘Gitsin ucuza çalışsın’ diyor.

Torba yasayla ilgili görüşlerimizi önümüzdeki günlerde paylaşırız. Deprem bölgesindeki öğretmenlerin, özellikle deprem bölgesinde özel okullarda çalışırken örneğin okulları yıkılan öğretmenlerin, işsiz kalan, evini kaybeden, işini kaybeden öğretmenlerin atamasını yapmak bu kadar mı zor? İnsanların çaresizliğini, yalnızlığını, zor durumda olduğunu anladığınızı gösteren ufacık bir adım atın.

Bütün öğretmenlerin atamasının yapılması lazım. Çocuklarımızın yarınlara güvenle bakabilen öğretmenler tarafından eğitilmesini, derslere de onların girmesini, öğretmenin derste çocuklarımız dışında hiçbir şey düşünmeyecek halde olmasını arzuluyoruz, bekliyoruz, istiyoruz. Ama en azından deprem bölgesindeki öğretmenlerin yaşadıkları zorlukları bir nebze olsun hafifletin, öğretmenlerin atamasını gerçekleştirin. Bu konuyla ilgili partili arkadaşlarımız bir kanun teklifi hazırlıyorlar, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunacağız.”

Paylaşın