AK Parti Sözcüsü Çelik’ten “Süreç” Açıklaması: Takip Ediyoruz

Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin, “Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz” dedi.

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, toplantı devam ederken gündeme ilişkin basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Çelik’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Papa’nın Gazze mesajı son derece hakkaniyetli mesajdı. Bir kere daha Vatikan devletine, ailesine, katolik alemine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Sırrı Süreyya Önder değerli arkadaşımız. Hem sanatçı, hem siyasetçi. Geçirdiği rahatsızlıktan dolayı son derece üzgünüz. Alanının en iyisi olan doktor arkadaşlarımız rahatsızlığıyla ilgili müdahaleyi yaptılar. Süreç hassasiyetle yürütülüyor. Kendisiyle felsefe, sanat, siyaset konusunda uzun yıllar sohbetlerimizin olduğu bir arkadaşımız. Onun rahatsızlığı aslında dokunduğu insanları, çevrelerin, bir şekilde mağdur olmuş insanlara dokunmasının Türkiye’de toplumsal birliğimizin, kardeşliğimizin güçlenmesi bakımından yapmaya çalıştıklarının herkeste parça parça yer ettiğini gösterdi.

Türkiye’nin farklı kesimlerinden ortaya konulan sahiplenmeyi gösterdiler. Özellikle hastanenin karşısına yazılan yazılarda, onu ziyaret edenlerin ifade ettiği mesajlarda da Türkiye’nin terörsüz Türkiye’ye ulaşması bakımından ortaya koyduğu kıymetli yaklaşımın nasıl takdir edildiği görülmüş oldu. Kendisine, arkadaşımıza, dostumuza acil şifalar diliyoruz. Terörsüz Türkiye sürecinin devam ettiği son zamanlarda Meclis çalışmaları bittiğince mesajlaşır, buluşurduk. Gece yarısına kadar sohbetler olurdu. Sağlık durumu gündeme gelirdi. Dua ediyoruz. Muhterem annesine, kızı Ceren’e kardeşlerine ve sevenlerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Hastanede hastane dışında ortak dostumuz olan doktor arkadaşlarımızın ne kadar yakından ilgilendiğini görüyoruz. Orada her kademeden sağlık personeline teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu vesile ile kötü, çirkin tartışmalar oldu, hepimizi üzdü. İyi şeyleri, kardeşliği, doğru sözleri öne çıkarmamız lazım. Doğru sözleri büyütmek lazım. Kem söz söyleyenleri kendileriyle başbaşa bırakmak lazım. Rahatsızlığında da görüldü ki, hemen hemen toplumun bütün kesimleri esasında terörsüz Türkiye sürecinin de sembol isimlerinden biri olduğu için bu sürecin başarıya ulaşması için büyük bir gayret ve arzu içinde. Geçmişte bazı uygulamalar sebebiyle Kürt vatandaşlarımızın üzerindeki ret, inkar ve asimilasyon politikalarını hükümetlerimiz döneminde demokratik reformlara imza atarak kaldırdık. Çok riskli, karanlık zamanlarda tehditlere, siyasi suikast tehditlerine rağmen bu yol Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yüründü.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ve sayın Bahçeli’nin tarihi çağrısı ile yepyeni bir dönem açılmış durumda. Önümüzde toplumsal birliğimizi derinleştirmenin, demokrasinin ölçeğini büyütmenin, bölgemizdeki, yakın çevremizdeki komşularımızla daha çok dayanışmanın gerekliliği ortada. Birtakım felaket senaryoları odaklarını görüyoruz. Türkmenler, Araplar, Sünniler, Şiiler, Aleviler, Ezidiler hangisi olursa olsun bütün etnik ve mezhep gruplarına dönük olarak kardeşlik yaklaşımını ortaya koymak için özellikle Sünni-Şii üzerinden, Türk-Kürt üzerinden fitne çıkarmak isteyen odaklarını görüyoruz. Terörsüz Türkiye hedefi vatandaşlarımızın faydasına olacak, geleceğimizin terör yoluyla esir alınmasına karşı, geleceğimiz üzerine ipotekler oluşturmasına karşı Türkiye’nin terör meselesinden kurtulmuş olarak ilerlemesi gerektiğinin açık ifadesidir. Bu şekilde bakacağız meseleye.

Dış politikadaki etkimizi büyütmek, Türkiye’yi her alanda bağışıklık sisteminin daha da güçlü hale getirmek için bu iradeyi sürdürmeye devam edeceğiz. İnşallah yakın zamanda birtakım gelişmelerle birlikte terörsüz Türkiye’yi doğru zamanda, vatandaşlarımızın ortak geleceğine katkı sağlayacak, bölge halklarının dayanışmasına katkı sağlayacak şekilde hep beraber göreceğiz. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşı, güneyimizde Suriye’nin içinde, Lübnan’da diğer alanlarda İsrail’in Netanyahu hükümetinin yaptığı operasyonların ortağa çıkardığı istikrarsızlaştırıcı tablo ve Gazze’de soykırımın daha da ağırlaşarak yaşanıyor olması, Trump’un getirdiği tarifeler bütün tanımların, güç dengelerinin ele alınacağı gözüküyor.

Türkiye bütün bu tablonun merkezinde yer alırken en büyük gücü vatandaşlarımızın birliği ve dirliğidir. Demokrasimizin ve cumhuriyetimizin gücü ve bölge halklarıyla kurduğumuz ilişkidir. 1648 barışını, 1814 Viyana ve Yalta Konferansı’nı çok sık duymaya başladık. Burada güç dengesi nasıl şekillenecek? Türkiye sözkonusu olduğunda önümüzdeki dönemde de Türkiye ne yapacak diye yoğun tartışmalar var. Türkiye’nin zihninin berrak olduğunu, kendi gündemi ve ajandasına hakim olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.

Kuşkusuz demokrasimizden, cumhuriyetimizden, devletimizin niteliklerinden taviz sözkonusu olmaksınız , herhangi alver süreci olmaksızın ortak gelecek, vatan idealini daha da güçlendirecek şekilde bütün bu süreçler önümüzdeki dönemde yürütülecektir. Güç dengesinin yeniden şekillendiği ortamda, bölge halkları arasında bir tek Türkiye’nin daha çok birlik, dirlik, ortak refah iradesinin pozitif olarak ayrıştığını ve takdir edildiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde dünya güç sistemi nasıl şekillenecek sorusunun hemen arkasından ‘Türkiye önümüzdeki dönem ne yapacak’ sorusuyla bağlantılı olarak soruluyor. Türkiye aklı selimle, teenniyle hızlı bir adım atacaktır.

“700 uyuşturucu taciri gözaltına alındı”

Vatandaşlarımızın en çok üzerinde durduğu konulardan bir tanesi zehir tacirlerine, çocuklarımızı, gençlerimizi uyuşturucuya bulaştırmaya çalışanlara karşı etkili tedbirlerdir. İçişleri Bakanlığımız Nakrokapan operasyonu harekete geçildi. 700 uyuşturucu taciri gözaltına alındı. Bu kötülük üretmeye çalışan zehir tacirlerine karşı etkili bir operasyonla imza atılmış oldu. Zehir tacirlerinin toplum gündeminden çıkarılması konusunda emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bu meseleyi takip edeceğimizi tekrar ediyoruz.

Bu normal doğum konusuyla ilgili olarak düşünülen şey tabii ki annenin ve bebeğin sağlığını düşünme ve bu çerçevede yaklaşım konusudur. Bazıların iddia ettiği gibi kadınlara dayatma, müdahale gibi değerlendirmek doğru değil. Nihayetinde hekimlerin değerlendireceği konu. Bu dünyada da tartışılan konu. Burada hem annenin hem bebeğin sağlığını düşünerek gereksiz, lüzumlu olmayan cerrahi müdahalelerin olmamasıyla ilgili hassasiyettir. Biz burada bütün annelere, anne adaylarına en yüksek hassasiyetle bir kez daha saygılarımızı iletiyoruz. Biz kadınların herhangi şekilde tercihine, hayat tarzına dayatma gibi algılanmasını arzu etmeyiz. Gerekli olmayan zamanlarda endikasyon üretecek tıbbi müdahaleler yapılıyor. Bu gayri tıbbi müdahale olmuş oluyor. Doktor kararıyla bu işlemlere tabii ki uygun yol her zaman mümkündür. Burada önemli olan anne ve bebeğinin sağlığının korunmasıdır. Burada bizim için esas olan annenin ve bebeğin sağlığının korunması, gerekli olmayan cerrahi işlemin sözkonusu olmamasıdır.

CHP’nin mitinginin bizi ilgilendiren tarafı yok. Sonuç olarak CHP’li siyasetçiler, CHP’li birtakım yayın organları bile sonuçta CHP’nin yaptığı mitingin başarılı olup, olmadığını AK Parti’nin geçmişte yaptığı mitinglerle mukayese yapıyor. Demek ki burada ölçü AK Parti’dir. Biz meydanların, kitlelerin partisiyiz. Biz büyük demokrasi buluşmaların partisi olarak Türkiye’nin en önemli referansı olmaya devam ediyoruz.

“Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz”

İnşallah bu ay içerisinde bu sürecin belli aşamaya geldiği birtakım gelişmeler olabilir. Bu süreçler belli şeylerin olgunlaşmasıyla gündeme geliyor. Siyasi partiler arasındaki ziyaret trafiği de dahil olmak üzere sonuçta Türkiye terörsüz Türkiye hedefine ulaşsın. Terör örgütünün kongresini toplaması ve kendisini fesh etmesi, silahları bırakması dönüm noktası olacaktır. Bu herkes için, bölgeyi terör üzerinden istikrarsızlaştırmak isteyenlerin aleyhine, daha çok kardeşlik isteyenlerin, yakın coğrafyamızda kardeşliğin, dayanışmanın güçlenmesinde lehine durum ortaya çıkaracaktır. Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla terörsüz Türkiye sürecinin yakından takip edilmesi üzerine kurulmuş heyet var. Heyet hemen hemen gün aşırı toplantı yaparak süreci yakından takip ediyor. Buna Türkiye açısından ve bölgedeki felaket senaryoların engellenmesi açısından stratejik bir kazanım olarak değerlendiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Bahçeli’nin iradesi bunu güçlü bir şekilde sahiplenmektedir.

Maalesef muhalefet kanadından yanıltıcı, toksit yaklaşımlar görüyoruz. Normal doğum meselesinden buraya kadar yalan siyaseti diyebileceğimiz birtakım işlere imza atılıyor. Buradaki esas mesele, Türkiye’nin içinde uzun zamandır demokrasinin ölçeğinin büyütülmesidir. Kültürel problemlerin, etnik ve mezhebi, kimlik alanlardaki problemlerin çözümü. Yüksek bir perspektiften demokrasinin ölçeğinin büyütülmesi çerçevesidir. Kimlikçi, etnik referanslarla değil reform siyasetiyle yapılması lazımdır. Terör örgütlerinin denklemden çıkarılması, bölge halkları arasındaki dayanışmanın daha güçlü hale getirilmesidir.

Bülent Bey’in değerlendirmeleri yapıldığında şöyle bir şey çıkıyor. AK Parti adına kimlerin açıklama yapacağı belli. Bülent Bey’in bahsettiği konularda bizim görüşlerimiz belli. Sonuç olarak Bülent Bey’in söyledikleri AK Parti’yi, kurumlarını temsil eden görüş değil. Bülent Bey’in kişisel görüşleri. O değerlendirmeyi kendine sormak gerekiyor. Bu değerlendirmelerin AK Parti’nin kurumsal görüşleriyle ilgisi yoktur.”

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu: Adalet Herkes İçin Eşit İşlemeli

Marmara Cezaevi’nden bir mektupla kamuoyuna seslenen Ekrem İmamoğlu, “Toplumlar, milletler adaletle nefes alır, adaletle ayakta kalır. Onsuz ne huzur olur, ne güven, ne de birlik” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Halbuki, bugün ülkemizde adalet ayaklar altındadır. Mahkemeler hukuki olmayan saiklerle gençleri, muhalifleri, siyasi liderleri tutuklayıp hapse atıyor. Aylar boyunca iddianameler yazılmıyor, insanlar boş yere aylarca cezaevinde tutuluyor. Halbuki, bize ait veciz bir söz vardır: Geç gelen adalet, adalet değildir.”

Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabından bir mektup paylaştı. İmamoğlu, mektubunda şu ifadeleri kullandı:

“Aziz milletim, bu satırları hukuksuzca tutulduğum Silivri Cezaevi’nden kaleme alıyorum. Ben ve çalışma arkadaşlarım, birkaç sözde ‘gizli tanığın’ asılsız iddialarına yaslanan bir mahkeme kararıyla hapsedildik. Yolsuzluk ve terör gibi mesnetsiz suçlamalarla cezaevindeyiz. Milletin bize verdiği görevi ifa etmekten alıkonuyoruz.

Bizi hapsetenlerin derdi sadece bizimle değil. Bizi hapsederek bizimle beraber demokrasiyi, milletin iradesini hapsetmek istiyor. Bizi hapsederek İstanbullu hemşerilerimin seçme hakkını çiğnedi. 16 milyon İstanbullunun emanetini gasp etti. 1,5 milyon CHP üyesi 15,5 milyon seçmenin iradesiyle cumhurbaşkanı adayı olmamın iktidarlarının sonunu getireceğini gördükleri için hapsettiler.

Kıymetli vatandaşlarım, biz adaleti mülkün, adaleti devletin temeli gören bir medeniyetin evlatlarıyız. Adalet, bir toplumun omurgasıdır. Toplumlar, milletler adaletle nefes alır, adaletle ayakta kalır. Onsuz ne huzur olur ne güven ne de birlik. Halbuki, bugün ülkemizde adalet ayaklar altındadır, milletin adalet duygusu derinden yaralanmıştır. Milletimiz senelerdir mahkeme kararlarının siyasi saiklerle, saraydan verilen emirlerle alındığını görüyor, biliyor. Mahkemeler hukuki olmayan saiklerle gençleri, muhalifleri, siyasi liderleri tutuklayıp hapse atıyor. Aylar boyunca iddianameler yazılmıyor, mahkemeler uzuyor, insanlar boş yere aylarca cezaevinde tutuluyor. Halbuki, yine bize ait veciz sözdür: Geç gelen adalet, adalet değildir.

Aynı cezaevinde bulunduğum Zafer Partisi Genel Başkanı Sn. Ümit Özdağ da tıpkı bizler gibi hukuksuz bir şekilde aylaradır burada tutuluyor. Sadece 9 sayfalık bir iddianame ile 67 gündür beklediği yetmezmiş gibi ilk duruşması iki ay sonra görülecek. Soruyorum: Bu nasıl bir adalet anlayışıdır, neden Sayın Özdağ tutuklu yargılanıyor ve iddianamesi hazır edildiği halde neden bir an önce davası görülmüyor? Sayın Özdağ nasıl bir adalet anlayışıyla aylardır özgürlüğünden mahrum edilir, Şubat ayında ziyaret ettiğim kıymetli annesini, sevdiklerini görebilmekten alıkonur? Şiddetle kınıyorum.

“Hukuk, siyasi rakipleri susturmak için bir araç olamaz”

Kaderde, Sn. Özdağ ile aynı cezaevinde bulunmamız varmış. Biri cumhurbaşkanı adayı, biri parti genel başkanı olarak Silivri Cezaevi’nde, siyaset yapmanın bedelini ödüyoruz. Üzerine basarak söylüyorum; hukuk, siyasi rakipleri susturmak için bir araç olamaz. Adalet, herkes için eşit işlemelidir; aksi halde, bunun adı adalet olmaz, bunun adı zulüm olur.

Asırlar önce Balkanlar’a attığımız ilk adımın mimarı ve Bursa fatihi Orhan Gazi’nin dediği gibi: ‘Adaletin en kötüsü geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli olsa da, geciken adalet zulümdür.’ Bu söz, devlet yönetiminin temel taşı olmalıdır. Çünkü adalet, devletin meşruiyetinin kaynağıdır. Bir devlet, ancak vatandaşlarına adil davranırsa ayakta kalabilir. Devlet, adaletle yönetilirse güçlü olur ve ancak hukukla ayakta kalır.

Aziz milletim, arkadaşlarım ve ben hapsedildiğimiz cezaevlerinde adaletin yeniden tesis edileceği bir Türkiye’yi hayal ediyoruz. Bu hayalin süreci bir Türkiye için var gücümüzle çalışıyoruz. İnanıyoruz ki, milletimiz bizlere bu karanlık günleri aşacak, hukukun üstünlüğünü yeniden inşa edecek ve hep birlikte adil, demokratik ve huzurlu günlere emin adımlarla yürüyeceğiz.”

Paylaşın

“2 Nisan Alışveriş Boykotu”nun Bilançosu Belli Oldu

Alışveriş boykotunun yapıldığı 2 nisan günü elektronik ticaret transferlerinin yüzde 58,7 azaldığı, toplam FAST işlemlerinin ise yüzde 37,7 oranında gerilediği ortaya çıktı.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından sosyal medyada örgütlenen alışveriş boykotunun ekonomik yansımalarını analiz etti.

TEPAV uzmanları Gülbin Şahinbeyoğlu ve Merve Dündar tarafından hazırlanan analizde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yayınladığı kredi kartı harcamaları ve FAST (Fonların Anlık ve Sürekli Transferi) verileri üzerinden 2 Nisan 2025’te gerçekleşen boykotun etkileri değerlendirildi.

Raporda, kartlı harcamaların haftalık bazda yayımlandığı, FAST verilerinin ise günlük bazda analiz olanağı sunduğu belirtilerek, verilerdeki değişimlerin yalnızca boykotla sınırlı olmadığı; Ramazan Bayramı tatili ve ayın ilk günü gibi ekonomik takvimi etkileyen unsurların da etkili olduğu vurgulandı. Ancak yine de boykotun dikkate değer sonuçlar doğurduğu kaydedildi.

Öne çıkan bulgular şöyle:

Kartlı harcama adetleri, 2 Nisan haftasında yılın ilk üç ayı ortalamasının yaklaşık %10 altında kaldı. Market ve AVM işlemlerinde bu oran yüzde 12,2 olarak ölçüldü.

Geçen yılın Ramazan Bayramı haftasıyla kıyaslandığında, seyahat harcamalarında artış gözlenirken diğer kalemlerde düşüş yaşandı.

FAST transferleri, geçen yılki benzer tarihe kıyasla yüzde 37,7 oranında azaldı. Elektronik ticarette bu oran yüzde 58,7’ye ulaştı.

Şubat ve Mart aylarının ilk iş günleriyle karşılaştırıldığında da yüzde 10’un üzerinde düşüş tespit edildi.

Elektronik ticarete yönelik transferlerde düşüşler daha belirgin oldu.

Sosyal medya ile sınırlı kalmadı

Raporun sonuç bölümünde, kampanyanın yalnızca sosyal medyada yankı bulan bir tepkiyle sınırlı kalmadığı, harcamalarda ve para transferlerinde ölçülebilir düzeyde bir azalma yarattığı ifade edildi. Böylelikle, kitlesel dijital eylemlerin ekonomik karar alma süreçlerinde etkili olabileceği yönünde önemli bir veri sunulmuş oldu.

Paylaşın

Uyuşturucu Kullanım Yaşı 10’a Kadar Düştü

Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu Hacer Foggo, eğitim sisteminden kopan çocukların madde bağımlılığı, suç ve istismara açık hale geldiğini belirterek, “Uyuşturucuya kaptırıyoruz çocuklarımızı. 10 yaşında uyuşturucu kullanan çocuklar var” dedi.

Hacer Foggo, Halk TV’de katıldığı canlı yayında Türkiye’de çocuk yoksulluğunun geldiği endişe verici boyutları gözler önüne serdi. TÜİK verilerine göre 3.5 milyon çocuğun çalıştırıldığının altını çizen Foggo, devletin bu çocukları izleyen herhangi bir sisteminin bulunmadığını belirtti.

Foggo, okula gitmeyen çocukların iş gücüne de katılamadığını vurgulayarak, “Bu çocuklar ne okulda ne de istihdamda yer alıyor. Mezun da değiller. Yani gerçekten sorulması gereken soru şu: Bu çocuklar nerede?” dedi.

Geçtiğimiz hafta görüştüğü bir çocuğun yaşadığı yoksulluğu anlatan Foggo, “Ayakkabısı olmadığını fark ettim. ‘Nasıl dolaşıyorsun?’ diye sordum. ‘Ablamın kadın terliğiyle’ dedi. Bu çocuk okula gitmiyor. Gitmemesinin en temel nedenlerinden biri bu” şeklinde konuştu.

Foggo, çocuk işçiliği oranındaki artışı yıllara göre şöyle sıraladı:

2020’de yüzde 16,2
2021’de yüzde 16,4
2022’de yüzde 18,7
2023’te yüzde 22,1
2024 itibarıyla yüzde 24,9

Bu artışın devletin önlem almamasından kaynaklandığını söyleyen Foggo, “Eğer çocuk işçiliğine karşı bir irade ortaya konmuyorsa, her yıl 2 puan daha artar” dedi.

Eğitim sisteminden kopan çocukların madde bağımlılığı, suç ve istismara açık hale geldiğini vurgulayan Foggo, “Uyuşturucuya kaptırıyoruz çocuklarımızı. 10 yaşında uyuşturucu kullanan çocuklar var. AMATEM sayısı çok az. Bu bir halk sağlığı sorunu” ifadelerini kullandı.

Foggo, geçtiğimiz hafta Balıkesir Edremit’te uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybeden 16 yaşındaki bir gencin ilkokul ikinci sınıfta okulu terk ettiğini belirtti.

“Bu çocuklar yoksulluğu miras alıyor”

Foggo, yoksulluğun çocukların üzerinde yarattığı yükü şu sözlerle anlattı: “Bu çocuklar evde kendini yük olarak hissediyor. Kimi sanayide, kimi başka alanlarda çalışıyor. Kırtasiye alınamıyor, eşofman yok diye beden eğitimi dersine giremiyorlar. Sürekli ev değiştiren, borç içinde yaşayan ailelerin çocukları bunlar. Sürekli yoksulluk oranı %13,8’e yükseldi. Bu kalıcı yoksulluğun arttığı anlamına geliyor.”

Foggo, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gerçek sorunlara odaklanmak yerine “Cadılar Bayramı mı Ramazan mı?” gibi suni tartışmalara saplandığını belirterek, “612 binden fazla çocuk bir öğretim yılı boyunca okula gitmemiş. Bu çocukların nerede olduğunu izleyen bir sistem yok. Bakanlık asıl bu soruya yanıt vermeli: Bu çocuklar nerede ve nasıl geri kazandırılacak?” dedi.

Paylaşın

DEM Parti Heyeti’nden Abdullah Öcalan’la Görüşme Sonrası İlk Açıklama

Pervin Buldan, DEM Parti Heyeti’nin İmralı Cezaevi’nde hükümlü bulunan Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Öcalan’la verimli bir görüşme yaptık” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti’nde yer alan Van Milletvekili Pervin Buldan ile Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Faik Özgür Erol, İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ile görüştü. Pervin Buldan, görüşmenin ardından DEM Parti Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in tedavi gördüğü hastane önünde basın açıklaması yaptı.

Buldan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bugün sabah saatlerinde İmralı adasınsa Sayın Öcalan ile görüşmek üzere yola çıktık. Sayın Öcalan’ın avukatı Özgür Erol beyle birlikte yaklaşık 2 buçuk saatlik görüşmenin ardından geri döndük. Görüşmenin oldukça verimli geçtiğini özellikle ifade etmek isterim. Yaptığımız görüşmede elbette ki ilk konu sevgili Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu oldu.

Kendisi de konuyu yakından takip ettiğini, Sırrı bey ile ilgili tüm haberleri izlediğini, dinlediğini ve en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını umut ettiğini belirtmek isterim. Süreç ile ilgili umudunu koruduğunu ve çalışmalarını sürdürdüğünün altını da önemle çizdi. Sevgili Sırrı Süreyya Önder’e hitaben bir mesaj verdi bize. Ben de bu mesajını sizlerin aracılığıyla kamuoyuna paylaşmak istiyorum.”

“Büyük barış çabasını topluma yansıtan…”

Buldan, Öcalan’ın Önder’e geçmiş olsun dileklerini ilettiğini ve süreci yakından takip ettiğini belirterek, görüşme sırasında Öcalan’ın Önder’e yönelik bir mesaj paylaştığını aktardı.

Pervin Buldan’ın okuduğu, Abdullah Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder’e gönderdiği mesaj şu şekilde: “Sırrı Süreyya Önder’e yaşadığı rahatsızlık nedeniyle şifa diliyorum; ailesine ve tüm dostlarına, sevenlerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Sırrı Süreyya Önder ile 12 yıllık mesaimiz var. Onun taşıdığı büyük önem şudur: Adıyamanlı ve Türkmen kökenli ideal biri olarak Baba İshak geleneğini temsil ediyor. Büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal ön yargıları şahsında kırabilen biridir. Bunu da yaptı. Ön yargıları toplumda kırdı, Meclis’te kırdı, sokakta kırdı.

Onun şahsında hayata geçen, Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şeydir. Barış dediğimiz şey de Anadolu genlerini, Türkmen geleneğini yaşanılır kılmaktır. Önder böyle biridir ve gerçek Türkmenlik özü budur: En iyi barış kimliği, en iyi barış kültürü. ‘Israrla düşmanlaştıralım, bu biçimde siyaset yapalım’ anlayışının tam zıddıdır.

Önder’in olumsuzluklarla baş etme, onları yönetebilme kültürü önemlidir; ortaya çıkan olumsuzlukları derinleşmeden olumluya dönüştürebiliyor. Herkesin Önder’in kaldığı hastaneye gittiğini, onun anısına bağlılığını beyan ettiğini görüyorum. Bağlılığın gereği, onun barış çabasını pratikleştirmekten geçer. Bir kez daha kendisine, ailesine, sevenlerine, tüm topluma geçmiş olsun dileklerimi sunuyor; bir an evvel iyileşerek en coşkulu, en güçlü haliyle aramızda olmasını diliyorum.”

Paylaşın

“100 Bin Kişiye Kısmi Af Yolda” İddiası

Uzun süredir tartışılan 10. Yargı Paketi ile ilk etapta 55 bin, zamanla 100 bine yakın mahkumun tahliyesi bekleniyor. Şu anda cezaevlerinde kalanların sayısının 420 bin olduğu ifade ediliyor.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla yeniden gündeme gelen “genel af” beklentileri, 10. Yargı Paketi’yle birlikte somutlaşıyor. Paketle ilk etapta 55 bin, zamanla 100 bine yakın mahkumun tahliyesi bekleniyor.

Nefes Gazetesi yazarı Nuray Babacan, uzun süredir tartışılan 10. Yargı Paketinin artık Meclis’e geleceğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sunumunun yapıldığını yazdı. Babacan, pakete af niteliği taşıyan bazı maddelerin eklenmesi için de izin alındığını belirtiyor.

Babacan’ın “Bal gibi de af” başlığıyla kaleme aldığı yazısına göre, 55 maddeden oluşan bu pakette dikkat çeken düzenleme, pandemi affının genişletilmesi. Bu kapsamda, en az 55 bin kişinin ilk aşamada tahliyesi öngörülüyor. Bu sayının ilerleyen dönemde 100 bine ulaşması bekleniyor.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un da daha önce açıklamalarına düzeltme yaptığı bu madde, hem kamuoyunda hem de hukuk çevrelerinde geniş yankı uyandıracak gibi görünüyor.

Yazıya göre, yeni düzenlemede önemli bir detay da mükerrer suç işleyerek yeniden cezaevine girenlerin de kapsama alınması. Daha önce dışarıda bırakılan bu grup için yüzde 25 oranında ceza indirimi uygulanacak. Bu durumdan yaklaşık 15 bin mahkumun yararlanması bekleniyor.

Siyasi suçlular da yararlanabilir

Pakette çözüm süreci ya da benzeri siyasi konulara ilişkin özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, kapsamın tüm suç türlerini içerdiği vurgulanıyor. Bu nedenle siyasi suçlardan hüküm giyenlerin de bu affa dahil edilmesi bekleniyor. Ancak tek şart, suçun 31 Temmuz 2023’ten önce işlenmiş olması.

Haberde şu ifade yer alıyor: Zaman içinde bunun 100 bine çıkacağı iddia ediliyor. Şöyle ki; 31 Temmuz 2023 tarihinden önceki suçları kapsadığı için, süren davalar, henüz açılmamış davalar dahil gerçek sayı bilinmiyor. Dolayısıyla sayının artmasının kesin olduğu belirtiliyor.

Babacan’ın yazısında dikkat çektiği bir diğer nokta ise, Türkiye’deki cezaevlerinin mevcut durumu. Şu anda cezaevlerinde kalanların sayısının 420 bini aştığı, kapasitenin çoktan dolduğu ifade ediliyor. Özellikle yatarı olmayan suçlardan dolayı gençlerin ve öğrencilerin cezaevine gönderilmesi, büyük bir sosyal ve yapısal sorun olarak öne çıkıyor.

Haberde, 10. Yargı Paketi’nin yalnızca cezaevlerindeki yükü hafifletmeyi amaçladığı, halkın dile getirdiği “hak, hukuk, adalet ve adil yargı” taleplerine yanıt vermeyeceği değerlendirmesine de yer veriliyor. Babacan, bu düzenlemenin günlük sorunları aşmak için palyatif bir tedbir olduğunu ve toplumsal adalet duygusunun zedelendiğini ifade ediyor.

Paylaşın

Erdoğan: Parmakla Gösterilen Ülkeler Arasındayız

“TÜRKSAT 6A Hizmete Alma” töreninde açıklamalarda bulun Erdoğan, “Dünya nüfusunun yüzde 60’ından fazlasını 5 milyar nüfusu kapsama alanına alan uzay çalışmalarında parmakla gösterilen ülkeler arasına girdik” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜRKSAT Gölbaşı Yerleşkesi’nde düzenlenen “TÜRKSAT 6A Hizmete Alma” töreninde konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“İlk yerli ve milli haberleşme uydumuz Türksat 6A hizmete başlama töreni vesilesiyle bir aradayız.

9 Temmuz 2024’te uzaya fırlatmış, ilk test yayınını ise şubatta yapmıştık. Şimdi de uydumuzu hizmete almanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Projenin başarıyla ilerletilmesinde emeği geçen tüm kardeşlerime yürekten teşekkür ediyorum.

En az 15 yıl hizmet verecek Türksat 6A ile birlikte haberleşme uydularının sayısı 6’ya uzaydaki uydularımızın toplam mevcudu 10’a yükseldi. TV yayıncılığı başta olmak üzere, acil durum haberleşme hizmetlerini de geniş kapsamda sunacak. TV yayını yaptığımız uydularımızı da artık yedekleyebileceğiz.

Özellikle haberleşme uyduları gibi teknolojilerin dışa bağımlı olmadan üretilmesi milli güvenliğimiz için çok önemli. Yüzde 80’in üzerinde yerlilikle Türkiye kendi yerli uydusunu üretebilen 11 ülkeden biri konumuna yükseldi.

Bu noktaya gelmemiz elbette kolay olmadı. Hayata geçirdiğimiz teknoloji transfer programı ile 3A 4A ve 4B uydularımızın üretiminde Türksat mühendislerimizin yer almasını sağladık. Yıllara sari bu çalışmalar ve tecrübelerle uzay teknolojileri alanında pek çok kritik eşiği aştık.

Böylece en yüksek yerlilik oranına sahip Türksat 6A uydumuzu üretmenin tecrübesine sahip olduk. Yapamazsınız diyenlere inat, daha iyisini yaparız dedik. Azimle çalışarak bugünlere kadar alnımızın akıyla geldik.

Her bir mühendisimize, Türkiye’nin uzaydaki varlığına güç katan her bir kardeşime bir kez daha kalpten teşekkür ediyorum. 23 yıldır olduğu gibi önce hayalleri hedeflere, sonra da hedefleri gerçeklere dönüştürmeye devam edeceğiz. Yerli ve milli haberleşme uydumuzla birlikte Türksat’ın kapsadığı alan Hindistan, Tayland, Malezya ve Endonezya’yı kapsayacak şekilde genişleyecek.

Tüm aşamalarda aktif roller üstlenen onlarca mühendis ve personelimizle birlikte insan kaynağı yetiştirmiş olduk. Uluslararası ölçekte rekabet edebilme becerisine eriştik.

Fırlatma süreci de Türksat tarafından yönetildi. Dünya nüfusunun yüzde 60’ından fazlasını yani 5 milyar kişiyi kapsıyor.

Elde edilen bu kazanımla milli uydu markamızı oluşturma ve milli uzay şirketi kurulma noktasında önemli bir fırsat yakalamış bulunuyoruz. Takım uydu projelerinin hayata geçirilmesinde de bu birikimden istifade edeceğiz. Çıtayı sürekli yukarıya çıkartacağız.

Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat penceresi açılmaktadır. Küresel sistemde hak ettiğimiz konuma gelmeye çok yakınız.

Daha önce bilimsel ve teknolojik ilerlemeler yaşanırken biz millet olarak enerjimizi boş tartışmalarla harcadık. Mezhep, köken, görüş farklılıkları üzerinden Türkiye’yi küresel rekabette minder dışına itmeyi başardılar.

Eller koşar adım ilerlerken biz yıllarca yerimizde saydık. Ekonomide, demokraside, toplumsal barış ve huzurda ağır faturalar ödedik. Bugün de dünya büyük bir dönüşümün arifesinde, küresel ticaretin kuralları kökten değişiyor. Her gün yeni bir gerilime uyanıyoruz.

Batı dünyası ve kurumları eski etkinliğini yitirmiş durumda Yapay zeka teknolojilerinin nereye varacağını kimse kestiremiyor. Türkiye’nin ismi bölgesinin bir kutup başı olarak her platformda daha fazla zikrediliyor.

Böylesi bir dönemde ana muhalefet partisi eliyle Türkiye eski kavgaların içine çekilmek isteniyor. Şunu açık ve net söylemek isterim. Oyuncular değişmiş olsa da oynanan oyunun aynı olduğunu biliyoruz.

Hükümet olarak biz de hizmet ve eser siyasetimizden kopmayarak, onların tuzağına düşmüyoruz. Bugün de Türksat 6 A’yı devreye alıyoruz. 30 yıl önce Türksat 1B ile başlayan uzay yolculuğumuzu çok da yüksek bir seviyeye çıkartmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz.

Projede yer alan kurumlarımızla mühendislerimizle, ne kadar iftihar etsek azdır. İlk yerli ve milli haberleşme uydumuz Türksat 6A’nın ülkemiz ve milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.”

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder’in “Hayati Tehlikesi” Devam Ediyor

Florence Nightingale Hastanesi, Sırrı Süreyya Önder’in hayati tehlikesinin devam ettiğini duyurdu. Önder, aort damarı yırtılması nedeniyle 12 saat süren bir operasyonun ardından yoğun bakıma alınmıştı.

Haber Merkezi / Hastaneden yapılan açıklamada, “Hastamız Sayın Sırrı Süreyya Önder, bugün Hastanemiz Yoğun Bakım Unitesindeki 6. gününde hayati tehlikesi halen devam etmektedir; çok yüksek riskli olup yoğun bakım tedavi süreci devam etmektedir” denildi. denildi.

Florence Nightingale Hastanesi, TBMM Grup Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile ilgili yeni bir açıklama yayımladı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Hastamız Sayın Sırrı Süreyya Önder, bugün Hastanemiz Yoğun Bakım Ünitesindeki 6. gününde hayati tehlikesi halen devam etmektedir; çok yüksek riskli olup yoğun bakım tedavi süreci devam etmektedir. Sırrı Bey’ e cumartesi günü Kalp Cerrahlarımız tarafından planlı revizyonu yapılarak tekrar hastamızın göğsü açıldı.

İçeride cerrahi alanın temiz olduğu, dokularda enfeksiyon olmadığı, kanayan herhangi bir cerrahi bir alanın olmadığı görüldü. En önemlisi sağ kalbin kasılmaya başladığını gördük. İlk ameliyatta neredeyse hiç kasılmayan sağ kalp, tam olmasa da belirgin kasılmaya başlamış durumda. Hasta başı monitörümüzde artık arter nabız trasesi görülmeye başlandı.

Hastamızın hemodinamisi stabil seyretmekte olup halen ECMO  desteği ve inotropik destek tedavisi altındadır. Ancak dün kendisinin dren yerlerinden bir miktar kanaması olunca tekrar revizyona alınarak bakıldı, değerlendirilmesi yapıldı. Yine cerrahi alanlar temiz, sternum tellerinin deliğinden bir miktar kanadığı görüldü. Dikişlerle kontrol altına alındı ve kapatıldı.

Ancak hastamızın ilk geldiği andan itibaren şuuru kapalı olup, refleksleri istediğimiz seviyede değil. Beyin kan akımı transkraniyal doppler de mevcut. Nörolojik değerlendirmelerimiz, konuya ilişkin çalışmalarımız devam ediyor.

Bu nedenle ilk ameliyat olduğunda ki basın açıklamamızda ifade ettiğimiz gibi nörolojik açıdan ciddi endişelerimiz halen yüksek riskleriyle devam etmektedir. Sabırla beklemeye devam edeceğiz.”

Paylaşın

Seçim Anketi: CHP Yüzde 30.4, AK Parti Yüzde 28

ORC Araştırma’nın son seçim anketine göre; CHP, AK Parti’nin 2,4 puan önünde. Ankete katılan katılımcıların, yüzde 30.4’ü CHP’ye oy vereceklerini, yüzde 28’i ise AK Parti’ye oy vereceklerini belirtti.

Haber Merkezi / Katılımcıların, yüzde 7.6‘sı MHP’ye, yüzde 7.3‘ü DEM Parti’ye, yüzde 5.1’i de İYİ Parti’ye oy vereceklerini belirtiler.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) erken seçim çağrılarını sürdürürken araştırma ve anket sonuçları açıklanmaya devam ediyor.

ORC Araştırma, 14-17 Nisan tarihlerinde 28 ilde 3 bin 290 katılımcıyla yaptığı anketin sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı.

“Bu Pazar genel seçim olsa kime oy verirsiniz?” sorusunun yöneltildiği katılımcılardan CHP diyenlerin oranı yüzde 30.4 oldu. Ankette CHP birinci parti olarak öne çıktı.

AK Parti’ye oy verenlerin oranı ise yüzde 28 olarak kaydedildi. MHP’nin oy oranının yüzde 7.6, DEM Parti’nin ise yüzde 7.3 oy aldığı görüldü.

Diğer partilerin oy oranları ise, şu şekilde:

İYİ Parti yüzde 5.1
Zafer Partisi yüzde 4.7
Yeniden Refah Partisi yüzde 3.9
Gelecek Partisi yüzde 2.8

Anahtar Partisi yüzde 2.7
Büyük Birlik Partisi yüzde 2.2
Yerli ve Milli Parti yüzde 1.7
Türkiye İşçi Partisi yüzde 1.5
Diğer yüzde 2.1

Paylaşın

MHP’den “Yeni Anayasa” Çağrısı

Yeni anayasa çağrısında bulunan MHP’li Feti Yıldız “Türkiye’nin milli kimliğini, coğrafi bütünlüğünü ve siyasi birliğini her yönüyle koruyacak güçlü bir yeni anayasal çerçeveye kavuşmamız daha fazla ertelenemez” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, sosyal medya hesabı üzerinden dikkat çeken bir paylaşımda bulundu. Yıldız’ın paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

Yeni bir anayasa gibi yeni bir infaz kanunu konusunda toplumda büyük bir mutabakat var. İyi bir infaz rejimi olmadan, Ceza ve Ceza Muhakemesi ne kadar iyi olursa olsun ceza adalet tam olarak sağlanamaz. Dünyanın her yerinde devletin cezalandırma hakkı ile sanığın hakları çatışma halindedir.

Hukuk devletinde bu çatışmanın sınırları kanunlar, anayasa ve insan hakları sözleşmeleriyle çizilmiştir. Her insan kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler insan olmanın doğal sonucudur. Bir anlaşmadan doğmaz bir lütfu da değildir.

Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Anayasamızda tarif edilen eşitlik ilkesinin amacı, hukuksal durumu aynı olan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamaktır. İnsan haklarına saygılı koruyucu adaleti kuran, yargı denetimine bağlı olan devlet, hukuk devletidir.

TBMM öncelikle insan onurunu merkeze alan, hakim, savcı, avukat gibi uygulayıcıların yanında hükümlülerin de anlayabileceği karmaşık olmayan, sade, cezanın ıslah edici fonksiyonlarını gözeten, infaz eşitliğini ve adaletini sağlayacak, cezasızlık algısına sebep olmayacak, sık sık değiştirmeye ihtiyaç duyulmayacak bir infaz kanunu yapmalıdır.

Bununla birlikte, yeni anayasa hukuki bir reformla birlikte Türkiye’nin geleceğini şekillendirecektir. Türkiye’nin milli kimliğini, coğrafi bütünlüğünü ve siyasi birliğini her yönüyle koruyacak güçlü bir yeni anayasal çerçeveye kavuşmamız daha fazla ertelenemez.

Paylaşın