İYİ Parti’deki İstifalar: Saraydaki Fotoğraftan Bağımsız Okunmamalı

İYİ Parti’de son dönemde yaşanan istifalara ilişkin açıklamalarda bulunan Mehmet Tolgay Akalın, “Bu istifaların eski genel başkandan habersiz yapılması siyasetin doğasına ve hayatın akışına aykırıdır” dedi ve ekledi:

“Bu istifalar şüphesiz ki saraydaki meşhur fotoğraftan bağımsız olarak okunmamalıdır. Seçmen sadakati, parti aidiyeti, siyasi namus gibi kavramlardan bihaber mevcut ve müstakbel bazı acizler, elbette ki milletvekili oluşlarının ilave bedelini ödemek ihtiyacı hissedebilirler.”

İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi, Mehmet Tolgay Akalın, sosyal medya hesabından, partide son dönemde yaşanan istifalara ilişkin açıklamalarda bulundu. İstifalardan İYİ Parti eski Genel Başkanı Meral Akşener’i sorumlu tutan Akalın, şu ifadeleri kullandı:

“Şöyle ki; Türkiye’de bir seçim atmosferi olmamasına, partilerin geleneksel çizgilerinde bir kırılma yaşanmamasına, halk yeni bir siyasi parti ihtiyacı hissetmemesine rağmen, meydana gelen sistemli istifalar, bu rüzgarsız havada dönen fırıldağın bir üfleyeni olduğunu göstermektedir.

İstifa eden milletvekili sıfatlı şahısların gerek milletvekili adayı oluş süreçleri, gerekse politik kariyerleri göz önüne alındığında bu istifaların eski genel başkandan habersiz yapılması siyasetin doğasına ve hayatın akışına aykırıdır.

Bu istifalar şüphesiz ki saraydaki meşhur fotoğraftan bağımsız olarak okunmamalıdır. Seçmen sadakati, parti aidiyeti, siyasi namus gibi kavramlardan bihaber mevcut ve müstakbel bazı acizler, elbette ki milletvekili oluşlarının ilave bedelini ödemek ihtiyacı hissedebilirler.

Ancak Türk siyasi tarihinin gördüğü en muazzam politik mücadelelerinden biri sonucu kurulmuş İYİ Parti, bu acizlerin tırmanma duvarı, beceriksiz siyasetçilerin de kendini Beştepe’ye ispat alanı değildir, olmasına da müsaade edilmemelidir.

Bu emel sahipleri ve talimat bekleyen milletvekili sıfatlı acizler, derhal ait oldukları yere, sarayın kapısına, cümle azmettirenleriyle beraber bırakılmalıdırlar. Böylelikle, İYİ Parti yaklaşık bir buçuk yıldır içine düşürüldüğü girdaptan çıkarak, kuruluş ayarlarına uygun milliyetçi-demokrat ve kalkınmacı bir Türkiye inşası idealine uygun mücadele sürecine ve iktidar yürüyüşüne başlayabilecektir.”

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a: Getir Sandığı Küfeyi Biz Taşıyacağız

Mudanya’da halka seslenen CHP Lideri Özgür Özel, “Ben diyorum ki ‘Tayyip Bey, bırak küfeyi bırak. Ver benim sırtıma küfeyi. Ben emekliyi aslan gibi taşırım, aslan gibi.’ Asgari ücretliyi taşırız biz” dedi ve ekledi:

“Biz, bu milleti taşırız. Eğer taşıyamıyorsan bırak küfeyi. Milletin sırtından in. Sen bu milletin sırtına yüksün. Emekliler değil, asgari ücretliler, esnaf, çiftçiler değil, işte biz bu küfeye ne yük koyarsan koy taşırız. Taşıyamayan bırakacak, taşıyanlar gelecek. Getir sandığı, küfeyi biz taşıyacağız. Emeklileri biz ayağa kaldıracağız. Söz veriyoruz.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’daki ziyaretlerini sürdürüyor. Osmangazi ve Nilüfer Belediyesini ziyaret eden Özgür Özel daha sonra Mudanya Halk Buluşması’nda halka seslendi.

Özel, seçilen belediye başkanlarının ceplerinde birer anahtar olduğunu belirterek, “O, belediyenin kapısının, kasasının ya da şehrin anahtarı değil CHP’nin iktidarının anahtarı. İyi, güzel, dürüst çalışırlarsa, halka, yoksula sahip çıkarlarsa en sonunda bu ülkeyi yeniden CHP yönetecek” ifadesini kullandı.

İngiltere’de asgari ücretin 86 bin lira olduğunu, market fiyatlarının Türkiye’den yüzde 15-20 daha ucuz olduğunu söyleyen Özel, “Yani adam, bizimkilerin aldığının 5,5-6 katı maaş alıyor. Marketteki fiyatlar da daha düşük. Öyle günleri yakalamak için Atatürk’ün dediği istikamete yürümek ve onun kadar cesur, çalışkan olmak lazım. Biz, gençlerle tecrübelileri bir araya getirdik. Kadınların önünü açtık ve büyük bir başarıyı 31 Mart’ta yakaladık. Şimdi hep birlikte gelecek, yapılacak seçimlerde bir benzer başarıyı yakalayıp partimizi iktidar yapacağız” diye konuştu.

Özel, kavga ederek, polemik yaparak değil, çalışarak yükseldiklerini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçim bitti’ deyip gelecek seçimi beklemeden eğitim, emekli, çay, buğday, asgari ücret, emek mitingi yaparak ve çok çalışarak, çok gayret göstererek her geçen gün daha iyiye gidiyoruz. Çalışarak kazanacağız ve göreceksiniz, bu ülkeyi ayrıştıranlardan, kutuplaştıranlardan, yoksullaştıranlardan, düşmanlaştıranlardan alıp büyük, güçlü, zengin ve barış içinde bir ülke yapacağız.

Suriye’yle de barışı sağlayacağız. Sığınmacı sorununu da çözeceğiz. Göreceksiniz, Gazi’nin partisi, kurucu parti, bu ülkeyi bir kez daha 10 yıldaki büyük zaferlerle tanıştıracak. Göreceksiniz, Cumhuriyet’in ilk 10 yılında nasıl bir çıkış yaşandıysa iktidarımızın 10 yılında da bu ülkede aynı çıkışı, aynı şahlanışı yaşayacağız. Buna inanın, buna güvenin.”

Mudanya Belediyesini de ziyaret eden Özgür Özel, ardından Mütareke Meydanı’ndaki parti otobüsü üzerinden yurttaşlara hitap etti. Özel, emeklinin, asgari ücretlinin mevcut maaşlarıyla geçinemeyeceğini dile getirerek, asgari ücretin de 6 ayda 3 bin 800 lira eridiğini ifade etti.

“Getir sandığı, küfeyi biz taşıyacağız”

Kendisini dinleyen iki gencin elinde küfe taşıdığını fark edip onları yanına çağıran Özel, şu ifadeleri kullandı: “Ben diyorum ki ‘Tayyip Bey, bırak küfeyi bırak. Ver benim sırtıma küfeyi. Ben emekliyi aslan gibi taşırım, aslan gibi.’ Asgari ücretliyi taşırız biz. Biz, bu milleti taşırız. Eğer taşıyamıyorsan bırak küfeyi. Milletin sırtından in. Sen bu milletin sırtına yüksün.

Emekliler değil, asgari ücretliler, esnaf, çiftçiler değil, işte biz bu küfeye ne yük koyarsan koy taşırız. Taşıyamayan bırakacak, taşıyanlar gelecek. Getir sandığı, küfeyi biz taşıyacağız. Emeklileri biz ayağa kaldıracağız. Söz veriyoruz. Bu iki genç küfeyi almış, gelmiş. Helal olsun onlara. Bu iki çocuğu unutmayın. Millet küfeyi Tayyip Bey’den alıp bizim sırtımıza koyunca o gece çıkacağız, hep birlikte galibiyeti kutlayacağız, söz veriyorum, bu iki gençle kutlayacağız. Biz kazanacağız.”

Paylaşın

İktidarda “Osman Kavala” Çatlağı

AK Parti Milletvekili Tuğrul Türkeş, Gezi Parkı Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Osman Kavala’yı ziyaret talebine yanıt vermeyen Adalet Bakanlığı üzerinden Bakan Yılmaz Tunç’a yönelik sert ifadeler kullandı.

Haber Merkezi / Tuğrul Türkeş, Yılmaz Tunç’un davanın içeriği ile alakalı açıklamalarının yerinde olmadığını belirterek, “Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır. Başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir” dedi.

Son dönemde yaptığı Gezi Parkı Davası tutuklusu Osman Kavala’yla ilgili yargılamaya yönelik eleştirel çıkışlarıyla dikkatleri üzerine çeken AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’ten yeni açıklamalar geldi.

Gezi Parkı Davası tutuklularını ziyaret talebine Adalet Bakanlığı tarafından yanıt verilmeyen Tuğrul Türkeş, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a yönelik sert ifadeler kullandı. Türkeş’in açıklamaları şöyle:

“Türkiye genelinde oluşan gündemin yanı sıra, yurtdışında da geniş yankı bulan ve kamuoyunda “Gezi Parkı Davası ” olarak bilinen derdest davanın yargılanan tutuklu sanıklarından; Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ı,

AKPM Türk Delegasyonu Başkanı sıfatı ile ziyaret zarurete hasıl olmuştur. Bu zaruret ortaya çıkınca, vaki talebimiz usulüne uygun olarak Adalet Bakanlığı’ na 19.07.2024 tarihinde iletilmiştir. Aradan 7 gün (1 hafta) geçmesine rağmen Bakanlığın bu konu hakkında müspet veya menfi herhangi bir kanaat bildirmemesi nedeniyle konu, kamuoyunun ve medyanın beklentisi ve takibinde kalmıştır.

Görüşme talebim ile ilgili nihai karar mercii ve takdir yetkisi Adalet Bakanımızdadır. Bu konuda herhangi bir ısrarım söz konu olmamıştır ve olamaz.Ancak geçen bu süre içerisinde medya tarafından konu ile ilgili yöneltilen ziyaret izni sorularına cevaben Adalet Bakanımız Yılmaz Tunç’un basında yer alan ifadeleri aşağıdaki gibidir;

Bakan; “Yeniden yargılanma talebinde, “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunun parlamenter sistem döneminde olduğu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği için suçun mağdurunun değiştiğine ilişkin gerekçe sunulduğunu anlatan Tunç, bu gerekçeyi uygun görmediklerini söyledi.

Yılmaz Tunç, “Gezi davasıyla ilgili istinaf ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen durum söz konusu. Temyiz incelemesinden geçen kararlarla ilgili kanun yararına bozmaya gidilemiyor. Hem usul, hem esas bakımından uygun olmayan başvuru olarak değerlendirildi.” diye konuşmuştur.

Her gün onlarca tutuklunun ziyaret edilmesi hususunda Bakanlığa müracaatlar yapılıp bunlar gün içerisinde sonuçlandırılır iken, yukarıda bahse konu talebimiz karşılığında Sayın Adalet Bakanımızın davanın içeriği ile alakalı açıklamaları şık ve yerinde olmamıştır. Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır.

Zaten ben, bu tutuklu sanıkları “Ziyaret edeyim, gitmişken de ellerinden tutup alıp getireyim” demedim. Keza yargılanma usul ve esasları ve/veya yargı süreci ve/veya tutuksuz yargılama imkanlarının olup olmadığını da sormuş değiliz. Talebimiz Gezi Parkı davası kapsamındaki yargılamaları süren tutuklu sanıklardan 5 kişiyi Bakanlık takdirinde ve yasal sınırlar içinde ziyaret etmekten ibarettir.

Ama madem konu bir ziyaret izninin ötesinde muhtevası ile de tartışılıyor, bu konuda ben de birkaç katkı sunmak istiyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi ben de verilen yargılamanın yenilenmesi dilekçesini okudum. Dilekçede Adalet Bakanımızın ifade ettiği gibi “suçun mağduru değişmiştir gibi bir gerekçe” değil tam tersine “suçun mağduru anayasal reform ile lağv edilmiş, ilga edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır” açıklaması mevcuttur. Dolayısıyla “mağdur değişmemiştir”; “mağdur ortadan kalkmıştır”. İkisi farklı kavramlardır. Takdir buyurulur ki; Hukuk kavramlar üzerinde yürür.

Devam eden bir hukuki ihtilaf vardır. Yargılanmanın yenilenmesi eski davanın devamıdır. Kesinleşmiş bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki eski kanun geçerli olup, “idam” cezası kaldırılmasa idi, insanların hayatı söz konusu idi. Keza bugün de, onun yerine verilmiş bir “ağırlaştırılmış müebbet hapis” söz konusudur. Yani bir sanığın suçlu bulunması ile suçsuzluğu arasında verilecek kararda risk büyüktür. Ceza hukuku bütün evrensel ülkelerde gerçeğin ortaya çıkarılması için çalışır.

“Bakan dosyayı sümen altı ediyor”

Halbuki Adalet Bakanımız kamuoyunda makes bulmuş bu gelişmeyi, başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir.”

Paylaşın

Küresel Isınma: BM’den Acil Eylem Çağrısı

Geçtiğimiz pazar günü dünyanın kayıtlara geçen en sıcak gününü yaşamasının ardından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, acil eylem çağrısında bulundu.

Geçtiğimiz ay, sadece kayıtlara geçen en sıcak haziran ayı olmakla kalmadı, aynı zamanda küresel sıcaklık rekorlarının kırıldığı üst üste 13’üncü ay oldu.

Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ), Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ve diğer kurumlar aşırı sıcakların ölçek, yoğunluk, sıklık ve süre bakımından arttığına dikkat çekiyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Geçtiğimiz pazar, pazartesi ve salı günleri kayıtlara geçen en sıcak üç gün oldu ancak gerçeklerle yüzleşelim: aşırı sıcaklıklar artık bir günlük, bir haftalık veya bir aylık bir olgu değil. Bölünmüş dünyamızı birleştiren bir şey varsa o da hepimizin giderek artan bir şekilde sıcağı hissetmemiz. Dünya her yerde, herkes için daha sıcak ve daha tehlikeli hale geliyor,” dedi.

Dünya Meteoroloji Örgütü, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ve diğer kurumlar aşırı sıcakların ölçek, yoğunluk, sıklık ve süre bakımından arttığına dikkat çekiyor. Geçtiğimiz ay, sadece kayıtlara geçen en sıcak haziran ayı olmakla kalmadı, aynı zamanda küresel sıcaklık rekorlarının kırıldığı üst üste 13’üncü ay oldu.

BM Genel Sekreteri, “sıcaklığın yılda neredeyse yarım milyon insanın ölümüne yol açtığının tahmin edildiğini” belirterek, artan sıcaklıkları fosil yakıt ve insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlıyor.

Guterres aşırı sıcaklarla mücadele için dört kritik alanda acil eylem ve uluslararası işbirliği çağrısında bulundu. Bunlar arasında iklim değişikliğine karşı savunmasız olan nüfusun gözetilmesi, maruz kalan işçilerin korunması ve güvenliklerinin sağlanması, veri ve bilim kullanılarak ekonomilerin ve toplumların dayanıklılığının arttırılması ve fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesi ve yenilenebilir enerjiye yatırımın arttırılması yoluyla sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılması yer alıyor.

Genel Sekreter, aşırı sıcakların ekonomiyi etkilediği, eşitsizliği arttırdığı ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini baltaladığı uyarısında bulunarak, “Çalışanları korumak için insan haklarına dayanan tedbirlere ihtiyacımız var. Ayrıca yasa ve yönetmeliklerin günümüz aşırı sıcaklarının gerçekliğini yansıtmasını ve uygulanmasını sağlamalıyız,” dedi.

Guterres, dünyanın en zengin ülkelerinden bazılarında göze çarpan fosil yakıt kullanımı artışına dikkat çekerek, “Bu kadar çok sayıda yeni petrol ve gaz ruhsatı imzalayarak geleceğimizden vazgeçiyorlar,” ifadelerini kullandı.

“En büyük kabiliyet ve kapasiteye sahip olanların liderliği şart. Ülkeler fosil yakıtları hızlı ve adil bir şekilde aşamalı olarak terk etmeli,” diyen Guterres sözlerini şöyle tamamladı: “G20 fosil yakıt sübvansiyonlarını yenilenebilir enerji kaynaklarına kaydırmalı ve savunmasız ülke ve toplulukları desteklemeli. Ve ulusal iklim eylem planları, her ülkenin COP28’de kararlaştırılan küresel hedeflere nasıl katkıda bulunacağını göstermeli.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Babacan: Şimşek’in Görevi “Erdoğan Harcasın” Diye Para Bulmak

Mehmet Şimşek için “en yakın arkadaşım” ifadesini kullanan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, Şimşek’in görevi ‘Sayın Erdoğan harcasın’ diye sağdan soldan para bulmak olduğunu söyledi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündeme ilişkin T24’ten Murat Sabuncu‘ya açıklamalarda bulundu. Babacan’ın ekonomiye ilişkin yaptığı açıklamalardan öne çıkan bölümler şöyle:

“Freni olmayan bir sistemden bahsediyoruz”

Babacan, “Mehmet Şimşek Türkiye’yi nereye kadar götürebilir ve taşıyabilir?” sorusuna şu şekilde cevap verdi: “Mehmet Şimşek’in öyle Türkiye’yi taşıma, Türkiye’yi bir noktaya getirme öyle ne yetkisi var ne sorumluluğu var. Yani şu anda sadece yaptığı, “Sayın Erdoğan harcasın” diye sağdan soldan para bulmak. Yaptığı o. Faizi yükseltip döviz bulmak, daha yüksek vergilerle para toplamak. Harcama üzerinde bir kontrolü var mı? Yok. Eskisi gibi değil. Eskiden ödeneği maliye serbest bırakırdı nakdi de hazine serbest bırakırdı. Harcama ondan sonra gerçekleşirdi. Tüm bu yetki şu anda Külliye’de. Bakanların herhangi bir harcamayı yapma dur deme yetkisi yok.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görevi borç para bulmak ve Külliye’nin eline teslim etmek. Ya da vergi toplayıp Külliye’nin eline teslim etmek. Freni olmayan bir sistemden bahsediyoruz. Onun için bütçe açığı artıyor, onun için fren tutmuyor. Ve bu yapılan vergi artışları da piyasanın gerçekleriyle uyumlu artışlar değil. Biz vergi oranlarını düşürdük ve daha fazla vergi topladık. Katma Değer Vergisi’ni hatırlarsanız radikal bir kararla ihtiyaç piramidindeki gıda için giyim için, eğitim için, sağlık için yüzde 8’e indirdik radikal bir kararla. Maliye bürokrasisi o zaman epey bir itiraz etti. Ben bastırdım. Bu sektörlerin hepsi küçük küçük firmalardan oluşan sektörler.

Zaten denetleyemiyorsunuz. Denetlenemeyen ve küçük küçük firmalardan oluşan sektörde zaten kayıt dışı var. Hiçbir şey olmaz dedim. Ve yaptık, indirdik. Vergi tahsilatı düşmedi tam tersine arttı. Bakanlıklar icra birimidir dendi. Külliyede politika kurulları oluşturuldu. Kurulların hepsinin başkanı da cumhurbaşkanı. Çünkü ne diyor? Her şey benim diyor. Bakanlıklar sadece uygulayacak bunu diyor. Politika kurullarının hangisine kaç defa başkanlık yapmış? Kaç defa oturmuş eğitim çalışmış şimdiye kadar? Yok. O kadar sahipsiz ve o kadar başıboşluk var ki gerçekten çok üzücü.

“Türkiye’deki riskleri nasıl görüyorsunuz?” sorusuna Babacan şu ifadelerle cevap verdi: Öncelikle enflasyon, açıklanan enflasyon gerçek enflasyon mu diye oralardan başlamak gerekiyor. Belki bilirsiniz belki bilmezsiniz ama biz bir noktadan itibaren Erdem Başçı döneminde Merkez Bankası’nda da enflasyon ölçmeye başladık. TÜİK ayda bir ölçüyordu Merkez Bankası ayda üç defa ölçüyordu. Açıklamıyordu ama TÜİK’in rakamlarıyla karşılaştırılıyordu. Çünkü erken uyarı sistemi kurmuştu kendi içerisinde. Daha TÜİK’ten veri gelmeden tedbir almak gerektiği zaman en azından bilelim hazırlanalım diye. Ve rakamlar üç aşağı beş yukarı tutuyordu. Fark olduğu zaman da otururlar konuşurlardı.

Mesela tahmin çalışması yaptırırdım ben Hazine’ye, Merkez Bankası’na, Planlamaya. Aşağı yukarı rakamlar tutuyorsa sorun yok ama rakamlar tutmuyorsa hemen komisyon kurulur, bir bakın niye tutmuyor diye. İki üç gün sonra gelirlerdi tamam tutturduk çünkü işte şu kurum şunu şöyle yapmış fala. Ben bunu bildiğim için geçen bizim milletvekilimiz Burak Dalgın Bey’e Plan Bütçe Komisyonu’nda Merkez Bankası’na bunu sorun dedim. Merkez Bankası olarak siz hâlâ enflasyonu ölçüyor musunuz? Ölçüyorsanız TÜİK’in açıkladıkları rakamlarla tutuyor mu?

Bunu sordu. Ne cevap verdi başkan dedim. Bu son başkan ama. Benim görevde olduğum sürece rakamlar birbirine yakın dedi. Plan Bütçe Komisyonu’nda Merkez Bankası başkanının verdiği cevap. Benim görevde olduğum dönemde rakamlar birbirine yakın. Şimdi bu şunu da gösteriyor. Demek ki TÜİK’te de “En azından artık doğruyu söyleyelim bari” gibi bir tavrı var, ya da aldığı bir talimat diyelim. TÜİK’in kendi çabası olacağına inanmıyorum. Çünkü geçen başkanı ilk defa gördün. Yani konuştuğu anda dökülüyor. Nereden başkan olmuş ne yapmış acayip bir şey.

Enflasyon 45 olsa ne olur 75 olsa ne olur cümlesi? Bu ne lakayıt tavırdır. Sen bir sefer enflasyonu doğru ölçmekle sorumlusun. Onu konuş. Kafa karışık. Dehşet. Şimdi onun için hangi enflasyondan bahsediyoruz? Şu enflasyonu doğru ölçme konusunda bir irade koymaları lazım. Başka türlü güven olmaz. Yani TÜİK’e dış denetim demiştik. Lütfü Bey’i hatırlıyorsanız kısa bakanlık döneminde bunu açıkladı. Kurdu. On gün sonra kurulu dağıttılar, Lütfü Bey de gitti zaten.

Çünkü bunu kendilerine karşı yapılmış bir operasyon olarak gördüler. Vay sen bizim enflasyon açığımızı mı ortaya çıkaracaksın haddine mi? Aileden birileri var ya sen kimsin? Şimdi bu onun için hangi enflasyon? Velev ki doğru enflasyon. Kuru sabit tutarak ve döviz kurunda tabii geçişkenlik var döviz kurundan enflasyona. O geçişkenlik payını en azından belli noktada tutup kur yoluyla enflasyonu düşürme gibi bir şey olabilir şu anda izledikleri yol.

Bunu açıklamıyorlar hiçbir zaman. Şu anda kur rejimi nedir kimse bilmiyor. 32’de mi tutmaya çalışıyorsunuz yoksa böyle 33, 34, 35 diye yol mu var? Bunu yapabilmek için ne kadarlık döviz alıyorsunuz? Arada bir satıyor musunuz? Tamamı karanlık, tamamı. Onun için bu enflasyondan bahsediyorsak ve yöntem de sadece bu ise o zaman hem ihracatta hem de turizmde Türkiye gittikçe sıkışır. Döviz kurundaki artışı tutuyorsun da enflasyonu tutamıyorsun işte. Yıl sonu düşse düşse 40’a düşecek diyorsun.

“Yeterli bir başlangıç değil mi ne anlama geliyor bu?” sorusu sonrası Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu: Bu ne demek? Turizmin ve ihracatın içerdeki maliyeti artacak. Ama kuru satış fiyatına yansıtamayacak. Nereye kadar devam eder? Satış fiyata yansısa ihracatı vuracak. Kaldı ki işte ihracat geçen seneki artış yüzde 0,5- 1 bile değil. Bu yılın ilk altı ayındaki artış da yüzde 2 civarında. Hani 500 milyar dolar ihracat hedefi ne oldu? Kuru yükselteyim ihracat da artsın. Ben ona da inanmıyorum ama bir doğal akışta gitmeli her şey. Doğal akışına set koyuyorsun engelliyorsun. Ondan sonra da diyorsun ki ihracat şöyle olsun böyle olsun.

Olmuyor. Bir de enflasyonla mücadelede mikro politikalar gerekiyor, sektör bazlı çalışmalar gerekiyor. Mesela tarım çok önemli, gıda çok önemli. St. Petersburg’un kapanışına Putin geldi, 3 saat 45 dakika. Bir saat konuştu. İki saat 45 dakika soru cevap. Arada bir şey söyledi. Üzüldüm. Dedi ki et üretimimiz arttı bu yılki tüketimimizde de kişi başı 80 kilo. Bu ne demek? Her Rus vatandaşı ortalama günde 220 gram et tüketiyor demek. Her Rus vatandaşı Allah’ın her günü kundaktaki bebekler dahil günde 220 gram et tüketiyor. Savaşta bir ülke. Enflasyon yüzde 3,8. Ne dedi Putin? Ben dedi, “Merkez Bankası başkanıma talimat vermem, yoksa Türkiye gibi oluruz” dedi.

Mikro politikalarla ilgili hiçbir şey yapılmıyor. Mesela biz zamanında karkas et fiyatı 12 liradan 13 liraya çıktı diye olağanüstü ekonomi koordinasyon kurulunu topladık. Bütün bakanlar ne oldu dedi nasıl artar bir lira. Bir lira demek yüzde 8,3 12’den 13’e çıkması yüzde 8,3. Zaten enflasyon tek hanelerde dolaşıyor. Bir tek etten gelecek enflasyon bütün her şeyi bozar. Ne oldu? Yemde mi sorun var, arzda mı sorun var, kanal mı işlemiyor? Ya da rekabeti engelleyen bir durum mu var ne oldu? Bir şey mi var? Şu anda bunlara falan bakan yok. Yani hiç ilgilenen yok.

Gübre fiyatı neymiş, çiftçi ne yapıyormuş falan. Sahipsiz diyorum ya sahipsiz. Şimdi Külliye’de politika kurulları olduğu halde bakanı görevlendiriyor, politika kurullarında bir şey yapmıyor. Çünkü kendi yapması lazım Cumhurbaşkanının kendi. Tutarsa tutuyor tutmazsa bakana sen git diyor öbürünü koyuyor. Türkiye’de hayvan popülasyonu azalıyor. En temel gıda maddelerini ithal eder hale geldik. Koskoca coğrafyada koskoca topraklarda. Temel gıdalarda ithalatçı haline geldik. Şimdi bu da tabii enflasyonu etkiliyor.

“A’dan Z’ye bütün tarım ürünlerine zam demek”

Şimdi tuttular bu vergi yasasında gübreye, yeme KDV getiriyorlar. Gübreye KDV demek, A’dan Z’ye bütün tarım ürünlerine zam demek. Yeme KDV demek, A’dan Z’ye bütün hayvan ve ürünlerine zam demek. Tam tersine daha fazla senin oraya destek vermen lazım. Yeme ve gübreye destek ver, destek verince maliyeti aşağıya çek ki desteği katma değer zincirinin ne kadar altlarında verirsen o kadar destek ucuza mal olur. Bitmiş ürüne verilen destek pahalıdır. Ama maliyet kalemlerine daha katma değer oluşmadan çok daha düşük destekte maliyeti düşürürsün ve fiyatları aşağı çekersin ya da enflasyonu düşürebilirsin.

Gıda temel bir iş. Gıdada enflasyonu düşürdüğün anda bu Hazine faizine yansır. 1 trilyon 254 milyar faiz ödeneği var. Tarım desteği 91 milyar. Tarıma 90 milyar değil de ver 200 milyar- 300 milyar. Zaten bu enflasyonu aşağıya çekecek. Dönecek dolaşacak devletin faiz harcamasını da düşürecek aşağıya. İşte bunlar çok önemli. Şimdi mesela vergi, eklediğin vergi fiyatı doğrudan artan bir vergiyse çok dikkat etmek gerekiyor. Bir de insan çok önemli. Bir örnek vereyim Mehmet Yörükoğlu. Şikago Üniversitesi’ndeydi. Ondan sonra geldi burada Sabancı’da hocalık yaptı, oradan Merkez Bankası’na aldık. Büyük katkısı oldu.

Ali Babacan, “Önümüzdeki süreçte ekonomi alanında nasıl riskler görüyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: Herhalde en önemli risk Erdoğan’ın bir gün vazgeçtim demesi. Bunun önünde de hiçbir engel yok. Yani vazgeçtim demesi ne demek? Faizi zamansız bir şekilde indir demesi ya da bu kadar vatandaşın canını yaktı bu bakanı değiştiriyorum demesi. Yani en önemli risk herhalde Erdoğan’ın bir anda bir U dönüşü daha yapması ekonomide. Piyasanın da bana göre fiyatladığı en büyük risk bu. Çünkü hiç konuşmuyor faizle ilgili.

“Ben nas var dedim Merkez Bankası’na baskı yaptım, kaç tane Merkez Bankası başkanı değiştirdim, enflasyon daha çok düşükken faizin bir iki puanlık faiz artışıyla bu yoluna sokulabilecekken ben tam tersine faiz indirttim bu da enflasyonu patlattı, hata yaptım, kabul ediyorum. Onun için de şu anda yüzde 50 faiz uygun bir faizdir böyle olmalıdır.” Erdoğan bunu demediği sürece güven oluşmaz. Her an acaba dönecek mi korkusu var. Onun için para kısa vadeli geliyor.

Onun için bir yandan Merkez Bankası’nın brüt rezervi 150 milyar doları geçti ama kısa vadeli borcu da ülkenin 235 milyar doları buldu. Kısa vadeli ne demek? Bir yıl içerisinde vadesi dolacak borç demek. Yani mevcut rezerv 7- 8 ay gidecek. Dolayısıyla bu riskin orada duruyor olması, gelen kaynağın kısa vadeli olması, her an geri çıkma riski. En ufak bir güvensizlikte geri çıkma riski. Bu geri çıktığı anda Merkez Bankası’nın bunu nasıl yöneteceği, bununla ilgili Merkez Bankası’nın açıklanmış bir planı yok. Bir kur rejimi yok. Yaptığı alımlarda satımlarda şeffaflık yok. Tamamı arka kapı operasyonuyla yapılıyor. Makro taraftaki riskler bunlar.

Ama mikroda özellikle bu politikanın uygulanması sonucunda artan maliyetler ve arttırılamayan fiyatlarla beraber ihracat ve turizmin gittikçe daha fazla, daha fazla, daha fazla sıkışması sektörlere baktığımızda. Bir de sosyal hayata baktığımızda da insanların fakirleşmeye devam etmesi. Gittikçe derinleşen fakirlik, yoksulluk, bu sadece böyle temel gıda yoksulluğu falan değil. Her kademeden insanın göreli yoksullaşması.

Yani her gelir grubundan insanların yoksullaşması. Sadece kırsalda şehirlerin çeperinde değil şehirlerin tam da merkezinde orta sınıfın yoksullaşması, orta direğin çökmesi. Yani şu andaki gidişat tamamen o yöne doğru. Yani yüksek faizle bu milletin bu ülkenin kaynakları toplanıyor. Ya yabancıya veriliyor ya zaten parası olana veriliyor. Dolayısıyla zengin daha zengin ama yoksul daha yoksul oluyor. Bu toplumsal psikolojide iyi bir şey değil gerginlik artıyor, insanlar öfkeli.”

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Gazze Şeridi’nde Her 10 Kişiden 9’u “Zorla Yerinden Edildi”

Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Ajansı (UNRWA), yaklaşık 2.3 milyon nüfusa sahip Gazze Şeridi’ndeki her on kişiden dokuzunun “zorla yerinden edildiğini” açıkladı.

Haber Merkezi / UNRWA, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Aileler sığınabilecekleri yerleri arıyor: aşırı kalabalık okullar, yıkılmış binalar, kumda geçici çadırlar veya çöp yığınlarının ortasında. Bu yerlerin hiçbiri güvenli değil. İnsanların gidecek hiçbir yeri kalmadı” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Tedros Adhanom Ghebreyesus, Gazze’de kanalizasyon hatlarından alınan örneklerde virüs tespit edilmesinin ardından çocukların enfekte olmasını önlemek için önümüzdeki haftalarda aşı uygulanacağını söyledi.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ile ortaklaşa, bölgedeki kanalizasyonlardan aldıkları örnekler üzerinde yaptıkları çalışmada, çocuk felci hastalığı olarak da bilinen, vücutta bazı sakatlıklara ve felce yol açan polio virüse rastladı.

Geçtiğimiz çarşamba kamuoyuna duyurulan çalışma, çadır kamplarında yaşayan yerinden edilmiş on binlerce insanın yeni bir tehditle yüzleştiğini kanıtlıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve İsrail Sağlık Bakanlığı’nın araştırmalarında da, Gazze’deki kanalizasyonlardan elde edinilen örneklerde polio virüsün Tip-2 türüne tespit edildiği duyuruldu. Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, farklı otoritelerin kabul ettiği gerçekliğin yeni bir yıkıma yol açabileceği uyarısında bulundu.

Bakanlığın açıklamasında, “Altyapının tahribatı nedeniyle yerinden edilmiş kişilerin hayata tutunmaya çalıştığı çadır kamplarda ve diğer yerleşim alanlarında akan atık suyun içeriğinde polio virüsün tespit edilmesi, ufuktaki sağlık felaketine işaret ediyor,” denildi.

Kamplardaki kalabalığa, kıt imkanlara, etraftaki çöplerden ötürü kirlenen su kaynaklarına atıfta bulunan Bakanlık, “Gazze’ye hijyen malzemelerinin girişine izin verilmemesinden” ötürü farklı hastalıkların görülmesinde İsrail’in “oldukça uygun bir ortam yarattığını” iddia ediyor.

Bakanlık son olarak, “Gazze’ye temiz suyun getirilebilmesi için uluslararası kamuoyundan İsrail saldırılarının bir an önce durdurulmasını” istedi.

Can kaybı 39 bin 175’e yükseldi

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı ise son 24 saatte 30 artarak 39 bin 175’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise son 24 saatte 146 artarak 90 bin 403’e yükseldi.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Paylaşın

Özel’den “SGK Borcu” Tepkisi: Belediyelere “Mali Darbe” Girişimi

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) belediyelerden prim borçlarını istenmesine ilişkin konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Cumhuriyet Halk Partili belediyelere ‘mali darbe’ girişiminde bulunuluyor” dedi ve ekledi:

“Darbe, milletin seçtiğinin millete hizmet etmesine engel olup onu bertaraf etmeye çalışmaktır. Bunu tankla yaparsan silahlı darbe, yargı kararıyla yaparsan adli darbe olur, şimdi maliye eliyle yapıyorsun.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa ziyaretinde partisinin il binasında basın açıklamasında bulundu. Özel’in açıklamasına CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, Prof. Dr. İlhan Uzgel, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, CHP’li ilçe belediye başkanları, CHP Bursa milletvekilleri, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş da katıldı.

Gazete Duvar’dan Pelin Akdemir‘in aktardığına göre; Bursa’nın eşinin memleketi olduğunu ve kendi evinde gibi hissettiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Özel, belediye seçimlerindeki başarıdan dolayı tüm örgütü kutladı. Bursa’da CHP’nin yüzde 20’lerde oy alırken son seçimde yüzde 50’lerde oy aldığını hatırlatan Özel, “Her iki kişiden birinin oyunu alarak geldiler. Milli irade, milli irade diyenler milletin iradesini bu seçimde gördüler” dedi.

Anketlerdeki verileri paylaşan Özel, “Bundan sonra yapılacak ilk seçimlerde de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini iktidar yaparak çıkacağız. Dün temmuz ayının anketleri açıklandı. Seçimden sonra hiçbir ankette ikinci parti olmadık. Geçen aya göre partimiz oyunu yarım puan arttırdı. AK Parti yarım puan oy kaybetti. Partimiz yüzde 35.4 ile yine birinci parti. Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 31 kusurla ikinci parti. Yerel seçimlerdeki 1.8’lik farkı her ay istikrarlı bir şekilde artırarak şu anda 4 puana çıkarmış durumdayız” diye konuştu.

Üreticilerin sıkıntılarını, esnafın sorunlarının nasıl çözüleceğini konuşarak ilerlemeye devam edeceklerini söyleyen Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en çok övündüğü konunun paradan altı sıfır atmak olduğunu belirtti. Özel, CHP iktidarının 10’ncu yılında bir sıfır atılacağını belirterek, “Ama maaşlardan değil sadece fiyatlardan. Yani bugünkü maaşı alacaksınız ama mazotun 4 lira, dana kıymanın 55 lira olduğunu göreceksiniz. Bu alım gücünün 10 kat artması demek” diye konuştu.

“Önümüzdeki seçim referandum niteliğinde olacak” diyen Özel, iktidara geldiklerinde maaştan değil etiketlerden sıfır atacaklarını söyledi.

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından belediyelerin borcunun ödenmesinin talep edilmesine ilişkin konuşan Özel, “Belediyelerin borcu hep çok olacak. Çünkü Cumhuriyeti Halk Partili belediyeler icraat yapmasın, iş yapmasın diye çok haksızlığa uğruyorlar. Bursa gibi bir belediyeyi yıllarca yönettiler. Başkana ‘borç ne kadar’ diye sordum. 900 milyon dolar. Yani 30 milyar TL borcu var. Sayıştay’ın 2022 raporuna göre belediyelerin SGK’ye borcu 14.6 lira lira. Bakan dün ’90 milyar lira üstünde borç var’ diyor. Sadece Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde bize kalan borç 30 milyar. Bursa Belediyesi’nin sadece SGK borcu 4,5 milyar lira” dedi.

Türkiye’nin en borçlu belediyelerinin AK Parti’den CHP’ye geçen belediyeler olduğunu söyleyen Özel, “Denizli, Balıkesir, Bursa… Resmen bize enkaz devrettiler. Elimizi kolumuzu bağlamaya çalışan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Başaramayacaklar” dedi.

Ekrem İmamoğlu’num 13 bin oy farkla kazandığı seçimin iptal ettirilmesinin yargı yoluyla darbe girişimi olduğunu söyleyen Özel, “Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Cumhuriyet Halk Partili belediyelere mali darbe girişiminde bulunuluyor. Darbe, milletin seçtiğinin millete hizmet etmesine engel olup onu bertaraf etmeye çalışmaktır. Bunu tankla yaparsan silahlı darbe, yargı kararıyla yaparsan adli darbe olur, şimdi maliye eliyle yapıyorsun. Sevilenin milletine hizmet etmesini engellemiş oluyorsun” diye konuştu.

Hizmetlerin engellenmesine rağmen hizmetlere devam edeceklerini söyleyen Özel, “Sana inat bütün Cumhuriyet Halk Partili üyeleri harekete geçiririz. Türkiye’nin en büyük dayanışmasını örgütleriz. Vatandaşımızı mağdur bırakmayız. Millet yerelde verdiği yetkiyi genelde de verecek. Bugün tahsil edilmeyen SGK alacaklarının hepsini birden tahsilatı koymak, devlet eliyle milletin seçtiklerini meydan okumaktır. Devlet ile millet yarışmasın. Zaman zaman devletle millet karşı karşıya geldi. Bunu bir daha yapmayın. Devletle millet karşı karşıya geldiği zaman her zaman millet kazanır” dedi.

Ne olmuştu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i eleştirerek, “Seçim bitti, verilerin sözler rafa kalktı. CHP’li belediyelerin yolsuzluk, hırsızlık girdabına vatandaşlarımız tekrar sürüklendi. Dans düzenlemesini belediyecilik zannediyorlar. İdeolojik bağnazlık bunların paçalarından akıyor. CHP Genel Başkanı’na şunu söylemek isterim. Dürüst siyaset sözlerin arkasında durmayı gerektirir. Tutmadığınız sözlerin mahcubiyetini daha büyük vaatlerde bulunarak gizleyemezsiniz. Gücünüz yetiyorsa belediye başkanlarına söyleyin. Bedava yapacağız diyerek söz verip 3 ayda 3-4 kez zam yaptıkları hizmetlerin fiyatlarını düşürsünler. Emeklilere faydanız olsun istiyorsanız belediyeleriniz SGK’ya olan birikmiş borçlarını ödesinler. Şu anda Hazine ve Maliye Bakanlığımız belediyelerin kaynağında bu borçların tahsiline başlayacaktır” ifadelerini kullanmıştı.

Erdoğan’a yanıt veren Özel ise, “Şimdi Sayın Erdoğan, hangi AK Partili belediye SGK’ya borcunu ödemiş, bir söylesin. Ellerinden aldığımız bütün belediyeler, en az 5 yıl boyunca hiç borç ödememişler. SGK’ya yatırılacak parayla, zamanında AK Partili belediye hizmet yapacak. Sonra onun kendisine kullandığı parayı, bugün biz ödeyeceğiz AK Partililer için. Millet zaten bu zihniyetten yıldığı için 412 belediyeyi bize verdi. Böyle bir çifte standart olur mu?” demişti.

Bakan Işıkhan: Borç bildirimlerini gönderdik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da, 31 Mart yerel seçimlerinden önce belediyelerin borçlarını ödemesi için bir çağrı yaptıklarını hatırlatarak, “Bunu sözde bırakmadık, SGK aracılığıyla tüm borçlu belediyelere, herhangi bir parti farkı gözetmeksizin borç bildirimlerini gönderdik. Bazı belediyeler bu çağrılarımızı dikkate alıp borçlarını ödeme iradesi gösterdi. Buradan kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak bunca uyarıya rağmen hala harekete geçmemiş olan belediyelerin sayısı da ne yazık ki oldukça fazla” diye konuşmuştu.

Paylaşın

TÜİK Hakkında Çarpıcı İddia: Verileri İnternetten Topluyor

İktisatçı Prof. Dr. Öner Günçavdı, TÜİK’in veri toplama yöntemine ilişkin, “Pandemi döneminde bizim haberimiz olmadan veri toplama yöntemi değişmiş. O dönem, bütün Avrupa’da ve Türkiye’de online toplanmaya başlandı “dedi ve ekledi:

“Eurostat, verinin bütünlüğünü sağlamak için bir metot önermiş ve bu uygulamaları biz dahil diğer ülkelere göndermiş. TÜİK, geçici olan online veri toplama meselesini yaygınlaştırmış. Bu online veriler dünyada daha nasıl kullanılacak belli değil. Prosedürlere uymayan, kafalarına göre bir yöntem geliştirmişler. Verilerin yüzde 40 küsuru barkoddan ve yüzde 5’i de web’ten geliyor. TÜİK başkanının 51 sayfalık sunuşunda bunu gördük.”

İktisatçı Prof. Dr. Öner Günçavdı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) veri toplama yönteminin izini sürdü. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ile temasa geçen Günçavdı, dikkat çeken sonuçlara ulaştı. tclira.com’a açıklamalarda bulunan Prof. Günçavdı, şu ifadeleri kullandı:

“Pandemi döneminde bizim haberimiz olmadan veri toplama yöntemi değişmiş. O dönem, bütün Avrupa’da ve Türkiye’de online toplanmaya başlandı. Eurostat, verinin bütünlüğünü sağlamak için bir metot önermiş ve bu uygulamaları biz dahil diğer ülkelere göndermiş. TÜİK, geçici olan online veri toplama meselesini yaygınlaştırmış. Bu online veriler dünyada daha nasıl kullanılacak belli değil. Prosedürlere uymayan, kafalarına göre bir yöntem geliştirmişler. Verilerin yüzde 40 küsuru barkoddan ve yüzde 5’i de web’ten geliyor. TÜİK başkanının 51 sayfalık sunuşunda bunu gördük. Bunun üzerine ben de Eurostat ile temasa da geçtim.”

TÜİK’in pandemide yayınlanan Eurostat ve IMF yönergelerini referans gösterdiğini ama onlara da uymadığını anlatan Günçavdı, “Böyle yaptığınız zaman bölgesel düzeyde verilere ulaşamıyorsunuz. İnternetteki fiyatlar şirkete özeldir. Zaman zaman bu fiyatlar ve ürünün nitelikleri değişir. Teknik manada açıklanması gereken sorular var. Toplanan verinin nasıl kullanıldığı da net değil. Bunlar bu şekilde olmaması lazım” dedi.

“Bunun adı ‘olsa olsa yöntemi’dir”

Markette satılan ürünün üzerindeki barkodun ürünün miktarı ve fiyatı hakkında bilgiler verdiğini belirten Prof. Günçavdı, internette satılan ürünün ise sadece fiyatı olduğunu kaydetti. Günçavdı, “Kaç adet ve gramajı belli değil. Fiili satış miktarı gitmiyor. Bu fiyatlar sürekli oynak, internette 6-7 farklı zeytinyağı fiyatı var. Bunları nasıl toplulaştırıyor bilmiyoruz. Bir metotları da yok. Hangi marketlerden alıyor, bunlar toplam satışın yüzde kaçıdır, hangi dönem aralıkları ile alıyor. Ayda 3 kere topluyor veri ama sürekli veri geliyor buraya. Sahadan aldığı veri ile nasıl harmanlıyor? Bunun adı ‘olsa olsa yöntemi’dir. Sitesinde metodolojisi de yok” diye konuştu.

Bu boyutta internetten veri kullanan hiçbir ülkenin olmadığını anlatan Günçavdı, şöyle konuştu: “Eurostat bunu önermiyor, Biz ise Türkiye’de kullanıyoruz. Eurostat madde bazında açıklamıyor deniyor, Danimarka’ya bakıyorsunuz orada var. Avrupa’da bu veri kullanılmıyor, sahada toplanıyor. Almanya sadece kontrol amaçlı olarak kullanıyor. Çok sınırlı kullanım var. Sahadan da veri toplanıyor. Bizimkiler hiç kimsenin haberi olmadan girmişler bu işe. İşte bu yüzden TÜİK ile İTO (İstanbul Ticaret Odası) ve Kıbrıs verileri arasındaki makas açılıyor. İTO sahadan eski usul gidiyor. İTO demode kaldı dedikleri de bu. Oysa İTO daha doğru bir yöntemle ölçüyor. Dolayısıyla bir makas oluşuyor. Bu veriye müdahale değil, hesaplama yönteminde kafalarına göre hareket etmektir. İnternetten veriyi manipüle etmek daha kolaydır. Ama sahadan toplayınca müdahalesi çok zordur.”

Paylaşın

Erdoğan: Türkiye, Yeni Dönemin Forveti Olacak

Yüksek Teknoloji Teşvik Programı Tanıtım Toplantısı’nda konuşan Erdoğan, “Türk ekonomisi çok boyutlu bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Daha doğru bir ifadeyle kabuk değiştiriyor” dedi ve ekledi:

“İş dünyamız şunu çok iyi bilsin; inşallah bu sürecin sonunda ekonomimiz farklı bir lige yükselecek. Gelişmiş ülkeler dahil tüm dünyayı menfi etkileyen sis bulutları dağıldığında Türkiye, yeni dönemin forveti olacak.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yüksek Teknoloji Teşvik Programı Tanıtım Toplantısı’nda açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“İmalatla, istihdamla, ticaretle Türkiye ekonomisine katkı veren tüm sanayici ve girişimcilerimizi tebrik ediyorum. Savunma sanayinden otomotive, havacılıktan insansız sistemlere, oldukça geniş bir yelpazede kendi sektörlerinin liderleri olan temsilcilerimize teşekkürlerimizi bizzat ifade ettik.

Yeter ki siz Türkiye’nin üretim kapasitesine güç katın. Bizi sizlerden hiçbir zaman kimse ayıramayacak. Sermaye düşmanlığı, yatırım karşıtlığı yapanlara da asla fırsat vermeyiz. Bugünkü toplantımız, işte bu irademizin yeni bir sembolüdür.

Yüksek teknoloji yatırımlarına küresel bir merkez haline gelmemize öncülük edecek programımızı tanıtmaktan gurur duyuyorum… Özellikle dünyamızın içerisinden geçtiği bu dönüşüm sürecinde atılan bu adımlar, Türkiye’nin geleceği açısından büyük öneme sahiptir.

2. Dünya Savaşı’nın galiplerinin, ekonomik, askeri çıkarlarını korumak amacıyla kurulan mevcut sistem artık miadını doldurmaya başlamıştır… Sadece yakın geçmişteki krizler bile sistemin iflas bayrağını çekmeye başladığını göstermek için yeterlidir.

İşte herhalde ABD’nin kongresinde soykırımcı bir katilin nasıl alkışlandığını tüm dünya izledi… İnsanlığa hizmeti olan alkışlanır. 40 bine yakın insanları katledenleri, temsilciler meclisi alkışlıyor. Dışarıda da onlara karşı tam aksi bir hareket.

7 Ekim’den bu yana çocukların, kadınların katledilmesi izleniyor. Bunların katili olan Netanyahu, ABD’de alkışlanıyor. Hani insan hakları?

Bırakın katliamı durdurmayı, elinde 150 bin insanın kanı olan bir kasabı kongresinde ağırlayan ve ayakta alkışlayan akıl ve vicdan tutulması ile karşı karşıyayız. Lafa gelince tüm dünyaya insan hakları dersi verenler çağımızın Hitler’ini kahraman gibi ağırlarken yüzleri kızarmıyor.

Küresel sistemin kökten sarsıldığı bu kaostan kendi göbeğini kendi kesebilen ülkeler başarıyla çıkabilecek. Onun için tam bağımsız Türkiye hedefi ile Türkiye Yüzyılı’nı inşa etmek için her alanda yoğun bir çaba içerisindeyiz.

Ne etrafımızda yaşanan çatışmalar ne de 6 Şubat depremlerinin 104 milyarı bulan faturası bizi yolumuzdan şaşırtmadı. Şartlar ne olursa olsun hedeflerimizden asla kopmadık, kopmuyoruz.

Ülkemizin teknoloji geliştirme kabiliyetinin nişanelerinden olan yerli ve milli elektrikli otomobilimiz Togg yollarda. Yapamazsınız, yapsanız dahi satamazsınız diyenlere rağmen hedefimize ulaştık.

Diğer sektörlere de ilham kaynağı oldu. Ayrıca küresel diğer otomotiv markalarını ve elektrikli araç üreticilerinin yatırımlarını Türkiye’ye kaydırmasını sağladık. BYD ülkemizde üretim tesisi ve Ar-Ge merkezi kuracak Manisa’da. Başka şirketlerle de görüşmelerimiz sürüyor.

Uluslararası doğrudan yatırım stratejisini yakında uygulamaya geçiriyoruz. 2024-2028 yıllarını kapsayan stratejimiz ile yüksek teknoloji odaklı yatırımları daha fazla ülkemize çekmek istiyoruz… Toplam yatırım büyüklüğü 1 trilyon 258 milyar TL’ye ulaşan 238 proje için başvuru yapıldı.

Önümüzdeki dönemde 4 yeni model fabrika daha ekleyerek sayıyı 14’e çıkartacağız… Toplam 750 milyon dolarlık finansmanı sanayicilerimize, kobilerimize ve yeşil teknoloji girişimlerine sunduk.

Ekonomik ve teknolojik bağımsızlığımızı güçlendirecek kritik teknolojileri desteklemeye devam ediyoruz…. Bu yolda biraz daha sabırlı olmamız gerekiyor. Türk ekonomisi çok boyutlu bir dönüşüm sürecinden geçiyor, kabuk değiştiriyor.

Ekonomimiz bu sürecin sonunda farklı bir lige yükselecek. Sis bulutu dağıldığında Türkiye yeni dönemin forveti olacak. Başlıca 4 nitelik arayacağız: Yeni teknolojileri odağa alması, yatırımlar için yeterli ölçek, teknik yeterlilik, teknolojik kazanım.

Proje bazlı yatırım teşvikleri, cazip finansman imkanları sunacağız… 6 çağrıyı kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Otomotiv sektörünün gelişimine liderlik etmemizi sağlayacak elektrikli araç çağrısı…. 1 milyon adet üretime çıkmayı hedefleyen teşvik paketini devreye alıyoruz.

Otomotiv sektörümüzün rekabet gücü için batarya çağrımız ile 2030 yılına kadar 80 gigavat saatlik bir üretim inşa ederek megavat saat başına 6 bin dolara kadar hibe desteğini de içeren bir paketi yatırımcıların istifadesine sunuyoruz.

Bir tanesi de çip teknolojileri, yapay zeka başta olmak üzere stratejik önemi giderek artıyor. Bizim de çip tasarlama ve üretme kapasitemizi geliştirmemiz önemli.

Endüstriyel boyutta çip üretme kapasitesi hedefiyle 5 milyar dolarlık bir teşvik paketini de devreye alıyoruz.

Elektrikli araç üretim kapasitemizi yıllık en az 1 milyon adede çıkarmayı öngören 5 milyar dolarlık teşvik paketini devreye alıyoruz.

Yüzde 40’a varan oranda sermaye katkısı ve hibe desteği vermeye hazırız… Güneş hücresi ve paneli, rüzgar türbinleri ve bileşen konusunda iyi bir konumdayız.

Yenilenebilir enerji yatırımları Pazar potansiyelini değerlendirmeyi amaçlıyoruz… Güneş’te 15 gigavatlık bir tesis kapasitesine yönelik toplam 2,5 milyar dolarlık paket.

Rüzgar enerjisinde de yerli bir rüzgar enerjisi markası inşa etmeyi hedefliyoruz. Toplamda 1,7 milyar dolarlık bir kaynak ayırıyoruz… Büyük teknoloji firmalarının Ar-Ge merkezlerini Türkiye’ye taşıyacak bir paketi devreye alıyoruz… Personel giderlerinin yarısını 5 yıl süreyle karşılayacağız.

Togg’un uzun vadede başarısı için kritik öneme sahip firma 10 milyar TL’nin üzerinde Ar-Ge yatırımı ile otonom teknolojilerini Türkiye’de geliştirecek… En az 20 milyar dolarlık özel sektör yatırımını ülkemize kazandırmayı hedefliyoruz.

Açıkladığımız 6 çağrı öncelikli olarak belirlediğimiz alanlar. Bunlara ilaveten 4 başlıkta daha çağrılarımızı çok kısa süre içerisinde kamuoyu ile paylaşacağız. Hit 30 programımızın ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.”

Paylaşın

Mars’da Yaşamın Olası İzleri Bulundu

NASA’nın Mars keşif aracı Perseverance, Kızıl Gezegen’deki bir kayada eski dönemlere ait olası yaşam izlerini bulmuş olabilir. Araştırma ekibindeki bilim insanları temkinli olmayı sürdürüyorlar. 

NASA ekibinden Kathryn Stack Morgan, incelenen taştaki biyolojik kökeni olabilecek izlere işaret ederek şöyle diyor: Şunu diyoruz “Mars’taki muhtemel bir biyoimzaya sahibiz.”

NASA’nın Perseverance adlı keşif aracından gelen bulgularla çalışan bilim insanları, Mars’ta hayat izi bulduklarını henüz iddia edemese de heyecanlı.

Zira Cheyava Falls adını verdikleri, 60’a 90 santimetre boyutlarındaki kayada, milyarlarca yıl önce Mars’ta yaşamın var olduğunu gösterebilecek izler gördüler. Bu izleri, gezegenin hâlâ sıcak ve sulara sahip olduğu dönemdeki mikroplar yaratmış olabilir.

Bilim insanları fosilleşmiş organizmaya dair bir emare görmese de NASA ekibinden Kathryn Stack Morgan, incelenen taştaki biyolojik kökeni olabilecek izlere işaret ederek şöyle diyor: Şunu diyoruz “Mars’taki muhtemel bir biyoimzaya sahibiz.”

NASA görevinde çalışan bilim insanlarından Kenneth Farley de şu yorumu yapıyor: Şimdiye kadar topladığımız taşlar arasında en ilgi çekicisi. Eğer Dünya’ya getirilebilirse Mars’ta yaşamın hiç görülüp görülmediğine dair soruyu cevaplandırma potansiyeline sahip.

Perseverance, incelediği kayada organik moleküller saptadı. Ayrıca kalsiyum sülfata rastlandı ki akan suyun belirtisi olarak görülüyor. İkisi de hayatın yapıtaşlarının Kızıl Gezegen’de olabileceğini gösteriyor.

Kayadaki leopar desenine benzeyen bir milimetre çapındaki izlerin etrafındaki siyah halkalar da demir fosfat içeriyor. Bu leopar desenine yol açan kimyasal reaksiyonların, mikropların yaşamasını sağlayacak enerjiyi de vermiş olabileceği düşünülüyor.

Perseverence ekibinden Morgan Cable, “Daha önce bu üç şeyi Mars’ta bir arada hiç görmemiştik” diyor.

Bilim insanları, Mars’ın atmosfer, iklim ve akan sulara sahip olduğu dönemde canlı yaşamının olup olmadığını anlamak için bu gezegendeki kayaları inceliyor.

Kızıl Gezegen’deki bu kayanın gelecek yıllarda Dünya’ya getirilerek daha yakından incelenmesi umuluyor. Zira Mars’taki yaşam ihtimaline dair kesin bir şey söylemek için buna ihtiyaç var.

Dr. Kathryn Stack Morgan, “Bence listenin başında bu örnek var” diyerek son keşfin Dünya’ya getirilmesinin önemini vurguluyor.

Ancak örneklerin Mars’tan taşınmasının önünde engeller var. NASA Yöneticisi Bill Nelson, nisanda konuyla ilgili şöyle konuşmuştu: İşin özü şu ki, 11 milyar dolar çok büyük bir maliyet ve 2040’a kadar örnekleri getirememek de kabul edilemeyecek kadar uzun bir süre anlamına geliyor.

NASA örneklerin daha ucuza ve daha hızlı getirilmesi için özel şirketlere başvursa da henüz kayda değer bir sonuç çıkmadı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın