HDP’li Temelli: Bu Halk Ne Baş Eğecek Ne Diz Çökecek

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, HDP’li belediyelere atanan kayyumlar üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirerek, “Bu halk ne baş eğecek ne diz çökecek” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, haftalık Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Temelli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Kayyumları süpürüp atacağız

Bu kayyumları bu coğrafyadan süpürüp atacağız. Ama bununla kalmayacağını fark edenler birbirlerine düştüler. Önce yerel yönetimlerde, sonra merkezi yönetimlerde hepsini süpürüp atacağız. Bunları faşizmin çöplüğüne süpürüp atacağız.

Biliyorsunuz, AKP Kürt illerinde seçim kampanyasını valilerle, savcılarla, kaymakamlarla, güvenlik güçleriyle yürütüyor. AKP’nin kampanyası böyle sürüyor. Bu zihniyetle halka yaklaştığı için de cevabını yerel seçimlerde alacak.

Ya abluka ya kayyum

Amed’de bir akşam sokaklara çıkanlar baktılar kent abluka altında. Ne oluyor, yarın Cumhurbaşkanı geliyor. Böyle geleceksen gelme, bu kadar korkuyorsan gelme. Nasıl prompterdan okuyorsun oraya da sinevizyonla git. Sen korkuyorsun diye neden bu şehir abluka altına alınıyor. Ama bunlar kayyumcu olduğu kadar ablukacı da. Lice’ye gidiyorsunuz, Bitlis’e gidiyorsunuz abluka var. Nereye gitseniz ya abluka ya kayyum var.

Bu halk bunu hak etmediği için de yanıtı çok güçlü oluyor. 40 yıldır bu yanıtı vermeye devam ediyor, 40 yıl da geçse devam edecek. Ne baş eğecek ne diz çökecek. Barış ve demokrasi mücadelesinde ayağımız zerre kadar sürtmeyecek.

Adaletsizlikte sınır tanımıyorlar

Bunlar adaletsizlikte sınır tanımıyorlar. Devam ediyorlar, kaybettiklerini, yenildiklerini anladıkça devam ediyorlar. Geçen hafta 259 muhtar görevinden alındı. Hangi muhtarlar alındı, tesadüfe bakın ki gene kayyum coğrafyasında Kürt muhtarlar görevden alındı.

İbadetimizi de eğitimimizi de, anadilimizde yapacağız

O denli ayrımcılık var ki müftülere diyor ki “Doğu’yu ve Güneydoğu’yu boş bırakmayın”. Zihniyete bak, orada imam yok mu, orada dindarlar yok mu? Var. Ama onlara bile yaklaşırken bu ayrımcılık ile yaklaşıyor. Yani onlar anadilinde ibadet etmesin. “Onların kimliklerini yok sayalım”, yani “asimilasyona devam” diyor. İşte buna karşı biz de diyoruz ki ibadetimizi de eğitimimizi de anadilimizde yapacağız, kimliklerimizle yapacağız.

Öğrenciler ant içmesin süt içsin süt!

Şimdi hiç anlamı yokken, öğrenci andı meselesi yeniden gündeme geldi. 5 yıl önce bitmiş gitmiş, kimsenin sorduğu yok, kimsenin aklına gelecek bir mesele değil. Bu toplumda Türk çocuklarımız and okumuyor diye Türk olmalarında bir zaafiyet mi oluştu. Hayır. Aslında anttan çok daha beter ırkçı söylemleri o çocukların kafasına sokmak için ders kitaplarına işlediniz. Cinsiyet ayrımcılığı, etnik ayrımcılık, inanç ayrımcılığı, her şeyi kitaplara işliyorsunuz. Fakat bu ant meselesi niye ortaya çıktı. Nedir bu mesele, tıpkı her zaman yapıldığı gibi bu ülkede milliyetçilik üzerinden siyaset yapma anlayışının bir tezahürüdür.

Yine döndü dolaştı karşımıza geldi. Öğrenciler ant içmesin süt içsin süt! Çünkü bu ülkede çocuk yoksulluğu var. Çocuklarımızın fiziksel ve mental gelişimi sorunlu. Çünkü bu ülkede uluslararası sağlık örgütünün verilerine göre çocuk gelişiminde sıkıntılar var. Bunlara kafa yoracaklarına yaptıkları bu.

Cumhur İttifakı’nın kavgası kayıkçı kavgasıdır

İktidarın harcadığı mesaiye bakın; yerel seçim pazarlıkları, Cumhur İttifakı birbiriyle pazarlığa tutuşmuş, af konusu, EYT konusu, and konusu. Bunlar üzerinden yürüyen hikaye pazarlıktır, bu kayıkçı kavgasıdır. Bu kavgaya son vermenin yolu halkın iradesine sahip çıkmak, halkın önderliğini kabul etmektir.

Emeklilikte yaşa takılmıyorsunuz, emeklilikte Saray’a takılıyorsunuz

Ekonomideki rakamlara baktığımızda işsizliğin yükseldiğini, hayat pahalılığının arttığını biliyoruz. Bu ülkede yaşayan insanlardan 80 milyonun 64 milyonu yoksulluk sınırının altında. Bir bütçe geldi, bırakın yoksulluğu azaltmayı aksine artıracak bir bütçe hazırlanmış. Emeklilikte Yaşa Takılanlar son günlerde en çok tartışılan konu. Ben buradan arkadaşlarıma sesleniyorum emeklilikte yaşa takılmıyorsunuz, emeklilikte Saray’a takılıyorsunuz. Çünkü bu bütçenin içine baktığımızda bütçesi 3 kat artmış Saray bütçesini görüyoruz. Doymuyor yetmiyor. Ahlat’ta saray, Akdeniz’de saray. Saraydan başka bir yerde yatamıyor Tüm sarayları kendisine bağlamış. Uçan sarayı da var. Bu sarayda yaşama alışkanlığının bedeli çok ağır. Bütçeye baktığınızda bunu EYT’de görmeniz, kamu emekçilerinin maaşlarında görmeniz mümkün.

Saray’a değil, savaşa değil, emekçiye bütçe

KESK çağrı yapıyor, ek zam verin diyor. Enflasyonla beraber ücretler eridi, çünkü iktidar bırakın zam vermeyi, Ocak ayı zamlarını budamak niyetinde. Buradan kamu emekçileri mücadelesinde her zaman lokomotif olmuş KESK’e selamlarımızı gönderiyoruz. Ek zammın hem emekçilere hem de emeklilere acilen yapılması gerekiyor. Enflasyon altında ezilmemeleri için, enflasyon farklarının acilen ödenmesi gerekiyor. İnsanca yaşam için gerekli ücret düzeylerine kavuşmaları gerekiyor. Saray’a değil, savaşa değil, emekçiye bütçe diyoruz. Saray ne yapıyor, bütçeden önemli bir kalemi Afrin’de ÖSO çetelerine maaş olarak gönderiyor. İdlib’deki çetelere yoluyor. Çünkü savaştan beslenen bir Saray ancak savaş bütçesi yapar.

Aday çalışmalarımız toplumsal ittifak zemininde sürecek

Bu mücadelenin önemli etaplarından biri de önümüzdeki yerel seçimler. Güçlü bir adım atacağız. Sonrasında bu rejimden, bu anlayıştan kurtulacağız. Yerel yönetim seçimlerine yönelik çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Önümüzdeki günlerde aday çalışmalarına da başlayacağız.

Tüm bu aday çalışmalarımız her zaman söylediğimiz anlayışımızla yürüyecek: Toplumsal ittifak zemini ile. Türkiye’nin her yerinde demokratik anlayışımızı iktidara taşıyacak adımlar atacağız. İttifak anlayışımız güç birliği anlayışıdır.

Dayatmayla değil dayanışmayla bu seçimlere gideceğiz

Adaylarımız haklarımızın ortak adayı olmalıdır. HDP adayları olacak ama önceliğimiz tabanın ve halkımızın yol göstericiliğinde olacaktır, aday çalışmalarımızı bu zeminde hep birlikte yapacağız. Dayatmayla değil, faşizme karşı omuz omuza, dayanışmayla bu seçimlere gideceğiz. Tıpkı bundan önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de büyük bir başarıyı hayata geçireceğiz. Türkiye’nin demokrasi konusunda önünü açacak en güçlü adımı atmış olacağız.

Önümüzde yoğun bir gündem var. Ben tüm arkadaşlarımıza çalışmalarında hem yerelde hem de bu Meclis’teki çalışmalarımızda başarılar diliyorum.

Hep diyorlar ya “kırmızı çizgi, bizim kırmızı çizgilerimiz var” diye. Bizim de çizgilerimiz var. Bizim kırmızı çizgilerimiz, işçi sınıfının mücadele çizgisidir. Bizim mor çizgimiz, kadınların mücadele çizgisidir. Bizim beyaz çizgimiz halklarımızın barış çizgisidir. Bizim yeşil çizgimiz doğaya sahip çıkan çizgidir. Bizim sarı çizgimiz halklarımızın özgürlük mücadelesidir. Biz de bu çizgilere sahip çıkıyoruz, bu çizgilerimizle gökyüzüne umudun adını yazıyoruz.

Paylaşın

HDP’den Enflasyon Açıklaması: Gelir Dağılımında Adaletsizliği Derinleştirecek

Halkların Demoktatik Partisi (HDP) Emek, Ekonomi ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, TÜİK’in açıkladığı eylül ayı enflasyon rakamlarını değerlendirdi.

“Açıklanan enflasyon verisi AKP’nin 2 gün önceki “En zoru geride kaldı” açıklamalarını maalesef yalanlıyor” değerlendirmesinde bulunan Kubilay, “Tüketici enflasyonu endeksi (TÜFE) ve üretici enflasyonu endeksindeki (Yİ-ÜFE) aylık artışların pek çok ülkenin yıllık artışlarından daha fazla olduğu dikkat çekiyor. Özellikle tarım alanındaki daralmanın gıda enflasyonuna etkileri ülkede açlık ve yoksulluk sınırını yükseltiyor” ifadelerini kullandı.

“Hayat pahalılığı açıklanan enflasyon oranından daha yüksek seyrediyor. Enflasyon halkın çok az kullandığı kalemleri de içerdiğinden gerçekte yoksul emekçilerin yaşadığı gelir kaybını daha düşük gösteriyor” diyen Kubilay, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Enflasyondaki hızlı artış ücretlerdeki düşüşün de habercisidir. Aralık ayı içerisinde netleştirilecek olan asgari ücretin en az TÜFE ve ÜFE yıllık oranının toplamının yarısı kadar yapılması zorunludur. Ayrıca 2018 yılında yapılan yüzde 14’lük zammın neden olduğu yaklaşık yüzde 10’luk enflasyon farkı da yansıtılmalıdır.

AKP neo-liberal birikim stratejisiyle dev bir şantiyeye çevrilen Türkiye’de, nerdeyse tarım alanı bırakmadı. Tarımsal üretim uluslararası firmalara terk edildi. Tarımsal üretim piyasalarının denetimi yapılmadığı için, hem tarım tekellerinin ürünleri düşük fiyatlarla üreticiden alarak tüketicilere yüksek fiyattan satışına izin verildi, hem de yaşanan üretim anarşisinde çok sayıda aracı çıkarak fiyatları yükseltti.

“AKP, KOBİ’leri krizin etkilerine terk etmiştir”

Özellikle düşük gelirliler, işsizler ve sabit ücretliler doğalgaz, elektrik, ulaşım ve temel gıda maddelerine son aylarda üst üste gelen zamlardan daha çok etkileniyor. ÜFE’de ise elektrik ve gaz fiyatlarında yüzde 70’leri aşan artış, firmalarda maliyetin yükselmesine ve sonraki dönemlere yansıtılmak üzere yeni fiyat artışlarına neden olacaktır.

Hakkını arayan işçileri tutuklayan AKP iktidarı, firmalarını bu krize karşı korumaya çalışan işverenleri ise “hainlikle” suçluyor. Yandaş tekellerini çeşitli teşvik ve vergi oyunları ile koruyan AKP, KOBİ’leri krizin etkilerine terk etmiştir. Son bir ay içerisinde kaç firmanın iflas ettiği, konkordato ilan ettiği, borçlarını yapılandırdığı kamuoyuna açıklanmıyor.

“Türkiye’nin normalleşmeye, demokrasiye ve barışa, dayanışmaya ihtiyacı vardır”

3 yıllık Yeni Ekonomi Programı (YEP) daha ayı tamamlamadan kadük kaldı. AKP ekonomide değil 3 yılı 3 haftayı bile öngöremiyor. Türkiye ekonomisi AKP’ye ve IMF taklidi yapılara bırakılamayacak kadar zor günlerden geçiyor. Günde 1.8 milyondan fazla para harcayan Saray iktidarından, halkı krizden koruyacak politikalar üretmesi beklenemez.

Halkı enflasyon ve hayat pahalılığından koruyacak; tekel karşıtı, üretici ve tüketici arasındaki aracıları ortadan kaldıran yeni üretim modellerine ihtiyaç vardır. Türkiye’nin normalleşmeye, demokrasiye ve barışa, dayanışmaya ihtiyacı vardır. İstihdam yaratan demokratik bir büyüme modeline, üretim ve tüketim kooperatiflerine, yerel yönetimleri güçlendirmeye ihtiyacı var. HDP’nin “Krizden Çıkış Programı” tam da bütün bu ihtiyaçlara karşılık olarak geliştirilmiş bir toplumsal ekonomi modeli önermektedir.”

Paylaşın