Asur İmparatorluğu, Dini Süper Güç Olmak İçin Nasıl Kullandı?

Din, uygarlığın başlangıcından beri iktidarı elinde tutan veya tutanlar tarafından, çıkarlar için kullanılmıştır. Asur İmparatorluğu, dini ve özellikle ulusal tanrıları Aşur’u (Assur) süper güç olmak için bir araç olarak kullanmıştır.

Haber Merkezi / Din, Asur İmparatorluğu’nun siyasi, askeri ve kültürel egemenliğini pekiştirmede merkezi bir rol oynamış, hem iç birliği sağlamış hem de fethedilen halklar üzerinde otorite kurmaya yardımcı olmuştur.

Aşur, Asur şehrinin tanrısından imparatorluğun tanrısına yükseltilmiş ve tüm Asur topraklarını sembolize eden bir figür haline gelmiştir. Asur kralları, kendilerini Aşur’un yeryüzündeki temsilcileri ve onun iradesini yerine getiren yöneticiler olarak sunmuşlardır. Bu, kralların otoritelerini tanrısal bir meşruiyetle güçlendirmelerini sağlamıştır.

Örneğin, kraliyet yazıtlarında zaferler ve fetihler, Aşur’un iradesi ve desteğiyle gerçekleşmiş gibi sunmuştur. Aşur’un gücü, imparatorluğun genişlemesiyle paralel olarak diğer tanrıları gölgede bırakacak şekilde yüceltilmiştir.

Asur ordusu, fetih seferlerini Aşur’un emriyle gerçekleştirdiğini öne sürerek, hem askerlerini motive etmiş hem de düşman üzerinde psikolojik bir baskı oluşturmuştur. Savaşlar, Aşur’un düşman tanrılarına karşı savaşı olarak çerçevelendirilmiştir.

Örneğin, Asur kralı II. Aşurnasirpal (MÖ 884 – 859) ve III. Tiglat Pileser (MÖ 745 – 727) gibi krallar, zaferlerini Aşur’un adıyla yüceltmiş ve bu zaferleri anıtlar, kabartmalar ve yazıtlarla propaganda aracı olarak kullanmışlardır.

Asur, fethedilen bölgelerdeki yerel tanrılara saygı gösterse de, Aşur’un üstünlüğünü vurgulamış ve bazen yerel tapınaklara Aşur heykelleri yerleştirerek sembolik bir egemenlik kurmuştur.

Ayrıca, Asur’un sürgün politikası (yerel halkları başka bölgelere taşıma ve Asurluları yerleştirme) dinî ve kültürel asimilasyonu hızlandırmış, Aşur kültünü yayarak imparatorluk birliğini güçlendirmiştir.

Asur kralları, Aşur’a adanmış büyük tapınaklar inşa ederek hem dini hem de siyasi güçlerini sergilemişlerdir. Bu tapınaklar, imparatorluğun zenginliğini ve Aşur’un üstünlüğünü gösteren mimari başyapıtlar olarak hizmet vermiştir.

Dinî festivaller ve ritüeller, halkı kraliyet otoritesine bağlamak için düzenlenmiş, bu etkinlikler sırasında kralların Aşur’la olan özel ilişkisi vurgulanmıştır.

Asur sanatı, özellikle kabartmalar ve heykeller, Aşur’un gücünü ve kralların tanrısal desteğini yüceltmek için kullanılmıştır.

Örneğin, Asurbanipal’in (MÖ 668 – 631) sarayındaki kabartmalar, kralın Aşur’un yardımıyla düşmanlarını yendiğini veya aslan avladığını göstererek hem tanrısal desteği hem de kralın kahramanlığını vurgulamıştır.

Asur kralları, Aşur’un otoritesini kullanarak merkeziyetçi bir yönetim kurmuşlardır. Örneğin, krallar Aşur tapınağının ve rahiplerinin etkisini kontrol altına alarak dini kurumları siyasi amaçlarına hizmet edecek şekilde yönlendirmişlerdir.

Aşur’un nitelikleri, Sümer ve Babil tanrıları Anu, Enlil ve Marduk’tan esinlenerek geliştirilmiş, böylece Asur’un dinî sistemi daha kapsayıcı bir hale getirilmiştir. Bu, farklı halkları imparatorluk ideolojisine entegre etmeyi kolaylaştırmış ve Asur’un çok uluslu bir süper güç olarak istikrarını artırmıştır.

Asur İmparatorluğu, dini inançları ve özellikle Aşur’u merkeze alan ideolojisini, süper güç statüsünü inşa etmek ve sürdürmek için ustalıkla kullanmıştır.

Aşur’un tanrısal otoritesi, kralların meşruiyetini güçlendirmiş, askeri fetihler tanrısal bir misyon olarak sunulmuş, fethedilen yerler dini asimilasyonla kontrol altına alınmış ve sanat ile propaganda aracılığıyla imparatorluk ideolojisi yaygınlaştırılmıştır.

Bu stratejiler, Asur’un MÖ 7. yüzyılda Yakın Doğu’nun en büyük imparatorluklarından biri olmasını sağlamıştır. Ancak, aşırı genişleme, iç karışıklıklar ve iklim değişikliği gibi faktörler, dini ideolojinin sağladığı bu gücü sürdürememiş ve imparatorluğun MÖ 612 – 609’da çöküşüne yol açmıştır.

Paylaşın

Trump: İran’ın Katar’daki ABD Üssüne Füze Saldırısı “Çok Zayıf Bir Yanıt”

ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın Katar’daki Katar’daki El Udeyd Hava Üssü’ne düzenlediği füze saldırılarının, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarına “çok zayıf bir yanıt” olarak nitelendirdi.

Haber Merkezi / Donald Trump, İran’dan 14 füzenin fırlatıldığını, bunlardan 13’ünün engellendiğini, birinin ise tehdit oluşturmayan bir yere gönderildiği için engellenmediğini söyledi. Trump, üssün neredeyse hiç hasar almadığını da belirtti.

Trump, İran’ın can kaybının yaşanmaması için bildirimde bulunduğunu da söyledi ve ekledi: “Belki de İran artık Bölgede Barış ve Uyum’a doğru yol alabilir ve ben de İsrail’i aynısını yapmaya teşvik edeceğim.”

İran, ABD bombardımanı sonrasında Katar ve Irak’taki ABD üslerine yönelik misilleme saldırısında bulundu.

Doha semalarında çok sayıda patlama meydana geldiği bildirilirken Katarlı güvenlik yetkilileri hava savunma sistemlerinin İran füzelerini “başarılı şekilde önlediğini” duyurdu. Can kaybı veya yaralanma yaşanmadığı da kaydedildi.

Öte yandan Katar saldırıyı “egemenliğinin açık bir ihlali” olarak niteledi ve uluslararası hukuka uygun şekilde karşılık verme hakkını saklı tuttuğunu bildirdi.

İran’ın 190 kilometre güneyindeki Katar’da yer alan ABD üssü El-Udeyd’de 13 bin 500 personel bulunuyor. Ayrıca komşu Bahreyn ve BAE’de de önemli Amerikan üsleri mevcut.

İran, saldırının üsse yönelik olduğunu ve bu bölgenin yerleşim yerlerinin dışında bulunduğunu belirtti.

İran, saldırıyı devlet televizyonunda askerî marşlar eşliğinde duyurdu. Ekranda “Amerikan saldırganlığına güçlü ve başarılı bir cevap” olduğu yazılıydı.

Irak’ın batısındaki Ayn el-Asad üssü de hedef alındı. İsmi açıklanmayan bir Iraklı güvenlik yetkilisi ABD menşeli haber ajansı Associated Press’e (AP) yaptığı açıklamada, bu bilgiyi doğruladı ancak İran bu saldırıyı üstlenmedi; bu saldırının milisler tarafından yapılmış olabileceği belirtildi.

Irak’taki üste herhangi bir hasar veya yaralanma olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Paylaşın

İran, ABD’nin Katar Ve Irak’taki Üstlerini Vurdu

İran, ABD’nin Fordo, Natanz ve İsfahan’daki üç nükleer tesisini hedef alan saldırılarına misilleme olarak Katar ve Irak’taki ABD üslerini füzelerle vurdu. İran, ABD üslerine en az 10 füze fırlattı.

Haber Merkezi / İran Yüksek Milli Güvenlik Konseyi Sekreterliği, İran’ın Katar’daki El Udeyd Hava Üssü’ne yönelik saldırıda kullandığı füze sayısının, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini vurmak için kullandığı bomba sayısıyla aynı olduğunu bildirdi.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, sosyal medya hesabından, “Biz ne savaşı başlattık ne de arıyoruz. Ancak İran’a yapılan bu işgale sessiz kalmayacağız” şeklinde bir mesaj paylaşmıştı.

ABD askerlerinin bulunduğu Batı Irak’taki Ayn el-Esad üssünde hasar meydana gelip gelmediği veya herhangi bir can kaybı olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Ayn el-Esad, Irak’ın Anbar Eyaleti’nde, Bağdat’ın yaklaşık 160 km batısında bulunan bir askeri üs. Üssü, Irak Silahlı Kuvvetleri ile ABD Silahlı Kuvvetleri tarafından ortaklaşa kullanılıyor ve Birleşik Krallık Silahlı Kuvvetleri de burada varlık gösteriyor.

Üste yaklaşık 1500 ABD ve koalisyon askeri bulunuyor. Irak genelinde ABD’nin 2500 civarında askeri var.

Katar, İran’ın ABD’ye ait El Udeyd Hava Üssü’ne saldırmasını kınayarak, bunun “Katar’ın egemenliğinin ve hava sahasının açık bir ihlali” olduğunu söyledi.

ABD’nin Katar’da bulunan Al-Udeyd Hava Üssü, 8 bin ABD personeli ile Orta Doğu’da bulunan askeri üslerin en büyüğünü oluşturuyor. Katar’daki üs dahil, Orta Doğu’da değişik bölgelerindeki askeri üslerinde ABD’nin yaklaşık 40 bin personeli bulunuyor.

New York Times gazetesinin üç İranlı yetkiliyi kaynak göstererek aktardığı habere göre; Tahran, “olası kayıpları en aza indirmek için” Doha’ya saldırıdan önce bilgi verdi.

İran daha önce bölgedeki bir ABD üssüne doğrudan saldırı düzenlemişti.

2020’de İran, Devrim Muhafızları’nı sınır ötesi kolu olan Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesine misilleme olarak, Irak’taki ABD güçlerinin bulunduğu hava üslerine balistik füze saldırısı düzenlemişti.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde Ortadoğu Politikası kıdemli üyesi Hasan el Hasan da Reuters haber ajansına verdiği demeçte, ABD’nin saldırısının bölge ülkelerini çatışmaya sürükleme riski taşıdığı konusunda uyardı.

“ABD’nin doğrudan müdahalesi, özellikle büyük ABD askeri tesislerine ev sahipliği yapan Bahreyn, Kuveyt ve Katar olmak üzere Körfez ülkelerini çatışmaya sürükleme riski taşıyan kritik bir eşik” yorumunu yaptı.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Özel’e Ziyaret: Milletin Olmadığı Anayasayı Millet Kabul Etmez

“Yeni Anayasa” tartışmalarına ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Yeni bir anayasa yapmak bizim anayasa yapma mantığına ters ve aykırı bir durum. Türkiye’de ancak bir anayasa değişikliği yapılabilir. Geride bıraktığımız değişiklikler de bu kapsamdadır” dedi ve ekledi:

“Eğer bu anayasa değişikliğini 400 vekil üzerinden yapmaya kalkışırlarsa bu Türk Milletini yok saymak anlamına gelecektir. Bir mutabakat metni olan anayasanın milletin onayına sunulmadan yaşama geçirilmek arzusu dahi bunların hukuka adalete ve yasaların nasıl inşa edileceğine dair inanca ve güvence nereden baktıklarının delilidir. Milletin olmadığı bir anayasa inşa edilirse millet bunu kabul etmez.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’i CHP Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Ziyaret sonrası Müsavat Dervişoğlu ve Özgür Özel ortak basın toplantısı yaptı.

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı: “Biliyorsunuz bizim CHP ile olan temasımız ve ilişkimiz kamuoyunun malumu ayrıca sayın Genel Başkan ile de maziye yayılmış bir dostluğumuz ve mevkiidaşlık hukukumuz var. TBMM’de yaşanan gelişmelerle alakalı olarak bazı konular üzerinde de sürekli görüş alışverişinde bulunuyoruz.

18 Haziran günü TBMM’de yaşanan iş kazası olarak nitelendirilecek bir olayla ilgili TBMM Başkanlığına müraacatımız oldu. O müraacat karşısında kendisine bilgi verdim destek talep ettim. Aynı hassasiyeti kendileri de hissediyorlar. Gereğinin yapılması noktasında arkadaşlarımızın teknik çalışmaları sonunda mümkün katkıyı vereceklerine olan inancımı belirtmek isterim.

Yürütülen soruşturmalarla ilgili olarak hukuksuzluk üzerinden bir kamuoyu kanaati oluştuğu için bütün bunlar tartışılıyor. Hem Ekrem Beyle hem de yurt sathındaki soruşturmalar hukuki olmadığı gerekçesiyle kamuoyu vicdanında yer bulmuyor. Eskiden iddianameler millet adına yazılırdı, cemaat adına karar alındığını gördük. Şimdi de şahıslar adına karar verilir oluyor. Tüm tartışmaların yanında hukuksuzlukla beraber iktidara güvensizlik de söz konusu oluyor. Onu bertaraf etmek için de algı yönetimine ilişkin hamleler yapılıyor.

Yeni bir anayasa yapmak bizim anayasa yapma mantığına ters ve aykırı bir durum. Türkiye’de ancak bir anayasa değişikliği yapılabilir. Geride bıraktığımız değişiklikler de bu kapsamdadır. Eğer bu anayasa değişikliğini 400 vekil üzerinden yapmaya kalkışırlarsa bu Türk Milletini yok saymak anlamına gelecektir. Bir mutabakat metni olan anayasanın milletin onayına sunulmadan yaşama geçirilmek arzusu dahi bunların hukuka adalete ve yasaların nasıl inşa edileceğine dair inanca ve güvence nereden baktıklarının delilidir. Milletin olmadığı bir anayasa inşa edilirse millet bunu kabul etmez.”

“Her kazayı beraber aşarız”

CHP lideri Özgür Özel ise şu ifadeleri kullandı: “Geçtiğimiz hafta yaşanan olayı ilk duyduğumda sizler sormuştunuz. Ben de demiştim mecliste zaman zaman yol kazaları olur. Bu iş arka odada hallolur. Bizim arka odada Müsavat başkanla çözmediğimiz sıkıntı yok. Bizim Cumhuriyetin değerlerine, Türkiye Cumhuriyeti temel tezlerine olan inancımız noktasında birbirimizden şüphemiz olmadığı için her kazayı beraber aşarız. O günkü oturumu yöneten sayın Tekin Bingöl’ün açıklamaları da konuya ilişkin kendi hassasiyetini yapıcı cümlelerini okuduk.

Bugün de sayın Genel Başkan meseleyi özetlediğinde tam bir mutabakat halinde konuyla ilgili tutumlarımızı netleştirdik. Aşamayacağımız bir konu olmadığını biliyorduk gene bugün de bu zeminden konuşma cereyan etmiştir. Daha önce partisinin 400 vekili de olsa değişikliği millete götürme yaklaşımıyla çelişkili bir tutumdur. Anayasa değişikliği yapılacaksa anayasa ihlallerinin söz konusu olduğu, AYM kapatılmasının teklif edildiği bir süreç yaşanırken, bu kadar açık anayasa ihlalleri varken 400 vekil ile anayasa değiştirelim yaklaşımı doğru değil.”

Paylaşın

Tarihin Bilinen En Eski Anaerkil Toplumlarından Biri Keşfedildi

Doğu Çin’in Tai-Yi Dağları ile Bohai Denizi arasında yer alan bir bölgede, bir keşif antik toplumlar hakkında uzun süredir devam eden varsayımları altüst etti.

Haber Merkezi / Araştırmacılar, Fujia’daki alanda, anaerkil bir topluluğa dair dikkat çekici kanıtlar buldular.

Araştırma, on nesil boyunca sürdürülen, anne soyuna göre düzenlenmiş 250 yıllık bir soyağacını ortaya çıkardı. Araştırmacılar, Fujia topluluğunun muhtemelen anaerkil ilkeler etrafında örgütlendiğini gösterdiğini ifade ediyor.

Araştırma sonuçları, genetik özellikler ile mezarlık sınırları arasındaki güçlü uyumla destekleniyor. Shandong eyaletinde bulunan Fujia’daki alan, MÖ 2750 ila 2500 yıllarına tarihleniyor, 37 hektarlık bir alanı kaplıyor ve 500’den fazla mezar içeriyor.

Araştırmacılar, alanın kuzey tarafında biri ve güney tarafında diğeri olmak üzere iki ayrı mezarlığa gömülmüş 60 kişiden alınan antik DNA’yı analiz etti. Araştırmacılar, annelerden çocuklarına geçen özel bir DNA türü olan mitokondriyal DNA’ya (veya mtDNA) odaklandı.

Anaerkil toplum, sosyal, politik ve ekonomik yapıda kadınların baskın ya da lider rol oynadığı toplum düzenini ifade eder. Bu sistemde, soy genellikle anne üzerinden takip edilir (matrilineal), mülkiyet ve miras anneden kız çocuklarına geçer ve kadınlar ailede ya da toplulukta karar alma süreçlerinde öncelikli veya eşit güce sahiptir.

Anaerkil toplumlar, tarih boyunca bazı kültürlerde görülmüşse de, modern dünyada nadir bulunur. Örnek olarak, Minangkabau (Endonezya) gibi bazı topluluklar matrilineal özellikler taşır. Bu kavram, patriyarkinin (erkek egemen düzen) karşıtı olarak ele alınır.

Paylaşın

Erdoğan: Muhalefet Milletin Ekmeği İle Oynuyor

“Memur-Sen 30. Yıl Vefa Buluşması” programında konuşan Erdoğan, “Muhalefet üç beş yankesiciyi korumak için milletin ekmeği ile oynuyor. Bölgemiz ateş çemberi ile sarılı iken yeni boykot listesi açıklaması gaflet değilse ekonomiye savaş açmak demektir” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Memur-Sen 30. Yıl Vefa Buluşması” programında konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

“6 Şubat’ta, orman yangınlarında, sel felaketlerinde Memur Sen hep sahadaydı. Yurt dışında da milletimizi başarı ile temsil ettiniz. Akif İnan ağabeyin mirasına sahip çıktınız. Mitinglerde imza kampanyaları ile, projelerle, yardım faaliyetlerle mazlumların haykıran sesi oldunuz. Bunun dışında Memur Sen asli vazifesini de yerine getirmiştir. Memur Sen uluslararası sendikacılık faaliyetlerde de önemli ivme yakalamıştır.

Akif İnan ağabeyin ülkemiz dünyayı kardeş görendir, gökleri insanın ortak tarlası diyerek rotasını çizdiği memur sen hamuru ahlakla vicdanla yoğrulmuş bir dava hareketidir. Her birinizi gayretleriniz için tebrik ediyorum. Prensiplerinizi ve değerlerinizi koruyarak, yola devam edeceğinize yürekten inanıyorum. Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi, güçlenmesi, daha müreffeh ülkede yaşamamız için aşkla şevkle aralıksız çalışıyoruz. Allah’ın yardımı, aziz milletimizin desteği ile sayısız engelleri aştık. Gerek anayasa, kanun mevzuat düzeyindeki düzenlemelerle toplumun tüm kesimlerinin önünü açtık.

Bizim iktidarımızla milletimiz uzun yıllar sonra kendine hizmet eden, halkına hizmet eden anlayış ile tanıştı. Devlet ile millet arasına çekilen dikenli telleri birer birer kaldırdık. Cumhuru cumhuriyet ile buluşturduk, devleti millet ile kucaklaştırdık. Memur sen gibi sendikalarımızla kamu görevlilerimizin önemli taleplerini hayata geçirdik. Demokratik haklar konusunda son derece atılımlar gerçekleştirdik. Çalışanlarımızın lehine adımlar attık. 2010 Anayasa reformu ile toplu sözleşme hakkı getirdik.

Sizin de iyi bildiğiniz gibi ülkemizin en temel sorunlarından biri ayrımcılıktı. Kamu görevlilerimiz inançlarını yaşamak için fişleniyordu. İrticacı, gerici, yobaz denilerek tahkir ediliyordu. Namaz kılanlar, oruç tutanlar, selamünaleyküm diyenler hor görüldü, psikolojik baskıya uğradı. Kamuda ideolojik kast sistemi bunun konuşulmasını asla istemediler. Kendileri dışında kimseye hayat hakkı tanımadılar. Millete bidon kafalı, göbeğini taşıyan adam dediler. Bunların hepsini sizlerle birlikte gördük.

Baskının her türlüsünü iliklerimize kadar sizlerle birlikte yaşadık. Milletlin iradesine, demokrasimize vurulan zincirleri siz Memur Sen’li kardeşlerimiz ile parçaladık. Azgın azınlığın sessiz çoğunluğa hayat tarzı dayattığı, parmak salladığı o karanlık günler geride kaldı. Hac için kamu çalışanlarına ücretsiz izin tanıdık. Baş örtüsüne yönelik yasakçı uygulamalara son verdik. Bugün kadınlar hiçbir kısıtlama olmadan kamu kurumlarında özgürce çalışabiliyor. Milletin oyları ile Melis’e başörtüsü ile girdiği için hanım kardeşlerimize had bildirildiği o karanlık günlerden başörtülü hakimlerin, valilerin, büyükelçilerin, bakanların olduğu günlere geldik.

Hedefimiz bunları güvenceye almaktır. Bizden sonrakiler bunları yaşamaması için kimsenin ötekileştirmediği iklimi tesis ve tahkim etmek durumundayız. Yasaklarla mücadelenin yanı sıra özlük haklarında da önemli adımlar attık. Asgari ücret tutarı kadar gelir vergisi muafiyeti getirdik. Ek gösterge düzenlemesini hayata geçirdik. Ana muhalefetin iptal ettirdiği toplu ikramiyelerin tüm kamu çalışanlarımıza ödenmesini sağladık. Kamuda sendika bilincini yaygınlaştırdık. Göreve geldiğimizde kamuda sendikalaşma yüzde 47,94’ken 2024’te 75.10’a çıktı.

2025 yılı ocak ayı zamları ile en düşük memur maaşını 43 bin liraya ulaştırdık. Şimdi önümüzde yeni bir toplu sözleşme var. 8. dönem kamu toplu sözleşme görüşmeleri ağustos ayında başlayacak. Bu görüşmelerde sendika taleplerini can kulağı ile dinleyeceğiz. Kamu çalışanları refahını dengeleyecek yol haritası çizmeye özen göstereceğiz. 23 yılda kamu çalışanlarımız için verdiğimiz mücadele, reformlar ortadadır. Türk ekonomimiz büyüdükçe katma değerin toplumun tüm kesimlerine adaletli şekilde yayılmasını sağladık.

“İsrail ile tüm ticari işlemleri durdurduk”

Türkiye olarak bir yandan 100 milyar doları aşan depremin yaralarını sarmak için çalışıyoruz. Bir yandan da ülkemizin suhuleti için çalışıyoruz. İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına karşı 7 Ekim’den bu yana en net duruşu sergileyen ülke olduk. Soykırımcı İsrail ile tüm ticari işlemleri durdurarak toplamda 9 milyar doları bulan bir rakamdan sarfı nazar ettik.

Ana muhalefet Filistin direnişine terör çamuru atarken biz Gazzeli kardeşlerimizin yanında dimdik durduk. İsrail ve destekçilerinin, komşumuz İran’a yönelik saldırılarının daha büyük bir felakete dönüşmemesi için yoğun çaba harcıyoruz. İran’ın egemenliğine ve bölgemizin güvenliğine yönelik saldırılar kimden gelirse asla tasvip etmiyor ve tepkimizi de ortaya koyuyoruz. Yarın Lahey’e gidiyoruz. Telafisi mümkün olmayan acılar yaşanmaması için seferber olduk. Ülkemizi dalga boyu fırtınalı sulardan sakin sulara ulaştırmanın derdindeyiz. Günü birlik politikalarla değil dağın arkasındaki tehlikeleri görerek hareket ediyoruz. 86 milyonun kılına zarar gelmemesi için onu yaptık ve yapacağız.

Muhalefet üç beş yankesiciyi korumak için milletin ekmeği ile oynuyor. Bölgemiz ateş çemberi ile sarılı iken yeni boykot listesi açıklaması gaflet değilse ekonomiye savaş açmak demektir. Ülkesini seven kimse bu derece şuursuz hareket edemez. Kimseyi işten çıkarmayacağız dediler, ellerine fırsat geçince on binlerce emekçiyi kapı önüne koydular.

Kamuda çalışan 600 bin işçimizin toplu sözleşme süreci devam ediyor. Onların kahir ekseriyeti taşerondan kadroya aldığımız işçilerden oluşuyor. Çeşitli mağduriyete yol açan koruyucu giyim donanım konusunda yaşanan sorunu da çözüyoruz. Geçen hafta bununla ilgili kanun teklifi meclise sunuldu.”

Paylaşın

“Süreç” İçin Meclis’te Komisyon Hazırlığı

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un toplumsal barış ve demokratikleşme süreci çerçevesinde siyasi partilerin grup başkanvekillerini bir toplantıya davet ettiği açıklandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yeni bir çözüm sürecinin başlatılması kapsamında önemli bir gelişmeyi duyurdu.

Koçyiğit’in verdiği bilgiye göre TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, toplumsal barış ve demokratikleşme süreci çerçevesinde siyasi partilerin grup başkanvekillerini bir toplantıya davet etti.

Karar’ın aktardığına göre; Basın toplantısı düzenleyen Koçyiğit, komisyon kurulmasına dair bu çağrının önemli bir adım olduğunu vurguladı. “Toplumda geniş yankı uyandıran bu çağrıdan memnuniyet duyuyoruz. Meclis tatile girmeden böyle bir sürecin başlatılması oldukça kıymetlidir” dedi.

Komisyonun nasıl çalışması gerektiğine dair hazırlıklarını tamamladıklarını belirten Koçyiğit, önerilerinin uzlaşıya açık şekilde tasarlandığını ifade etti. “Komisyonun katılımcı, demokratik ve verimli çalışması için kapsamlı bir çerçeve oluşturduk. Bu yapının, çatışmalı sürecin sonlandırılması ve barış yolunun açılmasına katkı sunacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu.

Koçyiğit ayrıca, sürecin yasal zemine kavuşması açısından da bu adımın kritik olduğunu, bu nedenle İmralı’daki görüşmelerde sıkça vurgulanan yasal çerçevenin dikkate alınmasının önemli olacağını belirtti.

Sürecin kamuoyu tarafından yakından takip edilmesini sağlayacak şeffaf bir yapının kurulması gerektiğini vurgulayan Koçyiğit, “Kürt meselesi gibi ülkenin temel sorunlarının konuşulacağı bu komisyon, siyasal muhalefetin dahil olduğu ve toplumun süreci doğrudan takip edebileceği bir zemin oluşturmalı” diye konuştu.

Geçici değil kalıcı, yalnızca siyasi partilerle sınırlı olmayan ve toplumun farklı kesimleriyle temas kurabilen bir yapının gerekliliğine dikkat çeken Koçyiğit, “Bu teknik bir komisyon değil, barışın toplumsallaşmasına aracılık edecek bir mekanizma olmalı” dedi.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da önceki gün yaptığı açıklamada benzer yönde sinyaller vermişti. Kurtulmuş, “Toplumun büyük kısmı bu süreci destekliyor. Bu noktada parlamentonun sorumluluk üstlenmesi kaçınılmaz. Umuyorum ki Meclis yaz tatiline girmeden bu süreci başlatabiliriz” açıklamasında bulunmuştu.

Paylaşın

Anket: AK Parti Yüzde 31.7 CHP Yüzde 30.6

ASAL’ın son seçim anketine göre;  AK Parti, CHP’nin 1,1 puan önünde. Ankete katılan katılımcıların, yüzde 31,7’si AK Parti’ye, yüzde 30,6’sı ise CHP’ye oy vereceklerini belirtti.

Haber Merkezi / Katılımcıların, yüzde 10.2’si MHP’ye, yüzde 9.5’i DEM Parti’ye ve yüzde 4.4’ü de İYİ Parti’ye oy vereceklerini belirtiler.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) erken seçim çağrılarını sürdürürken araştırma ve anket sonuçları açıklanmaya devam ediyor.

ASAL Araştırma’nın 12-21 Haziran’da 26 ilde 2 012 katılımcıyla gerçekleştirdiği ankette “Bu Pazar bir milletvekili genel seçimi olsa oyunuzu hangi siyasi partiye verirsiniz” sorusu yöneltildi.

Yanıt verenlerin 27,5’i kararsız olduğunu dile getirdi; AK Parti 23 puanla, CHP 22,2 puanla kararsızların gerisinde kaldı.

“Kararsızlar/Oy Kullanmayacağım/Fikrim Yok/Cevap Yok/yanıtları” orantısal olarak dağıtıldıktan sonra ise oy oranları şöyle:

AK Parti: Yüzde 31.7
CHP: Yüzde 30.6
MHP: Yüzde 10.2
DEM Parti: Yüzde 9.5
İYİ Parti: Yüzde 4.4

Zafer Partisi: Yüzde 3.9
Yeniden Refah Partisi: Yüzde 3.4
Türkiye İşçi Partisi: Yüzde 1.5
Anahtar Parti: Yüzde 1.3
Diğer: Yüzde 3.5

Paylaşın

Gazze’de İsrail Saldırılarında Can Kaybı 55 Bin 998’e Yükseldi

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 55 bin 998’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 131 bin 559’a çıktı.

Haber Merkezi / Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı.

Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

İsrail’in 18 Mart’ta ateşkesi bozmasının ardından yeniden yoğunlaşan saldırılarda şu ana kadar en az 5 bin 685 kişi hayatını kaybetti. Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana toplam can kaybı 55 bin 998’e, yaralı sayısı ise 131 bin 559’a ulaştı.

İsrail, Hamas’la iki aylık ateşkesi bozmuş, Gazze’ye yönelik hava ve kara saldırılarını yeniden başlatmıştı.

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), ateşkesin bozulduğu 18 Mart’tan bu yana Gazze Şeridi’nde yaklaşık 450 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi.

UNRWA, sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı bir paylaşımda, ateşkesin derhal yenilenmesi ve insani yardım ile ticari malzemelerin kesintisiz akışının sağlanması çağrısında bulundu.

İnsanî yardım örgütleri, 365 kilometrekare gibi dar bir alana yayılan Gazze Şeridi’nde 2,5 milyona yakın nüfusun yüzde 80’inin tahliye emirleri ve girilmesi yasak ilan edilen bölgeler nedeniyle yer değiştirmek zorunda bırakıldığını kaydediyor.

İsrail’in saldırıları, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıyla başlamıştı. Saldırıda çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık bin 200 kişi ölmüş, 251 kişi de rehin alınmıştı.

Halihazırda Hamas’ın elinde olduğu bilinen 59 rehineden 24’ünün sağ olduğu değerlendiriliyor.

İsrail, Hamas’ı teslim olmaya zorlamak ve kalan rehinelerin geri dönüşünü kolaylaştırmak amacıyla Gazze’de şiddeti yoğunlaştırma sözü verdi. Daha fazla baskı uygulamak için tüm gıda, yakıt ve insani yardım tedariki de kesildi.

İsrail ayrıca, Hamas’tan silahsızlanmasını ve Gazze’yi terk etmesini talep etti. Hamas rehineleri ancak daha fazla Filistinli tutuklunun serbest bırakılması, kalıcı bir ateşkes ve İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi karşılığında serbest bırakacağını belirtiyor.

Ancak Hamas silah bırakma ya da bölgeyi terk etme önermelerini reddediyor.

Paylaşın

Vatandaş En Temel ihtiyaçlarını Bile Krediyle Karşılıyor

Giderek ağırlaşan ekonomik tabloya dikkat çeken CHP Milletvekili Gülcan Kış, “Vatandaş en temel ihtiyaçlarını bile krediyle karşılıyor. Emekli geçinemiyor, gençler borçla ayakta kalıyor, çalışan ise icralık oluyor” dedi.

Ekonomik krizle birlikte borç ve icra sarmalı da derinleşiyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Mersin Milletvekili Gülcan Kış, “Halk borca, ülke çöküşe mahkûm edildi” ifadeleriyle iktidarın ekonomi politiklarını eleştirdi.

Cumhuriyet’te yer alan habere göre; Gülcan Kış, Türkiye’de giderek ağırlaşan ekonomik tabloya dikkat çekti. “Vatandaş en temel ihtiyaçlarını bile krediyle karşılıyor. Emekli geçinemiyor, gençler borçla ayakta kalıyor, çalışan ise icralık oluyor” diyen Kış, iktidarın bu duruma sessiz kaldığını savundu.

Ekonomideki mevcut tabloyu “borç ve faiz düzeni” olarak nitelendiren Kış, “AKP’nin faizi yüksek, adaleti yok. Saray’daki yöneticilerin halkın yaşadığı ekonomik sıkıntılarla ilgilendiği yok” ifadelerini kullandı.

Bankalara ve finans kuruluşlarına olan toplam bireysel kredi ve kredi kartı borcu 4 trilyon 726 milyar liraya yükseldi. TOKİ ve varlık yönetim şirketlerine olan borçlarla birlikte toplam borç 4 trilyon 885 milyar liraya ulaştı. 2024 yılı başından bu yana borçlardaki artış 788 milyar lirayı buldu.

Gülcan Kış, “Ekonomiyi güya rasyonelleştireceğiz diye halkı borç girdabına soktular. Rasyonellik adı altında halk yoksulluğa, Saray ise lükse teslim edildi” dedi.

Bankaların icraya verdiği bireysel kredi ve kart borcu 177,3 milyar liraya çıktı. Yıl başından bu yana batık kredi oranı yüzde 58,7 arttı. 2025’in ilk altı ayında icra dairelerine 4 milyon 711 bin yeni dosya geldi. Toplam icra dosyası sayısı ise 23 milyon 817 bine ulaştı.

Gülcan Kış, “Her gün binlerce kişi icralık oluyor. Mersin sokaklarında halkın cebindeki borç kâğıdı Saray’daki şatafata akıyor” sözleriyle iktidarı sert şekilde eleştirdi.

“Vatandaş faize çalışıyor”

İhtiyaç kredisi faiz oranları yüzde 70,89’a, ticari kredi faizleri ise yüzde 63,95’e yükseldi. Hazine’nin iç borçlara ödediği faiz yükü 7 trilyon 166 milyar lirayı aştı.

CHP’li Kış, “Bu düzende vatandaş faize çalışıyor, üretici icrada, ülke borç kıskacında. Saray saltanatı sürsün diye herkes borçlandırılıyor” dedi.

Yüksek faiz oranları, konut sektöründe ciddi bir durgunluk yarattı. Alım talepleri ertelenirken, müteahhitler yeni yatırım yapmaktan çekiniyor. Yabancı yatırımcılar ise konut alımını büyük ölçüde durdurdu.

Gülcan Kış, “Mehmet Şimşek’in politikaları barınma hakkını lüks haline getirdi. Halkın ev sahibi olma ihtimali ortadan kalktı, faiz lobisi kazandı, Saray izlemekle yetiniyor” dedi.

Kış, faiz politikası üzerinden yaşanan tartışmaların, ekonomi yönetimi içinde klik çatışmasına dönüştüğünü belirtti. Mehmet Şimşek’in ekonomi modeli, Saray içindeki güç mücadelesinin merkezine oturdu.

“AKP merkezinde çarklar dönüyor, Mehmet Şimşek’in rasyonel sözleri inandırıcı değil. Halk borç yükü altında ezilirken, Saray’da iç hesaplaşmalar sürüyor” diyen Kış, ekonomi politikalarının halkı değil rantı öncelediğini söyledi.

CHP’li Kış, “Halkın sırtındaki borç kamburu büyürken, Saray’daki hesap savaşları ülkeyi iflasa sürüklüyor. Kriz, halkın yaşadıklarına değil, rantın kimde olacağına odaklanmış bir anlayışla çözülemez” diyerek hükümeti sert biçimde eleştirdi.

Paylaşın