Demirtaş’tan 6 Kitap Tavsiyesi

Halen Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 6 kitap tavsiyesinde bulundu.

Haber Merkezi / “Herkese merhabalar. Hepinizin iyi olduğunu umuyorum. Sizlerle bazı kitaplar paylaşmak istiyorum” sözleriyle kitap önerilerinde bulunan Demirtaş, kitap almak için bütçe ayıramayanlar içinde “Kitap alamıyorsanız bana yazın, dayanışmayla buluruz bir çaresini.” ifadelerini kullandı.

Demiratş’ın önerdiği kitaplar şöyle;

  • Burhan Sönmez: Taş ve Gölge
  • Hasan Hayri Ateş: Şer Zamanıydı
  • Bülent Emrah Parlak: Kertenkele Savunması
  • Yeniden İnşa Et
  • Behçet Çelik: Patikaların İyi Yanı
  • Muharrem Erbey: Babam Aharon Usta

 

 

Paylaşın

HDP: Ataması Yapılmayan Öğretmenler Atansın

HDP’li Salim Kaplan, yeni eğitim öğretim yılına ilişin yaptığı açıklamada, “Eğitimde onlarca yük ve sorun var. On binlerce ataması yapılmayan öğretmenin atamasının yapılması, nitelikli bir eğitim ortamının geliştirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dil, Kültür, Sanat, Spor ve Eğitim Politikaları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Salim Kaplan, yeni eğitim-öğretim yılına ilişkin basın açıklaması yaptı.

Sözlerine Türkçe ve Kürtçe olarak yeni eğitim ve öğretim yılının öğrenciler ve velileri için başarılı, sağlıklı ve nitelikli bir yıl olması dilekleriyle başlayan Kaplan, açıklamasında özetle şunları söyledi;

“Biliyorsunuz yaklaşık bir buçuk yıldan beri bütün dünyayı kasıp kavuran bir pandemi ile bütün dünya uğraşıyor. Pandeminin başından beri krizi fırsata çevirmeye çalışan AKP iktidarı, bu derinleşen krizin faturasını da bir buçuk yıl boyunca okulları kapatarak bizim çocuklarımıza ve gençlere çıkardı. Pandemi sürecinde en son kapanması gereken ve ilk açılması gereken okullar iken maalesef AKP iktidarının ilk elden kapattığı ve en son da açmayı düşündüğü okullar oldu.

MEB’in okulların kapanma sürecinde “biz uzaktan eğitimle öğrencilerimizin eğitime ulaşmasını sağlıyoruz” gibi söylemlerinin ne kadar gerçekçi olduğunu MEB’in kendi verileri üzerinden ispatlamak istiyoruz. Okulların kapandığı bir buçuk yıllık süreçte 6 milyon öğrenci EBA’ya ulaşamadı.

Başarı ortalaması 2021’de düştü

Bunlar sadece gözlem değildir. Sadece LGS sınav verilerini MEB’in raporlarından çok net görebiliyoruz. Örneğin 2020 yılında otomatik sınava kaydı yapılan öğrenci sayımız 1 milyon 671 bin 337 iken bu öğrencilerden 1 milyon 572 bin 88 öğrencimiz sınava girdi. Yani bu öğrencilerimizin sadece %88 sınava girmiş. Ancak 2021 yılına geldiğimizde bu sayısının 1 milyon 242 bin 830’lara indiğini, bu öğrencilerden 1 milyon 38 bin 492 öğrencinin bu sınavlara girdiğini görüyoruz.

Bu tablo bile pandemi sürecinde öğrencilerin eğitiminde uzaklaştığını bizlere gösteriyor. Eğitim-öğretim sürecinde öğrencilerimizin başarısında da ciddi bir düşüş olduğunu görüyoruz. Önceki yıl tam puan alan öğrenci sayısı 42 farklı ilde 181 iken; 2021 yılında 36 farklı ilde 97 olduğunu görüyoruz. 2020 başarı ortalaması 286,4 iken 2021 yılında bu başarının 268,4’lere kadar indiğini görüyoruz.

Okullar şartsız açık tutulmalıdır

Evet, okullar açıldı ama okullar şartsız açık tutulmalıdır. Nitelikli bir eğitim sürecinde eğitim, bütün öğrencilerin ulaşması gereken temel bir hak olarak önümüzde duruyor. Bunun için bütün tedbirlerin alınması gerekiyor ama maalesef hem gözlemlerimiz hem de sahadan elde ettiğimiz veriler MEB’in okullarda pandemi dışındaki normal süreçlerdeki hijyen dışında herhangi bir önlem almadan okulları açtığını biliyoruz.

İstatistiklere baktığımız zaman öğretmelerin aşı oranı hala yüzde 85’lerde. Okullara bulaşın en fazla öğretmenler ve veliler üzerinden sağlandığını hesaba katarsak acilen öğretmenlerin bütününün aşılanması, velilerin aşılarını yaptırması için gerekli motivasyonun sağlanması ve aşıya dönük kaygıların giderilmesi gerekiyor.

Aşı yaşının 16’ya inmesini, lise çağındaki öğrencilerin bulaş yoğunluğunu dikkate aldığımızda olumlu bir adım olarak görüyor ama yetersiz kalacağını düşünüyoruz. Aşılama yaşının 12’ye indirilmesi gerektiğini belirtiyoruz.

Normal eğitim ve öğretim sürecinde bile pedagojiye uygun olmayan bu sınıf mevcutlarının hele hele pandemide yol açabileceği sonuçları kaygıyla izliyor ve bunun derhal düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Okul bahçelerinde sahra sınıfları açılmalı, öğrenci yoğunluğuna bağlı olarak gerekirse okullar 7 gün açık tutulmalı, okul devreleri 3 devreye kadar çıkarılmalıdır. Burada esas almamız gereken ölçü TTB’nin Mayıs ayında oluşturduğu sınıf skalası ve tablosu olmalıdır. Sınıf mevcudunun mutlaka 15 ile sınırlandırılması bilimsel gerçekliğin verileridir.

Çekirdek müfredata geçilmelidir

Öğrencinin psiko-sosyal ve bilişsel olarak bulunduğu durumun tespiti, ihtiyaçlarının belirlenmesi, destek için kısa, orta ve uzun vadeli telafi programlarının oluşturulması gerekmektedir. Bunun yanı sıra çocukların eğitim ile ilgili kayıplarının telafisi için müfredatın arındırılarak daha çekirdek bir müfredata öğrencilerin ulaşması sağlanmalıdır. Eğitime kayıt olması gereken öğrencilerin tespitinin yapılması ve okula kazandırılması öncelikli çalışma olarak ele alınmalıdır.

Okulların 1,5 yıllık kapanma sürecinde 4 milyona yakın öğrencimizin eğitimden uzaklaştığı, okullara devam etmediği tespit edilmiştir. Okullara yerli bütçe sağlanmalı, maliyet yükü velilerin sırtından hemen alınmalıdır. Anayasadaki eğitimin parasız olduğu ilkesine iktidar mutlaka riayet etmelidir.

Eğitim emekçilerinin durumu bu yoksullaşma içerisinde aciliyet gösteren konuların başında gelmektedir. Reel olarak yüzde 45’leri bulan enflasyon karşısında yüzde 5-6’lardaki zam eğitim emekçilerini giderek yoksullaştırmakta ve çaresizliğe sürüklemektedir. Başta eğitim emekçileri olmak üzere bütün kamu emekçilerinin maaşlarında ciddi artışların acil bir şekilde yapılması gerekmektedir.

Ciddi bir sorun ve mağduriyet haline getirilen Kanun Hükmünde Kararnamelerle mesleklerinden edilmiş bütün eğitim emekçileri görevlerine iade edilmeli, bütün mağduriyetler giderilmeli ve OHAL Komisyonu da lağvedilmelidir.

Ataması yapılmayan öğretmenler atansın

Okullarda artık kanayan bir dert haline gelen seçmeli dersler gerçekliği var. On binlerce çocuk Kürtçe seçmeli ders talebinde bulunmak istemesine rağmen okul idareleri ısrarlı bir şekilde bu derslere girecek öğretmen bulamadıkları gerekçesiyle başka dersler almaya zorlamaktadır. Eğitimde onlarca yük ve sorun var. On binlerce ataması yapılmayan öğretmenin atamasının yapılması, nitelikli bir eğitim ortamının geliştirilmesi gerekiyor.

Paylaşın

HDP’li Oluç: Çok Büyük Kaybettireceğiz

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, apatma kararı çıkarsa bağımsız aday olarak seçime girmeyeceklerine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “O en uç nokta ama şu anda onu tartışmıyoruz bile. Sonuç olarak şu; demokratik siyaset alanını terk etmeyeceğiz ve bu durumda mutlaka bize kapatma ve siyasi yasak yoluyla bir şey kaybettireceğini düşünen anlayışın karşısında tutumumuzu net olarak ortaya koyacağız ve çok büyük kaybettireceğiz. Seçmeni de seçeneksiz bırakmayacağız ve kaybettireceğiz. Seçmenlerimiz bu konuda net bir fikre sahip” ifadelerini kullandı.

HDP’li Oluç, parti kapatılırsa veya kapatılmazsa mevcut ittifakların neresinde olacaklarına dair yaptığı açıklamada ise “Cumhurbaşkanı adayı tartışmasına başlamadık. Genel olarak bunu konuşuyoruz ama “Biz aday çıkartır mıyız?” gibi bir konuyu kurullarımızda konuşmadık. Ama tartışacağız tabii” dedi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi doğrultusunda Anayasa Mahkemesi’nin kapatma davası açtığı Halkların Demokratik Partisi (HDP), davanın kabulü sonrasında bir yandan ülke genelinde “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” adı altındaki ziyaretlerle seçmeninin nabzını tutarak yol haritası belirlemeye çalışırken bir yandan da savunmaya dönük hazırlıklarını sürdürüyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç; Artı Gerçek, BBC Türkçe, Gazete Duvar ve Mezopotamya Ajansı’ndan gazetecilerle bir araya gelerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. HDP’li Oluç’un BBC Türkçe’de yayınlanan Ayşe Sayın ile yaptığı röportajı ise şöyle:

Kapatma davasında gelinen aşama nedir, bir ek savunma süresi istediniz, verilmeyeceğini düşünüyor musunuz?

Başvuruyu yaptık ama henüz bir cevap almadık. Hazırlıklarımızın son aşamasına yaklaştık. Ön savunma bizim açımızdan önemliydi. İlkesel bazı konularda görüşlerimizi yoğunlaştırdığımız bir savunma oldu. Aslında bu iddianamenin bu haliyle kabul edilmemesi gerektiğini çok net verilere dayanarak hukuki açıdan ele aldık ve söyledik. Son hali verildikten sonra ön savunma göndereceğiz.

Usul açısından da yasa açıdan da verilmesi gerekir. Çünkü ek süre istememiz de gerçekten iddianamenin haliyle ilgili bir şey. O kadar karmaşık bir iddianame ki; siz sadece basına düşen 800 küsur sayfasını görüyorsunuz ama ekler var, yaklaşık 70 klasör flash diskle verilmiş belgeler var. Ve bunlar tasnif edilmeden verilmiş vaziyette, karma karışık, tam bir çorba vaziyetinde. Bunların tasnif edilmesi gerekli, ilgili kişilere iletilmesi gibi çok ciddi çalışma gerektiriyor. Aslında bu çalışmayı bizim değil, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yapması gerekiyordu. Ama her şeyi doldurmuş ve göndermiş bir şekilde. Normal olarak hem usul hem yasa açısından ek süre verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama ne karar verirler o Anayasa Mahkemesi’nin takdiri.

Savunmanızın ana çerçevesi ne olacak?

Ön savunma ile esas savunma arasında fark olacak. Ön savunmada daha çok hukuki alanda değerlendirmeler yaptık. Hukuken bu iddianamenin neden kabul edilmemesi gerektiğini anlattık. Ama esas savunmada bu iddianamelerin hepsine tek tek cevap vereceğiz. Milletvekillerinin her biri kendi savunmalarını yapacak, yasak istenenler de kendi savunmalarını yapacaklar. Hepsine cevap vereceğiz, cevapsız hiçbir şey bırakmayacağız. Çünkü Türkiye’de hukuk işliyor olsa bu iddianamenin kabul edilmesi söz konusu olmazdı. Hukuk olsa; iddianame kabul edilse bile buna dayanarak parti kapatmak söz konusu olmazdı. Bunların hepsi politik olduğu için biz hukukla yetinemeyeceğimizi düşünüyoruz.

Epey kapsamlı bir çalışmamız var. Bu tarihe bir belgedir. Aynı zamanda çıkacak sonucun ne olduğunu şimdiden bilmiyoruz ama biz uluslararası alanda da hukuken de politik olarak da bu savunmaları oralara da ileteceğiz ve oralarda da gereken adımları atıyoruz. Ayrı bir büro kurduk, orada bir hukukçu ekibi çalışıyor zaten. Daha evvel İstanbul’da bir toplantı yapmıştık akademisyen ve hukukçularla birlikte. O önemli ve verimli bir toplantı olmuştu. Oralardan çok önemli öneriler gelmişti, onlara savunma yazarken de görüş soruldu, önerileri alındı, öyle bir organik ilişkiyi sürdürüyoruz.

“Kesinlikle alternatifsiz bırakmayacağız”

Bu süreçte çok fazla il ziyareti toplantısı yapıyorsunuz, orada bu konuları konuşuyorsunuz, siz ne diyorsunuz, seçmeniniz ne öneriyor?

Biz bu çalışmayı, “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” başlığıyla yaptık. Yapmamızın birinci amacı il ilçe örgütlerimizin olduğu her yerde eş genel başkanlar, parti yöneticileri ve milletvekillerimizle, halkla buluşmalar gerçekleştirdik. Gittiğimiz neredeyse her yerde müthiş bir sahiplenme olduğunu gördük. Bunu abartarak söylemiyorum, hem Batı’da hem Kürt coğrafyasında çok ciddi sahiplenme oldu. Halk çok farkında olan bitenin ve kesinlikle sizin yanınızdayız mesajını çok net olarak veriyorlar. Eleştirileri yok mu? Var, politik olarak zaman zaman dile getirenler oldu. Şunu daha iyi yapabilirdik, genel politik eleştiriler. Biz de bunları engellemedik tam tersine dinlemek istedik. Ama genel olarak baktığımızda müthiş bir sahiplenme gördük biz. Şu konuda herkesin kafası net: Diyorlar ki, parti ne derse onu yapacağız. Çünkü biz şunu söyledik, “en kötü ihtimal kapatılmak” ve yaklaşık 520 kişiye yakın siyasi yasak isteniyor. “Peki ne yapacaksınız?” dediler. Biz “demokratik siyasette kararlıyız, bir yol mutlaka bulacağız, mutlaka bir yol açacağız. Kesinlikle alternatifsiz bırakmayacağız” dedik.

“Siz ne istiyorsunuz?” diye de sorduk. Bir tane, “demokratik siyaseti bırakın” diyen olmadı. Tam tersine herkes çok kararlı bir şekilde, “parti ne diyecekse biz onu yapacağız” mesajını net olarak verdi.

Seçmeniniz seçeneksiz kalma kaygısı yaşıyor mu?

O vardı. Benim gördüğüm çeşitli yerlerde bu sorular samimi sorulardı. Acaba kapanacak, herkese siyasi yasak gelecek de çekilecek misiniz ortadan, gibi bir ruh hali kimilerinde var hakikaten. Ama sordular, biz açık yüreklilikle bunu anlatınca herkes çok rahatladı. Kimseden demokratik siyasetle niye uğraşıyoruz, buradan bir şey çıkmaz, gibi bir yaklaşım gelmedi. Tam tersine çok kararlı şekilde, parti ne diyorsa, ne öneriyorsa biz onun arkasındayız, birlikte hareket edeceğiz ve siyasi olarak mutlaka hesabını soracağız, ruh hali çok yaygın ve net.

Siz parti olarak ‘Biz aslında en kötü senaryo dahil yolumuzu belirledik’ diyecek noktada mısınız?

En kötüsüne göre de bir yol belirledik kendimize. En kötüsü olmaz ama başka türlü de olursa ona göre de yol haritası belirledik. Ama kesinlikle siyasi alanı boş bırakmayacağız. Bu konudaki tutumumuz çok net. Ve seçime gidiliyor, seçim öncesinde en kötü ihtimali harekete geçirebilirler seçime girmemizi engellemek için. Bunların hepsini aşacak bütün formülleri hazır.

“Seçmenlerimiz bu konuda net bir fikre sahip”

Kapatma kararı çıkarsa bağımsız aday olarak seçime girme gibi gibi bir seçenek gündeme gelir mi?

O en uç nokta ama şu anda onu tartışmıyoruz bile. Sonuç olarak şu; demokratik siyaset alanını terk etmeyeceğiz ve bu durumda mutlaka bize kapatma ve siyasi yasak yoluyla bir şey kaybettireceğini düşünen anlayışın karşısında tutumumuzu net olarak ortaya koyacağız ve çok büyük kaybettireceğiz. Seçmeni de seçeneksiz bırakmayacağız ve kaybettireceğiz. Seçmenlerimiz bu konuda net bir fikre sahip.

Daha büyük nasıl kaybettireceksiniz?

Valla onların kaybı bizden fazla olacaktır. Kapatmanın yaratacağı sonuç bizim seçmende daha kararlı bir tutuma yol açacaktır. Ayrıca AKP’nin seçmeninde çok ciddi bir kırılma yaratacaktır. Yani AKP’nin Kürt seçmeni açısından söylüyorum, onlar ne yaparlar AKP’ye oy vermediklerinde, onu göreceğiz hep birlikte. Ama onların kayıplarının büyük olacağını net olarak söyleyebilirim. Kabul edilebilir bir şey değil bu.

Mesela geçmiş partilere baktığımızda tabii hepsinin kapatılması kötü bir şey, biz ilkesel olarak parti kapatmaya karşıyız; ama geçmiş partilere baktığımızda hiçbirisi HDP kadar demokratik siyaset içinde kurumsallaşmış bir parti olmadı. HDP demokratik siyaset alanında yer tuttu ve Türkiye’nin demokratik siyaseti açısından baktığımızda kalıcı bir pozisyonu oldu.

2014’ten bu yana bu kadar çok seçime girdi ve seçmen çok benimsedi partiyi. Daha önce diğerlerinde bu kadar büyük bir sahiplenme olmamıştı doğrusu. Dolayısıyla seçmenin tepkisi diğer partilerin kapatılmasından çok daha köklü bir tepki olacaktır. Hakikaten aidiyet hissediyor bizim seçmenimiz. Geçmişte de vardı elbette ama şimdi daha kalıcı ve güçlü bir bağ kurulmuş oldu. Dolayısıyla bunun faturası yasakçı zihniyetler açısından ağır olacaktır.

“Gençler arasında ciddi bir destek var”

Bazı anketlerde partiniz yüzde 10 barajının altında gibi görünüyor, kapatma davası oy düşüşüne yol açar mı?

Yaptırdığımız araştırmalarda ve ciddi bazı araştırmaları da görüyoruz, onlarda öyle bir sonuç ortaya çıkmıyor. Daha çok iktidara yakın şirketler manüplatif sonuçlar çıkarıyor. Ama onlarda bile kararsızlar dağıtıldıktan sonra barajın üstünde çıkıyor hepsi. Bizim yaptığımız araştırmalarda çok daha iyi sonuçlar çıkıyor. Yüzde 13’lerin üzerinde görünen araştırmalar var. Ama kapatma halinde sonuçların çok daha farklı olacağını görüyoruz. Özellikle Kürt coğrafyasında yaptırdığımız araştırmalarda sahiplenme ve artış güçlü bir şekilde görülüyor. Gençler arasında ciddi bir destek var. O nedenle kapatılmasının yaratacağı sonuçlar kapatma zihniyetine sahip olanlar açısından ağır olacaktır.

Dava kapatma ile sonuçlanırsa veya kapatılmazsa mevcut ittifakların neresinde yer alırsınız? Bağımsız bir cumhurbaşkanı adayı çıkarır mısınız?

Cumhurbaşkanı adayı tartışmasına başlamadık. Genel olarak bunu konuşuyoruz ama “Biz aday çıkartır mıyız?” gibi bir konuyu kurullarımızda konuşmadık. Ama tartışacağız tabii.

Eylül’ün ikinci yarısında bir deklarasyon yayımlayacağız. O deklarasyon için toplantılarımızı yapıyoruz. Saha çalışmalarını büyük ölçüde tamamladık. Bu çalışmalar ay sonunda tamamlanmış olacak. Bu hafta il eş başkanları toplantımızı yapıyoruz. Arkasından Parti Meclisi ve sonrasında milletvekili grubumuzu toplayacağız. Oralarda da bu konuları konuşacağız.

Deklarasyonun temel amacı şu: Bir cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacak kişiden beklentiler nedir, bunu açıklayacağız. İkincisi; yerel demokrasisi güçlü bir parlamenter sistem diyoruz. Böyle bir parlamenter rejimde hangi konularda hangi adımlar atılması gerekir, onu biraz tarif edeceğiz. Geçiş sürecini tarif edeceğiz. Herhalde 15-20 madde arası bir deklarasyon olur.

Cumhurbaşkanı adayının hangi partiden olduğu önemli, nasıl olmalı? İlkesel olarak nasıl bir pozisyonu savunmalı ve bu geçiş sürecinde yapılması gerekenler nelerdir? Bunu anlatan bir deklarasyon olacak. Onun üzerine konuşmak hem bizim açımızdan hem de diğer partiler açısından daha rahat olacak. Bu deklarasyonu herkese açık yapacağız. Hem topluma hem de bütün siyasi partilere açık yapacağız.

İttifaklara dönük de bir mesaj mı?

Tabii. Herkes burada görmüş olacak. Herhalde bir pozisyon belirtirler, görüşlerini açıklarlar. Ama orada şu-bu ittifak diye bir şey olmayacak.

Partinizden ‘HDP kolay lokma olmayacak’ açıklamaları geldi. Herkese mesaj derken, kapınız herkese açık mı olacak?

Bizim genel yaklaşımımız şöyle: Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bazı demokratik değişim ve dönüşümler var. Herkese mesaj derken bu anlamda söylüyorum. Herkes buna nasıl baktığımızı bilmeli. Yargı, yerel yönetimler, idari sistemde neler yapılmalı. Bunun içinde bizim kendi sorunlarımıza dair konular da var. Yargı alanını tartışırken kapatma davası, çeşitli siyasi davalar, AİHM’de 18. Madde ihlali kararında olduğu gibi bize yönelik açılmış siyasi davalar var. Yargı alanında yapılacak demokratik değişim dönüşümler mutlaka bizi de kapsayacak bir şey olmalı.

AKP’ye de kapıları kapatan bir yaklaşım olmuyor sanki…

Şununla bununla pazarlık yapıyoruz diye bir şey yok. Türkiye’de demokratik değişim yapmak isteyenlerin atması gereken adımlar şunlardır diyerek fikirlerimizi ortaya koyuyoruz. Bunların içinde eleştirecek, yanlıştır diyecekler de olabilir ama bu fikirleri ortaya koyuyoruz. Bunları tartışmak istiyoruz. Ve seçmenlerimize demiş oluyoruz ki, bunları düşünen tartışan ve görüş bildiren kimler onlara bakın bakalım. Sonuçta bu bir seçim, insanlar gidip oy verecek. Partilerin kararları önemlidir ama seçmenler de içlerine sinen adımlar atmak isterler. Herkes bunu görmeli.

Bizim önemli konularımızdan biri Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün gerçekleşmesi için atılacak adımlar. Toplumda son dönemde yaşananlara bakılırsa alttan alta kaynayan bir ırkçılık var. Bu çok tehlikeli. O nedenle demokratik değişim ve dönüşümün hangi alanlarda nasıl yapılması gerektiği konusunda ilkesel duruşu bir kez daha ifade etmek ve diğer siyasi partilerin tutumlarını görmek, dinlemek bizim açımızdan önemli. Seçmen açısından da önemli.

“2022’de seçim olma ihtimali vardır, illa 2023 Haziran’ına kadar sürmez”

Erken seçim beklentiniz var mı?

Bütün kamuoyu yoklamaları şu anda milletvekillerine seçimlerine bakıyor herkes ama esas mesele yüzde 50 artı 1, cumhurbaşkanlığı seçimi… Bütün kamuoyu yoklamaları şu anda iktidarın kaybettiğini gösteriyor. Şu anda seçim olsa yüzde 50 artı 1’i tutturamıyorlar. Dolayısıyla böyle bir durumda iktidarın erken seçim kararı almasının ben kendi açısından intihar gibi olduğunu düşünenlerdenim. O nedenle ben beklemiyorum şu anda. Ama Türkiye’nin konjonktürü nereye doğru gelişir, ne olur, elbette onu bilemeyiz ama ben apar topar bir erken seçim beklemiyorum.
Bir de seçim yasasını bu haliyle koruyarak seçime gitmek istediklerinden de emin değilim. Yaptıkları çalışmalar basına zaman zaman yansıyor filan. Seçim yasasında değişiklik yapılırsa ancak bir yıl sonra uygulamaya alınabiliyor. Ama 2022’de seçim olma ihtimali vardır, illa 2023 Haziran’ına kadar sürmez. O da erken denilebilir ama ondan önce ben bir apar topar seçim beklemiyorum.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Halkçı Bir Yönetimin İnşasına İhtiyacımız Var

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bizim devletçi bir yenilenmeye değil halkçı bir yönetimin inşasına ihtiyacımız var. HDP, halkçı bir yönetimin inşasında temel güç olarak her türlü görev ve sorumluluğu üstlenmeye hazırdır” dedi.

Haber Merkezi / HDP İl Eşbaşkanları, “HDP’liyiz, her yerdeyiz” kampanyası, siyasi gelişmeler ve yeni yol haritasını tartışmak üzere partinin Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan başkanlığında Ankara’da toplandı.

Toplantının açılışında konuşan Sancar, 2 aylık kampanyaya değinerek, “Her yerde her kesimle buluşmaya çalıştık. ‘HDP’liyiz her yerdeyiz’ sloganın hakkını vermeye çalıştık. Çok başarılı bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışmanın en büyük yükünü sizler omuzladınız” dedi. 1 Eylül buluşmalarının önemine işaret eden ve “buluşmaların görkemli geçmesi” çağrısı yapan Buldan ise, “1 Eylül’de önemli mesajlar vereceğiz” ifadelerini kullandı.

Mithat Sancar, parti organlarıyla ve diğer kurumlarla yapacakları toplantılarda önemli kararlar alacaklarının işaretini vererek özetle şunların altını çizdi:

“Bir deklarasyon yayınlayacağız. Deyim yerindeyse yol haritamızı ortaya koyan deklarasyonu Eylül ayı içinde tamamlayıp halkımızla paylaşacağız. Bu seçimler elbette önemlidir. HDP’nin siyasi olarak kilit güç olduğunun farkında sadece biz değil, herkes bunun farkında. Biz bu seçimleri ülkeye, ülkenin halklarına, topluma kazandırmanın bir önemli imkanı olarak değerlendiriyoruz.

“Gerçek bir demokrasi ve sağlam bir barışla yürüyebilir”

Evet, iktidara kaybettirme hedefimiz devam ediyor. Artık sadece kaybettirme değil kazanma hedefini de herkesin önüne açık ve net koyması gerekiyor. Biz seçimlerde tüm ülkeye, tüm topluma, tüm haklarla özel olarak Kürt halkına kazandıracak yolları inşa edeceğiz. Bunu sizden aldığımız fikir ve destekle mutlaka da başaracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Seçimleri yeni yaşama giden yolda bir vesile, yeni bir başlangıç yapmak için büyük bir imkan olarak göreceğiz. Yeni bir başlandığı gerçek bir demokrasi ve sağlam bir barışla yürüyebilir. Gerçek demokrasi katılımcılığı güçlendirmeyi gerekiyor. Ama gerçek demokrasi işleyen bir yerel demokrasiyi de gerektiriyor. Bunu da yine bu seçimler vesilesiyle yeni başlangıcın en önemli başlangıçlarından biri olarak görüyoruz. Sadece kaybettirmeyeceğiz. İktidar zaten kaybediyor. Anketler ve saha bunu gösteriyor. Hiçbir bir iktidar böylesine otoriterleşmiş bir iktidar sadece seyredilerek gitmez. Bu iktidarın oylarının düşüyor olması bizim bu iktidarı seyrederek kaybettireceğimiz anlamına gelmiyor.

“Değişim kolay değildir”

“İktidara kaybettirmek için topluma güçlü bir ufuk sağlam bir gelecek vaadi sunmamız lazım” diyen Sancar, Demokrasi ittifakının önemine dikkat çekti.

Sancar, “Demokrasi İttifakı toplumun en geniş kesimlerini kapsamakla anlam bulur. Bu ülkenin emekçilerine, kadınlarına, gençlerine vadedeceğimiz en büyük hedef barışı birlikte inşa etmektir. Bu dönemde yeni bir başlangıç yapmanın yolu tam da burada başlar. Bu yolda yürümek için herkesin cesaretli olması lazım. Değişim kolay değildir, yeniyi başlatmak kolay değildir” diye belirtti.

Son dönemde yaşanan felaketleri hatırlatan Sancar konuşmasının devamında şunlara değindi:

1999 depreminde sadece binalar, yıkılmadı, çökmedi, sistem de çöktü. O dayanışmadan yeni bir siyasi alternatif üretmeye başaramadı toplumsal muhalefet. Şimdi ormanlar yanıyor, bunun sebepleri belli ancak bunun önüne geçecek toplumsal muhalefet yok. Bizim devletçi bir yenilenmeye değil halkçı bir yönetimin inşasına ihtiyacımız var. HDP halkçı bir yönetim için her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazırdır. Bu seçimler de bunun için ciddi bir imkandır.

“Şimdi yeni başlangıç dönemidir”

İşte biz bu yeni dönemde yeni başlangıcı Türkiye’nin yönetimine ortak olarak gerçekleştirmek istiyoruz. Başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halkları için Türkiye’de yeni kurucu aklın parçası olmaya hazırız. Bunu başaracağımıza dair hiçbir şüphemiz yok. Eylül ayı içerisinde açıklayacağımız deklarasyonla, öyle dedikodunun ötesine geçmeyen siyasi polemiklere nokta koyacağız. Yeni başlangıç için barış olmazsa olmazdır, demokrasi olmazsa olmazdır, adalet olmazsa olmazdır. İşte bunun ile ilgili yaklaşımı bütün kesimlere sunacağız. Sorunların çözümünde rol alacak her aktöre çağrımız olacaktır. Biz bunu oturup parti genel merkezinde belirleyemeyiz. Önce sokakta halkla bunu tartışacağız, sonra bunu kurullarımızda değerlendireceğiz. Şimdi yeni başlangıç dönemidir.

“En büyük engel AKP-MHP iktidarı”

Toplantının basına kapalı kısmında konuşan Pervin Buldan, iki aydır devam eden kampanya boyunca büyük emek veren il örgütlerini kutladı. 1 Eylül buluşmalarının önemine işaret eden ve “buluşmaların görkemli geçmesi” çağrısı yapan Buldan, “1 Eylül’de önemli mesajlar vereceğiz. Her yerde ifade ediyoruz. Ülkemizin en önemli sorunlarından bir tanesi Kürt sorunudur. Kürt soruna ilişkin 1 Eylül’de yapacağımız çağrılar ve daha sonraki çalışmalarımızda Kürt sorunuyla ilgili görüşlerimizi ve çözüm önerilerimizi kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz. Kürt sorununun çözümsüzlüğün önündeki en büyük engel AKP-MHP iktidarıdır” dedi.

Paylaşın

HDP’li Buldan: Mücadelemizi Örgütlemeye Devam Edeceğiz

Partisinin genel merkezinde düzenlenen Kadın İl Eş Başkanları Toplantısı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, konuşmasında, “Dünyasının neresinde olursa olsun kadınları ezmeye çalışan bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Bu zihniyet ilk başta bizim ülkemizde var. Bu zihniyet, Afganistan’da Taliban’dır, Şengal’de, Rojova’da IŞİD’dir. Hepsinin de yapmak istediği, kadının yaşam hakkını yok etmektir. Kadına karşı bu zihniyete karşı durmaya ve mücadelemizi örgütlemeye devam edeceğiz. Onlar kaybedecek, kadınlar kazanacak” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / AK Parti ve MHP iktidarının zor ve baskı yöntemleriyle kadınlar ve HDP’yi durdurmaya ve geriletmeye çalıştığını söyleyen Buldan, partilerine yönelik açılan kapatma davasına ilişkin, “Tekçi erkek iktidar, bu girişimiyle kadınları siyaset dışına itmeyi hedeflemektedir” dedi.

“Kadın yoksulluğuna hayır” adını verdikleri buluşmalarda binlerce kadın ile bir araya geldiklerini kaydeden Buldan, “Bir kez daha gördük ki kadınlar bu ülkenin dinamik, değişim gücüdür. Gelecek, özgürlük umududur” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, emek sömürüsü ve eşitsizliğe karşı kadınlarla beraber mücadele edeceklerini ifade ederek, “Kadınların yönetiminde yoksulluğa ve emek sömürüsüne son vereceğiz” diye vurguladı. “Bütçeyi kadın bütçesi yapacağız” diyen Pervin Buldan, kadınların HDP’yi sahiplendiğini söyleyerek, “Bu sahiplenme, mücadelemizin güç kaynağıdır” dedi.

Eş başkanlık sistemiyle kadınların siyasette erkeklerle eşit pozisyon almalarını sağladıklarını söyleyen Buldan’ın Kadın İl Eş Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşma şöyle;

Değerli arkadaşlar; bizler köklü ve çetin bir kadın mücadelesinin, demokratik kadın siyasetinin özneleri ve temsilcileriyiz. Büyük bir özveriyle, fedakârlıkla, kararlılıkla; bedel ödemeyi göze alarak kadın mücadelemizi başarı ve kazanım noktasına taşıyan siz değerli Kadın il Eşbaşkanlarımızsınız. Gözlerinizde parlayan ışık yolumuzu aydınlatmakta, yüreğinizdeki cesaret kararlılığımızı artırmaktadır. Bugün burada kadın mücadelesinin kararlı savunucuları olarak sizlerle bir arada bulunmak bizlere onur verdi, güç verdi. İyi ki varsınız! İyi ki kadınlar var! İyi ki kadın partimiz HDP var!

Kadınların taşıdığı bayrak ne zindanlarla ne sürgünlerle yere düşürülebilmiştir

Evet, bir de mücadelemizi çok değerli emekleriyle büyüten ve bugün fiziken bizlerle bir arada olamayan çok değerli kadın arkadaşlarımız var. Buradan cezaevlerinde olan bütün kadın yoldaşlarımıza sevgi ve selamlarımızı sizler adına göndermek istiyorum. Bugün burada görüldüğü üzere taşıdıkları bayrak ne zindanlarla ne sürgünlerle ne de baskılarla yere düşürülebilmiştir, düşmemiştir. O bayrağı bugün bizler hep beraber taşıyoruz, taşımaya ve yükseltmeye devam edeceğiz. Yine bu yolda yürürken yaşamını yitiren başta Deniz Poyraz arkadaşımız olmak üzere bütün kadın yoldaşlarımızı saygıyla ve minnetle anıyorum. Anılarına olan bağlılığımız, mücadelemizin ilham ve güç kaynağı olmaya devam edecektir. Onların eşitlik ve adalet hedefini Halkların Demokratik Partisinin çatısı altında mücadele yürüten biz kadınlar mutlaka gerçekleştireceğiz. Bu da bizim her bir yoldaşımıza mücadele sözümüzdür.

Değerli kadın arkadaşlarım, bildiğiniz üzere kadın mücadelemizin siyasetteki serüvenine yelken açtığımızda gerçekleştirmek istediğimiz hedefler için öncelikle kendi öz yapımızdan başlamamız gerektiğinin farkındaydık. Bu nedenle tam ve gerçek bir eşitlik talebimizi öncelikle kendi örgütlememizde inşa ettik. Partimizde ciddi bir kadın mücadelesi yürüttük. Eşbaşkanlık sistemini bu şekilde ele aldık ve hayata geçirdik. Eşbaşkanlık sistemimizle kadınların karar mekanizmalarında ve temsiliyet noktalarında eşit bir pozisyon almasını hep birlikte sağladık.

“Ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda demokratik, adil ve barışçıl bir sistemi talep ediyor ve savunuyoruz”

Bugün itibariyle parlamentodaki en yüksek kadın milletvekili temsiliyet düzeyine ulaşmış bulunuyoruz. Belediyesini kazandığımız her yerde kadın belediye eşbaşkanlarımızla yerel yönetimlerde kadınların eşit temsiliyetini hep birlikte gerçekleştirdik. Örgütlü yapımızın bütün kademelerinde eşbaşkanlıkla kadınların bütün karar mekanizmalarına eşit katılımını sağladık. Parlamentoda özgün kadın grubumuzu kurduk. Kadın siyasetini parlamentoda en etkin şekilde yürütme çabasının içerisinde olduk. Kuşkusuz bütün bunlar büyük bir kadın emeğinin ve mücadelesinin ürünüdür ve oldukça değerli olan kadın kazanımlarımızdır. Bütün kadınlar adına ortak bir kazanımdır.

Eşbaşkanlık sistemi bizim için bir başlangıçtı. Nihai hedefimiz tam ve gerçek bir cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Sadece bu topraklarda değil, Ortadoğu’da ve tüm dünyada kadınlar için eşit ve adil bir yaşam talebimiz var. Bu nedenle her geçen gün mücadelemizi daha çok yükseltiyor, daha çok büyütüyoruz. Hemen her alanda kadının sözünü söylüyor, kadınların ortak tavrını geliştiriyoruz. HDP ile kadın mücadelesinde yol alan kadınlar olarak doğayı, tarihi, ortak insanlık değerlerini sahipleniyor ve savunuyoruz. Ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda demokratik, adil ve barışçıl bir sistemi talep ediyor ve savunuyoruz.

Nerede olursa olsun; her dilden, her kimlikten, her inançtan kadınla birlikte daha güçlüyüz ve birlikte başaracağız diyoruz. Kadınlara dokunuyor ortak mücadelemize davet ediyoruz. Bu amaçla “İş ve Aş” ve “Kadın Yoksulluğuna Hayır” buluşmalarımızda; tarlalarda, fabrikalarda, seralarda, yaylalarda binlerce kadınla bir araya geldik. Bir kez daha gördük ki; emeğiyle dünyayı var eden kadınlar bu ülkenin en dinamik gücüdür, bu ülkenin değişim gücüdür ve bu ülkenin gelecek umududur, özgürlük umududur.

Bütün bu buluşmalarımızda emek sömürüsüne karşı, kadın yoksulluğuna karşı, adaletsizliğe ve eşitsizliğe karşı taleplerimizde ve sözümüzde ortaklaştık. İnanın ki, kadınların yönetiminde yoksulluğa ve emek sömürüsüne mutlaka son vereceğiz. Herkes için iş, herkes için adil bir yaşamı birlikte tesis edeceğiz. Bütçeyi, kadınların bütçesi yapacağız. Yine “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” buluşmalarımızda kadınlar en ön safta yerlerini aldılar. Bunu gördük, buna tanık olduk. Kadınlar, kadın partisi olan HDP’yi kadın mücadelesinde çok güçlü bir şekilde sahiplendiler ve sahiplenmeye devam ediyorlar. İşte bu sahiplenme, bu birliktelik mücadelemizin güç kaynağıdır. Bu ülkeyi adalete, eşitliğe ve barışa götürecek esas güç budur. Biz geniş halk buluşmalarımızda bir kez daha gördük ki; HDP ve HDP ile birlikte yürüyen kadın mücadelesi bu ülkenin kadınları için hayati önemde ve değerdedir. Bunu şu anda ülkeyi yönetmekte olan tekçi erkek iktidar da çok iyi bilmektedir. Bu nedenle dört koldan mücadelemizi hedef tahtasına koymuştur.

“Tek korkuları HDP’dir, kadınlardır”

Kadın düşmanı politikalarıyla kadının yaşamından, emeğinden, hakkından ve hukukundan çalan iktidar gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzun elbette ki farkındayız. Görüyoruz; kaybetmeye yüz tutmuş AKP-MHP iktidarı, zor ve baskı yöntemleriyle toplumsal muhalefeti, kadınları ve HDP’nin mücadelesini durdurmaya ve geriletmeye çalışmaktadır. Gözaltı-tutuklama operasyonlarından OHAL uygulamalarına, partimize yönelik 4 Kasım darbesinden kayyım darbesine kadar mücadelemize dönük bir çökertme politikası izlemektedirler. Tek korkuları HDP’dir, kadınlardır. HDP’ye yönelik siyasi kapatma davası da bu amaçla açılmıştır. Tekçi erkek iktidar bu girişimiyle aynı zamanda kadınları siyaset dışına itmeyi hedeflemektedir.

Ve sevgili kadınlar; dünyanın neresinde olursa olsun kadını ezmeye çalışan zihniyet aynıdır. Bu zihniyet Afganistan’da Taliban’dır, Şengal’de ve Rojava’da IŞİD’dir! Hepsinin de yapmak istediği kadının yaşam hakkını yok etmektir. Fakat nerede olursa olsun kadına dönük bu düşman zihniyete karşı durmaya ve mücadelemizi örgütlemeye devam edeceğiz. Onlar kaybedecek, kadınlar mutlaka kazanacaktır! İşte bu nedenle değerli eşbaşkanlarım, sizlere ve hepimize çok önemli görevler düşmektedir. Üstlenmiş olduğumuz mücadele zor fakat çok onurlu bir mücadeledir. Bu sorumluluğun bir gereği olarak daha çok çalışmamız, her zamankinden daha kararlı ve güçlü bir duruş içerisinde olmamız gerekmektedir. HDP fikriyatını, politikalarımızı daha çok kişiye daha fazla anlatmamız, iyi anlaşılmamız gerekmektedir. Özellikle elini tutmadığımız, yüreğine dokunmadığımız kadın kalmasın diyorum. Sizlerden bunu özellikle rica ediyorum.

“Tek dertleri, kendi koltuklarıdır, kendi kasalarıdır, şatafatlarıdır”

Sevgili eşbaşkanlarım; tabii ki özel olarak değinmek istediğim başka bir husus daha var. Uzun süreden beridir gerçekleştirdiğimiz halk buluşmalarının başından sonuna kadar organize edilmesi ve yürütülmesinde oldukça büyük bir emek sarf ettiğiniz. Bu nedenle sizleri hem kutluyor hem de üstlendiğiniz sorumluluk ve çok değerli emekleriniz için bir kez daha hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Emeklerinize sağlık, mücadele azminize sağlık! Hep beraber, HDP ailesi olarak bu emeklerinizle partimizi çok daha güçlü bir konuma taşıyacağız.

HDP sadece bir muhalefet partisi değildir, ülkeyi yönetme tahayyülü olan bir partidir. Hem fikriyatı hem de gücü itibariyle buna en yakın parti HDP’dir. Kadınlar bu ülkeyi yönetmeye taliptir ve sonunda da yönetecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Salgından orman yangınlarına, depremden sel felaketlerine kadar her alanda yaşanan felaket ve yıkımda görüldü ki yönetemeyen bir iktidar, halkı çaresizlikle baş başa bırakan bir yönetim anlayışı var. Tek dertleri, kendi koltuklarıdır, kendi kasalarıdır, şatafatlarıdır.

Kaynakları halka değil, sadece kendi ceplerine ve kirli ihalelerine harcayanlar, halka doğa felaketinden çok daha büyük felaketleri yaşatmaktadırlar. İşte bu soygun ve talan düzenini durdurmanın, halkı çöküş ve krizlerden kurtarmanın yolunu hep birlikte açacağız. Bu siyasi iktidar felaketi karşısında bütün kadınlar olarak gücümüzü birleştirmeli, değişimin öncüsü bizler olmalıyız. Ve olacağız da.

“Demokratik, barışçıl, eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzeni biz kadınlar inşa edeceğiz”

Ülkenin bugün için karşı karşıya olduğu en temel sorunlardan biri Kürt sorunudur, iktidarın İmralı’da Sayın Öcalan’a karşı hukuksuzca uyguladığı tecrit politikasıdır. Tecrit, Türkiye’yi kilitlemiştir, halkı da kuşatmıştır. Bu kuşatmayı karşımızdaki çözümsüzlük ve tecrit blokuna karşı çözüm ve barış blokunu daha fazla büyüterek kırabiliriz. Bu, hem demokrasi adalet ve barışın önünü açacak hem de ülkeyi karanlığın, kaosun içine sürükleyen çözümsüzlük ve talan politikalarını durduracaktır. Toplumun tüm kesimleri bu gerçeği çok iyi görmeli ve tecride karşı ortak tavır almalıdır. Kimsenin kuşkusu olmasın ki aydınlık günler ancak ve ancak tecridin kırılması ile mümkündür. Biz kadınlar bu gerçekliğin farkındayız ve bu mücadelemizi daha fazla büyütmeye devam edeceğiz.

HDP; halklar ittifakı, kadın ittifakı, gençlik ittifakı ve demokrasi ittifakıyla açtığı yolda güçlenerek ilerlemektedir. Bu ülkedeki karanlık havayı kadınların ışığı mutlaka aydınlatacaktır. Karanlığı ve talancı zulüm düzenini biz kadınlar mutlaka değiştireceğiz. Demokratik, barışçıl, eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzeni biz kadınlar inşa edeceğiz. Kadınlarla değiştireceğiz, kadınlarla başaracağız, kadınlarla kazanacağız! Hepinizi tekrardan saygı ve sevgiyle selamlıyorum.”

 

Paylaşın

Demirtaş: Seçimin Kaderini Kürt Seçmen Belirleyecek

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’de olası bir seçimin kaderini ve ağırlıklı olarak da Kürt seçmenin belirleyeceğini söyleyip “Bu bir gerçeklik ve çok şükür ki HDP ve Kürtler demokrasiden yana. İşte bu durum Türkiye için, cumhuriyetin demokratikleşmesi için bir şanstır.” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomi açısından da Türkiye’de mevcut durumun vahim olduğunu ve muhalefetin umut yaratamadığını belirten Demirtaş, “Bu tabloda, halkta üzüntü dışında bir de umutsuzluk var. Çünkü doğal ve ekonomik afetlerle kızılca kıyamet koparken iktidar kendi koltuğu dışında hiçbir şeyi dert etmiyor. Bu da halkı iyiden iyiye öfke ve umutsuzluğa sürüklüyor. Muhalefet ise yeterince umut yaratıp somut bir iktidar alternatifine dönüşemedi henüz. Çaba sarf ediliyor ama siyasette yeni bir kırılma yaratamıyorlar” ifadelerini kullandı.

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, iktidarın yeni bir çözüm süreci başlatmasının önünde herhangi bir engel bulunmadığını söyledi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yüksek Dairesi ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına karşın yaklaşık beş yıldır Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Medyascope’tan Ferit Aslan’ın sorularını yanıtladı.

Demirtaş, cezaevlerindeki koronavirüs kısıtlamalarına ilişkin “Mart 2020’den bu yana tüm kısıtlamalar hiç esnetilmeden, olduğu gibi devam ediyor. Aile ve avukat görüşleri ile sosyal faaliyetlerin tamamında ciddi kısıtlamalar var. Dışarıda her şey güya normalleşip tedbirler kaldırılırken cezaevlerindeki tedbirlerin esnetilmemesi tam bir fırsatçılık ve açık hak gaspıdır” dedi.

“HDP ve Kürtler demokrasiden yana”

Demirtaş, Türkiye’de olası bir seçimin kaderini ve ağırlıklı olarak da Kürt seçmenin belirleyeceğini söyleyip “Bu bir gerçeklik ve çok şükür ki HDP ve Kürtler demokrasiden yana. İşte bu durum Türkiye için, cumhuriyetin demokratikleşmesi için bir şanstır. Kürtler, HDP dahil hiçbir partinin -tabiri caizse- tapulu malı değil. Kürtler’i kazanmak isteyen her parti kendi siyasi programını sunar, ikna ederse de kazanır. Fakat unutulmasın ki Kürtler çok politik Dahası, Türkiye seçmeninin çoğu çok bilinçli” ifadelerini kullandı.

HDP’nin Erdoğan ile masaya oturup oturmayacağının cevabını eş genel başkanlarımız verdiler zaten. Bir yandan, biz binlerce HDP’li hapisteyiz ve hapishanede oturacak bir masa yoktur. Demokratik siyasette olan kişiler açısından masa hapishanede olamaz. Masa, ancak özgür koşullarda olabilir. Hapishaneler bizim açımızdan ancak direnme alanları olabilir, pazarlık malzemesi olamaz.

“Halk her geçen gün fakirleşiyor”

Demirtaş, son günlerde yaşanan orman yangınlarına ve sellere ilişkin de “Maalesef felaketler peş peşe geldi ve zaten perişan durumda olan halkı adeta yıktı geçti. Olanlardan dolayı tüm toplum gibi biz de çok üzgünüz” dedi ve şöyle devam etti:

Bir de ekonomik bir afet var ülkede. Bunu Karadenizli de, Doğulu da, Batılı da herkes yaşıyor. Enflasyon aldı başını gidiyor. Ev fiyatları, araba fiyatları, marketlerdeki fiyatlar uçtu. Kiralık ev fiyatlarının hali ortada. Buna karşılık emekliye ve çalışanlara resmî enflasyonun bile altında maaş artışı veriliyor. Halk her geçen gün fakirleşiyor. Emekliler, açlık sınırı altında maaş alıyor. Öğretmenler, memurlar, işçiler yoksulluk sınırının altında maaş alıyor. İktidar ise insanlara çay atmaktan başka bir şey yapmıyor. Oysa çay karın doyurmuyor. Bu tabloda, halkta üzüntü dışında bir de umutsuzluk var. Çünkü doğal ve ekonomik afetlerle kızılca kıyamet koparken iktidar kendi koltuğu dışında hiçbir şeyi dert etmiyor. Bu da halkı iyiden iyiye öfke ve umutsuzluğa sürüklüyor. Muhalefet ise yeterince umut yaratıp somut bir iktidar alternatifine dönüşemedi henüz. Çaba sarf ediliyor ama siyasette yeni bir kırılma yaratamıyorlar.

“Somut çözüm projeleri ortaya konulmalı”

“Bugün artık AKP’yi eleştirmek üzerine siyaset yapmak bataklığa taş atmak gibidir” diyen Demirtaş, “Çünkü eleştiri, bunların umurunda bile değil. Bence bataklığı kurutacak ciddi, kararlı ve kesintisiz bir siyasi hamle sürecine girilmeli. Kapsamlı sistem eleştirileriyle birlikte somut çözüm projeleri ortaya konulmalı. O zaman halk da bundan heyecan duyar, halkın umudu yeşerir ve ayağa kalkar. Erken seçim ancak toplumsal talebin iyice görünür hale gelmesiyle mümkün olabilir. Yoksa AKP’ye kalsa seçimi 2073’te yapmak isterler” değerlendirmesini yaptı.

“Kaybedecek fazla bir şeyimiz yok”

Demirtaş, Kobanî Davası’nın da HDP’ye kapatma davasının da hukukla ilgisi olmadığını belirtip “Bu davalarda rehinelikler, cezalandırma veya parti kapatma olursa bu kez de davaların sonuçları siyasi gelişmelere yön verecektir. Açıkça söylemem gerekirse Kobani davasını da diğer davalardan tutuklu ve hükümlü siyasetçilerin bu durumları biraz daha sürdürülür ve/veya HDP kapatılırsa siyasi yelpazede durum netleşmiş olur. Böyle bir durumda AKP’nin kaybedeceği de yüzde 100 kesinleşmiş olur. Bizim artık kaybedecek fazla bir şeyimiz yok. Güçlü ve avantajlı konumda olan biziz çünkü direndik, ezilmedik, yenilmedik ve kazandık. Ötesini, kaybedecek şeyi çok olanlar düşünsün” dedi.

Paylaşın

HDP, Artan Kadın Cinayetlerini TBMM’ye Taşıdı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin sebep ve sonuçları ile derhal alınacak önlemlerin tespiti için ‘Meclis Araştırması’ talep ettiği önergeyi TBMM Başkanlığına sundu.

Haber Merkezi / HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürürlüğe girmesi sonucu kadına yönelik şiddet, istismar, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerine dair vakalarda görülen artışın sebep ve sonuçları ile derhal alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını talep etti. TBMM Başkanlığına verilen önergede şu ifadeler yer aldı:

“Kadına yönelik eril şiddetin ve dolayısıyla kadın kırımına varan cinayetlerin giderek artması ülkenin en yakıcı ve yıkıcı sorunların başında gelmektedir. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürürlüğe girmesi sonucu kadına yönelik şiddet, istismar, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerine dair vakalarda görülen artış meselenin derinlikli ve çözüm alıcı nitelikte ele alınmasını gerekli kılmıştır. Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin sebep ve sonuçları ile derhal alınacak önlemlerin tespiti amacı ile Anayasa’nın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

Önergenin gerekçesinde şu ifadelere yer verildi;

Ülke gündeminin değişmeyen ve başat meselesi haline gelen kadın cinayetleri, bilhassa İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile birlikte dikkate değer bir artış göstermiştir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının alındığı ilk andan itibaren sosyal medyada, eril şiddeti öven mekanizmaların harekete geçtiği gözlemlenmiş olup gelinen aşamada mevcut yargının pratiklerinden beslenen zihniyetin şiddete meyyali açıkça ortaya çıkmış durumdadır.

Sadece geçtiğimiz hafta içerisinde kamuoyuna yansıyan kadın cinayetleri meselenin toplumsal boyutlarını ortaya koymaktadır. Üniversite öğrencisi Azra Gülendam Haytaoğlu’nun maruz kaldığı cinsel şiddet ve akabinde canavarca hisle öldürülmesine giden süreç kadınların toplumda can güvenliklerinin olmadığının altını çizmektedir. Yine 2 kişinin tecavüzüne uğradığına dair şikayetleri sonuçsuz kalan Edanur Kaplan’ı intihara götüren süreç de bundan ayrı tutulamaz. Tıpkı İpek Er’i intihara götüren sürecin, yargı ve emniyet gereğini yapmadığı müddetçe devam edeceği artık şüphe götürmemektedir. Antalya’da Ali Alataş’ın boşandığı eşi Gülcan Kılınç ile annesi Gülizar Kılıç’ı silahla vurmasındaki motivasyon da benzer şekilde yargının pek çok kadın cinayetinde gösterdiği tutumdur.

“Kadın ölümleri yalnızca bir sayıdan ibaret değildir”

Geçtiğimiz yılın verilerine göre erkekler en az 284 kadını öldürmüş, 265 çocuk istismara maruz bırakılmış ve en az 255 kadın da şüpheli şekilde yaşamını yitirmiştir. Yalnızca temmuz ayı içerisinde en az 24 kadın öldürülmüş, son bir haftada ise en az 11 kadın cinayeti kayıtlara geçmiştir. Bahse konu kadın ölümlerinin yalnızca bir sayıdan ibaret değildir. Bu ölümler büyük bir toplumsal kırılmaya işaret etmekte, kadınların can güvenliklerinin olmadığını açıklamaktadır. Kadın cinayetlerinin önlenmesi kuşkusuz yargı mekanizmalarının etkin bir soruşturma ve caydırıcı cezai yaptırımları uygulaması ile mümkün olacaktır. Nitekim dünyada eril şiddetin en çok görüldüğü ülkelerde, kadın cinayetlerinin etkin soruşturulmasını ve gerekli cezai yaptırımların uygulanmasını öngören düzenlemeler meselenin ciddi oranda çözümünü sağlamıştır. Türkiye’de ise kadın mücadelesinin en önemli kazanımı olan İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı, yargı mekanizmaları ile emniyet birimlerini kadına yönelik şiddet noktasında iyice etkisiz bırakmıştır. Yani dünya örneklerinin tersine bir yaklaşım söz konusu olup bu, aynı zamanda kadın cinayetlerini meşru gören bakış açısının hakimiyetine olanak sağlamaktadır.

“Alınacak tedbirlerin tespit edilmesi hayati önemdedir”

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının beraberinde büyük bir toplumsal kırılmayı getirmesinin kaçınılmaz olacağı ifade edilmesine rağmen bu karardan geri adım atılmamış, karara dair yapılan idari başvuruların sonuçsuz bırakılması da umut kırıcı olmuştu. Nitekim gelinen fazda bu öngörü gerçekleşmiş, eğitim durumu, sosyo-ekonomik şartları ne olursa olsun kadınların şiddetin mağduru olduğu elim örnekler birbiri ardına yaşanmıştır. Hatırlatmakta ve hatırlamakta yarar olacağı üzere İstanbul Sözleşmesi, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları aşırı biçimde etkileyen kadınlara yönelik her türlü şiddet biçimi için geçerli olup taraf devletlere; ev içi şiddet (fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik), taciz amaçlı takip, tecavüz dahil, cinsel şiddet, cinsel taciz, zorla evlendirme, kadınların sünnet edilmesi, kürtaja zorlama ve kısırlaştırmaya zorlama şeklindeki davranışlara yönelik cezai veya başka bir hukuki yaptırım öngörmeyi zorunlu kılmaktadιr. Türkiye Sözleşme’den çekilerek bu tür ağır yaptırım içeren suçları meşru göreceğini ilan etmiş, yaşanan cinayetlerin artışı da bunun bir zihniyet sorunu olduğunu ortaya çıkarmıştır.

İzah etmiş olduğumuz hususlar doğrultusunda yürütme makamında olanların konuya ilişkin sorumluklarını yerine getirme zaruretleri acil bir mesele olarak önlerinde durmaktadır. Bununla beraber, parlamentonun da bu konuda önemli bir sorumluluğu söz konusu olup bu çatı altında meselenin çok boyutlu bir biçimde tartışılması ve alınacak tedbirlerin tespit edilmesi hayati önemdedir.

Paylaşın

HDP: Mültecilere karşı ırkçı söylemleri kabul etmiyoruz

Halkların Demokratik Partisi (HDP), son dönemde göçmenler üzerinden yaşanan tartışmalara ilişkin “Mültecilik sorununu yaratan politikalara karşı çıkmak ile mültecilerin haklarını yok saymanın aynı şey olmadığını bütün taraflara tekrar hatırlatmayı görev biliyoruz” açıklamasında bulundu.

Haber Merkezi / HDP, özellikle Suriye ve Afganistan’dan gelen göçmenler üzerinden yaşanan tartışmalara ilişkin “mültecilere karşı ırkçı söylemleri de mülteciliğin araçsallaştırılmasını da kabul etmiyoruz” başlıklı bir açıklama yayımladı.

“Türkiye’deki yoksulluğun, işsizliğin, savaşın, yaşam tarzına müdahalelerin mültecilerden kaynaklandığını iddia edenler toplumu ırkçılığa itmekten başka bir sonuca yol açmamaktadır” ifadelerinin yer aldığı açıklama şöyle;

“Suriye, Afganistan, Libya ve pek çok ülke, AKP-MHP blokunun da aralarında yer aldığı yabancı güçlerin müdahaleleri sonucu iç savaşlarla boğuşuyor. Savaş sonucunda Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönelen yoğun göç dalgalarına karşı farklı kesimlerden, insan haklarını ve özgürlükleri hiçe sayan ilkesiz tutumlar görüyoruz. Saray rejiminin savaş tezkerelerine karşı aktif mücadele etmek yerine, mültecileri hedef gösteren sistem muhalefeti, mültecilerin can güvenliğini tehlikeye atıyor.

Türkiye’deki yoksulluğun, işsizliğin, savaşın, yaşam tarzına müdahalelerin mültecilerden kaynaklandığını iddia edenler toplumu ırkçılığa itmekten başka bir sonuca yol açmamaktadır. Yabancılara karşı linç ve hatta ölümle sonuçlanabilecek saldırıların zeminini hazırlayan nefret söylemine karşı HDP olarak her zaman sorumlu bir tutum almayı ilkelerimize bağlılığımızın bir gereği olarak gördük ve bu perspektifle halklarımızın mültecilere karşı saldırgan veya ayrımcı bir tutum içinde olmaması gerektiğini en güçlü biçimde savunduk. Tepki gösterilmesi gereken kişiler sığınmacılar değil, AKP-MHP iktidarının Suriye’de insanların yerlerinden edilmesine sebep olan çözüm karşıtı, mezhepçi ve ırkçı dış müdahaleleridir. Savaş yerine siyasal çözümü teşvik eden bir politika benimsenmiş olsaydı, bugün Suriye Krizi böylesine yıkıcı bir hal almayacaktı.

Düzensiz göç ve sınırlardan denetimsiz geçişleri, AKP’nin çeşitli gizli anlaşmalar ve amaçlar doğrultusunda teşvik ettiğini biliyoruz. Ucuz iş gücü, örgütsüz emek, güvencesiz çalıştırma ile bir taraftan sermaye sınıfının karları arttırılırken; diğer taraftan demografik yapıyı değiştirme, mezhep çatışması yaratma, AB – BM’den para almak gibi çok yönlü hesaplar yapılıyor. Mevcut mülteci politikasının sebep olabileceği toplumsal çatışmaların gerçekleşmesi durumunda, bundan başta hükümet olmak üzere, muhalefetteki politikacıların da sorumlu olacağını şimdiden vurgulamak istiyoruz.

“Asla kabul etmiyoruz”

Suriye’de ve Afganistan’da farklı kesimlerin kendisini özgürce ifade edebileceği siyasi bir çözüme katkıda bulunmak yerine çözümsüzlüğü derinleştirecek müdahalelere sebep olan tüm devletlerin her şeyden önce mültecilerin yaşam ve sığınma hakkına saygı göstermesi gerekmektedir. Avrupa Birliği’nden alınan paralar karşılığında mültecilere karşı gardiyan rolünün üstlenilmesini asla kabul etmiyoruz.

AKP-MHP iktidarının sığınmacıları araçsallaştırarak ve şantaj malzemesi haline getirerek Türkiye’de olduğu gibi, Suriye’de de demografik yapıya ve siyasi çözüm kanallarına sistematik biçimde ve alenen müdahale etmesine rağmen Avrupa Birliği liderleri başta olmak üzere uluslararası toplumun bu tehlikeli oyuna tolerans göstermesini HDP olarak her platformda bir eleştiri konusu yapmaya devam edeceğiz.

Mültecilik sorununu yaratan politikalara karşı çıkmak ile mültecilerin haklarını yok saymanın aynı şey olmadığını bütün taraflara tekrar hatırlatmayı görev biliyoruz. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası aktörler mültecilerin yaşam ve sığınma hakkının garanti altına alınmasını sağlayacak ortak bir mekanizmanın oluşturulmasına odaklanmalıdır. HDP olarak göçlerin kaynağı olan dış müdahaleler, yoksulluk, savaş, siyasi krizler ve benzeri yıkım süreçlerinin ortadan kaldırılmasını esas alan ilkeli ve yapıcı politikaların hayata geçirilmesini savunmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘Erkan Oğur’ tepkisi: Kimse üstünü çizemez

Edirne F Tipi Cezaevi’nde Kasım 2016’dan bu yana tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Erkan Oğur ile hapishane anım’ başlığıyla yayımlanan yazısında, kimsenin Erkan Oğur gibi bir sanatçının üstünü çizemeyeceğini belirterek “Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız. Zaten bu mümkün de değildir” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın seslendirdiği türküde kopuz çaldığı için eleştirilen müzisyen Erkan Oğur’la ilgili bir yazı kaleme aldı.

Demirtaş, Artı Gerçek’te ‘Erkan Oğur ile hapishane anım’ başlığıyla yayımlanan yazısında “İbrahim Kalın’ın sözcülüğünü yaptığı otoriter rejim, bizi türlü kumpaslarla, yalanlarla, iftiralarla bu satırları yazdığım 12 metre karelik hücreye attı diye onlara boyun eğecek halimiz yok. Yanımızda milyonlarca insanın desteği, duası, dayanışması varken, eh bir de arada Erkan Oğur dinleme fırsatı bulmuşken moralimizi bozacak değiliz” dedi.

‘Tüm ezilenler için, daha güzel yarınlar için direneceklerini’ söyleyen Demirtaş, son bir yılda yüzden fazla müzisyenin işsizlik nedeniyle hayatına son verdiğini belirtti. Demirtaş, şunları kaydetti:

“Bu sömürü düzenine karşı direnmeyip de ne yapacağız? Bu ülkenin çeşitli kimliklerden ve inançlardan binlerce onurlu sanatçısı var. Sanatın muhalif duruşunu hakkıyla başarıyla temsil eden binlerce haysiyetli evladı var. Sadece onlar mı, direnen on milyonlar var. Ne diye moralimizi bozalım ki? Nereye baksak umut var, cesaret var. Ezilenlerin, direnenlerin görkemli dayanışması var.”

‘Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız’

Demirtaş, ‘baskı dönemlerinde sanatçının, aydının duruşunun çok önemli olduğunu’ vurgulayarak “Halkına öncülük yapamasa bile zulmün değirmenine su taşımamalıdır kanımca. Niyetten bağımsız olarak ortaya çıkan sonuç, bazen can sıkıcı olabiliyor. Ben, sadece sitem ve eleştiri hakkımızı kullanarak düşüncelerimizi aktarıyorum” diye yazdı.

Demirtaş, şöyle devam etti:

“Buradan yola çıkarak kimse Erkan Oğur gibi bir sanatçının üstünü çizemez. Ömrünü sanata adamış insanları öyle bir çırpıda silip atamazsınız. Zaten bu mümkün de değildir.

Erkan Oğur’u, biz burada duvarları yıkan sesiyle biliriz, severiz. Hep öyle olsun, onunla güzel anılarınız hep güzel kalsın isteriz. Onu dinlerken Kalın İbrahim’i değil, İnce Erkan’ı hissetmeyi tercih ederiz. Dinleyicileri olarak bu kadarına hakkımız vardır sanırım.”

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘yeni ittifak’ açıklaması: HDP, üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir

‘Yeni ittifak’ tartışmalarına değinen Selahattin Demirtaş, “Eğer bugünkü muhalif ittifak bileşenleri, demokrasi mücadelesinde HDP ile yan yana durmaktan çekinirlerse HDP demokrasi mücadelesinden vazgeçecek değildir. Tek başına da kalsa ilkeleri doğrultusunda mücadele yürütmeye devam eder. Bunu yaparken de nicel durumuna bakmaksızın birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle görüşerek üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir. Seçim zamanı gelince de demokrasi ittifakı olarak diğer ittifaklarla ilkeler çerçevesinde görüşmeler, işbirlikleri yapılabilir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / 4 Kasım 2016 tarihinden beri Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığı ile Medyascope’tan Ferit Aslan’ın sorularını yanıtladı.

Demirtaş, Montrö Bildirisi’ni imzaladıktan sonra haklarında hukuki süreç başlatılan 104 amiralve ‘yeni ittifak’ tartışmalarına değindi.

‘Yeni ittifak’ tartışmalarına ilişkin Demirtaş, “Eğer bugünkü muhalif ittifak bileşenleri, demokrasi mücadelesinde HDP ile yan yana durmaktan çekinirlerse HDP demokrasi mücadelesinden vazgeçecek değildir. Tek başına da kalsa ilkeleri doğrultusunda mücadele yürütmeye devam eder. Bunu yaparken de nicel durumuna bakmaksızın birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle görüşerek üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir. Seçim zamanı gelince de demokrasi ittifakı olarak diğer ittifaklarla ilkeler çerçevesinde görüşmeler, işbirlikleri yapılabilir.” dedi.

104 amirale ilişkin açıklamalarda bulunan Demirtaş, “Hükümet bu bildiriden önceden haberdarmış zaten. İsteseler bildirinin yayınlanmasını engelleyebilirlerdi. Fakat yayınlanmasını özellikle istediler çünkü buradan bir güç gösterisi yaparak toplumsal baskıyı artırmak gibi bir hedefleri vardı. Ama bu plan tutmadı” ifadelerini kullandı.

HDP’li Demirtaş, sorulara böyle yanıt verdi:

103 amiralin bildirisi ile yeniden bir darbe tartışması yaşandı ve soruşturma başlatıldı, bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümet bu bildiriden önceden haberdarmış zaten. İsteseler bildirinin yayınlanmasını engelleyebilirlerdi. Fakat yayınlanmasını özellikle istediler çünkü buradan bir güç gösterisi yaparak toplumsal baskıyı artırmak gibi bir hedefleri vardı. Ama bu plan tutmadı. Çünkü toplum, artık hükümetin hiçbir yalanına inanmıyor, hiçbir politikasına güvenmiyor. AKP’nin hiçbir entrikası seçmen desteğine dönüşmüyor. AKP vazosu kırıldı ve büyü bozuldu. Bunun geri dönüşü yok artık.

Bazı çevreler iktidara “mağduriyet yaratacak” malzeme verilmemesini isterken, bazı kesimler ise tam tersini düşünüyor, bu konudaki fikriniz nedir?

Muhalefet ne yaparsa yapsın AKP her halükarda oradan bir mağduriyet çıkarmaya çalışıyor. Dolayısıyla muhalefetin böyle bir kaygıyla hareket etmesi doğru olmaz. Bununla birlikte, tabii ki gereksiz ve politik olarak faydasız konuların üzerine fazladan düşerek AKP’ye istismar alanları sağlamamak da gerekir. Muhalefet, halkın beklentilerini ve halkın gündemini esas alırsa hata yapmaktan da kurtulmuş olur.

Yaklaşık beş yıldır cezaevindesiniz ve sizin hakkınızda televizyonlarda sürekli her türlü şey söyleniyor (hakaretler, terörist yakıştırması) ama sizin dört duvar arasındaki mesajlarınız da televizyonlarda tartışılıyor, gündem haline getiriliyor. Bunun neye bağlıyorsunuz?

Çünkü ben tek başıma bir birey değilim, Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin uzun süre yöneticiliğini yaptım, şimdi de üyesiyim ve ayrıca büyük bir halk kitlesinin gönülden desteğini ve sevgisini yanımda hissediyorum. Gücümü de tüm bunlardan alıyorum.

Bana hakaret etme yarışına girenlerin söylemleri, örneğin bana yönelik “terörist” ithamları ve hakaretleri, kendi ahlaki seviyelerini ve siyasi pespayeliklerini gösteriyor. Bu hakaretleri, yapanlara iade ediyorum ama çok da umurumda değil zaten.

Üçüncü ittifak öneriniz ciddi bir tartışmaya neden oldu. Bunu biraz daha açar mısınız? HDP’nin öncülüğündeki bir ittifakın oluşma ihtimalini nasıl görüyorsunuz mevcut durumda?

HDP zaten kurumsal olarak demokrasi ittifakını uzun süre savundu. Bu siyasi bir modeldir, seçim ittifakı önerisi değildir. Daha ziyade, toplumsal mücadeleyi büyütmek ve siyasi işbirliklerini hayata geçirebilmek amacıyla mücadele ortaklığı kurmaktır. Yani demokrasi için birlikte mücadele etme iradesidir. Bunun bir seçim ittifakına dönüşüp dönüşmeyeceğine, seçim sürecinde duruma bakılarak karar verilir.

Eğer bugünkü muhalif ittifak bileşenleri, demokrasi mücadelesinde HDP ile yan yana durmaktan çekinirlerse HDP demokrasi mücadelesinden vazgeçecek değildir. Tek başına da kalsa ilkeleri doğrultusunda mücadele yürütmeye devam eder. Bunu yaparken de nicel durumuna bakmaksızın birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütüyle görüşerek üçüncü bir ittifakı harekete geçirebilir. Seçim zamanı gelince de demokrasi ittifakı olarak diğer ittifaklarla ilkeler çerçevesinde görüşmeler, işbirlikleri yapılabilir.

HDP herhangi bir ittifaka dahil değil diye mecburen ve kerhen başka bir ittifakı desteklemek zorunda değildir. HDP seçmeni ancak görüşmeler, ilkesel uzlaşmalar ve ahlaki bir zeminde kurulacak işbirlikleriyle harekete geçecektir. HDP’yi yok sayan, HDP kitlesine, seçmenine her gün hakaret eden kişi ve gruplar bizzat HDP seçmeni eliyle asla iktidar olamazlar. Bununla birlikte demokrasiyi savunan, barış ve özgürlüklerden yana olan, HDP’yi eleştirse de HDP’ye ve kitlesine saygılı yaklaşan herkesle işbirliği yapılabilir.

Tabii bunlar tümüyle benim kişisel düşüncelerimdir, kurumsal olarak HDP’yi bağlamaz. Ben fikrimi ifade ederim, elbette HDP yönetimi tüm düşünceleri, önerileri olduğu gibi benimkileri de tartışır ve alacakları karar ben dahil tüm HDP’lileri bağlar. Bizdeki demokrasi bu şekilde işliyor ve hepimiz buna saygılı yaklaştığımız için HDP kendi bütünlüğünü ve gücünü korumaya devam ediyor.

Bir gazeteci (Abdülkadir Selvi) üçüncü ittifak çıkışınızın siyasette karşılık bulduğunu ancak HDP ve Kandil’in bundan memnun olmadığını, sizde eksik olan tek şeyin yeteri kadar cesur olmamanız olduğunu yazdı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Gerçekten bir şeyler söylemek isterdim ama adını andığınız kişiye cevap vererek kıymetli kelimelerimi ziyan etmek istemiyorum.

Bugüne kadar mahkemelerde hiç tahliye talebinde bulunmadınız. Bu tavrınız böyle devam edecek mi? Cezaevinden çıkmanıza halkın karar vereceğini söylüyorsunuz, bunu yakın zamanda olası görüyor musunuz?

Evet, şimdiye kadar hiç tahliye talep etmedim, etmeyeceğim de. Belki iktidar bizleri bu şekilde içeride tutabilir ama kendisi de bunun bedelini halk desteğini kaybederek siyaseten ödüyor. Dolayısıyla hapisliğimiz boşuna çekilen zulümler değil. İktidar eriyor, halkın iradesi büyüyor. Bizleri özgür kılacak olan da işte halkın bu iradesidir.

Biz kimseden merhamet dilenmiyoruz, mahkemelerden sadece adalet bekliyoruz. Adalet yok diye de ağlayıp sızlanmıyoruz. Mücadele ediyor, direniyoruz.

Bizleri içeride tutanlar son yerel seçimlerden ders çıkarmamışlarsa yapacak bir şey yok. Biz direnmeye devam edeceğiz. Yani dewamke 🙂

Paylaşın