Galatasaray’ın Manchester Zaferi Avrupa Basınında

UEFA Şampiyonlar Ligi A Grubu ikinci hafta maçında Manchester United ile Galatasaray, Old Trafford’da karşı karşıya geldi. Galatasaray, iki kez yenik duruma düştüğü maçtan 3-2 galibiyetle ayrılmayı başardı.

Galatasaray bu galibiyetle grubunda 4 puanla ikinci sıraya yükseltirken, Sarı Kırmızılı ekibin galibiyeti Avrupa spor basınında da yankı buldu.

Independent gazetesi 1993’te Galatasaray deplasmanına giden Manchester United’ın “Welcome to Hell” sloganıyla karşılanmasını hatırlatarak, 30 yıl sonra yaşanan hezimeti yorumladı: Otuz yıl önce Manchester United İstanbul’da Galatasaray tarafından ‘Cehenneme hoş geldiniz’ (Welcome to Hell) sloganıyla karşılanmıştı. Otuz yıl sonra United cehennemi buldu: İstanbul’da değil, Manchester’da.

Teknik Direktör Erik ten Hag için ‘şok Şampiyonlar Ligi yenilgisi’ diyen Sky Sports’un maç yorumu şöyle: “Rasmus Hojlund United’ı iki kez öne geçirdi ancak Andre Onana’nın hatası ve Casemiro’nun durumu kurtarmak isterken kırmızı kart görmesiyle Türk ekibi her seferinde Manchester United’ı geri püskürttü.

Maç boyunca ne yapacağı belli olmayan Onana’ya sorular sorulacaktır ancak defansın büyük bir kısmı teslimiyetin asıl nedeniydi. Şampiyonlar Ligi’nin açılış maçında Bayern Münih’e kaybettikten sonra, grup aşamasının ötesine geçmek için yapılması gereken çok iş var.”

Times gazetesinin Futbol Başyazarı Henry Winter, maçla ilgili analizinde, Galatasaray rakibi karşısında “birden fazla farkla kazanabilirdi” dedi. Winter, “Tekrar cehenneme hoş geldiniz. Son dakikalarda Manchester United’la (çocuk oyuncağı gibi) oynayan Galatasaray, Sofyan Amrabat’ın sol bekteki tedirginliğini fırsat bilerek, Şampiyonlar Ligi gruplarındaki 17 deplasman maçının ilk galibiyetini hak ettiği şekilde kazandı ve Türkler birden fazla farkla kazanabilirdi.” ifadelerini kullandı.

BBC, Manchester United’ın ilk kez bir Şampiyonlar Ligi sezonunu üst üste yenilgilerle açtığını yazdı. BBC, teknik direktör Erik ten Hag ile oynanan maçların istatistiklerini çıkardı: “United bu sezon tüm turnuvalarda oynadığı 10 maçın altısını kaybetti. Ayrıca 2023-24 sezonunda tüm müsabakalarda 10 maçta 18 gol yediler ki bu 1966-67 sezonundan bu yana en fazla gol yedikleri sezon oldu.

Toparlanması gereken kişi sadece Onana değil. Ten Hag’in de dediği gibi, United’ın kolektif olarak çok geç olmadan sezonu kurtarmak için çözümler bulması gerekiyor.”

Telegraph gazetesine göre ise Manchester United savunmadaki hatalarıyla “kendi ayağına sıktı. Galatasaray’ın 90 dakika boyunca “daha adanmış bir görüntü çizdiğini” vurgulayan Telegraph makalesinde, “United’ın kendi kendisini sabote etmesi, teknik direktör Erik ten Hag’ı büyük bir krizin içerisine soktu. İki golün sahibi 72 milyon poundluk Rasmus Hojlund için zafer gecesi olacak gibi görünüyordu ancak savunmadaki zayıflık sonucu belirledi” ifadeleri yer aldı.

L’Equipe: Manchester United Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray ve Icardi karşısında şaşkına döndü. Maçı “çılgınca” olarak niteleyen Fransa’nın en ünlü spor gazetesi l’Equipe, “Manchester United Galatasaray karışısında şaşkına döndüğü” başlığını kullandı:

“Manchester United Salı akşamı çılgın bir maçın ardından Galatasaray’a yenildi. İngiliz ekibi Şampiyonlar Ligi A Grubundaki ikinci maçında umutlarını zora soktu. İki kez öne geçmesine rağmen Galatasaray’a 2-3 mağlup olan Kırmızı Şeytanlar, Bayern Münih (3-4) karşısında aldığı ilk mağlubiyetin ardından iki turda ikinci yenilgisini aldı.

Maça mükemmel başladılar. Maçı daha iyi kontrol etmelerine rağmen geri püskürtüldüler. Bu durum, kopenhag’ı 2-1 yenen Bayern Münih için mükemmel bir sonuç oldu.”

Daily Telegraph gazetesi Mauro Icardi’nin 81. dakikada attığı golle gelen Galatasaray’ın galibiyetinin ardından Manchester United’ın uçurumun kıyısına sürüklendiğini yazdı. Galatasaray’ın Arjantinli golcüsü Icardi’nin fotoğrafını kullanan gazete haberin başlığında da “Bacardi and Coke – Bacardi Kola” içkisine atıfla “Icardi and Choke – Icardi ve boğulma” kelimelerini kullandı.

Daily Mirror gazetesinin internet baskısının spor sayfası “kendisini yok etmekte birleşenler” manşetiyle yayımlandı. Gazete, Manchester United için, “Bir adım öne, iki adım geriye. Maalesef Manchester United’ın bu sezon hikayesi bu oldu ve dün gece Old Trafford’daki felaketle devam etti… United, Premier Lig sezonuna çok kötü bir başlangıç yapmakla kalmadı, Şampiyonlar Ligi’ne de A Grubu’nda üst üste mağlubiyetlerle başladı. Bunlar gerçekten de karanlık günler.” yorumunda bulundu.

The Guardian gazetesinin spor sayfalarının başında Manchester United-Galatasaray maçı var. İngiliz ekibinde kötü sonuçların devam ettiğine dikkat çeken gazetenin maçla ilgili değerlendirmesinde şu yorumlara yer verildi:

“Cehenneme hoş geldiniz’: Manchester United’ın 1993’teki meşhur Galatasaray karşılaşması yeni bir boyut kazandı. O zamanlar, United’ı Şampiyonlar Ligi’nden eleyen, İstanbul deplasmanında alınan mağlubiyetti ve maç sonrası tünelde çıkan kavgada oyuncular tartaklanmıştı.

Burada ise sezon boyunca yaşanan acıların bir devamı vardı, Erik ten Hag’ın oyuncuları taraftarlarının umutlarını arttırmak için çok şey yaptı. Özellikle Rasmus Højlund, United’ı iki kez öne geçirdi. Manchester United, nasıl savunma yapılmayacağına dair bir ustalık gösterdi”

Paylaşın

Erdoğan’ın Programları Soğuk Algınlığı Nedeniyle İptal Edildi

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin TBMM’deki grup toplantısına katılımı ve İspanya ziyareti, soğuk algınlığı rahatsızlığı nedeniyle iptal edildi. 

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Erdoğan, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ile telefon görüşmesi yapmış ve Erdoğan İspanya’ya davet edilmişti. İki ülke arasındaki ilişkiler ve bölgesel gelişmelerin konuşulacağı ziyaret için Erdoğan yarın İspanya’ya hareket edecekti.

İspanya’nın Granada kentinde 5-6 Ekim tarihlerinde yapılacak Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) ile Avrupa Birliği Hükümet ve Devlet Başkanları zirvesinin gündemine Dağlık Karabağ krizinin öne çıkması bekleniyor.

Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı İspanya’nın Granada kentinde yapılacak iki ayrı zirve sonrasında yapılacak açıklamaların, birliğin muhtemel dönüşüm hamleleri hakkında önemli ipuçları içermesi bekleniyor. 5 Ekim’deki Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) Liderler Zirvesi’ni, 6 Ekim’de yapılacak gayriresmi AB Liderler Zirvesi izleyecek.

Granada’da üçüncüsü düzenlenecek AST Zirvesi’ne 47 Avrupa ülkesinin devlet ve hükümet başkanları davet edildi. AST, AB üyesi ülkelerle birliğe komşu ülkelerin ortak çıkarlar konusunda görüş alışverişinde bulundukları bir diyalog ve iş birliği forumu olarak tanımlanıyor.

Bu topluluğun, daha kurumsal bir yapıya dönüşüp dönüşmeyeceğini ise AB’de kararlaştırılacak genişleme reformları belirleyecek. AST zirvesinden bir gün sonra yapılacak AB Gayriresmi Liderler Zirvesi’ne, Avrupa’ya artan düzensiz göçün sınırlandırılması çabalarının yanı sıra genişleme ve bunun için gerekli reformlar hakkında yapılacak istişarelerin damgasını vurması bekleniyor.

Rusya’nın Ukrayna savaşının yol açtığı jeopolitik değişim AB’de geçen yıllarda fiilen rafa kaldırılan genişlemeyi yeniden en önemli gündem maddesi haline getirdi. AB yeniden genişlemek istiyor, bu yolla da Rusya’nın Avrupa’da yeni istikrarsızlıklar çıkarmasını engellemeyi, Kremlin’in nüfuzuna set çekmeyi hedefliyor.

AB’nin önceliği Batı Balkan ülkelerinin üyeliğe alınmaları. Ancak üye olmak isteyen ülkeler, Batı Balkan ülkeleri ile, yani Arnavutluk, Sırbistan, Bosna-Hersek, Montenegro, Kuzey Makedonya ve Kosova ile sınırlı değil. Adaylık statüsü verilen Ukrayna ve Moldova’nın dışında Gürcistan da bu statüyü talep ediyor.

Paylaşın

Emeklinin Alım Gücü Üç Ayda 3 Bin 840 Lira Azaldı

3 ay önce yüzde 25 zam yapılan emeklinin alım gücü yüzde 25.11’lik resmi enflasyon karşısında eksiye düştü. En düşük memur emeklisinin geçen temmuzda 8 bin 657 lira yapılan aylığı, eylül sonunda TÜİK hesabıyla 6.920 liraya, ENAG hesabıyla 8.732 liraya geriledi.

7.500 liralık en düşük emekli aylığının alım gücü de TÜİK’e göre 5.005 liraya, ENAG’a göre 3.840 liraya geriledi. Temmuzda 22 bin TL olan memur maaşının alım gücü, ENAG’ın verilerine göre 16.852 liraya, 11.402 liralık asgari ücretin alım gücü ise 8.732 liraya düştü.

Hayat pahalılığı karşısında ezilen emekli ve çalışanlara temmuz-aralık dönemini kapsayan ikinci 6 ay için yapılan yüzde 25’lik zam, 3 ayda sıfırlandığı gibi eksiye düştü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tüketici enflasyonu temmuzdan bu yana geçen 3 ayda yüzde 25.11 oranında artarak 6 aylık zammı adeta sildi süpürdü. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) da son 3 aylık enflasyonu yüzde 30.57 olarak açıkladı.

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre, üç ayda gerçekleşen yüksek enflasyonla çalışanlar ve emeklilerin alım gücü temmuz zammından önceki maaşların alım gücünün de gerisine düştü. Yılbaşından bu yana zam yapılmayan 7 bin 500 liralık en düşük emekli aylıklarının alım gücü ise TÜİK’e göre yüzde 50, ENAG’a göre yüzde 95 civarında eridi.

Bekar ve çocuksuz en düşük devlet memurunun maaşı temmuz başında 20 bin 352 liraya yükseltilmişti. Bu memurun maaşının alım gücü, temmuz ayından bu yana artan fiyatlar karşısında eriyerek TÜİK hesabıyla 16 bin 267 liraya, ENAG hesabıyla da 15 bin 587 liraya geriledi.

24 bin 505 lira yapılan öğretmenin maaşının alım gücü de eylül sonu itibarıyla TÜİK’e göre 4 bin 918 lira eriyerek 19 bin 587 liraya düştü. Öğretmen maaşındaki erime ENAG hesabıyla da 5 bin 737 lirayı buldu. 29 bin 109 lira olan polis memurunun maaşı ise ENAG hesabıyla 6 bin 815 lira azalarak, 22 bin 294 liraya düştü.

Temmuz ayında 11 bin 402 liraya çıkarılan asgari ücretin alım gücü de zamlar karşısında dayanamadı. Asgari ücretin alım gücü eylül sonunda ENAG’a göre 2 bin 670 lira eriyerek 8 bin 732 liraya kadar düştü.

3 ay önce yüzde 25 zam yapılan emeklinin alım gücü yüzde 25.11’lik resmi enflasyon karşısında eksiye düştü. En düşük memur emeklisinin geçen temmuzda 8 bin 657 lira yapılan aylığı, eylül sonunda TÜİK hesabıyla 6.920 liraya, ENAG hesabıyla 8.732 liraya geriledi. 7.500 liralık en düşük emekli aylığının alım gücü de TÜİK’e göre 5.005 liraya, ENAG’a göre 3.840 liraya geriledi.

Paylaşın

Yerel Seçimler: İYİ Parti’de Konuşulan Üç Görüş

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ittifaksız girmeyi hedefleyen İYİ Parti’de seçimler için üç görüş var. Birincisi, “Seçimlerin İYİ Parti aleyhine sonuçlanması da göze alınarak Ankara ve İstanbul’da aday çıkarmak“, ikincisi “CHP ile ittifakı yeniden kurmak“, üçüncüsü de “İttifak yapılmasa bile İstanbul ve Ankara’da aday çıkarmamak“.

Üçüncü görüşün ağır bastığı öne sürülürken İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in seçimlere yakın “Ankara ve İstanbul’da aday çıkarmamayı” kabul edebileceği de iddialar arasında.

Cumhuriyet gazetesinden Merve Kılıç‘ın edindiği bilgilere göre Akşener, parti sözcüsü Kürşad Zorlu, başdanışmanı Buğra Kavuncu ve genel başkanın çevresindeki bazı isimlerin CHP ile ittifak konusuna kapıları tamamen kapalı. Ancak partide farklı görüşlere sahip olan isimler var.

Partililer, yerel seçimlere ittifaksız girilmesi durumunda İYİ Parti’nin zarar göreceği değerlendirmeleri dillendiriliyor. Bazı isimler, “Akşener’in, kırgın olduğu Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın karşısına aday çıkarılmaması” yönünde görüş bildiriyor. Parti, bu illerde de henüz aday olarak kimsenin adını geçirmiyor.

Milletvekillerinde üç görüş var. Birincisi “Seçimlerin İYİ Parti aleyhine sonuçlanması da göze alınarak Ankara ve İstanbul’da aday çıkarmak”, ikincisi “CHP ile ittifakı yeniden kurmak”, üçüncüsü de “İttifak yapılmasa bile İstanbul ve Ankara’da aday çıkarmamak”. Üçüncü görüşün ağır bastığı öne sürülürken Akşener’in seçimlere yakın “Ankara ve İstanbul’da aday çıkarmamayı” kabul edebileceği de iddialar arasında.

Öte yandan Akşener’in genel başkanlığını kasımda bırakacağı iddia edildi. Cumhuriyet’in ulaştığı kurmaylar ise bu iddianın gerçek olmadığını belirtiyor. Akşener’in zaten son dönemi olduğunu kaydeden partililer, yerel seçimlerden önce bırakmanın mümkün olmadığını ifade ediyor.

Paylaşın

Saadet Partisi’nin ‘Kamuda Mülakat Kaldırılsın’ Önerisini AK Parti – MHP Reddetti

Saadet Partisi’nin (SP) kamuya personel alımında mülakatın kaldırılması amacıyla TBMM Genel Kurulu’na getirdiği grup önerisi AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. “Kamuda mülakatın kaldırılması” AK Parti ve MHP’nin  seçim vaatleri arasındaydı.

Partisinin önerisinin gerekçesini açıklayan SP Grup Başkanvekili İsa Mesih Şahin mülakat mağduru gençlerin yakınmalarını gündeme getirerek, “Bu gençler sizden hiçbir şey istemiyorlar. Sadece adalet istiyorlar. Sizden torpil istemiyorlar, eşit şartlarda yarışmak istiyorlar. Torpili olanın değil hak edenin kazandığı bir sistem istiyorlar. Kayırmacı mülakat sisteminin kaldırılmasını istiyorlar. Cumhurbaşkanının Meclis öncesinde verdiği sözü tutmasını istiyorlar.” dedi.

“Hak eden kazansın, tek derdimiz bu” diyen Şahin, partisinin çözüm önerisini özetledi: “Mülakatlar kaldırılmalıdır, kamuya personel istihdamında ve meslek içi yükselme ve nitelikli görevlere geçilmelerde mevcut bulunan mülakat sistemi kaldırılmalı yerine objektif kriterlere dayalı sınavlar getirilmelidir.”

AK Parti adına konuşan Ankara Milletvekili Orhan Yeğin ise, mülakatın adayların davranış ve tutumlarını tanımak, iletişim becerileri, zekâ, kavrayış gücü, muhakeme yeteneği, algılama hızı, ifade düzgünlüğü gibi bazı yönlerini ölçmek, mesleğe olan ilgilerini, geçmiş deneyimlerini değerlendirmek üzere en uygun ve en nitelikli kişiyi kuruma kazandırmayı amaçlayan bir seçme tekniği olarak mevzuata yerleştiril[diğini] söyledi.

TBMM’nin Salı günkü oturumunda muhalefetin gündeme getirdiği, AK Parti ve MHP’nin seçim vaatleri arasındaki “kamuda mülakatın kaldırılması” önerisi AK Parti ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

AK Parti’nin seçim vaatleri arasında yer alan kamuda mülakatın kaldırılması konusunda Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin “yüzde 50 mülakat, yüzde 50 KPSS notu” açıklamasında bulunmuş, ardından Erdoğan “Seçim vaatlerim içinde böyle bir söz verdiysem, bunu Milli Eğitim ve İçişleri bakanlarımla görüşerek yeni bir yol haritasıyla ilerletiriz” demişti.

Saadet Partisi’nin (SP) Salı günü personel alımında mülakatın kaldırılması amacıyla TBMM Genel Kurulu’na getirdiği grup önerisiyse AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi.

Partisinin önerisinin gerekçesini açıklayan SP Grup Başkanvekili İsa Mesih Şahin mülakat mağduru gençlerin yakınmalarını gündeme getirerek, “Bu gençler sizden hiçbir şey istemiyorlar. Sadece adalet istiyorlar. Sizden torpil istemiyorlar, eşit şartlarda yarışmak istiyorlar. Torpili olanın değil hak edenin kazandığı bir sistem istiyorlar. Kayırmacı mülakat sisteminin kaldırılmasını istiyorlar. Cumhurbaşkanının Meclis öncesinde verdiği sözü tutmasını istiyorlar.” dedi.

“Hak eden kazansın, tek derdimiz bu” diyen Şahin, partisinin çözüm önerisini özetledi: “Mülakatlar kaldırılmalıdır, kamuya personel istihdamında ve meslek içi yükselme ve nitelikli görevlere geçilmelerde mevcut bulunan mülakat sistemi kaldırılmalı yerine objektif kriterlere dayalı sınavlar getirilmelidir.”

İYİ Parti Kayseri Milletvekili Dursun Ataş “Mülakat uygulaması[nın] yasalarla örülen bir tezgahtan ibaret” olduğunu söyledi. “Düşük puanlar almış yandaşları [işe] alabilmek için mülakata çağrılmaları[nın] gerek[tiğine]” dikkat çeken Ataş bu amaçla “Kadro sayısının iki üç katı aday çağrılıyor” dedi.

“Sonuç olarak da büyük bir emekle okulunu bitirip sınavdan 90-95 puan almış ancak AKP’den torpilli olmayan liyakatli genç mülakatta elenirken 70 puanı zor alabilmiş yandaş […] mülakat tezgahı kullanılarak devlet kadrolarına yerleştirilmektedir.” diyen Ataş, sonuçta “nitelikli gençlerimizin akın akın Avrupa ülkelerine göç ettikleri”ni söyledi.

Yeşil Sol Parti adına konuşan Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın da “mülakat” yönteminin literatürdeki adının “akraba, eş, dost ve yandaş kayırma” anlamına gelen “nepotizm” olduğunu söyledi. Güneş, AKP yandaşlığının da ötesinde “bazı bakanlıklarda bürokrasideki atama süreçlerinde belli bir tarikata veya cemaate üye olmadan atama yapılmadığını bunun bir ön koşul olarak öne sürüldüğünü” de hatırlattı.

“Mülakat uygulaması[nın] yapısal bir sorun haline gel[diğini]” açıklayan Güneş, “mülakatın kaldırılması” sözünün AKP’nin tutmadığı sözler arasında yerini aldığını dile getirdi ve “Üstelik tutmadığınız sözler sadece mülakat sistemiyle ilgili değil. Deprem bölgesinde, seçim öncesinde ziyaret ettiğiniz yerlerde verdiğiniz sözlerin hiçbirinin bugün orada bir karşılığının olmadığını görüyoruz.” dedi ve ekledi:

“Kış geliyor ve deprem bölgesi için verdiğiniz sözlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini kendi gözlerimizle gördük. Bunu yurttaşlar da soruyor bizlerde sizlere soruyoruz.”

CHP Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar “Özellikle mülakatla girişin olduğu hangi kamu kurumuna baksak mutlaka saray iktidarının yandaşlarını görüyoruz.” dedi ve ekledi:

“Eğitim sahibi gençler, yazılı sınavlarda 95-100 puan almalarına rağmen sırf yandaş olmadıkları için mülakatlarda eleniyorlar. Onların yerine bakanın dediği gibi kendilerince inançlı olanlar fakat yandaşlıktan başka hiçbir meziyeti olmayan veya sadece imam hatip mezunu oldukları için kamu kurumlarında önemli makamlara getiriliyorlar.

Çocuklarımız yıllarca emek veriyor, hayatlarının bir kısmından çalıp ders çalışıyor. Sonra birileri çıkıp sırf yandaş değil diye mülakatta bu çocuklarımızı eliyor. Bu çocukların hayatını çalmak kimin hakkıdır? Bu evlatlarımızın hakkını hukukunu korumak hepimizin boynunun borcudur. Artık birilerinin hakkını başka birisi yemesin. Adalet herkes için adalet olsun.”

“Mülakat bir seçme tekniğidir”

AK Parti adına konuşan Ankara Milletvekili Orhan Yeğin ise, mülakatın adayların davranış ve tutumlarını tanımak, iletişim becerileri, zekâ, kavrayış gücü, muhakeme yeteneği, algılama hızı, ifade düzgünlüğü gibi bazı yönlerini ölçmek, mesleğe olan ilgilerini, geçmiş deneyimlerini değerlendirmek üzere en uygun ve en nitelikli kişiyi kuruma kazandırmayı amaçlayan bir seçme tekniği olarak mevzuata yerleştiril[diğini] söyledi.

Mülakatla ilgili tartışmaların, “hükûmete iftira atmaktan zevk duyan bazı çevrelerin köpürtmeleriyle” gündeme geldiğini iddia etti. Oya sunulan önerge AK Parti – MHP blokunun oylarıyla reddedildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İstanbul’da Yaşamanın Maliyeti Aylık 44 Bin 561 Liraya Yükseldi

İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti ağustos ayında 42 bin 593 lira iken, eylül ayında 44 bin 561 liraya yükseldi. Başka bir ifadeyle İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti aylık olarak yaklaşık yüzde 4,62 arttı.

Haber Merkezi / İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) kuruluşlarından İstanbul Planlama Ajansı (İPA), “İstanbul’da Yaşamanın Maliyeti” eylül verilerini açıkladı.

İstanbul’da yaşamanın maliyeti eylül ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 79,42 arttı. İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 44 bin 561 lira olarak hesaplandı. İstanbul’da yaşamanın maliyeti bir önceki aya göre yüzde 4,62, bir önceki yılın aralık ayına göre ise yüzde 61,47 oranında arttı.

Bir önceki yılın eylül ayına göre ise İstanbul’da yaşam maliyetinin yıllık (son 12 ay) artış oranı yüzde 79,42 olarak gerçekleşti. Eylül ayında İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 44 bin 561 lira olarak hesaplandı. İstanbul’da ortalama yaşam maliyeti, geçtiğimiz aya göre bin 968 lira arttı.

Hanelerin sık kullandığı bazı ürünlerin bir önceki yılın eylül ayına göre fiyat artışlarına bakıldığında en çarpıcı fiyat artışlarından birinin yüzde 183,33 artış oranı ile saç bakım ürünleri fiyatlarında yaşandığı görüldü.

İstanbul Planlama Ajansı’nın Ağustos ayı verileri ise şöyleydi:

İstanbul’da yaşamanın maliyeti geçen yılın aynı ayına göre yüzde 80,59 arttı. İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 42.593 lira olarak hesaplandı. İstanbul’da yaşamanın maliyeti bir önceki aya göre yüzde 9,69, bir önceki yılın Aralık ayına göre ise yüzde 54,34 oranında arttı.

Bir önceki yılın Ağustos ayına göre ise İstanbul’da yaşam maliyetinin yıllık (son 12 ay) artış oranı yüzde 80,59 olarak gerçekleşti. Ağustos ayında İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 42.593 lira olarak hesaplandı. İstanbul’da ortalama yaşam maliyeti, geçtiğimiz aya göre 3.765 lira arttı.

Hanelerin sık kullandığı bazı ürünlerin bir önceki yılın Ağustos ayına göre fiyat artışlarına bakıldığında en çarpıcı fiyat artışlarından birinin yüzde 144,37 artış oranı ile zeytinyağı fiyatlarında yaşandığı görüldü.

Paylaşın

Merkez Bankası Başkanı, Tek Haneli enflasyon İçin 2026’yı İşaret Etti

Plan ve Bütçe Komisyon’unda sunum yapan Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, “Parasal sıkılaştırma adımlarımızın birikimli etkileri ile ana eğilimi düşürerek, dezenflasyonu 2024 yılında Enflasyon Raporu’ndaki patika ile uyumlu şekilde tesis etmekte kararlıyız” dedi ve ekledi:

“Petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süregelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır. Bu unsurlar enflasyonun yıl sonunda enflasyon raporundaki tahmin aralığının üst sınıra yakın seyredeceğine işaret etmektedir.”

Gaye Erkan, açıklamasının devamında, “Yıllık enflasyonda düşüşü baz etkisiyle Mayıs 2024’ten sonra görmeye başlayacağız. 2025’te istikrar dönemi olacak ve 2026’da enflasyonu tek haneye indireceğiz” ifadelerini kullandı.

TCMB Başkanı Dr. Hafize Gaye Erkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyon’unda sunum yaptı. Erkan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Fiyat istikrarı temel amacımız doğrultusunda tüm araçlarımızı kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz.Parasal sıkılaştırmayı makro ihtiyati çerçevedeki sadeleştirme ile birlikte yürüterek, hem parasal aktarım mekanizmasının güçlenmesini, hem de attığımız adımların makro finansal istikrarı pekiştirmesini hedefliyoruz.

Beklentileri yeniden çıpalayacak, ekonomideki güven ve öngörülebilirliği artıracak para politikasını sabırla uygulamaya yönelik kararlılığımızı attığımız adımlarla gösteriyoruz.

Parasal sıkılaştırma sürecimizin ve güçlü bir eğilim gösteren rezerv birikiminin etkilerinin döviz kuru istikrarını desteklediğini görmekteyiz.

Akaryakıt fiyatları, fiyatlama davranışları üzerinde ilave bir risk oluşturuyor. Akaryakıt önümüzdeki dönemde de enflasyon üstünde risk. Sanayiye yönelik elektrik ve doğalgaz zamları yıllık enflasyonu artıracak.

Enflasyonun ana eğilimi eylül ayı itibarıyla yavaşlamaya başlamıştır, dezenflasyonu tesis etmekte kararlıyız. Tüm araçlarımızı enflasyon tek haneye gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz. Petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süre gelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmakta.

Bu unsurlar enflasyonun yıl sonunda enflasyon raporundaki tahmin aralığının üst sınıra yakın seyredeceğine işaret etmekte. Merkez Bankası rezervleri 4 ayda 27 milyar dolar artarak 125,5 milyar dolar seviyesine yükseldi.

Parasal sıkılaştırma adımlarımızın birikimli etkileri ile ana eğilimi düşürerek, dezenflasyonu 2024 yılında Enflasyon Raporu’ndaki patika ile uyumlu şekilde tesis etmekte kararlıyız. Politika faizinde gerçekleştirdiğimiz kademeli ve kararlı artışların yanı sıra makro ihtiyati çerçevede attığımız sadeleşme adımlarının da katkısıyla piyasa mekanizmasının yeniden tesisi sağlanmıştır.

“Piyasadaki kur oynaklığı geriledi”

Kur korumalı mevduat bakiyesi gerilerken rezervlerde de artış sağlanması, KKM’den ve döviz mevduattan TL’ye geçiş stratejisinin başarıyla ilerlediğine ve TL’ye arzu edilen sağlıklı geçişin başladığına işaret etmektedir. Piyasadaki kur oynaklığı geriledi.

Enflasyon konusunda geçiş sürecindeyiz. Geçiş sürecinde enflasyonda geçici bir yükseliş gerçekleşmektedir. 2024 yılında dezenflasyon süreci başlayacaktır.

Faiz kararlarınızı, miktarsal sıkılaştırma ile daha etkili hale getiriyoruz. Fiyat istikrarını tesis etmekte kararlıyız. Haziran ayından bugüne süre gelen parasal sıkılaştırma sürecinin etkilerini belirgin şekilde 2024 yılında görmeye başlayacağız. Bu nedenle 2024 yılını dezenflasyon dönemi olarak tanımlıyoruz.

Yıllık enflasyonda düşüşü baz etkisiyle Mayıs 2024’ten sonra görmeye başlayacağız. 2025’te istikrar dönemi olacak ve 2026’da enflasyonu tek haneye indireceğiz.”

Paylaşın

YSP, Yeni Anayasa Çağrısına Kapıları Kapattı: Demokratik Bir Ortam Yaratılmadan…

Yeni yasama döneminin ilk Meclis grup toplantısında konuşan YSP Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Yaşadığımız gerçeklik önümüzde, Erdoğan’ın kapsayıcı tonda söylediği sözlerin bu şekilde gerçekleşmeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de demokratik bir ortam yaratılmadan, demokratik bir ortamda söz ve karar süreçleri oluşturulmadan, kapalı kapılar ardında AKP-MHP’nin hazırlayacağı anayasanın bu parlamentodan geçirilmeye çalışmasını kabul etmemiz mümkün değildir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Biz bütün Türkiye’deki halkların, inançların, kimliklerin, insanların katıldığı demokratik bir anayasa yapma sürecinin olması gerektiğini ısrarla ve inatla söylüyoruz. 12 Eylül Anayasasını tepe tepe kullanan ve her türlü otoriter rejimini inşa eden AKP-MHP iktidarı, samimiyet testi olarak öncelikle demokratik bir ortam sağlamalıdır. Bunu sağlamadan yapılacak her çalışmanın sahici, samimi ve gerçekçi olmayacağı açıktır.”

Yeşil Sol Parti (YSP) Eş Sözcüsü İbrahim Akın, yeni yasama döneminin ilk Meclis grup toplantısında konuşma yaparak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akın, şunları söyledi:

“Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı da buradan bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Evet, yeni bir sürece başladık. Meclis 28’inci döneminin açılışını yapmış oldu ve biz de ilk grup toplantımızı yapıyoruz. Ne yazık ki son 2 günde birçok arkadaşımızın gece baskınlarıyla hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmasıyla karşı karşıya kaldık. Demokratik siyasete dönük bu müdahaleyi kabul edilemez bulduğumuzu ifade ediyoruz ve arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.

Ayrıca 1 Ekim’de yaşanan şiddet olayı karşısında tutumumuzu açıkladığımız ve aynı zamanda Türkiye’deki en önemli sorunlardan biri olan Kürt sorununun çözümü için yaptığımız basın açıklamasını çarpıtarak özellikle yandaş medyada Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün Uçar üzerinden yapılan saldırıları buradan nefretle kınıyoruz. Açıklamamızda şiddeti kabul edilemez bulduğumuzu, Türkiye’de ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak Kürt sorunu çözülmediği sürece Türkiye halklarının ağır bedeller ödediğini ifade eden sözlerimizin, “Türk milleti ağır bedel ödeyecek” demişiz gibi çarpıtılmasıyla yapılan manipülasyonları kınıyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanı Danışmanı Oktay Saral’ın açıklamalarını ahlaki bulmuyoruz ve bu ahlaksızca yaklaşımını kınıyoruz. Bu konuda gerekli her türlü itirazımızı ve hukuki olarak da çalışmalarımızı yaptığımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

Meclis 1 Ekim’de açılış yaptı. Parlamentonun Türkiye halklarının sorunlarının çözülmesi konusunda elinden geleni yapması gerektiğine dair iyi niyet duygularımızı ifade etmek istiyorum. 28. dönemin Türkiye halklarının sorunlarının çözümünde başarılı olmasını diliyorum. Ülkemizin değişime ihtiyacı var, otoriterleşen rejimi değiştirme ihtiyacı var. Halkların iradesini şekillendirmiş barışın ve kardeşliğin iklimini tesis etme ihtiyacı var. Başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal sorunlarımızı barışçıl ve demokratik siyaset zemininde çözme ihtiyacımız var. On yıllardır güvenlik politikaları, şiddet ve savaş yöntemleri denendi ve denenmeye devam ediyor. Bu yöntemlerin sorunları çözmediğini artık anlamış olmamız lazım. Artık onurlu ve adil bir barışa şans tanımanın zamanı gelmiştir, demokratik siyasetin önünün açılmasının zamanı gelmiştir.

Bunun için bütün zeminlerin en verimli ve doğru şekilde kullanılmasının zamanı gelmiştir. Daha ne kadar bomba patlayacak ve şiddet ortamı devam edecek, daha ne kadar harekat yapılacak, daha ne kadar toplumun kutuplaşmasını ve düşmanlaşmasını sağlayan siyasetinizi devam ettireceksiniz? Artık yeter, bu sürecin böyle gitmesi mümkün değildir. Barışa şans verin. Yeşil Sol Parti olarak başından beri sorunların şiddet dışında, demokratik müzakere yoluyla çözüleceği konusunda ısrarla ve inatla söylediğimiz sözlerimizi tekrarlıyoruz. Elbette çözümün konuşulmasının, tartışılmasının en önemli zeminlerinden biri parlamentodur. Kronikleşmeden, içinden çıkılmaz hale gelmeden tüm toplumsal sorunların demokratik ve acil çözümünün yerinin Meclis olduğunu biliyor ve Meclis’in bu bakımdan işlevli hale getirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.

AKP-MHP iktidarı eliyle inşa edilmeye çalışılan tek adam rejimi Meclis’i işlevsiz kılmak için her türlü yöntemi denedi. Meclis neredeyse tek adam rejiminin talepleri doğrultusunda noter haline getirilmeye çalışıldı. Biz bu sürecin böyle yürütülmesini kabul etmiyoruz. Meclis’te 600 milletvekili var ve bu vekiller Türkiye halklarının iradesiyle seçilmiş ve onların sorunlarını çözmek için görevlendirilmiştir. Ve onları temsilen buradadırlar. Biz 600 vekilin iradesini gasp eden ve Meclis’i noter gibi değerlendiren bu anlayışı kabul etmiyoruz. Meclis’in bu dönemde gerçek anlamda demokratik tartışmaları ve müzakereleri yapması gerektiğini, Türkiye’nin en temel sorunları olan demokratik sivil bir anayasayı yapmaya aday olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için de her türlü çalışmayı ve mücadeleyi yürütmeye kararlıyız.

Meclis açılışında yaptığı konuşmada AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’de herkesi kapsayan bir anlayışla anayasa tartışması yapacaklarını söyledi ve temel olarak da AB meselesi ile ilgili kıyaslayarak “Kopenhag Kriterlerini Ankara kriterleri olarak uygularız” dedi. Biz Türkiye’deki mevcut duruma göre Ankara kriterlerinin ne olduğuna bakmaya çalıştık. Türkiye’de şu anda yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu kabul ediyoruz. Sivil demokratik yeni bir anayasa yapma iddiasında olduğumuzu ifade ediyor ve diyoruz ki eğer Kopenhag Kriterleri gerçek anlamda uygulanacaksa bu kriterlerin en temel özelliği demokrasidir.

O zaman 22 yıldır iktidarda olan Erdoğan’a Kopenhag Kriterlerini hatırlatıp sormak istiyoruz. Kopenhag Kriterleri hukukun üstünlüğüdür. Yarattığınız yasasızlık rejimi mi Ankara kriterleriniz? Anayasaya göre uyulması zorunlu olan AİHM kararlarını yok sayarak mı hukukun üstünlüğünü sağlayacaksınız? Mevcut anayasanın en temel demokratik ilkelerini bile uygulamadan mı hukukun üstünlüğünü sağlayacaksınız? Yoksa katliam suçlarına karşı oluşturduğunuz cezasızlık mıdır Ankara kriterleriniz?

Kopenhag Kriterlerinin bir diğeri de demokrasiye güvence olan bütün kurumların işletilmesidir. AKP-MHP iktidarı olarak halkın iradesini gasp edip parti kapatarak, kayyım rejimi inşa ederek mi demokratik kriterlerini uygulayacak? Yoksa milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırarak mı demokrasi kriterlerini uygulayacaksınız? Ya da gece baskınlarıyla mı demokrasi kriterlerini uygulayacaksınız? İnsan haklarına ve azınlık haklarına saygıyı teminat altına alan istikrarlı kurumların varlığı Kopenhag Kriterlerinin en önemli üçüncü maddesidir. Bunu konser yasaklayarak, filmlere sansür uygulayarak, kültürlere düşmanlık yaparak mı uygulayacaksınız? Yoksa elinizin değdiği her coğrafyada yarattığınız savaş, çatışma ve kan iklimiyle mi başaracaksınız?

Ya da başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal sorunların çözümünde baskıyı, yok saymayı, savaşı, güvenlikçi politikaları mı dayatacaksınız? Tecrit politikasını derinleştirerek mi insan haklarını savunacaksınız? Gezi tutsaklarına müebbet ceza vererek mi, Kobanî Kumpas Davasında siyasetçileri siyasi rehine haline getirerek mi Ankara’nın kriterlerini gerçekleştireceksiniz? İstanbul Sözleşmesini iptali ederek mi Ankara’nın kriterlerini gerçekleştireceksiniz? Yoksa insanların yaşam biçimine müdahale ederek mi gerçekleştireceksiniz?

Yaşadığımız gerçeklik önümüzde, Erdoğan’ın kapsayıcı tonda söylediği sözlerin bu şekilde gerçekleşmeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye’de demokratik bir ortam yaratılmadan, demokratik bir ortamda söz ve karar süreçleri oluşturulmadan, kapalı kapılar ardında AKP-MHP’nin hazırlayacağı anayasanın bu parlamentodan geçirilmeye çalışmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Biz bütün Türkiye’deki halkların, inançların, kimliklerin, insanların katıldığı demokratik bir anayasa yapma sürecinin olması gerektiğini ısrarla ve inatla söylüyoruz. 12 Eylül Anayasasını tepe tepe kullanan ve her türlü otoriter rejimini inşa eden AKP-MHP iktidarı, samimiyet testi olarak öncelikle demokratik bir ortam sağlamalıdır. Bunu sağlamadan yapılacak her çalışmanın sahici, samimi ve gerçekçi olmayacağı açıktır.

Bu Ankara kriterleri karşısında Yeşil Sol Parti’nin kriterlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Biz özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı, ekolojik bir anayasa için gerekli her türlü çalışmayı Meclis’te sonuna kadar yapmaya hazırız. Çeşitli hazırlıklarımızın olduğunu zaten söylemiştik. Şimdi çok daha güçlü bir şekilde bu yasama yılında bunları gerçekleştirme konusunda kararlıyız. Ve bütün halkımızı önümüzdeki dönemde bu tartışmaların parçası olmaya çağırıyoruz. Yeni anayasa konusunda herkese çağrımız şudur; gelin yüzyıllık Cumhuriyeti inkara ve yok saymaya dayalı otoriter kimliğinden kurtaralım ve ikinci yüzyılda Cumhuriyetin gerçek anlamda demokrasi ile buluştuğu bir süreci birlikte inşa edelim. Bu konuda bütün toplumun ortak iradesini ve gerçekliğini sağlayalım.

“Gezi’nin arkasında durmaya devam edeceğiz”

Biliyorsunuz bir Gezi Davası sonuçlandı birkaç gün önce. Sivil anayasanın demokratik olarak özellikle örgütlenmesi önünde her türlü engelin olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Gezi’de yaşanan süreçlerin herkes tarafından bilindiğini ve uzun uzun anlatılacak bir hikaye olmadığını görüyoruz. Yedi milyon insanın kendisini ifade etmek ve doğasına, yereline ve aynı zamanda hayatına sahip çıkmak için katıldığı süreçlerin, demokratik zeminde protesto olarak yapılan işlerin hepsini darbe olarak değerlendirerek Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Ezerden’in müebbetle cezalandırılması kabul edilemezdir.

AİHM’in ilgili 10 Aralık 2019 tarihli kararı yok sayılmıştır. Avrupa Konseyi Başkanlık Komitesinin 2 Şubat 2022 tarihli ihlal prosedürünü başlatma kararı da yok sayılmıştır. Bu karar hem ulusal hem de uluslararası anlamda hükümsüzdür. Biz bunun takipçisi olmaya ve Gezi’deki insanlarımızın arkasında olmaya devam edeceğiz. Gezi’de kaybettiğimiz bütün canlarımızın mücadelesine sahip çıkmaya devam edeceğiz.

“Deprem bölgesinde insanlarımız ciddi sorunlarla karşı karşıyadır”

Yine bir pembe tablonun parçası olarak AKP Genel Başkanı Erdoğan depremle ilgili şöyle bir açıklama yaptı. Diğer ülkelerle kıyaslandığında en hızlı biçimde ve en aktif bir şekilde deprem bölgelerinde yaraların sarıldığını ve deprem bölgesindeki bütün sürecin çok iyi bir şekilde yönetildiğini anlatmaya çalıştı. Uzun uzun cümleleri var, buradan şimdi bunları paylaşmak istemiyorum. Ama bizim gördüğümüz gerçeklik bu değildir. Keşke böyle olsaydı ve depremdeki 15 bine yakın yurttaşımızın yaraları sarılmış olsaydı da biz buradan bu meseleyi konuşmamız olsaydık. Ama gördüğümüz tablo tam tersidir.

Biz 2. günden itibaren Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün ile beraber deprem bölgesindeydik. Depremin üstünden yaklaşık 7 ay geçti, 8’inci aya varıyor. 15 gün önce yine bir heyetimizle beraber bölgeye gittik. Gördüğümüz tablo AKP-MHP iktidarının söylediği gibi değildir. Tam tersine şu anda insanlarımız çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır, vicdanları yaralayan bir durumla karşı karşıyadır. Hala deprem sonrası süreçte hiçbir değişiklik yoktur. Şu anda insanlarımız konut sorunu yaşamaktadırlar. En acil su sorunu yaşamaktadırlar. Yıkılması gereken binlerce bina yıkılmamıştır. Yıkılanlar da orada yaşayan insanların yaşamlarını tehdit etmektedir.

Yıkım sırasında alınmayan tedbirlerden dolayı asbest çok yaygın bir şekilde hastalık yaymaktadır. Asbest insanlarımızın cilt kanserine yakalanmasına da sebep olabilecek bir tehdit oluşturmuştur. Hatay Tabip Odasının açıklamasına göre asbestin yarattığı seksen civarında rahatsızlık gündeme gelmiştir ve o koşullarda artık tedavi edilemez duruma gelmiştir. Erdoğan, “Biz şu anda iki yüz bin konutun temelini attık ve en kısa zamanda bütün deprem mağdurlarını bu konutlara yerleştireceğiz” diyor. Bizim gördüğümüz tablo tam tersidir.

Örneğin Malatya ve Adıyaman’da bazı yerlerde konutlaşma başlamıştır, ancak Hatay’da bir tane konut bile yapılmamıştır. Bunun çok somut örneğini dün Hatay İskenderun’da gördük. Çadırlarda kalan insanlarımız maalesef sel altında kalmışlardır. İşte Erdoğan’ın yalanı 2 gün sonra açığa çıkmıştır. Bu gerçekleri yok sayarak depremi unutturmaya çalışanlar karşısında biz Meclis’i depremi unutturmamak ve çözüm üretmek için olağanüstü toplantıya çağırdık.

Toplantımıza cevap bulamadık ve yeterli çoğunluk sağlayamadığımız için de maalesef Meclis deprem gündemiyle toplanamadı. Biz buradan sesleniyoruz; 15 milyon insanı ağır etkileyen, binlerce insanın canına mal olmuş olan bu durum karşısında Meclis’in araştırma, soruşturma, yerinde inceleme yapmasına ihtiyaç vardır. İncelemelerde bizim gördüğümüz hikayeler mi gerçek, yoksa iktidarın söyledikleri mi? Bizim gördüklerimiz gerçek değilse buradan sizlerin huzurunda özeleştiri vermeye hazırız.

Biz şunları tespit ettik: Acil su ihtiyacı vardır, insanların insanca yaşayabileceği konuta veya konteynerlere ihtiyaç vardır. Okula gidebilecek insanlarımızın okula gidecek olanakları kalmamıştır. Okullar yıkılmıştır, sağlık sistemleri çökmüştür. Mesela sadece Hatay’da 72 tane sağlık merkezi çökmüştür. Şu anda Hatay’da 1 milyon insan yaşamasına rağmen 1 tane cerrah vardır. O da sağlık sisteminin altyapısı olmadığı için hizmet sunamamaktadır. 75 doktor başvurusu yapılmıştır ama bu başvuruya talep olarak 6 tane doktor gitmiştir.

“Gelin Meclis’te bir araştırma ve gözlem komisyonu kuralım”

Bizim talebimiz şudur; bu bölgede yaşayan insanların hizmetlerine destek vermek için AFAD bölgesi ilan edilmesi lazım. Yani olağanüstü koşulların yaşandığı bölgelerde hizmetlerin yapılması lazım. Bu yapılmadığı sürece oraya ne doktor gidecek ne öğretmen gidecektir. Ve insanlarımız şu anda okula gidemeyen çocuklarıyla baş başa kalmışlardır. Dolayısıyla bu kadar ağır koşullarda yaşayan insanlarımızın acilen yardıma ihtiyaçları vardır. Meclis’teki bütün partilere buradan çağrımız şudur; gelin bir araştırma ve gözlem komisyonu, bir heyet oluşturalım. Deprem bölgesine gidilsin, değerlendirilsin ve bu süreç orada görülsün ve çözüm önerileri Meclis’e getirilsin. Biz elimizden geleni yapmaya varız. Deprem mağdurlarını ve depremde yaşananları ısrarla, inatla unutturmayacağız ve deprem mağdurlarıyla olmaya devam edeceğiz.

Ekonomiyle ilgili Erdoğan açıklamalarında, halkın canını yakan hayat pahalılığından bahsetti ama yaşam standardının yükseldiğinden de bahsetti. Biz bunu anlamadık. TÜİK’in açıklamasını, yani şu anda kendi kurumlarının yaptıkları analizleri bile kabul etmeyen, onları yok sayan bir açıklamayla karşı karşıya kaldık. Tüketici Hakları Derneği şöyle bir araştırma yapmış. Türkiye’deki insanların yüzde 82’si açlık ve yoksulluk sınırları altına kalmış. Bu kadar açık bir yoksulluk meselesi var. Dolayısıyla biz buradan şunu söylemek istiyoruz; Türkiye’deki mevcut ekonomik durum bu kadar vahimken, çalışanların ve emeklilerin durumu bu kadar vahimken, emekliler neredeyse yaşayamaz hale gelmişken, durumu iyileştireceğiz deyip bunu Ocak ayına erteleyen bir anlayışı kabul etmiyoruz. Evet, bunun karşısında başka bir hikaye daha var ekonomiyle ilgili.

Yine araştırmalara göre Türkiye’deki bankaların ve sermaye gruplarının önemli miktarda yüksek kar elde ettiği söyleniyor. 2022 yılının kar oranı açıklandığında katlanmış bir kar oranı gözüküyor. Yüzde 112. Bir kısım şirketler ve bankalar yüzde 112 kar ediyor ama emeklimizin ve çalışanımızın geliri, maaş arttığı gün bile yapılan farklarla beraber cebinden alınıyor. Böyle bir hikaye yok.

Bu koşullarda insanların barış içinde yaşaması mümkün değil. Onun için de zaten her yerde silahlar patlıyor, adliye önünde kavgalar oluyor, insanlar birbirlerine giriyorlar. İnsanların artık ruhsal bozukluklar içerisine girdiğini bilim insanları da söylüyor. Buradan bir kez daha sesleniyoruz; bu ekonomik koşullarda Türkiye’yi yönetmek mümkün değildir. Siz otoriter ve faşizan rejiminizi inşa etmeye çalışıyorsunuz ama aynı zamanda anayasayı herkesin katıldığı ve benim anayasam diyeceği bir şekilde yapma iddianız var. Bunun gerçekçi olmadığını buradan bir kez daha söylüyorum.

Dış politika meselesiyle ilgili de Erdoğan’ın açıklaması var. Erdoğan şunu söylüyor: “Biz dostluk elimizi bütün dünyaya, bütün bölgelerimize uzatıyoruz”. Nereye uzatıyor? Suriye’ye uzatıyor, Libya’ya uzatıyor ve başka ülkeleri sıralıyor. Biz de diyoruz ki bu mevcut ülkelerde dostluk elinizi uzattıysanız, barışı temin ettiyseniz vay halimize. Çünkü bu ülkelerde sürekli insanlar çatışma içinde. Son örnek Karabağ’da yaşanan durum. Ve en son bu sürecin bir parçası olarak Irak’ta yaşanan durumları sizlerle paylaşmak isteriz.

Irak’ta ve Suriye’de yaşanan müdahaleler ve yapılan operasyonlar, oradaki halklar arasında düşmanlığı besledi ve aynı zamanda bu düşmanlık siyasetinin sonucu olarak da ülkemizde hayatı derinden etkileyen ekonomik krizlerin ve toplumsal süreçlerin bir parçası oldu. Biz buradan ısrarla şunu söylüyoruz; bu siyasetinizin sonu gelmiştir. Bu yöntemler denenmiş yöntemlerdir. Denenmiş yöntemlerle bütün dünyadaki süreci değerlendirip barışı sağlayamazsınız, dostluk elini uzatamazsınız. Ancak ve ancak kendi çıkarlarınız için neo-liberal politikaların parçası haline gelmiş olursunuz.

Son olarak sizlerle şunu paylaşmak isterim. Ülkemiz böyle bir süreçten geçerken, biz de seçim sonrası uzun tartışmalar ve değerlendirmeler yaptığımız bir kongre sürecindeyiz. Konferanslarımızı ve çalıştaylarımızı yaptık. 15 Ekim’de bir kongremiz var. Buradan sizler vasıtasıyla tüm halkımıza şunu ifade etmek istiyoruz. Bu kongre bizim için tarihi bir kongredir. Yenilenmenin güçlü bir şekilde sözünü söyleyeceği, Türkiye’nin demokratik siyasetinde, barışında, özgürlüğünde, eşitliğinde, adaletinde Yeşil Sol Parti’nin yeni ismiyle çok güçlü bir şekilde yenilenerek sorumluluk alacağı bir sürecin içindeyiz.

Biz bu kongreye tarihsel bir önem atfediyoruz. Bütün halklarımızı, bütün yoldaşlarımızı bu kongrenin değişimine ve sözüne ortak olmaya, “Özgürlük İçin Yeniden” buluşmaya çağırıyoruz. 15 Ekim’de “Özgürlük İçin Yeniden” şiarıyla yapacağımız kongrenin, Türkiye’deki bütün halklar için, özgürlük için, eşitlik için, barış içinde demokratik bir yaşam için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Onurlu ve büyük bir geleneğin taşıyıcısı olarak sürdürdüğümüz bu görevi bizden sonrakilere devretme kararlılığındayız. Halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinde vardık, varız, var olacağız. Gelecek güzel günlere olan inancımızla sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.”

Paylaşın

AİHM’den Türkiye Aleyhine Bir Hak İhlali Kararı Daha

Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Baran Durukan ve İlknur Birol hakkında verilen mahkumiyet kararlarını inceleyen AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), potansiyel olarak caydırıcı etkileri göz önünde bulundurulduğunda, cezai mahkumiyetlerin ve hapis cezalarının, Ceza Kanunu’nun 231’inci maddesi doğrultusunda “hükmün açıklanmasının ertelenmesi” kararlarıyla birlikte, başvuranların ifade özgürlüğü hakkına bir müdahale teşkil ettiğine karar verdi.

Böylece Mahkeme, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10’uncu maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

AİHM, Anayasa Mahkemesi’nin 2022’de verdiği bir karara atıfta bulunarak, Durukan ve Birol’a uygulanan “hükmün açıklanmasının ertelenmesi” tedbirinin kapsam ve uygulama şeklinin başvuranlara demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğünün gerektirdiği koruma derecesini sağlamak için yeterli açıklıkta tanımlamadığı değerlendirmesinde bulundu.

Ne olmuştu?

2000 doğumlu Baran Durukan, Temmuz 2018’de Facebook hesabından PKK, Abdullah Öcalan ve Kobani’yle ilgili paylaşımlarında terör örgütü lehine propaganda yapmak suçundan bir yıl on gün hapis cezasına mahkum edildi. Ağır Ceza Mahkemesi de bu mesajların PKK ve YPG’yi desteklediği, liderlerini övdüğü ve uygulamalarını meşrulaştırdığı sonucuna vardı.

1965 doğumlu İlknur Birol ise Mayıs 2019’da Twitter hesabından Aralık 2013’te yürütülen yolsuzlukla mücadele operasyonlarıyla bağlantılı olarak yaptığı paylaşımda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle on ay hapis cezasına çarptırıldı.

İlgili yargılamaların sonunda yerel mahkemeler, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 231’inci maddesi uyarınca iki başvuran hakkında “hükmün açıklanmasının ertelenmesine” karar verdi.

Durukan’ı üç yıl, Birol’u ise beş yıl denetimli serbestlik süresine tabi tutma kararı doğrultusunda kasıtlı bir suç işlemedikleri takdirde mahkumiyetlerin ve davaların düşeceğine, aksi takdirde ise kararların yürürlüğe gireceğine hükmedilmiş; 2018 ve 2020 yılları arasında, başvuranların bu kararlara karşı itirazları ve bireysel Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular yetkili mahkemeler tarafından reddedilmişti.

AİHM’in atıfta bulunduğu “Atilla Yazar ve Diğerleri” olarak bilinen dava kapsamında Anayasa Mahkemesi, 5 Temmuz 2022’de yargılamanın ertelenmesini öngören mevzuatın uygulanmasında gözlemlenen adil yargılanma güvenceleri ihlallerinin yasallık şartını karşılamadığı anlamına geldiğine karar verdiği karar vermişti.

Paylaşın

Erdoğan’dan Yeni Anayasa Mesajı: Tartışmaya Ve Müzakereye Açığız

Pazar günü, 28. Dönem İkinci Yasama Yılı’na başlayan Meclis’te, yeni anayasaya dair yapıcı tavır ve beklentileri ortaya koyduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, 85 milyonun tamamının kırmızıçizgileri haricinde, her konuyu görüşmeye, tartışmaya ve müzakereye açık olduklarını ifade ettiklerini hatırlattı.

Haber Merkezi / “Yeni dönemde milletimize verilecek asıl müjdenin; Türkiye’yi sivil, kuşatıcı, özgürlükçü bir anayasayla buluşturmak olacağı anlaşılıyor” sözleriyle devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Temsil kabiliyeti son yılların en yüksek seviyesine ulaşan Meclisimizin, milletimizin her bir ferdinin ‘işte benim anayasam’ diyerek bağrına basacağı sivil bir anayasayı yapmasının önünde hiçbir mani bulunmuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Yüksek İdari Yargı Mercileri Birliği’nin 2023 Yönetim Kurulu Toplantısı ve Semineri’nin kapanış ile Danıştay Eğitim Tesisi’nin açılış törenine katılarak bir konuşma gerçekleştirdi.

İçinde bulunulan ekim ayının, tarihte çok önemli bir yere sahip olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Ekim’de, bu topraklarda kurulan son devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümüne ulaşacaklarını hatırlatarak, “Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşını, bir anma etkinliğinden öte, yeni reform hamlelerimizle hak ettiği şekilde kutlamak istiyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son bir asrın kapsamlı muhasebesini yaparken, aynı zamanda milletimizin demokratik kazanımlarını daha da güçlendirmeye çalışıyoruz. Amacımız; Cumhuriyetimizin ikinci asrına daha emin adımlarla, birlik ve beraberliğimizi daha da kuvvetlendirmiş bir şekilde girmektir. Vatandaşlarımızın özgürlük alanlarını genişletme idealimizin tepesinde, ülkemizi darbe anayasasından kurtarmak vardır.

Vesayetçilerin 27 Mayıs 1960 darbesiyle Türkiye’nin ayağına vurduğu, 12 Eylül rejiminin perçinlediği prangaların, sökülüp atılma vakti artık gelmiştir. Sivil anayasa talebi, iradesine gerektiğinde canı pahasına sahip çıkan aziz milletimize, anasının ak sütü gibi helaldir. Bu talebe, siyaset kurumu başta olmak üzere sorumluluk makamında olan hiç kimsenin kulak tıkama lüksü yoktur.”

Pazar günü, 28’inci Dönem İkinci Yasama Yılı’na başlayan Mecliste, yeni anayasaya dair yapıcı tavır ve beklentileri ortaya koyduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, 85 milyonun tamamının kırmızıçizgileri haricinde, her konuyu görüşmeye, tartışmaya ve müzakereye açık olduklarını ifade ettiklerini hatırlattı.

“Yeni dönemde milletimize verilecek asıl müjdenin; Türkiye’yi sivil, kuşatıcı, özgürlükçü bir anayasayla buluşturmak olacağı anlaşılıyor” sözleriyle devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Temsil kabiliyeti son yılların en yüksek seviyesine ulaşan Meclisimizin, milletimizin her bir ferdinin ‘işte benim anayasam’ diyerek bağrına basacağı sivil bir anayasayı yapmasının önünde hiçbir mani bulunmuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Uzun yıllar sonra ilk kez, yeni anayasa konusunda, Parlamentoda ve kamuoyunda oluşan müspet atmosferi, çok kıymetli gördüklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, hukuk camiasından da, birikimleri, müktesebatları ve değerli önerileriyle bu sürecin dışında kalmamalarını beklediklerini belirtti.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, Bahçeli ile bir araya geldi

Öte yandan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, bugün yeni anayasa ve Meclis İçtüzüğü değişikliği çağrılarında bulunmak üzere parti gruplarını ziyaret turuna başladı. Kurtulmuş’un ilk adresi, yeni yasama döneminin ilk Meclis grup toplantısını yapan MHP lideri Devlet Bahçeli oldu.

Ziyaret sonrası kısa bir açıklama yapan TBMM Başkanı Kurtulmuş, ”12 Eylül anayasasından kurtulmak bunun için herkesin kendi sepetlerindeki pamuğu ortaya koyarak makul zeminlerde bu tartışmaları sürdürmek ve sonuç almak esastır. Bu tartışmaların makul zemini TBMM’dir. Görüşü olan herkesin görüşlerini alırız. Bir takvim vermek zor. Zemini ve yöntemi doğru tartıştığımız zaman sonuç alabileceğimizi düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Paylaşın