Birleşmiş Milletler, 2023 Yılı Ortasında Hindistan’ın Nüfusu Çin’i Geçecek

Dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini barındıran Hindistan’ın Haziran ayı sonunda Çin’i geride bırakarak dünyanın en kalabalık ülkesi olması bekleniyor. Hindistan’ın nüfusu Avrupa, Afrika ya da Amerika kıtası ülkelerinin toplam nüfusundan daha fazla.

Nüfusunun yarısı 30 yaşın altında olan Hindistan, önümüzdeki yıllarda dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmaya aday. Hindistan’da tarımla uğraşanların sayısı giderek azalıyor.

İşgücüne katılan milyonlarca insana istihdam yaratma ihtiyacı, hükümetin en önemli sorunlardan biri.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) “8 Milyar Yaşam, Sonsuz Olasılıklar: Haklar ve Tercihler Meselesi” başlıklı “2023 Dünya Nüfusu Durum Raporu” bugün yayımlandı.

UNFPA, Hindistan’ın bu yıl ortasında nüfusunun 1 milyar 428 milyon 600 bin, Çin’in nüfusunun ise 1 milyar 425 milyon 700 bin civarında olacağı tahmininde bulundu.

Dünyanın üçüncü kalabalık ülkesi ABD’nin nüfusunun ise şubat ayı verilerine göre 340 milyona ulaştığı bildirildi.

Çin’in nüfusu 2050’de 1 milyar 317 milyona gerilemesi bekleniyor. Çin Ulusal İstatistik Bürosu, ülke nüfusunun 62 yıl sonra ilk kez 2022’de 850 bin azaldığını açıklamıştı.

Çin’de 2022’de 1000 kişi başına düşen doğum sayısı 6,77’de kalarak, 1961’den bu yana en düşük düzeye geriledi. Bu sayı önceki yıl 7,52’ydi.

UNFPA tarafından 2023 raporu için yaptırılan bir kamuoyu araştırması, Hindistan’ın yanı sıra Brezilya, Mısır ve Nijerya gibi ülkelerde nüfusun “çok büyük ve doğurganlık oranlarının çok yüksek” olduğu yönünde yaygın bir görüşün olduğunu ortaya koydu.

Bu arada bugün yayımlanan UNFPA raporunda, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Mısır, Etiyopya, Hindistan, Nijerya, Pakistan, Filipinler ve Tanzanya olmak üzere toplam 8 ülkenin 2050’ye kadar öngörülen küresel nüfus artışının yarısını oluşturacağı aktarıldı.

Paylaşın

Çin’den Rusya’ya “Silah Desteği Sağlamayacağız” Güvencesi

Çin Dışişleri Bakanı Çin Gang, ülkesinin savaşın taraflarına silah desteği sağlamadığı ve gelecekte de sağlamayacağı güvencesi verdi. Bakan, Çin’in hem askeri hem sivil amaçlı kullanılabilen “çifte kullanımlı” malzemelerin ihracatı konusunda da Çin yasaları uyarınca gerekli kontrolleri yaptığını vurguladı.

DW Türkçe’nin aktardığına göre, Çin Gang, ülkesinin Ukrayna konusundaki rolünün, barışı teşvik ve müzakerelerin önünün açılması için çaba göstermek olduğunu kaydetti.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Çin ziyaretinde Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için atılabilecek adımlar öne çıktı. Baerbock, Çinli mevkidaşı Çin Gang ile iki saate yakın süren görüşmesinde, Pekin yönetiminden savaşın sona ermesi için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin üzerindeki nüfuzunu daha fazla kullanmasını istedi.

Baerbock, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in geçen ay Moskova’ya yaptığı ziyaretin, Rusya üzerinde hiçbir ülkenin Çin kadar etkili olmadığını ortaya koyduğunu belirterek “Çin’in bu nüfuzu nasıl kullanacağına yönelik kararı, Avrupa’nın temel çıkarlarını doğrudan ilgilendirmektedir” dedi.

Çin’in İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde gösterdiği başarıya işaret eden Almanya Dışişleri Bakanı, aynı çabayı, Ukrayna’daki saldırganlığı sona erdirmesi ve barışçıl çözüm sürecine dahil olması için Rusya nezdinde de göstermesini istedi.

Çin’in Ukrayna savaşıyla ilgili olarak şimdiye kadar gerek resmi açıklamalarda gerekse Şubat ayında açıkladığı tutum belgesinde Rusya’ya doğrudan savaşı durdurma çağrısı yapmamasını anlayamadığını söyleyen Baerbock, “Bir o kadar önemli bir konu, Rusya’ya silah sevkiyatına izin verilmemesi ve çifte kullanımlı malzemelerin savaşta kullanılmasının önlenmesidir” diye konuştu.

“Silah desteği sağlamayacağız” güvencesi

Çin Dışişleri Bakanı Çin Gang ise ülkesinin savaşın taraflarına silah desteği sağlamadığı ve gelecekte de sağlamayacağı güvencesi verdi. Bakan, Çin’in hem askeri hem sivil amaçlı kullanılabilen “çifte kullanımlı” malzemelerin ihracatı konusunda da Çin yasaları uyarınca gerekli kontrolleri yaptığını vurguladı. Çin Gang, ülkesinin Ukrayna konusundaki rolünün, barışı teşvik ve müzakerelerin önünün açılması için çaba göstermek olduğunu kaydetti.

Baerbock’un Çinli mevkidaşı Çin ile görüşmesinde Tayvan konusunda yaşanan gerginlik de gündeme geldi. Tayvan’da askeri bir çatışmayı tüm dünya için bir “felaket senaryosu” olarak nitelendiren Baerbock, Almanya’nın “Tek Çin” politikasına bağlı olduğunun altını çizdi.

Tek Çin politikası, Tayvan’ın Çin’in parçası olarak kabul edilmesi ve Tayvan ile diplomatik ilişkiler kurulmaması anlamına geliyor. Anlaşmazlıkların sadece barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğine vurgu yapan Baerbock, statükonun şiddet yoluyla değiştirilmesinin kabul edilemeyeceğini kaydetti.

“Hiçbir dış müdahaleye müsamaha göstermeyiz”

Alman Bakan, küresel ticaretin yüzde 50’sinin Tayvan Boğazı üzerinden yapıldığına işaret ederek bölgede istikrarsızlığın son derece ciddi sonuçlar doğuracağını belirtti. Baerbock, bu tür bir şok dalgasının yol açacağı ekonomik krizden Çin’in de etkileneceği uyarısında bulundu.

Çin Gang ise Tayvan’ın Çin’in bir parçası olduğunu vurgulayarak ülkesinin Tayvan konusunda hiçbir dış müdahaleye müsamaha göstermeyeceğini kaydetti. Çin, “Diğer devletler ‘Tek Çin’ ilkesine gerçekten saygı duyuyorsa Tayvan’daki ayrılıkçı faaliyetleri reddetmeleri gerekir. Sorunların temelinde bağımsızlık çabaları yatmaktadır. Çin, topraklarının tek karışından vazgeçmeyecektir” ifadelerini kullandı.

Uluslararası hukuk açısından Çin’in parçası olarak kabul edilen 23 milyon nüfuslu Tayvan, 70 yıldır demokratik yollarla seçilen bağımsız hükümetler tarafından yönetiliyor. Çin son dönemde, dış müdahale durumunda askeri güç kullanımına başvurma tehdidinde bulunurken ABD, Çin’in askeri müdahalesi durumunda Tayvan’a savunma desteği vereceğini açıklamıştı.

Paylaşın

“Dünyanın En Kalabalık Ülkesi” Ne Zaman Hindistan Olacak?

Anketler ve doğum ve ölüm raporları gibi verilerden elde edilen matematiksel hesaplamalar, Hindistan’ın bu ayın ortasında Çin’i geçerek dünyanın en kalabalık ülkesi olacağını öngörüyor.

Ancak demografi uzmanları, verilerin belirsiz olduğu ve güncellenebileceği uyarısında bulunuyor. Birleşmiş Milletler nüfus tahminleri sorumlusu Patrick Gerland, “Bu kaba bir tahmin” diyor.

Demografi uzmanları, Hindistan’ın dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i ne zaman geçeceğini tam olarak bilmiyor. Bunun nedeni, uzmanların bu değerlendirmeyi yapmak için tahminlerden dayanak alması. Ancak Hindistan’ın çok yakında artık dünyanın en kalabalık ülkesi olacağına kesin gözüyle bakıyor ya da hatta belki de çoktan bu unvanı ele geçirdiğini düşünüyor.

Çin, Birleşmiş Milletler nüfus verilerinin tutulmaya başlandığı yıl olan 1950’den bu yana dünyanın en kalabalık ülkesi olarak biliniyor. Hem Çin hem de Hindistan, 1 milyar 400 milyondan fazla nüfusa sahip. Bu iki ülkenin toplam nüfusu, dünyadaki 8 milyar kişinin üçte birinden fazlasını oluşturuyor.

Belçika’daki Louvain Katolik Üniversitesi’nden demografi uzmanı Bruno Schoumaker, “Hindistan’ın dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’i ne zaman geçeceğini tam olarak bilmemiz imkansız. Sadece Hindistan’ın değil, Çin’in nüfusuyla ilgili belirsizlik var” dedi.

Anketler ve doğum ve ölüm raporları gibi verilerden elde edilen matematiksel hesaplamalar,, Hindistan’ın bu ayın ortasında Çin’i geçerek dünyanın en kalabalık ülkesi olacağını öngörüyor. Ancak demografi uzmanları, verilerin belirsiz olduğu ve güncellenebileceği uyarısında bulunuyor. Birleşmiş Milletler nüfus tahminleri sorumlusu Patrick Gerland, “Bu kaba bir tahmin” diyor.

Hindistan’ın bu on yılın sonlarına kadar dünyanın en kalabalık ülkesi olacağı tahmin edilmiyordu. Ancak Çin’in doğurganlık oranındaki düşüş, Hindistan’ın dünyanın en kalabalık ülkesi olma yolundaki zamanlamayı hızlandırdı.

Hesaplamalar nasıl yapılıyor?

BM Nüfus Bölümü’nden demografi uzmanları, en güncel olduğuna inandıkları nüfus sayılarını elde etmek için, geniş kapsamlı veri kaynaklarına dayanan tahminler yürütüyor. Bu hesaplamalar için kullanılan verilerin son güncellemesi hem Hindistan hem de Çin için 2022 yılı Temmuz ayına ait.

Abu Dabi’deki Halife Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Profesör Stuart Gietel-Basten, nüfus uzmanlarının daha sonra Hindistan nüfusunun Çin nüfusunu ne zaman geçtiği sonucuna varmak için Stuart Gietel-Basten, “Elbette gerçek olan, bunların sadece birer tahmin olmasıdır. Ama en azından görece somut ve tutarlı metodolojiye dayanıyor” dedi.

Hem Hindistan hem de Çin’in nüfus verilerinin temelinde, her on yılda bir yapılan nüfus sayımları yatıyor. Çin’de son nüfus sayımı 2020 yılında yapıldı. Nüfus uzmanları, 2020’den bu yana Çin nüfusundaki artışı hesaplamak için doğum ve ölüm raporlarıyla diğer idari verileri kullandı.

Hindistan’daysa son nüfus sayımı 2011’de yapıldı. Ülkede 2021’de yapılması öngörülen son sayım, COVID-19 pandemisi nedeniyle ertelenmişti. Merkezi Yeni Delhi’de bulunan Hindistan Nüfus Vakfı’ndan Alok Vajpeyi, kapıdan kapıya sayımın on yıldan uzun süredir yapılmamış olduğunu, bunun yerine anketlerin boşluğu doldurması için devreye girdiğini söyledi.

Bu anketlerin en önemlisi, Hindistan’da doğum, ölüm, doğurganlık ve diğer verileri içeren geniş kapsamlı nüfus anketi olan Örnek Kayıt Sistemi.

BM Nüfus Fonu’nun Hindistan temsilcisi Andrea Wojnar, anketteki sayıların doğruluğundan emin olduklarını “çünkü anketin çok sağlam bir metodoloji kullandığını” kaydetti.

Hindistan neden öne geçiyor?

Çin hükümetinin yedi yıl önce tek çocuk politikasından geri adım atmasına rağmen ülke nüfusu yaşlanıyor ve nüfus büyümesinde durgunluk yaşanıyor. Hükümet, iki yıl önce de çiftlerin üç çocuk sahibi olabileceğini açıklamıştı.

Hindistan ise son 30 yıldır daha genç nüfusa ve daha yüksek doğurganlık oranına sahip. Ülkedeki bebek ölümleri oranıysa geriliyor.

Hindistan’da her yıl doğan bebek sayısı tüm ülkelerden daha fazla. Texas A&M Üniversitesi’nden sosyoloji profesörü Dudley Poston, Jr., Çin’deki demografik eğilimin ise her yıl ölenlerin sayısının doğanların sayısından fazla olduğu Avrupa ülkeleriyle benzerlik gösterdiğini söylüyor.

Dünyanın en kalabalık ülkesi olmak, bazı sosyal ve ekonomik sonuçları da beraberinde getiriyor. Hindistan için bu, ekonomik faaliyetleri körükleyen büyüyen bir işgücü anlamına geliyor. Çin içinse bu, yaşlanan nüfusu destekleyecek çalışma yaşındaki yetişkin sayısının azalması demek.

Washington’daki Nüfus Referans Bürosu’ndan Toshiko Kaneda’ya göre bir ülkede düşük doğum oranı kaydedildiğinde hükümetin daha fazla doğumu teşvik edici uygulamalara gitmesine rağmen nüfus büyümesini yeniden sağlamak genellikle zor oluyor.

Halife Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Profesör Stuart Gietel-Basten, “Psikolojik olarak Hindistan’la diğer alanlardaki rekabet de göz önünde bulundurulduğunda dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi olmak, Çin için zor olacak. Dünyanın en kalabalık ülkesi unvanının Hindistan’a geçmesi, insanlık tarihi açısından önemli bir dönüm noktası” dedi.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Çin’den Tayvan’a Gözdağı

Tayvan’ın kendi topraklarının parçası olduğunu savunan Çin ile Tayvan arasında gerilim yükseliyor. Son olarak, dokuz Çin uçağının muharebeye hazırlık devriye görevi için Tayvan Boğazı’nda Çin ve Tayvan’ı birbirinden ayıran gayriresmi orta sınırı geçtiği bildirildi.

Çin, Soğuk Savaş’ın en şiddetli dönemlerinin yaşandığı 1954’te Amerikalı bir general tarafından hazırlanan Tayvan Boğazı orta sınırını resmi olarak kabul etmedi. Ancak Çin ordusu kısa zamana kadar Çin ve Tayvan’ı ayıran bu gayriresmi deniz sınırını ihlal edici hamlelerde bulunmamıştı.

Çin yönetimi, Tayvan lideri Tsai Ing-wen’in ABD’de Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’le görüşmesi halinde bunu provokasyon olarak nitelendirip karşılık vereceklerini duyurmuştu.

Çin, Amerika’nın Tayvan’a verdiği desteği arttırdığını kabul ediyor ve bundan ötürü öfke duyuyor.

Tsai Ing-wen, Orta Amerika ziyaretine başlamadan önce Çarşamba günü ABD’de mola vermişti.

Tayvan Cumhurbaşkanı’nın Taipei’ye dönmeden önce önümüzdeki hafta Los Angeles’ta vereceği mola sırasında ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’yle görüşmesi bekleniyor. Çin, bu görüşmenin gerçekleşmesi halinde buna misilleme yapacağını kaydetmiş ancak ayrıntı vermemişti.

Tayvan Savunma Bakanlığı, dokuz Çin uçağının Tayvan Boğazı’ndaki gayriresmi orta sınırın kuzey, orta ve güney noktalarını aştığını kaydetti.

Bakanlık, Tayvan silahlı kuvvetlerinin, “anlaşmazlıkları tırmandırmama ya da anlaşmazlığa yol açmama” ilkesi çerçevesinde durumu gözlemlemek için kendi uçak ve gemilerini kullandığını bildirdi.

Tayvan Savunma Bakanlığı açıklamasında, “Komünist ordunun kuvvetlerini harekete geçirmesi Tayvan Boğazı’nda kasti gerginliğe yol açtı. Bu durum barış ve istikrara zarar vermekle kalmadı, bölgesel güvenlik ve ekonomik kalkınmayı da olumsuz etkiledi” dedi. Bakanlık “bu gibi mantıksız eylemleri” kınadığını kaydetti.

Çin’den konuya ilişkin açıklama gelmedi.

Tayvan Cumhurbaşkanı Tsai, 2019 yılından beri Amerikan topraklarında verdiği bu ilk molada dün New York’taki düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada, tırmanan gerginliklerin sorumlusunun Çin olduğunu belirtti.

Tsai, “Çin kasten gerginlikleri tırmandırıyor ancak Tayvan buna her defasında itidalle karşılık veriyor. Tüm dünya sorumluluk sahibi tarafın Tayvan olduğunu görebilir” dedi.

Güvenlikten sorumlu üst düzey Tayvanlı bir yetkili, Reuters haber ajansına, Çin uçağının, Tayvan Boğazı’ndaki orta sınırı “hafif” geçtiğini, Çin gemilerinin olağandışı seyirde bulunmadığını söyledi.

Çin, Temsilciler Meclisi’nin eski Başkanı Nancy Pelosi’nin geçen Ağustos’ta Taipei’ye ziyareti sonrasında Tayvan civarında savaş oyunları sahnelemiş ve o dönemden bu yana daha düşük seviyede askeri faaliyetlerine devam etmişti.

Tayvanlı yetkili, yabancı siyasi liderlere ve iş adamlarına karşı hoş görünme çabasına giren Çin’in benzer büyük çaplı askeri tatbikatları yineleme olasılığının düşük olduğunu, askeri gerginlikleri tırmandırmanın tüm dünyaya “çelişkili mesajlar” vermek anlamına geleceğini söyledi.

Kaynak, “Ancak Çin’in olası mantıksız davranışlarına karşı tüm hazırlıklarımızı yaptık. Uluslararası toplum Tayvan’a ilgi gösterdikçe Çin’in rahatsızlığı artıyor” şeklinde konuştu.

Bugün Taipei’de gazetecilere konuşan Tayvan Başbakanı Chen Chien-jen, Tayvan’ın dünyaya açılma hakkı olan “demokratik bir ülke” olduğunun altını çizdi.

Chen Chien-jen, Pekin’in misilleme tehdidine ilişkin bir soruya, “Umarım Çin kışkırtıcı olma bahanesi aramaz. Çin’in otoriter yayılma girişimi gereksiz sorunlara yol açar. İşte görüyorsunuz bugün burada yine aynı çağrıyı yapıyor ve Çin’in kışkırtıcı eylemlerini azaltmasını söylüyoruz” dedi.

Çin – Tayvan gerginliği

II. Dünya Savaşı sonrasında Çin’de Milliyetçi Parti ve Komünist Parti arasındaki iç savaş Komünist Parti’nin zaferiyle sonuçlanmıştı. Mağlubiyetin ardından Milliyetçi Parti liderleri Tayvan’a sığınmıştı.

Soğuk Savaş nedeniyle Batı’yla ilişkilerini koparan Çin’i 1970’lerin başına kadar Birleşmiş Milletler’de (BM) Tayvan ya da resmi adıyla Çin Cumhuriyeti temsil ediyordu.

BM’nin 1971’de aldığı Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıma kararı gerginliği yeni bir boyuta taşımıştı. Kararın ardından Tayvan, BM’den çıkarılmıştı.

Pekin yönetimi, “tek Çin” ilkesini benimseyerek Tayvan’ın kendi topraklarının parçası olduğunu savunuyor. Buna göre Çin, boğaz ve çevresindeki askeri varlığının yanı sıra Tayvan’ın ülkelerle diplomatik ilişkiler kurmasına, BM’de ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine karşı çıkıyor.

Tayvan ise o günden bu yana bağımsızlık arayışını farklı biçimlerde sürdürüyor.

Paylaşın

Çin’den ABD’ye ‘Tayvan’ Tehdidi: Karşılık Veririz

Pekin ile Washington arasında Tayvan gerilimi yükseliyor. Son olarak, Çin yönetimi, Tayvan lideri Tsai Ing-wen’in ABD’de Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’le görüşmesi halinde bunu provokasyon olarak nitelendirip karşılık vereceklerini duyurdu.

Tayvan lideri Tsai Ing-wen ise Pekin yönetiminden korkmadıklarını belirterek, “Tayvan’ın dünyaya açılma kararlılığı daha da güçlenecek. Biz sakin, kendinden emin, boyun eğmeyen ve kışkırtıcı davranmayan bir ülkeyiz. Uluslararası toplum Tayvan’a ihtiyaç duyduğunda, Tayvan katkı sağlayacaktır. Tayvan zorluklarla karşılaştığındaysa müttefikleri Tayvan’ı destekleyecektir” dedi.

Washington ise Tsai’nin Belize ve Guatemala’ya düzenleyeceği ziyaretlerde ABD’ye de uğramasının normal olduğunu savunarak, Pekin yönetiminin bunu saldırgan bir tavır sergilemek için bahane olarak kullanmaması gerektiğini bildirmişti.

Çin’in Tayvan İlişkileri Ofisi Sözcüsü Zhu Fenglian, bugün yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: Tsai, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı McCarthy’yle temasa geçerse, bu tek Çin ilkesini ciddi şekilde ihlal eden, Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne zarar veren ve Tayvan Boğazı’nda barışla istikrarı yok eden bir başka provokasyon olacaktır. Buna tamamen karşı çıkıyoruz ve mücadele etmek için kesinlikle önlemler alacağız.

Tsai, bugün başlattığı 10 günlük ziyaret programı kapsamında Belize ve Guatemala’yı ziyaret edecek. Yola çıkmadan önce yaptığı açıklamada Tayvan lideri, Pekin yönetiminden korkmadıklarını belirterek şunları söyledi:

Tayvan’ın dünyaya açılma kararlılığı daha da güçlenecek. Biz sakin, kendinden emin, boyun eğmeyen ve kışkırtıcı davranmayan bir ülkeyiz. Uluslararası toplum Tayvan’a ihtiyaç duyduğunda, Tayvan katkı sağlayacaktır. Tayvan zorluklarla karşılaştığındaysa müttefikleri Tayvan’ı destekleyecektir.

Tayvan liderinin ziyaretlerinde New York’ta ve Kaliforniya eyaletindeki Los Angeles’ta temaslarda bulunması da bekleniyor. Öte yandan Tsai’nin Cumhuriyetçi McCarthy’le görüşeceği henüz resmi kaynaklar tarafından doğrulanmadı.

Washington ise Tsai’nin Belize ve Guatemala’ya düzenleyeceği ziyaretlerde ABD’ye de uğramasının normal olduğunu savunarak, Pekin yönetiminin bunu saldırgan bir tavır sergilemek için bahane olarak kullanmaması gerektiğini bildirmişti.

Eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin ağustosta Tayvan’ı ziyaret etmesi Pekin’den büyük tepki toplamış, Çin Halk Kurtuluş Ordusu adanın etrafını sararak büyük askeri tatbikatlar düzenlemişti.

Kimliğini paylaşmayan bir ABD’li üst düzey yetkili de Birleşik Krallık’ın önde gelen gazetelerinden Guardian’a açıklamasında, Washington’ın McCarthy-Tsai görüşmesiyle tansiyonun artmasını istemediğini belirtti.

Çin – Tayvan gerginliği

II. Dünya Savaşı sonrasında Çin’de Milliyetçi Parti ve Komünist Parti arasındaki iç savaş Komünist Parti’nin zaferiyle sonuçlanmıştı. Mağlubiyetin ardından Milliyetçi Parti liderleri Tayvan’a sığınmıştı.

Soğuk Savaş nedeniyle Batı’yla ilişkilerini koparan Çin’i 1970’lerin başına kadar Birleşmiş Milletler’de (BM) Tayvan ya da resmi adıyla Çin Cumhuriyeti temsil ediyordu.

BM’nin 1971’de aldığı Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıma kararı gerginliği yeni bir boyuta taşımıştı. Kararın ardından Tayvan, BM’den çıkarılmıştı.

Pekin yönetimi, “tek Çin” ilkesini benimseyerek Tayvan’ın kendi topraklarının parçası olduğunu savunuyor. Buna göre Çin, boğaz ve çevresindeki askeri varlığının yanı sıra Tayvan’ın ülkelerle diplomatik ilişkiler kurmasına, BM’de ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine karşı çıkıyor.

Tayvan ise o günden bu yana bağımsızlık arayışını farklı biçimlerde sürdürüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Çin’den 22 Ülkeye 240 Milyar Dolar Kredi

Çin son 20 yılda aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkeye 240 milyar dolar kredi sağladı. IMF ve ABD’nin sağladığı kredilere oranla Çin’in kredilerinin hacimsel olarak daha az olmakla birlikte son yıllarda önemli artış görüldüğüne işaret edildi.

Çin’in son 20 yıl içinde verdiği dış kredilerde özellikle 2016 ila 2021 yılları arasında büyük artış görülürken, son 20 yıldaki kredilerin yüzde 80’inin bu dönemde verildiği belirlendi.

Çin son 20 yıl içinde kalkınmakta olan 22 ülkeye 240 milyar dolar tutarında kredi sağladı. Dünya Bankası, Harvard Kennedy Okulu, AidData ve Küresel Ekonomi İçin Kiel Enstitüsü tarafından kaleme alınan 40 sayfalık rapor, ilginç saptamaları ve uyarıları içeriyor.

Buna göre Çin’in son 20 yıl içinde verdiği dış kredilerde özellikle 2016 ila 2021 yılları arasında büyük artış görülürken, son 20 yıldaki kredilerin yüzde 80’inin bu dönemde verildiği belirlendi.

Rapora göre kredilerin önemli bir kısmı, Çin’in Yeni İpek Yolları projesi üzerinde yer alan Arjantin, Moğolistan, Mısır, Pakistan Sri Lanka ve Türkiye gibi ülkelere gitti.

Raporda, Çin’in krediyi kullanan ülkelerin temerrüde düşmekten kaçınmasına ve en azından kısa vadede kredilerini geri ödemeye devam etmesine yardımcı olan bir sistem geliştirdiği bildirildi.

Raporda, IMF ve ABD’nin sağladığı kredilere oranla Çin’in kredilerinin hacimsel olarak daha az olmakla birlikte son yıllarda önemli artış görüldüğüne işaret edildi.

Çin’in 150’den fazla ülkenin katılmasını öngördüğü bu proje, uluslararası alanda yoksul ülkelere yüklediği tehlikeli borç nedeniyle ciddi eleştiri konusu oluyor.

Çin hükümeti salı günü konuyla ilgili eleştirileri reddetti ve bunun “Çin’in borç tuzağı olduğu”, “kredilerin şeffaf olmadığı” suçlamasını getirenleri “Çin’i karalamakla” suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, “Çin hiç kimseyi borç almaya zorlamadı, hiçbir ülkeyi ödemeye zorlamadı, kredi anlaşmalarına siyasi koşul koymadı ve bu sistemde siyasi çıkar yok.” diyerek suçlamaları reddetti.

AFP’ye göre, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve salgının getirdiği olumsuz etkiler kredi alan ülkelerin bir bölümünde bunları geri ödemeyi sorun haline getirdi.

Raporda, Çin’in kurtarma kredilerinin neredeyse tamamı düşük ve orta gelirli Kuşak ve Yol ülkeleri için olduğu belirtilirken, bu ülkelerin Çin bankalarına önemli borçları olduğu kaydedildi.

IMF bu tür kredilere yüzde 2 faiz karşılığı verirken, Çin’in ise ortalama yüzde 5’lik faiz karşılığı verdiği bildiridi.

Asya ile Avrupa arasında önemli ticaret hattı olan İpek Yolu’nun modern versiyonu ‘Kuşak ve Yol Girişimi’ karadan ve denizden olmak üzere üç kıta arasında çifte koridor oluşturacak.

Girişimin arkasında bulunan Çin, 1 trilyon dolarlık projenin Avrupa, Asya ve Afrika arasındaki ticari kanalları açmayı hedeflediğini savunuyor.

Pekin’i samimi bulmayıp Yeni İpek Yolu’nun arkasında farklı jeopolitik amaçlar olabileceğini savunanlar da var.

Projeyi eleştirenler, kredi ile gelişmekte olan ülkelerin borçlandırılmasını, ihalelerin Çin firmalar üzerinden yürütülmesini ve şeffaflık sorununu tepkilerine gerekçe olarak gösteriyor.

Yeni İpek Yolu ile mevcut lojistik imkanlarla bile ulaşılması zor noktalara gidilmesi hedefleniyor. Dev proje kara üzerinden olan hatta ‘kuşak’, deniz üzerinden olan güzergaha ise ‘yol’ dendiğinden ‘Kuşak ve Yol’ adını taşıyor.

Çin Devlet Başkanı Şi de her fırsatta projenin, parasal dolaşımın arttırılması, karayolu bağlantılarını geliştirme, engelsiz ticareti teşvik etmek, politika iletişimini hızlandırmak ve insanlar ve toplumlar arasındaki anlayışı artırmak gibi 5 ilkesi olduğunu dile getiriyor.

Yeni İpek Yolu’nun hedefi ne?

2013’te projeyi duyuran Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in aktardığı verilere göre ‘ekonomik kemer’ adı verilen demiryolu hattının çevresi 3 milyar kişiye ev sahipliği yapıyor. Hat bu sebepten dolayı dünyanın en büyük ‘ekonomik piyasası’ olarak görülüyor.

Temelde Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlamayı hedefleyen “Kuşak ve Yol” girişimi kara yolları, demir yolları, limanlar ve enerji nakil hatlarını içeren milyarlarca dolarlık altyapı yatırım projelerini kapsıyor.

Proje ilk açıklandığında hayata geçirilebilmesi için onlarca ülkeye 8 trilyon dolar kredi vereceğini duyuran Çin yönetimi bazı kurumlara projenin ilk yıllarında çoktan milyar dolarlar hibe etti:

Hibeler dışında İpek Yolu’nun altyapısı için şu ana kadar 200 milyar doların üzerinde harcama yapan Pekin’in dev projesinin maliyetinin 2027’ye kadar 1,3 trilyon doları bulacağı tahmin ediliyor. Çin’e göre yaklaşık 150 ülke projeye ilgi gösteriyor. Batılı uzmanlar ise bunun 70’i geçmeyeceği görüşünde.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Şi Jinping Üçüncü Kez Çin Devlet Başkanı Seçildi

2013 ve 2018’de iki kez devlet başkanı seçilen ve 10 yıldır görev yapan Şi Jinping, 5 yıllığına yeniden seçildi. Jinping, Çin Halk Cumhuriyeti tarihinde devlet başkanlığını üçüncü dönme taşıyan ilk isim oldu.

Jinping’in yardımcılığına Han Cıng, meclis başkanlığına ise Cao Licı seçildi. Şi, Cao ve Han, yemin ederek görevlerine başladı.

Çin Ulusal Halk Kongresi’nin başkent Pekin’de devam ediyor. Kongrede, tek aday olan Şi Jinping, oybirliğiyle üçüncü kez devlet başkanı seçilmiş oldu.

3 bin üyeli kongrede bugün yapılan oylama yaklaşık bir saat sürdü ve elektronik sayım ise yaklaşık 15 dakikada tamamlandı. Oylamanın ardından Şi Jinping, yemin ederek görevine başladı.

69 yaşındaki Şi’nin önümüzdeki günlerde kabinesini belirlemesi ve Başbakanlık koltuğuna ise yeniden Li Qiang’ın oturması bekleniyor.

Çin’de 2018 yılında cumhurbaşkanlığı görev süresi sınırlaması kaldırılmıştı. Böylece Şi’nin 2013 ve 2018 yıllarının ardından üçüncü kez devlet başkanı seçilmesinin önü açılmıştı.

Batı ile ilişkiler ve ekonomi ön planda

Çin Devlet Başkanı’nın gelecek hafta başında kongrenin genel kurulu sona ermeden bir konuşma yapması ve Batı ile ilişkiler ile ekonomi gibi konulara değinmesi bekleniyor.

Bu haftanın başında Şi, Çin ekonomisinin karşılaştığı zorluklardan ABD ve Batı’yı sorumlu tuttuğu bir konuşma yapmıştı.

Başkanlık rolü büyük ölçüde simgesel olsa da Şi, parti tarafından merkezi askeri komisyon başkanlığına da yeniden seçildi ve Çin ordusu başkomutanı olarak da üçüncü beş yıllık dönemine başladı.

Parlamento ayrıca 66 yaşındaki Zhao Leji’yi yeni parlamento başkanı ve 68 yaşındaki Han Zheng’i de yeni başkan yardımcısı olarak seçti. Her iki isim de Şi’nin Politbüro Daimi Komitesi’ndeki önceki parti liderleri ekibindendi.

Mao’dan sonra ilk isim

Xi, ülkeyi yöneten Çin Komünist Partisinin (ÇKP) Ekim 2022’de düzenlediği 20. Ulusal Kongresi’nde üçüncü kez parti genel sekreterliğine seçilerek Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu Mao Zedong’dan bu yana parti yöneticiliğini iki dönemden fazla sürdüren ilk lider olmuştu.

Tek parti iktidarının olduğu, parti ve devlet yönetiminin iç içe geçtiği Çin’de üst düzey devlet görevleri parti iktidarının uzantısı olarak görülüyor ve aynı yetkililerce yerine getiriliyor. Şi, mevcut haliyle 1982 Anayasası ile kurulan devlet başkanlığı makamında iki dönemden fazla kalan ilk lider oldu.

Şi’den önceki iki lider iki dönemde bırakmıştı

Ancak 1989’de Tienanmın Meydanı’ndaki protestoların yaratığı iç siyasi kriz, parti, devlet ve ordu liderliğinin yeniden tek elde toplanmasını getirdi.

Reform ve dışa açılma siyasetinin izlendiği, yönetimde kurumsallaşma eğiliminin öne çıktığı bu dönemde, devlet başkanlığına iki dönem sınırı getirilmesi iktidarın çatışmasız devrini sağlayacak formül olarak görüldü.

Şi’den önce 1993-2003 yıllarında Ciang Zımin, 2003-2013 yıllarında Hu Cintao, iki dönem devlet başkanlığı yaptıktan sonra devlet ve parti görevlerinden ayrıldı.

Çin liderinin yakın dönemdeki teamüllerden farklı olarak iktidarını üçüncü döneme taşıması, Şi’nin yeni dönemde “tek adam” konumunun pekiştiğinin işareti olarak görülüyor.

Şi’nin “Yeni Dönemde Çin Karakterinde Sosyalizm” adı verilen düşünceleri, Parti Tüzüğü’ne ve Anayasa’ya girmiş, ÇKP’nin 2021’de parti tarihine ilişkin aldığı kararda, Şi, Mao ve Dıng ile birlikte “düşünce kurucu önder” olarak tanımlanmıştı.

Geçen yılki ÇKP Kongresi’nde partinin üst yönetim kadrolarına Şi’ye yakın isimler seçilirken Parti Tüzüğü’nde yapılan değişiklikle Şi’nin partinin “çekirdek lideri” olduğu ve düşüncelerinin ÇKP iktidarına rehberlik edeceği vurgulanmıştı.

Paylaşın

Almanya’dan Çine Net Uyarı: Rusya’ya Silah Verme

Almanya Parlamentosu’nda konuşan Başbakan Olaf Scholz, Çin’i Rusya’ya silah tedarik etmemeye çağırdı. ABD ve müttefikleri, Çin’in Rusya’ya silah tedarik etmeyi düşündüğünü öne sürerken Pekin ise bunu yalanlıyor.

DW Türkçe’nin aktardığına göre, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Çin’i Ukrayna’daki işgalini sürdüren Rusya’ya silah vermemeye davet etti.

Alman parlamentosunda konuşan Scholz, “Çin’e mesajım açık: Moskova’daki nüfuzunuzu Rus askerlerinin çekilmesine yönelik baskı için kullanın. Ve saldırgan Rusya’ya silah tedarik etmeyin” dedi.

Scholz, Pekin’in Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini kınamaktan çekinmesinin de hayal kırıklığı yaşatan bir durum olduğunu ancak Çin’in nükleer gerilimin düşürülmesine yönelik çabalarınıysa takdir ettiğini belirtti.

ABD ve müttefikleri, Çin’in Rusya’ya silah tedarik etmeyi düşündüğünü öne sürüyor. Pekin ise bunu yalanlıyor.

Biden yönetimi, kamuoyuna henüz bu iddiayı kanıtlayacak bir delil sunmadı. Ancak hem ABD Başkanı Joe Biden hem de ABD Dışişleri Antony Blinken Çinli mevkidaşlarıyla yaptıkları ikili görüşmelerde Pekin’i Rusya’ya silah vermemesi konusunda uyarmıştı.

“Kiev’le güvenlik garantilerini konuşuyoruz

Scholz, parlamentodaki konuşmasında ayrıca, Almanya ve müttefiklerinin Ukrayna’da sürdürülebilir bir barış sağlanmasına yönelik güvenlik garantileri konusunda Kiev ile görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.

Almanya Başbakanı, “Ukrayna için sağlanacak güvenlik garantileri konusunda Kiev ve diğer partnerlerle konuşuyoruz” dedi.

“Ancak bu tip güvenlik garantileri Ukrayna’nın bu savaştakendini başarıyla savunduğu varsayımına dayanır” diyen Scholz, Almanya’nın bu nedenle Kiev’e silah temin ederek desteğini sürdüreceğini ifade etti.

Paylaşın

Beyaz Saray: Çin Rusya’ya Silah Sağlarsa Büyük Bedeli Olur

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan, Amerikan CNN televizyonuna yaptığı açıklamada, “Pekin kendi kararlarını kendi vermek zorunda ama silah desteği sağlamayı seçerse bunun Çin’e büyük bedeli olur” dedi.

Sullivan, Amerikalı yetkililerin özel olarak Çinli yetkilileri bu bedelin ne olabileceği konusunda uyardığını söyledi ama bu görüşmelerle ilgili ayrıntı vermedi.

ABD İstihbarat Servisi CIA Direktörü William Burns de Amerika’nın Çin’in Rusya’ya silah desteğini değerlendirdiğinden emin olduğunu belirtti. Burns bu açıklamasını Amerikan CBS televizyonuna yaptı.

CIA Direktörü, “Çin liderliğinin öldürücü silah sağlamayı değerlendirdiğine eminiz. Ayrıca bu konuda nihai bir karar verildiğini de görmüyoruz ve silah nakiyesinin yapıldığına dair kanıt da görmüyoruz” dedi.

Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Antony Blinken Çin’i böyle bir adımı atmayı değerlendirmekle suçlamış, bazı üst düzey Amerikalı yetkililer de bunun ciddi sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Burns de bunun çok riskli ve mantıklı olmayan bir hareket olacağını kaydetti.

Pekin ise Amerika’nın suçlamalarını reddediyor. Çin’e göre Amerika Ukrayna’daki savaşın boyutunu arttırıyor, Pekin’in barış ve diyalogdan yana olduğunu kaydediyor.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, Çin’in değil Amerika’nın savaş alanına silahlar yığdığını belirtmiş ve Washington’ın Pekin’e ne yapması gerektiğini söyleyecek konumda olmadığını kaydetmişti.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de geçtiğimiz günlerde barış önerisi gündeme getirmiş, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski de Xi Jinping’le görüşebileceğinin mesajını vermişti.

Başkan Joe Biden da Çin’in Rusya’ya silah desteği sağlaması durumunda Amerika’nın karşılık vereceğini söylemişti.

Paylaşın

Rusya – Ukrayna Savaşı: Rusya Önemli Askeri Güç Kaybı Yaşıyor

Ukrayna savaşı yüzünden Rusya’nın en modern teçhizatının çoğu da dahil olmak üzere önemli bir askeri güç kaybına uğradığı ortaya çıktı. Rusya, taktik savaş uçaklarının yüzde 6 ila 8 oranında kaybederken, bazı uçak türlerinde ise kayıplar bu yüzde 10 ila 15 arasında değişiyor.

Rus tank filosunun önemli kayba uğradığı “T-72B3” ve “T-72B3M” model tanklarının yaklaşık yarısının ve T-80’lerinin ise çoğunun tahrip olduğu ve bu nedenle Rus ordusunun bu kayıpları telafi etmek için eski teçhizatı sahaya çıkarmak zorunda kaldığı ortaya çıktı.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS) yayımladığı “2023 silah dengesi” başlıklı rapor, Ukrayna savaşı yüzünden Rusya’nın en modern teçhizatının çoğu da dahil olmak üzere önemli bir askeri güç kaybına uğradığını ortaya koydu.

Raporda, Ukrayna’nın yurt dışından gelen askeri yardımlarla ordusunu tamamen modernleştirdiği, Çin’in askeri harcamalarında ise benzeri görülmemiş bir artış görüldüğü bildirildi.

Ukrayna’daki savaşa önemli yer verilen raporda Rusya’nın askeri kayıplarını ilan ettiği seferberlikle kapattığı belirtilirken, bununla birlikte yeni gelen askerlerin tecrübesiz olduğunun altı çizildi.

Rus tank filosunun uğradığı kayba işaret edilen IISS, raporunda, “T-72B3” ve “T-72B3M” model tanklarının yaklaşık yarısının ve T-80’lerinin ise çoğunun tahrip olduğu ve bu nedenle Rus ordusunun bu kayıpları telafi etmek için eski teçhizatı sahaya çıkarmak zorunda kaldığı saptamasında bulunuldu.

IISS’ye göre Rusya, taktik savaş uçaklarının yüzde 6 ila 8 oranında kaybederken, bazı uçak türlerinde ise kayıplar bu yüzde 10 ila 15 arasında değişiyor.

Ukrayna’nın daha az savaş uçağına sahip olduğu ve orantılı olarak daha fazla kayıp yaşadığına işaret eden IISS, Kiev’in taktik savaş uçağı envanterinin ise yaklaşık yarısını kaybettiği tahmininde bulundu.

Ukrayna silahlarını modernleştirdi

Sovyet dönemi silah stoklarından büyük ölçüde yararlanan Ukrayna’nın, Batılı ülkelerden gelen kara silahları tedarikiyle ordusunda bir dönüşüm başlatarak, muharebe yeteneklerini artırdığı kaydedilen raporda, daha modern ekipmanlara almak için yarışan Doğu Avrupa tarafından sağlanan Sovyet dönemi tanklarından da Kiev’e önemli ölçüde sevkiyat yapıldığı vurgulandı.

Çin savunma harcamalarını yüzde 7 artırdı

Raporda NATO’ya üye 20’ye yakın ülkenin savunma harcamalarında veya harcama hedeflerinde acil veya uzun vadeli artışlar açıkladığı kaydedildi.

Çin ordusunun modernleşe çalışmalarının “ABD için ciddi bir endişe kaynağı” yarattığı ifade edilen raporda, Çin’in 2022’deki savunma bütçesinde bir önceki yıla göre eşi görülmemiş yüzde 7’lik bir artış olduğuna dikkat çekildi.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın