Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Maliyeti 58 Milyar Dolar

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin ülke ekonomisine maliyetinin 58 milyar dolar olacağı öne sürüldü.

Ekonomist Ercan Türkan’ın afet bölgesi ilan edilen 11 ilin başlıca göstergelerini ele alarak yaptığı hesaplamaya göre, bu maliyetin 31 milyar dolarını kamu sektörü, 27 milyar dolarını hane halkı ve firmalar üstlenecek.

Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, “Depremin maliyeti 58 milyar dolar” başlıklı yazısında, maliyetleri “akım maliyetleri” ve “birikim maliyetleri” olarak iki kalemde ele alan Türkan’ın hesaplamalarını şöyle aktardı:

“Akım maliyetler 10.8 milyar dolar düzeyinde. Bir de birikim kayıpları var, onun tutarı da 47.4 milyar dolar.

Böylece toplam maliyet 58.2 milyar dolara ulaşıyor. Ercan Türkan depremzedelere yapılan yardımları 1.2 milyar dolar olarak tahmin ediyor. Bu tutar düşüldükten sonra toplam maliyet 57 milyar dolar düzeyinde oluşuyor.

İktisatçı Türkan hangi kalemden ne kadar bir maliyet geleceğini hesaplarken kullandığı varsayımları da tek tek açıklıyor.

Akım maliyetler neler?

Ercan Türkan akım maliyetleri katma değer ve işgücü kayıpları ile birlikte, felaketin sonuçlarını hafifletmek ve acil ihtiyaçları gidermek amacıyla yapılan yardım ve alınan mali önlemlerin maliyeti olarak tanımlıyor.

Bu grup içinde en büyük maliyet kalemi yaklaşık 6 milyar dolarla beş aylık GSYH kaybı. Depremzedelere yapılmakta olan nakdi destek ödemeleri, taşınma yardımı, vefat edenlerin yakınlarına yapılan yardım, SGK’nın prim kaybı ile vergi ve vergi erteleme ve silinmesi de diğer akım maliyet kalemleri.

Birikim kaybı çok büyük

İktisatçı Ercan Türkan, sermaye birikimi kaybında bina stokunun, şehirlerin altyapısının ve kamusal binaların hasar görmesinden kaynaklanan kayıpların başta geldiğini vurguluyor.

Yapılarda oluşan orta ve az hasarların onarılarak bu yapıların tekrar kullanılabilir hale getirilmesi için yapılacak onarım giderlerini de bu kapsamda sınıflandıran Türkan, motorlu kara taşıtlarında, hayvan varlığında, beyaz eşya ve mobilyada yaşanan kayıpları da bu maliyet başlığı altında topluyor.

Birikim kayıpları başlığı altında yer alan bu kayıplar içinde en büyük tutar hiç kuşku yok ki yıkım ve ağır hasar nedeniyle yapı stokunda ortaya çıkan kayıp. Ercan Türkan bu kalemdeki kaybın büyüklüğünü 26.2 milyar dolar olarak hesaplıyor. Bu tutarın 2.1 milyar dolarının DASK tarafından karşılanacağı varsayılıyor.

Ercan Türkan, tamamen yenilenmesi gereken binaların altyapısının 6.5 milyar, şehir altyapısı ve kamusal binaların onarımının 2.8 milyar, az hasarlı binaların onarımının 2 milyar, otomobil hasarının da 4.2 milyar dolar kayba yol açacağını hesaplıyor.

Bu maliyeti kim üstlenecek?

İktisatçı Ercan Türkan, deprem felaketinin maliyetini ortaya koyan bu çalışmasında ayrıca bu maliyeti hangi kesimlerin ödeyeceği üzerinde de duruyor. Türkan çalışmasında bu konuda şu görüşleri dile getiriyor:

‘Maliyetlerin toplam boyutunu bilmek kadar, bu maliyetin hangi kesimler tarafından üstlenildiğini bilmek de önemlidir. Birincil dağılım esas alındığında kamunun 31 milyar dolar, hanehalkı ve firmaların ise 27 milyar dolarlık bir maliyetle karşı karşıya kaldığını ifade etmek mümkündür.’

(…)

Burada toplumun tamamı tarafından cevaplandırılması gereken soru, ‘Biz bu maliyeti bugün tek taksitte ödemek yerine, Marmara depreminden bu yana geçmiş yıllara yayarak bugüne kadar ödeyebilseydik, organizasyonel yapımızı dinamik ve kendiliğinden işleyen bir hale getirebilseydik, bu üzüntü ve hasarın ne kadarını telafi edebilirdik’ sorusu olmalıdır.”

Paylaşın

Dış Ticaret Açığı Rekor Tazeledi: 14 Milyar 237 Milyon Dolar

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan veriler iktidarın açıklamalarıyla çelişiyor. Dış ticaret açığı ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına oranla yüzde 38,4 artarak 10 milyar 290 milyon dolardan 14 milyar 237 milyon dolara çıktı.

Haber Merkezi / İhracatın ithalatı karşılama oranı geçen yılın ocak ayında yüzde 63 iken, geçen ay yüzde 57,6’ya geriledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ticaret Bakanlığı’yla birlikte Ocak ayına ilişkin geçici dış ticaret verileri açıkladı.

Buna göre, ihracat Ocak’ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10,3 artarak 19 milyar 369 milyon dolar, ithalat yüzde 20,7 artarak 33 milyar 606 milyon dolar oldu.

Dış ticaret açığı Ocak’ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 38,4 artarak 14 milyar 237 milyon dolara çıktı ve rekor seviyeye yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı Ocak 2022’de yüzde 63 iken, geçen ay yüzde 57,6’ya geriledi.

Enerji ve altın hariç dış ticaret

Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç ihracat Ocak’ta yüzde 8,4 artarak 18 milyar 105 milyon dolara yükseldi. Ocak’ta enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç ithalat yüzde 8,1 artarak 19 milyar 891 milyon dolara çıktı.

Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç dış ticaret açığı Ocak’ta 1 milyar 787 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Dış ticaret hacmi yüzde 8,2 artarak 37 milyar 996 milyon dolar oldu. Söz konusu ayda enerji ve altın hariç ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 91 olarak kayıtlara geçti.

İhracatta imalat sanayinin payı yüzde 93,6

Ekonomik faaliyetler incelendiğinde ihracatta Ocak’ta imalat sanayinin payı yüzde 93,6, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün payı yüzde 4,2, madencilik ve taş ocakçılığı sektörünün payı yüzde 1,6 oldu.

Geniş ekonomik gruplar sınıflamasına göre ithalatta ara mallarının payı yüzde 80,3, sermaye mallarının payı yüzde 11 ve tüketim mallarının payı yüzde 8,7 olarak belirlendi.

Almanya ihracatta, Rusya ithalatta ilk sırada

Söz konusu ayda ihracat yapılan ülkeler arasında ilk sırayı Almanya aldı. Bu ülkeye 1 milyar 826 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi.

Almanya’yı 1 milyar 186 milyon dolarla ABD, 1 milyar 43 milyon dolarla Rusya, 954 milyon dolarla Birleşik Krallık, 916 milyon dolarla İtalya takip etti. İlk 5 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 30,6’sını oluşturdu.

Rusya geçen ay ithalatta ilk sırada yer aldı. Ocak’ta Rusya’dan yapılan ithalat 5 milyar 1 milyon dolar olurken, bu ülkeyi 4 milyar 337 milyon dolar ile İsviçre, 3 milyar 557 milyon dolar ile Çin, 1 milyar 807 milyon dolar ile Almanya, 1 milyar 229 milyon dolar ile ABD izledi. İlk 5 ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 47,4’ünü oluşturdu.

Ocakta, imalat sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payı yüzde 93,6 olarak belirlendi.

Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı ocakta yüzde 3,1 olarak kayıtlara geçti.

Ocak ayında imalat sanayi ürünlerinin toplam ithalattaki payı yüzde 73,6 olurken, yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ithalatı içindeki payı yüzde 10 olarak tespit edildi.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Ekonomik Güven Endeksi 99.1

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), şubat ayına ilişkin ekonomik güven endeksi verilerini açıkladı. Ekonomik güven endeksi ocak ayında 99,3 iken, şubat ayında yüzde 0,3 oranında azalarak 99,1 değerini aldı.

Haber Merkezi / Bir önceki aya göre şubat ayında reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi yüzde 1.0 oranında azalarak 102.4 değerini, hizmet sektörü güven endeksi yüzde 2.2 oranında azalarak 115.5 değerini aldı.

Perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 2.4 oranında azalarak 123.1 değerini, inşaat sektörü güven endeksi ise yüzde 3.6 oranında azalarak 89.8 değerini aldı. Böylece inşaat sektörü 100’den küçük değer alarak kötümserliği gösterdi.

Tüketici güven endeksi yüzde 4.3 oranında artarak 82.5 değerini aldı.

Endeksin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor. Yüzde 93,4 değerinde veri ise piyasanın hâlâ pozitif bir bakış açısına sahip olmadığını ortaya koyuyor.

Ekonomik güven endeksi nedir ve neden önemlidir?

Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir. Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin alt endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır.

Ekonomik güven endeksi hesaplamasında, her bir sektörün ağırlığı o sektörün normalleştirilmiş alt endekslerine eşit dağıtılarak uygulanmakta, güven endekslerine doğrudan uygulanmamaktadır. Bu kapsamda tüketici, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerine ait toplam 20 alt endeks hesaplamada kullanılmaktadır.

Ekonomik güven endeksinin hesaplamasında kullanılan alt endeksler her ayın ilk iki haftasında derlenen veriler kullanılarak hesaplanmaktadır. Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir.

Paylaşın

“Gıda Ürünlerinde Fiyat Baskısı Artarak Devam Edecek”

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, gıda fiyatları üzerindeki enflasyonist baskının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini söyledi.

Gerek et gerekse süt ürünleri üzerindeki fiyat baskısının durdurulamayacağını ifade eden Solakoğlu, ”Çünkü normal zamanında yapılması gereken zamları devlet engelledi. Devletin çiftçileri korumak için kurulmuş kurumlarını kullanarak çiftçilerin fiyatları aşağıda tutmasını sağladılar. Bu dönemde zarar eden çiftçiler üretimden çıkmak zorunda kaldı” dedi.

Türkiye’de gıda fiyatlarının dünyadakinin aksine sürekli artıyor olmasının ana sebeplerinden birinin üretimde yaşanan daralma olduğuna işaret eden Sencer Solakoğlu, ”Yani sadece ekonomide yaşanan yüksek enflasyon sorunu değil, tarımsal ve hayvansal üretimdeki arz sıkıntısı da fiyatların artmasına neden oluyor. Ne yazık ki bu fiyat artışlarını yaşamaya da devam edeceğiz” dedi.

Sektör olarak seçime kadar geçecek süreçte gıda üretimi konusunda iyileştirici bir adım öngörmediklerini dile getiren Solakoğlu, ”Fiyatları baskılamaya yönelik her hamle daha kötü etkilere yol açacak. Ne yazık ki böyle kötü bir süreç içindeyiz” şeklinde konuştu.

Bulunduğu coğrafyanın en büyük tarım ve hayvancılık ülkelerinden biri olan Türkiye, son dönemde rekor seviyeye ulaşan gıda enflasyonu nedeniyle bitkisel ve hayvansal ürün fiyatlarında dünyanın en pahalı ülkelerinden biri hâline geldi. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan açıklamada, küresel gıda fiyatlarının 10 aydır istikrarlı bir şekilde gerilediği yıllık bazdaki düşüşün yüzde 3,2’ye ulaştığı belirtiliyor.

Türkiye’de ise Ocak 2023 itibarıyla gıda enflasyonundaki yıllık artış yüzde 70’i aşmış durumda. 6 Şubat’taki 11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremi sonrasında ise ülke genelinde gıda fiyatlarındaki yükselişin artarak devam edeceği öngörülüyor.

TÜİK’in Ocak 2023 verilerine göre, gıda enflasyonu aylık bazda yüzde 6,6 yükselirken, yıllık bazda yüzde 71 arttı. Aylık bazda en hızlı yükseliş yüzde 11 ile ‘diğer işlenmemiş gıda’ kategorisinde yer alan beyaz ve kırmızı et, balık, süt, yumurta, bakliyat ve tahıl çeşitlerinde gözlendi.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) verilerine göre ise son 1 ayda patlıcanın fiyatı yüzde 80, yeşil fasulye yüzde 47, kabak yüzde 44, salatalık yüzde 42, domates yüzde 29, sivri biber yüzde 27, havuç yüzde 21, 4 ve limon fiyatı yüzde 18’e yakın arttı.

TÜİK’in 15 Şubat’ta açıkladığı 2023 Ocak dönemine ilişkin Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ne (Tarım-ÜFE) göre ise Tarım-ÜFE’de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 142,84 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 139,25 artış gerçekleşti. Ocak 2023’te, endekste kapsanan 86 maddeden, 15 maddenin ortalama fiyatında azalış, 67 maddenin ortalama fiyatında ise artış yaşandı.

”Küçük aile işletmeciliği yok oldu”

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran konuşan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Hasan Murat Kapıkıran’a göre, gıda fiyatlarındaki durdurulamayan artışlar son 20 yıldır uygulanan tarım politikalarının bir sonucu.

Türkiye’de hem bitkisel hem hayvansal tarımda küçük aile işletmeciliğinin neredeyse yok olduğunu öne süren Kapıkıran, ”Gençler bu alanlardan çekildi, anne babalar ise yaşlandı ve üretimi bıraktı. Uygulanan destek politikaları yetersiz kaldı, tarımsal üretim aileler için verimsiz bir işe döndü. Üreticiyi temel almayan bir politika uygulandığı müddetçe yüksek gıda enflasyonunu yaşamaya daha uzun yıllar devam edeceğiz” diye konuşuyor.

Türkiye’de geçmişte çiftçilerin tarımsal üretimdeki yem ve gübre gibi temel girdilerin birçoğunu kamu kurumları üzerinden temin edebildiğini hatırlatan Kapıkıran, ”Bu alanların özel sektöre devredilmesi ile çiftçilerin ihtiyacı olan girdilerin kontrolü şirketlere geçti. Böylelikle üretmek pahalandı, bu da ürün fiyatlarına yansıdı ve yansımaya devam edecek” diyor.

”Depremzede çiftçilere destek verilmeli”

Son yıllarda ülke genelinde tarım arazilerinin ve sulak alanların imara açılmasının, tarımsal üretim yapılması gereken yerlere oteller, madenler, otoyollar ve havalimanları yapılmasının tarımsal üretimde daralmanın önünü açan bir diğer etken olduğuna işaret eden Kapıkıran, şunları söylüyor:

”Yerli üretim azaldıkça gıdada ithalata yöneliyoruz. Türk Lirası’nın değeri düştükçe bizim maliyetlerimiz artıyor ve bu da gıda ürünlerinde fiyatları giderek artırıyor. Deprem ile birlikte bölgede yaşanan göç ne yazık ki tarımsal üretimde büyük bir zafiyet ortaya çıkaracak. Bu bölge tarımsal üretimin yaklaşık yüzde 20’sini sırtlıyordu. Mart ayı ile birlikte bölgede pek çok ürünün ekim dönemi başlayacak. Mutlaka şimdiden burada kalan çiftçiler için yeni desteklerin oluşturulması gerekiyor. Aksi takdirde üretimdeki maliyet artışları zaten yüksek olan gıda enflasyonunu daha da artıracak.”

Dünyada ilk sıralarda yer alıyor

Türkiye, rekor seviyelere ulaşan ve deprem sonrasında daha da artması beklenen gıda enflasyonunda dünya liginde ilk sıralarda bulunuyor. Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye dünyada gıda enflasyonu en yüksek ilk 10 ülke arasında yer alıyor. İlk sırada yüzde 285’lik gıda enflasyonu ile Zimbabve yer alırken, bu ülkeyi yüzde 158 ile Venezuela, yüzde 143 ile Lübnan, yüzde 95 ile Arjantin ve yüzde 81 ile İran izliyor. Türkiye ise yüzde 71 seviyesindeki gıda enflasyonuyla altıncı sırada yer alıyor. Türkiye G-20 ülkeleri içerisinde ise Arjantin’in hemen ardından ikinci sırada yer alıyor.

”Zarar eden çiftçiler üretimden çıktı”

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, gıda fiyatları üzerindeki enflasyonist baskının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini söylüyor.

Gerek et gerekse süt ürünleri üzerindeki fiyat baskısının durdurulamayacağını ifade eden Solakoğlu, ”Çünkü normal zamanında yapılması gereken zamları devlet engelledi. Devletin çiftçileri korumak için kurulmuş kurumlarını kullanarak çiftçilerin fiyatları aşağıda tutmasını sağladılar. Bu dönemde zarar eden çiftçiler üretimden çıkmak zorunda kaldı” diye konuşuyor.

”Gıdada fiyat artışları devam edecek”

Türkiye’de gıda fiyatlarının dünyadakinin aksine sürekli artıyor olmasının ana sebeplerinden birinin üretimde yaşanan daralma olduğuna işaret eden Sencer Solakoğlu, ”Yani sadece ekonomide yaşanan yüksek enflasyon sorunu değil, tarımsal ve hayvansal üretimdeki arz sıkıntısı da fiyatların artmasına neden oluyor. Ne yazık ki bu fiyat artışlarını yaşamaya da devam edeceğiz” diyor.

Sektör olarak seçime kadar geçecek süreçte gıda üretimi konusunda iyileştirici bir adım öngörmediklerini dile getiren Solakoğlu, ”Fiyatları baskılamaya yönelik her hamle daha kötü etkilere yol açacak. Ne yazık ki böyle kötü bir süreç içindeyiz” şeklinde konuşuyor.

Türkiye’nin hayvan varlığı azalıyor

Türkiye’de özellikle et ve süt ürünlerinde fiyatları yükselten etkenlerden biri de ülke genelinde hayvan sayısında düşüş yaşanması. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 9 Şubat’ta yayınladığı 2022 yılına ait Hayvansal Üretim İstatistikleri’ne göre büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanı sayılarında ciddi küçülmeler yaşanıyor.

TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin toplam hayvan varlığı 2021 yılında 75 milyon 759 bin 569 baş iken, bu sayı 2022’de 73 milyon 472 bin 214’e düştü. Böylelikle Türkiye’nin hayvan varlığı bir yılda yüzde 3 kayıpla 2 milyon 287 bin 355 baş azalmış oldu.

11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremi ise hayvansal üretime bir darbe daha vurmuş oldu. Depremin vurduğu bölge Türkiye’nin büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde 16’sını oluşturuyor. Deprem ile birlikte bölgede ciddi bir hayvan kaybı yaşandığı tahmin ediliyor. Ancak bu konuda henüz resmi bir sayım veya tespit yapılmış değil.

Deprem bölgesinde kaç hayvanın telef olduğunu şu anda tespit edecek hiçbir merci olmadığını dile getiren TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu, ”Şu an Türkiye’de bölgelere göre nerede, ne kadar hayvan varlığı olduğunu bilemiyoruz. Yani kimse Adana’da şu kadar hayvan var, Hatay’da bu kadar hayvan var diye net bir rakam veremez” diyor.

”Yerli üretime pozitif ayrımcılık yapılmalı”

Hem büyük hem de küçük baş hayvancılığın yapıldığı deprem bölgesinde daha önce 3, 4, 5 hayvanlı ahırlarda hayvancılık faaliyetleri yapıldığını ifade eden Solakoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:

”Artık hayvancılık, 30-40 hayvan varlıklı ahırlarda, kooperatifçilik modeliyle çiftçilere bir yüzde verilerek yapılmalı. Ürünlerine de ulusal ve yerel marketlerde ‘pozitif ayrımcılık’ yapılarak satış desteği verilmeli.

Markalaşma çalışmalarında da pazarlama desteği almalı çiftçi. Bu alanda çalışan çifti sayısı zaten azdı ve yaşlıydı. Bu felaketten sonra kalanlar hayvancılık yapmak istemeyebilir. Hem onları hem de geri dönüp hayvancılık yapmak isteyen gençleri teşvik etmek için cazip yeni bir modele geçilmeli.”

Paylaşın

Açlık Sınırı 10 Bin 259, Yoksulluk Sınırı 28 Bin 563 Liraya Yükseldi

4 kişilik bir ailenin mutfak alışverişini kapsayan açlık sınırı, şubat ayında bir önceki aya göre 463 lira artarak 10 bin 259 liraya kira, ulaşım, fatura, eğitim, sağlık, giyim gibi tüm harcamalarını kapsayan yoksulluk sınırı ise 26 bin 994 liraya ulaştı.

4 kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini “yoksunluk hissi duymadan” karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı da şubatta bin 106 TL’lik artışla 18 bin 304 TL’ye yükseldi.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, Ar-Ge birimi KAMU-Ar’ın, dört kişilik bir ailenin insan omuruna yakışır bir şekilde yoksunluk hissetmeden yaşayabilmesi için gerekli olan harcamaları dikkate alarak hazırladığı Açlık-Yoksulluk Sınırı Araştırmasının şubat ayı sonuçlarını açıkladı.

Açlık sınırı 10 bin 259 lira

Araştırmaya göre, açlık sınırı şubatta bir önceki aya göre 463 lira artarak 10 bin 259 liraya yükseldi.

Ankara’da en fazla alış-veriş yapılan marketlerden derlenen fiyatlara göre, dengeli beslenebilmek için et- balık- yumurtaya aylık olarak harcanması gereken tutar bir önceki aya göre 253 lira, 2022 yılının aynı ayına göre ise 1.290 lira artarak 2 bin 634 lira oldu.

Kuru bakliyat için yapılması gereken harcama önceki aya göre 7 lira, geçen yılın aynı ayına göre ise 103 liralık artışla 241 liraya yükseldi. Süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcama şubatta bir önceki aya göre 72 lira artarak 2 bin 744 liraya yükseldi. Son bir yıllık dönemde ise 1.672 liralık artış oldu.

Meyve için harcanması gereken para Şubat’ta 104 lira azalırken, geçen yılın aynı ayına göre ise 139 lira artarak 576 lira oldu. Sebze harcaması da önceki aya göre 182 lira, geçen yılın aynı ayına göre ise 773 lira artarak 1.449 lira oldu.

Yoksulluk sınırı 28 bin 563 lira

Yoksulluk sınırının belirlenmesinde gıda dışı gereksinimlerin fiyat artışları da esas alınarak yapılan araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini ‘yoksunluk hissi duymadan’ karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı Şubat’ta 1.106 liralık artışla 18 bin 304 liraya yükseldi.

Şubat’ta dört kişinin giyim ve ayakkabı harcamaları 995 liraya inerken, barınma (kira dâhil) harcamaları 4 bin 133 liraya, ev eşyası harcamaları 2 bin 576 liraya, sağlık harcamaları 848 liraya yükseldi.

Ulaştırma harcamaları 4 bin 913 liraya çıkarken, haberleşme harcamaları 775 lira, eğlence ve kültür harcamaları 647 lira, eğitim harcamaları 397 lira, tatil-otel harcamaları 1.795 lira ve çeşitli mal ve hizmetlerle ilgili harcamalar 1.198 lira oldu.

Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden yaşayabilmesi için yapması gereken gıda ile gıda dışı harcamaların toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı (içki ve sigara harcamaları hariç) ise Şubat’ta 1.569 lira daha artarak 28 bin 563 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırında, son bir yıllık dönemdeki artış ise 12 bin 243 lira olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Bitcoin 23 Bin 900 Doların Altında; Cardano, Polygon Yüzde 4’e Kadar Düştü

Kripto paralarda dalgalı seyir sürüyor… Bitcoin (BTC) yüzde 2,17 düşüşle 23.868 dolara gerilerken, Ethereum (ETH) ise Bin 650 dolar seviyesinin altında kaldı. Cardano ve Polygon’da yatırımcısına kaybettirdi.

Haber Merkezi / Uzmanlar, ABD para politikası ve istihdam verilerini değerlendirmeye devam ederken, Bitcoin (BTC) son 24 saatte yatay işlem gördü.

BTC, geçen ayki en düşük noktasından bu yana yüzde 74 artmasına rağmen 24 bin dolar seviyesinin altında işlem görüyor.

Ethereum (ETH) ise Bin 650 dolar seviyesinin altında kalırken, Poligon yüzde 4 oranında azaldı. Polkadot, Shiba Inu, Cardano ve BNB de kesintilerle işlem görüyor.

Dünyanın en büyük kripto para birimi olan Bitcoin (BTC) hacmi, son 24 saatte yüzde 0,91 düşüşle yaklaşık 28,71 milyar dolar oldu.

Küresel kripto para piyasa değeri ise, son 24 saatte yüzde 1,57 düşerek 1,09 trilyon dolar civarında işlem görüyor.

Bitcoin ve Ethereum dışındaki diğer kripto para birimlerinde son durum:

Dogecoin 0,08583 dolar, değer kazancı yüzde 1,36

Cardano 0,3814 dolar, değer kaybı yüzde 2,41

Polygon 1,35 dolar, değer kaybı yüzde 3,27

Polkadot 7,08 dolar, değer kaybı yüzde 2,84

Tron 0,06982 dolar, değer kaybı yüzde 02

Litecoin 94,07 dolar, değer kaybı yüzde 0,99

Shiba Inu 0,00001313 dolar, değer kazancı yüzde 2,03

Solana 23,90 dolar, değer kaybı yüzde 1,68

Paylaşın

Ocak Ayında Kapanan Şirket Sayısı Yüzde 52,6 Arttı

Ocak ayında kurulan şirket sayısı aralık 2022’ye kıyasla yüzde 5,3 azalarak 15 bin 34’ten 14 bin 240’a düştü. Kapanan şirket sayısı da yüzde 65,7 gerileyerek bin 566 oldu. Aralık 2022’de kapanan şirket sayısı 4 bin 569 olarak kaydedilmişti.

Haber Merkezi / Ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre kurulan şirket sayısında yüzde 24,9, kapanan şirket sayısında yüzde 52,6 artış oldu.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), ocak ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerini bugün açıkladı.

Buna göre, kurulan şirket sayısı bu yılın ocak ayında 2022 yılı aralık ayına göre yüzde 5,3 azalarak 14 bin 240’a, kurulan kooperatif sayısı yüzde 3,5 azalarak 222’ye, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 29,7 oranında azalarak 2 bin 443’e geriledi. Bir önceki aya göre, kapanan şirket sayısı yüzde 65,7 azalarak bin 566, kapanan kooperatif sayısı yüzde 75,2 azalarak 80, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 14,5 oranında azalarak 2 bin 719 oldu.

2023 yılı ocak ayında, 2022 yılı ocak ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 24,9, kurulan kooperatif sayısı yüzde 76,2, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 8,4 oranında arttı.

2023 yılı ocak ayında kapanan şirket sayısında 2022 yılının aynı ayına göre yüzde 52,6, kapanan kooperatif sayısında yüzde 29, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısında yüzde 11 artış oldu.

Ocak ayında kurulan toplam 14 bin 462 şirket ve kooperatifin yüzde 86,8’i limitet şirket, yüzde 11,6’sı anonim şirket, yüzde 1,5’i de kooperatif oldu. Şirket ve kooperatiflerin yüzde 37,9’u İstanbul, yüzde 9,7’si Ankara, yüzde 6,2’si İzmir’de kuruldu. Bu ay tüm illerde şirket kuruluşu gerçekleşti.

Bu dönemde kurulan toplam 12 bin 252 limitet şirket toplam sermayenin yüzde 79,1’ini, bin 684 anonim şirket ise toplam sermayenin yüzde 20,9’unu oluşturdu. Ocak ayında kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, aralık ayına göre yüzde 19,5 oranında azaldı.

Ocak 2023’te şirket ve kooperatiflerin 4 bin 835’i ticaret, 2 bin 227’si imalat ve bin 890’ı inşaat sektöründe kuruldu. Ocak 2023’te kurulan gerçek kişi ticari işletmelerinin 990’ı toptan ve perakende ticaret motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 602’si inşaat, 252’si imalat sektöründe hizmet veriyor.

Ocak ayında kapanan şirket ve kooperatiflerin 534’i toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 236’sı inşaat, 235’i imalat sektöründedir. Bu ay kapanan gerçek kişi ticari işletmelerinin bin 213’ü toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 462’si inşaat, 326’sı imalat sektöründedir.

Ocak 2023’te kurulan 222 kooperatifin 143’ü konut yapı kooperatifi, 36’sı işletme kooperatifi, 18’i tarımsal kalkınma kooperatifi olarak kuruldu.

Ocak 2023’te kurulan bin 420 yabancı ortak sermayeli şirketin 824’ü Türkiye, 106’sı Rusya Federasyonu, 80’i İran ortaklı olarak kuruldu. Kurulan bin 420 yabancı ortak sermayeli şirketin 122’si anonim, bin 298’i limitet şirketi.

Ocak ayında kurulan şirketlerin 201’i belirli bir mala tahsis edilmemiş mağazalardaki toptan ticaret, 64’ü gayrimenkul acenteleri ve 63’ü ikamet amaçlı olan veya ikamet amaçlı olmayan binaların inşaatı faaliyetleri sektöründe kuruldu.”

Paylaşın

“Ekonomi Ve Döviz Kuru Üzerinde Stres Artıyor”

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın faizleri yüzde 8,5’a çekmesini değerlendiren Prof. Dr. Hurşit Güneş, Bankanın uzun zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebeptir enflasyon sonuç” teorisi çerçevesinde hareket ettiğini, ancak gelinen aşamada zaten ekonomistlerin katılmadığı bu teorinin yaşanarak yanlışlandığını belirtti.

Hurşit Güneş, açıklamasının devamında, “Merkez Bankası 50 değil 150 baz faiz indirse de bir anlamı olmaz artık. Çünkü gerçeklikten kopuk bir tutum var. Bir buçuk yıldır faiz indiriyoruz. Hedef neydi? Üretim ve ihracat artışı. Bununla cari fazla verecektik. Geldiğimiz noktada cari işlemler açığı olumsuz gidiyor, dış ticaret açığı tarihi zirvelerde dolaşıyor. Dahası dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkelerinden birisine dönüştük” dedi ve ekledi:

“Bu enflasyonun nedeni de dış kaynaklı değil, siyasi belirsizlik, aşırı maliyet artışları ve bunun getirdiği fiyat belirsizlikleri enflasyonu körüklüyor. Sanayi üretim düşmeye başladı, yatırımlar azaldı. İhracattaki artış yavaşladı, ithalattaki artış hızlandı. Kuru baskıyla ancak tutabiliyorlar, bu da ihracatçıyı olumsuz etkiliyor. Nasıl depremde fay hattı üzerindeki stresler artıyorsa ekonomide de döviz kuru üzerinde stres artıyor. Arka kapıdan döviz müdahaleleri ile bu stresi durdurmaya çalışıyorlar ama o fay kırıldığında döviz kurunda hızlı bir hareket olacak. Türkiye ekonomisi giderek yığılan büyüyen bir kırılganlığa savruluyor.”

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) geçtiğimiz ay yapılan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında yayınladığı metinde, “Kurul parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek araçları kararlılıkla kullanmaya devam edecek ve fonlama kanalları başta olmak üzere tüm politika araç setini liralaşma hedefleriyle uyumlu hale getirecektir” ifadelerini kullanması, dün yapılan Şubat ayı toplantısı öncesi piyasada 100 baz puan indirim beklentisi yaratmış olsa da, indirim 50 baz puanda tutuldu.

18 Mart 2021’de politika faizini yüzde 17’den yüzde 19’a yükselttikten iki gün sonra görevden alınan Naci Ağbal’ın yerine göreve getirilen Şekip Kavcıoğlu’nun başkanlığındaki Merkez Bankası, Eylül 2021’den bu yana sekizinci indiriminde politika faizini yüzde 8,5’e düşürmüş oldu.

İndirim sonrası döviz kurunda hızlı bir hareket olmadı. Zaten 2022 yılının Ağustos ayında başlayan ikinci “politika faizi indirim rallisi”nde hiçbir zaman kurda ani bir atak görülmedi. Uzmanlar bunu “Kur Korumalı Mevduat Faizi” enstrümanının hala kullanımda olmasına ve “arka kapıdan döviz satışı mekanizması”nın hala aktif olmasına bağlıyor.

“Son iki haftada TCMB rezervlerinde 7 milyar dolar azalma var”

Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyesi Hayri Kozanoğlu, Türkiye’de faiz ile enflasyon arasındaki ilişkinin bozulduğu 2021 sonbaharından bu yana politika faizinin gösterge olmaktan çıktığını söylüyor. Profesör Kozanoğlu’nun sözünü ettiği Eylül 2021’de politika faizi yüzde 19’dan yüzde 18’e indirilirken TÜİK’in açıkladığı enflasyon yüzde 19,25’ten yüzde 19,58’e yükselmişti. Sonrasında Kasım 2022’ye gelindiğinde enflasyon TÜİK verilerine göre, yüzde 84,39’a yükselmişken politika faizi yüzde 9’a indirilmiş ve iki veri arasındaki fark neredeyse 75 puana yükselmişti.

VOA Türkçe’den Hilmi Hacaloğlu’nun konuştuğu Profesör Kozanoğlu, “Geçtiğimiz ay enflasyon yüzde 57,68 açıklandı. Ve beklentinin aksine yükseliş eğilimi olduğu da görülüyordu. Buna rağmen yine faiz indirildi. Cumhurbaşkanının bu konudaki fikri belli. Deprem sürecinde çok yoğun bir istişare olanağı olmadığından 50 baz puan indirim geldi belki de. Son iki haftada TCMB rezervlerinde 7 milyar dolar civarında bir azalma vardı. Belki de daha büyük düşüşe gibi ekonomik aktörleri seçim sürecindeyken daha fazla tedirgin etmek istemediler. PPK metninde Türkiye’deki enflasyonun yurtdışı kaynaklı olduğu da ileri sürülüyor. Halbuki Türkiye’nin kullandığı girdilerin enerji ve gıdanın dünya fiyatları düştü. Dünyadan Türkiye’ye bir enflasyon basıncı yok, böyle bir şey oluşmuyor. Türkiye’deki enflasyon kendisini besleyen bir enflasyon” dedi.

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi enflasyonun yüzde 58 olduğu bir ortamda politika faizinin 8,5 olmasının bankaların yüksek kar yazmasını sağladığını, bu sayede hükümetin bankalara “tarım sektörüne düşük faizli kredi verin” ya da “devlet iç borçlanma senetleri alın” dediğinde bir itiraz yükselmediğini dile getirirken, aynı zamanda bu karlılığın kredi kartından nakit çekimlerinde ya da ihtiyaç kredilerinde düşük faiz uygulanmasını telafi ettiğinin de altını çiziyor.

“Nasıl depremde fay hattı üzerindeki stresler artıyorsa ekonomide de döviz kuru üzerinde stres artıyor”

Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesi’nden Hurşit Güneş de Merkez Bankası’nın uzun zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebeptir enflasyon sonuç” teorisi çerçevesinde hareket ettiğini, ancak gelinen aşamada zaten ekonomistlerin katılmadığı bu teorinin yaşanarak yanlışlandığını belirtti. Profesör Güneş, şöyle konuştu:

“Merkez Bankası 50 değil 150 baz faiz indirse de bir anlamı olmaz artık. Çünkü gerçeklikten kopuk bir tutum var. Bir buçuk yıldır faiz indiriyoruz. Hedef neydi? Üretim ve ihracat artışı. Bununla cari fazla verecektik. Geldiğimiz noktada cari işlemler açığı olumsuz gidiyor, dış ticaret açığı tarihi zirvelerde dolaşıyor. Dahası dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkelerinden birisine dönüştük.

Bu enflasyonun nedeni de dış kaynaklı değil, siyasi belirsizlik, aşırı maliyet artışları ve bunun getirdiği fiyat belirsizlikleri enflasyonu körüklüyor. Sanayi üretim düşmeye başladı, yatırımlar azaldı. İhracattaki artış yavaşladı, ithalattaki artış hızlandı. Kuru baskıyla ancak tutabiliyorlar, bu da ihracatçıyı olumsuz etkiliyor. Nasıl depremde fay hattı üzerindeki stresler artıyorsa ekonomide de döviz kuru üzerinde stres artıyor. Arka kapıdan döviz müdahaleleri ile bu stresi durdurmaya çalışıyorlar ama o fay kırıldığında döviz kurunda hızlı bir hareket olacak. Türkiye ekonomisi giderek yığılan büyüyen bir kırılganlığa savruluyor.”

“Deprem kamu maliyesini sarsacak”

Her iki ekonomi profesörü de Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen depremin Türkiye ekonomisini ciddi sonuçları olacağına dikkat çekiyor.

Hurşit Güneş, “Aslında hükümetin planı şuydu, faiz indirimleriyle ekonomiyi hareketlendirmek ve mevcut sorunları halının altına süpürerek ötelemekti. Ancak deprem bu imkanı da ortadan kaldırdı. Televizyonlarda yayınlanan yardım kampanyasında yardımların yüzde 90’ı kamu kurumlarından geldi. Bunlar Hazine’ye aktaracakları kaynağı deprem yardımı olarak verdi. Diğer yüzde 10’da büyük ölçüde vergiden mahsup edecekler bu yardımları. Tüm bunlar birleştiğinde kamu maliyesini ciddi bir şekilde sarsacak. Zaten para politikası yok hükmünde. Buradan çok ciddi bir enflasyonist makro ekonomik denge çıkar. Bu hemen bir iki ay içinde enflasyona yansımayabilir ama mutlaka güçlü olarak orta vadede yansıyacaktır. Kurda hızlanma olduğu zaman kendisini iyiden iyiye gösterecekti” ifadelerini kullandı.

“Depremin ciddi maliyeti olacak, iktidar 14 Mayıs’ta seçim kararını değiştirmeyecek gibi”

Profesör Kozanoğlu da depremin enflasyonist baskıyı daha arttıracağı görüşüne katılırken, bu ortamda iktidarın bir an evvel seçime gitmeyi tercih edeceğini düşünüyor.

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi, “Hatırlayın deprem öncesi seçim tarihi hemen hemen netleşmişti. 14 Mayıs’a çekme arzusu aslında kontrol altında tutmakta ne denli zorlandıklarının ispatı gibiydi. Depremin çok ciddi bir maliyeti olacak. Bu da ister istemez bütçeye yeni ve büyük bir yük getirecek. Yeniden imar ihtiyacı ithalatı körükleyecek, deprem bölgesindeki şehirlerde üretim ve ihracat azalacak. Döviz üzerindeki baskı daha da artacak. Enflasyonu mayıs ayında yüzde 40’a ya da altına çekmeyi istiyorlardı ocak ayı enflasyon oranına ve eğilimine baktığımızda belli ki o olmayacak. Ama yine de seçim sürecinde idare edebilecekleri bir oranda olacak. Bunları alt alta koyarsak iktidar bir an evvel seçime gitme yani 14 Mayıs’ta seçim kararını değiştirmeyecek gibi geliyor” diye konuştu.

Paylaşın

“Seçime Kadar Enflasyon Yüzde 40’ın Üstünde Seyredecek”

11 ilde büyük yıkıma ve 40 binden fazla can kaybına neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ardından, Mayıs’ın 14 veya Haziran’ın 18’de yapılması planlanan seçimlere gidilen süreçte enflasyonun yüzde 40’ın üzerinde seyretmesi bekleniyor.

Enflasyon, Ocak ayında olumlu bir baz etkisi ile yüzde 58’e düşmeden önce, bir dizi faiz indirimi ile Ekim ayında yüzde 85’in üzerine çıkarak 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştı.

Bir hükümet yetkilisi ve dört ekonomistin Reuters haber ajansına yaptıkları açıklamada, depremlerin ekonomiye maliyetinin 50 milyar dolardan fazla olacağı görüşünde. Bu tahmin diğer ekonomistlerin görüşleriyle de tutarlılık gösteriyor.

Reuters’a konuşan bu kişilere göre depremin neden olduğu kesintiler nedeniyle gıda ve konut dahil mal ve hizmet fiyatlarında artış, Türkiye’deki yüksek enflasyon oranının önümüzdeki aylarda önceden tahmin edilenden çok daha az düşeceği anlamına geliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremden önce de ekonomide büyük bir zorlukla karşı karşıyayken ve artan enflasyon halktan gördüğü desteği olumsuz etkilerken, depremler cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde bu zorlukları daha da arttırdı.

Türk Lirası’nın durumu ise diğer bir endişe konusu. Merkez Bankası verileri net rezervlerin depremden bu yana 7 milyar dolar düştüğünü gösteriyor ve bankacılar döviz talebini azaltmak için yetkililerin yeni adımlar atmasını bekliyor.

Enflasyon, Ocak ayında olumlu bir baz etkisi ile yüzde 58’e düşmeden önce, Erdoğan’ın istediği alışılmışın dışındaki bir dizi faiz indirimi ile Ekim ayında yüzde 85’in üzerine çıkarak 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştı.

Reuters’a konuşan ancak adlarını açıklamak istemeyen dört ekonomiste göre enflasyonun Haziran’a kadar yüzde 35-40 seviyesine düşmesi bekleniyordu, ancak deprem nedeniyle seçim döneminde enflasyon seviyesinin yüzde 42-46 arası olacağı sanılıyor.

Konuyla ilgili kamuoyuna açıklama yapma yetkisi olmadığı için adını vermeyen bir hükümet yetkilisi, depremin etkisiyle enflasyonun yüzde 40-50 arasında bir yere ulaşabileceğini söyledi.

Yetkili, üretimdeki aksamalar ve ortaya çıkan iç göç sırasında konut ve kira fiyatlarında bazı yerlerde neredeyse yüzde 100’e varan artışın çok olumsuz etkileri olacağını söyledi, artan inşaat maliyetinin de soruna neden olacağını kaydetti.

2 milyondan fazla kişinin deprem bölgesini terk ettiği sanılıyor. Ekonomistlere göre bu da diğer bölgelerde kiraların artmasına neden oluyor. Depremden etkilenen bölge geçen yıl Türkiye tarım üretiminin yüzde 16’sını karşılamıştı, bu nedenle gıda fiyatlarında enflasyonun da artması bekleniyor.

Afetin ekonomik büyümeyi yüzde 1-2 puan azaltacağı sanılıyor. Merkez Bankası ekonomiye destek için bugün politika faiz oranını 50 baz puan düşürdü.

“Ek bütçeye ihtiyaç duyulabilir”

Depremin uzun zamandır ekonominin güçlü alanlarından biri olan bütçeyi de zorlaması bekleniyor.

2023 bütçesi kapsamında bu yıl için 661 milyar liraya (35 milyar dolar) kadar net borçlanma mümkün olabilir, ancak yetkili bunun mevcut durumda yeterli olmayacağını söyledi.

Yetkili, yılı bu bütçeyle tamamlamanın kolay olmayacağını ve ek bütçeye ihtiyaç duyulacağını söyledi.

Ekonomistler 2023’te bütçe açığının gayri safi yurtiçi hasılaya oranının depremden önce yüzde 3,5 olmasını bekliyordu. Şimdiyse yüzde 5’e kadar çıkacağı öngörülüyor.

JP Morgan, daha önce yüzde 3,5 olarak yaptığı Türkiye’nin bütçe açığı tahminini depremden kaynaklanan harcamalar nedeniyle gayrisafi milli hasılanın yüzde 4,5’i olarak değiştirdi.

Deprem bölgesindeki sanayi de büyük aksama yaşadı. Ziylan Grup adlı ayakkabı üreticisinin yönetim kurulu üyesi Mehmet Büyükekşi’ye göre işçiler iki hafta önce yaşanan afetin neden olduğu travmanın etkisiyle işlerine dönmeye isteksiz.

Büyükekşi depremden nispeten daha az etkilenen Şanlıurfa’da 1800 işçinin geçen hafta işe geri dönmeye çağırıldığını ancak 300’ünün hala dönmediğini belirtti.

Büyükekşi, işçiler arasında korku ve psikolojik rahatsızlık olduğunu söyledi ve sektörün en büyük sıkıntısının bölgede yaşayanların işe geri dönmemesi olduğunu kaydetti.

(Kaynak: Reuters)

Paylaşın

Kırmızı Etin Fiyatı Bir Yılda 2 Buçuk Kat Arttı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da gerçekler iktidarın açıklamalarını yalanlıyor. Et fiyatlarında son bir yılda rekor artış kaydedildi. Dana karkas kesimin fiyatı 160 lirayı geçti.

Dana karkas kesim fiyatı Marmara Bölgesi’nde 163,40, İç Anadolu Bölgesi’nde 164,5, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 160 liraya çıktı.

Et fiyatlarında artış yılbaşından bu yana yüzde 30’a ulaştı. Yağsız dana etinin fiyatı 5 Ocak tarihinde ortalama 126,87 lirayken fiyat 16 Şubat tarihinde 163,87 liraya yükseldi.

Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin verilerine göre, dana karkas kesim fiyatı Ege Bölgesi’nde 164,20, Akdeniz Bölgesi’nde 162,5, Marmara Bölgesi’nde 163,40, İç Anadolu Bölgesi’nde 164,5, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 160, Güneydoğu Anadolu’da 165 ve Karadeniz Bölgesi’nde 167,5 lira olarak gerçekleşti.

Et fiyatları bir yılda 2 buçuk kat arttı

Dünya gazetesinin haberine göre, ortalama artış geçen aya göre yüzde 21,2, geçen yıla göre ise yüzde 140,1 oldu. Kuzu karkasta da ortalama fiyat 146,03 lira oldu. Bu üründe geçen aya göre değişim oranı yüzde 14, geçen yıla göre ise yüzde 100,7 oldu.

Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Başkanı Ahmet Yücesan, 160 liranın üzerini üreticinin de “köpük” olarak değerlendireceğini belirterek, bu rakamların bugün için maliyetleri kurtarmış göründüğünü öne sürüyor.

Diğer yandan, et ithalatıyla ilgili de bilgi veren Ahmet Yücesan, bu konuda siparişlerin verildiğini ve imzaların atıldığını kaydederek, Ramazan haftasına kadar 8-9 bin ton civarında karkasın Türkiye’ye gelmiş olacağını söylüyor.

Paylaşın