Merkez Bankası’nın Swap Hariç Net Rezervleri Eksi 44,3 Milyar Dolar

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) net uluslararası rezervleri 10 Mart haftasında 2 milyar dolar azalarak 18,62 milyar seviyesine düştü. Aynı hafta TCMB’nin swap hariç net rezervi eksi 44,3 milyar dolar oldu.

Haber Merkezi / Rezervler kasım ayından bu yana en düşük seviyeye geriledi. TCMB verilerine göre brüt rezervler 10 Mart haftasında 120 milyar dolara geriledi. 3 Mart haftasında TCMB’nin brüt rezervleri 120,4 milyar dolardı.

Brüt ve net döviz rezervi nedir?

Ekonomist Mahfi Eğilmez, brüt ve net döviz rezervi arasındaki farkı şu şekilde açıklıyor: Merkez Bankası, döviz rezervlerinin tamamının sahibi değil.

TCMB’nin rezervlerinin bir bölümü bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda olduğu zorunlu karşılıklardan oluşuyor. Bunları bir çeşit emanet döviz olarak görmek mümkün.

TCMB’nin son yıllarda rezerv opsiyon mekanizması aracılığıyla, TL mevduatlar karşılığında alması gereken zorunlu karşılıkları dövizle yatırma esnekliği tanımasıyla bu döviz rezervlerindeki emanet tutarda artış oldu.

Döviz rezervlerinin bir bölümünün emanet olması nedeniyle Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin toplamı brüt döviz rezervlerini gösteriyor. Merkez Bankası’nda emanet olarak duran miktarlar düşüldüğünde net döviz rezervine ulaşılıyor.

Net döviz rezervi nasıl hesaplanıyor?

Net döviz rezervi, TCMB verilerinde aktif kısımda yer alan dış varlıklardan, pasif kısımda bulunan toplam döviz yükümlülüklerini çıkardıktan sonra elde edilen rakamın o günün kuruna bölünmesiyle hesaplanıyor.

Formül şu şekilde: Net Rezerv = (Dış Varlıklar – toplam döviz yükümlülükleri) / Dolar-TL kuru

Swap hariç net rezerv ne demek?

Ekonomist Eğilmez’e göre net rezerv miktarı, swap işlemleriyle elde edilmiş (emanet) dövizleri de kapsadığı için bu rakam tam olarak net rezervi ifade etmiyor.

Bu yüzden net döviz rezervini emanet dövizleri çıkararak görebilmek için bu miktardan swap karşılığı elde edilmiş döviz tutarını düşmek gerekiyor. Swap hariç net rezerv ise şu şekilde hesaplanabiliyor:

Swap hariç net rezerv = Net rezerv – Swap işlemleri toplamı

Uluslararası rezerv nedir?

TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) tanımına göre uluslararası rezervler; ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol edilen, kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve uluslararası ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklar.

Uluslararası rezerv olarak sayılan varlıklar şunlar:

  • Konvertibl (birbirlerine dönüştürülebilir) döviz varlıkları (euro, ABD doları, İngiliz sterlini vb.)
  • Uluslararası standartta altın
  • Özel Çekme Hakları
  • Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu

TCMB, rezervleri nasıl saklıyor?

Merkez Bankası, rezervlerin yönetiminde ülke menfaatine öncelik verdiğini aktarıyor. Bu amaçla, uluslararası rezervleri, anaparanın korunması ve gerekli likiditenin sağlanması için düşük riske sahip yatırım araçlarında değerlendiriyor.

Merkez Bankası, rezerv yönetimi sırasında karşılaşılabilecek risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve kabul edilebilir sınırlar içinde tutulabilmesi için risk yönetim stratejisi uyguluyor. Ayrıca elindeki rezervlerin seviyesini, düzenli aralıklarla internet sitesinde yayımlıyor.

Paylaşın

Merkez Bankası’ndan İhtiyaç Kredileri İçin Yeni Düzenleme

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), bankalara gönderdiği yazıyla, ticari kredilerin ardından ihtiyaç kredilerine de örtülü faiz üst sınırı getirdi. Mevcut durumda bankalar ihtiyaç kredilerine aylık 1.55 ile %2.00 arasında faiz uyguluyor.

Merkez Bankası, daha önce de kredi faizlerinin kendi politika faizine yakın yerde oluşmasını sağlamak adına ticari kredilerde faiz sınırı koymuş, bunun üzerinde kullandırılacak krediler için menkul kıymet tutma yükümlülüğü getirilmişti

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, ihtiyaç kredilerine dönük yeni bir düzenleme yaptı.

Bloomberg HT’nin haberine göre, Merkez Bankası’ndan bankalara gönderilen yazıda, ihtiyaç kredilerinde, ticari krediler için uygulanan şekle benzer bir faiz sınırı konulurken, bunun üzerine çıkılması halinde menkul kıymet tutma yükümlülüğü getirildi.

TCMB’nin gönderdiği yazıya göre, tüketicilere kullandırılacak ihtiyaç kredilerinde “faiz/kâr payı oranı Merkez Bankası tarafından ilan edilen bileşik referans oranının 1.8 ile 2.0 katı arasında olanlara birinci kademede, 2.0 katından yüksek olanlara ikinci kademede” menkul kıymet tutma zorunluluğu getirildi.

Böylelikle, oto ve konut kredileri haricinde verilecek ihtiyaç kredilerinde MK kapsamına girmeyecek en yüksek aylık faiz 1.37 seviyesinde olacak. Bu seviyenin (yıllık basit %16.56) üzerinde oluşacak kredi faizlerinde bankaların menkul kıymet tutma yükümlülüğü olacak.

Mevcut durumda bankalar ihtiyaç kredilerine aylık 1.55 ile %2.00 arasında faiz uyguluyor.

Bankalar referans faizin 1.8 ile 2.0 katı arasında faiz uygulaması halinde %20, 2.0 katının üzerinde faiz uygulanması halinde ise %90 menkul kıymet tutmak zorunda kalacak.

Merkez Bankası, daha önce de kredi faizlerinin kendi politika faizine yakın yerde oluşmasını sağlamak adına ticari kredilerde faiz sınırı koymuş, bunun üzerinde kullandırılacak krediler için menkul kıymet tutma yükümlülüğü getirilmişti.

Paylaşın

Merkez Bankası Faizi Yüzde 8,5’a Çekti; Karar Ekonomiyi Nasıl Etkiler?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının ardından, politika faizini 50 baz puan düşürerek yüzde 8,50’ye çekti. Faiz indirimi piyasalarca beklenen bir karardı.

Peki Merkez Bankası’nın son faiz indirimi ekonomiyi nasıl etkiler? Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, kararı BBC Türkçe’ye değerlendirdi.

Her ne kadar beklenti dahilinde olsa da anlamakta her zamankinden daha fazla zorlandığım bu faiz indirimi öncesinde aklıma şu sorular geldi:

Deprem sonrası döviz ihtiyacının zirve yaptığı noktada:

Merkez Bankası faiz indirip sonra elindeki kıt dövizi satarak kuru tutmaya çalışır mı?

Faiz inerse arzu edilen politika desteği sağlanır mı, yoksa uzun süredir devam eden “daraltıcı genişleme” mi gözlenir?

Bu soruların ikisine de evet cevabını verince, böyle bir maliyeti hele de deprem sonrası milyarlarca dolarlık bir fatura varken neden ödediğimizi anlamakta zorlanıyorum.

Merkez Bankası uzunca bir süredir faizleri düşük tutarak ekonomiyi desteklemeye çalışıyor.

Ancak düşük faiz ortamı enflasyonu ve dolarizasyonu tetikliyor. Bunun sonucu yükselen kuru tutabilmek için de rezerv satılıyor. “128 milyar dolar nerede?” şeklinde gündeme gelen sorunun altında bu mekanizma var.

Düşük faizle geçici olarak elde edilen büyüme rakamları altta yatan kırılganlıkları derinleştirdiği ve harcanan dövizi yerine koyacak bir döviz girişi yaratamadığı için merkez bankasının net döviz rezervleri yıllardır azalmaya devam ediyor. Son rakamlar swap hariç net rezervlerin -40 milyar dolar seviyelerine gerilediğini gösteriyor.

Son veriler geçtiğimiz iki haftada brüt rezerv kaybının 7 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Peki yeniden yapılanmak için döviz rezervine bu kadar ihtiyacımız olduğu noktada bu düşük faiz ısrarı neden?

Felaket dönemlerinde para politikası

Doğal felaketler arzın azalıp fiyatların yükseldiği bir stagflasyonist şok yaratıyor.

Yakın zaman önce yapılmış bir çalışma bir taraftan fiyat istikrarı bir yandan da üretim kapasitesini vuran bu tür felaketlerden sonra merkez bankalarının verdikleri tepkilerin de farklılık gösterdiğine işaret ediyor.

Zira fiyat istikrarının önceliklendirip faiz artıran ülkeler de var, felaketin yarattığı resesyonu önceliklendirip faiz indiren de.

Önce fiyat istikrarı diyen merkez bankaları uzun soluklu bir arz şoku durumunda vatandaşları bir de enflasyona ezdirmeyelim, kurdan gelen ilave bir maliyet artışı yaşamayalım diye düşünerek hareket ediyor.

Faiz indiren merkez bankaları ise olağanüstü şartlarda verilecek bu desteğin uzun vadeli beklentileri bozmayacağına inanarak hareket ediyor. Şayet bu tür bir felaketten önce para politikasında önceliklerinizi doğru belirleyip fiyat istikrarı sağlamışsanız ve kur üzerinden daraltıcı bir etki beklemiyorsanız bu politikayı tercih edip yolunuza devam edebilirsiniz.

İhtiyaç halinde bu tür bir parasal genişlemeye gidip yan etkilerini yaşamadan ekonomiye net bir destek verebilmek, normal zamanlarda işini güzel yapmış merkez bankalarının sahip oldukları bir lüks.

Biz bu lükse sahip miyiz?

İyimser bir tahminle GSYH’dan yaklaşık iki puan kadar çalması beklenen büyük depremden sonra ekonominin desteklenmesi elbette çok önemli.

Ancak burada soru atılan taşın yerine gidip gitmeyeceği sorusu. Biz normal zamanlarda işimizi doğru yapıp beklentileri çıpalamış bir merkez bankası olsaydık tam da en çok ihtiyacımız olduğu noktada gönül rahatlığı ile faiz indirebilir ve indirdiğimiz faize karşılık da ekonomide canlanma yaratabilirdik.

Ama şimdi durum öyle mi?

Ekonomiyi desteklemek amacı ile faizi düşürdük, güzel. Peki yüzde 58 manşet enflasyona karşılık yüzde 8,5’e düşen politika faizi ekonomide genişleyici bir etki mi, yoksa daraltıcı bir etki mi yapar?

Daraltıcı genişlemeye devam

Politika faizi ile piyasa faizleri arasındaki ilişki uzunca bir süredir kopuk.

Enflasyonu ve riskleri artıran faiz indirimleri piyasa faizlerini azaltmayıp bilakis artırdığı için Merkez Bankası ve BDDK uzun süredir yeni düzenleme ve kontrollerle faizleri düşük tutmaya çalışıyor.

Ancak zorlama ile devam ettirilmeye çalışılan düzen piyasa fiyatlamalarını ve öngörülebilirliği daha da bozduğu için ekonomiyi desteklemekten ziyade daraltıcı etki yapıyor. Bu daraltıcı etki daha çok faiz indirimi ile bertaraf edilmeye çalışılsa da biriken kırılganlıkların ağır bastığı bir sürece giriyoruz.

Nitekim 2023’e dair deprem öncesi yapılan büyüme tahminlerinde bile yaygın olarak yansıtılan ivme kaybı bu etkiyi yansıtıyor.

‘Hataların maliyetini birisi ödemek zorundadır’

Politika hatalarının bedelleri en çok felaket zamanlarında ağırlaşıyor. Para politikası bacağında atılan hatalı adımlar deprem sonrası dönemde para politikasını maalesef etkisiz hale getirdi.

Maliye politikasının deprem öncesi dönemde görece daha ihtiyatlı hareket etmiş olması ve hareket edecek mali alanımız olması ise şu anda gerekli finansmanı elde edebilme konusunda en büyük şansımız olacak.

Paylaşın

Merkez Bankası, Politika Faizini Yüzde 8,50’ye Çekti

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının ardından, politika faizini 50 baz puan düşürerek yüzde 8,50’ye çektiğini duyurdu. Banka, önceki iki toplantısında faizde bir değişikliğe gitmemişti.

Haber Merkezi / Merkez Bankası’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Kurul, bu ölçülü indirim sonrası para politikası duruşunun deprem sonrası gerekli toparlanmayı desteklemek için yeterli olduğu görüşündedir” ifadeleri kullanıldı. Toplantı sonrası yapılan açıklamada şöyle denildi:

“Yakın dönemde iktisadi faaliyete ilişkin açıklanan veriler tahmin edilenden daha olumlu seviyelerde gerçekleşmesine rağmen, jeopolitik risklerin ve faiz artışlarının da etkisi ile gelişmiş ülke ekonomilerinde resesyon endişeleri sürmektedir. Türkiye’nin geliştirdiği stratejik nitelikte çözüm araçları sayesinde temel gıda başta olmak üzere bazı sektörlerdeki arz kısıtlarının olumsuz etkileri azaltılmış olsa da uluslararası ölçekte üretici ve tüketici enflasyonu yüksek seviyelerini sürdürmektedir. Yüksek küresel enflasyonun, enflasyon beklentileri ve uluslararası finansal piyasalar üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir.

Ülkeler arasında farklılaşan iktisadi görünüme bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası adım ve iletişimlerindeki ayrışma devam etmektedir. Finansal piyasalarda artan belirsizliklere yönelik merkez bankaları tarafından geliştirilen yeni destekleyici uygulama ve araçlarla çözüm üretme gayretlerinin sürdüğü gözlenmektedir. Ayrıca finansal piyasalar, durgunluk risklerine karşı faiz artışı yapan merkez bankalarının faiz artırım döngülerini yakında sonlandıracağını beklentilerine yansıtmaktadır.

Asrın felaketi öncesindeki öncü göstergeler 2023 yılının ilk çeyreğinde iç talebin dış talebe kıyasla daha canlı olduğuna ve büyüme eğiliminde artışa işaret etmekteydi. Depremin üretim, tüketim, istihdam ve beklentiler üzerindeki etkileri kapsamlı bir şekilde değerlendirilmektedir. Depremin yakın vadede ekonomik aktiviteyi etkilemesi beklenmekle birlikte orta vadede Türkiye ekonomisinin performansı üzerinde kalıcı bir etkide bulunmayacağı öngörülmektedir.

Büyümenin kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payı artarken, turizmin cari işlemler dengesine beklentileri aşan güçlü katkısı yılın tüm aylarına yayılarak devam etmektedir. Bunun yanında, iç tüketim talebi, enerji fiyatlarındaki yüksek seviye ve ana ihracat pazarlarındaki zayıf iktisadi faaliyet cari denge üzerindeki riskleri canlı tutmaktadır. Cari işlemler dengesinin sürdürülebilir seviyelerde kalıcı hale gelmesi, fiyat istikrarı için önem arz etmektedir. Kredilerin büyüme hızı ve erişilen finansman kaynaklarının amacına uygun şekilde iktisadi faaliyet ile buluşması yakından takip edilmektedir.

Kurul, 2023 Yılı Para Politikası ve Liralaşma metninde belirttiği üzere, parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek araçlarını kararlılıkla kullanmaya devam edecek ve fonlama kanalları başta olmak üzere tüm politika araç setini liralaşma hedefleriyle uyumlu hale getirecektir. Kurul, yaşanan felaketin etkilerinin en düşük seviyelere indirilmesi ve gerekli dönüşümün desteklenmesi amacıyla uygun finansal koşulların oluşmasını önceliklendirecektir.

Uygulanan bütüncül politikaların desteğiyle enflasyonun seviyesinde ve eğiliminde iyileşmeler görülmeye başlanmakla birlikte depremin yol açtığı arz-talep dengesizliklerinin enflasyon üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir. Sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması daha da önemli hale gelmiştir.

Bu çerçevede Kurul, politika faizinin 50 baz puan düşürülmesine karar vermiştir. Kurul, bu ölçülü indirim sonrası para politikası duruşunun fiyat istikrarı ve finansal istikrarı koruyarak deprem sonrası gerekli toparlanmayı desteklemek için yeterli olduğu görüşündedir. Depremin 2023 yılının ilk yarısındaki etkileri yakından takip edilecektir.

TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanmaya devam edecektir. TCMB, fiyat istikrarının kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde kurumsallaşması için Liralaşma Stratejisi’ni tüm unsurlarıyla uygulayacaktır.

Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikamesinin ve döviz rezervlerindeki artış eğiliminin sürmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir. Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır.”

Paylaşın

Kredi Kartı Borçları Yüzde 7,37 Arttı

30 Aralık tarihinden bu yana bireysel kredi kartı borçlarında yüzde 7,37’lik, tüketici kredilerinde ise yüzde 3,32’lik artış yaşandı. Söz konusu dönemde tüketici kredilerinde de yüzde 3,32’lik artış yaşandı.

Tüketici kredileri tutarı, 27 Ocak itibarıyla 13 milyar 692 milyon TL artışla bir trilyon 119 milyar 587 milyon TL’ye çıktı. En çok artış taksitli ticari kredilerde görüldü. Buradaki artış bir milyar 283 milyon TL oldu.

AK Parti’nin ekonomi politikalarının sonuçları bankaların karlılıklarındaki artış ile ortaya çıkarken, emeğiyle yaşayan yurttaşların yaşadığı kriz de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine bir kez daha yansıdı. BDDK’nin haftalık bülteninde yer alan verilere göre 30 Aralık tarihinden bu yana bireysel kredi kartı borçlarında yüzde 7,37’lik, tüketici kredilerinde ise yüzde 3,32’lik artış yaşandı.

BirGün’ün aktardığı BDDK’nin haftalık verilerine göre ise halkın borcu giderek katlandı. Tüketici kredileri tutarı, 27 Ocak itibarıyla 13 milyar 692 milyon TL artışla bir trilyon 119 milyar 587 milyon TL’ye çıktı. En çok artış taksitli ticari kredilerde görüldü. Buradaki artış bir milyar 283 milyon TL oldu.

Kredi borcu dağılımı

Kredi borçlarının dağılımı konularına göre şöyle:

Taksitli ticari kredi: 976 milyar 416 milyon TL

Konut: 362 milyar 201 milyon TL

Taşıt: 52 milyar 785 milyon TL

İhtiyaç: 704 milyar 601 milyon TL

Kredi kartı borçları

Kredi borçlarındaki tablo, kredi kartı borçlarında da ortaya çıktı. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları yüzde 4,1 artarken, toplam tutar 479 milyar 518 milyon TL oldu.

BDDK’nin verilerine göre bankacılık sektöründe takipteki alacaklar, 27 Ocak itibarıyla bir önceki haftaya göre 160 milyon TL azaldı. Söz konusu gerilemeye rağmen takipteki alacaklar ise 161 milyar 822 milyon TL oldu. Takipteki alacakların 141 milyar 215 milyon TL’sine özel karşılık ayrıldı.

Kredi hacmi arttı

Sektörün kredi hacmi ise 85 milyar 651 milyon TL arttı. Söz konusu dönemde toplam kredi hacmi 7 trilyon 715 milyar 643 milyon TL’den 7 trilyon 801 milyar 294 milyon TL’ye çıktı. Bankacılık sektöründeki toplam mevduat (bankalararası dahil), geçen hafta 71 milyar 474 milyon TL yükseldi.

Söz konusu haftada yüzde 0,8 artan bankacılık sektörü toplam mevduatı, 9 trilyon 191 milyar 911 milyon TL oldu. Bankacılık sisteminin yasal öz kaynaklar 9 milyar 814 milyon TL artarak bir trilyon 732 milyar 758 milyon TL oldu.

Paylaşın

ECB, Faizleri 50 Puan Daha Artırdı

Avrupa Merkez Bankası (European Central Bank / ECB), üç temel politika faizini 50 baz puan artırdı. Bankanın ekonomide resesyon beklentisine karşın faiz oranlarını 2008’den bu yana en yüksek seviyeye çıkarması dikkati çekti.

Avrupa Merkez Bankası, karar metninde, enflasyonun yüzde 2 olan orta vadeli hedefe dönmesini sağlamak için faiz oranlarını kademeli ve ciddi şekilde artırmaya devam edeceğine vurgu yapılarak, “Banka Yönetim Konseyi, martta yapılacak para politikası toplantısında faizi 50 baz puan daha artırmaya niyetli.” denildi.

Açıklamaya göre, faiz oranların enflasyonun yüzde 2 hedefine dönmesi için ciddi şekilde sınırlayıcı seviyede tutulacağı belirtilerek, planlandığı gibi mart ayından sonra bilançonun küçültülmeye başlanacağı kaydedildi.

Avrupa Merkez Bankası, yüksek enflasyona karşı faiz yükseltme politikasını sürdürdü.

Üç temel politika faizi olan ana refinansman oranı, mevduat faiz oranı ve marjinal fonlama faizi 50’şer puan artırıldı. Böylelikle mevduat faizi yüzde 2,5’e, refinansman faizi yüzde 3’e yükseltilmiş oldu. Bankanın son kararıyla faizler, 2008 Kasım ayı sonrasının en yüksek seviyesine çıktı.

Banka, Mart ayında düzenlenecek bir sonraki Konsey toplantısında 50 baz puanlık artışa daha gidileceğini bildirdi. Hedef, enflasyonun kısa vadede aşağı çekilmesi ve “orta vadede” yüzde 2 hedefine ulaşılması olarak açıklandı.

Mart sonrasında durum değerlendirmesi yapılacak

Bankadan yapılan açıklamada, faizlerin belirgin ve eşit tempoda yükseltilmesi yoluna devam edileceği, Mart ayındaki 50 puanlık artış sonrasında durum değerlendirmesi yapılacağı belirtildi.

Amerikan merkez bankası Federal Reserve (Fed), Çarşamba günü faiz artış temposunu düşürerek 25 baz puanlık artış kararı almıştı. İngiltere Merkez Bankası da bugünkü toplantısında faizleri 50 baz puan artırdı.

Avrupa İstatistik Dairesi Eurostat’ın Çarşamba günü açıkladığı tahmini verilere göre, Avrupa’da enflasyon Ocak ayında yavaşlama eğilimini sürdürdü. Enflasyon buna rağmen yüzde 8,5’lik oranla yüksek seviyelerde seyretmeyi sürdürüyor.

Paylaşın

ABD Merkez Bankası FED Faizleri 25 Baz Puan Arttırdı

ABD Merkez Bankası (Fed), politika faizini 25 baz puan artırarak 16 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 4,50-4,75 aralığına yükseltti: Enflasyona karşı verilen ve henüz tamamlanmayan mücadelenin parçası olarak borçlanma maliyetlerindeki “sürekli artışın” devam edecek.

Aralık ayı itibarıyla FED yetkililerinin tahmini, hedef faiz oranlarının yüzde 5,00-5,25 aralığında zirve yapması yönündeydi. Bu görünüm, iki kez daha 25’er baz puanlık artıştan sonra FED’in faiz artırımında frene basacağına işaret ediyor.

Yüksek enflasyonla mücadele için geçen sene 4 kez 75’er baz puanlık artış yapan Fed Aralık ayında ise artış hızını yavaşlatarak 50 baz puanla yola devam etmişti. Enflasyonda görülen ılımlı yavaşlama ve ekonomik aktivitedeki belirgin soğuma nedeniyle faiz artış hızının yavaşlaması bekleniyordu.

Fed yetkilileri de son dönemde yaptıkları açıklamalarda sıkılaşmanın yavaşlaması gerektiğine yönelik mesajlar vermişti. Aralık ayında gelen veriler, yüksek faiz dolayısıyla enflasyonun yavaşladığını, ekonominin büyümeye ve istihdam yaratmaya devam ettiğini göstermişti.

FED’den yapılan açıklamada, faizlerin 25 baz puan arttırıldığı, enflasyona karşı verilen ve henüz tamamlanmayan mücadelenin parçası olarak borçlanma maliyetlerindeki “sürekli artışın” devam edeceği kaydedildi. Açıklamada “Enflasyon bir nebze yavaşlasa da yüksek seyretmeyi sürdürüyor” ifadesi yer aldı.

FED, Amerikan ekonomisinin “ılımlı büyüme” ve “sağlam istihdam kazanımları” elde ettiğini, ancak “enflasyon risklerinin hala dikkatle takip edildiğini” kaydetti. “Federal Açık Piyasa Komitesi, hedef aralıkta sürdürülen faiz artışlarının, zaman içinde enflasyonu yüzde 2’ye çekmek amacıyla gereken para politikasını korumak için uygun olacağını tahmin ediyor” ifadesi de açıklamada yer aldı.

25 baz puanlık artışla birlikte FED, gecelik gösterge faizini yüzde 4,50-4,75 aralığına yükseltti. Bu, Amerikan ekonomisinin uzun ve derin bir resesyon dönemine girdiği 2007 yılı Kasım ayından bu yana FED’in faizleri çıkardığı en yüksek aralık oldu. FED, bundan böyle gelecekteki faiz artışlarının 25’er baz puan olacağını da belirtti.

Amerikan ekonomisinin resesyona girmesini engellemeye çalışan FED’in Aralık ayındaki son toplantısından bu yana elde edilen ekonomik veriler, ekonominin genel olarak doğru yönde ilerlediğine işaret ediyordu. Enflasyonun yüksek faizlerin ve sıkı mali koşulların etkisiyle yavaşlama eğilimine girdiği, ekonominin büyümeye ve istihdam yaratmaya devam ettiği gözleniyor.

Faiz oranlarını belirleyen Federal Açık Piyasa Komitesi’nin başkent Washington’da yaptığı son faiz oranını açıklamasının ardından FED Başkanı Jerome Powell, düzenleyeceği basın toplantısında, karara ilişkin ayrıntıları paylaşacak.

Yatırım bankacılığı şirketi Citi’den küresel ekonomist Nathan Sheets, “Son gelişmeler, bu yılın, daha önce tahmin edildiğinden biraz daha kolay geçebileceğine işaret ediyor” dedi. Resesyon risklerinin küresel bazda azaldığına dikkat çeken Sheets, Amerikan ekonomisine ilişkin verilerin “devam eden büyüme, yavaşlayan enflasyon ve FED’in faiz arttırımlarının hızında hafiflemeyi” gösterdiğini söyledi.

FED’in bu haftaki iki günlük toplantısından önce Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) açıkladığı küresel ekonomik görünüm raporu, küresel ekonominin, para politikalarının sıkılaştırılması ve Rusya-Ukrayna savaşının devam etmesine rağmen “şaşırtıcı ölçüde dayanıklı” olduğunu gösterdiğini belirtti.

Son toplantısını 13-14 Aralık’ta yapan FED, bu toplantıda faizleri 50 baz puan arttırma kararı almıştı. Hızla artan enflasyonla mücadele etmek için geçen Mart ayından itibaren faiz artışı politikasına giden FED, 10 ay içinde faizleri 4,25 puan yükseltti.

FED’in faiz yükseltme adımlarının etkileri görülmeye başlandı. Geçen hafta açıklanan yeni veriler, Aralık ayında, kilit enflasyon göstergelerinden birinin beklenenden daha fazla yavaşladığını ve altı aydır süren düşme eğiliminin devam ettiğini gösterdi. Gelecekteki fiyat artışlarının olası göstergesi olarak algılanan ve yakından izlenen istihdam maliyetleri büyüme oranı da 2022’nin dördüncü çeyreğinde yavaşladı.

Ancak FED’in tercih ettiği enflasyon göstergesi olan kişisel harcama fiyat endeksi, Aralık ayında yıllık yüzde 5 oranında arttı. Haziran ayında yüzde 7’ye yakın olan bu oran, yine de FED’in hedef enflasyon oranı olan yüzde 2’nin iki katından fazla. FED yetkilileri, enflasyonun yüzde 2’lik hedef orana gerileyecek yola girdiğinden emin olmadan faizleri yükseltmeyi durdurmak gibi kritik bir hata yapmama konusunda kararlı.

‘FED’in 2023 yılının bu ilk toplantısında yeni ekonomik tahminler yer almayacak’

Yatırım bankacılığı firması BNP Paribas’tan ekonomistler, beklenen 25 baz puanlık faiz artışının “şahin tavırlı bir vites küçültme” olacağını kaydetmişti. Ekonomistler, “FED’in faizleri 25’er baz puanlık artışlar şeklinde sürdüreceğini tahmin etsek de aynı zamanda şahin bir kararlılık beklentisinin de içindeyiz. Yetkililer son gelişmelerden cesaret aldı, ancak enflasyon baskılarını azaltma konusunda faizleri arttırmaya devam etmede kararlılık sergiliyor” demişti.

FED’in 2023 yılının bu ilk toplantısında yeni ekonomik tahminler yer almayacak. Bu tahminler, faiz oranlarının bu yıl ne yönde ilerleyeceğine ilişkin FED’in sağlayabileceği en açık yol olarak biliniyor. Aralık ayı itibarıyla FED yetkililerinin tahmini, hedef faiz oranlarının yüzde 5,00-5,25 aralığında zirve yapması yönündeydi. Bu görünüm, iki kez daha 25’er baz puanlık artıştan sonra FED’in faiz arttırımında frene basacağına işaret ediyor.

Paylaşın

2022 Yılında Bankaların Net Karı Yüzde 366 Arttı

Aralık sonu itibarıyla bankaların yıllık net karı geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 366 artarak 433 milyar 457 milyon liraya yükseldi. Aralık 2022 itibarıyla sektörün toplam aktif büyüklüğü 2021 sonuna kıyasla yüzde 55,7 artarak 14 trilyon 344 milyar 402 milyon liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Sektörün en büyük aktif kalemi olan krediler yüzde 54,7 artarak 7 trilyon 580 milyar 668 milyon liraya, menkul değerler toplamı yüzde 60,5 artışla 2 trilyon 370 milyar 22 milyon liraya çıktı.

Bankaların en büyük fon kaynağı olan mevduat ise yüzde 67,1 artarak 8 trilyon 861 milyar 858 milyon liraya yükseldi. Aynı dönemde öz kaynak toplamı yüzde 97,1 artışla 1 trilyon 407 milyar 74 milyon liraya ulaştı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından, Aralık 2022 dönemine ilişkin “Türk Bankacılık Sektörünün Konsolide Olmayan Ana Göstergeleri” raporu yayımlandı.

Buna göre, sektörde faaliyet gösteren bankaların toplam net kârı 2022 yılının tamamında yüzde 366 artışla 433,5 milyar TL’ye yükseldi. Net kâr tutarı 2021 yılının tamamında 58,5 milyar TL, iken 2022 yılında 92,9 milyar TL seviyesindeydi.

TCMB’nin 2022 yılında yaptığı faiz indirimleriyle birlikte sektörde borçlanma maliyetlerinin gerilemesi, kredi-mevduat makasındaki iyileşme ve artan enflasyonun etkisiyle bankaların elinde bulunan TÜFE’ye endeksli tahvillerden elde ettikleri gelirlerin artmasıyla birlikte 2022 yılında kâr tutarlarında hızlı bir yükseliş görüldü.

2022 yılına yüzde 14 politika faiziyle başlanırken faiz oranı yıl içerisinde gerçekleşen indirimlerle yüzde 9’a kadar geriledi.

Toplam 500 baz puana ulaşan politika faizi indiriminin ardından bankaların maliyetleri geriledi. Kur korumalı mevduat ürününün mevduat tarafında sağladığı avantajların da etkisiyle kredi-mevduat makasındaki genişleme, bankaların karlılık ve aktif kalitesi rasyolarında iyileşme yarattı.

2021 sonunda yıllık yüzde 36,1 olan enflasyon, 2022 yılına yıllık bazda yüzde 48,7 ile başlamış ve yıl içerisinde Ekim ayında yüzde 85,5 ile tepe seviyeye ulaşmıştı.

Enflasyonist baskılar yıl içerisinde devam ederken 2022 yıl sonunda manşet TÜFE baz etkisiyle yüzde 64,3’e geriledi. 2022 yılının genelinde yükselen enflasyonla, bankaların sahip olduğu TÜFE’ye endeksli tahvillerden elde ettikleri gelirlerdeki artış, son yılda kar artışına katkı sağlayan en önemli kalem oldu.

2022 yılının net kâr toplamının segment bazında dağılımında, yerli özel bankalar yüzde 43,9 payla toplamdan en yüksek payı aldı. Yerli özel bankaları, yüzde 25,7 payla yabancı mevduat bankaları, yüzde 18,4 payla kamu bankaları izledi.

Toplam kârdan en düşük payı alan banka segmentleri yüzde 6,8 payla katılım ve yüzde 5 payla kalkınma-yatırım bankaları oldu.

Kârdaki artışla bankaların 2022 yılı özkaynak kârlılığı da 2021 yıl sonundaki yüzde 15,5 seviyesinden 2022 yıl sonunda yüzde 49,9’a yükseldi ancak rasyo, yüzde 64,3’lük yıl sonu enflasyonunun altında kaldı.

2022 yıl sonunda sektörün aktif büyüklüğü 2021 yıl sonuna göre 5,13 trilyon TL artarak 14,344 trilyon TL’ye yükseldi. En büyük aktif kalemi olan krediler 2022 sonunda 7,58 trilyon TL, menkul değerler 2,37 trilyon TL oldu.

Bankaların kaynakları içinde en büyük fon kaynağı durumunda olan mevduat 2022 sonunda; 2021 yılsonuna göre yüzde 67,1 artışla 8,86 trilyon TL oldu. 2022 yıl sonunda kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 2,10 seviyesinde gerçekleşti. Bu oran 2021 yıl sonunda yüzde 3,15 seviyesindeydi.

Paylaşın

“Bankalar İçin Riskler Devam Ediyor” Uyarısı

Aksiyom Alternatif Yatırımları’ndan (Axiom Alternative Investments) Jerome Legras, “Bir taraftan faizlerin yükselmesi bankalara fayda sağlarken diğer taraftan ekonomik görünümdeki belirsizlik ve batık kredi riski çok yüksek” dedi.

Merkez bankalarının faizleri yükseltmesi ile artan borçlanma maliyetleri uzun süredir bekleyişte olan Avrupalı bankaların karlılıklarına önemli katkıda bulundu fakat bu defa da ekonominin yavaşlaması riskiyle karşı karşıya kaldılar.

Amerikan Merkez Bankası Fed ve Avrupa Merkez Bankası, geçen sene 10 yıldır neredeyse sıfır düzeyinde tuttukları politika faizini yükseltmeye başladı. Bunun etkisi ilk olarak bankaların bilançolarına yansıdı.

Avrupa’nın iki önde gelen bankası İsveçli SEB ve İspanyol Sabadell 2022’de güçlü karlar açıkladı. Fakat faizlerin yükselmesi bankalar için iyi bir gelişme olsa da artan hayat pahalılığı ve savaşın etkisiyle yavaşlayan ekonomi özellikle emlak gibi şişen balonların patlamasına yol açabilir.

Reuters’e konuşan Axiom Alternative Investments’tan Jerome Legras, “Bir taraftan faizlerin yükselmesi bankalara fayda sağlarken diğer taraftan ekonomik görünümdeki belirsizlik ve batık kredi riski çok yüksek,” ifadelerini kullandı.

İsviçreli UBS, İtalyan Unicredit ve Hollandalı ING gibi Avrupa’nın en büyük bankaları 2022 performanslarını önümüzdeki günlerde açıklayacak.

Faizlerin en hızlı yükseldiği İngiltere’de ise bankalar gelecekten biraz daha umutlu. Finans kuruluşları 2023’te karlarının yükselmeye devam edeceği sinyallerini verdi.

Fakat İngiltere’de iflas eden şirket sayılarındaki artış ve 2022’nin dördüncü çeyreğinde konut fiyatlarında görülen yüzde 2,5’lik gerileme ekonominin gidişatı ile ilgili olumsuz bir tablo çiziyor.

Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank da yükselen faizlerden olumlu etkilendi. Bankanın son çeyrekte de kar açıklayarak üst üste onuncu çeyrekte pozitifte olması bekleniyor.

Fakat Almanya ve Avusturya’da bankaların özellikle ticari gayrimenkul alanında aktif olmaları emlak piyasasında yaşanacak problemlerden daha fazla etkilenebilecekleri anlamına geliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

2022 Yılında Avrupa İmar Ve Kalkınma Bankası En Fazla Türkiye’ye Yatırım Yaptı

2022 yılında  Türkiye’ye 1,63 milyar euro yatırım yapan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) faaliyet gösterdiği tüm ekonomilerdeki en yüksek yıllık yatırım hacmi olarak kayıtlara geçti.

Yatırımların yarısından fazlası daha yeşil, düşük karbonlu ve dayanıklı bir ekonomiye geçişi hızlandırmayı hedefleyen projelere odaklanan Yeşil Ekonomiye Geçiş projesi kapsamında yapıldı. EBRD’nin böylelikle Türkiye’deki kümülatif yatırımı yüzde 85’i özel sektörde olmak üzere yaklaşık 17 milyar euro oldu.

2022’de kullandırılan krediler arasında ABD’li otomobil üreticisi Ford’un Türkiye’deki Koç Holding ile ortak girişimi olan Ford Otosan’a verdiği 200 milyon euro da vardı. Türkiye’yi ticari elektrikli araçlar (EV’ler) için bir Avrupa merkezi olma yolunda desteklediği belirtilen yatırım, şirketin elektrikli araçlar da dahil olmak üzere yeni nesil ticari araçlar geliştirmeye yönelik yatırım programını destekleyecek.

EBRD, rüzgar kapasitesini artırmak için Galata Wind Enerji’ye 45 milyon dolar ve yenilenebilir enerji kapasitesi geliştirmek için Adnan Polat Enerji’ye 100 milyon dolar kredi dahil olmak üzere önemli projelerle Türkiye’nin enerji sektöründeki yenilenebilir enerji kaynaklarını destekledi.

Bunun yanında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne “kentte sürdürülebilir çözümleri ve karbonsuzlaştırma stratejilerini desteklemek amacıyla” Göztepe-Ataşehir-Ümraniye metro hattının inşası için 75 milyon euro finansman sağlandı. 2022’de Türkiye’deki kadın girişimcilere de 900 milyon euroluk fon sağlandı.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), 1991 yılında kurulmuş olan uluslararası finans kurumudur. Çok taraflı kalkınma bankası olarak, EBRD yatırımı market ekonomileri inşa etmek için alet olarak kullanır.

Başlangıçta eski Doğu Bloku ülkelerine odaklanırken kalkınma desteği merkez Avrupa’da merkez Asya’ya 30 ülkeye genişlemiştir. Avrupa’ya nazaran, EBRD’ye üye olan ülkeler 5 kıtaya yayılmaktadır ve en büyük pay Birleşik Devletler’e aittir. Merkezi Londra’da olan EBRD’nin mülkiyeti 65 ülke ve iki AB kurumuna aittir.

Paylaşın