ABD, Çin’in ‘Casus’ Balonunu Okyanus Üzerinde Vurdu

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Başkan Joe Biden’in emri ile Çin’den yola çıkan, Pekin’e ait keşif/gözetleme balonunun, Güney Carolina açıklarında, Atlas Okyanusu üzerinde savaş uçakları tarafından vurularak düşürüldüğünü bildirdi.

Haber Merkezi / ABD Başkanı Joe Biden ise, gazetecilere yaptığı açıklamada, Amerikan hava sahasına giren Çin’e ait balonun düşürülmesi emrini günler önce verdiğini belirtti. Balonun varlığı konusunda geçen Çarşamba günü bilgilendirildiğini aktaran Biden, mümkün olan en kısa sürede düşürülmesi yönünde emir verdiğini vurguladı.

Pekin yönetimi ise insansız ve sivil misyona sahip olduğunu belirttiği balonun düşürülmesi karşısında rahatsızlığını dile getirirken, “yaşanan olayın uluslararası teamüllerin ciddi biçimde ihlali olduğu” değerlendirmesinde bulundu.

Balonun vurulması operasyonu sırasında Güney Carolina bölgesinde uçuşlar durduruldu. Olayın ardından Çin ve ABD arasındaki ilişkiler gerilirken, Pentagon yaşananların Amerikan egemenliğinin “kabul edilemez bir ihlali” olduğunu ifade etti.

Pentagon henüz operasyona ilişkin bir açıklama yapmazken Çin’in casus balonunun düşürülmesi gerektiği konusunda çok sayıda Kongre üyesinden açıklamalar gelmişti. Konunun ABD’nin egemenlik meselesi haline geldiği tartışmaları yapıldı.

Reuters haber ajansı fotoğrafçısı bir jetin balona yaklaşarak onu vurduğunu vurulma anında bir patlama görüntüsünün ortaya çıkmadığını ardından balonun düşmeye başladığını söyledi.

Balonun vurulduğu an ve düşüşünün Myrtle sahili bölgesinden görülebildiği belirtiliyor. Reuters fotoğrafçısı balonun vurulması esnasında iki askeri jetin olduğunu belirtti.

Çin yönetimi balonun casusluk amacı taşımadığını meteorolojik ölçümler yapmak amacıyla kullanıldığını ve kazara ABD’ye yöneldiğini iddia etti. Ancak bu gelişme üzerine ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Çin’e yapacağı ziyareti erteleme kararı aldı. Konu ABD ve Çin arasında yeni bir gerilim konusu haline geldi.

ABD Savunma Bakanlığı, bir başka Çin casus balonunun da Latin Amerika üzerinde görüldüğünü söyledi ancak tam konum hakkında bilgi vermedi.

Düşürülen balonun enkazı çıkartılıyor

ABD Savunma Bakanlığı, deniz üzerinde düşürülen balonun enkazının çıkarılmasına başlandığını da açıkladı. Bunun ne kadar zaman alacağının bilinmediğini de belirten Bakanlık, enkazın suların sakin olduğu bir bölgede bulunduğunu ve çıkarılmasının kolay olacağını tahmin ettiklerini bildirdi.

ABD’li makamların verdiği bilgiye göre balon ilk olarak 28 Ocak’ta Alaska üzerinde görüldü ve o zamandan bu yana da gözetleniyor. 30 Ocak’ta Kanada, 31 Ocak’ta da ABD’nin Idaho eyaletinde gözlemlenen balonun, ilk olarak tespit edildiği andan itibaren, Çin adına faydalı olabilecek bilgileri toplamasının da engellemeye çalışıldığı aktarıldı.

Balon, ABD’li yetkililere göre hiçbir zaman sivil uçuş sahası için de tehlike arzetmedi. Enkazının çıkarılmasıyla Çin’e ait balonun hangi misyonla uçtuğunun tespit edilmesinin amaçlandığı da kaydediliyor.

Pentagon, geçen Perşembe günü ilk olarak balonun tespit edildiğine dair bilgiyi kamuoyu ile paylaşmış, balonun Montana eyaleti sınırlarında bulunan nükleer başlıklı kıtalararası balistik füzelerin muhafaza edildiği hava üssü yakınlarında da görüldüğünü bildirmişti.

Kolombiya da balon tespit etti

Bu arada Kolombiya da benzer bir balonun kendi hava sahasında tespit edildiğini duyurdu.Kolombiya Hava Kuvvetleri’nden yapılan açıklamada, 17 bin metre yükseklikte, ülkenin kuzeyinde görülen balonun ulusal güvenlik açısından tehlike arzetmediği de bildirildi.

Diğer ülkelerle tespit edilen cismin aydınlatılması meselesinde iş birliği yapıldığı da aktarılırken, Pentagon Sözcüsü Pat Ryder de ikinci bir balonun Latin Amerika hava sahasında görüldüğünü bildirdi. Pekin ise ABD’de görülen dışında bir balonun varlığına dair açıklama yapmadı.

Balonlar genellikle gözetleme amaçlı kullanılan araçlar ve kulanımları yeni değil. Uydulardan farklı olarak balonlar normalde tek bir noktada kalıp, incelenmesi hedeflenen noktaları çok daha yakından büyüteç altına alabiliyorlar ve radarlar tarafından tespit edilmeleri de zor.

Telekomünikasyon kanallarına dair bilgi toplayabilme imkanına sahip balonların rotası ve izleyeceği yol konusundaki teknik imkanları günümüzde oldukça iyi ve rüzgar veya başka hava muhalefeti nedeniyle yörüngesinden çıkma ihtimali de düşük olarak görülüyor.

Paylaşın

Çin “En Kalabalık Ülke” Tahtını Hindistan’a Kaptırdı

Çin ile Hindistan arasındaki nüfus yarışı kazanan Hindistan oldu. Hindistan nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkesi durumuna geldi. 2100 yılı nüfus tahminlerine göre ise Hindistan hala bir milyardan fazla nüfusa sahip olacak, Çin ise 730 milyon nüfusla Nijerya’nın 750 milyon nüfusuna karşılık üçüncü sıraya gerileyecek.

Gazete Oksijen’de yer alan habere göre, Hindistan şu anda nüfus bakımından dünyanın en büyük ülkesi ya da en azından bu yıl öyle olacak. Bu değişimin gerçekleşmesi uzun zaman almış olsa da, Çin’in nüfusu tahminlerden önce azalmaya başladığı için herkesin beklediğinden daha erken gerçekleşti.

Hindistan bölünmeden önce Çin ile birlikte tarih boyunca nüfus tacı için yarıştı. Hindistan’ın 1947’de bölünmesi, Çin’i sayı oyununda kalıcı olarak öne geçirmiş gibi gözüktü. Ancak Hindistan’ın yeni konumu muhtemelen yüzyılın ortalarına ve sonrasına kadar sürecek. The Lancet’in 2100 yılı nüfus tahminlerine göre Hindistan hala bir milyardan fazla nüfusa sahip olacak, Çin ise 730 milyon nüfusla Nijerya’nın 750 milyon nüfusuna karşılık üçüncü sıraya gerileyecek.

Çin demografisi değişecek

Dahası, demografik ağırlık Doğu ve Kuzeydoğu Asya’dan güneye kayacak. Bir BM raporu, 1980 yılında Asyalıların yüzde 42’sinin Doğu Asya’da yaşadığına işaret ediyor. Bu oran 2050 yılında üçte birin altına düşecek. Gerçekten de o tarihe kadar Asyalıların neredeyse yarısı Güney ve Güneybatı Asyalı olacak. Dolayısıyla bugünden 2050’ye kadar Güney Asya’nın, hızla artan çalışma çağındaki nüfusla desteklenen kıskanılacak bir demografik kazanımdan yararlanması bekleniyor. Güney Kore gibi eski Asya Kaplanları ( Asia Tigers: Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore) zengin ülke statüsüne geçmek için aynı anı çok etkili bir şekilde kullandı.

Ancak Güney Asya ülkelerinin, nüfuslarını bu göreve hazırlamadıkları için bu demografik fırsattan tam olarak yararlanamayacakları uzun zamandır biliniyor. İşgücünün sağlık ve eğitim göstergeleri çok düşük. Eğer dünya, Kaplanlar’ın ortaya çıktığı döneme kıyasla ticarete daha az açıksa, Güney Asya hükümetlerinin birçoğu da ticareti, yatırımı ve işçi refahını desteklemedikleri için kendi paylarına düşen suçu kabul etmeli. Bu anı heba etme olasılığı yeterince kötü. Daha da kötüsü, toplumlar yaşlanmaya başladığında ne olacağını şimdiden düşünmeyerek hatayı daha da derinleştirmek olacak. Bu ihtimal gülünç derecede uzak bir gelecekte yatıyor gibi görünebilir. Örneğin Avrupa’dan Güney veya Güneybatı Asya’ya gelen biri için, etrafının gençlerle çevrili olduğu duygusu çok baskındır. Çin’deki 38 ya da Almanya’daki 47 yaş ortalamasına kıyasla Hindistan’ın yaş ortalaması hala 28 civarında.

Ancak, Çin’de görüldüğü gibi, bu rakamlar beklenenden daha hızlı değişebilir. Başlangıçta Birleşmiş Milletler de Pekin de Çin’in nüfusunun 2030’lara kadar azalmaya başlamasını beklemiyordu. Bu geçen yıl ve belki de daha önce herkesi şaşırtma eğilimindedir.

Hindistan’ın doğum oranı düşüşte

Hindistan’da bu dönüşün birkaç yıl önce öngörülenden daha erken gerçekleşeceğine dair işaretler var. Ülkenin toplam doğurganlık oranı şu anda genel olarak ikame seviyesinin altına düşmüş durumda. Üstelik bu rakam bölgeler arasındaki büyük farklılıkları gizliyor. Nüfus artışı birkaç kuzey ve orta eyalette yoğunlaşırken, özellikle doğu ve güneydeki diğer birçok eyalette doğurganlık oranları daha çok Japonya veya Rusya’nınkine benziyor.

Göç nadiren tercih ediliyor

Bir ülke içinde böylesine dengesiz demografik eğilimler görülmemiş bir şey değil. Ne yazık ki Hindistan’ın durumunda, normalde dengeleyici bir faktör olarak işlev görecek olan bölgeler arası göç, başka yerlerdeki kadar kolay değil. Hindistan çok heterojen bir yapıya sahip. Etnik ve alt-ulusal politikalar, Çin’de olduğu gibi iç göçün bir hak olmasına rağmen nadiren bir tercih olduğu anlamına geliyor.

Askeri ve emeklilik maaşları felakete sürükleyebilir

Genişleyen çalışma çağındaki nüfus için tasarlanan haklar ve devlet hizmetleri, beklenenden daha fazla emeklisi olan ülkeler için karşılanamaz hale gelebilir. Amerika Birleşik Devletleri, Sosyal Güvenlik ve Medicare’in finansmanı konusunda haklı olarak sürekli endişe duyuyor. Hindistan’ın askeri ve emeklilik maaşları, demografik yapısı biraz değiştiğinde ülkeyi mali felakete sürüklemeye yetecektir. Eyalet hükümetleri için emekli maaşlarının ödenmesi halihazırda vergi gelirlerinin neredeyse yüzde 30’unu alıyor.

Son yirmi yılda mali açıdan daha sorumlu hak sahipliği programlarına geçiş için girişimlerde bulunuldu. Ancak tüm bunlar emekli askerlerden ya da kamu çalışanlarından oy almak isteyen politikacılar tarafından geri alınmaya devam ediyor.

Hindistan, Çin’in hatalarını yapmamalı

Hintli yetkililer gelecek hafta yeni bütçeyi sunmaya hazırlanırken, ülkenin dünyanın en büyüğü olma statüsü akıllarında olmalı. Daha az vergi ödeyen bir Hindistan için hazırlık yapılması gerekiyor. Güney Asya, büyüyen bir işgücüne sahip olduğu yıllar için hazırlık yapmamış olabilir. İşgücünün azalacağı tehlikeli yıllar söz konusu olduğunda bu hatayı tekrarlamamalı.

Paylaşın

Çin’de 1961’den Bu Yana Bir İlk: Nüfus, 800 Bin Kişi Azaldı

Çin’in nüfusu 2021’de 1 milyar 412 milyon 600 bin iken, 2022’de 1 milyar 411 milyon 800 bin olarak belirlendi. Ülkede 2022’de 9,56 milyon bebek dünyaya gelirken, doğum sayısı önceki yıla göre yüzde 9,8 azaldı. Ölüm oranı binde 7,37 olurken nüfus artış hızı eksi yüzde 0,6’ya düştü.

Çin nüfusunun azalma eğilime girmesiyle, Hindistan’ın “dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkesi” olarak Çin’i geride bırakacağı tahmin ediliyor.

Ulusal İstatistik Bürosunun (UİB) verilerine göre, Çin ana karasının nüfusu 2021’de 1 milyar 412 milyon 600 bin iken, 2022’de 1 milyar 411 milyon 800 bin olarak belirlendi.

Ülke nüfusu, 1960’ların başında Komünist yönetimin tarımda kolektifleştirme hamlesine giriştiği dönemde yaşanan kuraklık ve kıtlık yıllarından bu yana ilk kez azaldı. O dönemde 30 milyon kişinin yaşamını yitirmesi 1960 ve 1961 yıllarında ülke nüfusunun azalmasına yol açmıştı.

Doğum oranı 2022’de binde 6,77’ye gerileyerek ulusal kayıtların tutulmaya başlandığı 1949 yılından bu yana en düşük seviye olarak kayıtlara geçti. Ülkede 2022’de 9,56 milyon bebek dünyaya gelirken, doğum sayısı önceki yıla göre yüzde 9,8 azaldı.

Ölüm oranı binde 7,37 olurken nüfus artış hızı eksi yüzde 0,6’ya düştü.

Uzmanlar, son yıllarda ekonomik büyümenin yavaşlamasının, çocuk yetiştirme ve yaşam maliyetlerinin artmasının ve son 3 yılda Covid-19 salgını nedeniyle uygulanan katı kontrol tedbirlerinin nüfusta azalmayı tetiklediği değerlendirmesini yapıyor.

2016’dan beri nüfus artışı hızının azaldığı Çin’de hükümet, 1980’lerden itibaren uygulanan “tek çocuk” politikasını terk ederek önce 2016 yılında çocuk sahibi olma sınırını 2’ye çıkarmış, ardından 2021’de ailelerin 3 çocuk sahibi olmasına izin veren yasa değişikliğini kabul etmişti.

Hindistan nüfusunun bu yıl Çin’i geride bırakacağı tahmin ediliyor

Çin nüfusunun azalma eğilime girmesiyle, Hindistan’ın “dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkesi” olarak Çin’i geride bırakacağı tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesinin yayımladığı “Dünya Nüfus Beklentileri 2022” raporunda, Çin nüfusunun 2023’ün başından itibaren “mutlak azalma sürecine” gireceği, Hindistan nüfusunun ise artışını sürdürerek dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i geride bırakacağı öngörüsüne yer verilmişti.

Raporda Çin nüfusunun 2050’de 1 milyar 317 milyona, yüzyıl sonunda ise 766 milyona kadar gerileyeceğinin tahmin edildiği belirtilmişti.

Nüfus artış hızının eksiye düşmesinin, yaşlanan nüfusla birlikte gelecekte Çin’in iş gücü potansiyelinde azalmaya yol açacağı, bunun ekonomiye etkilerinin hissedileceği öngörülüyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Çin’de Eski Adalet Bakanı’na Rüşvet Almaktan Ölüm Cezası

Temmuz ayında 117 milyon yuanı (16.50 milyon dolar) aşan rüşvet kabul ettiğini itiraf eden eski Adalet Bakanı Fu Zhenghua, rüşvet almaktan ölüm cezasına çarptırıldı. Fu’nun cezasının infazı iki yıl askıya alınırken ömür boyu hapis cezası uygulanmaya başladı.

Uzmanlar, yolsuzlukla mücadele kampanyasıyla Devlet Başkanı Şi Cinping’in siyasi düşmanlarının ortadan kaldırılmasının hedeflendiği görüşünü dile getiriyor.

Şi Cinping’in 3. dönem devlet başkanlığına seçilmesi beklenen iktidardaki Komünist Parti’nin beş yılda bir yapılan kongresi 16 Ekim’de başlayacak.

Çin’de yolsuzluk soruşturmaları yürüten eski Adalet Bakanı Fu Zhenghua, rüşvet almaktan ölüm cezasına çarptırıldı. Eski Bakan Fu’nun cezasının infazı iki yıl askıya alınırken ömür boyu hapis cezası uygulanmaya başladı.

Devlet televizyonu CCTV, Fu’nun 2005-21 yıllarındaki üst düzey görevleri sırasında, erkek kardeşi de dahil olmak üzere suçluların yasadışı faaliyetlerinin gizlenmesine yardım etmekle suçlandığını duyurdu.

CCTV, Fu’nun cezasının hafifletilmesi halinde şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezasına çarptırılacağını kaydetti.

67 yaşındaki Fu’nun, eski güvenlik birimleri yöneticisi Zhou Yongkang’a karşı açılmış yolsuzluk soruşturmasına nüfuz etmeye çalıştığı belirtiliyor.

Rüşvet aldığını itiraf etti

2018’de Adalet Bakanı olmadan önce Kamu Güvenliği Bakanlığı yardımcılığı yapan Fu, Temmuz ayında 117 milyon yuan’ı (16.50 milyon Dolar) aşan rüşvet kabul ettiğini itiraf etti.

Çin yolsuzlukla mücadele birimi, Fu’nun ayrıca bir dönem kendisiyle aynı görevde bulunan Sun Lijun’un “siyasi çetesine” katıldığı kaydetti.

“Ortadan kaldırılması gereken kanser”

O dönem kamu güvenliği bakan yardımcısı olan Sun, 2020’de hakkında soruşturmalar başladığında, bazı üst düzey kolluk kuvvetleriyle kişisel zenginleşme amacıyla gizli anlaşma yaptığını itiraf etmişti.

Sun ayrıca, Başkan Şi Cinping’in “otoritesini benimsememekle” de suçlandı. Parti içinde güçlü etkisi olan Sun, yetkililer tarafından “zehirli” ve “ortadan kaldırılması gereken kanser” olarak nitelendirildi.

Ayrıca Şanghay, Chongqing ve Shanxi eyaletinin üç eski polis şefi, yolsuzluktan biri ömür boyu olmak üzere yıllarca hapis cezasına çarptırıldı.

Fu gibi onlar da Sun’ın kliğinin bir parçası olmakla ve Cinping’e sadakatsiz olmakla suçlandı.

Geçtiğimiz Ocak ayında aralarında eski bankacılık düzenleme kurumu başkan yardımcısı da olmak üzere üç üst düzey yetkili “yolsuzluk” suçlamasıyla ülke yönetiminde tek söz sahibi Komünist Parti’den atılmıştı.

Uzmanlar, yolsuzlukla mücadele kampanyasıyla Devlet Başkanı Şi Cinping’in siyasi düşmanlarının ortadan kaldırılmasının hedeflendiği görüşünü dile getiriyor.

Şi Cinping’in 3. dönem devlet başkanlığına seçilmesi beklenen iktidardaki Komünist Parti’nin beş yılda bir yapılan kongresi 16 Ekim’de başlayacak.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Uluslararas Af Örgütü: Birleşmiş Milletler, Sincan İçin Harekete Geçmeli

Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin bir yıldır süren eylemsizliğine son vermesi ve Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde işlenen uluslararası hukuk suçlarını soruşturmak üzere bağımsız bir uluslararası mekanizma kurması gerektiğini belirtti.

BM İnsan Hakları Konseyi, Sincan raporunun ardından ilk kez 12 Eylül’de toplandı. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, Konsey’in rapora uygun bir müdahalede bulunması gerektiğini açıkladı:

“İnsan Hakları Konseyi, Sincan’da son beş yılda sayısız suça maruz bırakılan milyonlarca Müslümanın insan haklarını korumakta defalarca başarısız oldu. Konseye üye çok sayıda devlet, önceki Yüksek Komiserin uzun süreli sessizliğini, kendi sessizliklerini haklı göstermek için kullandı.

Ancak İnsan Hakları Yüksek Komiseri, belgelenen suçların insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına girebileceğini ve acilen dikkat gerektirdiğini doğruladığına göre artık yarım yamalak tedbirlerin zamanı doldu. Konsey, ihlallerin boyutları ve vahametine uygun bir müdahalede bulunmak zorunda.

Konsey üyeleri derhal harekete geçmezlerse, Çin hükümetinin ihlalleri örtbas etme çabalarında suç ortağı olacaklar. Böylesi bir durum, Çin yetkililerine, üye devletlerin ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin güvenilir kanıtları görmezden gelmeye zorlanabileceği ve güçlü ülkelerin etkin incelemeden muaf olduğu yönünde tehlikeli bir mesaj iletir.

Bu da ihlallere maruz bırakılan ve hayatta kalan milyonlarca kişiye ve aile üyelerine yönelik affedilmez bir ihanet olur. Hâlâ alıkonulduğu düşünülen yüz binlerce kişi buna dahildir.”

“Bağımsız uluslararası mekanizma kurulmalı”

Uluslararası Af Örgütü, Konsey üyelerini, Çin yetkililerinin işlediği ihlalleri durdurmak ve hesap verebilirliği sağlamak yönünde somut adımlar atmaya çağırdı:

“Konsey, bu toplantı esnasında bir karar taslağı oluşturmalı ve Sincan’da işlenen uluslararası hukuk suçları ve diğer ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin hesap verebilirliği, şüpheli faillerin tespitini de içerecek şekilde sağlamak amacıyla, bağımsız bir uluslararası mekanizma kurmalıdır.

“Üye devletler aynı zamanda, acilen ve kesin surette, Çin hükümetinden gözaltı kamplarında, cezaevlerinde ve diğer merkezlerde keyfi olarak alıkonulan herkesi serbest bırakmasını talep etmeli ve zulüm veya diğer ciddi insan hakları ihlalleri riski altında olan hiç kimseyi Çin’e geri göndermemeyi taahhüt etmelidir.”

Ağır insan hakları ihlalleri

Uluslararası Af Örgütü Ocak-Haziran 2022 arasında, kısa süre önce Sincan’dan kaçan kişilerle ve keyfi olarak alıkonulanların aileleriyle görüşmek için Orta Asya’yı ve Türkiye’yi ziyaret etmişti.

2020 ve 2021 sonlarında Sincan’dan kaçan altı kişi, isimlerinin gizli kalması koşuluyla Uluslararası Af Örgütü’ne konuşmayı kabul etti. Bu kişiler Sincan’da, Çin’in, çoğunluğu Müslüman etnik grupların özgürlüklerini büyük ölçüden sınırlandırmayı amaçlayan politikalarından kaynaklanan ağır baskılar altındaki yaşamı anlattı. Buna kişi hürriyeti ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, dolaşım özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, fikir, vicdan, din ve inanç özgürlüğü, kültürel yaşama katılma, eşitlik ve ayrımcılığa uğramama ve zorla çalıştırmaya maruz bırakılmama haklarına yönelik ağır ihlaller dahil.

Paylaşın

ABD Başkanı Biden’dan Uzak Doğu’da Gerilimi Artıracak Açıklama

Tayvan’la ilgili resmi politikayı bir adım ileri taşıyan ABD Başkanı Biden, verdiği bir röportajda, Çin’in olası bir saldırısına karşı Tayvan’ı ABD ordusunun koruyacağını söyledi.

Biden, “Tek Çin politikamız devam ediyor. Tayvan, bağımsızlık üzerine kendi yorumunu yapıyor. Biz de bu konuda farklı bir yöne ilerlemiyoruz, Tayvan’ı bağımsızlık için cesaretlendirmiyoruz. Bu onların kendi kararı.” dedi.

Amerikan CBS kanalına bir röportaj veren ABD Başkanı Joe Biden, bu sözlerinin ardından “Yani ABD ordusu Tayvan’ı mı savunacak?” diye sorulmasının üzerine “Evet” yanıtını verdi.Pazar günü yayımlanan röportaj, Beyaz Saray’ın Tayvan politikasının değişmediğini ortaya koyuyor.

Washington’ın Tayvan politikası “stratejik belirsizlik” üzerine kuruluydu. Tayvan’ı korumaya tam anlamıyla kararlı olduğunu açıklamasa da Amerikan yönetimleri bu ihtimali hiçbir zaman saf dışı bırakmadı.

Tayvan, Çin’in doğusunda tek taraflı bağımsızlığını ilan eden bir yönetim; Pekin ise adayı kendi toprağı olarak kabul ediyor. Washington ile Pekin arasında Tayvan sebebiyle yaşanan gerilimler son dönemde yeniden tırmandı.

ABd Tayvan’ı ayrı bir ülke olarak kabul etmiyor; Çin’in bir parçası olarak sayıyor ve ayrı bir diplomatik ilişki geliştirmiyor. Örneğin Tayvan’da ayrı bir ABD Büyükelçiliği yok. Ancak Ada yönetimiyle yakın ilişkileri var ve Tayvan’a savunma konusunda destek oluyor.

Biden da verdiği röportajda bunu açıkça ortaya koymuş oldu:

“Tek Çin politikamız devam ediyor. Tayvan, bağımsızlık üzerine kendi yorumunu yapıyor. Biz de bu konuda farklı bir yöne ilerlemiyoruz, Tayvan’ı bağımsızlık için cesaretlendirmiyoruz. Bu onların kendi kararı.”

Biden benzer yorumları Mayıs ayında da yapmış; Çin’in olası bir işgali durumunda Tayvan’ı savunacaklarını söylemişti. Ancak hemen ardından beyaz Saray’dan bir açıklama yapılmış ve “Amerika’nın yıllardır benimsediği ‘Tek Çin’ politikasından vazgeçmediği duyurulmuştu.

Bu röportajın ardından Beyaz Saray yine bir açıklama yayımladı. “Sayın Biden Tayvan politikamızın değişmediğini de bir kez daha net bir şekilde ifade etmiştir” denildi.

Bu, Biden’ın bir yıl içinde Tayvan’la ilgili resmi politikayı bir adım ileri taşıyan üçüncü açıklaması. ABD Başkanı, geçen yıl Ekim ayında ve bu yıl Mayıs ayında askeri operasyona ihtimalini açıkça dile getirmişti.

Bu ayın başında ABD, Tayvan’a 1,1 milyar dolar değerinde silah ve füze savunma sistemi satma kararını açıkalmış; bu karar Çin’le gerilimin tırmanmasına yol açmıştı.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Ağustos ayında Ada’ya yaptığı ziyaretin ardından -her ne kadar Biden ‘pek iyi bir fikir değildi’ dese de- gerilim daha da tırmanmıştı.

Ziyaretin ardından Çin, Tayvan çevresinde beş gün süren bir askeri blokaj uygulamış; ABD de Çin ordusunun Ada etrafında füze denemeleri yaptığını iddia etmişti. Ancak Pekin yönetimi bu iddiayı doğrulamadı; Tayvan ise füzelerin tehdit yaratmayacak bir şekilde atmosfere fırlatıldığını savunmuştu.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Pentagon, Çin Malzemesi Kullanıldığı İçin F-35’lerin Teslimatını Askıya Aldı

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), üretici firma Lockheed Martin’in Çin malzemesi kullanıldığını tespit etmesinin ardından hem Amerikan ordusuna hem de yurt dışındaki müşterilere F-35 uçaklarının teslimatlarının geçici olarak askıya alınmasını kararlaştırdı.

POLITICO sitesinde yer alan haberde, Lockheed Martin şirketi, savaş uçağı motorunda kullanılan metal bir bileşenin Çin’den geldiğini keşfetti.

Savunma İhaleleri Yönetimi Ajansı, 19 Ağustos’ta Pentagon’daki F-35 Ortak Üretim Programı Dairesine, F-35’in uçaklarının turbo makine pompalarında bulunan mıknatıslarda kullanılan bir alaşımın Çin’den geldiği uyarısında bulundu.

F-35 savaş uçaklarının önemli bir kısmı Lockheed Martin şirketi tarafından üretilirken, bu uçaklardan kullanılan turbo makineleri Honeywell şirketi tarafından temin ediliyor.

Pentagon’daki F-35 Ortak Üretim Programı Dairesi, Çin’den gelen parçalarını kullanılmasının şu anda envanterlerde bulunana F-35 uçaklarının uçuş operasyonlarını etkilemeyeceğini duyurdu.

“Hizmet içi F-35 filosunun uçuş operasyonlarının normal şekilde devam edecek”

Ortak Üretim Programı Dairesi Sözcüsü Russell Goemaere, POLITICO’ya yaptığı açıklamada, “Turbo makine pompalarında bulunan mıknatıslar bilgi aktarmadığını veya uçağın bütünlüğüne zarar vermediğini, bu konuyla ilgili herhangi bir performans, kalite, emniyet veya güvenlik riski bulunmadığını ve hizmet içi F-35 filosunun uçuş operasyonlarının normal şekilde devam edeceğini teyit ettik.” dedi.

Goemaere, üretimi yapan şirketlerin gerekli bilgilerini kendileriyle paylaştığını belirterek, yine bu şirketlerin turbo makinalarında kullanılacak alternatif parçalar için gerekli kaynağı bulduklarını bildirdi.

F-35 uçağındaki turbo makine ne işe yarıyor?

Turbo makine, bir yardımcı güç ünitesini ve bir hava döngü makinesini tek bir ekipman parçasına entegre ediyor. Turbo makine ayrıca, yer bakımı, ana motor çalıştırma ve acil durum gücü için elektrik tedarik ederken, yer bakımı sırasında termal yönetim sistemi için basınçlı hava sağlıyor.

Honeywell Sözcüsü Adam Kress ise yaptığı yazılı açıklamada, şirketin tüm müşteri sözleşme gereksinimlerini karşılayan, yüksek kaliteli ürünler sağlama konusunda kararlı olduğunu belirtti.

Üretime katılan diğer şirketlerle birlikte istişare içinde çalıştıklarını belirten Kress, F-35’te kullanılmak üzere tedarik edilen ürünlerde verilen taahhütleri yerine getirmek için yine bu şirketlerle yakın işbirliği içinde çalıştıklarını vurguladı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Çin’den Birleşmiş Milletler’in Sincan Raporuna Tepki

Çin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin (BMİHYK) Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki hak ihlallerine işaret eden raporuna dair açıklama yaptı. Dışişleri Bakanı Cao Licien, Pekin’deki günlük basın toplantısında, “raporun ABD ve bazı Batılı güçlerce planlandığını ve üretildiğini” söyledi.

Bianet’te yer alan habere göre, Licien, “BMİHYK’nın Çin karşıtı güçlerin siyasi planlarına göre değerlendirme yaptığını” ileri sürdü. Raporun yasa dışı olduğunu ve hiçbir güvenilirliğinin olmadığını savunan Cao, “Bu, ABD ve bazı Batılı güçlerin Çin’i stratejik olarak çevrelemek üzere Sincan’ı siyasi araç olarak kullanma amacına hizmet eden bir dezenformasyon yığınıdır” dedi.

Cao, raporun yasa dışı olduğunu ve hiçbir güvenilirliğinin olmadığını öne sürerek, “BMİHYK, bir kez daha, ABD ve bazı Batılı güçlerin gelişmekte olan ülkeleri kendi hizasına sokma çabasının suç ortağı olmuştur” diye konuştu.

AB’den kınama

Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin açıkladığı raporun içeriğini değerlendireceğini, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları ihlallerini bir kez daha kınadığını bildirdi.

AB Komisyonu sözcülerinden Nabila Massrali, dünkü günlük basın toplantısında, AB’nin, BM Ofisinin söz konusu insan haklarının ihlaliyle ilgili endişelerini yayınlanmasını memnuniyetle karşıladığını söyledi:

“Şu anda raporun içeriğini değerlendiriyoruz ve zamanı geldiğinde tepkimizi yayınlayacağız. Ancak daha önce de söylediğimiz gibi AB, Sincan ve Çin’in diğer bölgelerindeki insan hakları ihlallerini, özellikle Uygurlara ve ulusal, dini ve etnik azınlıklara yönelik zulmü şiddetle kınamaktadır.”

Massrali, AB’nin Sincan sorununu Çinli yetkililerle yıllardır görüştüğünü, bu yılın başlarındaki AB-Çin zirvesi ve en yüksek düzeydeki ikili görüşmeler de dahil olmak üzere belirli forumlarda gündeme getirdiğini vurguladı.

Raporda ne var?

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BMİHYK), uzun süredir beklenen Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları ihlallerine dair raporunu önceki gün yayınladı.

Raporda Sincan bölgesinde “terör ve aşırılıkla mücadele adı altında ciddi insan hakları ihlalleri işlendiği” ve bu ihlallerin “insanlık suçu teşkil edebileceği” değerlendirmesine yer verildi.

Komiserlikten 10 Aralık 2021’de yapılan açıklamada, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Çin’in uygulamalarına ilişkin raporun haftalar içinde açıklanacağı duyurulmuştu. Açıklamanın ardından aylar geçmesine rağmen raporun yayımlanmaması, Uygur Türkleri başta olmak üzere uluslararası hak örgütlerinden tepki görmüştü.

48 sayfalık rapor için Sincan’da yaşayan 23 Uygur, 16 Kazak ve 1 Kırgız Türküyle detaylı mülakat yapıldı. Konuşulan isimlerden 26’sı, 2016’dan bu yana belirli aralıklarla ya keyfi tutuklandığı ya da Çin’in yeniden eğitim kamplarında çalıştırıldığını anlattı.

Raporda, “Hak ihlallerinin dayandırıldığı terörle mücadele kanunları, uluslararası insan hakları norm ve standartları açısından oldukça sorunludur. Bölgedeki yetkililere geniş soruşturma, yasaklama ve baskı imkanı tanıyan bu yasada belli belirsiz, geniş ve ucu açık tanımlamalar bulunmaktadır” dendi.

Bölgedeki yeniden eğitim kamplarında tutulanlara yönelik muamelenin endişe verici olduğu, işkence, kötü muamele ve zorunlu tıbbi tedavi uygulandığına dair raporların güvenilir bulunduğu belirtilen raporda, Komiserliğin eriştiği belgelerin, söz konusu hak ihlallerinin net bilançosunu çıkarmaya yetmeyeceği fakat “yeniden eğitim kamplarındaki ayrımcı ortamın, bu tesislerde insan hakları ihlallerinin geniş eksende yaşandığını doğrulayacak yeterlilikte olduğu” kaydedildi.

Yeniden eğitim kamplarında tutulan Müslüman azınlığa mensup kişilerin temel insan haklarından mahrum edildiği belirtilen rapora göre, “Dini kimlik, ifade, mahremiyet ve hareket özgürlükleri usulsüzce yasaklanmıştır.”

Paylaşın

BM’den Çarpıcı ‘Sincan’ Raporu: Kamplardaki Muamele Endişe Verici

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları ihlallerine dair raporunu açıkladı. Geçen yıl açıklanması beklenen raporda çarpıcı bilgilere yer verildi.

48 sayfalık raporda, Sincan’da yaşayan 23 Uygur, 16 Kazak ve 1 Kırgız Türküyle detaylı mülakat yapıldığı, konuşulan isimlerden 26’sının 2016’dan bu yana belirli aralıklarla ya keyfi tutuklandığı ya da Çin’in yeniden eğitim kamplarında çalıştırıldığı bilgisi yer alıyor.

“Terörle mücadele kanunları sorunlu”

Raporda Sincan bölgesinde “terör ve aşırılıkla mücadele adı altında ciddi insan hakları ihlalleri tespit edildiği” ve “bu ihlallerin insanlık suçu teşkil edebileceği” vurgulandı:

“Hak ihlallerinin dayandırıldığı terörle mücadele kanunları, uluslararası insan hakları norm ve standartları açısından oldukça sorunludur. Bölgedeki yetkililere geniş soruşturma, yasaklama ve baskı imkanı tanıyan bu yasada belli belirsiz, geniş ve ucu açık tanımlamalar bulunmaktadır.”

İşkence, kötü muamele ve zorunlu tedavi

Bölgedeki “yeniden eğitim kamplarında” tutulanlara yönelik muamelenin endişe verici olduğu, işkence, kötü muamele ve zorunlu tıbbi tedavi uygulandığına dair raporların güvenilir bulunduğu belirtildi.

BM Komiserliği, eriştiği belgelerin, söz konusu hak ihlallerinin net bilançosunu çıkarmaya yetmeyeceğini fakat yeniden eğitim kamplarındaki ayrımcı ortamın, bu tesislerde insan hakları ihlallerinin geniş eksende yaşandığını doğrulayacak yeterlilikte olduğunu açıkladı.

Yeniden eğitim kamplarında tutulan Müslüman azınlığa mensup kişilerin temel insan haklarından mahrum edildiği kaydedildi: “Dini kimlik, ifade, mahremiyet ve hareket özgürlükleri usulsüzce yasaklanmıştır.”

Çin hükümetine çağrı

Rapora göre, Çin’in Sincan’daki baskıcı ve ayrımcı uygulamalarının etkisi sınırları aştı, tutuklamalar ve eğitim kamplarında zorla çalıştırmalardan ötürü birçok kişi ailesinden ayrıldı veya baskı ortamından ötürü ülkelerini terk etmek zorunda kaldı.

Raporun sonunda Çin hükümetinden şu taleplerini yerine getirmesi istendi:

  • Yeniden eğitim kampları, cezaevleri ve benzeri tutukluluk merkezlerinde keyfi tutulanların derhal serbest bırakılması,
  • Sincan’da aile mensuplarının haber alamadığı kişilerin nerede olduğuna dair bilgi verilmesi,
  • Terörle mücadele, ulusal güvenlik ve azınlık haklarına dair yasaları gözden geçirecek çalışma planı oluşturulması,
  • Yeniden eğitim kamplarındaki hak ihlallerinin ivedilikle araştırılması,
  • Bölgedeki cami, tapınak ve mezarlıkların yıkıldığına dair iddialara somut veriler sunularak açıklık getirilmesi.

Geçen yıl açıklanması bekleniyordu

Komiserlikten 10 Aralık 2021’de yapılan açıklamada, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Çin’in uygulamalarına ilişkin raporun haftalar içinde açıklanacağı duyurulmuştu.

Açıklamanın ardından aylar geçmesine rağmen raporun yayımlanmaması, Uygur Türkleri başta olmak üzere uluslararası hak örgütlerinden tepki gördü.

23-28 Mayıs’ta Çin’e giden ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni de ziyaret eden Bachelet, ziyaretin ardından Çin’in başkenti Pekin’de düzenlediği basın toplantısında, raporun ne zaman açıklanacağına ilişkin bilgi vermemişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Çin, Kuraklıkla Başa Çıkmak İçin ‘Bulut Tohumlamaya’ Başladı

Çin, iki aydan fazla süredir tarım ve hayvancılığı tehdit eden, bazı bölgelerde elektrik üretiminde kesintilere sebep olan şiddetli kuraklık ve rekor kıran sıcak hava dalgasıyla baş etmeye çalışıyor.

Ülkenin orta ve güneybatı bölgelerinde yağışları artırmak amacıyla bulut tohumlama yapılıyor.

Çin Ulusal İklim Merkezi’ne göre, 64 gün süren bu dönem ülkede 1961’den bu yana yaşanan en uzun sıcak hava dalgası olarak kaydedildi.

Asya’nın en uzunu olan Yangtze Nehri’nin su seviyesi rekor derecede azaldı.

Ülkenin bazı bölgelerine normalin yarısından daha az yağış düştü.

Yetkililer, hidroelektrik rezervlerinin yarı yarıya azaldığını söylüyor.

Bu durum enerji şirketlerini de baskı altında bıraktı.

Yerel basın, kuraklıktan etkilenen Yangtze Nehri çevresindeki illerde, yağmursuzlukla mücadele etmek için bulut tohumlama operasyonlarına yöneldiğini bildiriyor. Yani bulutlardan düşen yağış miktarını artırmak için havaya çeşitli kimyasal maddeler yayacak roketler fırlatılıyor.

Elektrik sıkıntısı

Siçuan eyaleti ve komşu illerdeki sıcaklıklar 40 santigrat dereceyi aştı.

Reuters’ın yerel gazete Sichuan Daily’den aktardığına göre, eyaletteki devlet dairelerinden klimalarını 26 derecenin altında tutmaları ve çalışanlardan mümkünse asansör yerine merdiven kullanmaları istendi.

Milyonlarca bölge sakini de elektrik kesintilerine maruz kalıyor.

Yerel basında çıkan haberlere göre, eyalette bulunan yaklaşık 5,4 milyon kişinin yaşadığı Dazhou şehrinde elektrik kesintileri üç saat kadar sürebiliyor.

Ayrıca eyaletteki fabrikalar, güç kaynaklarını evlere yönlendirmek için alınan acil durum önlemlerinin bir parçası olarak, üretimi kesmek veya işi durdurmak zorunda kalıyor.

Siçuan havzası ve orta Çin’in büyük bölümlerinde yüksek sıcaklıkların 26 Ağustos’a kadar devam edeceği öngörülüyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın