Elazığ: Hacı Hulusi Efendi Türbesi

Hacı Hulusi Efendi Türbesi; Elazığ’ın Harput Mahallesi, Meteris Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Hacı Hulusi Efendi 1895 yılında doğmuştur. Harputlu olup 1.Dünya Savaşında Kafkas ve Çanakkale Cephesine katılmıştır. 1950 yılında albaylıktan emekli olmuştur. Esas adı Hulusi Yahyagil olan Hacı Hulusi Efendi, Bediuzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin ilk talebelerindendir.

Hacı Hulusi Efendi 1986 yılında Elazığ’da vefat etmiştir.Harputlu ünlü alimlerden Hacı Hulusi Efendi’nin kabristanı, Harput’un Meteris Mezarlığı’nda İmam Efendi Türbesi’nin yakınında bulunmaktadır.

Aile mezarlığı olan bu parselin etrafı demir parmaklıklarla çevrilidir. Sanduka biçimindeki kabrin baş tarafında, şahide taşında “Emekli Albay Es Seyyid İbrahim Hulusi Yahyagil Ruhuna El Fatiha” yazısı bulunmaktadır.

Paylaşın

Elazığ: Arap Baba Mescidi ve Türbesi

Arap Baba Mescidi ve Türbesi; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Yakut Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Arap Baba mescidi ve alt katında bulunan türbe Selçuklu devrine aittir. Mescit ve türbe kayalıklar üzerine inşa edilmiştir. Üstü kubbeli olan mescidin minaresi kısmen yıkılmıştır. Türbe içerisinde bulunan naaş, Selçuklu türbelerinde olduğu gibi, türbenin alt katında bulunmaktadır.

Bu türbedeki zat halk arasında Arap Baba’ ismiyle bilinmektedir. Arap Baba hakkında elde kesin bir bilgi bulunmamakla beraber türbe, Selçuklu Hükümdarı Keyhüsrev döneminde 1279 yılında yaptırılmıştır.

Kitabesinde, banisi olarak Şaban’ın torunu ve Arap Şah’ın oğlu Yusuf geçmektedir. Türbede bulunan ceset, üzeri yeşil kumaşla örtülü bir camekân içerisinde muhafaza edilmektedir. Türbe yerli ve yabancı turistler tarafından ilgiyle gezilmektedir. Arap Baba hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır.

Paylaşın

Elazığ: Mansur Baba Türbesi

Mansur Baba Türbesi; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi, Nizamettin Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

16 YY.’a ait bir vakfiyesi mevcut olup bu tarihlerde yıllık geliri 8980 akçedir.” Rivayete göre Şahende isimli bir kadının gördüğü rüya üzerine Harput’un manevi büyüklerinden Beyzade efendinin huzurunda yapılan kazıda büyük bir lahit meydana çıkmış ve içinde bir erkek, bir kadın ve iki de çocuk mezarının bulunduğu görülmüştür.”

Erkeğin mezarı açıldığında çürümemiş bir cesetle karşılaşılmış ve durum telgrafla Meşihat’a (Şeyhülislamlık) bildirilmiş ve gelen cevap üzerine bir türbe yaptırılmış ve “mezar taşına atfen” türbeye Mansur Baba adı verilmiştir.

Kimi kaynaklara göre türbedeki mezarların Artuklu hanedanına ait olabileceği ifade edilmektedir. Yeniden onarılan ve ziyarete açılan Mansur Baba türbesi sekizgen planlı olup iç kısmı orijinal şeklini muhafaza etmektedir. Üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır. İki katı anıtsal bir yapıdır.

Paylaşın

Elazığ: İzzet Paşa Camii

İzzet Paşa Camii; Elazığ’ın Merkez İlçesi, İzzetpaşa Mahallesi, İzzetpaşa Caddesi üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

İzzet Paşa Camisi il merkezinde tarihi eski hükümet konağının karşısındadır.1866 yılında zamanın valisi Hacı Ahmet İzzet Paşa tarafından cami yeri satın alınarak yaptırılmıştır.1966 yılın kurulan dernek marifetiyle, çökmek üzere olan bu ibadethane Mayıs 1967’de yıktırılarak bugünkü İzzet Paşa Camisi yapılmıştır.

1972 yılında Derneğin gayretiyle ve Elazığ halkının yardımları ile cami bitirilerek ibadete açılmıştır. Cami 44×28.5 m. ebadında olup, 8×28.5 m arka, 4X27.15 m iki yan revakları vardır.

Osmanlı mimari tarzında, çift minareli ve çift şerefelidir. Türkiye’de ilk asansörlü minareye sahip cami ünvanını almıştır. 20 m çapında ana kubbesi, 25 adet de küçük kubbesi vardır. Minare yüksekliği toprak seviyesinden itibaren 55 metredir.

Dış duvarları körpe yontma taşıyla kaplıdır. Cami sahanlığında doğu-batı istikametinde kendi minaresine uygun, 40 ton su kapasiteli şadırvan ve idare binası yer alırken, zeminde 115 adet dükkan, kütüphane ve bir polis noktası bulunmaktadır.

Paylaşın

Elazığ: Buzluk Mağarası

Buzluk Mağarası; Elazığ’ın Harput Mahallesi, Obuz Mevkii’nde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Buzluk Mağarası, buzluk taşı denilen kayalıkların arasında derinliği 150-200 metre olarak tahmin edilen bir doğa harikasıdır. Mağaranın jeomorfolojik özelliği ve şekli ile burada gerçekleşen klimatolojik şartlardan dolayı sıcak yaz aylarında mağarada doğal olarak buz oluşmaktadır. Kış aylarında ise buz teşekkül edememektedir. Bu nedenle, yer altı hava akımı sonucunda mağara kışları sıcak, yazları ise soğuktur. Dünyada bu çeşit mağaraların sayısı çok azdır.

Buzluk Mağarası’nın üzerinde yer alan çöküntü dolini, doğu-batı yönünde 110 metre boyunda ve 50 metre genişliğinde elips şeklindedir. Dolin aynı zamanda buraya düşen yağışların toplandığı, mağaranın en önemli su deposu vazifesini görmektedir. Buzluk Mağarası’nın girişinde bir eyvan kısmı vardır. Sonraki bölümde buz tabakalarının oluştuğu birinci kısma inilmektedir.

Eski dönemlerde yöre insanları haziran, temmuz ve ağustos aylarında bu mağaradan çıkardıkları buzları hayvan sırtlarında Harput’a getirip satıyor ve para kazanıyorlardı.

Yaz aylarına burası öncelikle yerli turistlerin akınına uğramaktadır. Buzluk kayalıklarından kuzeye bakıldığı zaman Keban Baraj Gölü’nün masmavi güzelliği Pertek İİçesi’nin yeşilliği ile bütünleşerek izleyenlere eşsiz bir doğal tablo sunmaktadır. 1990 yılında doğal yapısı korunarak iniş basamakları ve aydınlatması yapılan mağaranın turistler tarafından daha kolay ziyaret edilmesine olanak sağlanmıştır.

Paylaşın

Elazığ: Hazar Gölü

Hazar Gölü; Elazığ’ın güneydoğusunda ve il merkezine 26 kilometre uzaklıktaki tektonik bir göldür. Elazığ – Diyarbakır karayolu güzergahında olup, Hazarbaba ve Mastar dağları arasındadır.

Denizden 1250 metre yükseklikteki gölün uzunluğu yaklaşık 22 kilometre olup en geniş yeri ise 5-6 kilometredir. Yüzölçümü 86 kilometreyi bulan gölün derinliği 200-250 metre arasında değişmektedir.

Hazar Gölü’nden turistik ve ekonomik olarak yararlanılmaktadır. Çevresindeki kamu kurum ve kuruluşlarına ait kampları, tatil siteleri, ikinci konutlarıyla tam bir tatil merkezi görünümünde olan Hazar Gölü, tertemiz berrak suyu, halka açık mavi bayraklı plâjlarıyla Elazığ’ın tatil ve dinlenme merkezi konumundadır. Gölün içerisinde olan Batık Kent birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiş önemli yerlerden biridir.

Hazar Gölü’nde uluslarası spor şenlikleri, uluslararası Hazar şiir akşamları gibi etkinlikler de gerçekleştirilmektedir. Adeta cennetten bir köşe olan Hazar Gölü, bütün bu özellikleri dikkate alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Dış İlişkiler ve AB Koordinasyon Daire Başkanlığı’nca yapılan çalışmalar neticesinde Avrupalı Seçkin Destinasyonlar arasında gösterilmiştir.

Paylaşın

Elazığ: Harput Kalesi

Harput Kalesi; Elazığ’ın Merkez İlçesi, Harput Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Kaleye, şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Tarihsel kaynaklara göre Harput Kalesi, MÖ 8’inci yüzyılda Urartu Krallığı tarafından kurulmuştur. MÖ 6’ncı yüzyıldan itibaren Persler’in hâkimiyeti altına girmiştir. MÖ 1’inci yüzyıl ile MS 11.’inci yüzyıl arasında Part, Roma, Sasani, Bizans ve Abbasiler arasında büyük mücadelelere sahne olmuş, 11. yüzyılın sonuna kadar Bizans hâkimiyeti altında devam etmiştir.

Bu süre zarfında Ziata Castellum ve Kharpete, Arapça’da Hısn-ı Ziyad adıyla anılan kale, 1085 yılında Çubukoğulları, 1112 yılında Artukoğulları, 1234 yılında Selçuklular’ın egemenliği altında kalmıştır. Kale, Çubuk Bey’in, Artuklu Beyi Belek Gazi’nin ve Selçuklu Beyi Alaeddin Keykubad’ın hükümet merkezi olmuş, 1366 yılında Dulkadiroğulları ve Akkoyunlu devletleri arasında sık sık el değiştirmiştir.

Kale, 1465 yılında Akkoyunlu Hükümdarı Hasan Bahadır Han (Uzun Hasan) tarafından ele geçirilerek Akkoyunlu idaresine alınmıştır. Harput Bölgesi ve Kalesi, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresine geçmiştir.

Harput Kalesi hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre kalenin yapımı sırasında yaşanan su kıtlığı nedeniyle, zamanın hükümdarının emriyle harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanıldığı, bu yüzden de kaleye “Süt Kalesi” dendiği söylenmektedir.

İç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelen Harput Kalesi’nin özgün bir yapı olarak günümüze kadar korunabilmesinde Artuklu Dönemi’nde yapılan onarımların katkısı büyüktür. Kale daha sonra Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı Dönemi’nde de onarımlar görmüştür.

Kalesinin dış surları tamamen yıkılmıştır. Yalçın kayalar üzerinde inşa edilen ve kuşatılması oldukça zor olan kale, içerisinde hastane, tahıl ambarı, darphane, su sarnıcı, cephanelik, cami ve çok sayıda sivil yapının bulunduğu büyük bir mahalledir.

Paylaşın

Elazığ: Hazar Gölü Tabiat Parkı

Hazar Gölü Tabiat Parkı; Elazığ’ın Sivrice İlçesi sınırları içerisinde yer alır. Hazar Gölü Tabiat Parkı’nın en önemli kaynak değeri Hazar Gölü’dür.

Hazar Gölü, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin kendine has plajları olan su sporları ile balık avcılığı da yapılan ve günün her saatinde değişik görünüm kazanarak mavinin ve yeşilin her tonunu gösterir. Suyu berrak, sodalı ve tuzsuzdur.

Çevresinde 25’e yakın kamu kurum ve kuruluşuna ait eğitim ve dinlenme tesisleri ile Turizm Bakanlığı’ndan belgeli otel, motel, lokanta, günübirlik piknik alanı, ayrıca özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri de bulunmaktadır.

Son zamanlarda çevresinde çok sayıda ikinci konutlar ve yazlıklar ile tatil sitelerinin yapıldığı göl, çevre iller halkının da faydalandığı tatil merkezi konumundadır.

Hazar gölünün sunduğu rekreasyon imkanları yöre halkı için büyük önem arz etmektedir. Bunlar başlıca; göl, kıyılardaki irili ufaklı koylar  ve doğa güzellikleri olarak sayılabilir.

Tüm Hazar Göl ve çevresi doğal sit alanıdır. Sit alanı dağlara kadar 1,2,3 derecelerde devam etmek­tedir. Göl içerisinde yer alan batık şehir ise arkeolojik sit alanı niteliğindedir

Paylaşın

Fırat’ın Efsanesi ‘Karanlık Kanyon’

Erzincan, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Karasu Irmağı, Erzincan – Elazığ arasında yüksekliği 3000 metreyi aşan Munzur dağlarını kuzey-güney yönünde yarmak suretiyle boğaz vadiler oluşturmuştur.

Bunlardan biri de Kemaliye boğazıdır. Kuzeyde Bağıştaş köyünden (İliç) başlayıp, güneyde Dutluca köyünde (Kemaliye) son bulan boğazın Bağıştaş – Kemaliye arasındaki kısmı, Karanlık kanyon olarak adlandırılır.

Karanlık Kanyon, benzerlerini ABD‘de Grand Canyon‘da ve Avrupa’da Alpler‘de görebileceğiniz bir doğa harikasıdır.

Karanlık Kanyon, Karasu Vadi tabanına son derece dik bir biçimde inen ve yüksekliği yer yer 400 ile 500 metreye yaklaşan birbirine paralel iki yakanın yaklaşık 9 kilometre boyunca karşılıklı olarak ilerlediği muhteşem bir kapalı eko-sistemdir.

Erzincan Kısa Tarihi

Erzincan, Fırat’ın kollarından Karasu, doğu batı doğrultusunda uzanan demiryolu ile Sivas-Erzurum ve Trabzon-Sivas karayollarının birleştiği noktadadır.

Şehir İstanbul’un 1100 km, Ankara’nın 690 km doğusunda, Yukarı Fırat havzasının içinde 1200 m yüksekliğindeki bir ovanın ortasındadır. Ovanın boyutları, doğu-batı yönünde 30 km, kuzey-güney yönünde 10-15 km’dir.

Erzincan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden, Mengücek Beyliği ve Selçuklu döneminde ve ondan sonra gelen yüzyıllar içerisinde de Anadolu’nun ileri gelen ticari ve kültür merkezlerinden biriydi. O dönemler içerisinde ekonomisinin temelini oluşturan faaliyetler açısından çağdaşı olan kentlerin pek çoğundan hayli ileri idi.

12. yüzyılda Gezgin Marco Polo, kentte dokumacılığın gelişmiş olduğunu, 14. yüzyılda İbni Batuta da kentte dokumacılığın ve bakır eşya yapımının ileri düzeyde olduğunu yazarlar. Dokumacılık, boya yapımının gelişmesini de sağlamıştı. 1561-1518 yıllarında düzenlenen tahrir defterlerinde kentin yıllık geliri 224.753 akçe idi. Bu gelir, çeşitli vergi ve resimlerden oluşmaktaydı.

Evliya Çelebi’ye göre, 17. yüzyıl ortalarında Erzincan’ın ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi içinde; 200 ev ile 1 cami vardı. Kale dışında ise 1800 ev, 7 cami, 60’tan çok mescit ile içinde 500’den fazla dükkanın bulunduğu bir çarşı ve bedesten, bütün şehirde ise 48 mahalle ve 40 okul bulunmaktaydı.

Evliya Çelebi’nin Erzincan’da 500 dükkanın varlığından söz etmesi, 17. yüzyıl ortalarında ticaret ve el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir. İlin ticaret yolları üzerinde bulunması da bu kanıtı doğrulamaktadır. Aynı yıllarda Erzincan vilayeti dahilindeki padişah hasları 146.000 akçe tutuyordu. 1566 yılında şehrin geliri 234.000 akçeye ulaşmıştır.

Erzincan, tarihi boyunca tarım ve hayvancılık ürünlerinin yanısıra yeraltı kaynaklarına, özellikle zengin maden işletmelerine yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bakır, kurşun, mermer ve taş ocakları bilinen en eski çağlardan beri işletilmekteydi.

Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldan itibaren duraklama ve gerileme sürecine girmesi, özellikle de 19. yüzyıl boyunca sanayileşmiş Batı Avrupa ve Rus emperyalizminin Osmanlı yönetimi üzerindeki askeri, mali ve siyasi baskıları İmparatorluğun her bölgesini, özellikle Doğu Anadolu’yu ekonomik yönden geri bıraktı.

Osmanlı döneminde doğu sınırından içeride bulunması nedeniyle Erzincan şehri, 19. yüzyıla kadar ordular için sadece bir konak yeri oldu, daha sonraki Rus istilaları karşısında askeri bakımdan önem kazandı ve bu sıralarda Erzurum Kalesi’nin koruyup kapattığı bir hareket noktası özelliğini aldı.

19. yüzyıl sonunda Erzincan’da 210 cami ve mescit, 35 medrese, 2 rüştiye, 9 ilkokul, 18 han, 1550 dükkan, 3 gazino, 35 kahvehane, 8 hamam, 14 fırın, 145 çeşme, 15 tabaklane, 12 bezirhane, 11 boyahane, 1 silah ambarı, 1 askeri tabakhane, 1 aba yapımevi bulunmaktaydı. Yukarıda saydığımız iki rüşdiye mektebinden biri 1865, diğeri 1883, idadi mektebi ise 1908 yılında öğretime açılmıştır.

19. yüzyılın son yıllarında Erzincan şehrinin nüfusu 23 bin iken, 1883 yılında göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ve IV. Ordu Müşriklik Merkezi’nin buraya taşınması sonucu şehrin nüfusu kısa sürede artmıştır.

Erzincan Adının Kaynağı

Erzincan’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır. Erzincan adının Eriza’dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklular tarafından Erzingan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan olarak anılmıştır.

Erzincan adı bir söylenceye göre, eski çağlardaki “Azzi” bölgelerinden dolayı Aziriz olarak bilinmekteydi. Selçuklular, Aziriz adını çok beğenmiş ve buna “Rahmet yağarsa can Aziriz can” rahmet yağmazsa “Yan Aziriz yan” biçiminde bir tekerleme uydurulmuş, bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan da bu sözcükten türemiştir.

Paylaşın

Doğa Harikası ‘Hazar Baba Dağı Kayak Merkezi’

Elazığ, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Adeta bir seyir tepesi konumundaki Hazar Baba Dağı Kayak Merkezi, Elazığ’a bağlı Sivrice ilçe merkezine 6 km mesafededir.

2347 metre yüksekliğinde olan Hazar Baba Dağı’nda 1999 yılında açılan Hazar Baba Kayak Merkezi, ülkemizde son yıllarda gelişmekte olan kış turizmine katkıda bulunacak, yöre ve bölge insanlarının da faydalanacağı bir merkezdir.

Hazar Baba Kayak Merkezi’nde kayak evi ve kafeterya olmak üzere iki bina mevcuttur. Kayak evinden gelen günübirlikçilere kayak takımları sağlanmaktadır.

2000 yılında mevcut teleski tesisi büyütülerek 1700 m’ye çıkarılmış, kayak pisti geliştirilerek amatör ve profesyonel kayakçılara rahat bir şekilde kayma imkanı sağlamıştır.

Kayak yaparken aynı anda Hazar Gölü ve Keban Baraj Gölü’nün görüldüğü, adeta bir seyir tepesi konumundaki Hazar Baba Dağı Kayak Merkezi’nde hiçbir yerde görülmeyen güzellikler yaşanmaktadır.

Elazığ kısa tarihi

Elazığ, Dogu Anadolu da Tarihi Harput Kalesinin bulundugu tepenin eteginde kurulmus bir sehirdir. Deniz seviyesinden 1067 metre yükseklikte bulunan sehir hafif meyilli bir zemin üzerindedir. Elazığ ın yerlesim yeri olarak tarihi yeni olmakla beraber bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elazığ tarihini, Harput un tarihi ile birlikte ele almamız gerekir.

Mevcut tarihi kaynaklara göre Harput’un en eski sakinleri M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu’ya yerleşen Hurrilerdir. Yine tarihi kayıtlara göre Hurrilerden sonra bölgenin Hitit hakimiyeti altına girdiğini görmekteyiz. Çok uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden sonra M.Ö. 9. Asırdan itibaren Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular Harput’ta uzun süre hüküm sürmüştür.

Bugün bile tarihi heybetiyle ayakta duran Harput Kalesi Urartu devrinin izlerini taşımaktadır. Kale’de kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 9. Asırdan beri bu kalesiyle müstahkem mevkii olarak bilinen Harput, 4000 yıllık bir maziye sahiptir. Harput isminin ilk hecesi olan Har, taş (kaya) anlamına, son hecesi olan put (berd) ise kale anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçe’si ile Taş Kale anlamını taşımaktadır.

Harput’un tarihini derinliğine incelediğimizde, M.S. 1. asırdan 3. asra kadar, zaman zaman Romalıların siyasi ve askeri nüfuzunda kaldığını görmekteyiz. Ancak Romalıları Anadolu’dan çıkarmak için uzun ve çetin mücadeleler yapan Pontus Kralı Mithradates devrinde ve ondan sonraki zamanlarda bir takım eller değiştirdiği de bilinmektedir. Bununla beraber, Miladi 3. asırda, İmparator Dioclatianus zamanından itibaren Harput bölgesi tamamen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır.

Daha sonra Sasanilerle, Bizanslılar arasında devam eden harplerde daima ihtilaf hududu olarak görülen ve zaman zaman Sasanilerin, zaman zaman Bizanslıların hakimiyetine girerek el değiştiren Harput’ta Bizans hakimiyetinin ilk devresi 7. asrin ortalarına rastlar. Ancak Hz. Ömer zamanında Suriye ve Irak’ı ele geçiren Arapların 7. asrin ortalarına doğru Harput ve çevresini de zapt ettiklerini görüyoruz. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti, 10. asrin ortalarına kadar devam etmiştir. Romalılar devrinde olduğu gibi, Araplar devrinde de Harput’ta etkin bir ize rastlanmamıştır. Bölge, daha çok Bizans ve Arap siyasi ve askeri gücünün gövde gösterilerine sahne olmuştur.

Harput’un Bizanslıların hakimiyetine ikinci defa geçişi 10. asra rastlar. Bizanslıların İslam alemine karsı giriştikleri büyük seferlerin ilk hedefi daima Harput olmuştur. Nitekim, ilk taarruzda Bizanslılar Harput’u ele geçirmişler ve burada bir vilayet teşkilatı kurarak kaleleri tahkim etmişlerdir. Bizans tarihinde Harput, bugünkü söyleyişe çok yakın olarak “Harpote” diye geçmektedir. Aslında Harput bölgesi de “Mesopotamia” olarak adlandırılmaktadır. Harput’ta Bizans hakimiyeti aşağı yukarı 11. asrin sonuna kadar devam etmiştir.

Harput ve çevresi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt muharebesinden sonra kesin olmamakla beraber 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bu ise Selçuklular devrine rastlamaktadır. Harput’un ilk Türk hakimi Çubuk Bey’dir. Çubuk Bey, burada diğer Selçuk ümerası gibi Selçuklu Sultanına bağlı olmak şartıyla bir Hükümet kurmuştur. Kendisine oğlu Mehmet Bey, halef olduğu içindir ki, Harput tarihinde bu devire “Çubukoğulları Devri” denir. Çubukoğulları ve onlarla birlikte gelen Türkmenlerin Harput halkının ecdadını teşkil ettiğine şüphe kalmamıştır.

Harput’un Türkler tarafından alınmasına kadar sadece müstahkem bir kale hüviyetinde kalan bu yer, Türklerle beraber büyüyen bir şehir haline gelmiştir. Çubukogulları devrinden sonra Harput’ta “Artukoğulları Devri” baslar. 12. asrin ilk yıllarında başlayan bu devir, 1234 yılına kadar devam etmiştir. Artukoğullarının, Türkmenleriyle beraber Doğu Anadolu’ya gelip yerleşmelerinden sonradır ki bir kolda Harput’a gelmiştir. Bunlara bu sebeple “Harput Artukluları” denmektedir.

Artukoğulları devrinde; adı hala Harput ve Elazığ’da anılan Belek (Balak) Gazi’nin Harput’un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihi olduğu bilinmektedir. (1965 yılında Harput Turizm Derneği tarafından Belek Gazi’nin, at üstünde güzel bir heykeli yaptırılmıştır.) Onun en önemli hizmeti, Haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyubi ile mukayese edenler bile olmuştur. (Tarihçiler son araştırmalar ışığında Balak Gazi’nin asil isminin “Belek Gazi” olduğunu ifade etmektedirler.)

Balakgazi’den sonra 1185 yılına kadar Harput’ta yine Artukoğullarından gelen Prensler, hüküm sürmüşlerdir. Bunlardan Fahrettin Karaaslan’ında Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. Karaaslan 1148-1174 yılları arasında Harput’ta hüküm sürmüş ve burada bulunan Ulu Camiyi yaptırmıştır.

1234 yılında Harput’ta Artık Hanedanının hakimiyeti son bulur ve Harput Selçuklu Hanedanına ilhak olunur. Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı tarafından idare edilmiş ve bu devirde ” Arap Baba Camii “ve bitişiğindeki türbe hariç önemli bir eser bırakılmamıştır.

Anadolu Selçuklularının bölgedeki hakimiyeti sona erince, 14. asırda Harput’ta bir müddet İlhanlıların daha sonra da Dulkadiroğulları’nın hüküm sürdüklerini görüyoruz. Uzun sürmeyen Dulkadiroğluları devrinden sonra da Harput, 1465 de Uzun Hasan tarafından raptedilmiş ve 40 yil kadar Akkoyunlular’ın idaresinde kalmıştır. Akkoyunlular’dan sonra 1507 yılında Harput, Sah İsmail’in idaresine geçmiştir. 1516 yılında Çaldıran muharebesi’nden sonra Osmanlı ordusu tarafından fethedilmiştir.

Osmanlı İdaresine geçen Harput, başlangıçta Diyarbakır Eyaletine bağlı bir sancak halinde teşkilatlandırılmıştır. 1530 tarihli bir kayda göre Harput’ta o zaman 14 Müslüman, 4 ermeni mahallesi vardı. Kamus-ül-a’lam’a göre ise 19. Asrin sonlarında Harput’ta 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami, 10 medrese, 8 kütüphane ve kilise, 12 han ve 90 hamam bulunmakta idi.

Yukarıda tarihi devirlerinden kısaca bahsettiğimiz Harput, birbirine benzeyen sebeplerle tarihe karışan birçok eski Türk şehirleri gibi nihayet terkedilmiş ve yerini bugünkü Elazığ’a bırakmıştır. Bugünkü Elazığ, II. Mahmut zamanında, 1834 yılında sark vilayetlerinde ıslahata ve devlet otoritesini yeniden kurmaya memur edilen Reşit Mehmet Pasa zamanında halk arasında ” Mezra ” denilen şimdiki yerine kurulmaya başlanmıştır.

Ayni yıl içinde (1834) hastane, kışla ve cephane binaları yapılmış Vilayet Merkezi Harput’tan buraya nakledilmiştir. Bu nakilde Harput’un artık bir hudut şehri olmaktan çıkması, ana yollara sapa kalması, bilhassa kış mevsiminde ulaşım güçlüğü ve mezranın güzel bir şehir kurulmasına elverişli bulunmaması rol oynamıştır.

Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır vilayetine bağlı bir Sancak haline gelmiştir. 1875’de Müstakil Mutasarrıflık, 1879’da da tekrar vilayet olmuştur. Osmanlı devletinin son yıllarında Malatya ve Dersim Sancakları da buraya bağlanmış 1921’de bu iki sancakta Elazığ’dan ayrılmıştır.

Sultan Addulaziz’in tahta çıkısının 5. yılında Hacı Ahmet İzzet Pasa devrinde buraya tayin edilen Vali İsmail paşanın teklifi ile 1867 yılında “Mamurat ül -Aziz” adı verilmiştir. Fakat telaffuzu güç olduğundan halk arasında kısaca “EL AZİZ” olarak söylenegelmiştir. Atatürk’ün 1937 yılında şehire teşrifleri sırasında “Azık İli” anlamına gelen “ELAZIK” adı verilmiş, bu isim daha sonra “ELAZIĞ”a dönüşmüştür.

Paylaşın