Demirtaş’tan ‘yeni ittifak’ açıklaması: HDP, üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir

‘Yeni ittifak’ tartışmalarına değinen Selahattin Demirtaş, “Eğer bugünkü muhalif ittifak bileşenleri, demokrasi mücadelesinde HDP ile yan yana durmaktan çekinirlerse HDP demokrasi mücadelesinden vazgeçecek değildir. Tek başına da kalsa ilkeleri doğrultusunda mücadele yürütmeye devam eder. Bunu yaparken de nicel durumuna bakmaksızın birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle görüşerek üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir. Seçim zamanı gelince de demokrasi ittifakı olarak diğer ittifaklarla ilkeler çerçevesinde görüşmeler, işbirlikleri yapılabilir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / 4 Kasım 2016 tarihinden beri Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığı ile Medyascope’tan Ferit Aslan’ın sorularını yanıtladı.

Demirtaş, Montrö Bildirisi’ni imzaladıktan sonra haklarında hukuki süreç başlatılan 104 amiralve ‘yeni ittifak’ tartışmalarına değindi.

‘Yeni ittifak’ tartışmalarına ilişkin Demirtaş, “Eğer bugünkü muhalif ittifak bileşenleri, demokrasi mücadelesinde HDP ile yan yana durmaktan çekinirlerse HDP demokrasi mücadelesinden vazgeçecek değildir. Tek başına da kalsa ilkeleri doğrultusunda mücadele yürütmeye devam eder. Bunu yaparken de nicel durumuna bakmaksızın birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle görüşerek üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir. Seçim zamanı gelince de demokrasi ittifakı olarak diğer ittifaklarla ilkeler çerçevesinde görüşmeler, işbirlikleri yapılabilir.” dedi.

104 amirale ilişkin açıklamalarda bulunan Demirtaş, “Hükümet bu bildiriden önceden haberdarmış zaten. İsteseler bildirinin yayınlanmasını engelleyebilirlerdi. Fakat yayınlanmasını özellikle istediler çünkü buradan bir güç gösterisi yaparak toplumsal baskıyı artırmak gibi bir hedefleri vardı. Ama bu plan tutmadı” ifadelerini kullandı.

HDP’li Demirtaş, sorulara böyle yanıt verdi:

103 amiralin bildirisi ile yeniden bir darbe tartışması yaşandı ve soruşturma başlatıldı, bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümet bu bildiriden önceden haberdarmış zaten. İsteseler bildirinin yayınlanmasını engelleyebilirlerdi. Fakat yayınlanmasını özellikle istediler çünkü buradan bir güç gösterisi yaparak toplumsal baskıyı artırmak gibi bir hedefleri vardı. Ama bu plan tutmadı. Çünkü toplum, artık hükümetin hiçbir yalanına inanmıyor, hiçbir politikasına güvenmiyor. AKP’nin hiçbir entrikası seçmen desteğine dönüşmüyor. AKP vazosu kırıldı ve büyü bozuldu. Bunun geri dönüşü yok artık.

Bazı çevreler iktidara “mağduriyet yaratacak” malzeme verilmemesini isterken, bazı kesimler ise tam tersini düşünüyor, bu konudaki fikriniz nedir?

Muhalefet ne yaparsa yapsın AKP her halükarda oradan bir mağduriyet çıkarmaya çalışıyor. Dolayısıyla muhalefetin böyle bir kaygıyla hareket etmesi doğru olmaz. Bununla birlikte, tabii ki gereksiz ve politik olarak faydasız konuların üzerine fazladan düşerek AKP’ye istismar alanları sağlamamak da gerekir. Muhalefet, halkın beklentilerini ve halkın gündemini esas alırsa hata yapmaktan da kurtulmuş olur.

Yaklaşık beş yıldır cezaevindesiniz ve sizin hakkınızda televizyonlarda sürekli her türlü şey söyleniyor (hakaretler, terörist yakıştırması) ama sizin dört duvar arasındaki mesajlarınız da televizyonlarda tartışılıyor, gündem haline getiriliyor. Bunun neye bağlıyorsunuz?

Çünkü ben tek başıma bir birey değilim, Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin uzun süre yöneticiliğini yaptım, şimdi de üyesiyim ve ayrıca büyük bir halk kitlesinin gönülden desteğini ve sevgisini yanımda hissediyorum. Gücümü de tüm bunlardan alıyorum.

Bana hakaret etme yarışına girenlerin söylemleri, örneğin bana yönelik “terörist” ithamları ve hakaretleri, kendi ahlaki seviyelerini ve siyasi pespayeliklerini gösteriyor. Bu hakaretleri, yapanlara iade ediyorum ama çok da umurumda değil zaten.

Üçüncü ittifak öneriniz ciddi bir tartışmaya neden oldu. Bunu biraz daha açar mısınız? HDP’nin öncülüğündeki bir ittifakın oluşma ihtimalini nasıl görüyorsunuz mevcut durumda?

HDP zaten kurumsal olarak demokrasi ittifakını uzun süre savundu. Bu siyasi bir modeldir, seçim ittifakı önerisi değildir. Daha ziyade, toplumsal mücadeleyi büyütmek ve siyasi işbirliklerini hayata geçirebilmek amacıyla mücadele ortaklığı kurmaktır. Yani demokrasi için birlikte mücadele etme iradesidir. Bunun bir seçim ittifakına dönüşüp dönüşmeyeceğine, seçim sürecinde duruma bakılarak karar verilir.

Eğer bugünkü muhalif ittifak bileşenleri, demokrasi mücadelesinde HDP ile yan yana durmaktan çekinirlerse HDP demokrasi mücadelesinden vazgeçecek değildir. Tek başına da kalsa ilkeleri doğrultusunda mücadele yürütmeye devam eder. Bunu yaparken de nicel durumuna bakmaksızın birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle görüşerek üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir. Seçim zamanı gelince de demokrasi ittifakı olarak diğer ittifaklarla ilkeler çerçevesinde görüşmeler, işbirlikleri yapılabilir.

HDP herhangi bir ittifaka dahil değil diye mecburen ve kerhen başka bir ittifakı desteklemek zorunda değildir. HDP seçmeni ancak görüşmeler, ilkesel uzlaşmalar ve ahlaki bir zeminde kurulacak işbirlikleriyle harekete geçecektir. HDP’yi yok sayan, HDP kitlesine, seçmenine her gün hakaret eden kişi ve gruplar bizzat HDP seçmeni eliyle asla iktidar olamazlar. Bununla birlikte demokrasiyi savunan, barış ve özgürlüklerden yana olan, HDP’yi eleştirse de HDP’ye ve kitlesine saygılı yaklaşan herkesle işbirliği yapılabilir.

Tabii bunlar tümüyle benim kişisel düşüncelerimdir, kurumsal olarak HDP’yi bağlamaz. Ben fikrimi ifade ederim, elbette HDP yönetimi tüm düşünceleri, önerileri olduğu gibi benimkileri de tartışır ve alacakları karar ben dahil tüm HDP’lileri bağlar. Bizdeki demokrasi bu şekilde işliyor ve hepimiz buna saygılı yaklaştığımız için HDP kendi bütünlüğünü ve gücünü korumaya devam ediyor.

Bir gazeteci (Abdülkadir Selvi) üçüncü ittifak çıkışınızın siyasette karşılık bulduğunu ancak HDP ve Kandil’in bundan memnun olmadığını, sizde eksik olan tek şeyin yeteri kadar cesur olmamanız olduğunu yazdı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Gerçekten bir şeyler söylemek isterdim ama adını andığınız kişiye cevap vererek kıymetli kelimelerimi ziyan etmek istemiyorum.

Bugüne kadar mahkemelerde hiç tahliye talebinde bulunmadınız. Bu tavrınız böyle devam edecek mi? Cezaevinden çıkmanıza halkın karar vereceğini söylüyorsunuz, bunu yakın zamanda olası görüyor musunuz?

Evet, şimdiye kadar hiç tahliye talep etmedim, etmeyeceğim de. Belki iktidar bizleri bu şekilde içeride tutabilir ama kendisi de bunun bedelini halk desteğini kaybederek siyaseten ödüyor. Dolayısıyla hapisliğimiz boşuna çekilen zulümler değil. İktidar eriyor, halkın iradesi büyüyor. Bizleri özgür kılacak olan da işte halkın bu iradesidir.

Biz kimseden merhamet dilenmiyoruz, mahkemelerden sadece adalet bekliyoruz. Adalet yok diye de ağlayıp sızlanmıyoruz. Mücadele ediyor, direniyoruz.

Bizleri içeride tutanlar son yerel seçimlerden ders çıkarmamışlarsa yapacak bir şey yok. Biz direnmeye devam edeceğiz. Yani dewamke 🙂

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Buldan: Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakın!

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, partisinin TBMM’deki Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi” artık yolcudur değerli arkadaşlar! Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakındır! Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler. Sandıklar halkın elindedir, halk da dört gözle o günleri beklemektedir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Buldan, konuşmasında, “Bu zorlu yolculukta tüm baskı ve engellemelere rağmen bir milim dahi geri atmadan Türkiye’yi karanlıktan kurtarmanın sözünü bir kez daha verdik. Toplumu faşizm karanlığıyla boğmaya çalışanların karşısında HDP programıyla, ilkeleriyle, özgür ve eşit yaşam fikriyatıyla, örgütlü gücüyle halklara çaresiz ve alternatifsiz olmadığını, değişimin her zaman mümkün olduğunu gösteren aydınlık bir yoldur. Demokratik bir alternatiftir” dedi.

Konuşmasında ‘ittifak’ iddialarına da yanıt veren Buldan, ”HDP’ye yeterince tanımayanlar ve tanımak istemeyenler üçüncü yol dediğimizde seçim ittifakı olarak anlamlandırmaktadır.  HDP’nin gündeminde bir seçim ittifakı şu an itibariyle yoktur” ifadelerini kullandı.

Konuşmasının devamında “”Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi” artık yolcudur değerli arkadaşlar! Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakındır! Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler. Sandıklar halkın elindedir, halk da dört gözle o günleri beklemektedir.” diyen Buldan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Bu amaçla tüm toplumsal ve siyasal muhalif kesimler; emek, barış ve demokrasi güçleri, aydınlar, sanatçılar, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlarla beraber yürüyor, üretiyor ve birlikte direniyoruz. Üçüncü yol; egemen sömürücü güçlerin dışında kalan demokratik kamuoyunun kendisidir. Ezilenlerin tümüdür. Klasik bir muhalefet tarzını benimsemez. Kısa vadeli düşünmez, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ilkelerini korur, politikasını esnetir ve son seçimlerde olduğu gibi etkisi tarihi olur. Üçüncü yol, halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, devleti demokrasiye duyarlı kılan, gençlik ve kadın mücadelesini içine alan, ekolojik olan devrimci demokrat bir duruş çizgisidir.

HDP olarak kim halkların kardeşliğinden, birlikte yaşamından yana ise onlarla stratejik ittifak halinde olmak bizim için önemlidir. Türkiye’ye dönük stratejik duruşumuz özetle budur. Bu inanç ve kararlılıkla direniyor, Türkiye halklarının demokratik geleceğinde inisiyatif alıyoruz. Demokratik yaşamı kurma yolunda hep birlikte mücadelemizi yükseltiyoruz. Bu zorlu süreçten daha da güçlenerek ve büyüyerek çıkacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. HDP’ye yüzünü dönen herkes, aydınlığı ve güzel günleri görür. Yeni yaşamı görür. Özgürlüğe açılan projeyi görür. HDP’ye bakan, 7 Haziran’ın, 31 Mart’ın, 24 Haziran’ın büyük başarılarını görür. Buradan cesaret alır ve geleceğe umutla bakar. Evet, bu dönem biz muhalefetteyiz. Ama bilinmeli ki, ilk seçimde HDP sorumluluk alacak ve bu ülkenin yönetiminde mutlaka olacaktır. HDP’nin fikriyatı ülke yönetiminde mutlaka yaşam bulacaktır. Halklarımızın demokrasi rüyası mutlaka gerçekleşecektir.

Bir yanda yönetim krizi, diğer yanda ise ekonomik, toplumsal ve salgın krizi halkı canından bezdirmeye devam etmektedir. Bitmek bilmeyen seri krizler nedeniyle ülke tam bir çöküşü yaşamaktadır. Tek adam yönetimine geçiş olan 16 Nisan referandumunun 4’üncü yılındayız. Bu dört yıl içinde yapılanları yaşananları hep birlikte gördük. Bir kez daha hatırlatmakta fayda var. AKP-MHP ittifakı, referanduma giderken ülkeyi şöyle uçuracağız, böyle zenginleştireceğiz, işsizliği bitireceğiz, demokratik standartları yükselteceğiz diyerek Türkiye toplumuna büyük sözler verdiler, büyük vaatlerde bulundular. Aslında hayal sattılar. Kendi ikbal ve çıkarlarını halkın, ülkenin çıkarı gibi göstererek, halkı yanılttılar ve halka onlarca kez yüzlerce kez yalan söylediler. Tek adam yönetimine geçer geçmez, kırıntı düzeyindeki demokrasiyi dahi ortadan kaldırdılar.

“Türkiye bugün açık cezaevi halini yaşamaktadır”

Parlamentoyu halkın egemenliğinden çıkartıp sarayın egemenliği altına soktular. Hukuku lağvettiler, adalet saraylarını kelepçe saraylarına çevirdiler. Fabrikalar yerine yeni cezaevleri inşa ettiler. Yetmedi, Türkiye’nin 780 bin kilometrekarelik her bir alanını aslında açık cezaevine çevirdiler. Türkiye bugün açık cezaevi halini yaşamaktadır. Türkiye, Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülke içerisinde en fazla tutuklu ve hükümlü oranına sahip bir ülke haline geldi. AKP MHP ortaklığı ile birlikte. Tabii ki bu sonuç şaşırtıcı değildir.

İmralı’da sürdürülen ağırlaştırılmış tecrit, hukuktan çıkışın, hukuksuzluk ve adaletsizlik rejimini yönetim biçimi haline getirme çabalarının bir sonucudur. Bu hukuksuzluğun devamı olarak kayyım darbesiyle seçme ve seçilme özgürlüğünü de ortadan kaldırdılar. Buna da tanıklık ettik. Ülke ekonomisini sarayın paralel ekonomisine dönüştürüp, kendilerini ve yandaşlarını kalkındırdılar.

Bir yanda haksız zenginlik içinde ihya olan Saray yandaşlarının Türkiye’sini, diğer yanda yani Kürşatlar’ın ülkesini yaratmaya çalışanlar ise yoksulların, işsizlerin, kepenk kapatan esnafların, şiddet gören kadınların, umutsuz gençlerin sefalet Türkiye’sini yarattılar. İşte bu nedenle tek adam yönetimi bir kriz ve çöküş sistemidir. Bu sistem adaletsizlik sitemidir, haksız zenginleşme ve rant sistemidir. Liyakatsızlık, yolsuzluk ve talan sistemidir.  Her gün adaletsizlik üreten bu vicdansız yönetim anlayışı 5 yıldır bu ülkeye neredeyse 50 yıllık zarar vermiştir. Dün patates dağıtmaya başladılar. İnsanların patates dahi alamayacak duruma getirilmesinin bir itirafıdır bu. İktidar ve yandaşları kasalarla, tonlarla götürürken, halkın payına ise sadece gramla hayata tutunmak kalmıştır. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle 12 kamu arazisi daha satışa çıkarıldı. Çünkü bunlar doymak bilmiyorlar. Bunların sistemi aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı emlak sistemidir. Sarayları, adeta kamu arazisi satış ofisi gibi çalışmaktadır.

“Cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin”

Merkez bankasının 128 milyar doları ortada yok. Kaç gündür kamuoyu bunun peşinde soruyor soruşturuyor. 128 milyar doların nerede olduğunu haklı olarak araştırmaya başlıyorlar. Cevap veremiyorlar. Çünkü veremiyorlar. Aslında biz cevabı biliyoruz. Merkez Bankasının yedek anahtarı kimdeyse paralar ondadır diyoruz. Fazla söze gerek yoktur. Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz. Vatandaşın üç kuruşluk borcu için kapısına haciz gönderirler, traktörüne, malına el koyarlar, ümüğüne çökerler. Ama 128 milyar dolar buharlaştırıldığında devlet kurumlarının, yargının gıkı dahi çıkmaz. Cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin. Eğer bu ülkede vicdanlı hakim ve savcılar varsa 128 milyar doların hesabını halka vermek zorundadır.

19 yıl önce iktidara geldiklerinde sahip oldukları mal varlığıyla bugün kasalarında istifledikleri devasa zenginlik arasındaki fark işte yoksullaşmanın ve çöküşün temel nedenidir. ‘Umudum kalmadı’ diyerek çaresizlikten hayatına son veren her bir insanımızın faili haksız zenginleşen bu iktidar ve şürekâsıdır. Geleceğe umutla bakamayan, aylarca iş arayıp bulamayan, cebinde parası olmadığı için evine ancak çocukları uyuduktan sonra gidebilen insanların hayatını karartan bu iktidardır. İntiharlar bir sosyal cinayettir. İşsizlik, yoksulluk ve açlık sosyal bir ölümdür. Yüz binlerce kamu çalışanının KHK’yle işten atılması sosyal ölümdür. Son bir yılda 177 bin işçi kod 29’la işten çıkartıldı. Aileleriyle birlikte 1 milyon insanı açlığa mahkûm ettiler. İnsanların işiyle, ekmeğiyle, rızkıyla oynamak zulümlerin en büyüğüdür.

Halk, tüm bu zulümlerin hesabını sandıkta öyle bir soracak ki, bunların felekleri şaşacak, felekleri. Seçim sandıkları kurulduğunda, işsizliğin de, yoksulluğun da, yolsuzluğun da, adaletsizliğin de, haksız zenginleşmenin de hesabını halkımız bir bir sizlerden sandık başında soracaktır. O hesap günü de çok yakındır, yaklaşmaktadır. Sandıktan daha fazla kaçamayacaklar.  Bakmayın siz bunların korku salmasına, güç gösterisi yapmasına ve her gün yalan vaatler uydurmalarına. Aslında iktidarlarının son dönemlerini yaşadıklarının fakındalar. ‘Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi’ artık yolcudur değerli arkadaşlar. Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Sarayın kepenk kapatacağı günler yakındır. Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler.

Bu iktidarın gerçek yüzü bir yıllık pandemi sürecinde daha net olarak görülmüştür. Pandemi, iktidarın yüzündeki maskeyi de aslında indirmiştir. Ortada yönetilemeyen bir salgın krizi, iktidar açısından büyük bir başarısızlık haritası vardır. Bu gerçeğin üzerine asla yalan rakamlarla örtemezler! Başından bu yana bu süreci şeffaf yürütmediler, yürütmediler. Hekimleri, sağlık meslek örgütlerini, bilim insanlarını dikkate almadılar. Bildiklerini okudular! Sorumluluğu da şu an itibariyle vatandaşa yüklediler! Salgını, tehdidin boyutuna göre değil, AKP’nin ekonomik siyasi gündemine göre yönetmeye çalıştılar. Halk sağlığını değil, iktidarlarının bekasını öncelikli tuttular. Sonuç ne oldu? Günlük vaka sayıları 60 bini geçti, günlük ölümler ise 300’ün üzerinde. Ki bu rakamların gerçeği yansıtmadığı da ortadadır. Vakalar bunun çok daha üstündedir.

İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığı günden bu yana şiddetin katlanarak arttığını görüyoruz. Sadece çekilme kararından sonra 12 bine yakın şiddet olayının yaşandığını basından gördük ve takip ettik. Polisler şiddete uğrayan kadınların başvurularını almamakta, mahkemeler koruma kararları vermemektedir. Kamu görevlileri bu durumu ‘artık işler değişti, çünkü Sözleşme feshedildi eskiye dönüldü’ diyerek gerekçelendirmeye çalışmaktadır. Şiddet mağdurlarını geri çeviren kamu görevlileri, bu cesareti sözleşmenin feshedilmesinden almaktadır.

Yine geçen hafta Diyarbakır’da Roza Kadın Derneğine baskın yapıldı. Kadınlar gözaltına alındı, 8’i tutuklandı. Kadın düşmanları, İstanbul sözleşmesinin feshedilmesinden sonra kadınlara karşı her yerde saldırı dalgası, sürek avı başlatmış durumdadır. Devletin kadınlara dönük gözaltı tutuklama operasyonlarıyla, sokaklardaki erkek şiddeti kadınları eş zamanlı olarak hedef almaktadır. Tam bir işbirliği ve ittifak söz konusudur. Bunun önünü açan ise AKP-MHP’nin kadın düşmanı politikasıdır ve anlayışlarıdır. Fesih kararı Anayasaya aykırı olduğu için HDP olarak geçtiğimiz hafta Danıştay’a başvurduk ve bu hukuksuz kararın biran önce iptal etmesini istedik.

“Türkiye’ye demokrasiyi kazandıracağız”

Ne özgürlüklerimizden, ne yaşam hakkımızdan, ne de anayasal haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ne elektronik kelepçeleriniz, ne rehin politikalarınız kadınlara geri adım attıramayacaktır. Kadınlar daha fazla örgütlenerek ve mücadele ederek kazanımlarına güçlü bir biçimde sahip çıkacaktır. Bir yandan şiddetle mücadele ederken aynı zamanda kadın yoksulluğuna karşı da bir mücadele içerisindeyiz. Hepinizin bildiği gibi HDP Kadın Meclisi olarak 10 Şubat’ta ‘Kadınlar İçin Adalet’ kampanyamızı başlatmıştık. Kampanyamızın ikinci ayağı olan ‘Kadın Yoksulluğuyla Mücadele’ için de startımızı 5 Nisan’da İstanbul’da verdik. Bugün de Kadın Meclisimiz İzmir’de çalışan kadınlarla birliktedir. Farklı bölgelerde, farklı heyet ve kişilerle; gidebildiğimiz bütün işyerlerine, tarlalara, fabrikalara, atölyelere, evlere gidecek, kadınları tek tek dinleyeceğiz. Bu yaratılan yoksulluktan etkilenen bütün kadınların diyeceklerini evlerden, sokaklardan, fabrikalardan, tarlalardan Meclis’e taşıyacağız.”

Kadın düşmanlarına bu sevinci asla yaşatmayacağız. HDP kadınların güvencesidir. HDP, kadınların ortak mücadele buluşmasıdır. HDP kadınların ittifakıdır. Ve bu ittifak mutlaka ama mutlaka kazanacaktır. Demokrasi bizimdir, adalet bizimdir, hukuk bizimdir, barış ve özgürlükler bizimdir. Alınterimiz, emeğimiz bizimdir. Yaşam bizimdir! Bizim olanı mutlaka ama mutlaka alacağız, kazanacağız ve tüm Türkiye’ye demokrasiyi kazandıracağız.”

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: 19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar

Partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Emekli amirallerin yayınladığı bir bildiri var. İktidar, yine her zaman yaptığı gibi siyasi kurnazlık ve fırsatçılıkla bu bildiriden darbe tehdidi üretme ve bunu siyaseten kullanma telaşına girdi. Yani yine mağduriyet edebiyatına sarıldı. 19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi /Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yaptığı konuşmada, her gün kriz üreten, sorunları büyüten, eşitsizlik ve adaletsizlik yaratan, toplumu kutuplaştıran, sosyal adaleti ortadan kaldıran, lime lime dökülen bir yönetim sisteminin altında yaşadıklarını söyleyen Sancar, “Sistemin kendisi güçlerin tek adamda toplandığı, tekçi bir sistemdir ama ürettiği sorun ve krizler çokludur. Bu sistemde denetim, halk, yurttaş yoktur. Bu sistemde tek adam, tek adamın etrafına çöreklenmiş gruplar vardır” dedi.

Sancar, bazı emekli amirallerin açıklamasına değinerek, “Topluma güven verebilecekleri inandırıcı ve samimi bir politikaları yok. Bu iktidar çözüm gücü değildir; sorun kaynağıdır, kriz üretme merkezidir. Ellerinde hiçbir şey kalmayınca mağduriyet siyasetine sarılıyorlar. İktidar, her zaman yaptığı gibi fırsatları büyük bir kurnazlıkla değerlendiriyor. Emekli amirallerin yayınladığı bir bildiri var. İktidar, yine her zaman yaptığı gibi siyasi kurnazlık ve fırsatçılıkla bu bildiriden darbe tehdidi üretme ve bunu siyaseten kullanma telaşına girdi. Yani yine mağduriyet edebiyatına sarıldı. 19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar” ifadelerini kullandı.

Yargının iktidarın siyasi gündemine göre pozisyon aldığını ve karar verdiğini; iktidar işaret verdiğinde harekete geçtiğini, bunun en çarpıcı örneğini Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesine giden süreçte ve sonrasında gördüklerini belirten Sancar’ın grup toplantısında yaptığı açıklamalar şöyle;

“Geçen hafta Mardin’deydik. 31 Mart 2019 seçimlerinin ikinci yıl dönümü vesilesiyle Demokratik Yerel Yönetimler Kurulumuz bir forum düzenledi. “Halkların İradesi İçin Adalet Forumu” idi adı. Buradan Mardin halkının coşkulu, heyecanlı selamlarını iletiyorum size.

O forumu 31 Mart’ta gerçekleştirmemizin sebebini herhalde tahmin edersiniz. Bizi izleyenler de dinleyenler de muhataplarımız da tahmin eder.

2 yıl önce o tarihte siyasal iktidar tarihi bir yenilgi yaşadı. Bu yenilgiyi yaşamasındaki temel faktör de HDP’nin seçim stratejisiydi. Türkiye’nin siyasi dengelerinde hangi ağırlığa sahip olduğumuzu ve nasıl bir rol oynayacağımızı bir kez daha o seçimlerde dünya aleme göstermiştik. İktidarın geri dönülmez bir yönetememezlik krizi içerisine girmesinde bu yenilgi belirleyici olmuştur.

İktidar için hiçbir şey asla eskisi gibi olmadı bundan sonra da olmayacak. İşte bu tarihi anın yıl dönümünde son derece değerli bir forum gerçekleştirdik. Foruma bölgenin çeşitli illerinden çeşitli kurumların temsilcileri, seçilmişlerimiz, üniversite dayanışma koordinasyonu, Boğaziçi Üniversitesi dayanışma öğrencileri, kadın platformları, inanç örgütleri, dernekler, sendikalar ve meslek odaları katıldı. 300’e yakın insanla güzel bir toplantı gerçekleştirdik. Bu buluşmada esas amacımız halka danışarak yolumuza devam etmektir; çeşitli çevrelerle, demokrasi güçleriyle, yöneticilerimizle, halkımızla istişare ederek yolumuza devam etmektir. Nitekim öyle de güzel bir istişare toplantısı oldu.

“Bizler birlikte hareket ettikçe güçleniyoruz, iktidar ise bu güçten korkuyor”

Bu toplantılarımız bundan sonra devam edecek. Bu buluşma da tıpkı Newroz alanlarını dolduran milyonların bir arada olması gibi baskıya ve zulme karşı birlikte mücadele yürütmenin, demokrasi ve özgürlükler için ortak akıl yaratmanın önemini bize göstermiştir. Bizler birlikte hareket ettikçe güçleniyoruz, iktidar ise bu iradeden, kararlılıktan ve toplumsal demokrasi geleneğinden korkuyor. Hep söylüyoruz, korktukça panikliyor, panikledikçe öfkeleniyor, hınç ve intikama yöneliyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizler bir arada olmaya, birlikte mücadele etmeye, toplumla birlikte tartışmalar yürütmeye ve birlikte yürümeye devam edeceğiz. Bu vesile ile bir kez daha Mardin halkımızı, Mardin’de yaşayan tüm insanlarımızı, oraya gelen tüm dostlarımızı yürekten selamlıyorum.

Her gün kriz üreten, her gün sorunları büyüten, eşitsizlik ve adaletsizlik yaratan, toplumu kutuplaştıran, lime lime dökülen bir yönetim sisteminin altında yaşıyoruz. Sistemin kendisi güçlerin tek adamda toplandığı tekçi bir sistemdir ama ürettiği sorun ve krizler çokludur. Bu sistemde denetim yoktur, halk yoktur, yurttaş yoktur. Bu sistemde tek adam vardır, tek adam etrafına çöreklenmiş gruplar ve buradan nemalanan sermaye grupları vardır, yandaşlar vardır. İşte halktan kopuk, halkı hiçe sayan, yurttaşı yok eden böyle bir anlayışla yönetiliyor ülke. Bu ülkenin sorunlarını böyle bir anlayışla çözmenin mümkün olmadığını her seferinde her olayda yeniden yaşıyoruz ve yeniden tecrübe ediyoruz.

Güvenlik Yasası meselesinde bir kez daha Meclis’in iradesine darbe yaptılar

Geçen hafta Güvenlik Yasası maddelerine geçilmesi, muhalefet gruplarının çoğunluk oylarıyla reddedilmişti. Bu sistemin, kurumları en başta parlamentoyu nasıl hiçleştirdiğinin çarpıcı bir örneğini yaşadık o gün. İçtüzüğü zorlayarak, oylamayı yenileyerek, yine kendi çoğunluklarıyla yasanın görüşülmesine geçilmesini kabul ettiler. Böylece parlamentonun iradesine bir kez daha darbe indirmiş oldular. Parlamentoyu değil, Saray’ı esas aldıklarını gösterdiler. Ülkede Saray’ın iradesinin her şeyden üstün olduğunu gösterdiler.

Kaybedince seçim yenileme alışkanlığını biliyoruz. 7 Haziran’da gördük bunun örneğini. 7 haziran sonuçlarını geçersiz kıldılar. 1 Kasım’a darbe seçimle gittiler. Ardından 31 Mart’ta da aynı durumu yaşadık, bunu da hep birlikte gördük. Aynısını o gün de yaptılar. İstanbul seçimlerini yenildiler ama kazanamadılar. Bu kez daha büyük kaybettiler. Yani bu yöntemlerle kazanamayacaklarını her seferinde gösteriyoruz. Göstermeye devam edeceğiz. Bunun da sonuçlarını önümüzde konulacak ilk sandıkta kendilerine yaşatacağımızı bir kez daha hatırlatalım.

“Acı tecrübelerini HDP yaşattığı için HDP’ye saldırıyorlar”

Meclis’teki oylamada yaptıkları şey de bundan farklı değildi. Seçimi kaybedince hemen oyun bozanlık yapmak ve kuralları değiştirip seçimi kazanmak. Ama bunun bir sonucu, bir sınırı var. İlk seçimde bunun en acı tecrübesini hep birlikte kendilerine yaşatacağız. Bu tecrübeyi yaşadıklarında en etkili gücün HDP olduğunu da göstereceğiz. O nedenle HDP’ye saldırıyorlar, HDP’yi denklem dışı bırakmaya çalışıyorlar. Ama biz seçimde ve seçim dışı bütün alanlarda bu ülkenin kilit gücü olduğumuzu kendilerine göstereceğiz. Göstermeye devam edeceğiz. Demokrasi mücadelesi alanında, özgürlükler için mücadelede, kadın hakları için mücadelede, iş aş ekmek için mücadelede göstereceğiz, göstermeye devam edeceğiz. Tanımadıkları iradeyi nasıl tanımak zorunda kalacaklarını bu güçlü demokratik mücadele kendilerine gösterecektir.

O gün oylamasını tekrarladıkları İç Güvenlik Yasası benzeri o düzenleme ne getiriyordu? Bu bir fişleme yasasıydı. Şimdi Meclis’te geçen bir yasa. OHAL’i kalıcı hale getirme çabasıdır o yasa. Bunun gibi başka örnekler var, en son örneği bununla ortaya koydular. Darbeci zihniyetin ürünü bir yasa bu. 28 Şubat’ın devamı bir yasadır o. Toplumla mücadele yasasıdır. İktidarlarını koruma ve kollama adına her yolu mubah saymalarının başka bir adıdır.  Bu ülkenin yurttaşlarını tehlike olarak gören, hemen her alanı güvenlik zinciri ile kuşatmaya çalışan bir zihniyet var karşımızda.

“Korku salan bir iktidar varsa onun karşısında da cesaretin sembolü HDP var”

İşsizliğe yoksulluğa çare aramazlar. Tek bildikleri güvenlikçi yasalarla, polis uygulamalarıyla, yargı operasyonlarıyla halkı tehdit etmek ve sindirmeye çalışmaktır. Yapmaya çalıştıkları şey korku salarak iktidarlarını devam ettirme çabasıdır. Ama biliyorsunuz korkunun ecele faydası yok. Bir yerde korku salan bir iktidar varsa, karşısında cesareti temsil eden güçler olduğu sürece başarılı olması mümkün değil. İşte HDP o cesaretin sembolüdür. HDP o cesaretin adresidir. HDP bu umudun kaynağıdır. O nedenle uğraşıyorlar bizimle.

Evet, yargıyı da ellerine bir aygıt olarak alıyorlar. Bir nevi arka bahçe haline getiriyorlar. Yargıyı kullanarak toplumu dizayn etmeye, muhalefeti sindirmeye çalışıyorlar. Adaleti ülkenin temeli olmaktan çıkarıp saraylarının kolonu haline getirdiler.

“Gergerlioğlu bu halkın vekilidir, halkın vicdanıdır”

Yargı sistemi iktidarın siyasi gündemine, ajandasına göre pozisyon almakta ve karar vermektedir. İktidar işareti verdiğinde yargı harekete geçmektedir. Özellikle bunun son ve çarpıcı örneğini Ömer Faruk Gergerlioğlu vekilimizin vekilliğinin düşürülmesine giden süreçte ve sonrasında hep birlikte gördük. Ömer Faruk Gergerlioğlu arkadaşımız halkın vekilidir, halkın vicdanıdır. HDP’nin mücadelesinin sembollerindendir. Çünkü HDP bu halkın vicdanıdır, vicdan mücadelesinin adresidir. Ömer Faruk Gergerlioğlu da vicdanları harekete geçiren biridir, yılmaz insan hakları mücadelesiyle bu sistemi, bu iktidarı fena halde ürkütmüştür.

O nedenle hakkındaki mahkumiyet kararı hızla onanmış, hızla Meclis’e getirilmiş, okunmuş vekilliği düşürülmüştür. O nedenle Meclis’te adalet nöbeti tutarken sabah namazı için abdeste gitmişken yaka paça götürülmüştür polisler tarafından. Ardından genel merkezimizde devam etti Adalet Nöbeti’ne. Adalet Nöbeti’ni sona erdirdiğinde son günü evinde geçirmek üzere ailesinin yanına gitti. Orada da büyük bir zorbalıkla baskın yaptılar, işkence yaptılar, darp ettiler, zulüm uyguladılar. Ama Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu hiçbir şekilde boyun eğmedi, sözünü kısmadı, başını dik tuttu. Bu onlara büyük bir dertti. HDP budur. HDP onuru ayakta tutmanın, başı öne eğmemenin adıdır. O nedenle onlara dert olmaya devam edecektir. O nedenle her gün HDP’ye saldırı için buldukları her imkanı pervasızca kullanmaya devam ediyorlar.

“Partimize saldırmanın, hedef göstermenin, AYM’yi tehdit etmenin adı faşizmdir”

Her gün yandaş kanallardan iftira atmaya devam ediyorlar. İktidarın küçük ortağı hedef göstermeyi sürdürüyorlar. Hatta partimizi hedef göstermeyi ve yargıya talimat vermeyi aştı artık, yargıyı açıkça tehdit ediyorlar. AYM’yi çok açık bir şekilde tehdit ediyorlar. AYM Başkanını hedef gösterebiliyorlar. Bu anlayış nedir diye sorarsanız, bunun kitaplarda da siyaset biliminde de adı açıktır. Bu faşist bir zihniyettir. Ülkeye giydirmeye çalıştıkları sistem de tam budur. Faşizm. İşte bu faşizme geçit vermeyen halkların mücadelesidir. HDP’nin kararlı ve cesur yürüyüşüdür. Bunda başarılı olamayacaklar, bunu biliyoruz. Tekrar söylüyoruz, bu ülkede vicdanlı yargıçlar var. Bu ülkenin büyük çoğunluğu o vicdanı bilir ve taşır. Buna bu ülkenin vicdanlı insanları da vicdanlı yargıçları da vicdanlı aydınları da emekçileri de kadınları da gençleri de geçit vermeyecektir. Tekrar söylüyoruz, faşizme geçit yok.

Baştan beri Gergerlioğlu arkadaşımızın mücadelesi, partimizin mücadelesidir. Baştan beri Ömer Faruk arkadaşımızın iradesini esas alarak yürüdük. Kendisi nasıl yürüyecekse parti yönetimi olarak onunla birlikte yürüyeceğimizi söyledik. Baştan beri bunu söyledik, sonuna kadar da öyle yaptık. İşte biz birlikte güç olduğumuzda kendi gücümüzü başka alanlarda başka güçlerle birleştirdiğimizde, bu ülkenin karanlık yolculuğunu bitireceğiz. Bunu buradan ilan edelim ve herkesin de bunu böyle bilmesi gerektiğini tekrar hatırlatalım. Halk çaresiz değildir, bu iktidara mahkum ve mecbur değildir. Her alanda mücadeleyi demokrasi, özgürlük, emek ve barış için, ekmek ve aş için birleştirerek büyütüyoruz.

“Kadınların mücadelesi iktidarın en büyük korkularından biridir”

Kadın Meclisimiz dün “Kadın Yoksulluğuna Hayır” kampanyasını başlattı. Kadınların yaşadığı her yerde kadın yoksulluğuna karşı mücadeleyi kadınlarla birlikte yükseltmenin başlangıcıydı bu. Bu güçlü yolculuğun nasıl yürüyeceğini hep birlikte göreceğiz. Kadınlar yürümeye devam ediyorlar, haklarını gasp eden bu iktidara, emeklerini gasp eden bu sömürü ve talan düzenine karşı güçlü bir şekilde devam ediyorlar. Bu da iktidarın en büyük korkularından biridir.

İktidar sadece adalet ve siyaset zeminini yıkmakla kalmıyor. Esasen buna bağlı bir sonuç da ekonomideki çöküştür. Ekonomik kriz demek bunu biraz fazla basitleştirebilir. Ekonomide bir çöküş yaşanıyor ve bunun altında kalanlar yoksul emekçi halklarımızdır. Bu çöküşün her şart altında nimetini yiyenler de vardır. O nedenle kriz kelimesi herkesi eşit vuruyor gibi bir algı yaratır. Kriz  kelimesi yetersizdir. Bir ekonomik çöküş yaşıyoruz. Bunun faturasını da yoksul halka, emekçilere, işsizlere, kadınlara, gençlere çıkarmak istiyorlar. Ekonomik kriz dediğiniz anda tablonun öbür tarafına bakarsanız, yandaş sermayenin nasıl büyüdüğünü görürsünüz. Oraya akan milyar dolarları görürsünüz.

“İnsanlar ekmeklerinin nasıl ve kimler tarafından gasp edildiğini görüyor”

Merkez Bankası’nın – tırnak içinde söylüyorum – “kaybolan” 128 milyar dolarlık rezervinin nereye aktığını görürsünüz. İşte bu nedenle bu sistem ülke ekonomisini yoksulların, emekçilerin üzerine çökertmeye çalışıyor. Bizim buradaki mücadelemiz emekçi hakları içindir, halkın refahı içindir, sosyal adalet içindir. Rant ve talan düzenine son vermek içindir. Ekonomi ve Sosyal Politikalar Komisyonumuz ve diğer komisyonlarımız bir süredir iş ve aş programlarını yürütüyorlar ve orada gördüklerimizi halk ile paylaşıyoruz. İnsanlar ekmeklerinin gasp edildiğini görüyorlar. Ama sadece bunu görmekle kalmıyorlar. Nasıl ve neden gasp edildiğini de görüyorlar. Bu iktidarın sürekli otoriterleşen, herkesi tehdit eden her yere korku salmaya çalışan anlayışının aynı zamanda ekmeğin gaspı, işin gaspı olduğunu görüyoruz. Kurtuluş; özgürlüğü gasp edilen hakları yok edilmek istenen kadınların, ekmeği elinden alınmak istenen emekçilerin, umutsuzluğa sevk edilen gençlerin ortak mücadelesinden geçiyor. HDP bu ortak mücadelenin en sağlam sütunudur.

Bu sistemde bu kadar yolsuzluk, bu kadar talan nasıl olabiliyor? Çünkü denetim yok, yurttaş kavramını ortadan kaldırdılar. Toplumu tebaa yığını olarak görüyorlar. Hiçbir şekilde şeffaflığa izin vermiyorlar. Neler olup bittiğini, halkın kaynaklarının kimden alınıp kime verildiğini ortaya koyacak hiçbir yolu denemiyorlar. Böyle denetimsiz, şeffaflıktan yoksun bir sistemin sürekli kötülükler ve çürümüşlük yaratması kaçınılmazdır. Bu düzenin adı “Kürşatlar Düzeni”dir. Yetiştirdikleri yeni nesil de “Kürşat Nesli” olmuştur. Bu ülkeye vaat ede ede geldikleri yer “Kürşatlar Düzeni, Kürşatlar Nesli”dir. Bunu reddediyoruz.

“Vatandaş borç içinde boğuluyor, yandaşlar semirtiliyor”

Bugün her 100 kişiden 70’i borçludur bu ülkede. Zengin fakir arasındaki uçurumda Avrupa’daki 33 ülke arasında Türkiye 2. sıradadır. En zengin  yüzde 10, toplam servetinin yüzde 80’den fazlasına sahiptir. Yurttaşa sırtını dönmüş bu rant iktidarı 173 firmanın 35 Milyar TL’lik borcunu ödeyerek kapattı. Ama vatandaşın borcunu katmerleştirerek artırıyor. Vatandaş borç içinde boğuluyor. Yandaş sürekli devlet kaynaklarıyla semiriliyor. Bu adaletsizlik devam edemez. Bunu mutlaka ama mutlaka halkların, emekçilerin ortak mücadelesi ile durdurmak zorundayız. Bu bizim görevimizdir, bu ülkenin halklarına, emekçilerine karşı borcumuzdur.

Böyle bir vicdansızlığı bu halka reva gören bir yönetim anlayışı var. Bakın Ziraat Bankası ne yapıyor; 2000’e yakın çiftçi borcunu ödeyemediği için arazilerini satışa çıkarıyor. Bunların traktörlerine haciz konuyor. Çiftçi malını mülkünü satmak zorunda bırakılıyor. Gerçekten açlığa mahkum ediliyor. Bunların hiçbiri bu iktidarın umurunda değil. Bu iktidarın yandaş medyası bunlar yokmuş gibi davranıyor. Ama bu ülkenin en derin gerçeği, en acı hakikati işte budur. Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve sefalettir. Bu düzen değişecektir, bu düzen mutlaka değişecektir.

Açlık sınırı 2517 lira bu ülkede, asgari ücret bunun azıcık üzerinde. Yani yoksulluk sınırının altında. Neredeyse asgari ücret açlık ve sefalet ücreti haline getirilmiş. Asgari ücretliden vergi alınmasın diyoruz, kanun teklifi veriyoruz. Bunu çıkarmak çok kolay ama reddediyorlar. Bunun yerine fişleme yasasını apar topar getirip çıkarıyorlar. Niye eğer açlığı yok edemiyorsanız açları kontrol etmek zorundasınız. Açlıkla mücadele etmiyorsanız, açlarla mücadele etmek zorundasınız.

“Yoksulluk arttıkça yoksulları susturmaya çalışıyorlar”

Yoksulluğu ortadan kaldıramıyorsanız yoksulları susturmak zorunda kalıyorsunuz. İşte bu fişleme yasası ve buna benzer tüm uygulamalar tam da bunun için. Yoksulları susturma ve yoksulların sesini kısmak yoksulları ebedi yoksulluğa mahkum etmektir. Bunun hepimiz farkında olmalıyız. Bunu hepimiz, her an aklımızda tutmalıyız. Bir ülkede demokrasiyi ortadan kaldıran bir iktidar varsa, demokratlarla mücadele eder. Bir ülkede eğer özgürlüğü ortadan kaldıran bir iktidar varsa, elbette özgürlük savunucularını hedef alır. Bir ülkede yoksulluğu sürekli büyüten bir iktidar varsa elbette yoksulları hedef alır, onları susturur. Bizler özgürlük, demokrasi, barış isteyen; onurlu bir yaşam isteyen; işinin, aşının peşinde, ekmeğini onurlu bir şekilde kazanıp onurlu bir yaşam sürmek isteyen insanların partisiyiz, bu mücadelenin partisiyiz. Bu mücadelede bir milim bile sapmayacağız, Yolumuzdan asla şaşmayacağız.

Daha ne kadar veri aktaralım bilmiyorum, dün enflasyon rakamları açıklandı. O da TÜİK verileri tabii. Yüzde 16,19. Ama halkın gerçek enflasyonu en az yüzde 30 belki yüzde 40 belki 50 olabilir. Yoksulluğu bu kadar açık ortaya koyan servet transferi, kaynak transferini bu kadar güçlü yaratan başka bir mekanizma olamaz. Faiz, rant, enflasyon ekonomisi. Bu ne demek? Halkın cebindekini, bir avuç sermayeye sürekli olarak aktarmak demektir. Bu iktidarı ayakta tutan da sürekli rant aktardığı bir grup yandaş sermayedir. Elinde tuttuğu medya araçlarıyla hayatın diğer alanlarını kontrol etmek için beslediği güvenlik aygıtıyla, yeni istihdam ettiği bekçileriyle ve tabii sokağa saldığı başka güçlerle düzeni devam ettirmek istiyor. Bu sadece bir sömürü düzeni değil, aynı zamanda ve zaten bu nedenle bir zorbalık düzenidir. Bir zulüm düzenidir. Bu zulüm düzeni hep birlikte değiştirilmelidir. Değişecektir, mutlaka değişecektir.

Aynı tabloyu pandemide de yaşıyoruz. Her seferinde bunu anlatıyoruz. Sağlık sistemi de bir müşteri sistemine dönüştürülmüştür. Bir rant sisteminin güçlü bir halkası haline getirilmiştir. Pandemi ile mücadeleyi esas alan bir mücadeleyi bu iktidar yürütemez. Çünkü kurulan sistem, halk sağlığını esas almıyor. Sermayeyi kollayan rantı gözeten bir sistem kurulmuştur. O nedenle sürekli olarak tedbirler alıyorlar ama işlerine geldiği gibi kısaltıp uzatıyorlar, sokağa çıkma yasağını keyfi olarak uyguluyorlar. Aşı konusunda hiçbir şeffaflık yok. Bunca zamandır söz veriyorlar. Her seferinde sözlerini tutmadıkları gibi yeni yeni yalanlarla ortaya çıkıyorlar. Bütün bunların faturası halkın sağlığına, halkın hayat hakkına çıkıyor.

İşte geçen gün yaşadığımız o acı olay tüylerimizi ürperten o acı olay… Aslı Özkısırlar kardeşimizin hastane bulamadığı için hayatını kaybetmesi. Bir yandan Aslı gibi insanlar hastane bulamadıkları için, doktora gidemedikleri için hayatlarını kaybediyorlar, bir yandan yandaşa, Londra’ya ambulans helikopter gönderebiliyorlar. Kimin parasıyla kime hizmet ediyorsunuz? Bu, halkın parasıyla yandaşa hizmettir. Bu halkın geliriyle, bu halkın ürettiği kaynaklarla halkın hayatını yok saymak, ama yandaşı el üstünde tutmaktır. Bu her türlü yozlaşmanın zaten temel meselesidir. Kürşatlar Düzeni veya Kürşat tek bir örnek değildir. Bu sistemin şifresidir. Bu şifreyi kurcaladığınızda sistemin gerçek yüzü ortaya çıkacaktır. O nedenle üstünü örtmeye çalışıyorlar. O nedenle Kürşat meselesini geçiştiriyorlar. Ama bu ülkenin vicdanlı insanları, bu ülkenin halkları, bu sistemin şifrelerini ve mekanizmalarını görüyor. Bunu nasıl gördüğünü de ilk seçimde bu iktidara çok güçlü bir şekilde gösterecektir.

“Kadınların mücadele ve inşa hattı bu ülkeyi özgürlüğe götürecek en sağlam yoldur”

Ekonomiyi yönetemeyen, pandemiyi halk sağlığı aleyhine yöneten, ancak kriz üreterek ayakta durmaya çalışan iktidarı en çok korkutan kadınların mücadelesidir. Türkiye’de anayasayı zaten rafa kaldırdı bu iktidar. Toplumu anayasasız yönetmeye çalışıyor. Kötü bir anayasa bile artık mevcut değil. Kuralsız, keyfi bir yönetim kuruyor. Kadınların anayasası olan İstanbul Sözleşmesi’ni de bir gece yarısı operasyonu ile aynı keyfiyetle feshediyor. Böylece kadınları güvencesiz bırakabileceğini sanıyor. Ama biz biliyoruz ki kadınlar binbir emekle elde ettikleri haklarından asla vazgeçmeyeceklerdir. Kadınları erkek şiddetinin hedefi haline getiren, cinsel istismardan tecavüze kadar erkekleri cesaretlendiren, erkeklere “kadınlara istediğiniz şiddeti uygulayın, şiddet uygulayan erkekler cezasız kalacak” mesajları veren AKP MHP iktidarı bilsin ki kadınlar çaresiz ve alternatifsiz değildir. Aksine bu ülkedeki en güçlü kesim kadınlardır. En büyük muhalefet gücü kadınlardır. Kadınların mücadele direniş ve inşa hattı bu ülkeyi özgürlüğe götürecek en sağlam yoldur.

Bu iktidar kaybetmeye başladığını biliyor, kaybetmekte olduğunu görüyor. Aslında siyaset biliminin klasik bir belirlemesidir; kaybeden iktidar eğer toplumun rızasına saygılıysa bunun gereklerini yerine getirir. Rızayı kaybetmiş iktidar kendine güveniyorsa rızayı yenilemek için seçimlere başvurur. Ama halka saygısı olmayan halkın iradesini tanımayan bir iktidar toplumun rızasını kaybettikçe baskı aygıtlarına sarılır. Zulme ve zorbalığa yönelir. Topluma güven verebilecekleri inandırıcı ve samimi politikaları yok bunların.

“İktidar siyasi fırsatçılıkla bildiriden darbe tehdidi üretme telaşına girdi”

Bu iktidar çözüm gücü değildir. Bu iktidar sorun kaynağıdır, kriz üretme merkezidir. Ellerinde hiçbir şey kalmayınca mağduriyet siyasetine sarılıyorlar. İktidar, her zaman yaptığı gibi fırsatları büyük bir kurnazlıkla değerlendiriyor. Emekli amirallerin yayımladığı bir bildiri var.

İktidar her zaman yaptığı gibi siyasi kurnazlık ve fırsatçılıkla bu bildiriden darbe tehdidi üretme ve bunu kullanma telaşına kapıldı. Yani yine mağduriyet edebiyatına sarıldı.

19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar. Eğer gerçekten mağduriyetten kurtulmak istiyorlarsa iktidarı bıraksınlar. Çünkü iktidarda kaldıkları sürece mağdur oluyorlar. Bir iktidar bunca zaman nasıl sürekli mağdur oluyor bunu çözmek için büyük dehalar gerekiyor. Ya da durum çok farklı. Halkın rızasını kaybedince yapabilecekleri tek şey bu tür siyasi fırsatçılık ve kurnazlıklardır.

“Milyonlarca oy alan partimize kapatma davası açtırmak demokratik siyasete darbe girişimi değil midir?”

Darbeler bu ülkede büyük yıkımlara ve tahribatlara neden olmuştur. Bunlar bizim çok iyi bildiğimiz gerçeklerdir. Askeri ya da sivil bütün darbelere karşı her zaman en açık tutumu alan ve her türlü darbeci zihniyetle mücadele eden bir siyasi geleneğe sahibiz. Buradan bir kez daha hatırlatalım; tüm sorunların çözüm yolu demokrasidir, siyasettir. Demokratik siyasettir. Bunun dışındaki her yaklaşıma ve uygulamaya karşı bizim tutumumuz nettir. Ama bir bildiriden bir darbe tehdidi üretmeye çalışan iktidara da şunları hatırlatalım. Eş genel başkanlarımızdan belediye eşbaşkanlarımıza kadar binlerce arkadaşımızın haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklanmasının adı nedir, darbe değil midir? Bu bir darbeci icraat değil midir? Seçme ve seçilme özgürlüğünü yok saymak, halkımızın belediyelerini kayyımlarla işgal etmek halkın iradesine darbe değil midir? Milyonlarca oy alan partimiz hakkında kapatma davası açtırmak demokratik siyasete darbe girişimi değil midir? Ömer Faruk Gergerlioğlu, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın vekilliğini haksızca ve hukuksuzca düşürmek halk iradesine bir darbe değil midir? 15 Temmuz sonrası OHAL ilan ederek 100 binlerce kamu çalışanın KHK ile işten atmak, gazete ve TV’leri kapatmak darbeci bir uygulama değil midir? İstanbul Sözleşmesini tek taraflı bir tasarrufla feshetmek kadın kazanımlarına yönelik bir darbe değil midir? Anayasayı, hukuku rafa kaldırmak darbelerin temel özelliğidir. Bu iktidara yönelik en küçük eleştiriye dahi tahammül göstermemek, bir tweet atanı, bir röportaj vereni tutuklatmak yurttaşa karşı darbe değil midir? 28 Şubat’ın ürünü olan Güvenlik Yasasını darbe mantığı ile yürürlüğe sokmak aynı şey değil midir?

“İktidar darbe karşıtlığı konusunda samimi ise kendi icraatları ile yüzleşsin”

Bu iktidarın darbeci anlayışla herhangi bir sorunu yok. Bu iktidarın darbecilerle hesaplaşma konusunda en ufak bir samimiyeti de olamaz. Eğer gerçekten darbeci zihniyetle, darbeci herhangi bir girişimle hesaplaşma konusunda samimi ise bu iktidarın yapacağı ilk şey kendi icraatları ile yüzleşmektir. Eğer cesareti varsa bu iktidar aynaya bakar. O zaman bu ülkede hangi anlayışın darbecilikle nasıl bir içi çelik yaşadığını görür. Bizim duruşumuz ve anlayışımız nettir. Biz siyaset dışı, demokrasi dışı hiçbir arayışa prim vermeyiz. Her türlü siyaset dışı arayışın karşısındayız.

Bugün demokrasiyi rafa kaldıran, siyaseti lağveden iktidarın bizatihi kendisi sürekli bir darbe sarkacının merkezi, kaynağı haline gelmiştir. Bir darbe mekaniği yaratmıştır bu iktidar. Bu sarkaçtan ve kıskaçtan her türlü darbe tartışmasından uzaklaşabilmek, bundan kurtulabilmek için tek çare vardır güçlü demokrasi, gerçek adalet. Bunu kurabildiğimiz oranda hiç kimse, hiçbir şekilde darbe tartışmasına girebilecek zemini bulamaz. Girse de bir karşılık bulamaz. İşte HDP’nin gerçek duruşu budur. Gerçek demokrasi duruşudur bu. Darbeciliğe karşı en etkili mücadele hattıdır. Biz de bu iktidara, bu darbeci zihniyeti nedeniyle, en geniş demokrasi bloğu ile birlikte karşı koyma çağrımızı bu nedenle yapıyoruz. Her türlü karanlık senaryoyu ortadan kaldıracak gerçek demokratik zeminini ve gerçek adalet zeminini hep birlikte kurmak için. İşte buradayız ve bu yolda devam ediyoruz, devam edeceğiz.

“Türkiye’yi askeri ve sivil darbe tartışmalarından kurtaracak olan HDP fikriyatıdır”

Elbette, bizler geçtiğimiz bu karanlık ortamdan dönemden aydınlık bir geleceğe doğru yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Tehditler bizi yıldıramaz. Zorbalıklar bizi yolumuzdan alıkoyamaz. Türkiye’yi askeri ve sivil darbe tartışmalarından kurtaracak olan şey HDP’nin temsil ettiği, mücadelesini verdiği demokratik siyaset, eşit ve özgür yaşam fikriyatıdır. Yani demokratik cumhuriyettir. AKP – MHP demokratik siyasete darbe sürecini devamlı hale getirmek için her gün kürsüden, Saray’dan halkı korkutmaya sindirmeye çalışırken bizler bu anlayışa ve uygulamaya karşı itirazlarımızı ve sesimizi daha fazla yükseltmeye, cesareti örgütlemeye devam edeceğiz.

Hiç kimse sakın karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmasın. Bildiğimiz yolda, yoldaşlarımızla, demokrasi güçleriyle, kadınlarla, gençlerle, emekçiler hep birlikte inançla, kararlılıkla, önümüze hangi engel çıkarılırsa çıkarılsın yolumuza devam edeceğiz. Bu ülkeyi mutlaka ama mutlaka güçlü demokrasiye, gerçek adalete ve bunların üzerine kurulu bir barışa kavuşturacağız. Yolumuz açık olsun.”

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Buldan’dan ‘erken seçim’ çağrısı

Partisinin haftalık Meclis grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Halk bu iktidardan kurtulmak için bir an önce seçim sandığı istemektedir ve bunu talep etmektedir. Biz de buradan çağrı yapıyoruz: Çözüm erken seçimdedir. İşte tek adam yönetiminin özeti budur!” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında konuştu. Partisine açılan kapatma davası başta olmak üzere gündeme ilişkin değerlendiren Buldan, şunları söyledi:

“Değerli halkımız, basının değerli emekçileri, hepiniz grup toplantımıza hoş geldiniz. Gündeme geçmeden önce hafta sonu kaybettiğimiz Kürt halkının çok değerli mamostesi, sevgili milletvekili arkadaşımız Kadri Yıldırım’a Allah’tan rahmet diliyorum; kederli ailesine, tüm sevenlerine ve halkımıza da başsağlığı diliyorum. Mamoste Yıldırım Kürt kültürüne ve diline büyük emekler verdi, adanmış bir ömür verdi. Bıraktığı değerli miras hepimizin emanetidir. Bu emanete sahip çıkacağımızın sözünü halkımıza veriyoruz. Saygıyla, minnetle ve özlemle anacağız değerli arkadaşımızı. Mekânı cennet, ruhu şad olsun!

“Mahir Çayan’ın mücadelesi bize yol gösteriyor”

Evet, bugün aynı zamanda 30 Mart 1972 Kızıldere Katliamının yıl dönümü. Bu vesileyle Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve 9 yoldaşını saygıyla anıyorum. Onların hayatlarını devrimci dayanışmanın en büyük örneği olarak feda etmiş olması bugün de mücadelemize ışık tutmaktadır, bizlere yol göstermektedir. Bu yolda hep birlikte dayanışmayla, güç birliğiyle ilerleyeceğiz.

Hep birlikte, büyük krizlerin ve kırılmaların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Tüm toplumu ve ülkeyi kuşatan, adeta nefes dahi aldırmayan tekçi, talancı, zorba bir yönetim anlayışının hukuksuzluklarıyla, adaletsizlikleriyle ve krizleriyle karşı karşıyayız. Kaybetme korkusuyla herkesi hedef alan, yaptığı hukuksuzluklarla artık meşruiyet sınırlarının dışına çıkan, pusulasını ve siyasi aklını kaybetmiş olan kontrol dışı bir saray iktidarının varlığını herkesin görmesi gerekir.

“Bu iktidar oldukça Türkiye’de kimse güvende değildir”

Altını kalın çizgilerle çiziyorum: Bu iktidar sürdükçe, bu ülkede hiç kimse güvende değildir. Ne toplumun ne kadınların ne emekçilerin ne kimlik ve inançların hiçbirisinin bugünü ve yarınları güvende değildir. Bu çöküş ve kriz sistemi ekonomik krizden cins-kırım düzeyine varana, kadına yönelik şiddete kadar toplumsal, siyasi ve iktisadi alanda yaşanan birçok sorunu her gün daha da derinleştirmektedir. Halkın sorunlarına çözüm üretmesi gereken Parlamentoyu devre dışı bıraktılar. Meclis’in denetim yetkisini ortadan kaldırdılar. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp, tek adamın kuvvetler birliğine dönüştürdüler. Bağımsız olması gereken yargıyı Saray’ın baskı aracı haline getirdiler. Anayasayı ve yasaları rafa kaldırdılar. Bunun örneklerini her gün görüyoruz. Kararlar artık Anayasaya ve hukuka göre değil, tek adamın iki dudağı arasından çıkacak fermana göre alınmaktadır. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti dinlemek ve ortak akıl oluşturmak yerine muhalefete savaş açmış durumdalar. Demokrasinin en temel ilkesi olan seçme seçilme hakkına darbe yaptılar. Milyonlarca Kürdün iradesini yok sayarak HDP belediyelerini gasp ettiler. Bunun da yarın yıl dönümü. Boğaziçi’ne kayyım atadılar. Gezi Parkına el koymak için kayyım atadıklarını geçtiğimiz günlerde gördük. Yurttaşların demokratik, ekonomik ve sosyal haklarını tek tek ortadan kaldırmak için, baskı ve sindirme yoluna gittiler.

“Ülke batmış, halk perişan hale gelmiş bunların umurunda değil”

28 Şubatçılar gibi herkesi fişlediler. Bugün Meclis’e getirdikleri ya da getirecekleri güvenlik soruşturması yasası bir fişleme yasasıdır ve kamuya yönelik büyük bir tasfiyenin hazırlığıdır. Halkın, kamunun ekonomik kaynaklarını tükettiler, insanları işsiz, çaresiz, sofraları ekmeksiz ve aşsız bıraktılar.  Halkın vergilerini iktidarlarının bekası savaşına harcadılar. Toplumun tüm değerlerinin içini boşalttılar, çürüttüler. Yalanı yol haritası yaptılar. Kara propagandayı, nefret dilini, komplo ve kumpasları eylem planı haline getirdiler. İstanbul Sözleşmesinden çekilerek, erkek şiddetine adeta alan açtılar. Demokrasiye ve topluma nefes aldıran, umut olan HDP hakkında hukuksuzca kapatma davası açtılar. Demokratik siyasete, birlikte yaşam iradesine darbe süreci başlattıklarını gördük. Bütün plan ve programları kendilerini kurtarmak için, iktidardan düşmemek içindir. Ülke batmış, halk perişan hale gelmiş bunların umurunda değildir.

Bu iktidarın ekonomiden adalete, işsizlikten yoksulluğa varıncaya kadar hiçbir alanda tek bir çözüm politikası yoktur. Milyonlar aç, aşı yok, pandemi can alıyor; buldukları çözüm HDP’ye kapatma davası açmak. Sokakta herkes adalet diye feryat ediyor, buldukları çözüm HDP’ye ve hak arayan herkese karşı adaletsizliği büyütmek olmuştur. Çaresizlik içindeki halk aş ve iş istiyor, huzur istiyor. Saray iktidarının sunduğu çözüm HDP hakkında kapatma davası açmaktır. Aşı yok, pandemi her gün can almaya devam etmektedir. Buldukları çözüm; halkı eve, siyaseti HDP’ye kapatmaktır.

“Çözüm erken seçimdedir”

Tek icraatları vardır; huzur ve refah isteyen halka ve demokrasi isteyenlere siyasetin yolunu, adalet talep edenlere adaletin yolunu kapatmak. Günde en az iki kadın katledilmektedir. Çözümleri erkek şiddetiyle mücadelede büyük öneme sahip olan İstanbul Sözleşmesi’nden kaçmaktır. İşkence, çıplak arama, insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmıştır. İktidarın bulduğu çözüm, insan hakları mücadelesi veren Ömer Faruk Gergerlioğlu arkadaşımızın vekilliğini düşürmek ve onu sabah namazında hukuksuzca ve saygısızca gözaltına almak olmuştur. Cumartesi Anneleri çeyrek asırdan uzun bir süredir adalet mücadelesi vermektedir bu ülkede. İktidarın çözümü ise Cumartesi Annelerini yargılamak, hakikatleri karartmak olmuştur. Halk bu iktidardan kurtulmak için bir an önce seçim sandığı istemektedir ve bunu talep etmektedir. Biz de buradan çağrı yapıyoruz: Çözüm erken seçimdedir. İşte tek adam yönetiminin özeti budur!

Evet, demokrasi mücadelesi veren bizlere, emekçi halklara, direnen emekçilere, kadınlara, yoksullara, adalet arayanlara düşen ise bu zulüm düzenine hep birlikte iktidar yolunu kapatmaktır. Bize kapatmaya çalıştıkları tüm yolları birer birer açmak ve bu yolda hızlı adımlarla yürümektir. Bunu da mutlaka başaracağız, bunun sözünü veriyoruz.

İktidar, adaletsizlik ve talan düzenini sürdürebilmek için yüz yıllık demokrasi mücadelesinin temel birikimlerini taşıyan HDP’yi siyaset dışına itmeye çalışmaktadır. Çünkü siyasi hesaplarının önündeki tek engel HDP’dir. Çok net olarak söylüyorum, altını kalın çizgilerle çiziyorum. Kapatma davası kararını, iki yıl önce yerel seçimlerde büyükşehir belediyelerini kaybettikleri 31 Mart akşamı verdiler. 23 Haziran akşamı da kapatma davasını planlayarak, takvime bağlayarak düğmeye bastılar. Bu bu nedenle bu dava siyasi bir intikam davasıdır. Bu, hukuki değil, siyasi bir davadır. Sandıkta kaybetme davasıdır. Halka, halkın iradesine karşı açılan bir kumpas davasıdır.

“Küçük ortak davanın savcısıdır, büyük ortak da başsavcısıdır!”

Bu davanın kararını veren de açtıran da o hukuk rezaleti olan iddianameyi hazırlatan da Saray’ın iki ortağıdır. Küçük ortak davanın savcısıdır, büyük ortak da davanın başsavcısıdır! Her şey çok nettir. AKP-MHP ikilisi, seçim kazanmak için, kendi partilerini açık tutmak için HDP’yi kapatmak istemektedir. Bunun başka bir adı ve anlamı yoktur.

Bu iki ortak HDP’ye karşı Saray’da kurtlar sofrası kurdular. Bu sofrada HDP’yi yemeyi planlıyorlar. Buradan onlara söyleyeceğim şudur. HDP öyle sandığınız gibi kolay bir lokma değildir. Boğazınızda kalır, düğümlenir ve tıkanırsınız! Kapatma davasıyla sizin HDP’den koparabileceğiniz tek bir parça ancak olsa olsa HDP’nin bir tabelası olabilir. Onu da alamazsınız çünkü tabelamızı bile size vermeyeceğiz, kaptırmayacağız. HDP’nin eşit ve özgür yaşam fikriyatını, mücadele geleneği ve kararlılığını ortadan kaldırmaya gücünüz asla yetmeyecektir.

Görmediyseniz bir kez daha hatırlatalım. Newroz’a, Newroz fotoğraflarına bir kez daha bakın. Milyonlar ne dedi, ne mesaj verdi bir kez daha dinleyin. Halk, “benim irademi engelleyemezsin, durduramazsın, buna izin vermem” dedi. O yüzden boş yere HDP’siz bir Türkiye, HDP’siz Meclis hayali kurmayın. Milyonların demokrasi hayali sizin koltuk hayalinizden çok daha büyüktür.

“Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır”

Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır. Bu davanın sonucunda en büyük kaybeden ve devranı kapanacak olan sizin iktidarınız olacaktır. HDP milyonların desteği ve gücüyle dünden daha fazla büyüyecek ve güçlenecektir. Bizler asla pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Yolumuzdan dönmeyeceğiz. Halklarımıza sözümüz var, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Türkiye halklarını HDP’siz bırakmayacağız!

HDP; Türkiye halklarının birlikte ve eşit yaşam rüyasıdır, mücadele ortaklığıdır, ülkeyi birlikte yönetme umudu ve iddiasıdır. Bu iddiamızı mutlaka ama mutlaka başarıya ulaştıracağız. Halklarımızın rüyası, hayalleri ve büyük mücadelesi sizin iddianamelerinize sığmaz. Bu halkın iradesi kapatma davalarına sığmaz! Bu halkın iradesi kapatma davalarına sığmaz, bunu görecek ve öğreneceksiniz. Zaman sahipsiz, mekân rızasız, mazlum çaresiz değildir! Bunu bir kenara yazın.

“Bu darbe iddianamesi yırtılıp çöpe atılmalıdır”

Buradan bir kez daha hukuktan ve demokrasiden yana olan herkesi, demokrasiye kurulan komplo karşısında net olmaya, kararlı durmaya, demokrasiye en güçlü şekilde sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu ülkede az da olsa eğer bir hukuk kırıntısı kaldıysa, hukukun onuruna sahip çıkan hukukçular varsa, kapatma davasıyla ülkeyi karanlığa gömmek isteyenlerin karşısında cesaretle durmalıdır. Hukuk adına, toplumun geleceği adına, demokratik Türkiye adına bu darbe iddianamesini yırtıp çöpe atmalıdır.

Çok önemli bir konudan daha bahsetmek isterim. Toplum olarak yaşadığımız kuşatmanın bir diğer ayağı da İmralı’da sürdürülen hukuksuz tecrittir. Devlet kendi hukukunu İmralı’da yok saymaktadır. Son 10 yılda İmralı’ya yapılan 951 avukat başvurusundan sadece 5’ine, 375 aile görüş başvurusundan ise sadece 26’sına cevap verilmiştir! En insani talep olan aile görüşü ve hukuki talep olan avukat görüşü keyfi olarak engellenmektedir. Böyle bir hukuksuzluk olabilir mi? Sormak istiyorum: Anayasada yazılı olan hukuk devletinin sınırları İmralı’nın kıyısında mı bitiyor, ötesine geçmiyor mu? Bu sorunun cevabını iktidardan, Adalet Bakanından bekliyoruz.

“İmralı ile yapılan görüşme değildir, tecridi sürdürme ısrarıdır”

Bakınız, avukatları geçen hafta Sayın Öcalan’ın ailesiyle kısa bir telefon görüşmesi yaptığını, kendisinin hukuksuzluktan bahsettiği ve avukatlarının gelmesi gerektiğini söylediği andan itibaren görüşmenin kesildiğini ve tamamlanamadığını kamuoyuna açıklamıştır. Bu bir telefon görüşmesi değildir. Bu bir aile görüşü değildir, tecridi sürdürme ısrarıdır. Milyonları ilgilendiren bir konuda böylesi bir ciddiyetsizlik ve keyfiyet asla kabul edilemez. Haliyle orada nelerin olduğunu, telefonun neden kesildiğini, neden avukatları ile görüştürülmediğini soruyoruz.

Sayın Öcalan, daha önce de ifade ettiği üzere Türkiye’nin yüz yıllık sorunlarının çözümü için bir muhatap aramaktadır. Devlet aklını ciddiyete ve üzerine düşeni yapmaya davet etmektedir. Çözüm arayışına tecritle karşılık vermek ne sorunun kendisini ortadan kaldırır ne de çözüm taleplerini engeller. Barış milyonların talebidir, toplumsal bir taleptir. Bu talepleri İmralı tecridiyle bastıramazsınız. Tecrit hukuksuzluğuyla ülkeyi, toplumu ve siyaseti dizayn edemezsiniz.

“Çözümün ana harcı diyalog ve müzakeredir”

HDP olarak; demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukukun çözümün ana hatları olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Diyalog ve müzakere bu hattın harcıdır. Bunun yolu da tecridin kaldırılmasından ve diyalog kanallarının açılmasından geçmektedir. Adalet Bakanlığı başta olmak üzere, ilgili tüm kurumları bu hukuksuzluğa derhal son vermeye, avukat ve aile görüşlerini bir an önce temin etmeye çağırıyoruz. Tecridin kaldırılması bütün Türkiye halklarının ortak çıkarınadır. Newroz’da iradesini ortaya koyan milyonlar tecride bir an önce son verilmesini ve diyalog yollarının açılmasını talep etmiştir. Bu toplumsal talepler yok sayılamaz, görmezden gelinemez. Tutuklu ve hükümlülerin açlık grevlerinin geldiği nokta da mutlaka görülmelidir. Açlık grevleri bugün 124’üncü günündedir. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu da meseleyi gündemine almaya çağırıyoruz. CPT’yi de tecrit hukuksuzluğu karşısında daha etkin bir tutum almaya davet ediyoruz.

“Sözleşmeden çekilmek, kadına yönelik şiddetle mücadeleden çekilmektir”

Faşizm kuşatmasının bir diğer hedefi kadınlardır, kadın mücadelesidir. Tek adamın bir gece yarısı gelen kararıyla milyonlarca kadının hayatını ilgilendiren İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Bu sözleşme; kadınların yıllarca dişiyle tırnağıyla, binbir emekle ilmek ilmek ördükleri mücadeleyle elde ettikleri bir kazanımdır. Üç beş oy fazla alabilir miyiz diye verilen bu karar, erkek şiddetine karşı mücadeleden, taahhütten çekilmektir. İktidarlarının devamı için milyonlarca kadını, LGBTİ+’ları ve çocuğu ölümle yüz yüze bırakmaktır. Erkek yargıyı aynı zamanda cesaretlendirmektir. İşte sizin eseriniz budur! Sokakları vahşet yollarına çevirdiniz. Bu karardan sonra geçen hafta iki kadın, üstelik biri hamile, diğeri de 5 yaşındaki çocuğunun gözü önünde vahşice katledildi. İki kadın da korunma talebinde bulunmuş olmasına rağmen, devlet erkek şiddetini durduramayarak görevini yerine getirmemiştir. Bu kadınlar binlercesi gibi bir daha güneşi göremeyecek, bir daha sevdiklerine sarılamayacak, aynı yollarda yürümeyecek. İşte sizin eseriniz budur! Sokakları kadınların can verdiği vahşet yollarına çevirdiniz.

Çok açık söylüyorum; kadına yönelik her erkek şiddetinde failin biri suçu işleyense, diğeri de İstanbul Sözleşmesini ortadan kaldıran zihniyettir. Bu kadın düşmanı iktidar, bundan sonra her kadın cinayetinin suç ortağıdır, faili ve sorumlusudur. Evet, sevgili kadınlar, İstanbul sözleşmesi artık kadınlar için mücadele ortaklığıdır. Sözleşmeyi savunmak milyonlarca kadının bedenini, yaşamını, taleplerini ve iradesini savunmaktır. Kadınları başının örtüsüne göre, kadınları diline ve inancına göre, kadınları yaşam tarzına göre ayıran bu erkek iktidarı bilmeli ki biz kadınlar kadın kimliğimizde ve sömürüye karşı mücadelemizde biriz, beraberiz. Bundan sonra da bu yolda beraber yürüyeceğiz.

“İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek kararı biz kadınların nezdinde yok hükmündedir”

İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek kararı biz kadınların nezdinde yok hükmündedir. Bu kararı kadınlar olarak tanımıyoruz. Mücadeleyle kazanılan haklarımızın ortadan kaldırılmasına izin vermeyeceğiz. Buradan tüm kadınlara çağrı yapıyorum: Kadın hakları ve kazanımları bir bütündür. Biri gasp edildiğinde sıra diğerine gelecektir. Belediyelerimize kayyım atayarak eşbaşkanlık sistemimizi ortadan kaldırmayı hedeflediler. İşte İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin yolunu bu yöntemle açtılar. O yüzden tüm kazanımlara bir bütün olarak sahip çıkmalıyız. Elbette kadınların bu mücadele sözleşmesi, günü geldiğinde bu tekçi erkek iktidarını da feshedecek ve tarihin çöplüğüne gönderecektir.

Buradan AKP Genel Başkanına şu çağrıyı yapıyorum: Sizin çekilmeniz gereken yer İstanbul Sözleşmesi değil, oturduğunuz koltuktur, iktidardır. Tek yapmanız gereken iktidardan çekilip gitmektir! Ya çekilerek gidersiniz ya da kadınlar bu erkek saltanatınızı bitirerek sizi gönderecektir. Bizden söylemesi.

“Umutsuzluktan, çaresizlikten intihar eden insanlar…”

Türkiye her alanda olduğu gibi ekonomide de bu iktidarın politikaları nedeniyle büyük bir krizi ve çöküşü yaşamaktadır. Umutsuzluktan, çaresizlikten intihar eden insanlar, destek alamadığı için batan esnaf, tarlasını ekemeyen traktörü, tarlası hacizli olan çiftçi, evine artık gramla-taneyle sebze-meyve alan vatandaş, iş yerinde iliğine kadar sömürülen işçi ve artık iş bulmaktan tümüyle umudunu kesmiş işsiz… Son günlerde sosyal medya görüntüleri yansıdı biliyorsunuz. O görüntüler haksız zenginleşmeyle halkı nasıl yoksullaştırdıklarının bir belgesi, bir fotoğrafıdır.

Ortaya saçılan görüntüler buzdağının sadece görünen bir tarafıdır. Çürüme daha derinlerdedir. Gençler işsizlikten kırılırken, KHK’li doçent çalıştığı inşaatta vincin altında can verirken, cebinde bir lirası olmayan öğrenci intihar ederken, AKP ve yandaş azınlıkları korkunç bir zenginlik içerisinde yaşamaktadır.

AKP’nin bir büro memuru milyoner oluyorsa ihale zengini oluyorsa, tepedekilerin zenginliğini varın siz düşünün. Saray’ı ve AKP’yi adeta paralel Merkez Bankası yaptılar, halkın paralarını buralara aktardılar ve yandaşlarına dağıttılar, dağıtmaya da devam ediyorlar.

“İçeride, dışarıda istiflediğiniz paraları siz getirin!

Halkın yoksullaşmasının en büyük nedeni işte bu iktidarın çürümesidir. Üstüne üstlük ekmek parasını bulamayan insanlarla alay edercesine “yastık altındakileri bankalara getirin” diye çağrı yapan AKP Genel Başkanıdır. Biz de kendisine şu çağrıyı yapıyoruz: Yastığın altında para bulunduran, altın tutan sadece sizsiniz, yandaşlarınızdır. Bin odalı sarayınızda, başka yerlerde, içeride dışarıda istiflediğiniz paraları siz getirin, yandaşlarınız getirsin! Vatandaştan isteyeceğinize çalmayın, çırpmayın, yemeyin. Siz eğer bunları yapmazsanız, halka başka bir yol gösterirseniz halk bunun hesabını sandıkta mutlaka ama mutlaka soracaktır.

İktidarınız boyunca insanların yastık altında bir birikiminin hiç olmadığını bilmiyor musunuz? İnsanlar açlıkla, sefaletle, yoksullukla mücadele ederken yastığın altına para koyamaz. Elinde parası yok, yiyecek ekmeği yok. Çocuğunu okula gönderecek parası olmayan insanlar yastığın altına para koymaz. Başını yastığa huzurla koyamaz, huzurla uyumaz. Bunu yapan sizsiniz. O yüzden biz çağrı yapıyoruz: Türkiye’nin geleceği için önce paraları getirin, bankalara yatırın ondan sonra da bu iktidardan çıkın gidin.

“Halk için, esnaf için, işsiz için, yoksul için istikrar yoktur bu ülkede”

Bu iktidar istikrardan, reformdan, şahlanıştan bahsediyor. İstikrarınız yandaşlarınız için vardır, çifte maaş alan Saray bürokratlarınız için vardır bunu da biliyoruz. Kamu garantili ihaleler verdiğiniz, yaptıkları yollar çöken yandaş müteahhitler için vardır. TL’yi bir gecede dibe indirerek önceden yaptığınız büyük dolar vurgunlarınızda istikrar vardır bunu da biliyoruz. Merkez Bankasının 128 milyar dolarını eritmenizde istikrar vardır. Bir de yalanlarınızda, talanlarınızda, zulümlerinizde istikrar vardır. Halk için, esnaf için, işsiz için, yoksul için istikrar yoktur bu ülkede. Onlar için iktidarınızın sadece ve sadece zulmü vardır.

Dün akşam pandemi ile ilgili bir risk haritası yayınladılar. Her yer kırmızıya dönmüş durumda. Bu harita salgını yönetemediklerinin belgesi, başarısızlık haritasıdır. Haritadaki kırmızının gösterdiği bir diğer gerçek ise şudur: AKP iktidarı bütün Türkiye için risktir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye herkes için risktir. Bu yüzden biz, bu rejime kriz ve çöküş rejimi diyoruz. Gittiğimiz her yerde bu çöküşü derinden hissediyoruz.

HDP Karadeniz’dir, Artvin’dir, Hopa’dır; HDP Türkiye’dir

Biliyorsunuz daha önce başlayan ve son olarak Karadeniz’de devam eden “Aş ve İş Buluşmalarımızı” Türkiye’nin her yerinde sürdürüyoruz, sürdürmeye de devam edeceğiz. Geçen hafta arkadaşlarımızın emeklerine, yüreklerine sağlık Karadeniz’deydiler, Hopa’da Artvin’deydiler ve halkı dinlediler. Halklar arasına konulmak istenen düşmanlığa karşı horonda, halayda birleştiler, emeklerine oyunlarına sağlık. Biz gittiğimiz her yerde ortak sorunumuz Saray rejimi dedik. İşsizlik, aşsızlık, yoksulluk dedik. Soframıza, emeğimize, alın terimize göz dikenlere karşı hep birlikte mücadele edelim dedik, demeye devam edeceğiz. Birlikte mücadele etmeye, birlikte adil bir biçimde bölüşmeye, birlikte doymaya, birlikte özgürleşmeye karar verdik. Lazıyla Çerkesiyle, Türküyle, Kürdüyle Türkiye’nin her yerinde her alanında bu mücadeleyi yürüteceğimize söz verdik. Buradan Artvin’de, Hopa’da heyetimizi sıcak şekilde karşılayan Karadeniz’in çay üreticisi kadınları başta olmak üzere tüm halklarımıza sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz. HDP Karadeniz’dir, Artvin’dir, Hopa’dır; HDP Türkiye’dir.

Yaşadığımız tüm bu karanlık tabloya bakarak hiç kimse asla umutsuzluğa ve kaygıya kapılmamalıdır. İktidar kaybedecek olmanın büyük korkusunu yaşamaktadır. Bizler ise kazanacak ve başaracak olmanın umudunu ve heyecanını yaşıyoruz. HDP var olduğu sürece umut da cesaret de başarı da hep var olacaktır. İnanın ki onurlu ve adil bir geleceği hep birlikte kuracağız. Bu zulümden hep birlikte kurtulacağız. Değişim ve demokrasi baharını hep birlikte yaşayacağız. Omuz omuza ve yan yana duracağız. Hep birlikte mücadele edeceğiz. Bu çöküşten büyük demokrasi hamlesi ile mutlaka çıkacağız. O günler çok yakın. Yolunuz, yolumuz açık olsun. Hızır hepimizin yoldaşı olsun!

Paylaşın

HDP’li Paylan: Kürşat Ayvatoğlu bu yolsuzlukları tek başına mı yaptı?

HDP Milletvekilleri Garo Paylan ve Necdet İpekyüz, gündeme ilişkin basın açıklamasında bulundu. Paylan, basın açıklamasında, “24 yaşındaki bir gencin, 5 yıl önce hurda bir araba bile alamayan bir gencin 5 yıl içinde böyle bir servete nasıl kavuştuğudur. Kürşat Ayvatoğlu, AKP Genel Merkezinde ve AKP belediyelerinde çalıştıktan sonra nasıl böyle bir servete kavuşmuştur?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan ve Milletvekilli Necdet İpekyüz, son dönemlerde kamuoyunda tartışma yaratan iktidar yandaşlarının haksız kazanç, lüks ve şatafat görüntülerine ilişkin açıklama yaptı. Paylan, basın açıklamasında şunları söyledi:

“Geçtiğimiz hafta pek çok skandal ile karşı karşıya kaldık. Geçtiğimiz hafta bizim yıllardır dillendirdiğimiz yolsuzluk çarkının ifşa olduğu günlerden geçtik. AKP’nin yarattığı yolsuzluk çarkının görünen tarafı geçen hafta ifşa oldu. AKP’nin genel merkezinde büro elemanı olarak çalıştırdığı Kürşat Ayvatoğlu’nun nasıl bir yaşam yaşadığını bütün Türkiye gördü.

“Kürşat Ayvatoğlu böyle bir servete nasıl kavuşmuştur?”

Daha çok AKP’liler Ayvatoğlu’nun ne içtiği ile, ne zıkkımlandığı ile ilgilendiler. Efendim kokain mi içmiş, eroin mi içmiş bununla ilgilendiler. Elbette biz hiçbir gencimizin kötü alışkanlıklara girmesini istemeyiz. Olayın bir uyuşturucu tarafı var ama daha önemlisi, uyuşturucudan da öte 24 yaşındaki bir gencin, 5 yıl önce hurda bir araba bile alamayan bir gencin 5 yıl içinde böyle bir servete nasıl kavuştuğudur. Kürşat Ayvatoğlu, AKP Genel Merkezinde ve AKP belediyelerinde çalıştıktan sonra nasıl böyle bir servete kavuşmuştur?

Süleyman Soylu diyor ki, “Sizin yanınızda çalışan biri eroin kullanırsa sorumlu siz mi olursunuz?”. Süleyman Soylu diyor ki, “Eğer haksız bir kazanç varsa hukuk ve mahkeme orada”. Ben de Sayın Süleyman Soylu’ya soruyorum; siz ne iş yaparsınız, bu ülkede İçişleri Bakanlığı ne iş yapar? Bu ülkede İçişleri Bakanı bir yolsuzluk varsa, bir arsızlık varsa, bir haksız kazanç varsa onun üzerine gitmek ve bunun delillerini yargıya sunmak ile sorumlu değil mi?

AKP’nin genel merkezinde zenginleştirdiğiniz, yolsuzluklara bulaştırdığınız gençleri elbette yargıya şikayet ediyoruz. Ama bu ülkenin İçişleri Bakanı olarak sizin sorumluluğunuz bu yolsuzluk belgelerini ortaya koymak değil mi? Bu kişi bir belediyeye girerek nasıl böyle zenginleşmiştir, nasıl ihalelerden komisyonlar almıştır, nasıl ihalelere yön vermiştir? Bunları araştırmak Soylu’nun ve bakanlığının görevi değil mi?

“Kürşat Ayvatoğlu bu yolsuzlukları tek başına mı yaptı?”

Bir genci uyuşturucu kullanıyor diye ortaya koyuyorsunuz, yolsuzluklarına bakmıyorsunuz, yargı orada diyorsunuz. Peki, Kürşat Ayvatoğlu bu yolsuzlukları tek başına mı yaptı? Kim Ayvatoğlu’na yol verdi? Kim onunla birlikte bu yolsuzlukları yaptı? Bunlara bakmayacak mısınız ey Süleyman Soylu? Bu kişi tek başına mı ihaleye fesat karıştırdı, tek başına mı ihalelerden komisyon aldı, ihaleleri bağladı ve milyonlarca liralık yolsuzluğa imza attı? Kim ona yol verdi, kim ortaklık kurdu, kim yolsuzluk çarkına imza attı?

Açık söylüyorum, Kürşat Ayvatoğlu yolsuzluk buzdağının görünen tarafıdır. Burada AKP ve vekillerine düşen, Meclis’e düşen bu yolsuzluk buzdağının görünmeyen tarafını ortaya çıkarmaktır. Biz Meclis’i göreve çağırıyoruz. HDP olarak araştırma önergemizi TBMM başkanlığına sunacağız, yarın gündeme getireceğiz.

“Tüm milletvekillerini önergemize destek vermeye çağırıyoruz”

Bütün siyasi partiler bu yolsuzluk buzdağının görünmeyen kısmını ortaya çıkarmak için Meclis’in hareket geçmesini sağlamalıdır. Ve araştırma önergemize destek vermeleri çağrısını yapıyoruz. Aksi takdirde, bir genci ortaya atarsınız, onun uyuşturucu kullanmasını, usulsüz, haksız kazancını ortaya koyarsınız, belki geçici olarak cezaevine de atarsınız ama yolsuzluk çarkını ortaya çıkaramazsınız. O açıdan bütün milletvekillerine ve Türkiye’nin tüm vicdanlı gazeteci, aydın ve vatandaşlarına çağrımızdır; gelin bu yolsuzluk çarkını ortaya çıkaralım. Bunun için hep beraber sorumluluk alalım.

Süleyman Soylu diyor ki, “Eğer ortada haksız kazanç varsa yargı gereğini yapar”. Yahu siz ortada olan haksız kazancı, lüks cipleri, eğlenceyi, şatafatı görmüyor musun? Sen uyuşturucu ile ilgileniyorsun da uyuşturucunun hangi para ile alındığıyla neden ilgilenmiyorsun? O lüks ciplerin nasıl alındığı ile neden ilgilenmiyorsun?

Buradan hem yürütmeye hem yasamaya hem de yargıya çağrımızdır: Herkes sorumluluk almalı, bu yolsuzluk çarkı ortaya çıkarılmalıdır. Bu AKP için de önemlidir. AKP eğer yolsuzluk çarkını ortaya çıkarmak istiyorsa araştırma önergemize destek vermelidir.

Dün Ahmet Şık’ın bir tweetini de gördük. Balya balya euroları gördük, çuval çuval eurolar bir yerden bir yere gidiyordu. Ahmet Aydın’ın akrabaları ve danışmanlarının ortaya koyduğu çuval çuval paralar vardı. Diyor ki Ahmet Aydın, “Konu yargıya intikal etmiştir”. Ne kadar güzel! Taraflı ve bağımsız olmayan bir yargıya her şeyi havale edin. Orada istediğiniz gibi olayı çerçeveleyin ve sıyrılın. Bu mudur siyasetteki ahlak? Taraflı ve bağımsız olmayan, güçsüz bir yargı bu işin üstüne gidemez.

“Tüyü bitmemiş yetimin hakkı bir avuç yandaş tarafından yeniyor”

Soylu diyor ki, “Mesele siyasallaştırılmaya çalışılıyor”. Bundan daha siyasi bir meselemiz var mı? Tüyü bitmemiş yetimin hakkı yeniyor. Bundan daha siyasi bir mesele var mı? Esnaflar intihar ediyor, insanlar işsiz, aşsız, ekmeksiz, faturalarını ödeyemiyorlar. Efendim yolsuzluk yapılmış, bu mesele siyasallaştırılmaya çalışılıyormuş. Bu memlekette bundan daha siyasi bir mesele yoktur, tüyü bitmemiş yetimin hakkı bir avuç yandaş tarafından yenmektedir.

AKP’nin bir büro elemanı böyle bir servete ulaşmışsa geri kalanını siz düşünün. Bir büro elemanı, bir çocuk, bir genç böyle bir haksızlığa ulaşmışsa yolsuzluk çarkının geri kalanını ortaya çıkarmak siyaset kurumunun sorumluluğundadır.  Bunu da biz yapacağız. Sonuna kadar üzerine gideceğiz.

Bütün AKP’li, MHP’li, CHP’li milletvekillerine çağrımızdır; gelin bu ülkede temiz eller operasyonu başlatalım; yurttaşlarımızı işsiz, aşsız bırakan bu çarkı ortaya çıkaralım. Yurttaşlarımızı işsiz, aşsız, ekmeksiz bırakan bu çarkı ortaya çıkaralım ki bütün vatandaşlarımız bu çark kırıldıktan sonra ekmekle, iş ve aşla buluşsunlar. Türkiye temizlensin bu yolsuzluk çarkından temizlensin.

Kısa çalışma ödeneği uzatılmalıdır

İkinci konumuz kısa çalışma ödeneği. Kısa çalışma ödeneği 31 Mart’ta bitecek. Ben buradan soruyorum neden kısa çalışma ödeneğini bitiriyorsunuz? Ne değişti ülkede? Pandemi de en yakıcı dönemdeyiz. Vaka sayısı 30 bine çıkmış. İş yerleri pek çok yerde kapalı veya iş yapamıyor. Milyonlarca vatandaşımız da işsiz. Siz kısa çalışma ödeneğini bitiriyorsunuz. Ne olacak 31 Mart’ta biliyor musunuz? İşverenler işçilerini ücretsiz izne gönderecekler. En azından maaşının yüzde 60’ını alabilen işçiler, yani 5366 liraya kadar alabilecek işçiler, kısa çalışma ödeneği ile 1420 liraya talim edecekler.

Bu mudur sizin adaletiniz? Bir yandan büro çalışanınıza bile bu şatafatı yaşatırken işçilerimizi sefalet ücretiyle ücretsiz izne göndermek midir sizin adaletiniz? Kısa çalışma ödeneği uzatılmalıdır. Bütün STK’ler bu konuda çağrı yapmıştır. 31 Mart’ta sona erecek kısa çalışma ödeneği uzatılmalıdır demişlerdir. İnsanlarımızı 1420 liralık sefalet ücretine mahkum etmenizi asla kabul etmiyoruz. HDP olarak pandemi şartları normale dönünceye kadar kısa çalışma ödeneğinin uzatılmasını talep ediyoruz.

İktidarı uyarıyoruz: Bir daha kapanma olacaksa mutlaka güvenceli kapanma olmalıdır

Covid hızla artıyor ve Bakanlar Kurulu bu akşam toplanacak, tedbirleri görüşecek. 1 yıldır diyoruz ki gelin pandemiyi kontrol altına almak için güvenceli kapanmayı yapalım. Şu anda pandemide 3’üncü dalgadayız. Pandemideki en yakıcı dönemi yaşıyoruz. Vaka sayıları resmi rakamlara göre 30 bin ama bunun çok daha üzerinde olduğunu biliyoruz. Yeniden temel ihtiyaçlar dışında bütün sektörlerde kapanmaya ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Ama iktidar bunu yapmıyor. Neden yapmıyor? Esnaf için, işçiler, çiftçiler için, KOBİ’ler için bıçağın kemiğe dayandığını görüyor. Ne yapıyor iş yerlerini açık tutuyor ama pandemi yakıcı olarak devam ediyor.

İhtiyaç olan güvenceli kapanmadır. Yani esnafı, çiftçiyi, işçiyi destekleyerek kapanmadır. İktidarı uyarıyoruz. Bir kez daha kapanmaya giderseniz bunun mutlaka güvenceli bir kapanma olması gerekir. Yani esnaflar doğrudan desteklenerek yapılmalıdır. Aksi takdirde esnaf için bıçak kemiğe dayanmıştır. Kapanma kararlarının yanında mutlaka esnafa, işçiye, çiftçiye destek çıkarılması gerekiyor. Aksi takdirde esnaf artık isyan aşamasındadır. Bu konuda da iktidarı uyarıyorum. Kapanma kararları mutlaka güvenceli olmalı ve vatandaşlarımız desteklenmelidir.

Paylaşın

HDP’den DEVA Partisi’ne ziyaret

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi üyeleri, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) genel merkezlerinde DEVA Partili kadın yöneticilerini ziyaret etti. Görüşmede; İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesinin ardından izlenecek yol ve yöntemler konuşuldu.

Haber Merkezi / HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve Kadın Koordinasyonu Üyesi Feray Mertoğlu, DEVA Partili kadınları genel merkezlerinde ziyaret etti.

DEVA Partisi Kadın Politikaları Başkanı Elif Esen, DEVA Partisi Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Sanem Oktar ve yöneticilerinin bulunduğu görüşmede; İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesinin ardından izlenecek yol ve yöntemler konuşuldu.

Kadın hareketinin ve gücünün iktidarı bu karardan döndürebilecek kudreti olduğunu söyleyen HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran “İstanbul Sözleşmesi’nin feshine dair davaları ayrı ayrı açsak da sokakta beraberiz. Bizi yalnızlaştırmaya çalışan zihniyete karşı beraber direnmeliyiz” dedi.

DEVA Partisi Kadın Politikaları Başkanı Elif Esen ise, “Kadın mücadelesini siyaset üstü bir dava olarak görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ni önemsiyor ve sahipleniyoruz. Bu davanın geçici savunucuları değiliz. Bütün partilerle kadın konusunda ortaklaşmak gerektiği konusunda hemfikiriz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP’li Buldan: Halka ekonomik kriz, kendilerine Lale Devri yaşattılar

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Kadın Meclisi toplantısı açılış konuşmasında, iktidara ekonomik kriz üzerinden yüklenerek, “Halka ekonomik kriz, yoksulluk, açlık; kendilerine ise “Lale Devri” yaşattılar. Kendilerine sultanlık, kendilerine saraylar, saray sofraları kurdular. Yoksul halkı ise aşsız, işsiz ve sofrasız bıraktılar. ” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, Eş Genel Başkan Pervin Buldan başkanlığında toplandı. Toplantı’nın açılış konuşmasını yapan Buldan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, konuşmasında, iktidara ekonomik kriz üzerinden yüklenerek, “Halka ekonomik kriz, yoksulluk, açlık; kendilerine ise “Lale Devri” yaşattılar. Kendilerine sultanlık, kendilerine saraylar, saray sofraları kurdular. Yoksul halkı ise aşsız, işsiz ve sofrasız bıraktılar. ” dedi.

İstanbul Sözleşmesi ve kapatma davasına da değinen Buldan, “İstanbul Sözleşmesi’ne saldırı ile kadınların kazanımlarına ve yaşam hakkına tekçi erkek iktidar tarafından yapılan darbe, siyasette ise HDP’ye kapatma davası açarak kadının siyaset gücüne, kadının siyasi kazanımlarına darbe yapmayı amaçlamaktadır. ” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında “Ne bu ülkeyi, ne hayatımızı ne geleceğimizi hiçbir faşist zihniyetin iştahlı yağmasına terk etmeyeceğiz. ” diyen Buldan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Değerli halkımız, değerli kadın arkadaşlarım, yoldaşlarım ve basının değerli emekçileri;

Bir Kadın Meclisi toplantımızı daha güçlü bir birliktelik ve daha güçlü bir mücadele enerjisi ile gerçekleştirmenin heyecanını özellikle ifade etmek istiyorum ve bu anlamda bütün arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyorum  ile her birinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Dün aramızdan ayrılan Eski Siirt Milletvekilimiz Kadri Yıldırım arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Kederli ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Kadri Hoca elbette ki yeri doldurulamayacak, Kürt dili ve tarihi üzerine önemli çalışmaları olan bir yoldaşımızdı. Kürt halkının bütün değerlerini cesurca savunan ve Kürt halkı üzerinde uygulanan baskılara cesurca karşı çıkan, aynı zamanda Kürtlerin dili ve kültürü üzerinde de önemli çalışmalar yapan biriydi.

“Zafere her zamankinden daha yakınız”

Bugün fiziken burada bizlerle bir arada olmasalar dahi, her an her yerde yürek birliği, fikir birliği ve mücadele birliği halinde bulunduğumuz sürgündeki ve zindanlardaki birbirinden kıymetli bütün kadın yoldaşlarımıza buradan en içten sevgi ve selamlarımızı iletiyorum. Özgür yarınlarda mutlaka buluşacağız! Kadınların mücadelesini, kadınların zaferini hep birlikte mutlaka kutlayacağız! İnanın bundan zerre kadar şüphemiz yoktur.

Bugün itibariyle biz kadınlar öylesine güçlü bir mücadelenin içerisinde yer alıyor ve öylesine kararlı bir şekilde ilerliyoruz ki tekçi erkek iktidarın faşist karanlığında dahi olsa zafere her zamankinden daha yakınız.

İşte bakınız, biz kadınlar her sene 8 Mart’ı kutlarız. Fakat her yıl bir öncekinden daha da güçlü, daha da kalabalık, daha cesur bir şekilde doldururuz alanları. İşte bu 8 Mart’ı da her zaman olduğundan çok daha yüksek bir sesle, her zaman olduğundan daha kalabalık, daha kararlı daha güçlü kutladık. Gittikçe fütursuzlaşan faşizm, baskı ve zor politikalarına karşı yükselen kadın mücadelemiz bu 8 Mart’ta da alanları hınca hınç doldurdu. Coşkumuzla, moralimizle, cesaretimizle gümbür gümbürüz değerli arkadaşlar. Ne ev hapisleri, ne zindanları, ne kelepçeleri ne tehditleri, ne bin bir türlü hukuk dışı engellemeleri bu 8 Mart’ta da kadınları engelleyemedi! Aksine saflarımızı daha çok güçlendirdik.

Biz kadınlar yine aynı güç ve moralle Newroz alanlarını doldurduk. Her yerde, her alanda kadınlara savaş açmış tekçi, faşist, erkek tek adam rejimine karşı milyonlarca kadın, Newroz alanlarında kadınların yenilemez, ezilemez, bir güç olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Bu yılki Newroz kadın Newrozuydu! 2021 Newroz’unda kadınlar tekçi erkek iktidara “Beni sindiremezsin” dedi! “Beni korkutamazsın” dedi! “Beni kapatamazsın” dedi! “Benim kazanımlarımı bir gece yarısı bir erkek darbesiyle fesh edemezsin” dedi! Kadınlar, tekçi erkek iktidara “Sen teksin ama bak ben milyonlarım” dedi! “Sen zorbasın, zalimsin ama bak ben de korkmuyorum, sinmiyorum, kapanmıyorum” dedi! Demeye de devam edecektir.

Evet değerli arkadaşlar; 19 yıldır bu ülkede yürütmede bulunan tekçi siyasi iktidarın kendi tabirleri ile 19 yıllık hazırlık süreçlerinin sonunda ülkeyi, toplumu getirdikleri nokta uçurumun eşiğidir. Hukuksal çöküntü, ekonomik çöküntü, toplumsal çöküntü, kültürel ve ekolojik çöküntü en ağır haliyle yaşanmaktadır. Güneyinden kuzeyine, batısından doğusuna kocaman bir coğrafyanın tüm değerleri bu tekçi erkek iktidarın talanıyla yıkıma uğratıldı. Hukuku devletin bir gereği olmaktan çıkarıp partisinin sopasına dönüştürenler gerçek adaleti toplum için bir hayal haline getirdiler.

“Halka ekonomik kriz, kendilerine Lale Devri yaşattılar”

Ekonomide adil bir bölüşümü değil vurgunculuğu, soygunculuğu esas alanlar ülkeyi adil bölüşüm ile değil, soygunla, yolsuzlukla yönettiler. “Halkın hakkı” diye geldiler, bir sana üç bana diye devam ettiler, o kadar palazlanıp, o kadar doymaz oldular ki hep bana Rabbena ile halkın bütün kaynaklarını, imkânlarını tükettiler. Halka ekonomik kriz, yoksulluk, açlık; kendilerine ise “Lale Devri” yaşattılar. Kendilerine sultanlık, kendilerine saraylar, saray sofraları kurdular. Yoksul halkı ise aşsız, işsiz ve sofrasız bıraktılar.

Halka kadınlara gençlere işsizliği ve açlığı reva gördüler, kendilerine ise milyar dolarlık vurgunlardan, ihalelerden, çeşit çeşit kurumdan on binlerce liralık maaşlardan oluşan ballı , kaymaklı bir iktidar düzeni kurdular. Halkın sırtına Deli Dumrul’a rahmet okutan ağır vergiler yüklediler; kendilerine ise halkın kesesinden vergi muafiyetleri, vergi afları getirdiler.

Halka pandeminin en ağır faturasını kestiler, kendilerine ise pandemiden eşsiz fırsat ve vurgun yarattılar. Kendilerine VIP testler ve aşılar yaptırdılar, halka ise ümitsiz bekleyiş ve çaresizlik bıraktılar. Bunu ne hak kabul eder, ne halk kabul eder ne de biz kadınlar kabul ederiz. Bütün bunları affetmeyeceğiz, unutmayacağız, hesabını soracağız.

Değerli arkadaşlar; halkı yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik altında ezerken sürdükleri saltanat tam bir çürümüşlük ifadesidir. Ne temiz bir zihniyetleri, ne insanlık adına, ülke adına gerçek bir kaygıları, ne de temiz bir vicdanları var. Tekçi AKP iktidarı ağır bir çürümüşlüğün merkez üssüdür. Bu çürümüşlüğü biz kadınlar çok iyi görüyoruz, en ağır haliyle hissediyoruz. Bu nedenle biz kadınlar tekçi AKP iktidarına, onların tek adam rejimine yol vermiyoruz, vermeyeceğiz. Kesin ve net konuşuyoruz değerli arkadaşlar. Onların bu çürümüş zihniyetlerine de, bozuk düzenlerine de biz kadınlar son vereceğiz. Kadınların ittifakıyla onları göndereceğiz!

Elbette onlar da bizim bu gücümüzün pekâlâ çok iyi fakındalar. Bu nedenle bugün en büyük savaşları kadınlarladır. Kadın kazanımlarıyladır. Bu nedenle bir tek adam kadınların hem bir kazanımı olan hem de kadının yaşamını ve bütün haklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’ne bir imzası ile tekçi erkek darbesi yapmıştır. Evet değerli arkadaşlarım bir gece yarısı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme girişimi tek adamın milyonlarca kadının hakkına, hukukuna yaptığı bir darbe girişimidir.

“İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam hakkıdır”

Peki nedir İstanbul Sözleşmesi? İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması konularında devlete yükümlülük veren bir sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam hakkıdır! İstanbul Sözleşmesi çocukların istismardan, şiddetten ve çocuklara yönelik olarak geliştirilen her türlü suç ve eziyetten çocukları korumaktır. İşte tek adam kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi girişimi bütün bu tedbirleri yok saymakta kadınlara ve aynı zamanda çocuklara yönelik suçları teşvik etmekte, yüreklendirmektedir.

Kadın kazanımlarına karşı yapılan bu darbe ile milyonlarca kadın sömürüye, şiddete, kadın cinayetlerine mahkûm edilmek istenmektedir. Yine çocuklar her türlü istismara ve şiddete mahkûm edilmek istenmektedir. Kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetleri oranında dünyada rekora koşan, çocuklara yönelik istismarda lider konumda olan Türkiye gerçekliğiyle karşı karşıyayız. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen tek adam yönetimi kadına yönelik her türlü suçta fail konumundadır. Bundan böyle kadına yönelik bütün suçlarda failin biri suçu işleyense, diğer fail ise önlemeyen, korumayan, kadınların anayasası niteliğindeki İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldıran tek adam iktidarıdır.

Kaldı ki tek adam kararıyla İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme kararı kadınların iradesini, halkın iradesini, yasamayı ve aynı zamanda Meclisin yasama iradesini de yok saymaktır, gasp etmektir. Bunlar gaspçıdır! Bunlar talancıdır! Eğer gerçek bir İnsan Hakları Eylem Planından söz edeceksek İstanbul Sözleşmesi tam da budur. İşte bu nedenle bu toplantı vesilesiyle Halkların Demokratik Partisi olarak ve kadınlar olarak buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki bir tek hakkımızı, İstanbul Sözleşmesi’nin bir tek maddesini tekçi erkek iktidarın keyfine bırakmıyoruz, bırakmayacağız. İstanbul Sözleşmesi’nin bırakın feshedilmesini, her bir maddesinin tek tek hayata geçirilmesi için mücadele yürüteceğiz. En büyük muhalefet gücü ve bir kadın partisi olan Halkların Demokratik Partisi olarak bunun sözünü buradan bir kez daha yineliyoruz ve kadınlara söz veriyoruz.

“HDP kadının siyasetteki sözüdür”

Sevgili kadın arkadaşlarım; hepinizin bildiği üzere mücadele tarzıyla, örgütlenmesiyle, kadın temsiliyet oranıyla, eşbaşkanlık sistemiyle Halkların Demokratik Partisi bir kadın partisidir.

HDP kadının siyaset mücadelesidir, siyaset yapma zeminidir, siyasetteki sözüdür, eylemidir, iradesidir, rengidir. HDP gerek parlamentoda gerekse belediyelerimizde kadının kendisini temsil etmesidir, kendi özgün kararlarını almasıdır, kadının kendi kendini yönetmesidir.

HDP aynı zamanda kadının siyasetteki eşit temsiliyet imkânıdır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ve kadının savunulmasına dair her türlü demokratik mücadelenin içerisinde olan ve kendi bünyesinde kadının mücadele ve yönetim mekanizmalarını oluşturan bir kadın partisidir HDP.

İstanbul Sözleşmesi’ne saldırı ile kadınların kazanımlarına ve yaşam hakkına tekçi erkek iktidar tarafından yapılan darbe, siyasette ise HDP’ye kapatma davası açarak kadının siyaset gücüne, kadının siyasi kazanımlarına darbe yapmayı amaçlamaktadır. Seçilmiş kadın siyasetçilerimize ve partimiz bünyesinde demokratik siyaset yürüten kadın arkadaşlarımıza yönelik gözaltılar, ev hapsi ve tutuklamalar bu darbenin bir ayağıdır.

Kadınlara karşı bu erkek darbenin bir diğer ayağı ise gaspçı erkek kayyımlardır, erkek yargı eliyle kadın belediyeciliğine ve kadınların yerellerde oluşturdukları bütün kadın kurumlarına yönelik yapılan saldırıdır. Şimdi son kerte de ise HDP’yi kapatarak kadınlara yönelik tekçi erkek darbeyi tamamlamak istiyorlar. Faşist erkek iktidar, 7 Haziran seçimlerinden beri iğne ucu kadar şansı olmadığını çok iyi biliyor ve görüyor. Bu nedenle tek umutlarını Kürtlere, demokratik muhalefete, kadınlara darbe yapmaya bağlamış vaziyetteler! Tek umutları HDP’siz bir siyaset, HDP’siz bir seçimdir.

Onların meselesi sadece bir siyasi partiyi hukuk dışı ve demokrasi dışı bir yöntemle kapatmak değildir. Onların hedefi HDP’yi siyaset dışına iterek aynı zamanda kadın siyasetini kapatmaktır! Onların meselesi HDP’yi kapatarak siyasette eşit temsiliyeti ve eş başkanlık sistemini kapatmaktır! Onların meselesi HDP’yi kapatarak kadınları güçsüz ve örgütsüz bırakmaktır! Onların meselesi parlamentoyu tekçi erkek siyasetlerinin kalesi haline getirmektir. Fakat bunu başaramayacaklar. Buna kadınlar olarak izin vermeyeceğiz. HDP’yi asla ve asla kapattırmayacak, her alanda HDP’yi savunmaya halkımızla birlikte devam edeceğiz. Şunu da belirteyim ki onları tam anlamıyla bir hüsran bekliyor. Biz kadınları asla durduramayacaklar. Demokratik ilke ve hedeflerimizden bir adım olsun geri adım attıramayacaklar. Güçleri bizleri sindirmeye, yolumuzdan döndürmeye asla yetmeyecektir.

Kadın cesaretin, kadın hakikatin, kadın eşitlik ve adalet mücadelesinin adıdır, öznesidir. Bizlere yaşattıkları her acı, her zulüm her hakaret biz kadınlar için birer direniş gerekçesidir.

İşte Cumartesi Anneleri tam 26 yıldır her cumartesi, kayıplarının akıbetini soruyor, hakikati arıyor, adalet istiyor. 26 yıldır Cumartesi Anneleri bu faşist akıldan hesap soruyor. Hesap vermesi gerekenler şimdi Cumartesi Anneleri’nden hesap sormaya kalkışıyorlar. Cumartesi Anneleri’ni yargılamaya çalışıyorlar. Buradan söylüyorum, siz Cumartesi Anneleri’ni yargılayamazsınız. Cumartesi Anneleri sizi yargılar! Nitekim 26 yıldır cumartesi anneleri o meydanda işlediğiniz suçları yargılıyor, hakikatin ve adaletin hesabını soruyor.

“Tekçi faşist iktidardan zulümlerin hesabını hep birlikte adalet önünde soracağız”

Yine ailesi katledilen Emine Şenyaşar 20 gündür Urfa adliyesi önünde adalet çağrısı yapıyor! Adalet diye haykırıyor! Faşist iktidar hesap vereceğine Emine anneyi gözaltına almaya kalkışıyor, tıpkı Cumartesi Anneleri’ne ve barış annelerine yaptıkları gibi.

Yalanlarına karşı hakikatin sesini, zulümlerine karşı adaletin sesini duymak istemiyorlar. Fakat adalet dediğimiz şey insanlığın en temel hakkıdır ve kimsenin isteğine bağlı değildir. Tekçi faşist iktidardan bütün bu zulümlerin hesabını hep birlikte adalet önünde soracağız. Buradan bütün kadınlara ve bütün annelerimize tekrar tekrar sözümüz olsun.

Evet değerli arkadaşlar; bu iktidar kendi varlık ve yokluk savaşını yürütüyor. Herkes çok iyi bilmeli ki onların bu savaşına karşı kadınlar da eşitlik ve özgürlük mücadelesini en üst düzeyde yürüttü, yürütüyor ve bundan sonra da yürütecektir. Ve biz kadınlar nasıl ki yaşamı kendi bedenimizden, kendi canımızdan kendi devasa emeğimizden var ediyorsak; toplumsal eşitliği, toplumsal adaleti, adil eşit bir gelir dağılımını, eşit bütçeyi, eşitlikçi bir anayasayı, barışı ve huzuru da biz kadınlar inşa edeceğiz, var edeceğiz!

Ne bu ülkeyi, ne hayatımızı ne geleceğimizi hiçbir faşist zihniyetin iştahlı yağmasına terk etmeyeceğiz. Onlar HDP ile kadın mücadelesini kapatmayı planlarken biz kadınlar, HDP ile kadınların demokratik eşitlikçi anayasasını yapacağız, kadınların demokratik yönetimini hep birlikte gerçekleştireceğiz. Kadınların baharını yaşatacağız! Bu faşist erkek iktidarını mutlaka ama mutlaka değiştireceğiz! Buna gücümüz de var, inancımız da var, kararlılık ve cesaretimiz de var.

Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi tekrardan saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Mücadelemizde başarılar diliyorum. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. ”

 

Paylaşın

HDP’den ‘Gergerlioğlu’ açıklaması: Yargı, talimatla hareket eden emir erine dönüşmüştür

Vekilliği düşürülen Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bu sabah TBMM’de gözaltına alınmasıyla ilgili yazılı açıklama yapan HDP, açıklamasında, “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir gün önce attığı tweetleri kendisine talimat olarak gören savcılığın harekete geçmesi, Türkiye’de yargının geldiği noktayı açıkça göstermektedir”

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu, vekilliği düşürülen Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bu sabah TBMM’de gözaltına alınmasıyla ilgili yazılı açıklama yaptı.

HDP, tarafından yapılan açıklamada, “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir gün önce attığı tweetleri kendisine talimat olarak gören savcılığın harekete geçmesi, Türkiye’de yargının geldiği noktayı açıkça göstermektedir. Yargı, talimatla hareket eden emir erine dönüşmüştür. Talimatla hareket eden savcılar, talimatla hareket eden hakimler ve bu talimatları veren siyasilerle beraber bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmışlardır.

Sayın Gergerlioğlu’nun yaka paça gözaltına alınmasına onay veren Mustafa Şentop, bir siyasi partinin genel başkanının talimatını aradan 24 saat geçmeden yerine getirmiştir. 83 milyonu temsil eden Meclis’in Başkanının bu tutumu, ülke demokrasisi adına utanç vericidir.” ifadeleri kullandı.

Muhalefet partilerinin alacağı tutumun büyük önem kazandığı dile getirilen açıklamada, şu görüşler paylaşıldı:

“Açık bir şekilde bu darbeyi kınamak, bunun karşısında cesurca durmak, aynı zamanda siyasi partilerin varoluş sebebidir. Tüm muhalefet bu konuda tarafını belli etmelidir. Bu tarihsel sorumluluktan hiç kimse kaçamaz. Yoksa bugün HDP’ye olanlar, yarın tüm muhalefetin başına gelecektir. Buna hiç şüpheniz olmasın. O zaman itiraz edecek kimseleri bulamayabilirsiniz.”

Paylaşın

HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu serbest kaldı

Sabahın erken saatlerinde gözaltına alınan HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kavaklıdere Şehit Mithat Ülker Polis Merkezi Amirliğinde alınan ifadesinin ardından serbest bırakıldı. 18 Mart’ta aldığı ceza TBMM Genel Kurulu’ndan okunarak düşürülen Gergerlioğlu, AYM kendisi halkında karar verene kadar TBMM’de eylem yapacağını açıklamıştı ve Genel Kurul salonunu terk etmemişti.

Haber Merkezi / Milletvekilliği 18 Mart’ta aldığı ceza TBMM Genel Kurulu’ndan okunarak düşürülen ve bunun üzerine Anayasa Mahkemesi kararını TBMM’de kalarak bekleyeceğini açıklayan HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu, sabahın erken saatlerinde gözaltına alındı.

HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz dahil HDP’li vekiller ile polis arasında yaşanan gerginliğin ardından Gergerlioğlu, Kavaklıdere Karakolu’na götürüldü. Gergerlioğlu, ifadesinin ardından serbest bırakıldı

AA’nın aktardığına göre Gergerlioğlu, ifadesinde, milletvekilliğinin Anayasa Mahkemesi kararı beklenmeden düşürüldüğünü ifade ederek, “Milletin Meclisi’nde milletin ferdinin bulunması suçu mu uyduruldu? TBMM demokrasinin beşiği, milletin temsiliyet yeridir. Eski bir milletvekili ve bir vatandaş olarak TBMM’de bulunmamdan, açıklamalar yapmamdan daha doğal bir şey olamaz” dedi.

Gergerlioğlu, ‘terör örgütü propagandası yaptığı’ suçlamasına ilişkin görüntülerin ise kendisinin içinde bulunduğu grupla alakalı olmadığını dile getirerek, “Sahte ithamlar yanıltıcıdır” ifadesini kullandı.

Ne olmuştu?

Gergerlioğlu’nun milletvekilliği, 18 Mart’ta aldığı ceza TBMM Genel Kurulu’ndan okunarak düşürülmüştü. Gergerlioğlu, Anayasa Mahkemesi kendisi halkında karar verene kadar TBMM’de eylem yapacağını açıklamıştı ve Genel Kurul salonunu terk etmemişti.

​Aynı akşam HDP’ye kapatma davası açılması kararı sonrası eylemine HDP grup katında devam etme kararı almıştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Gergerlioğlu’nun eyleminin sona erdirilmesi ve Meclis’ten çıkarılması gerektiğini açıklamıştı.

 

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan HDP’ye kapatma davasına sert tepki

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’ye kapatma davası açılmasına tepki göstererek, “Bu sadece ahlaksızlığın dibi değil, aynı zamanda ağır bir anayasal suçtur. Susarak ya da kararın altına imza atarak buna ortak olanları asla unutmayacağız.” dedi.

Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’ye kapatma davası açılmasına kendisi adına yönetilen sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile tepki gösterdi.

Açıklamasında “Önümüzdeki seçimlerin sonucunu HDP binası değil, HDP’liler belirleyecek.” ifadelerini kullanan Demirtaş, şunları söyledi;

1- Bugüne kadar partileri ya darbeciler ya da statükocular kapattılar. İlk kez, bir partinin seçim kazanması için bir başka partiye kapatma davası açılıyor.

2- Bu sadece ahlaksızlığın dibi değil, aynı zamanda ağır bir anayasal suçtur. Susarak ya da kararın altına imza atarak buna ortak olanları asla unutmayacağız.

3- Kapatmak istedikleri HDP budur:

4- Hiç kimsenin kapatmaya gücünün yetmeyeceği HDP ise budur:

5- Ve hiç kimse unutmasın ki, önümüzdeki seçimlerin sonucunu HDP binası değil, HDP’liler belirleyecek. Bu da HDP’lilerin, zalimleri gömeceği yerdir:

6- Sonuç ne olursa olsun, demokrasi ve barış yolundan asla sapmayacağız. Mücadelemizi hukuk içinde sürdürecek ve mutlaka kazanacağız.

7- Son olarak belirtmek isterim ki, Ömer Faruk Gergerlioğlu her daim halkın vekilidir ve onurumuzdur.

Paylaşın