BM’den Putin’e “Tahıl Anlaşmasını” Sürdürme Teklifi

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, Karadeniz tahıl anlaşmasını birkaç ay daha sürdürmeye izin vermesi teklifinde bulundu.

BM sözcüsü Stephane Dujarric bugün, Guterres’in dün Putin’e bir mektup göndererek Rus gıda ve gübre ihracatını hızlandırmak ve Ukrayna tahılının Karadeniz’den ihraç edilmesine devam etmek için bir yol teklif ettiğini söyledi.

Stephane Dujarric, “Amaç, Rus Tarım Bankası aracılığıyla mali işlemleri olumsuz etkileyen engelleri ortadan kaldırmak ve aynı zamanda Ukrayna tahılının Karadeniz üzerinden geçişini sürdürmek” dedi.

Daha fazla ayrıntı vermeyen Stephane Dujarric, Guterres’in meseleyle ilgili tüm taraflarla görüştüğünü ve önerilerini Rusya ile değerlendirmeye istekli olduğunu kaydetti.

Reuters haber ajansının bazı kaynaklara dayandırdığı haberine göre BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’e, Ukrayna tahılının Karadeniz’deki limanlardan güvenli ihracatını sağlayan anlaşmanın süresini uzatması karşılığında Rusya’nın tarım bankasının bir alt kolunun uluslararası ödeme sistemi SWIFT’e bağlanmasını teklif etti.

Rusya, kendi tahıl ve gübresinin ihracatı için gereken şartların karşılanmadığı gerekçesiyle, süresi Pazartesi günü dolacak olan anlaşmayı iptal etme tehdidinde bulunmuştu. Anlaşma kapsamında son iki gemiye süre dolmadan önce Odesa limanında tahıl yükleniyor.

Moskova’nın kilit taleplerinden biri, Rus tarım bankası Rosselkhozbank’ın uluslararası ödeme ağı SWIFT’e yeniden bağlanmasıydı.

Avrupa Birliği, geçen yıl Haziran’da Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya’yı SWIFT sisteminden çıkarmıştı. Mayıs ayındaysa bir AB yetkilisi, Rus bankalarının sisteme yeniden dahil edilmesi seçeneğini düşünmediklerini söylemişti.

Ancak üç kaynağa göre AB, tahıl ve gübre ödemeleri için şimdi Rus tarım bankası Rosselkhozbank’ın bir alt kolunu SWIFT sistemine bağlama seçeneğini ele alıyor. Avrupa Komisyonu, konuya ilişkin açıklama talebini yanıtsız bıraktı.

Kremlin ise konuya ilişkin açıklama yapmadı. Rusya’nın gıda ve gübre ürünleri Ukrayna işgali sonrasında Batılı ülkelerin yaptırımlarına tabi olmasa da Moskova, ödemeler, lojistik ve sigorta gibi alanlardaki kısıtlamaların nakliyenin önünde engel oluşturduğunu kaydediyor.

BM yetkilileri, Rusya’nın SWIFT ödeme sistemine erişimi olmadığı bu dönemde Amerikan bankası JPMorgan Chase’in Amerikan hükümetinden güvencelerle bazı Rus tahıl ihracatı ödemelerini işleme koymaya başlamasını sağlamıştı.

BM ayrıca Afrika İhracat-İthalat Bankası Afreximbank’la Rusya’nın Afrika’ya yaptığı tahıl ve gübre ihracatının parasal işlemlerini gerçekleştirmesi için bir platform kurması üzerinde de çalışıyor.

Rusya’nın Ukrayna tahıl anlaşmasından çıkma tehdidi küresel gıda güvenliğine ilişkin korkuları körüklüyor

Rusya’nın Karadeniz tahıl anlaşmasının süresini uzatmayabileceğine ilişkin kaygılar, açlığın pençesindeki ülkelerde Ukrayna gıda ürünlerin ulaşmayacağı korkularını tırmandırdı.

BM; buğday, arpa ve bitkisel yağın önde gelen ihracatçı ülkeleri olan Rus ve Ukrayna’nın özellikle Afrika, Ortadoğu ve bazı Asya ülkelerinin muhtaç olduğu gıda ürünlerini tedarik etmeye devam etmesi için kırılgan anlaşmayı kurtarmaya çalışıyor. Anlaşma, Ukrayna’nın şimdiye kadar 32,8 milyon ton tahılı gelişmekte olan ülkelere göndermesini sağladı.

Rusya’nın anlaşmadan çıkması, Somali, Etiyopya ve Afganistan gibi açlık riski altında olan ve gıda tedariki için Dünya Gıda Programı’na muhtaç olan ülkelerin ana gıda kaynağını kesebilir ve çatışma, ekonomik kriz ve kuraklıkla mücadele eden savunmasız ülkelerin gıda güvenliği sorununu körükleyebilir. Ukrayna’dan ihraç edilen tahıl miktarı, şimdiden azalmış durumda.

Yük gemilerinin silah değil, sadece gıda ürünü taşıdığından emin olmak için yapılan denetimlerin ortalama günlük sayısı Ekim’de 11’ken Haziran’da 2’ye düştü. Bu nedenle Ekim’de 4,2 milyon ton tahıl ihraç edilirken bu miktar, Mayıs’ta 1,3 milyon tona geriledi.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Küresel Gıda ve Su Güvenliği Programı Direktörü Caitlin Welsh, “Anlaşmanın süresi uzatılmazsa gıda güvenliği için Ukrayna’ya muhtaç olan ülkeler başka kaynaklar aramak zorunda kalacak ve büyük olasılıkla Rusya’ya yönelecek, ki Rusya’nın da niyetinin bu olduğunu sanıyorum” dedi.

Ukrayna Altyapı Bakanlığı, Rusya’nın denetimleri reddetmesi nedeniyle 29 geminin Türkiye karasularında beklemede olduğunu kaydetti.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Karadeniz Tahıl Anlaşması: Rusya Uzatmamakta Kararlı

Rusya’nın Cenevre’deki Birleşmiş Milletler (BM) elçisi Gennady Gatilov, Izvestia gazetesine verdiği mülakatta Karadeniz tahıl anlaşmasını sürdürmek için hiçbir gerekçelerinin olmadığını söyledi.

Gennady Gatilov, mülakatta Rusya’nın anlaşmanın uzatılması için öne sürdüğü koşulların karşılanmadığını kaydetti. Bu koşullar arasında Rus Tarım Bankası’nın (Rosselkhozbank) SWIFT bankacılık ödeme sistemine yeniden dahil edilmesi de yer alıyor.

Gatilov, “Rusya olumlu değişiklikler umuduyla anlaşmayı defalarca uzattı. Ancak şu anda gördüklerimiz, anlaşmanın devamını kabul etmemize gerekçe oluşturmuyor” dedi.

Temmuz 2022’de Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin arabuluculuğunda Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan Karadeniz Tahıl Anlaşması, Rusya’nın işgali nedeniyle sıkışan Ukrayna tahılının Karadeniz limanlarından güvenli şekilde ihraç edilmesini sağlayarak küresel gıda krizini önlemeyi amaçlıyor.

Rusya-Ukrayna savaşının başlamasının ardından küresel gıda krizini önlemek için geçen yıl BM ile Türkiye arabuluculuğunda Ukrayna’dan tahıl ihracatının devamını sağlamak için varılan anlaşmanın süresi 17 Temmuz’da doluyor. Rus yetkililerden anlaşmadan çekilmeyi düşündüklerine dair açıklamalar gelmeye devam ediyor.

Rus Izvestia gazetesi bugün yayınladığı bir haberde, Rusya’nın Cenevre’deki BM elçisi Gennady Gatilov’un Karadeniz tahıl anlaşmasını sürdürmek için hiçbir gerekçelerinin olmadığını söylediğini bildirdi.

Gatilov gazeteye verdiği geniş kapsamlı bir mülakatta Rusya’nın anlaşmanın uzatılması için öne sürdüğü koşulların karşılanmadığını kaydetti. Bu koşullar arasında Rus Tarım Bankası’nın (Rosselkhozbank) SWIFT bankacılık ödeme sistemine yeniden dahil edilmesi de yer alıyor.

Gatilov, “Rusya olumlu değişiklikler umuduyla anlaşmayı defalarca uzattı. Ancak şu anda gördüklerimiz, anlaşmanın devamını kabul etmemize gerekçe oluşturmuyor” dedi.

Temmuz 2022’de Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin arabuluculuğunda Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan Karadeniz Tahıl Anlaşması, Rusya’nın işgali nedeniyle sıkışan Ukrayna tahılının Karadeniz limanlarından güvenli şekilde ihraç edilmesini sağlayarak küresel gıda krizini önlemeyi amaçlıyor.

Birleşmiş Milletler geçen hafta, tahıl yüklü 29 geminin başvuruda bulunmasına rağmen 26 Haziran’dan bu yana hareketlerine izin verilmemiş olmasından endişe duyduğunu açıkladı.

Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin geçen ay, ülkesinin Ukrayna’nın tahıl ihracatına devam edebilmesini sağlayan Karadeniz tahıl anlaşmasından çekilmeyi düşündüğünü söylemişti.

Rusya, anlaşmanın süresini uzatmak için kendisine uygulanan yaptırımların kaldırılmasını istiyor. Rusya’nın gıda ve gübre ihracatı yaptırımlara tabi olmasa da, Moskova ve önde gelen Rus tahıl ve gübre ihracatçılarına göre Batı’nın ödemeler, lojistik ve sigorta konularındaki kısıtlamaları sevkiyatların önünde engel teşkil ediyor.

Rusya ve Ukrayna dünyanın en büyük tarım üreticilerinden ikisi ve buğday, arpa, mısır, ayçiçeği tohumu ve ayçiçeği yağı ihracatında önemli rol oynuyor.

“ABD ile yeni bir anlaşma olabilir”

Rusya’nın BM elçisi Gatilov açıklamalarında ABD ile Rusya arasındaki son silah anlaşması olan “New Start” nükleer silah anlaşmasına da değindi.

İki ülkenin stratejik nükleer cephaneliklerini sınırlandıran ve Rusya’nın askıya aldığı anlaşmanın feshedilmesi seçeneğinin değerlendirilmesine gerek kalmamasını umduğunu söyleyen Gatilov, Moskova’nın, Rusya’nın nükleer silahların azaltılması anlaşmasına ancak Washington’un Rusya’yı “stratejik bir yenilgiye uğratma yönündeki yıkıcı tutumundan” vazgeçmesi halinde döneceğini ifade etti. Rus yetkili, ülkesinin yeni bir anlaşma için görüşmelere açık olabileceğini de sözlerine ekledi.

Gatilov, “Keşke bunun yerine Şubat 2026’dan sonra yeni bir anlaşmayı görüşmeye başlayabilsek” dedi. 2010’da imzalanan anlaşmanın süresi 2026’da doluyor.

Gatilov ayrıca Izvestia’ya verdiği demeçte, Rusya’nın Ukrayna krizine diplomatik bir çözüm bulmaya açık olduğunu ancak “Kiev ve Batı’nın askeri güç kullanımı konusunda iddialı olmaya devam etmesi nedeniyle şu anki görünümün karanlık olduğunu” dile getirdi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Taliban Yönetimindeki Afganistan: Saldırılarda Binden Fazla Sivil Öldü

Afganistan’daki Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun (UNAMA) hazırladığı yeni rapora göre 2021 Ağustos’un ortasından bu yıl mayıs sonuna kadar saldırılarda en az 3 bin 774 sivilin öldüğü veya yaralandığı kaydedildi.

Öte yandan BM raporu Afganistan’da “kayda değer sayıda” kişinin, hiçbir grubun üstlenmediği veya BM misyonunun herhangi bir yapıyla ilişkilendiremediği saldırılardan dolayı öldüğünü eklerken, bu ölümlerin tahmini veya kesin sayısını vermedi.

İlgili yıla ait BM raporuna göre 2020’de 8 bin 820 sivilin öldüğü veya yaralandığı kaydedilirken, bunların 3 bin 35’ini hayatını kaybedenler oluşturuyordu.

BM’nin bu yılki raporunda Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden bu yana düzenlenen saldırıların 4’te 3’ünün “ibadet yerleri, okul ve pazarlar gibi kalabalık alanlarda” el yapımı patlayıcılarla gerçekleştirildiğine dikkat çekildi. Bu saldırılarda sert İslamcı rejim altında 92 kadın ve 287 çocuk öldürüldü.

Independent Türkçe’de yer alan habere göre; Birleşmiş Milletler (BM) salı günü, Taliban’ın ülkenin kontrolünü ele geçirmesinin ardından 1095’i şiddete bağlı ölüm olmak üzere Afganistan’da 3 bin 700’den fazla sivilin öldüğü veya yaralandığının kaydedildiğini bildirdi.

Ölen ve yaralanan sivillerin sayısı binlere varsa da savaş ve isyanla geçen önceki yıllara kıyasla azaldı.

Afganistan’daki BM misyonunun (UNAMA) hazırladığı yeni rapora göre 2021 Ağustos’un ortasından bu yıl mayıs sonuna kadar en az 3 bin 774 sivilin öldüğü veya yaralandığı kaydedildi.

Öte yandan BM raporu Afganistan’da “kayda değer sayıda” kişinin, hiçbir grubun üstlenmediği veya BM misyonunun herhangi bir yapıyla ilişkilendiremediği saldırılardan dolayı öldüğünü eklerken, bu ölümlerin tahmini veya kesin sayısını vermedi.

İlgili yıla ait BM raporuna göre 2020’de 8 bin 820 sivilin öldüğü veya yaralandığı kaydedilirken, bunların 3 bin 35’ini hayatını kaybedenler oluşturuyordu.

BM’nin bu yılki raporunda Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden bu yana düzenlenen saldırıların 4’te 3’ünün “ibadet yerleri, okul ve pazarlar gibi kalabalık alanlarda” el yapımı patlayıcılarla gerçekleştirildiğine dikkat çekildi. Bu saldırılarda sert İslamcı rejim altında 92 kadın ve 287 çocuk öldürüldü.

Raporda, el yapımı patlayıcıyla düzenenen saldırıların çoğunun Taliban’ın bölgedeki ezeli rakibi olan ve IŞİD grubunun, IŞİD-Horasan diye bilinen kolu tarafından gerçekleştirildiği de eklendi.

Ayrıca raporda Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden bu yana “intihar saldırılarının öldürücülüğünden” endişe duyulduğu, daha az saldırının daha fazla ölüm ve yaralanmaya yol açtığı belirtildi.

Bu saldırılar Afganistan’ın ülke çapında mali ve ekonomik krizle sarsıldığı bir dönemde gerçekleşiyor.

Rapora göre ülke, Taliban’ın iktidara gelmesinden bu yana bağışçı fonlarında yaşanan keskin düşüşle boğuşurken, mağdurlar Taliban liderliğindeki mevcut hükümet altında “tıbbi, mali ve psikososyal desteğe” erişmekte zorlanıyor.

Bu saldırıların derhal durdurulmasını talep eden UNAMA, Taliban’ın fiili iktidarının artık ülke nüfusunun güvenliğinden sorumlu olduğunu da ekledi.

Rapora yanıt veren Taliban Dışişleri Bakanlığı, grubun 2021’de ABD ve NATO yetkililerinden kontrolü almasının ardından durumun kademeli şekilde iyileştiğini belirtti.

Bakanlık, Taliban’ın yönetimi Afganistan “çöküşün eşiğindeyken” ele geçirdiğini ve düzgün yönetimle doğru kararlar alarak “ülkeyi ve hükümeti bir krizden kurtarmayı başardığını” iddia etti.

“Ülke genelinde güvenlik sağlandı” diye belirtilen açıklamada Taliban’ın Şii mekanları da dahil ibadet yerleri ve kutsal türbelerin güvenliğini öncelik olarak gördüğü ifade edildi.

Taliban, kız çocuklarının 6. sınıftan sonra eğitim almasını yasaklayarak ve kadınların kamusal hayattaki ve iş hayatının çoğundaki varlığını ortadan kaldırarak toplumsal cinsiyete dayalı zulme yol açan sert kurallar getirdi. Rejim kadınların sivil toplum örgütlerinde ve BM’de çalışmasını da yasaklayarak milyonlarca kişiye yardım ulaştırılmasını fiilen engelledi.

Tüm bunlar grubun Kabil’in kontrolünü ele geçirdikten sonra, ilk başta daha ılımlı bir yönetim vaat etmesine karşın gerçekleşti.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: Suriye Toplumunun Yüzde 70’i Yardıma Muhtaç

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) Orta Doğu ve Kuzey Afrika Operasyonlar Direktörü Ghada Eltahir Mudawi, Suriye toplumunun yaklaşık yüzde 70’inin insani yardıma muhtaç olduğunu söyledi.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin Suriye’deki durumu iyice kötüleştirdiğine dikkati çeken Mudawi, 330 bin kişinin yerinden edildiğini ve binlerce insanın temel hizmetlerden yoksun olduğunu aktardı.

Mudawi, BMGK’nin sınır ötesi yardım mekanizmasının süresini uzatmasının önemine işaret ederek, “Bu milyonlarca insan için ölüm kalım meselesi. BM, uzatma için uygun koşulları oluşturmak için çalışmalarına devam ediyor.” dedi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye’ye sınır ötesi yardımın sürmesi için BM sınır ötesi yardım mekanizmasının süresinin uzatılmasının önemli olduğunu bildirdi.

Pedersen, BM Güvenlik Konseyinde (BMGK), Suriye’deki insani durumun ele alındığı oturumda, üye ülkeleri bilgilendirdi.

Son görüşmelerinde temel odak noktalarından birinin, Suriyeli mülteciler ve yerinden edinmiş kişilerin geri dönüşünün olduğuna dikkati çeken Pedersen, “Mültecilerin güvenli, onurlu ve gönüllü dönüşlerinin sağlanması ilkesini desteklemeye devam ediyoruz.” dedi.

“Suriyeli mülteciler ana vatanlarına dönmeyi ümit ediyor”

Pedersen, BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) Ürdün, Lübnan, Irak ve Mısır’daki Suriyeli mültecilerle geçen hafta yaptığı anketin sonucuna değinerek, “Suriyeli mültecilerin çoğu bir gün ana vatanlarına dönmeyi ümit ediyor. Büyük bir kısım da önümüzdeki 5 yılda dönmek istiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Mültecilerin ülkelerine dönmelerine engel teşkil eden 2 temel hususu, geçim kaynağı eksikliği ve güvenlik sorunu olarak sıraladıklarını aktaran Pedersen, güven ortamının tekrar inşa edilmesinin önem taşıdığını vurguladı.

Pedersen, “BM Genel Sekreteri’nin BMGK’nin Suriye’ye yönelik BM sınır ötesi yardım mekanizmasının süresini 12 ay daha uzatma çağrısını sizlere hatırlatmak istiyorum.” diyerek, bu mekanizmanın yardım ulaştırmak için önem taşıdığını kaydetti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Dört Ülke İçin Kıtlık Uyarısı

Birleşmiş Milletler (BM) Sudan, Haiti, Burkina Faso ve Mali için gıda kıtlığı uyarısında bulundu. Afganistan, Nijerya, Somali, Güney Sudan ve Yemen’de gıda güvenliği alarm veren ülkeler arasında.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Gıda Programı’nın (WFO) yayınladığı rapora göre, Sudan, Haiti, Burkina Faso ve Mali kıtlık riskiyle karşı karşıya.

Rapora göre, Afganistan, Nijerya, Somali, Güney Sudan ve Yemen’de gıda güvenliği konusunda yüksek alarm veren ülkeler arasında. En yüksek alarm seviyesindeki ülkeler açlık riskiyle karşı karşıya.

Raporda, bu dokuz ülkenin dışında, 22 ülkede daha gıda güvenliğinin risk altında olduğu belirtildi.

FAO Genel Direktörü Qu Dongyu, gıda güvensizliğinin nedenlerine uzun vadeli çözümler üretmek için tarımda acil eyleme geçilmesi gerektiğini söyledi. 

WFP Direktörü Cindy McCain ise, değişen iklim koşullarına ve kıtlığı önlemesine yardımcı olacak somut eylem eksikliğinin feci sonuçlara yol açabileceğine dikkat çekti.

Raporda ayrıca, yoksul ülkelerde ekonomik krizlerin daha da kötüleşeceğine dair endişelerde gündeme getirildi.

FAO ve WFP, iç çatışmaların devam etmesi durumunda bir milyondan fazla insanın Sudan’dan kaçabileceği konusunda uyardı.

Sudan’da 2,5 milyondan fazla insanın, güvenlik nedeniyle kapatılan ikmal yolları yüzünden önümüzdeki aylarda şiddetli açlıkla karşı karşıya kalabileceği belirtildi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den İran’a ‘İdamları Durdurun’ Çağrısı

İran’ın dünyada idam cezasını en çok uygulayan ülkelerden biri olduğunu belirten BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İran’da bu yıl en az 209 kişinin idam edildiği bilgisini verdi ve idamların durdurulması çağrısı yaptı.

Volker Türk, İran’ın geçen yıl da 580 kişiyi idam ettiğini hatırlatarak, “Bu, özellikle idam cezasının evrensel olarak kaldırılmasına yönelik artan fikir birliği göz önünde bulundurulduğunda menfur bir rekor” değerlendirmesinde bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İranlı yetkililere, diğer birçok ülkenin yaptığı gibi idam cezasını kaldırması ve tüm infazları durdurması çağrısında bulundu.

Türk, yaptığı yazılı açıklamada, İran’da bu yıl en az 209 kişinin idam edildiğini, bu kişilerin genellikle uyuşturucu suçlarından mahkum olanlar ve azınlık mensubu kişiler olduğunu kaydetti.

“Hükümetin şeffaf olmaması nedeniyle infazların kesin sayısı bilinmiyor ve bu rakamların daha yüksek olması muhtemel” diyen Türk, İran’ın dünyada idam cezasını en çok uygulayan ülkelerden biri olduğunu belirtti.

Volker Türk, İran’ın geçen yıl da 580 kişiyi idam ettiğini hatırlatarak, “Bu, özellikle idam cezasının evrensel olarak kaldırılmasına yönelik artan fikir birliği göz önünde bulundurulduğunda menfur bir rekor” değerlendirmesinde bulundu.

“Sosyal medya paylaşımından”

İran’da dün “dini değerlere hakaret ettikleri” gerekçesiyle 2 kişi idam edildi.

İranlı Öğrenciler Haber Ajansına (ISNA) göre, yargı güçlerinden yapılan yazılı açıklamada, Sadrullah Fazıli Zari ve Yusuf Mihrdad hakkında verilen idam cezaları ve infazına ilişkin detaylar paylaşıldı.

Açıklamada, Zari ve Mihrdad’ın, Peygamber Muhammed’e ve kutsal değerlere hakaret ettikleri, bu konuda onlarca sosyal medya hesabı üzerinden faaliyet yürüttükleri belirtildi.

Ayrıca Zari’nin Kuran’ı yaktığına dair görüntüleri de sosyal medyadan paylaştığı ileri sürüldü.

Norveç merkezli sivil toplum kuruluşu İran İnsan Hakları (IHR), geçen yıl yayınladığı bir raporda 2022 yılında 1 Ocak-30 Haziran tarihleri arasında İran’da 251 kişinin asıldığı belirtilerek, bu rakamın geçen yılın ilk yarısında 117 olduğu bildirilmişti.

Uluslararası Af Örgütü’nün ölüm cezasına ilişkin yıllık raporunda, İran’da 2021’de infaz sayısının yüzde 28 artarak 314’e yükseldiği aktarılmıştı.

Paylaşın

Gıda Yardımına Muhtaç Sayısı 258 Milyona Yükseldi

2022 yıl sonu itibarıyla dünya genelinde gıda yardımına muhtaç bir biçimde yaşayanların sayısı 258 milyona yükseldi. 2021 yılında, dünya çapında gıda yardımına muhtaç insan sayısını 193 milyon olarak açıklamıştı.

Gıda güvenliğinin en kötü durumda olduğu ülkeler ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya, Afganistan, Nijerya ve Yemen olarak sıralanarak, bu ülkelerdeki durumun “kabul edilemez seviyelerde” olduğu vurgulandı.

Gıda krizinin başlıca sebepleri, daha önceki yıllarda olduğu gibi çatışmalar ve kitlesel tehcirler. Diğer yandan korona krizinin ve Ukrayna Savaşı’nın etkileri, gelir dağılımındaki dengesizliğin artması, artan azgelişmişlik, iklim krizi ve doğal felaketler de olumsuz gidişatın sebepleri olarak gösteriliyor.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünya genelinde, iklim değişikliği ve ekonomik krizler nedeniyle gıda yardımına muhtaç bir biçimde yaşayanların sayısı geçen yıl 258 milyona yükseldi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, söz konusu durumu değerlendirdiği açıklamasında, 258 milyon rakamının “İnsanlığın açlığı bitirme, gıda güvenliğini sağlama ve herkesin beslenmesini iyileştirme konusundaki beceriksizliğine karşı bir dava” olduğunu dile getirdi. BM, 2021 yılında, dünya çapında gıda yardımına muhtaç insan sayısını 193 milyon olarak açıklamıştı.

BM’nin açıkladığı veriler, küresel gıda güvensizliğinin üst üste dördüncü yılda arttığını ortaya koyuyor. Halihazırda gıda güvenliğinin en kötü durumda olduğu ülkeler ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya, Afganistan, Nijerya ve Yemen olarak sıralanarak, bu ülkelerdeki durumun “kabul edilemez seviyelerde” olduğu vurgulandı.

Dünyada açlık çeken insanların yüzde 40’ının bu beş ülkede yaşadığı bilgisinin yer aldığı ilgili raporda, geçen yıl doğrudan açlık nedeniyle ölüm tehlikesi altında yaşayan insan sayısının ise 376 bin olduğu aktarılıyor.

Kongo ve Etiyopya’da 50 milyondan fazla insan aç

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 26,4 milyon insanın, günlük asgari kalori ihtiyacını çok zor koşullar altında karşılayabildiği ya da aşırı yetersiz beslenmeden muzdarip olduğu, raporun sunduğu çarpıcı bilgilerden biri. Bir başka Afrika ülkesi olan Etiyopya’da bu rakamın 23,6 milyon olduğu belirtiliyor.

BM raporunda ayrıca, açlığın felaket seviyesinde olduğu ülkelerden Somali’de 214 bin, Güney Sudan’da 87 bin, Yemen’de 31 bin ve Afganistan’da 20 bin 300 kişinin açlık nedeniyle ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olduğu aktarılıyor. Haiti, Nijerya ve Burkina Faso’da da binlerce kişinin benzer şartlar içinde hayatta kalmaya çalıştığı belirtiliyor.

Gıda krizinin başlıca sebepleri, daha önceki yıllarda olduğu gibi çatışmalar ve kitlesel tehcirler. Diğer yandan korona krizinin ve Ukrayna Savaşı’nın etkileri, gelir dağılımındaki dengesizliğin artması, artan azgelişmişlik, iklim krizi ve doğal felaketler de olumsuz gidişatın sebepleri olarak gösteriliyor.

BM’ye bağlı örgütler, bu yıl ki rapora, geçen yıla göre beş ülke daha ekleyerek 58 ülkeyi mercek altına aldı. Bu da gıda yardımına muhtaç insan sayısının artmasına neden olan bir başka etken oldu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Çocuk Evliliklerinin Ortadan Kalkması İçin 300 Yıl Daha Gerekiyor

Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), çocuk evliliklerini yeryüzünde tamamen ortadan kaldırmak için 300 yıl daha beklemek gerektiğine işaret etti.

UNICEF verilerine göre, dünyada 18 yaş altı evlenen kız ve kadınların sayısı 640 milyon. Hindistan ise çocuk evliliklerinin en fazla yaşandığı ülkeler arasında açık farkla ilk sırada geliyor.

Dünyada çocuk evliliklerini en yaygın yaşandığı bölge olarak Güney Asya gösterilirken, bugünün verilerine göre çocuk yaşta evlenen 640 milyon kadının yüzde 45’inin bu bölgede yaşadığı tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), dünyada çocuk evliliklerin sayısının azaldığını ancak bu düşüşün istenilen düzeyde olmadığı uyarısında bulundu.

UNICEF, çocuk evliliklerini yeryüzünde tamamen ortadan kaldırmak için 300 yıl daha beklemek gerektiğine işaret etti.

UNICEF’in konuyla ilgili raporunu kaleme alan Claudia Cappa AFP’ye yaptığı açıklamada, “Özellikle son 10 yılda çocuk yaşta evlilik uygulamasına son verilmesi konusunda kesinlikle ilerleme kaydettik. Maalesef bu ilerleme hala yeterli değil.” diyerek konuyla ilgili endişesini dile getirdi.

UNICEF verilerine göre, dünyada 18 yaş altı evlenen kız ve kadınların sayısı 640 milyon.

Buna göre her yıl 18 yaş altı 12 milyon genç kız gelin oluyor. Bununla birlikte yeni veriler son 25 yılda çocuk evliliklerin sayısının düştüğünü ortaya koyuyor.

1997’de 20-24 yaş arası genç kadınların yüzde 25’nin 18 yaşından önce evlendiğini ortaya koyan rapora göre, 2012’de bu oran yüzde 23’e, 2022’de ise yüzde 19’a düştü.

Raporda, bu eğilimin sürmesi halinde 2023 yılına gelindiğinde çocuk gelin sayısının 9 milyona düşeceği saptamasında bulunuldu.

Cappa, AFP’ye açıklamasında, bu evliliklerin çoğunun 12 ila 17 yaşlarındaki kızları içerdiğini belirterek, “Mevcut hızda, çocuk evliliklerini ortadan kaldırmak için 300 yıl beklememiz gerekebilir.” ifadesini kullandı.

Çocuk evliliklerinin ortadan kaldırılması konusunda göreceli ilerleme sağlandığını kaydeden UNICEF, bununla birlikte, Covid-19 salgınının, küresel çatışmaların ve iklim değişikliğinin artan etkilerinin bu alanda zor elde edilen kazanımları tersine çevirebileceği endişesini dile getirdi.

Rapora göre, sadece Codvid-19 salgının 2020 ila 2030 arasında ilave 10 milyona yakın çocuk evliliğine yol açması bekleniyor.

Dünyada çocuk evliliklerini en yaygın yaşandığı bölge olarak Güney Asya gösterilirken, bugünün verilerine göre çocuk yaşta evlenen 640 milyon kadının yüzde 45’inin bu bölgede yaşadığı tahmin ediliyor.

Hindistan ise çocuk evliliklerinin en fazla yaşandığı ülkeler arasında açık farkla ilk sırada geliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler, Afganistan’dan Çekilmeye Hazırlanıyor

Birleşmiş Milletler’in (BM) Afganistan’daki faaliyetlerini durdurmayı planladığı bildirildi. BM’nin kararı Taliban rejiminin kadınların ülkedeki BM ofislerinde çalışmasını yasaklamasının ardından geldi.

Haber Merkezi / BM’nin kadınların çalışmasına izin verilmesi için Taliban’la görüştüğü de duyuruldu. BM Kalkınma Programı Yöneticisi Achin Steiner, insan haklarının temel ilkelerinden sapmaların kabul edilemeyeceğini belirtti.

Ağustos 2021’de ABD’nin çekilmesinin ardından iktidara gelen Taliban, kadınlara yönelik birçok yasağı uygulamaya koymuştu.

Taliban son olarak, ülkenin güneyinde sivil toplum örgütleri tarafından desteklenen eğitim merkezleri ve enstitüleri ani bir kararla kapattığı bildirmişti.

Sivil toplum örgütleri tarafından desteklenen eğitim kurumlarında ağırlıklı olarak altıncı sınıftan sonra okula devam etmeleri yasak olan kız çocukları eğitim görüyordu.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

Taliban, Kadınlara Baskıyı Artıyor; BM İçin Çalışmayı Yasakladı

Ağustos 2021 yılında Afganistan’da kontrolü ele geçiren Taliban, kadınların Birleşmiş Milletler (BM) için çalışmasını yasakladı. Taliban’ın kararı Birleşmiş Milletler tarafından duyuruldu.

BM, yazılı bir açıklama yapılmadığını ancak Taliban’ın örgütü sözlü olarak bilgilendirdiğini kaydetti. BM, Taliban’ın kararının “kabul edilemez ve akıl almaz” olduğunu vurguladı.

Örgütten yapılan açıklamada, “Bu, yardım kuruluşlarının en çok ihtiyaç duyanlara ulaşma imkanlarını baltalayan, endişe veren bir dizi hamlenin sonuncusu. BM, kadın personeli olmadan Afganistan’da çalışamaz ve hayat kurtaran yardımı ihtiyaç duyanlara sağlayamaz” denildi.

BM, Afganistan’da tüm personelinden, önümüzdeki 48 saat boyunca çalışmalarını durdurmalarını talep etti. Örgüt yetkilileri, Taliban yönetimi ile görüşüp konunun netlik kazanmasını bekliyor.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın