Atropin Nedir, Nerelerde Kullanılır?

Tıpta çok değişik kullanım alanları olan Atropin, Belladonna (Güzel Avrat Otu) adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Molekül Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Temel İlaçlar Listesi’nde yer almaktadır.

Atropin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeğinin genişletilmesi için, ayrıca anesteziden önce üst solunum yollarında salgıların azaltılması için kullanılır. Atropin ilk bulunan doğal antikolinerjik ilaçtır, ancak sistemik yan etkileri oldukça fazladır.

 

Paylaşın

Ateş Nöbetleri Nedir, Neden Oluşur, Ne Yapılmalı?

Ateş Nöbetleri; erken çocukluk döneminde (3 ay ile 5 yaş arası) beyin ile ilişkisi olmayan, enfeksiyon dışındaki nedenlerle oluşan nöbetlerdir. Beyin hücrelerinin normal dışı bir aktivite göstermesi sonucu ortaya çıkan, vücuttaki istemsiz kasılmalara, tıp dilinde konvülsiyon, halk arasında da havale (nöbet) adı verilmektedir.

Tipik bir havale sırasında çocuk bilincini (şuurunu) kaybeder, kol ve bacakları kasılır. Birkaç saniye sonra, kol ve bacaklarla yüzde ritmik kasılmalar olmaya başlar. Bir süre sonra da bütün belirtiler kaybolur ve çocuk yarım saat kadar süren uykuya dalabilir.

Ateşli Havale sık görülür mü?

Yaklaşık her 25 çocuktan biri en az 1 kez ateşli havale geçirir. Bunlardan da yaklaşık üçte birinde bu olay tekrarlar. Ateşli havale 6 ay ile 5 yaş arası çocuklarda görülür. Ne kadar küçük yasta başlamışsa tekrarlama ihtimali o kadar fazladır.

Ateşli Havaleye yatkınlık neden ileri gelir?

İlk havaleyi 1-1,5 yastan önce geçiren, sık ateşlenen, ve ailesinde de ateşli havale geçirenler bulunan çocuklarda bu olayın tekrarlama ihtimali daha fazladır. Yine ateş yeni başlamışken veya fazla yüksek değilken nöbet geçirilmişse tekrarlama eğilimi gösterir.

İlk anda yapabilecekleriniz;

En önemlisi, sakin olun.
Çocuğunuzu  sert bir zeminde yan konuma  getirin ve dilini ısırmaması için dişlerinin arasına kalınca katlanmış bir mendil sıkıştırın.
Boynunu sıkıştıran bir giysi varsa gevşetin ve çocuğu sıkı tutmayın.
Ateşli havale geçiren  çocuklarda anne – babanın yapabileceği  en önemli şey ateşi kontrol altında tutmak ve ateşi düşürme yöntemlerine başvurmaktadır.

Ateşli nöbetler tekrarlar mı?

Bir kere ateşli nöbet geçiren çocukta %25-50 oranında nöbetin tekrarlama riski vardır.
Küçük yaşta başlayan nöbetlerde tekrar riski daha yüksektir.
Ailede nöbet geçiren kişi varsa tekrar riski %50 artar.
Nöbetlerin %50’si ilk 6 ay içinde tekrarlar.
Bir nöbet ne kadar tekrarlarsa tekrarlama riski de o kadar artar.
Ateşli havale uzun sürerse (15 dk’dan fazla) beyin hasarı ve epilepsi riski artar.

Ateşi düşürmek için neler yapılmalıdır?

Ateşi olan çocuğun hemen üstü açılmalıdır. Titrese dahi kesinlikle üzeri örtülmemeli, oda  fazla ısıtılmamalıdır.
Ateş düşürülemiyorsa çocuğun kilosuna uygun ölçekte ateş düşürücü şurup verilmelidir. Ilık su ile vücudu silinmeli; koltuk altı, alın, göğüs ve kasıklara pansuman yapılmalıdır.
Gerekirse saçlar ıslatılmadan ılık su ile duş yaptırılabilir.
Tüm uğraşlara rağmen ateş düşürülemiyor ya da tekrarlıyorsa ateşin nedeninin araştırılması için çocuk doktoruna başvurulmalıdır.

Ateşli Havale nasıl tedavi edilir?

Doktorunuz ateşli havale teşhisini koymadan önce nöbetlere yol açabilecek başka bir nedenin olup olmadığından emin olmak üzere bazı tetkikler yapabilir. Örneğin menenjitten şüpheleniyorsa belden yapılan bir iğne ile beyin-omurilik zarları arasındaki sıvıdan bir örnek alınıp incelenmesi gerekir. Çocuğunuzda ishal ve kusma varsa su kaybı da havaleye yol açmış olabilir. Buna benzer nedenlerle kan ve idrar tahlilleri yapılabilir.

Nöbet sadece ateşe bağlı ise genellikle çocuğunuzun hastaneye yatırılması gerekmeyecektir. Ancak uzun sürmüşse, ya da ateşe yol açan hastalık gerektiriyorsa yatırılabilir.

Ateşli Havaleler nasıl önlenebilir?

Ateşli hastalık sırasında ateş düşürücü ilaçlar verilmelidir. Bunun dışında bazen nöbet geçirmeyi önleyici ilaçların kullanılması gerekir. Bu ilaçlar iki gruba ayrılır: sadece ateşli dönemde kullanılanlar, ve sürekli kullanılanlar. Böyle bir önleyici tedavinin gerekip gerekmediği, ve gerekiyorsa kullanılacak ilacın seçimi doktorunuzla görüşmenizde belirlenecektir.

Paylaşın

AIDS (HIV) nedir, belirtileri nelerdir?

AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome: Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) olarak adlandırılan virüs kaynaklı bir bağışıklık problemidir. Hastalığa neden olan HIV virüsü vücudun savunmasında rol oynayan önemli hücreleri yok ederek bağışıklık sisteminin baskılanmasına neden olur.

Genellikle HIV/AIDS şeklinde de kısaltılan bu hastalıkta bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu ağır enfeksiyon rahatsızlıkları hatta kanser ve benzer hastalıklar ortaya çıkabilir.

HIV virüsüne maruz kalan kişilerde hastalığın erken evrede tespit edilmesi ve sağlıklı insanlara bulaşmasının önlenmesi için belirti ve bulgular mutlaka bilinmeli, hastalığın bulaşma yolları ve korunma yöntemleri hakkında bilgi sahibi olunmalıdır.

AIDS nasıl teşhis edilir?

AIDS teşhisi için yapılan testler, kan örneği alınarak yapılır. HIV vücuda girdikten sonra vücut savaşmak için antikor denilen maddeler üretir, ancak bu antikorların oluşması için üç aylık bir dönem gerekir. Bu ilk üç aylık döneme ‘pencere dönemi’ denir. Vücudun oluşturduğu antikorları tespit etmek için Anti –HIV testi yapılır.

Ancak pencere döneminde antikorlar henüz oluşmadığından Anti-HIV testi yanıltıcı olabilir. Bu test ile elde edilmiş pozitif bir sonucun western-blotting yöntemiyle tekrar test edilerek doğrulaması gerekebilir. Bu şekilde teşhis koyulabilir. Tedavi için ilk önce kan değerleri, kan sayımı, lenfosit oranı ve CD4 oranlarına bakılır, sonra da tedavi planlanır.

AIDS’in belirtileri neler?

AIDS’in belirtileri virüsü aldıktan yıllar sonra ortaya çıkabilir. Hastalık başlangıçta belirti vermeden vücutta yavaş yavaş bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu durumda sağlıklı görünen bir kişi aslında HIV virüsü taşıyıcısı olabilir. Zamanla belirtiler kendini göstermeye başlar.

HIV virüs taşıyıcısı, hastaymış gibi görünmeyebilir veya taşıyıcı kişi kendini hasta gibi hissetmeyebilir. Çünkü, taşıyıcılarda belirtilerin ortaya çıkmasına veya ölüme yol açan şey HIV virüsünün kendisi değildir, vücudun bağışıklık sisteminin çökmesiyle tamamen savunmasız kalması sonucu daha rahat oluşabilen enfeksiyonlardır.

HIV yıllarca belirti vermeyebilir

HIV bulaşan bir kişide virüs alındıktan yaklaşık 3-4 hafta içinde soğuk algınlığı benzeri ateş, yorgunluk, halsizlik gibi belirtiler olur.

Birkaç gün süren bu durumdan sonra HIV taşıyan kişiler herhangi bir belirti olmadan, yıllarca normal, sağlıklı görünümde yaşamlarını sürdürürler. Fakat ömür boyu HIV virüsü taşıyıcısı ve bulaştırıcısıdır.

Hızlı kilo kayıplarına dikkat!

Hastada, diyet yapmadığı halde iki aydan kısa zamanda 7-10 kg kilo kaybı görülür.

Dil üzerinde ve ağız içinde beyaz yaralar, ilerlemiş dönmelerde ise uzamış ishaller, boyun, koltukaltı gibi bölgelerde lenf bezelerindeki şişlikler, aralıklı ateş yükseklikleri görülebilir.

Paylaşın

Kan Gazı Testi Nedir, Neden Yapılır?

Kandaki oksijen ve karbondioksit miktarını ölçen Kan Gazı Testi, vücudun oksijeni ne kadar iyi kullanıp karbondioksitten ne kadar kurtulduğunu ölçer. Peki Kan Gazı Testi, neden ve nasıl yapılır?

Bu test ayrıca, kanınızdaki asit ve bazların da miktarını ölçmek, akciğerlerin ne kadar iyi çalıştığını kontrol etmek, oksijen terapisinin veya diğer nefes tedavilerinin ne kadar işe yaradığını kontrol etmek, kanınızın doğru asit ve baz dengesine sahip olup olmadığı hakkında bilgi sağlamak için kullanılır.

Kan Gazı Testi neden yapılır?

Kan gazı testi vücudunuzdaki oksijen ve karbondioksit seviyelerinin kesin bir şekilde ölçülmesini sağlar. Bu test, doktorunuzun akciğerlerinizin ve böbreklerinizin ne kadar iyi çalıştığını belirlemesine yardımcı olabilir.

Kan gazı testi, akut hastaların tedavisinin nasıl idare edileceğinin belirlenmesi için en çok hastanelerde kullanılan bir testtir. Birinci basamak tedavilerde bu testin pek bir işlevi olmasa da solunum fonksiyon laboratuvarında veya klinikte kullanılabilir. Oksijen, karbondioksit veya pH dengesizliği belirtileri gösteriyorsanız, doktorunuz kan gazı testi isteyebilir.

Kan Gazı Testi nasıl yapılır?

Kan gazı testi, küçük bir kan örneğinin alınmasını gerektirir. Hastanede kalıyorsanız el bileğinizdeki, kolunuzdaki veya kasıklarınızdaki bir atardamardan veya daha önceden açılmış bir damar yolundan kan alınabilir. Kan gazının örneği, damardan veya önceden açılmış bir damar yolundan ayaktan da alınabilir.

Flebotomist olarak adlandırılan kan alma uzmanı, önce enjeksiyon bölgesini bir antiseptik ile sterilize edecektir. Atardamar bulduğunda, teknisyen atardamarın içine bir iğne sokacak ve kanı alacaktır. İğne içeri girdiğinde hafif bir batma hissedebilirsiniz fakat testin kendisi acı verici değildir. İğne çıkarıldıktan sonra teknisyen iğnenin deldiği yere bandaj yapacaktır.

Kan örneği daha sonra taşınabilir bir makineyle veya laboratuvarda analiz edilecektir. Doğru bir test sonucu elde etmek için alınan örneğin 10 dakika içerisinde analiz edilmesi gerekir.

Sonuçlar ne anlama gelir?

Normal sonuçlar kandaki oksijen seviyesini, karbondioksit seviyesini, bikarbonat seviyesini ve PH( asit ve baz dengesi) seviyesini içerir. Normal değerler genellikle:

PaO2: 80 – 100 mm Hg oksijen seviyesi için
PaCO2: 35 – 45 mm Hg karbondioksit seviyesi için
HCO3: 21 – 30 mEq/L bikarbonat seviyesi için
pH: 7.238 – 7.4 asit baz dengesi için

Pek çok sağlık problemi Kan Gazları Testi’nde anormal sonuçlara sebep olabilir. Bu anormalliğe sebep olan durumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Bir akciğer rahatsızlığından veya ciddi bir anemiden dolayı vücudunuz akciğerlerinizden yeterli miktarda oksijen almıyor olabilir.
Bir akciğer rahatsızlığından dolayı yeterince oksijen almadığınızı  ,vücudunuz gerekli miktarda karbondioksiti vücudunuzdan atamıyor olabilir.

Böbrek fonksiyonlarında sorunlar yaşayabilir  veya  böbrekleriniz düzgün çalışmıyor olabilir.
Ciddi kusma veya diyareniz olabilir.
Kronik kalp yetmezliğiniz olabilir
Şekeriniz yükseldiğinde oluşan diyabetik ketoacidosis olabilir.

Paylaşın

Akromegali Nedir? Belirtileri, Tedavisi

Akromegali, beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Daha sade bir deyişle, Akromegali, büyüme hormonunun aşırı üretilmesi sonucu ortaya çıkan kronik bir hastalıktır.

Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

Akromegali belirtileri

El ve ayaklarda kademeli olarak büyüme,
Yumuşak doku şişliği,
Âdet düzensizlikleri / iktidarsızlık,
Terleme,
Baş ağrısı,
Görme bozuklukları,
Karpal tünel sendromu,

Kas güçsüzlüğü / yorgunluk,
Eklem ağrısı,
Sinüs ödemi,
Uyku apnesi (solunumun geçici olarak durması),
Ciltte kalınlaşma, yağlanma, sivilcelenme,
Kaba yüz görünümü, özellikle alın, burun, dudaklar, dil ve çenede büyüme.

Akromegali tedavisi

Bromokriptin (akromegalide büyüme hormonu düzeyini normale indirir.)
Cerrahi tedavi: Belirgin suprasellar tümör büyümesi varsa transfrontal, tümör intrasellar ise transfenoidal cerrahi girişim ile tümör çıkarılır.
Radyoterapi: hipofize radyoaktif çekirdek yerleştirilir veya dışarıdan radyoterapi uygulanabilir. Cerrahi kadar etkin değildir ve çabuk yanıt vermez.

Risk altındaki kişiler

Nadir bir hastalık olan akromegali, sıklıkla orta yaşlı kişilerde görülür. Hipofiz tümörlerinin çoğu kendiliğinden ortaya çıkar, herhangi bir genetik geçiş bulunmaz.

Her bir milyon kişiden 40-60ının akromegali hastası olduğu ve her yıl bir milyonda 3 kişinin akromegali tanısı aldığı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, akromegali belirtileri kolayca gözden kaçırılabileceği için, gerçek sayı daha yüksek olabilir.

Paylaşın

Akrep Sokmalarının Belirtileri Nelerdir?

Akrep sokmasında gerekli tedbirler kısa sürede alınmazsa kişi hayatını kaybedebilir. Özellikle bebekler, çocuklar, yaşlılar, kalp ve akciğer rahatsızlığı olanlar akrep sokması karşısında daha az dirence sahiptir.

Akrep türleri 1.750 tanedir. Bu türlerden 50 tanesi zehirlidir ve sadece 20-25 tanesi insanlara zehir bulaştırarak ölüm tehlikesi yaşatırlar. Ki bu hiç de azımsanacak bir rakam değildir. Sarı akrep ve siyah akrep türleri, evlerde en sık karşılaşılan zehirli akreplerdir. Akrep sokması, akreplerdeki zehir nedeniyle başlı başına sorun oluştururken, bazı alerjik reaksiyonları da tetikleyebilmektedir.

Akrep sokması nasıl anlaşılır, belirtileri nelerdir?

Şiddetli ağrı,
Yanma,
Acı duyulan yerde uyuşma, karıncalanma ve şişme,
Kas seğirmesi,
Olağandışı baş, boyun ve göz hareketleri,

Ağızda köpüklenme,
Çift görme,
Nöbet,
Terleme,
Kusma,
Yüksek veya düşük kan basıncı (her ikisi de olabilir),

Taşikardi ya da düzensiz kalp atışı,
Huzursuzluk, sinirlilik, çocuklarda ağlama,
Nefes darlığı,
İstemsiz idrar atımı,
Koma.

Akrep soması sonrası yapılmaması gerekenler:

Akrep sokmalarında zaman kaybetmeden tıbbi destek almak üzere ambulans çağrılmalı ve hastaneye gidilmelidir.

Akrebin soktuğu fark edildiğinde yapılması gereken ilk müdahale, sokulan yerin sabunla ve suyla yıkanması olmalıdır. Daha sonra yaranın üzerine buz konulmalıdır.

Yarayı kesmek, kanatmak,
Isırılan bölgeyle oynamak (yara hareketsiz bırakılmalıdır),
Yaraya amonyak sürmek,
Turnike yapmak.

Akrep sokması durumunda istemsiz kas hareketleri olabilir. Bu yüzden bir yakınınızdan sizi hastaneye götürmesi için yardım istemelisiniz. Hastaneye araba ile gidilmesi durumunda akrep tarafından sokulan kişi arabayı kesinlikle kullanmamalıdır.

Akrep sokmasında ağrı şiddetli olur. Gerekli tıbbi müdahale yapılana kadar ağrıyı dindirmek için reçetesiz satılan ağrı kesici ilaçlardan kullanılabilir. Asetaminofen ve ibuprofen içeren ilaçlarla Aspirin alınması uygundur. İçeriğinde opiat bulunan ağrı kesicilerin kullanılmaması gereklidir.

Akrep sokması tedavisi

Bazı akrep sokması durumlarında belirtiler şiddetli olsa da yapılan ilk müdahaleler ve kullanılan ilaçlar yeterli olabilmektedir. Ciddi vakalarda akrep serumları uygulanabilir. Fakat bu serumların yan etkileri ağırdır (aniden başlayan ve hayat kaybına bile sebebiyet veren alerjik reaksiyon olan anafilaksi ve serum hastalığı gibi). Bu yüzden kişi gerçekten ciddi tehlike ile karşı karşıya ise ve alerjik rahatsızlıkları yoksa, akrep serumlarının uygulanması tercih edilir. Akrep serumları, daha önce akrep sokması yaşamış ve serum almış kişiye verilmez. Ayrıca son 5 yıl içinde tetanoz aşısı olmayanların da mutlaka aşıyı yaptırmaları önerilmektedir.

Mümkünse akrebi yakalayın 

Hastaneye sizi sokan akreple birlikte giderseniz ne tür bir müdahale yapılacağına daha doğru bir şekilde karar verilmesini sağlayabilirsiniz. Cam bir kavanozu hızlı bir şekilde akrebin üzerine geçirebilirsiniz. Akrebin içinde bulunduğu kavanozu çok hafif bir şekilde yerinden kaldırarak altına kâğıt ya da karton geçirebilir, ters çevirdiğiniz kavanozun ağzını kapağıyla sıkıca kapatabilirsiniz. Bu işlemi yapması için yakınlarınızdan da yardım isteyebilirsiniz.

Ulusal Zehir Danışma Merkezi’ni arayın

İlk belirtiler hafif olabilir ve durumun ciddiyeti anlaşılmayabilir. Türkiye’nin her yerinden 7/24 hizmet veren Ulusal Zehir Danışma Merkezi’ni arayarak durumun ciddiyeti hakkında bilgi alabilirsiniz. Aramanız gereken telefon numarası ise: 114.

Telefonda yaşınıza, ağırlığınıza ve tasvir ettiğiniz yaranın durumuna göre risk belirlenir ve yapmanız gerekenlerle ilgili bilgilendirilirsiniz. Eğer sizi sokan akrebi gördüyseniz, akrebin görünüşünü de tarif ederek daha sağlıklı bir değerlendirme yapılmasını sağlayabilirsiniz. Akrebi yakalayamıyorsanız fotoğrafını da çekebilirsiniz.

Paylaşın

Akraba Evliliği Nedir, Sonuçları Nelerdir?

Akraba evliliği, yakın akrabalık ilişkisi bulunan yahut akraba evliliği katsayısı (coefficient of inbreeding) 1/64 veya daha düşük olan kişiler arasındaki birlikteliktir.

Daha sade bir deyişle, akraba evliliği, eşler arasında kan bağı bulunması yani aynı atadan gelme durumudur.

Akraba evliliği yapacak çiftlerin, evlilik öncesi veya gebelik öncesinde genetik danışma almalarının büyük önem taşıdığına dikkat çekiliyor.

Genetik danışmanlıkta ise önemsenmesi gereken üç önemli konu vardır:

Çiftler arasındaki akrabalığın doğru olarak saptanması ve soyağacının çıkarılması,
Ailede kalıtsal nedenli bir hastalık riskinin böyle bir evlilikte nasıl etkileneceği,
Zararlı bir genin, çiftin her ikisi tarafından çocuğa aktarılma riski ne kadar yüksektir ki buna bağlı çocuk hasta olsun

Akraba evliliği sonucu ortaya çıkabilecek hastalıkların hepsinin çocuk doğmadan önce anne karnındayken taranması teknik olarak dünyanın hiçbir yerinde mümkün değil. Ancak ailede tanısı bilinen bir hastalık varsa veya çiftin hasta çocukları varsa anne karnındaki bebek bu hastalık açısından incelenebiliyor.

Dünya genelinde yapılan analizlerde de akraba evliliği yüzde 10-20 arasında gösterilmekte ve kıtalar arasında çok büyük farklılıklar gözlenmektedir. Türkiye’de ise evliliklerin yüzde 20´sini akraba evliliği oluşturmaktadır.

Akraba evliliği yapmış olan çiftlere Türkiye de sık görülen Akdeniz anemisi için taşıyıcılık testi yaptırmalarını, gebelik varsa ultrasonografik inceleme ile takibi öneriliyor. Çocuk doğduktan sonra ise gelişimsel olarak takibini, çocuk sayısını sınırlı tutmalarını ve ikinci çocuk için en az 3-4 yıl beklemeleri tavsiye ediliyor.

Eş seçiminin, tamamen serbest olduğu ve kişilerin kendi eğilimlerine bırakıldığı toplumlarda, insanların çok azının akrabaları ile evlendikleri sonucu çıkarılmıştır.

Paylaşın

Adrenalin (Epinefrin) Nedir?

Bazı kaynaklarda ismi Epinefrin olarak da geçen Adrenalin, vücutta böbreküstü bezlerinden beyinde ise beyin sapı civarında bazı nöronlardan salgılanan bir tür hormondur.

Bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

Vücutta doğal olarak üretilirken dışarıdan ilaç olarak da verilebilir.

Adrenalin hormonunun tıp alanında tedavi amaçlı uygulandığı alanlar:

Bazı sebeplerden dolayı durmuş olan kalbe, adrenalin tedavisi uygulanmaktadır. İlk önce göğüs duvarından uzun bir iğne yardımıyla kalp karıncığı denilen boşluğa girilir ve buraya adrenalin zerk edilir. Bu yöntem sayesinde duran bir kalp yeniden çalıştırılabilir.

Adrenalin hormonu ameliyatlar sırasında da kullanılır. Ameliyat sırasında, operasyon yapılan bölgede yer alan damarlara adrenalin damlatılır ve damarların büzülmesi sağlanır. Aynı zamanda bu işlem kan kaybının azalmasına da neden olmaktadır.

Bu hormon, bölgesel anestezik bazlı maddelere belli bir oranda katılır ve böylece uyuşma daha fazla devam eder.

Adrenalin hormonu tehlike, korku, öfke ve heyecan durumlarında beynin emirleri doğrultusunda salgılanarak vücudu alarma geçirir. Böylece bu durumlarda yaşamsal organlara kan taşıma işlemi daha rahat gerçekleşir ve ekstra güç sağlanmış olur.

Paylaşın

Adipoz Doku (Adipose Tissue) Nedir?

Adipoz Doku ya da Yağ Dokusu; yağ hücrelerinin – adipositlerin sayıca daha yoğun oldukları özel bir bağ dokusudur. Erkeklerde yağ dokusu toplam vücut ağırlığının %15-20’sini, normal ağırlıktaki kadınlarda ise vücut ağırlığının %20-25’ini temsil eder.

Yağ dokusunda adipositler yağı trigliserit şeklinde depolamaktadır ve yağ dokusu içerisinde tek başlarına, küçük veya büyük öbekler halinde bağ dokusu içinde bulunurlar.

Yağ hücreleri arasında vücudun anatomik bölgelerine göre değişen kısmen sıkı kısmen gevşek bir bağ dokusu bulunmaktadır. Bu bağ dokusunu fibroblast hücreleri, fibröz bağlar, kan ve lenfatik damar ve sinirlerden oluşturmaktadır.

Vücudumuzda farklı yerleşim, yapı, renk ve patolojik nitelik gösteren, iki tip yağ dokusu bulunmaktadır.

Sarı – Beyaz Yağ Dokusu: Hücre içerisinde tek boşluğu olan – üniloküler hücrelerden yapılı yağ dokusu.
Kahverengi Yağ Dokusu: Hücre içerisinde çok sayıda boşluğu olan- multiloküler hücrelerden yapılı yağ dokusu.

Yağ Dokunun Önemli Görevleri:

Yağ dokusu vücudun en büyük enerji (trigliseritler halinde) deposudur. Vücut yağ oranı olan ortalama %15-25 kısmı açlık durumunda vücudun 40 günlük enerjisini karşılayabilir.
Organların, vücut parçalarının birbirlerine karşı kayganlığını sağlamak.
Vücudu ve organları mekanik dış etkilere karşı korumak.

Deri altı yağ dokusu tabakaları estetik olarak yüz ve vücut yüzeylerinin şekillenmesine yardım eder.
Ayak taban ve avuç içleri başta olmak üzere belli anatomik alanlarda yağ dokusu dış etkenlere karşı yumuşak, koruyucu tabakalar halinde yerleşmişlerdir.
Yağda eriyen vitaminlerin depolanması.
Yağ zayıf bir ısı iletkeni olduğu için, vücudun ısı yalıtımına katkısı vardır.

Yağ dokusu diğer dokular arasındaki boşlukları doldurur ve bazı organların anatomik yerlerinde kalmalarını sağlar.
Yağ dokusu üzerinde norepinefrin, büyüme hormonu, glikokortikoidler, prolaktin, kortikotropin, insülin ve tiroit hormonlarının da etkin rol oynar.

Yağ doku son yıllarda önemli bir endokrin organ olarak da kabul edilmektedir. Yağ dokusunun uzaktaki organları etkileyen, kanla taşındığı tahmin edilen çeşitli tip molekülleri salgıladığı görülmüştür. Bunlara “Apokin” denilmektedir. Bunlar vücuda hem yaralı hemde zararlı olabilirler. Örneğin leptin vücut yağ dokusunu azaltırken vücut savunma sistemini zayıflatabilmektedir.

Paylaşın

Açlık Hipoglisemisi Nedir?

Kan şekeri düşüklüğü olarak da adlandırılan hipoglisemi, vücudun ana enerji kaynaklarından biri olan glikozun referans aralık olan 70 mg/dl’nin altında olması durumu olarak kabul edilir. 

Açlık hipoglisemisi ise altı saat veya daha uzun süreli açlığı bağlı kan şekerinin 60 mg/dl veya daha az olması durumudur. Normalde seyrek olarak görülür.

Kan şekerinin 60 mg/dl veya daha az olması. Pankreasın beta hücrelerindeki tümörler, diğer endokrin bez tümörleri, hipotroidizm, karaciğer yetmezliği bazı ilaçların toksik dozda alınması durumlarında ortaya çıkar.

Paylaşın