Her Gün En Az 50 Basamak Merdiven Çıkmak Kalp Hastalığı Riskini Azaltıyor

Yeni bir araştırma günde 5 kattan fazla merdiven çıkmanın kardiyovasküler rahatsızlık riskini yaklaşık yüzde 20 oranında azaltabileceğini ortaya koydu. Kardiyovasküler hastalıklar dünya çapında önde gelen morbidite ve ölüm nedenleri arasında.

Dr. Lu Qi, “Kısa sürelerle yüksek yoğunlukta merdiven çıkmak, kardiyorespiratuar dayanıklığı ve lipit profilini iyileştirmede özellikle mevcut fiziksel aktivite önerilerini gerçekleştiremeyen kişiler için zaman açısından verimli bir yol” diyor:

“Bu bulgular, genel popülasyonda ASKVH’ye karşı birincil önleyici tedbir olarak merdiven çıkmanın potansiyel avantajlarını vurguluyor.”

Küçük adımlarla ilerlerseniz kardiyo o kadar da kötü olmayabilir. Yeni bir araştırmaya göre her gün en az 50 basamak merdiven çıkmak kalp hastalığı riskini ciddi ölçüde azaltabiliyor.

Atherosclerosis adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırma, günde 5 kattan fazla merdiven çıkmanın kardiyovasküler rahatsızlık riskini yaklaşık yüzde 20 oranında azaltabileceğini ortaya koydu.

Aterosklerotik kardiyovasküler hastalık (ASKVH), koroner arter hastalığı ve felç gibi kardiyovasküler hastalıklar dünya çapında önde gelen morbidite ve ölüm nedenleri arasında.

Tulane Üniversitesi’nin HCA Heyeti Başkanı ve New Orleans’taki Halk Sağlığı ve Tropikal Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olan, çalışmanın ortak yazarı Dr. Lu Qi, “Kısa sürelerle yüksek yoğunlukta merdiven çıkmak, kardiyorespiratuar dayanıklığı ve lipit profilini iyileştirmede özellikle mevcut fiziksel aktivite önerilerini gerçekleştiremeyen kişiler için zaman açısından verimli bir yol” diyor:

“Bu bulgular, genel popülasyonda ASKVH’ye karşı birincil önleyici tedbir olarak merdiven çıkmanın potansiyel avantajlarını vurguluyor.”

Çalışma için araştırmacılar, Birleşik Krallık Biyobankası’ndan 450 bin yetişkinin verisini kullanırken katılımcılar, ailelerindeki kardiyovasküler hastalık geçmişinin yanı sıra genetik risk faktörleri ve yerleşik risk faktörlerine göre analiz edildi.

Katılımcılara yaşam tarzı alışkanlıkları ve merdiven çıkma sıklıkları da sorulurken, medyan takip süresi 12,5 yıl olarak belirlendi.

Sonuçlar her gün daha fazla merdiven çıkmanın, hastalığa daha az yatkın kişilerde kardiyovasküler hastalık riskini azalttığını ortaya koyarken, Dr. Qi hastalığa daha yatkın kişilerde kalp hastalığı riskinin artmasının “etkili bir şekilde dengelenebileceğini” söylüyor.

Dr. Qi, “Bu çalışma merdiven çıkmanın, özellikle çeşitli ASKVH risk faktörlerine sahip bireyleri ASKVH riskine karşı koruyan etkilerine dair yepyeni kanıtlar sunuyor” diyor.

Araştırmada yer almayan, İngiltere’deki Teesside Üniversitesi’nin spor ve egzersiz alanındaki kıdemli öğretim üyesi Dr. Nicolas Berger, “daha fazla kasın yanı sıra bazı denge ve kaba motor becerilerinin kullanılmasını gerektirdiğinden” merdiven çıkmanın, düz bir zeminde yürümekten daha çok fayda sağladığını söylüyor.

Dr. Berger, bunlar “kısa sürelerle” yapılsa bile “kardiyovasküler sistemden çok fazla hareketlilik gerektirdiğini ve bu nedenle merdiven çıkarken sık sık nefes nefese kalındığını” söylüyor.

Dr. Berger şöyle ekliyor: Bu kısa ve aralıklı aktivite anları, kardiyovasküler hastalık riskini azaltma açısından büyük faydalara sahip. Bu, kalp atış hızınızı ve oksijen alımınızı kayda değer derecede artırarak vücutta olumlu değişimlere neden olabilir.

Günde 50 basamak fazla gibi görünmese de “kayda değer bir antrenman etkisi yaratabiliyor.”

Dr. Berger bu tür hareketlerin ilye, quadriceps femoris, hamstring ve baldır gibi kasların yanı sıra merkez bölgesindeki kasları da harekete geçirdiğini söylüyor.

Eğer pek koşan biri değilseniz, Dr. Berger merdiven çıkmanın faydalı bir seçenek olabileceğini belirtiyor: Merdivene evlerde ya da dışarı çıkınca kolayca erişilebildiğinden, yürüme ya da koşma karşısında çoğu kişiye cazip bir alternatif sunuyor.

Merdivene erişiminiz yoksa, dik yokuşlarda yukarı ve aşağı yürümenin de benzer faydaları ve gereklilikleri var. Yerden veya alçak bir yerden kalkmanın güç ve denge açısından faydaları bulunsa da kardiyovasküler sisteme pek faydası yok.”

Dr. Berger, “Hareketsiz kişiler, risk altındaki kişiler veya sağlıklı kalmaya çalışan herkesin bu aktiviteyi günlük alışkanlıklarına dahil etmesi genel anlamda iyi bir öneri olur” diye ekliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Yulafın Sağlıklı Olduğunu Düşünüyorsanız İşte Yememeniz İçin 5 Neden

Yulaf, birçok diyete besleyici bir katkı olarak sunulsa da, herkes için uygun bir gıda alternatifi olmayabilir. Yulafın beslenmenizdeki yerini yeniden düşünmeniz için geçerli nedenler bulunmakta.

Haber Merkezi / İşte…  yulafı günlük beslenmenin bir parçası haline getirmekten kaçınmanız gereken beş neden:

Sindirim rahatsızlığı: Yulaf, glütensiz olsa da belirli sindirim rahatsızlıkları olan kişiler için sorun yaratabilir. Yulaf genellikle buğday, arpa ve çavdar gibi gluten içeren tahılların da işlendiği tesislerde işlenir. Bu çapraz bulaşma, çölyak hastalığı veya çölyak dışı glüten duyarlılığı olanlar gibi hassas bireylerde olumsuz reaksiyonlara yol açabilir. Ayrıca yulaftaki yüksek lif içeriği bazı insanlarda şişkinlik ve gaz gibi sindirim rahatsızlıklarına neden olabilir.

Kan şekerinin aniden yükselmesi: Yulaf, karmaşık bir karbonhidrat olmasına rağmen, özellikle aşırı miktarda tüketildiğinde kan şekeri seviyelerinde hızlı ani yükselişlere neden olabilir. Bu, diyabetli veya kan şekeri seviyelerini düzenlemeyi amaçlayan kişiler için sorun teşkil edebilir.

Karbonhidratlar dengeli bir beslenme için önemli olsa da, porsiyon boyutlarını kontrol etmeden çok fazla yulaf tüketmek, ihtiyaç duyulandan daha fazla kalori alımına neden olabilir. Yulaf, aşırı miktarlarda tüketildiğinde kan şekeri seviyesini hızla yükseltebileceğinden, kilosunu kontrol etmeye çalışan kişiler veya diyabet hastaları için de endişe verici olabilir.

Yüksek fosfor içeriği: Yulaf, böbrek sorunları olan kişiler için sorun yaratabilecek fosfor açısından nispeten yüksek bir gıdadır. Böbrek fonksiyonlarının bozulduğu durumlarda aşırı fosfor alımı mineral dengesizliklerine katkıda bulunabilir ve böbrek sağlığını kötüleştirebilir. Böbrek sorunları olanların yulafı beslenmesine eklemeden önce bir sağlık uzmanına danışması çok önemli.

Alerjik potansiyel: Yulaf alerjileri, buğday gibi diğer tahıllara karşı alerjilerle karşılaştırıldığında nispeten nadirdir. Ancak bu durumda mevcuttur ve bazı kişiler yulaf tüketirken alerjik reaksiyonlar yaşayabilir. Semptomlar hafif cilt tahrişinden daha şiddetli alerjik tepkilere kadar değişebilir. Yulafı beslenmenize dahil etmeden önce sahip olabileceğiniz potansiyel alerjilerin veya hassasiyetlerin farkında olmanız çok önemlidir.

Aşırı işleme potansiyeli: Hazır yulaf ve aromalı yulaf ezmesi gibi piyasada bulunan pek çok yulaf bazlı ürün, ilave şeker, yapay aromalar ve koruyucu maddelerle dolu olabilirler. Yulafın bu aşırı işlenmiş versiyonlarını tüketmek, sağlık faydalarını ortadan kaldırabilir ve genel olarak sağlıksız bir beslenmeye yol açabilir. Daha az işlenmiş sade yulafları tercih etmek ve kendi malzemelerinizi ve tatlarınızı eklemek bu endişeyi hafifletmeye yardımcı olabilir.

Yulafın beslenmenizde önemli bir yere sahip olup olmayacağına karar verirken bireysel sağlık durumunuzu, beslenme hedeflerinizi ve tercihlerinizi dikkate almanız önemlidir. Belirli beslenme kısıtlamalarınız veya sağlıkla ilgili endişeleriniz varsa, yulafın sizin için uygun bir seçim olup olmadığı ve bunları beslenmenize nasıl sağlıklı bir şekilde dahil edebileceğiniz konusunda kişiselleştirilmiş rehberlik sağlayabilecek bir sağlık uzmanına veya kayıtlı diyetisyene danışmanız akıllıca olacaktır.

Paylaşın

Peynir, Demansı Önleyebilir Mi? Dikkat Çeken Araştırma

Genellikle hafıza kaybıyla ilişkilendirilen demans, düşünmeyi, hafızayı ve sosyal yetenekleri günlük yaşamı ciddi şekilde etkileyebilecek bir dizi semptomu barındırır. Bu spesifik bir hastalık değil, kişinin itibarını da etkileyebilen bilişsel yeteneklerdeki azalmayı ifade eden genel bir terimdir.

Haber Merkezi / Alzheimer hastalığı demansın en yaygın nedenlerinden biridir ve vakaların yüzde 60-80’ine katkıda bulunur. Ayrıca, vasküler demans, lewy cisimcikli demans, karışık demans vb. yer alır.

Japonya’da bilim insanları, peynir tüketmenin demans riskinin azalmasıyla potansiyel bir bağlantısının olup olmadığını belirlemek için 65 yaş ve üzeri 1.500’den fazla yetişkinin katılımıyla bir araştırma gerçekleştirdiler.

Araştırma, özellikle bilişsel gerilemeye daha duyarlı olabilecek yetişkinlerde, peynir tüketimi ile bilişsel işlevler arasında ilgi çekici bağlantıları ortaya çıkardı.

Araştırma, beslenmelerine peynir eklenen yetişkinlerin bilişsel testlerde sürekli olarak daha yüksek puan aldığını ve beyin fonksiyonlarının daha iyi olduğunu ortaya koydu. Düzenli olarak peynir tüketen yetişkin katılımcılar, 30 puanlık bilişsel işlev sınavında ortalama 28 puan alırken, peynir tüketmeyenlerin ortalaması 27 oldu.

Peynir tüketenlerde ayrıca, biraz daha düşük BMI ve kan basıncı, daha hızlı yürüme hızı tespit edildi.

Demans tedavi edilebilir mi?

Özellikle yaşlanan dünya nüfusuyla birlikte büyüyen bir endişe kaynağı olan demansın, şu an için tedavisi bulunmamakta.

Ancak, düzenli fiziksel aktivite, dengeli beslenme, aşırı alkol tüketiminden kaçınmak, sigara içmemek ve kan basıncını kontrol altında tutmak, riskin azaltılmasına yardımcı olabilecek proaktif önlemler arasındadır.

Bazı araştırmalar, okuma, bulmaca çözme veya yeni beceriler edinme gibi zihinsel olarak uyarıcı faaliyetlerde bulunmanın da beyin sağlığını destekleyebileceğini ve potansiyel olarak demans başlangıcını geciktirebileceğini öne sürmekte.

Demans hastalarının bakımı

Duygusal destek, anlayış ve sabırlı bakım… Yapılandırılmış bir rutin sağlamak, güvenli bir ortam yaratmak ve günlük aktiviteler için hafif hatırlatmalar sunmak demans hastası kişiler için faydalı ve kimlik duygularını kaybetmemelerine yardımcı olabilir.

Demans hastalığının ilk belirtileri nelerdir?

Demansın ilk belirtileri hafıza kaybı, planlama ve problem çözmede zorluk, kafa karışıklığı, yönelim bozukluğu, dil sorunu, iletişim sorunları, tanıdık görevleri yerine getirmede zorluk ve ruh halindeki değişiklikler.

Demans için en yaygın risk faktörü nedir?

Yaş, demans için en yaygın risk faktörü olarak kabul edilir, ancak diğer faktörler demansın başlangıcını tetikler.

Paylaşın

Kanser Vakaları Yüzde 80 Arttı: Zengin Sanayi Ülkeleri Başı Çekiyor

Dünya genelinde kanser vakalarının sayısı yüzde 80’e yakın arttı. Kanser vakalarının en yoğun gözlendiği bölgeler ise Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Okyanusya’daki Avustralasya oldu.

Tüm olası yan faktörlere rağmen kanserde genetik etkenlerin yanı sıra sağlıksız beslenme, alkol ve tütün tüketimi, hareket eksikliği, aşırı kilo ve yüksek kan şekeri değerlerinin rol oynadığına dikkat çekildi.

Kanser, vücudun herhangi organ ya da dokusundaki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalık tablosudur. Kanser oluştuğu dokuya göre adlandırılır. 200’den fazla tipi tespit edilmiştir. En sık görülen ve ölüme yol açan kanser türleri akciğer, mide, karaciğer, kolon ve meme kanseridir.

Dünya genelinde kanser vakalarının sayısı son 30 yıllık dönemde yüzde 80’e yakın artış gösterdi. Uluslararası araştırmacılar grubunun 1990-2019 yılları arasındaki verilerden oluşturduğu ve BMJ Oncology dergisinde yayımlanan analize göre 50 yaş altı grupta vakalardaki en güçlü artış, yemek borusu kanseri ve prostat kanseri vakalarında görüldü, karaciğer kanseri vakalarında ise yüzde 3’lük düşüş kaydedildi. 2019’da teşhis edilen kanser türleri arasında ise meme kanseri başı çekti.

Araştırmada 14-49 yaş aralığına odaklanan bilim insanları, 204 ülkede 29 kanser türüne ait verileri analiz etti. Bu yaş grubunda 2019 yılında, 1990’a göre yüzde 79’luk artışla toplam 3 milyon 260 bin kanser vakası kaydedildi. Yine 2019’da kanser nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 1990’a göre yüzde 28 artarak 500 bini geçti. Ölüm vakalarının çoğunluğunu meme, yemek borusu, akciğer, bağırsak ve mide kanseri vakaları oluştururken ölümlerdeki en güçlü artış böbrek ve yumurtalık kanseri vakalarında kaydedildi.

Coğrafi olarak dünya genelinde kanser vakalarının en yoğun gözlendiği bölgeler ise Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Okyanusya’daki Avustralasya oldu. Araştırmacılar, düşük ve orta gelirli ülkelerde de, özellikle kadınlarda kanser vakalarının arttığına işaret etti.

Analizde, ülkeler arasında kanser vakalarının kayda geçirilmesi ve teşhis kalitesi konusunda önemli farklılıklar bulunduğuna, bu nedenle gerçek rakamların daha yüksek olabileceğine de dikkat çekildi. Araştırmacılar, vakalarda kaydedilen artışın, sanayi ülkelerindeki erken tanı imkanlarının iyileşmesiyle de bağlantılı olabileceğini not etti.

Sağlıklı beslenme ve hareketin önemi

Ancak tüm olası yan faktörlere rağmen kanserde genetik etkenlerin yanı sıra sağlıksız beslenme, alkol ve tütün tüketimi, hareket eksikliği, aşırı kilo ve yüksek kan şekeri değerlerinin rol oynadığına da dikkat çekildi.

Yapılan analizler temelinde kanser vakaları ve kansere bağlı ölümlerde artışın devam edeceği öngörüsünde bulunan bilim insanları, 2030 yılına kadar 50 yaş altı grupta kanser teşhisinin yüzde 31 ve ölümlerin yüzde 20 oranında artmasını beklediklerini bildirdi. Araştırmacılar, son otuz yıllık dönemde kanserden en çok etkilenen grubun 40-49 yaş grubu olduğuna işaret ederek gelecekte de 40 yaş üstü grubun en riskli grup olmayı sürdüreceğini kaydetti.

Paylaşın

Her Gün Muz Yemek İçin 10 Neden

İster kilo almaya çalışın, ister ani bir açlık krizini gidermeye çalışın, ister hareket halindeyken sağlıklı bir yiyecek tüketmek isteyin , muz en sağlıklı ve besleyici meyvelerden biridir ve her zaman, her yerde tadını çıkarabilirsiniz.

Haber Merkezi / Peki sağlık uzmanlarının neden günde en az bir muz yemeyi tavsiye ettiğini biliyor musunuz ? İşte beslenmenize muz eklemenizin için bazı nedenler:

Neden muz?

Muz, bağışıklık sistemi için C vitamini, beyin fonksiyonu için B6 vitamini, sindirim sağlığı için beslenme lifi ve kan basıncını ve kalp sağlığını düzenleyen potasyum gibi temel vitamin ve minerallerle yüklüdür.

Muz, ayrıca hızlı enerji sağlayan doğal şekerler ve karbonhidratlar açısından da zengindir. Muzdaki magnezyum varlığı kemik ve kas sağlığına da katkıda bulunur.

Besin açısından zengin: Muz, potasyum, C vitamini, B6 vitamini ve beslenme lifi gibi temel besinlerle doludur ve bu da onları besin açısından yoğun bir meyve yapar.

Potasyum kaynağı: Muz, kalp ve kas fonksiyonunun korunması ve kan basıncının düzenlenmesi için çok önemli olan potasyumun en iyi doğal kaynaklarından biridir.

Enerji artışı: Muzdaki glikoz, fruktoz ve sükroz gibi doğal şekerler, hızlı ve sürekli bir enerji artışı sağlar, buda muzu antrenman öncesi veya gün ortası atıştırmalıkları için ideal bir seçim haline getirir.

Sindirim sağlığı: Muzdaki beslenme lifi, özellikle pektin, düzenli bağırsak hareketlerini destekler, kabızlığı önler ve genel sindirim sağlığını destekler.

Mideyi rahatlatır: Muz, sindirimi kolay ve mide rahatsızlığını hafifletmeye yardımcı olduğundan, midesi hassas olanlara veya sindirim rahatsızlığı yaşayanlara sıklıkla tavsiye edilir.

Kalp sağlığı: Muz gibi potasyum açısından zengin gıdaların düzenli tüketimi kan basıncını düşürmeye, kalp hastalığı ve felç riskini azaltmaya yardımcı olabilir.

Kilo kontrolü: Muz, lif açısından zengin olmasına rağmen kalori ve yağ açısından düşüktür. Muzu beslenmenize dahil etmek tok ve tatmin hissetmenize yardımcı olabilir ve potansiyel olarak kilo yönetimine katkıda bulunabilir.

Psikolojiyi iyi yönde etkiler: Muz, beyin sağlığı için gerekli olan B6 vitamini içerir. B6, ruh halini olumlu yönde etkileyebilen ve stresi azaltabilen serotonin ve dopamin gibi nörotransmiterlerin üretiminde rol oynar.

Cilt sağlığı: Muzdaki C vitamini ve antioksidanlar, yaşlanmanın etkileriyle mücadele ederek ve cilt elastikiyetini koruyarak sağlıklı bir cilde katkıda bulunur.

Doğal tatlı: Muz, tatlı isteğini sağlıklı bir şekilde giderebilir. Smoothielerde, yulaf ezmesinde veya unlu mamullerde doğal tatlandırıcı olarak kullanılabilir ve ilave şeker ihtiyacını azaltabilir.

Paylaşın

Aç Karnına Papaya Yemenin 5 Faydası

Güne sağlıklı bir şekilde başlamak, günün geri kalanının nasıl gideceğini belirleyebilir. Ve sabaha papaya gibi lezzetli, besleyici bir meyveyle başlamaktan daha iyi bir yol var mı?

Haber Merkezi / Bu tropikal hazine sadece damak zevkine hitap etmekle kalmıyor, aynı zamanda sağlık açısından da fayda sağlıyor.

Bu tropik meyve, sağlığa birçok fayda sağlayan A, B, C ve E vitaminlerinin yanı sıra kalsiyum, lif, magnezyum, potasyum ve antioksidanlarla yüklüdür. Papaya ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olan lutein ve zeaksantin karotenoid unsurlarını da içerir.

Sindirime yardımcı olmaktan bağışıklığı güçlendirmeye kadar papaya, kahvaltı masanızda en önemli yeri hak ettiğine dair sayısız neden sunuyor. İşte sabah ilk iş olarak papaya tüketildiğinizde elde edilebileceğiniz faydaları:

Sindirim sistemini düzenler: Her sabah papaya yemek sindirim sistemini sağlıklı tutar ve mide sorunlarını önler. Eğer sık ​​sık kabızlık sorunu yaşıyorsanız papayayı sabahları aç karnına tüketmelisiniz. Bağırsak hareketlerini kolaylaştıran ve kabızlığın giderilmesine yardımcı olan lif açısından zengindir. Asitlik ve hazımsızlık sorununun azaltılmasında da faydalıdır.

Kilo kaybına yardımcı olur: Her sabah papaya yerseniz kilo vermenize yardımcı olabilir. Aslında papayanın içindeki kalori miktarı çok azdır. Papaya, aynı zamanda mideyi uzun süre tok tutan lif bakımından da oldukça zengindir.

Bağışıklığı artırır: Papaya, bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olan C vitamini ve antioksidanlar açısından zengindir. Papaya yiyerek enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı savunmasız kalmayı önleyebilirsiniz.

Kalbi sağlıklı tutar: Vücuttaki kolesterolün artması diyabet, obezite ve kalp hastalıklarına neden olur. Böyle bir durumda kontrolün sağlanması çok önemlidir.

Papayada bulunan lif, kötü kolesterol düzeyinin azaltılmasına yardımcı olur. Ayrıca kan basıncını kontrol eden potasyum içerir. Her sabah papaya yemek kalp hastalıklarını önleyebilir.

Cildin parlaklığını artırır: Her sabah papaya yemek hem sağlığınız hem de cildiniz için çok faydalı olabilir. Cilt hücrelerinin onarılmasına yardımcı olan C vitamini açısından zengindir. Aynı zamanda içerisinde bulunan antioksidanlar cildin serbest radikal hasarından korunmasına yardımcı olur.

Vücudu detoksifiye ederek cilt problemlerini azaltır. Cildi erken yaşlanmaya karşı koruyan likopen içerir. Bunu yemek sivilce, pigmentasyon, kırışıklık ve ince çizgiler problemine yardımcı olur.

Paylaşın

Kilo Verememenizin Yedi Nedeni

Kilo vermek zorlu bir iştir ve birçok kişi çabaları istenen sonuçları vermediğinde hayal kırıklığına uğrar. Kilo vermenin seçimlere ve kararlara bağlı olduğunu hatırlatmak önemli olsa da, ilerlemeyi yavaşlatabilecek çeşitli dış faktörler de vardır.

Haber Merkezi / İşte kilo vermeyi zorlaştıran yedi neden:

Kötü beslenme

Kilo almanın en önemli nedenlerinden biri sağlıksız beslenmedir. Yüksek sodyumlu atıştırmalıklar, fast food ve işlenmiş gıdalar gibi yüksek kalorili ancak besin değeri düşük yiyecekler tüketmek kilo alımına neden olabilir. Boş kalorilerle dolu olan bu gıdalar vücudunuzun ihtiyaç duyduğu temel besinleri sağlamaz.

Bu engelin üstesinden gelmek için meyveler, sebzeler, yağsız proteinler ve tam tahıllar gibi tüm gıdalardan zengin, dengeli bir beslenmeye odaklanın.

Not: Porsiyon kontrolü ve kalori sayımı da önemlidir, çünkü sağlıklı besinler bile aşırı miktarda tüketildiğinde kilo alımına katkıda bulunabilir.

​Fiziksel aktivite eksikliği

Hareketsiz bir yaşam tarzı, uzun süredir hedeflediğiniz ekstra kiloları vermenizi zorlaştırabilir. Düzenli fiziksel aktivite sadece kalori yakmakla kalmaz, aynı zamanda metabolizmayı ve genel sağlığı da iyileştirir.

‘Fitness dersine’ katılarak aktif kalmayı zor buluyorsanız, günde 6000-8000 adım atmak, merdivenleri çıkmak, evde 30 dakikalık dans egzersizi yapmak gibi küçük ve ulaşılabilir hedeflerle başlayın.

Vücudunuzda değişiklikler gördükçe yavaş yavaş egzersizlerinizin yoğunluğunu ve süresini artırmak isteyeceksiniz, bu da daha sağlıklı olmanıza katkıda bulunacaktır.

Duygusal yeme

Duygusal yeme ve aşırı yeme, insanların kilo vermekte zorlanmasının yaygın bir nedenidir. Stresle, endişeyle, can sıkıntısıyla veya üzüntüyle başa çıkmanın bir yolu olarak yemeğe yönelme eğilimindeyiz. Bu aşırı yemeye ve kötü yiyecek seçimine yol açabilir.

Yanınızdaki cips paketi ya da buzdolabınızın köşesinde duran çikolata, çalkantılı duyguların etkisinde kaldığında mükemmel bir atıştırmalık gibi görünüyor. Duygusal yemeyle mücadele etmek için tetikleyicileri belirlemek ve alternatif başa çıkma stratejileri geliştirmek önemlidir.

Yetersiz uyku

Kilo verme yolculuklarında sıklıkla gözden kaçırılan uyku, açlığı ve iştahı kontrol eden hormonların düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Yeterince uyumadığınızda vücudunuz daha fazla ghrelin (açlık hormonu) ve daha az leptin (tokluk sinyali veren hormon) üretir.

Ek olarak, geceleri uyanık kalmanın açlık krizlerini teşvik etmesi ve aşırı yemeye yol açması da sürpriz değildir. Bu nedenle, kilo verme çabalarınızı desteklemek için her gece 7-9 saat kaliteli uyku almayı hedefleyin.

Tıbbi koşullar

Bazı tıbbi durumlar kilo vermeyi zorlaştırabilir. Hipotiroidizm, polikistik over sendromu (PCOS) ve insülin direnci gibi durumlar metabolizmayı etkileyebilir ve kilo almayı kolaylaştırıp vermeyi zorlaştırabilir.

Tıbbi bir durumun kilo vermenizi engellediğini düşünüyorsanız, kapsamlı bir tıbbi kontrol için bir uzmana danışın ve uygun tedaviyi arayın.

Aşırı şeker tüketimi

Çay veya kahvenizde normal şekerinizi, alternatiflerle değiştirmiş olsanız bile, eve giderken içtiğiniz içeceklerin yanı sıra sağlıklı smoothieler, gazlı içecekler ve shakeler şeklinde fazla şeker tüketiyor olabilirsiniz.

Meyvelerin ne gibi zararlar verebileceğini düşünürken, smoothielerinize ve meyve sularınıza eklenen şekerler, tatlandırıcılar ve aromalar kalorilerinizi artırabilir ve kalori fazlalığı yaşamanıza neden olabilir. Bu nedenle sıvı kalorileri tüketirken bile ölçülü olmak önemlidir.

Gerçekçi olmayan beklentiler

Gerçekçi olmayan kilo verme hedefleri belirlemek motivasyonunuzu düşürebilir ve çok hızlı bir şekilde ‘başarısız oldum’ hissine yol açabilir. Şok veya geçici diyetler veya aşırı egzersiz rejimleri yardımıyla hızlı sonuçlar beklemek, başlangıçta size iyi gelse de uzun vadede sürdürülemez.

Bu nedenle sağlıklı, sürdürülebilir kilo kaybının genellikle haftada 0,5-1,5 kg oranında gerçekleştiğini unutmayın. Yavaş ve istikrarlı ilerleme, kalıcı sonuçlara yol açacak ve uzun vadede size yardımcı olacaktır.

Paylaşın

Sabahları Çay Ve Kahvenin Yerini Alabilecek 4 İçecek

Birçok kişi uyandıktan sonra aç karnına ilk iş olarak kahve veya çay içme alışkanlığına sahiptir. Ancak vücudunuzun o bir fincan kahveye veya çaya ihtiyacı olduğunu düşünürseniz düşünün, çay veya kahveyi aç karnına içmek sağlıklı değildir.

Haber Merkezi / Sabah ilk iş olarak çay veya kahve içmek, mide asidi üretiminin artmasına, potansiyel sindirim rahatsızlığına, besin emiliminin bozulmasına ve kan şekeri dalgalanmalarına neden olabilir. Bunun yerine seçebileceğiniz daha iyi ve sağlıklı alternatifler vardır.

Zerdeçal – karabiber suyu: Güne başlamak için, ılık suya 2-3 tutam zerdeçal ve karabiber ekleyerek, süper sağlıklı bir sabah içeceği yapabilirsiniz. Bu güçlü içecek metabolizmanızı hızlandırmanıza ve aşırı yağlardan kurtulmanıza yardımcı olabilir.

Kimyon – rezene suyu: 2 bardak suya bir tutam kimyon tohumu, rezene tohumu atın ve kaynatın. Suyu yarıya inince süzün ve yavaş yavaş yudumlayın. Bu zayıflama dostu içecek, özellikle regl döneminde sindirimi iyileştirmeye ve şişkinlikle baş etmeye yardımcı olabilir.

Limonlu su: Yarım limonu ılık suya sıkın. Çok keskin bulursanız az miktarda bal ekleyebilirsiniz. Ayrıca bir tutam tarçın da ekleyebilirsiniz. Bu süper içecek vücudunuzdaki toksinlerin atılmasına da yardımcı olabilir. Aynı zamanda cildiniz için de sağlıklı bir içecek alternatifi.

Sade veya ılık su: Sabahları herhangi bir zorlukla karşılaşmak istemiyorsanız aç karnına bir bardak sade veya ılık su içmeniz yeterli olacaktır. Bu vücudunuzun su ihtiyacını karşılayacak ve metabolizmanızı hızlandıracaktır. Ayrıca vücudunuzdaki toksinlerin atılmasına da yardımcı olabilir.

Bu içeceklerden herhangi birini tükettikten sonra, tatlı bir şeyler tüketmek istiyorsanız kuru üzüm, hurma veya taze meyveleri tercih edebilirsiniz. Bunlardan herhangi birini yedikten kısa bir süre sonra sabah çayınızı veya kahvenizi içebilirsiniz.

Sabah ilk iş olarak çay veya kahve tüketme alışkanlığınızdan çıkıp bunların yerine yukarıda belirtilen içeceklerden herhangi birini koymanın biraz zaman alacağını unutmamak önemlidir. Ancak bu içeceklerden herhangi biri size uymuyorsa bir beslenme uzmanına danışmanızı öneririz.

Paylaşın

Üzgün ​​Ve Depresif Mi Hissediyorsunuz? Sebebi Bu Olabilir

Beslenme ile zihinsel sağlık, özellikle de üzüntü ve yalnızlık duyguları arasında güçlü bir bağlantı vardır. Farklı bir ifadeyle, ne yediğiniz ile nasıl hissettiğiniz arasında güçlü bir etkileşim mevcuttur. 

Haber Merkezi / Bu nedenle dengeli ve sağlıklı bir beslenmenin hem fiziksel hem de zihinsel sağlık için çok önemli olduğu vurgulanmaktadır.

Besin eksiklikleri ve zihin sağlığı: Vitaminler, mineraller, omega-3 yağ asitleri ve amino asitler gibi temel besin maddelerinden yoksun bir beslenme, serotonin ve dopamin gibi ruh halini düzenleyen beyin kimyasallarındaki dengesizliklere katkıda bulunabilir.

Bu dengesizlikler genellikle üzüntü, kaygı ve hatta yalnızlık duygularıyla ilişkilendirilir. Meyveler, sebzeler, yağsız proteinler ve sağlıklı yağlar da dahil olmak üzere çeşitli tam gıdalar açısından zengin bir beslenme, optimal beyin fonksiyonunu ve duygusal dayanıklılığı desteklemek için gerekli besinleri sağlayabilir.

Kan şekeri seviyesi: Düzensiz beslenmeden kaynaklı, şekerli veya işlenmiş gıdaların sık tüketiminden veya aşırı kalori kısıtlamasından kaynaklanan dengesiz kan şekeri seviyeleri, ruh halinizi etkileyebilir. Bu nedenle kompleks karbonhidratlar, yağsız proteinler ve sağlıklı yağlar içeren düzenli, dengeli bir beslenmeye önem verilmeli.

Bu, kan şekeri seviyelerinin sabit kalmasına yardımcı olur ve sinirlilik, düşük ruh hali ve hatta sosyal izolasyon duygularına yol açabilecek enerji çöküşlerini önler.

Bağırsak-beyin ilişkisi: Bağırsak-beyin bağlantısı bağırsaklar ve beyin arasında iki yönlü bir iletişim vardır. Özellikle bağırsaklar, zihin durumunu önemli ölçüde etkileyen serotonin ve dopamin gibi “mutlu hormonları” üretir ve barındırır.

Bu bağlantı beslenmemizden etkilenir: İşlenmiş gıdalar açısından zengin ve lif açısından düşük bir beslenme, bağırsak sağlığını bozabilir ve potansiyel olarak nörotransmitter üretimini etkileyebilir. 

Ancak lif açısından zengin gıdalar, prebiyotikler tüketerek dengeli bir bağırsak mikrobiyomunu destekleyerek zihin halini düzenleyen bu nörotransmitterlerin üretimine yardımcı olur. Sonuçta bağırsakları beslemek zihinsel sağlığı olumlu yönde etkileyebilir.

Sosyal ve psikolojik yönler: Yemekleri sevdiklerinizle paylaşmak, yemekle olumlu bir ilişki kurmak ve bilinçli yemek yeme pratiği yapmak, bağlılık duygusuna ve duygusal tatmine katkıda bulunabilir. Tersine, aşırı veya az yemek yeme, izolasyon, suçluluk ve yalnızlık duygularına yol açabilir.

Beslenme ve zihinsel sağlık söz konusu olduğunda herkese uyan tek bir çözümün olmadığını hepimiz biliyoruz. Her bireyin beslenme ihtiyaçları, tercihleri ​​ve kültürel etkileri farklıdır. Kişinin özel ihtiyaçlarına ve hedeflerine göre kişiselleştirilmiş tavsiyeler sunabilecek bir diyetisyen veya beslenme uzmanından rehberlik almak her zaman daha iyidir.

Paylaşın

Sağlıklı Bir Cilt İçin Bu Meyveleri Tüketin

Sağlıklı ve parlak bir cilde sahip olmak birçok kişinin ulaşmayı arzuladığı bir hedeftir. Cilt bakım ürünleri ve rutinleri cilt sağlığının korunmasında önemli bir rol oynasa da, gözden kaçırılmaması gereken önemli bir faktör de beslenmedir.

Haber Merkezi / “Ne yersen o’sun” sözü cildin durumu söz konusu olduğunda geçerli bir deyimdir. Vitaminler, mineraller, antioksidanlar ve suyla dolu meyveler, sağlıklı bir cilt için oldukça önemlidir.

Sağlıklı bir cilde sahip olmak için tüketilmesi gereken meyvelerin bazıları şunlardır:

Yaban mersini, çilek, ahududu ve böğürtlen, antioksidanlar, özellikle C vitamini ve antosiyaninler açısından oldukça zengindir. Antioksidanlar serbest radikallerle savaşarak ciltteki oksidatif stresi ve iltihabı azaltır. Bu, erken yaşlanmanın önlenmesine ve genç görünümün korunmasına yardımcı olabilir.

Portakal, greyfurt, limon, kolajen üretimine yardımcı olan güçlü bir antioksidan olan C vitamini açısından zengindir. Kollajen cilt elastikiyeti için gereklidir, ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümünü azaltır.

Papaya: Bu tropik meyve, peeling özellikleriyle bilinen papain adı verilen bir enzim içerir. Düzenli papaya tüketimi ölü cilt hücrelerinin temizlenmesine yardımcı olarak daha parlak bir cilt elde edilmesine yardımcı olabilir.

Karpuz: Adına uygun olarak karpuz, yüksek su içeriğinden dolayı mükemmel bir nemlendiricidir. Nemli kalmak dolgun, genç görünen bir cilt için çok önemlidir.

Avokado: Sağlıklı yağlar açısından zengin olan avokado, cildin içten dışa nemlenmesine yardımcı olur. Ayrıca cildi oksidatif hasardan koruyarak sağlığını destekleyen E vitamini de içerirler.

Kivi: Kivi, kolajen sentezine yardımcı olan ve cildin sıkılığına katkıda bulunan bir C vitamini deposudur. Ayrıca cilt sağlığının korunmasına yardımcı olan E vitamini ve K vitamini içerir.

Nar: Antioksidanlar ve polifenollerle dolu olan nar, antiinflamatuar faydalar sağlarken cilt dokusunu ve elastikiyetini iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Muz: Muz, her ikisi de cilt bütünlüğünün korunmasında rol oynayan iyi bir B6 vitamini ve C vitamini kaynağıdır. Ayrıca kolajen üretimini destekleyen manganez de içerirler.

Mango: Beta-karoten ve A vitamini açısından zengin olan mango, cilt hücresi yenilenmesini destekler ve parlak bir cilde katkıda bulunabilir.

Elma: Elma, iltihapla mücadeleye yardımcı olan bir antioksidan olan quercetin içerir. Ayrıca sindirime yardımcı olan ve dolaylı olarak cilt sağlığını etkileyebilen diyet lifi de sağlarlar.

Üzüm: Üzümde bulunan resveratrol, UV hasarına karşı koruma ve kollajen üretiminin teşviki de dahil olmak üzere çeşitli cilt yararlarıyla ilişkilendirilmiştir.

Domates: Domates, cildin güneş hasarından korunmasına yardımcı olabilecek bir antioksidan olan likopen açısından zengindir. Ayrıca kolajen oluşumunu destekleyen C vitamini de içerir.

Paylaşın