Babür Pınar kimdir?

Ağustos 1953 yılında Erzincan’ın Çayırlı İlçesi’nde dünyaya gelen Babür Pınar, ilk ve orta öğrenimini Erzincan ve Erzurum da sürdürdü. 1970-71 döneminde Ankara Gazi Lisesinden mezun oldu. 1971-72 öğrenim döneminde Bursa İktisat Fakültesi’ne devam etti. 1973-74 öğrenim döneminde Ankara Devlet Mim. Müh. Ak. Mimarlık Fak. Öğrenime başladı.

Haber Merkezi / Eğitim sürecinde kamu ve özel kurumlarda işçi ve memur olarak çalıştı. Mimarlık Fakültesinden 1982 yılında mezun oldu.1982 yılından beri çeşitli kamu ve özel kuruluşlarda mimar olarak görev yaptı.1990-91 Dönemi Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulunda görev aldı. Şu anda Ankara da ikamet etmekte ve mimar olarak özel bir şirkette çalışmaktadır.

1974-75 yıllarında Özel Tiyatrolarda profesyonel oyuncu olarak sahneye çıktı. 1975-76 yıllarında ‘Sanat ve İnsan’ adlı Kültür ve Sanat dergisini yayınladı. Derginin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendi. Şiir ve edebiyat yazıları bu dergide yer aldı.

1976 yılında Devrimci Sanatçılar Der.(DEVSANDER) Kurucu üyeleri arasında yer aldı. İlk Dönem Derneğin Genel Sekreteri olarak görev yaptı. 2. Dönemde Dernek Genel Başkanı oldu.1978-79 yılları içinde ‘Türkiye Yazıları Kültür Ed. Dergisinde şiirleri yayınlandı. Dergi’de aktif görev aldı. 1984 yılında kurulan Dayanışma Kitap yayın.Koop.ne üye oldu. 1984-Eylül tarihinde ‘Umut Pas Tutmaz’ şiir kitabı yayınlandı. 1987 Döneminde Dayanışma Yayın Koop Genel Sekreteri seçildi. Nisan-1985 tarinde ‘Şiir Ayaktadır’ şiir kitabı yayınlandı. 1988 yılında Ankara Sanat Kurumunda Açılan Ortak resim sergisinde resim çalışmaları sergilendi. Birçok kitap içi ve kapağında ve dergide resim çalışmaları yer aldı.

Eylül 1994 tarihinde siyasi nedenlerle tutuklandı. 10 ay Ankara Ulucanlar Cezaevinde tutuklu kaldı. Temmuz 1995 tarihinde Yargıtayın beraat kararıyla cezaevinden çıktı. Ekim-1996 yılında ‘Bir Uzun Yolda’ şiir Kitabı yayınlandı. Temmuz -1997 tarihinde siyasi nedenlerle tutuklandı. 15 gün Elmadağ- cezaevinde tutuklu kaldı. Tutukluluğuna itirazı haklı bulundu ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı. Öteki ‘yayıncılık’ ta aktif görev aldı. Mart-1999 tarihinde ‘Aşk Fesleğen Kokar’ şiir kitabı yayınlandı. 2000 yılında bu kitap hakkında dava açıldı ve kitap DGM tarafından toplatıldı. Bu dava, yeni çıkarılan yasa nedeniyle düştü. Siyasi nedenlerle DGM tarafından şair hakkında açılan 4 dava beraatla sonuçlandı.

2001 yılında Ortadoğu Forumu Vakfı üyesi oldu. 2002-2003 yıllarında Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi ve 1 dönem Vakıf Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2003 yılları arasında Vakfa bağlı ‘Özgür Üniversite’ dersliğinde ‘etik’ dersi verdi.

Yapıtları;

Şiir Kitapları; Umut Pas Tutmaz, & Şiir Ayaktadır, Bir Uzun Yolda, Aşk Fesleğen Kokar, Yine Gökyüzü Yine Çocuk

Deneme, İnceleme, Eleştiri, Araştırma Kitapları; Kürt Sorunu: Çözüm Zor mu?, AKP Allah İnancını Kullanma Pratiği, İktidar ve Terör, Uzlaşmak Kirlenmektir

Katkıda Bulunduğu Kitaplar; Sosyalist Mücadele Etiği (Fikret Başkaya, Temel Demirer, Aydın Çubukçu ve Murat Akıncılar), Milliyetçilik Yurtseverlik ve Sol (Editör: Fikret Başkaya; Tolga Ersoy, Fikret Başkaya, Zafer Dize, Mete K. Kaynar, Gün Zileli, Sibel Özbudun, Temel Demirer, Emine Özkaya ve Merdan Özüdoğru), Sanat Estetik Politika – Kültür Sanat Konferansı Tebliğleri,Marksizm Tartışmalarına Marksist Bakış (Deniz Adalı, Cenk Ağcabay, Mehmet Gül ve Turgay Ulu), Şairlerden Kürt Sorununa Çözüm Önerileri (Ahmet Telli, Şükrü Erbaş, Arzu K. Ayçiçek, Asım Gönen, Güngör Gençay, Hidayet Karakuş, Özgen Seçkin, Suna Aras, Tacim Çiçek, Tarık Günersel ve Gültekin Emre), Emperyalizm ve Ulusal Sorun (Muzaffer İlhan Erdost, Mustafa Kahya, Temel Demirer ve İdris Köylü), Emekçi Kadın Hareketinin Sorunları (Derya Ulu, Funda Karaosmanoğlu, Gülümser Seyitcemaloğlu ve Turgay Ulu)

Paylaşın

Aziz Nesin kimdir?

20 Aralık 1915 yılında İstanbul Heybeliada’da dünyaya gelen Aziz Nesin, 5 Temmuz 1995 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Aziz Nesin’in asıl adı Mehmet Nusret’tir.      Tiyatro, şiir, hikâye ve roman gibi pek çok edebî türde eser veren Nesin, daha çok mizah türündeki eserleriyle tanınmış, Türk mizahını şekillendiren, sevdiren ve dünyaya tanıtan önemli bir isim olarak Türk edebiyatında yer almıştır.

Haber Merkezi / 5-6 yaşlarında iken babası tarafından tanıştırıldığı Ali Galip Efendi’den okuma yazma ve Arapça öğrenen Nesin, henüz 8 yaşında iken hafız oldu. Annesi Hanife Hanım’ın, oğlunu hükûmet okullarından birinde okutma isteğine karşı çıkan baba Abdülaziz Efendi tarafından Mahalle Mektebi’ne yazdırılan Nesin, 1925 yılında Süleymaniye Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’nde (sonrasında İstanbul 7. İlkokul olan) başladığı ilköğrenimini Darüşşafaka Lisesi’nin ilk bölümünde devam ettirdi. Darüşşafaka’nın 5. sınıfında devamsızlıktan okuldan atılan Nesin, İzmit’teki Akçakoca İlkokulu’nda sınava girerek diplomasını aldı.

Vefa Ortaokulu, Davutpaşa Ortaokulu ve Çengelköy Askeri Ortaokulu’ndan sonra 1935’te Kuleli Askeri Lisesi’ni, 1937’de Harp Okulu’nu bitirdi. Ankara’daki Harp Okulu’ndan subay olarak çıkınca kıta hizmetlerinde bulundu. İstanbul Maçka’daki Askeri Fen Tatbikat Okulu’nda öğrenim görürken bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Doğu Süsleme Sanatları Bölümü’nün derslerini izledi. Teğmen rütbesiyle 1939’da Askeri Fen Okulu’nu bitirdi. Millet ve Yedigün dergilerinde öykü ve şiirleri yayımlanan Nesin, aynı yıl ilk eşi Vedia Hanım’la evlendi.

1940’ta ilk çocuğu, kızı Oya, 1942 yılında ikinci çocuğu Ateş doğdu. Aziz Nesin, Kırklareli, Erzurum, Erzincan ve Kars’ta görev yaptı. 1942’de Ankara Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldıktan sonra Safranbolu, Zonguldak ve İstanbul’da askerî görevlerde bulundu. İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun olduğu yıllarda erlere izin vermek yasak olmasına rağmen çocuğu olan bir ere izin vermesi sonucu “görevini kötüye kullanmak” suçlamasıyla 4 ay 10 gün hapse mahkûm edildi ve 1944’te ordudan çıkarıldı.

Askerliğin yanı sıra edebî eserler de veren Nesin’in 1942-43 yıllarında yazar olarak yer aldığı ve yöneticilik yaptığı Yedigün dergisinde şiirleri, 1 Ocak 1944’ten itibaren de Millet dergisinde öyküleri yayımlandı. Askerlikle ilişiği kesildikten sonra 1945’te İstanbul Nuruosmaniye’de bir bakkal dükkânı işletti, ardından Karagöz gazetesi ve Yedigün dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı. Profesyonel olarak yazarlığa başladığı bu yıllarda Tan gazetesinde yayımlanan köşe yazılarıyla adını duyurdu.

Tan gazetesi yıktırılınca işinden olan Nesin’i Sedat Simavi de çekindiği için Yedigün’den çıkardı. Cumartesi adlı haftalık bir magazin dergisini 8 sayı çıkardı. 1946 yılında siyasî hayata atılan Nesin, yakın dostu Esat Adil Müstecaplı’nın kurduğu Türkiye Sosyalist Partisi’nde iki ay üye olarak yer aldı. Aynı yıl Gerçek, Yeni Dünya ve Ses gazete ve dergilerinde yazıları yayımlanan Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve karikatürist Mim Uykusuz’la birlikte haftalık Markopaşa adlı mizah gazetesini çıkardı. Sık sık kapatılan gazete 1950 yılına kadar Malumpaşa, Geveze, Merhumpaşa ve Ali Baba gibi çeşitli adlarla yayımlanmaya devam ederken yazar ve yöneticileri de pek çok kez soruşturma geçirdi ve yargılandı.

Amerikan emperyalizmi ve Türkiye’de uygulanmaya başlanan Truman Doktrini’ne karşı yazdığı bir kitapçığından dolayı sıkıyönetim tarafından tutuklandı ve askerî mahkemede yargılanarak “yayın yoluyla millî menfaatlere aykırı eylemde bulunmak” suçundan on ay hapis cezasına ve dört buçuk ay sürgüne çarptırıldı. Sürgün cezasını Bursa’da çeken Nesin, büyük geçim sıkıntısı yaşadığı bu yılda ilk eşi Vedia Hanım’dan da ayrıldı. Aynı yıl yayımlanan Azizname adlı taşlama kitabı nedeniyle İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı; dört ay tutuklu olarak süren yargılama sonunda aklandı.

Baştan adlı haftalık siyasî bir gazete de yayımlamaya başlayan Aziz Nesin, 1949’da Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin ardından Markopaşa yerine Hür Markopaşa, Yedi-Sekiz Paşa, Bizim Paşa ve Öküz Mehmet Paşa gazetelerini çıkardı. 1949’da Aziz Nesin tarafından yazılan bir yazıda İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Mısır Kralı Faruk kendilerine hakaret edildiğini öne sürerek Dışişleri Bakanlığı’na başvurdular ve bunun üzerine açılan dava sonucunda Nesin, 7 ay hapse mahkûm edildi.

1950’de Fransızcadan çevirdiği iddia edilen G. Politzer’in Felsefe Dersleri adlı kitabının ön sözü nedeniyle Ceza Kanunu’nun 124. Maddesi uyarınca 16 ay hapis, 16 ay güvenlik gözetimi altında bulundurulma cezasına çarptırıldı; cezasını Sultanahmet, Üsküdar ve Nevşehir cezaevlerinde çekti. 1951’de tahliyesinin ardından arkadaşı Sabahattin Erdem ile Levent’te Oluş Kitabevi’ni açtı. Bir taraftan de aynı semtteki evlere gazete dağıtımı yapan Nesin, 1953 yılında da bir ortakla birlikte Beyoğlu’nda Paradi Fotoğraf Stüdyosu’nu kurdu. 1954 yılında dönemin önemli mizah gazetelerinden biri olan Akbaba’da takma adlarla yazmaya başlayan Aziz Nesin, bir yıl sonra Kemal Tahir ile birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu.

O yıllara kadar yazdığı şiirlerini On Dakika adlı şiir kitabında bir araya getirip yayımlayan Nesin, bu şiirlerinde Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Nâzım Hikmet etkisinde kaldığı için kitabını dağıtıma vermeden yaktı. İstanbul’da gayrimüslimlerin ev ve dükkânlarının yağmalandığı 6-7 Eylül olaylarında birçok solcu aydınla birlikte Aziz Nesin de tutuklandı. Harbiye Askeri Cezaevi’nde altı ay tutuklu kaldıktan sonra sorgusu bile yapılmadan serbest bırakıldı. 1956 yılında öykücü Meral Çelen’le evlenen yazarın aynı yıl oğlu Ali, bir yıl sonra da dördüncü çocuğu Ahmet Nesin doğdu. Aziz Nesin, Ulus, Yeni Gazete, Akşam, Tanin, Öncü, Yeni Tanin ve Ustura adlı haftalık gülmece ekini hazırladığı Günaydın gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.

1961’de Tanin gazetesindeki köşe yazıları nedeniyle tutuklanan yazar, Balmumcu Cezaevi’nde 3 ay tutuklu kaldıktan sonra aklandı. Bir yıl sonra Kemal Tahir ile birlikte kurduğu Düşün Yayınevi anlaşılamayan bir nedenle yandı. 1967 yılında ayrıldığı eşi Meral Çelen’le iki yıl sonra barışarak yeniden evlendi. 1972 yılında kimsesiz ve yoksul çocukları okutmak için Nesin Vakfı’nı kurdu. 1974’te TYS Genel Başkanı seçilen Nesin, 1989’a dek bu görevine devam etti. 1993’te kurucularından olduğu Aydınlık gazetesinde yazmaya başladı. Sivas’ta 1993 Temmuz’unda 34 aydının yakıldığı ve Sivas Toplukıyımı adıyla anılagelen olayda Madımak Oteli’nden sağ kurtulanlar arasında idi. Semih Balcıoğlu, bu olayla ilgili hem ölümle burun buruna gelip hem suçlanmanın Nesin’i çok yıprattığını, yazarı birdenbire yaşlandırdığını belirtmiştir.

Aziz Nesin’in çeşitli alanlarda aldığı ödüller şu şekildedir:

1956’da İtalya Bordighera’da düzenlenen Uluslararası Mizah Yarışması’nda “Kazan Töreni” adlı öyküsüyle birincilik ödülü (Altın Palmiye),

1957’de İtalya Bordighera’da düzenlenen Uluslararası Mizah Yarışması’nda “Fil Hamdi” adlı öyküsüyle birincilik ödülü,

1959’da fıkra dalında İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Birincilik Ödülü,

1966 Bulgaristan Uluslararası Mizah Hikâyeleri Yarışması’nda “Vatani Vazife” adlı öyküsüyle birincilik ödülü (Altın Kirpi),

1968’de Üç Karagöz Oyunu ile 6. Karacan Armağanı Birincilik Ödülü,

1969’da “İnsanlar Uyanıyor” ile Krokodil Uluslararası Mizah Hikâyeleri Yarışması Birincilik Ödülü,

1970’te “Çiçu” ile TDK Tiyatro Ödülü,

1974’te “Pırtlatan Bal” ile Arkın Çocuk Edebiyatı Ödülü İkincilik Ödülü,

1974’te Asya-Afrika Yazarlar Birliği Lotus Ödülü,

1976’da Bulgaristan’ın Gabrovo kentinde düzenlenen Uluslararası Mizah Kitabı Yarışması Hitar Petar Ödülü,

1978’de Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz ile Madaralı Roman Ödülü,

TÜYAP tarafından düzenlenen anket sonucu 1985-86 Halkın Seçtiği Yılın Yazarı Ödülü,

1989’da Sovyetler Birliği Çocuk Fonu Tolstoy Altın Madalyası,

1990’da TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı, Tolstoy Altın Ödülü ve Viyana Tiyatro Ödülü,

1993’te Dionysos Şiir Ödülü ve Carl-von-Ossietzky Madalyası,

1994’te ABD Gazetecileri Koruma Komitesi Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülü (New York),

1995’te İsveç’te Editha Morris Vakfı Dünya Barışına Katkı Ödülü.

Yazar, dedesinin adı olan Aziz Nesin takma adını ilk kez 1 Ocak 1944’te Millet dergisinde yayımlanan “Arkadaş Hatırı” adlı öyküsünde kullanmıştır. Askerdeyken de Yedigün dergisine Vedia Nesin imzası ile şiirler göndermiştir. Nesin, çeşitli gerekçelerle pek çok yazısını, eserlerini takma adlarla yayımlamak zorunda kalmıştır.

İlk öyküsü “Bir Salkım Üzüm”ü 1941 yılında Yedigün dergisinde yayımlayan yazarın ilk öyküleri duygusal nitelikte olup konuları yazarın yaşamından izler taşımaktadır.

1946 yılında Markopaşa gazetesiyle gülmece öyküleri yazmaya başlayan Nesin, bu alanda dünya çapında ün yapmış olup eserleri çeşitli dillere çevrilmiştir. Bu türle birlikte Nesin’in dili sadeleşmiş, yazar halkın kolaylıkla anlayabileceği dilde yazmaya başlamıştır. Mizah hikâyelerinin konularını çok geniş bir çevreden alan Aziz Nesin, bizdeki çok eski ve köklü mizah geleneğini yenileştirip sürdürmüş ve bu eski geleneğin küçük hikâye alanındaki mizah anlayışını çok geliştirmiştir. Tahir Alangu, Nesin’in 1918-1935 yılları arasını kaplayan Batı etkisindeki salon mizahının kurduğu modayı yıktığını, çeşitli anlatım ve biçim denemelerine başvurarak da mizah hikâyesi geleneğinin hem mirasçısı hem de başarılı bir yenileyicisi olduğunu belirtmiştir.

Kuvvetli bir gözlem gücüne sahip olan Nesin, toplumsal düzenin çarpıklığının, kurumların işleyişindeki aksaklıkların günlük yaşama yansımalarını ve gülünç yanlarını anlatmasının yanı sıra insanları belirli alışkanlıkları, düşünüş ve davranış biçimleri çevresinde tipleştirmiştir. Hayatın içinden işine yarayan malzemeyi seçip almaktaki, halk masallarını ve hikâyelerini kullanmaktaki başarısı yazarın çok yazmasını, verimli bir yazar olarak tanınmasını kolaylaştırmıştır.

Aziz Nesin’in, yazı yaşamına başladığı yıllarda yazdığı edebî türlerden biri de şiirdir. İlk şiirlerini On Dakika adlı bir kitapta toplamasına rağmen bu şiirlerinde Yahya Kemal, Faruk Nafiz ve Nâzım Hikmet etkisinde kaldığını fark ederek kitapları dağıtıma vermeden yakmıştır. Şiir yazmaktan vazgeçmeyen Nesin, 1984 yılında kendi özgünlüğünü, üslubunu bulduğunu hissettiği zaman şiirlerini Sondan Başa adlı kitapta toplamıştır.

İnsanları güldürmek için yazmadığını belirten Aziz Nesin, “Biz gözü yaşlı insanlarız; sevinir ağlarız, üzülür ağlarız, kahrolur ağlarız. Mizahımız da bundan ötürü gözyaşlarından süzülmüş birkaç damla kahkahadır.” şeklinde tanımlamış ancak yazdıklarını okuyanların gülmeleri karşısında da gülmece kavramı üzerine düşünmüş, kendi gülmece anlayışını da “bana göre, insanı güldüren her türlü olay, eylem, devini, edim gülmecedir. İlle de yazı olarak ortaya çıkması gerekmez. Çizgi olarak, mim olarak, insan hareketleriyle, devinileriyle çıkabilir. Yaşamın her alanındaki devini, eylem, edim olabilir. Ancak bunun sağlıklı olması gerekir. Sağlıklı olarak bizi güldürüyorsa bir şey, bu gülmecedir.” şeklinde ifade etmiştir.

Modern Türk mizahını dünyaya tanıtan hikâye, roman ve oyun yazarı Aziz Nesin, kendisiyle yapılan bir röportajda Türk edebiyatının sorunlarına değinmiş, yeni yetişecek yazarlara olanak sağlanmamasını, gazetecilikle edebiyatın birbirinden tamamen ayrılıp gazeteciliğin ayrı bir meslek hâline gelmesini başlıca sorun olarak belirtmiştir. Kendi kuşağının yetişmesinde gazeteciliğin önemli bir yeri olduğunu düşünen yazar, yeni yetişen nesil için bu ayrımın olmasını büyük bir kayıp olarak görmüştür. Türk edebiyatının en büyük zorluklarından birinin de kamuyla ilişki kurmak olduğuna değinen yazar, değiştirilmesi istenen insanlar ile Türk edebiyatı arasındaki sosyal uzaklık nedeniyle sağlam bir köprü kurulamadığını düşünmüştür.

Hayatı boyunca hep yararı ön planda tutan Nesin, edebiyatın da bir yarar sağlaması gerektiğine inanmış ve çeşitli türlerdeki eserlerini hep bu eksende oluşturmuştur. Okurlarına mesaj vermek isteyen yazar, tiyatro yazarlığında da aynı amaç doğrultusunda birey ve toplum olarak yaşamayı hak etmenin gerekliliğini, bireylerin yaşamlarına ve toplumlarına sahip çıkmayı ele almıştır. Yazar, benzetmeci yaklaşımla yazdığı ve soyutlamaya yöneldiği kimi oyunlarında seyirciyi bireyin iç hesaplaşmasıyla karşı karşıya bırakırken benzetmeci ya da göstermeci yaklaşımı kullandığı çoğu oyunlarında ise bireyin yaşantısı ve yazgısı içinde yaşadığı toplumun duyarlık ve bilinç düzeyiyle ilişkilendirmiştir. 1960’ların sonuna doğru tiyatroda açık biçimi ve göstermeci biçemi denemeye başlayan yazar, geleneksel tiyatromuzdan da yararlanmıştır. 1970’lerde ise yeniden kapalı biçime ve benzetmeci biçeme yönelmiştir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

 

Paylaşın

Aziz Kemal Hızıroğlu kimdir?

23 Mayıs 1949 yılında Adapazarı’nda dünyaya gelen Aziz Kemal Hızıroğlu, babasının işi nedeniyle, 4 yaşındayken Kasımpaşa’ya taşındılar ve Kasımpaşa Sururi İlkokulu’ndan mezun oldu. Ortaokulu yeniden döndükleri Adapazarı Ticaret Lisesinde okudu. Daha sonra Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Askeri öğrenci olarak okuduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü yılında bitirdi. Öğretmen-subay olarak değişik yerlerdeki askeri okul, askeri kütüphane, kıta personel şubeleri ve askerlik şubelerinde  görev yaptı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu ancak 3.sınıfta ayrılmak zorunda kaldı. 12 Eylül 1980’de, yüzbaşı rütbesindeyken siyasal gerekçelerle tutuklandı.

Yargılanarak 1984 yılında beraat etmesine karşın, cezaevinde bir yıldan fazla kaldığı için Silahlı Kuvvetlerden ihraç edildi. 1985-1996 yılları arasında felsefe ve ekonomi-politik çevirileri yaptı. Yine aynı süreçte çeşitli vakıf, dernek ve sendikalarda kurduğu İngilizce atölyelerini yönetti. Yaklaşık 30 yıldır çeviri büroları için yarı-gün çeviriler yaparak yaşamını sürdürmektedir.

2000’li yılların başında iki dönem Toplumsal Araştırmalar Vakfı İstanbul-Kartal şubesinde eğitim ve kültürden sorumlu yönetici olarak görev yaptı. 2002 yılında SSK’dan emekli oldu. Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Türkiye Derneği ve Edebiyatçılar Derneği üyesi de olan Aziz Kemal Hızıroğlu 1989’da katıldığı bir şiir yarışmasında, Hoşgeldin Dokunmaya adlı eseriyle Cahit Sıtkı Tarancı ikincilik ödülüne layık görüldü.

Küçük yaşlarda şiir yazmaya başlayan Hızıroğlu, ilk şiirini dünyanın en önemli insanı olarak gördüğü annesine anneler günü hediyesi olarak yazmış ve o günden sonra şiir yazmayı bırakmamış ilkokulda şiir ve kompozisyon yarışmalarında ödüller alması heyecanını daha da artırmıştır. İlk çocuk şiirlerinin henüz 13 yaşındayken 1962 yılında, Adapazarı’nın yerel gazetesi Gürses’te yayımlanmasının ardından 1975 yılından itibaren şiirleri ve yazıları İmece, Eski (Broy), Evrensel Kültür Papirüs gibi dergilerde yayımlanmaya başladı.

Şiiri; estetik, anlamsal, sessel, organik, tarihsel ve toplumsal bir örgütlenme olarak gören sanatçı gerçekçi, yoğun, anlam yüklü, somut, ritimli ve biçimli şiirin peşinde olmuştur. Türk Edebiyatı dışında Çin, Japon, Fransız, Yunan, Rus ve Latin edebiyatlarını yakından talip eder.

Bu bakım şiirleri Parnasizm, sürrealizm, sembolizm, romantizm gibi akımlardan ve bunların temsilcilerinden izler taşır. Yine de şiir konusunda en zengin kaynakların Anadolu’da olduğunu düşünen şair doğrudan etkilendiği hiçbir yazar ve şairin olmadığını ise önemle belirtir. Toplumcu-Gerçekçi, Garip ve İkinci Yeni akımlarının poetik ve estetik çizgisinde yer alan şiirlerinde geniş bir tematik dünya vardır.

Yapıtları; Hoşgeldin Dokunmaya (şiir), Hazırlıksız ve Yalnız (şiir), Saprofit (şiir), Tabanımdaki Çamur (roman), Okyanus Eskiz’i Şeyler (şiir), Usulca (şiir), Yaşandınız Öldünüz (şiir), Şebnem (şiir), Beyaz da Bitti (şiir), Seçme Şiirler (şiir), Mühür (şiir), Göndere Çekilen Karanfil

Paylaşın

Azer Yaran kimdir?

13 Ekim 1949 yılında Ordu’nun Fatsa İlçesi’ne bağlı Korucuk (Kavraz) Köyü’nde dünyaya gelen Azer Yaran, 3 Ekim 2005’te kanser nedeniyle hayata gözlerini yumdu. 1972 yılında Ankara’da Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi’nin Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi.

Haber Merkezi / 1970’te TRT’nin düzenlediği ses ve yetenek sınavlarını kazanarak kurumun çoksesli topluluğunda bas ses olarak şarkı söylemeye başladı; kurum içinde profesyonel müzik eğitimi gördü. 1974’te TRT muhabiri oldu, dış yayınlar muhabiri olarak çalıştı. 1982’de memuriyetten ayrıldı. Daha sonra, reklam, ansiklopedi, basın çevirmenliği yaptı.

İlk şiirleri 1976’da Cemal Süreya’nın yönetimindeki Türkiye Yazıları ve Oluşum dergilerinde yayımlandı. İzleyen yıllarda değişik dergilerde şiirleri ve Rusçadan çeviri şiirleri yayımlandı. Milliyet Sanat ve Gösteri dergilerinin genç şairler özel sayılarında yer aldı. Sonraki yıllarda çeviri şiirlere ve bilimsel konulara ağırlık verdi.

Yapıtları;

Şiir; Mayıs, Burada Günışığı Türk, Deniz ve Ten, Giz Menekşesi

Dosyaları; Günışığının Kıyısında, Sonyaz Bildirisi

Çeviri; S. Yesenin; Lirikler, A. Ahmatova; Seçilmiş Şiirler, S. Yesenin; Sönüyor Al Kanatları Günbatımının, A. Blok; Şiirler, B. Pasternak; Kızkardeşim Hayat, B. Pasternak; İkinci Doğuş, Y. Lermontov; Deniz Kızı, A. Puşkin; Bakır Atlı,
G. Aygi; Sen-Simalarıyla Çiçeklerin, M. Tsvetayeva; Ruh ve Ad, V. Mayakovski; Dinleyin!, V. Mayakovski; Pantolonlu Bulut, A. Puşkin; Yevgeni Onegin

Paylaşın

Azad Ziya Eren kimdir?

27 Ekim 1976 yılında Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’nde dünyaya gelen Azad Ziya Eren, İlköğrenimini Çorum’da, orta öğrenimini Gaziantep’te, liseyi Diyarbakır’da okudu. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu. Mardin’in Mazıdağı ilçesi Sakızlıdağ köyünde ve Diyarbakır’da öğretmenlik yaptı.

Haber Merkezi / Çorba Kültür Edebiyat dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. Kültür sanat politikaları üzerine makaleleri Avrupa Birliği Yayınlarında yayımlandı. Kent monografileri (Mardin, Diyarbakır ve Paris) yazdı. Uluslararası konferanslara ve kitap fuarlarına, okumalar ve Avrupa’da résidence programlarına katıldı. Başta Portekiz (Lizbon), Amerika (San Francisco) ve Fransa (Paris) olmak üzere birçok ülkede şiir festivallerine ve eleştiri üzerine konferanslara çağrıldı.

Türkiye’de “Le Tour de France en 80 Jours” fotoğraf sergisi, Fransa’da “La Nudité et la Poésie” resim sergilerini açtı. Almanya ve Fransa’da şiir atölyelerine ve turnelerine katıldı. Yapıtları Fransızca, İngilizce, Almanca, Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Ermenice dillerine çevrildi; Ortadoğu ve Avrupa’da yayımlandı. 2009’da Metin Altıok Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Pitoresk Sanat (2005) ve Palto Sanat (2009) dergilerini kurdu. Evli ve iki .ocuk babası olan Azad Ziya Eren hâlen Diyarbakır’da yaşamakta ve çalışmalarını burada sürdürmektedir.

Yazı hayatına şiirle başlayan Azad Ziya Eren 2000’li yıllardaki etkinliği ile ön plana çıkmış bir şairdir. İlk şiiri 1997 yılında yayımlanmış ve bu tarihten sonraki şiir, deneme, araştırma, anlatı, plastik sanat çözümleme ve eleştirilerini; kitap-lık, Özgür Edebiyat, No Edebiyat, Yasak Meyve, E Kültür Edebiyat, Evrensel Kültür, Üç Nokta, İle, Kül, Güney, Berfin Bahar, Ağır Ol Bay Düzyazı, Çorba Kültür Edebiyat, Radikal Kitap, Cumhuriyet Kitap, Evrensel Kitap, Birgün Kitap ve Akşam-lık gibi süreli yayınlarda yayımlamayı sürdürmüştür. İlk şiirlerini Karen Sarı Papatya Dağları (1999) adlı kitabında toplamıştır.

Bunu izleyen Ars Reguiem (2008) ve Bırakılma Koridoru (2008) ile şair, Metin Altıok Şiir Ödülü’nü kazanmıştır. Daha sonra yayımlanan Özenle Unutulmuş Parçalar (2009) kendini bir zorluk içinden çağıran, kışkırtan bir kitaptır. Metin Altıok Şiir Ödülü’nü kazanıp dikkat çeken şair için Haydar Ergülen “Bir Kuşak kapsamında değerlendirilemeyecek yoğunlukta bir edebiyat-sanat adamı ve bir şair. Yalnızca Türkçe şiire değil, dünya şiirini de açıklığını belli eden şiirleri, onun bütün okumaları ve etkilenmeleri erken bir ustalıkla özümseyip dönüştürerek, buradan Azad Ziya Eren’e özgü bir şiirle çıkmasının eşsiz örnekleri; Mitolojinin, söylencelerin içinden geçerek süren yolculuğunda Azad Ziya, bir nesneler müzesinden topladıklarını doğal tarihle buluşturuyor, şiiriyle can veriyor âdeta.” değerlendirmesini yapmıştır.

Destansı bir üsluba sahip olan Azad Ziya Eren şiirinde yaşadığı coğrafyanın izleri bulunmaktadır. Bu durum Davud’un Kuşları (2015)’nda belirgin biçimde göze çarpar. “Hüzünlü Mavi”, “Kalb’ler Yukarı”, “Süleyman Düğümü”, “Mısır Aynası”. adlı dört bölümden oluşan kitapta şair, kutsal metinlere ve kişilere göndermelerde bulunarak Ortadoğu coğrafyasının ruhunu yansıtır.

Kayıran, şairin Enis Batur’dan poetik ve estetik yönüyle, Ece Ayhan’dan ise sözdizimi tekniği yönüyle etkilendiğine vurgu yaparak Davud’un Kuşları (2015) adlı şiir kitabı ekseninde onu şu cümlelerle değerlendirmiştir: “Kendi poetik çizgisini ve okurunu bulmuş bir şairler arasında bugün. Yeni kitabı Davud’un Kuşları ile kendi şiirini derinleştiriyor. Doğulu bir ritim ve Batılı bir tınlama aynı şiirlerde. Bugün bir Azad Ziya Eren şiirinden söz edebiliriz, nicel birikimden dolayı değil kuşkusuz.” Şiirleri Fransızca, İngilizce, Kürtçe ve Arapça gibi dillere çevrilmiştir. Şiir dışında deneme ve günlük türünde de eserler veren Eren, Mardin’in bir dağ köyünde görev yaparken tuttuğu günlükleri Sakızköy Günceleri (2004) adıyla kitaplaştırmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ayten Mutlu kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Ocak 1952 yılında Balıkesir’in Bandırma İlçesi’nde dünyaya gelen Ayten Mutlu, 1975 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitiren sanatçı daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi’ne devam etmekle birlikte fakülteyi üçüncü sınıftayken terketti. 1977 yılından 1998 yılına kadar çalıştığı Merkez Bankasından emekli oldu.

Haber Merkezi / Henüz lise yıllarında politik aktivitelere katılmış olan sanatçı Kadın Hakları Hareketi’nde de yer aldı. Edebî eleştiri yazıları ve denemeler yayımlamanın yanı sıra dünya edebiyatını edebiyat gündemimize taşıyan çeviriler yaptı. Kadın şairler üzerine araştırmalar yaparak bunları birçok dergide yayımlattı.

Bazı üniversitelerde konferanslara da katılan şairin şiirleri Fransa, İsveç, Almanya, İspanya, Senegal, Fas, İtalya, Sırbistan, Irak, Suriye, Ürdün, Makedonya, Romanya, İspanya, Arjantin, Güney Kore, Hindistan ve Rusya gibi birçok ülkede; bazı dergi, gazete ve antolojilerde yer aldı.

1999’da İbrahim Yıldızoğlu Edebiyat Ödülü’ne, 2001’de Uluslararası Yalova Şairleri Buluşması Şiir Ödülü’ne, 2005’te M. Sunullah Arısoy Edebiyat Ödülü’ne, 2015’te Akköy Dergisi Şiir İşçiliği Ödülü’ne ve 2017’de İsmet Kemal Karadayı Şiir Onur Ödülü’ne layık görüldü.

Şairin İmece, Yazko Edebiyat, Edebiyat 81, Varlık, Hürriyet Gösteri, Yaşasın Edebiyat, Şiirlik, Yeni Biçem, Düşlem, Sombahar ve Ludingirra gibi dergilerde ve değişik gazetelerde eserleri yayımlandı.

Türk şiirinin kadın söyleminin inceliklerini kendine özgü sesiyle şiirlerine yansıtmayı başarabilmiş şairlerdendir. Şairin hem şiirleri hem de dünya şairlerinden yaptığı çeviriler bir misyon yüklenmesini sağlamıştır. Ataol Behramoğlu, Ayten Mutlu için şunları söyler: “Tutkulu ses tonu, yüksek dozda ama gerçeklikten de kopuk olmayan duygusallığı, akıcı anlatı­mı, başarılı betimleri ve şiirinin güçlü ses öğeleriyle Ayten Mut­lu, kadın şairlerimiz arasında ve günümüz Türk şiirinde özgün bir yere sahiptir”.

Ayten Mutlu, “şairin kaderi hep bir gecikmişlik sanrısı ve sancısıyla yaşamak olsa gerek” diyerek arayışın sanat hayatındaki önemini vurgular. Hilmi Haşal onun bu tutumunu değerlendirirken, “Hâlâ arayış arzusunun, azmin ateşini güçlendirmektedir Ayten Mutlu” der. Eserlerinde yeni söylem arayışlarını kendini ifade etmenin farklı ve daha etkili biçimleri olarak okura sunar. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ayten Çolakoğlu kimdir?

4 Mart 1975 yılında Avustralya’nın Melbourne kentinde dünyaya gelen Ayten Çolakoğlu, Türkçe’yi dokuz yaşında geldiği Türkiye’de öğrendi. Avustralya’da gördüğü dört yıllık öğrenimi yok sayılarak ilkokul 1. sınıftan öğrenime başladı. Ortaokul ikinci sınıfta öğrenimini yarıda bırakıp iş yaşamına atıldı.

Haber Merkezi / Çeşitli sektörlerde çalıştı. Avusturalya’ya döndü ve bir yıl süresince Melburn’daki Swinburne Üniversitesi’nde İngilizce dilimi gelişimi ve Holmesglen Enstütüsü’nde resim dersleri aldı. Tekrar Türkiye’ye döndü ve şirketlerde yönetici asistanlığı yaptı. Yarım kalan eğitimine devam ederek Akşam Lisesi’nden mezun oldu.

Halen bir Şirket’te Yönetim Kurulu Başkan Asistanı olarak çalışmakta. Bir Tv kanalında şiir programı hazırladı ve sundu. Şiirin yanı sıra resimle de uğraşan Çolakoğlu’nun şiir ve yazıları; Simge, Güzel yazılar, İspinoz, Kuzey Yıldızı, Şiir Ülkesi, Pencere ve Hayal adlı dergilerde yayınlandı.

Yapıtları: Sesimdeki Kuğu

Ödülleri; 2003 Kocaeli Üniversitesi Şiir Ödülü, 2004 Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması / övgüye değer, 2004 Atadost Edebiyat Ödülleri / övgüye değer, “Zehirli Üzüm” adlı ile, 2004 Çukurova Üniversitesi Adnan Yücel Şiir Yarışması / üçüncülük

“Hüznü Sevmez Papağanlar”

kadehlerimizdeki yâkut kristal parçacıklarıydı ayrılık
yutkundukça kesildi seslerle sessizliğimiz
en çok üşüdüğümüz yerden kanardık

masamızda dargın çiçekler
bir de Attilâ İlhan’ın ‘elde var hüzün’ ü

uykusuzluğumu yırttım, gözlerimde kan yangını
uykusuzluğunu yırttın, gözlerinde eflâtun hâleler
sessiz sokaklardan geçtik bir başımıza ve birlikte

sabahın tanıkları serçeler bizimle sustu
konuşanlarsa sadece papağanlar

camları tüketince kadehlerimizi de vurduk içimizdeki duvara
boyun eğdik kendi bedenlerimizdeki dev düşmana
kan rengini kaybetti, biz birbirimizi

– ahh ‘ayrılık’ o kadar gerçekti ki ! . .

“Manolya Mezarlığı”

kâğıt kadehlere döküldü keskin parfümümün kokusu
seramik bebeklerim gözyaşı döktü dantellerinden
yastığımdaki cam güvercin uyandı esneyerek

şimdi içim sonsuz bir manolya mezarlığı

rugan pabuçlarımın kırmızısı kırıldı
pembe sayfalı hatıra defterimdeki prens alev aldı
çocukluğum, uzayan parmaklarım, tüller ve küf

her çiçeğin ölümü bir zalimin parmak ucundadır ! . .

Paylaşın

Aytekin Karaçoban kimdir?

23 Ağustos 1958 yılında Kırşehir’de dünyaya gelen şair ve çevirmen Aytekin Karaçoban, 1970 yılında Kırşehir Gazi İlkokulu’ndan mezun oldu. 1973 yılında bitirdiği Polatlı Ortaokulu’ndan sonra Ankara Gazi Orman Çiftliği Lisesi’nde öğrenimine devam etti ve bu liseden 1976 yılında mezun oldu.

Haber Merkezi / 1984 yılında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde yükseköğrenimini tamamladı. Daha sonrasında iki yıl boyunca bu fakültede araştırma görevlisi olarak çalışan sanatçı, 1988 yılında Fransa, Rouen Üniversitesi’nde Fransız Direniş Şiiri 1940-1945 adlı yüksek lisans tezini sundu. Aynı yıl Fransa, Bordeaux’ta yaşamaya başladı. 1992 yılından sonra sosyal danışmanlık yaptı. Sanatçının Fransızca-Türkçe şiir çevirileri vardır. Bir dönem Yakamoz Dergisi’nin editörlüğünü üstlendi. Halen Fransa, Bordeaux’da yaşamına devam ediyor.

Yayımlanmış ilk şiiri ‘’Yeni Türkü’’ olan sanatçının eserleri 1978 yılından itibaren çeşitli dergilerde yayımlandı. Sombahar, Dize, Türkiye Yazıları, Düşlem, Edebiyat 81, İzlek, Yeni Biçem, Poetik’us, Edebiyat ve Eleştiri, Şiirlik, Promete, Akdeniz, Sanat Rehberi, Kum, Su, Yapıt Pencere, Kavram ve Kargaşa, Amida, Şiir Odası, Yazın, Yeni Türkü, Adam Sanat gibi pek çok yerli ve yabancı dergide yazdı. 1998 yılında Anlık Görüntüler adıyla basılan eseri 2000 yılında Fransızca’ya çevirisi yapılarak yayımlandı. Bazı eserlerinde A. Tekin adını kullandı.

“Bir Picasso Tablosu”

Picasso’nun delici deli gözleri önünde küllerimizden
doğuşumuzu koyduk bir tablosuna. Sildik kentin
uzayını. Cam, çelik ve plastik eski bir öyküydü artık.
Sokak lambalarının perdeyle oyunundan gölgeleri
çaldık, tenimize yapıştırdık geometrinin orkestrası eşliğinde.
Geniş açı senin kollarındı. Dar açı benim dortop
sokuluşum. Eşkenar dörtgen üçüncü bir birleşme
noktası arayışımızdı. Teğet senin dağlarından getirdiğin
yakıcı kardı. Üçgen benim getirdiğim peribacalarıydı.
Düz çizgi senin ardına kadar açık düş gücündü.
Kırık çizgi benim tökezleyen şiirimdi. Nokta zamansız,
yersiz yolculuğumuzun başlangıç yeriydi.

Fonda Afganlara vuruyordu bu kez Amerika.
Fonda bir örümcekti insan; düşkırıklığımızı
örüyordu. Fonda belleğini gevişliyordu İsrail.
Fonda yine açlığın kölesiydi Afrika. Fonda kuleler
yıkılıyordu, insana güvenimiz yakılıyordu.

Picasso delici deli gözlerini kırpmadan tablomuza bakıyordu.

“Söz Üzerine Çeşitlemeler”

I
Ağzımdaki yaprağa suyunu sıçratan ırmak
Çık bedenimden
Sokaklarda dolaş
İnsanlarla karşılaş
İyileştir kendini
Ruhunu temizleyerek

Uzaklara gidişin değil beni benden ayıran
Yanıbaşımda dokunamayışımdır terine, tenine
Anlamın orta yerindeki derin kuyunun
Üstü beton kapakla örtüldüğü yerde

II
Onca yıkımda ayakta kalabildiysen
Taş gibi sağır
Taş gibi suskun olduğundan değil
Biz şairler insan bozkırının ortasında
Sana kervansaray olduğumuzdandır
Zaman yıktıkça yeniden kurulan

III
Şafakta ufkun kan oturmuş gözünde
Göğün yeleğine döş iğnesi yapıyor kendini kerkenez
İçimden yükselen kuru yaprak çıtırtısı
Sesimin altında yanıp duran ateşten geliyor
Kerkenezle yarışa giriyorsun ağzımın uzayında
Köklerin dallara yürüyen gururu gibi çıkıyorum
Dilin ıssız rıhtımlarından
Basamak basamak
Adım adım
Geniş bir solukla senin sırrını fısıldıyorum akşama kadar
Suskunluk uygarlığının barbar çocuklarına
Ve hiç kimsenin önünde yapmadığımı yapıyorum
Diz çöküyorum senin ve doğurgan günümün önünde

Paylaşın

Ayşe Nalan kimdir?

9 Eylül 1969 yılında Balıkesir’in Gönen İlçesi’nde dünyaya gelen Ayşe Nalan, 1989 yılında Gazi Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümünden mezun oldu. ‘Fahriye Abla’dan Çanakkaleli Melahat’a Türk Şiirinde Kadın İmgesi’ adlı ortak çalışmada yer alarak Ahmet Haşim’i inceledi.

Haber Merkezi / Akköy edebiyat dergisinde ‘Bir Dişi Kulesi’ adlı köşesinde yazdı. İlk şiirleri Ağır Ol Bay Düzyazı dergisinde yayımlandı. Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Akköy, Bireylikler, E, Edebiyatta Üç Nokta, Esmer, Mühür, Özgür Edebiyat, Pitoresk, Sonra Edebiyat, Şiir Ülkesi, Şiiri Özlüyorum, Ünlem, Varlık, Yasakmeyve vb. gibi dergilerde yayımlandı.

Ödülleri; 2002 yılında Hasan Bayrı Şiir Ödülünü, 2006 yılında “Cehenneme Kurulu” adlı dosyasıyla Arkadaş Zekai Özger Şiir Ödülü’nde Jüri Özel Ödülünü aldı.

Şiir Kitapları; Cehenneme Kurulu, Saykodelik Karagöz

“Bülbül ve Sansar”

Otların şarkıyla estiği bahçeydi
İçimin genişliği uzun ötüşündeydi kuşun
Suçlarımdan ve saçlarımdan eğdim
Size gövdemi gül ve güz baktım

Yüzünün reçinesiyle uyuyor
Gümüş kediler ve sümbüller
Ağacı öyle suskuda bir yuva
Çiçeklenmiş bir gecede kaybettim
Unutuşun o çılgın seslerini
yaşamadım inlediğim kadar

Bak işte işitmek için seni
Bir kadın oldu içim dedi
Buhurdan ve har’dan
bakınca azaldı gözümdeki can
Büküldüm ve aktım ona
Boşaldım yüzüme varan sudan

Ben bu serçelerin
Yuvalarını bozup bozup
Çocuk bahçelerde
Hep erik ağacı kaldım

– Kimse beni iyi hatırlamasın.

Paylaşın

Ayhan Hünalp kimdir?

1927 yılında Bitlis’te dünyaya gelen Ayhan Hünalp, 21 Mart 2013 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Kamuoyu tarafından daha çok gazetecilik yönüyle bilinen Ayhan Hünalp; yazdığı şiir, roman ve anı kitaplarıyla Türk edebiyatı açısından kayda değer bir isimdir.

Haber Merkezi / Ayhan Hünalp, Ankara Mimar Kemal İlkokulu, Ankara Atatürk Lisesi (1947), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü (1953) bitirdi. Öğrencilik yıllarında gazeteciliğe başladı; Ulus, Tercüman, Hürriyet, Son Saat gazeteleri ve Kaynak dergisinde muhabir, düzeltmen, yazar, yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nda basın sekreterliği görevini yürüttü. Şişe Cam Genel Müdürlüğü’nde basın müşaviri iken emekli oldu (1978). Sonraki yıllarda özel kuruluşlarda basın müşavirliği, özel eğitim kurumlarında öğretmenlik yaptı. İLESAM, Türkiye Yazarlar Sendikası üyeliğinde bulundu.

Ayhan Hünalp’ın edebiyata ilgisi lise öğretmeni Fevziye Abdullah Tansel ile tanışmasından sonra başlamıştır. İlk şiiri 1943’te Yarımay’da, ilk hikâyesi de aynı yıl Çocuk Esirgeme Kurumu’nun çıkardığı Çocuk dergisinde yayımlanmıştır. 1940’lı yıllarda şiir yazmaya başlayan Hünalp’in ilk şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Hece vezniyle yazdığı birkaç şiir haricinde bütün şiirlerini serbest tarzda kaleme almıştır. Toplumcu şiir anlayışını benimseyen Ayhan Hünalp’in şiirlerinde işçiler, köylüler, onların yaşadıkları sefalet, sıkıntılar, haksızlıklar geniş yer tutmuştur. Bunların yanı sıra aşk ve özlem, şairin şiirlerinde en çok işlediği temalardandır. Aşk ve özlem temalarının yer aldığı şiirlere melankoli ve hüzün hâkimdir. Toplumsal sorunlar ve yaşanan güncel olaylar, şairin beslendiği kaynaklar arasındadır.

Ayhan Hünalp’ın en yenilikçi olduğu tür romandır. Yazmış olduğu üç romanı da “sineroman” olarak nitelendiren ve Türk edebiyatında bu türün öncüsü sayılan yazar; konu, kurgu ve gerçekliği anlatmada bir yenilik arayışı içinde olmuştur. Klasik roman tekniğini kırmayı amaçlayan yazar; bilinç akışı, iç monolog gibi tekniklerle anlatımı zenginleştirir. Yazar, biyografisinden yoğun izler taşıyan ilk romanı Küçük İstasyonlar’da başkişi Alev Topuz aracılığıyla yaşamını romanın imkânları doğrultusunda kurgular. Romanda Alev Topuz’un gençlik yılları, meslek hayatı, yaşadığı aşklar ve hayal kırıklıkları anlatılır.

Yazarın ikinci romanı Vapur Düdükleri, âdeta Küçük İstasyonlar romanının devamı niteliğindedir. Romanın başkişisi Gazeteci Adam, Küçük İstasyonlar’daki Alev Topuz’dur. İlk romanda öğretmen olarak Rumeli’de bir kasabaya atanan roman kişisi, bu romanda Rumeli’den döner ve gazetecilikle meşgul olmaya başlar. Romandaki ana izlek gazetecinin, yine gazetede çalışan Pışık ve Berna ile yaşadığı aşktır. Bu aşk anlatılırken gazetecilik mesleğinin sıkıntıları, zorlukları ifade edilir. Yazarın son romanı Şarkısız Dünyaların Orkinosları’dır. Romanın başkişisi Patavatsız, gazetecidir ve önceki romanlardaki başkişilerle benzerlik göstermektedir. Romanda Patavatsız’ın yaşadığı sorunlar, sıkıntılar, aşklar ve toplumun aksayan yönleri konu edilir.

Anı kitabı olan Dağlara Giden Yollar’da yazar; Atatürk, İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Fahri Korutürk, Adnan Menderes gibi siyasetçilere dair hatıralar ve değerlendirmelerinin yanı sıra Orhan Veli, Nurullah Ataç, Yaşar Kemal, Sait Faik, Orhan Kemal, Cahit Sıtkı gibi sanatçılara dair yazı ve hatıralara da yer verir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın