Le Monde: Türkiye’de Muhalefet Tehlikeli Bir Şekilde Sağa Kaydı

14 Mayıs Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde, ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimi uluslararası basında geniş yer bulmaya devam ediyor.

Son olarak Fransa merkezli günlük gazete Le Monde’da, ‘muhalefetin tehlikeli bir şekilde sağa kaydığı’ yorumu yapıldı.

Gazetenin İstanbul temsilcisi Nicolas Bourcie ile Angèle Pierre’in kaleme aldığı analizde, Kılıçdaroğlu’nun daha önce de Suriyeli mültecilere ilişkin açıklama yaptığı hatırlatıldı. CHP Genel Merkezi’deki açıklamalarında Kılıçdaroğlu’nun kullandığı tonun, aşırı milliyetçilerin söylemlerine yaklaştığı değerlendirmesine yer verildi.

Analizde, şu ifadeler kullanıldı: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun HDP ile gayrı resmi işbirliğini kampanyasında kilit bir konu haline getirdi. Birçok analiste göre bu açıklamalar meyvesini verdi ve özellikle de milliyetçi seçmenlerin oylarına mal oldu.”

Kılıçdaroğlu ne demişti?

Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz perşembe günü CHP Genel Merkezi’nde açıklama yaptı. Suriyeli mültecilere ilişkin de konuşan Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:

“28 Mayıs’a giderken vatandaşlarımıza seslenmek isterim: Farkında mısınız? Bunlar kalırsa 10 milyondan fazla sığınmacı daha Türkiye’ye gelecek. Farkında mısınız? Bunlar kalırsa dolar 30 liraya dayanacak. Bir kuru ekmek 10 liraya çıktığında sefalet derinleşecek.

Bu kaçaklar, sığınmacılar potansiyel suç makinesine dönüşecek, yağmalar başlayacak. Farkında mısınız? Bunlar kalırsa şehirler sığınmacıların, mafya çetelerinin, uyuşturucu baronlarının kontrolüne geçecek. Farkında mısınız? Bunlar kalırsa kadın cinayetleri artarak devam edecek.

Genç kızlar sokaklara kendi başlarına çıkamayacaklar ve gezemeyecekler. Farkında mısınız? Bunlar kalırsa domuz bağıyla insanlarımızı öldüren, iktidara ortak olacak. Farkında mısınız?

Bunlar teröristlere taviz vererek ülkeyi yönetecek, her meşrepten teröristi memlekete ve meclise sokacaklar. Kimse kusura bakmasın, biz buna asla izin vermeyeceğiz. Vatanını seven hiç kimse buna izin vermeyecek. Nokta.”

Paylaşın

İş Dünyası Tıkanan Kredilerin Şokunu Yaşıyor!

TGSD Başkanı Ramazan Kaya, “Şu an kredi muslukları neredeyse tamamen kapandı. . Hatta kredi kartlarından nakit kullanılabiliyorduk, oranlar düşük olduğu için onu da kapattılar. Seçim sonrasına kadar önümüzdeki hafta da bu şekilde gidecek” dedi ve ekledi:

“Bu da faizlerin ciddi şekilde artacağını gösteriyor. Burada zaten daralan bir ekonomide para musluğunun tamamen kapandığı bir noktada kurumlar daha da zor duruma düşecek. Şu anda sanayicinin beklemekten başka yapacağı bir durum yok.”

İDMİB Başkanı Güven Karaca ise, “Dünyadaki resesyon, Avrupa’da ve Amerika’daki faizlerin arttırılması ve enflasyon, talebin düşmesinin arkasından, aynı zamanda da finansmana erişim zorlaştığı noktada ihracatı tamamıyla baltalayan noktaya geldi” ifadelerini kullandı.

Güven Karaca, açıklamasının devamında, Kesinlikle finansmana erişim, paraya erişimle ilgili Merkez Bankası’nın ve de para politikasını düzenleyen bütün kurumların pozisyon alması gerekiyor. Eximbank’ta da ihracatçı paraya ulaşmakta, finansmana erişmekte zorlanıyor” dedi.

İkinci tura kalan seçim, bankacılık sistemine peş peşe gelen regülasyonlar derken hem bankacılık sektörü hem iş dünyası yaşanan son durumu “piyasalar dondu kaldı” ifadesiyle tanımlıyor.

Dünya gazetesinde yer alan habere göre konut, taşıt ve ihtiyaç kredilerinde talepler ya askıya alınıyor ya da 2 hafta önceye göre neredeyse 2 katına yükselen maliyete razı geliniyor.

İş dünyası, “Bankalar finanse etmeyecekse kim edecek” yorumunu yapılıyor.

İş dünyasının öngördüğü olası senaryolar şöyle:

Nakit akışı bozulur, piyasada vadeler hızla düşer

6 ay vadede ödenmesi gereken borç 1 aya iner

İşletme sermayesi ihtiyacı artar, parası olan da elinde tutar

Sürdürülebilir büyüme, refah ve istihdamı düşürür.

Faizler yukarı gider, işletmeler için tehlikeli.

Finansman zorluğu ihracatı baltalar.

Firmaların mali yapısı bozulur, sanayici çarkı döndüremez.

Sanayicinin krediyle dönme . ihtiyacı var, piyasa kilitlenir.

Görüşler şöyle:

İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel: “Bırakın TL veya döviz kredi çekmeyi kendi dövizimize bile ulaşamıyoruz. Bankalar günlük 5 bin dolarlık sınır getirdiler. Kendi hesaplarımızdaki paramızı çekemiyoruz, ödemelerimizi yapamıyoruz, hem ithalat yaparken hem de ihracat yaparken elimiz kolumuz bağlanıyor. Biz de döviz ihtiyacımızı dışarıdan karşılamak zorunda kalıyoruz.

ASKON Başkanı Orhan Aydın: Müreffeh bir Türkiye’ye erişmek istiyorsak üreticinin önündeki finansmana erişim sorununu ortadan kaldırmalıyız. Üreten kesim finansa erişim sorunu yaşamamalı. Her kim ben üreteceğim ya da üretimimi artıracağım diyorsa özellikle desteklenmeli. Ne yazık ki, son dönemde piyasalarda finansa erişim noktasında, çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Bir an önce ekonomik olarak rahatlamak istiyorsak üreticinin önündeki finansa erişim zorlukları kaldırılmalı.

İTHİB Başkanı Ahmet Öksüz: Piyasada ciddi bir kısıtlama var. Firmalar ithalat ödemelerinde zorlanıyor. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Zaten bir süredir krediye erişim konusunda yaşanan sıkıntılar vardı. Herkes seçime kilitlenmişti. Gösterge faizine göre faizler arttı, onunla bile kullandırılmıyor. 2. turdan sonra bir düzelme, açılma olacaktır. Dövizle ilgili kısıtlama devam ediyor. Merkez Bankası kuru ile serbest piyasa kuru iyice açılmış durumda. Şu an yaşadığımız sürdürülebilir bir durum değil.

İDMİB Başkanı Güven Karaca: Dünyadaki resesyon, Avrupa’da ve Amerika’daki faizlerin arttırılması ve enflasyon, talebin düşmesinin arkasından, aynı zamanda da finansmana erişim zorlaştığı noktada ihracatı tamamıyla baltalayan noktaya geldi. Kesinlikle finansmana erişim, paraya erişimle ilgili Merkez Bankası’nın ve de para politikasını düzenleyen bütün kurumların pozisyon alması gerekiyor. Eximbank’ta da ihracatçı paraya ulaşmakta, finansmana erişmekte zorlanıyor.

TETSİAD/ Hasan Hüseyin Bayram: Şu an bankacılık kredi sistemi çalışmıyor Bankalar, EYT ile ilgili çok düşük rakamları bile veremiyor. Bankalar zannediyorum tatildeler. İthalatçının kurunu yüzde 20 pahalandırsınlar. ihracatçıyı cezalandırmaya mı çalışıyoruz?

TÜRMOB Başkanı Emre Kartaloğlu: Şu an döviz fiyatı ve talebi dolaylı yöntemlerle baskılanmaya çalışılıyor. Bu ise piyasada TL sıkışıklığına neden oluyor. Bu durgunluğa ve küçülmeye neden olacaktır. Bu nedenle seçim sonrası iktisat politikalarının piyasa beklentileri paralelinde şimdiden belirlenmesi ve bir an önce ilan edilmesi gerekiyor. Kredi konusunda sorun yaşayan şirketlerin ödemeleri aksadığında zincirleme bir sonuçla piyasa da dalgalanmalar olur

TGSD Başkanı Ramazan Kaya: Şu an kredi muslukları neredeyse tamamen kapandı. . Hatta kredi kartlarından nakit kullanılabiliyorduk, oranlar düşük olduğu için onu da kapattılar. Seçim sonrasına kadar önümüzdeki hafta da bu şekilde gidecek. Bu da faizlerin ciddi şekilde artacağını gösteriyor. Burada zaten daralan bir ekonomide para musluğunun tamamen kapandığı bir noktada kurumlar daha da zor duruma düşecek. Şu anda sanayicinin beklemekten başka yapacağı bir durum yok.

TOBB / Şeref Fayat: Piyasadaki sıkışıklık her geçen saat artıyor. Birinci tur sonrası süreçte seçim sonrası nasıl bir ekonomi politikası güdülecek ve maliyetimiz ne olacak diye bilmeyen finans kuruluşları mümkünse özellikle de TL tarafında kredi kullandırmamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla piyasadaki sıkışıklık her geçen saat artıyor. Seçimden sonra kim gelirse gelsin konvansiyonel ekonomi politikalarına dönülmek zorunda. Artık kimsenin taşıyacak gücü kalmadı.”

Paylaşın

Türkiye’den ABD’ye “Kıbrıs” Tepkisi

Dışişleri Bakanlığı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) donanmasına ait bir denizaltının ardından USS Arleigh Burke muhribinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde yer alan Limasol limanını ziyaret etmesine tepki gösterdi.

Haber Merkezi / Dışişleri Bakanlığı’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Denge bozucu adımlar çözümü engellemektedir” ifadelerine yer verildi. Açıklamada Türkiye’nin Kıbrıs’ta garantör devlet konumunda bulunduğu hatırlatılarak “her şart ve koşulda Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarının kararlılıkla savunmaya devam edileceği” vurgulandı.

Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin USS Arleigh Burke isimli muhribinin bir Güney Kıbrıs limanına demirlemesine ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı’nın, ABD’ye ait USS Arleigh Burke isimli muhribin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) limanlarından birine demirlemesi hakkında yaptığı açıklamayı güçlü bir şekilde destekliyoruz.

KKTC ile birlikte defaatle vurguladığımız üzere, ABD’nin bölgede Kıbrıs Türk tarafının hilafına attığı denge bozucu adımlar, bu ülkenin Ada’da uzun yıllar boyunca sürdürdüğü tarafsız konumunu zedelemekte ve Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün önünde engel oluşturmaktadır. ABD’yi bu politikalarını gözden geçirmeye davet ediyoruz.

Kıbrıs’ta garantör devlet konumunda bulunan Türkiye’nin her şart ve koşulda Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarını savunmayı kararlılıkla sürdüreceğini yeniden vurgulamak istiyoruz.

“ABD açıkça taraf tutuyor”

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC) Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili dün yaptığı açıklamada, Doğu Akdeniz’de görev yapan ABD 6. Filosuna bağlı USS Arleigh Burke’nin yanı sıra kısa süre önce de USS San Juan isimli saldırı denizaltısının aynı limana uğradığına işaret edildi.

Açıklamada, “Amerikan Donanmasına ait savaş gemilerinin kısa bir süre içinde iki kez adaya intikal ettirilmesi, ABD’nin Ada’daki dengeleri gözetmemesinin ve açıkça taraf tutmasının yeni bir örneğidir. ABD’nin olayın vahametini örtbas etmek için kullandığı sözde ‘ortaklık’ ve ‘planlı ziyaret’ gibi basitleştirilmiş gerekçeler de inandırıcılıktan uzaktır” ifadelerine yer verildi.

KKTC açıklamasında “ABD’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı silah satışı yasağını 2022 yılında tamamen kaldırdığı ve müteakip olarak askeri iş birliğini ileriye taşıyarak Rum tarafını ABD Savunma Bakanlığı bünyesindeki Ulusal Muhafızlar Bürosu Eyalet Ortaklığı Programına dahil ettiği” de hatırlatıldı.

Açıklamada, ABD’nin Rum yönetimine yönelik güçlenen askeri desteği karşısında “Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağlamak amacıyla atılması gereken tüm adımların, her zaman olduğu gibi Anavatan Türkiye ile birlikte atılmaya devam edileceği” vurgulandı.

Paylaşın

Türkiye’nin Kredi Risk Primi Son Yedi Ayın En Yüksek Seviyesinde

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması nedeniyle Türkiye’nin devlet borçlarını ödeyememesine karşı risk primi, son yedi ayın en yüksek seviyesine tırmandı. Türkiye’nin seçim öncesi kredi risk primi 480 baz puan civarındaydı.

Reuters haber ajansı, piyasaların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek seçim performansı sonrasındaki üçüncü işlem gününde de Türkiye’nin dolar cinsinden devlet tahvillerinin değer kaybını sürdürdüğünü, kredi risk priminin yükseldiğini bildirdi.

Dolar cinsinden tahviller, son altı ayın en düşük seviyesine gerilerken bir ülkenin aldığı kredileri geri ödeyememe riskini belirleyen kredi risk primi (CDS) son yedi ayın en yüksek seviyesine tırmandı.

Piyasalardaki satışlar, CHP’nin binlerce sandıkta tespit edilen usulsüzlükler nedeniyle itiraz başvurusunda bulunduğunu açıklaması ve Erdoğan’ın ikinci tur seçimden önce göçmenlere yönelik söylemini sertleştirmesi üzerine hızlandı.

Varlık yönetimi şirketi Ashmore’un araştırma grubu başkanı Gustavo Medeiros, ”Türkiye’nin kredi risk priminin 900 baz puan ya da üzerine çıktığını görebiliriz. Geçen yıl Temmuz’da bu seviyede işlem yapıyorduk. Eğer enflasyon ayarı sonrası liranın aynı seviyelerde değer kaybı yaşaması gerektiğini varsayarsak bir doların 30-31 liradan işlem görmesinden bahsedebiliriz. Bu kabaca yapılmış bir hesap, ama oldukça iyi bir tahmin” şeklinde konuştu.

Ekonomi verileri sağlayan Standard & Poors Global Market Intelligence, dün 682 baz puandan kapanan Türkiye’nin kredi risk priminin bugün 25 baz puan daha arttığını bildirdi. Türkiye’nin seçim öncesi kredi risk primi 480 baz puan civarındaydı.

Elektronik işlem platformu Tradeweb verilerine göre 2036 vadeli tahvilleri en büyük düşüşü bugün öğleden sonra saatlerinde 3 sentlik gerilemeyle yaşadı.

Daha uzun vadeli olan 2041 tahvilleriyse 70 sentin altından işlem görüyor. Bazı uzmanlara göre bu seviye, riskli alana giriyor.

Reuters’a göre Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili seçiminde beklenenden daha güçlü bir performans ortaya koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimlere de avantajlı konumda giriyor.

Bir ülkenin dış borçlanmasındaki en önemli göstergelerden biri olan CDS primi ne demek ve yükselmesi, düşmesi ne anlama geliyor?

Türkçe’de kredi risk primi veya kredi temerrüt takası olarak kullanılan CDS (Credit Default Swap) aslında bir çeşit sigortalama işlemi olarak tanımlanabilir.

Herhangi bir ülke hazinesine ya da şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı aldığınız sigorta poliçesine CDS deniyor ve genellikle over-the-counter (OTC) yani herhangi bir borsa düzenlemesine tabi olmayan tezgah üstü piyasalarda işlem görüyor.

CDS primi nasıl hesaplanıyor?

Ülkelerin dış borçlanmalarına karşı CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu banka üstlenmiş oluyor. Bu bankalar da söz konusu ülkenin geri ödeme yeteneğini, makroekonomik koşullarını inceleyerek bir risk oranı belirliyor.

Bu oran belirlenirken uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar önemli bir rol oynasa da bunun dışında da bir çok faktör göz önünde bulunduruluyor.

Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir orandan belirleniyor.

Türkiye’nin CDS oranı neden yükseliyor?

Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre ülke CDS priminin yükselmesine iç ve dış nedenler olmak üzere iki etken grubu yol açıyor. Koronavirüs salgını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve yükselen enerji fiyatları bu dış nedenlere örnek olarak verilebilir.

İç nedenler ise enflasyonun yükselmesi, dış borçların artması, kurların yükselmesi, sosyal çalkantılar ve afetler olarak sıralanabilir.

Dış nedenler konusunda yapılabilecek şeylerin sınırlı olmasına rağmen iç nedenleri yönetmenin mümkün olduğunu vurgulayan Eğilmez bu sayede dış nedenlerin de etkisinin azaltılabileceğini belirtiyor.

Türkiye’nin CDS primlerinin 2008 yılındaki küresel mali kriz sırasında yükseldikten sonra gerilediği görülüyor. Ülkenin makroekonomik dengelerinin bozulmaya başladığı 2018 yılından itibaren ise dalgalı bir seyirle de olsa yükseliş trendini sürdürdüğü görülüyor.

Paylaşın

Türkiye’deki Pasaport Fiyatları AB Ülkelerini Solladı

Türkiye’deki pasaport fiyatları Avrupa Birliği (AB) ülkelerini solladı. Türkiye’de 1 yıllık pasaport 1008 lira pasaport harcı ve 501 lira değerli kağıt bedeli ödemek gerekiyor.

10 yıllık pasaportlardaysa bu rakam 3 bin 295 lira pasaport harcı ve 501 lira değerli kağıt bedeli olarak belirlenmiş durumda.

Pasaport fiyatlarının en yüksek olduğu ülkeler belli oldu.

Sigorta firması William Russell’ın açıkladığı verilere göre vatandaşlarına en yüksek fiyattan pasaport veren ülke Avustralya olurken, Türkiye listede 10. sırada yer aldı.

230 dolarlık fiyatla listebaşı olan Avustralya’yı, 170 dolarla Meksika ve 140 dolarla İsviçre takip etti.

İtalya’nın 135 dolarla dördüncü, ABD’nin 130 dolarla beşinci olduğu listede, Yeni Zelanda 128 dolarla altıncı sırada yer aldı.

Pasaport için vatandaşlarından 127 dolar isteyen Şili yedinci, 125 dolar pasaport ücretinin olduğu Kanada sekizinci olurken, 115 dolara pasaport veren Japonya ve 110 dolara pasaport veren Türkiye de ilk 10’da kendine yer buldu.

Listenin ilk 10 sırasındaki ülkelerin tamamının kişi başına düşen milli geliri Türkiye’den yüksek.

Benzer şekilde listenin alt sıralarında bulunan ülkeler incelendiğinde de, Türkiye’den ucuza pasaport veren birçok ülkede de kişi başına düşen gelirin daha fazla olduğu görülüyor.

Listenin son 5 sırasında yer alan Çekya(27 dolar), Letonya(29 dolar), İspanya(33 dolar), Polonya (35 dolar) ve Slovakya(35 dolar) gibi ülkelerin tamamında da milli gelir Türkiye’ye kıyasla çok daha yüksek.

Pasaport için en az para ödenen Çekya’da milli gelir 26 bin dolar seviyesindeyken, Türkiye’de bu rakam 9 bin 100 dolar.

Benzer şekilde listenin 12. sırasında yer alan ve 105 dolara pasaport veren Birleşik Krallık’ta da milli gelir 46 bin 500 dolar seviyelerinde.

Listede Birleşik Krallık’la paylaşan ve Türkiye’den daha ucuza pasaport veren Yunanistan’da da kişi başına düşen gelir 20 bin dolar seviyesinin üzerinde.

Türkiye’de 1 yıllık pasaport 1008 lira pasaport harcı ve 501 lira değerli kağıt bedeli ödemek gerekiyor. 10 yıllık pasaportlardaysa bu rakam 3 bin 295 lira pasaport harcı ve 501 lira değerli kağıt bedeli olarak belirlenmiş durumda.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: Türkiye’de 2,5 Milyon Çocuğun Yardıma İhtiyacı Var

11 ilde büyük yıkıma ve 50 binden fazla can kaybına neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin üzerinden 100 gün geçerken, UNICEF’ten çocuklara ve ailelerine sürekli yardım sağlanması çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF, Türkiye’yi ve Suriye’yi vuran depremlerde, Türkiye’de 2,5 milyon, Suriye’de ise 3,7 milyon çocuğun kesintisiz yardıma ihtiyacı olduğunu açıkladı.

UNICEF Genel Direktörü Catherine Russell, “Depremlerin ardından her iki ülkedeki çocuklar, hayal dahi edilemeyecek bir kayıp ve üzüntü yaşadı. Depremler, halihazırda savunmasız durumdaki birçok ailenin yaşadığı bölgeleri vurdu. Çocuklar, ailelerini ve sevdiklerini kaybettiler. Evleri yıkılan, okulları ve yaşadıkları çevre zarar gören çocukların tüm yaşamları altüst oldu. Toparlanma yolu uzun ve aileler, sürekli desteğimize ihtiyaç duyuyorlar” dedi.

“Yoksulluk oranı artıyor”

Depremlerin etkilediği bölgelerin halihazırda, yoksulluk oranlarının yüksek olduğu yerler olduğuna dikkat çeken UNICEF, “Bölgedeki hanelerin yaklaşık yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşarken, ülke genelinde bu oran yüzde 32 civarındaydı. Nakit yardımlar ve eğitim hizmetleri de dahil olmak üzere yerel ve uluslararası düzeyde kesintisiz destek sağlanmadığı takdirde, bu rakamın yüzde 50’nin üzerine çıkma ihtimali bulunuyor” ifadelerine yer verdi.

Bu bölgedeki çocukların şiddet, zorla evlendirme, okulu bırakma veya zorla çalışma gibi risklerle de karşı karşıya olduğuna dikkat çeken UNICEF, deprem dolayısıyla Türkiye’de 350 binden fazla mülteci ve göçmen çocuk da dahil olmak üzere okula kayıtlı yaklaşık 4 milyon çocuğun eğitiminde kesintiler meydana geldiğini belirtti.

BM Çocuklara Yardım Fonu Suriye’de ise tahmini rakamlara göre 5 yaşın altındaki yaklaşık 51 bin çocuğun orta ve şiddetli derecede akut beslenme yetersizliği çektiğini belirterek, 76 bin hamile ve emziren kadının ise akut yetersiz beslenme tedavisine ihtiyacı olduğunu kaydetti.

Daha fazla maddi yardım çağrısı

UNICEF, Suriye’de depremden etkilenen yaklaşık 3 milyon çocuğun yardım ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, depreme yönelik Acil Müdahale Planını uygulamak için 172,7 milyon dolar yardım çağrısında bulundu.

Bugüne kadar, 78,1 milyon doların toplandığı, dolayısıyla beslenme, sağlık ve eğitim gibi önemli alanlarda halen ciddi bir fon yetersizliğinin söz konusu olduğu kaydedildi.

UNICEF daha önce Türkiye’de ise yardıma ihtiyaç duyan çocuklara gerekli hizmetleri sağlamak için 196 milyon dolarlık bir fon çağrısında bulunduğunu anımsatarak, “Şu an gerekli yardımlar için halen 85,4 milyon dolardan fazla fona ihtiyaç bulunmakta. Tüm alanlarda ihtiyaçlar olsa da, acil nakit yardım programı şu ana kadar en az finanse edilen alan olmaya devam ediyor” açıklaması yaptı.

Paylaşın

Bütçede Deprem Ve Seçim Açığı: Yeni Vergiler Yolda Mı?

Pandemi dönemi, ardından 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri ve 14 Mayıs seçim süreci nedeniyle tarihi büyüklüklere ulaşan bütçe açığında ortaya çıkan olumsuz tablonun seçim sürecinin tamamen sona ermesi beklenen 28 Mayıs tarihinden sonra, mal ve hizmetlerde yeni bir vergi dalgasına neden olması bekleniyor.

Dolayısıyla yeni vergilerin gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden değil; KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi dolaylı vergiler üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan “Aralık Ayı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu”nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar TL olarak gerçekleşirken, 754 milyar TL’lik KDV 2022 yılında toplanan vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturdu.

KDV’den sonra en büyük dolaylı vergi kalemi ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oldu. 2022 yılında gerçekleşen vergi gelirlerinin 420 milyar TL’sini ÖTV oluştururken, bu verginin yaklaşık yarısı alkol ve tütün ürünlerinden geldi. Böylelikle dolaylı vergiler içerisinde sadece KDV ve ÖTV 2022 yılında toplanan tüm vergilerin yarısını oluşturdu.

Türkiye’de merkezi hükümetin bütçe harcamaları önce pandemi dönemi, ardından 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri ve 14 Mayıs seçim süreci nedeniyle tarihi büyüklüklere ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın nisan ayına ilişkin bütçe sonuçlarına göre, bütçe açığı yılın ilk dört ayında 382,5 milyar TL ile rekor kırdı. 2022’nin ilk 4 ayındaki açık ise 19,3 milyar TL seviyesindeydi.

Bütçede deprem ve seçim açığı

Resmi verilere göre, yalnızca Nisan 2023 dönemindeki açık 132,5 milyar lira oldu. Bütçe giderlerinin bu büyüklüğe ulaşmasında hem deprem hem de hükümetin seçim vaatlerine yönelik harcamaları etkili oldu. Yalnızca nisanda ayında bütçeden yapılan harcamalar 400 milyar TL’yi geçerken, özellikle faiz dışı giderlerin yüzde 87,5 artması dikkat çekti.

Öte yandan nisanda bütçe gelirleri yıllık yüzde 63,3 artarak 268 milyar TL’ye çıktı. Bu yükselişte vergi gelirlerinin 2022 yılının ayın ayına göre yüzde 70,8 artması etkili oldu. Dahilde alınan Katma Değer Vergisi (KDV) gelirleri yıllık yüzde 148,7 ile en yüksek artışı sağladı. Bu dönemde Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gelirleri yüzde 78,6, ithalde alınan KDV yüzde 29,4 artış gösterdi.

Bütçe açığında ortaya çıkan olumsuz tablonun seçim sürecinin tamamen sona ermesi beklenen 28 Mayıs tarihinden sonra, mal ve hizmetlerde yeni bir vergi dalgasına neden olması bekleniyor. Dolayısıyla yeni vergilerin gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden değil; KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi gibi dolaylı vergiler üzerinden gerçekleşmesi öngörülüyor.

“Türkiye’de vergi sistemi yok”

Peki Türkiye’de hükümet bir yandan bütçe gelirlerini katbekat aşan harcamalar yaparken, diğer yandan vergi sistemi doğru işliyor mu?

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran’a konuşan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Üzeltürk, Türkiye’de bir vergi adaletinden bahsedilemeyeceğini söylüyor.

Prof. Üzeltürk, “Türkiye’de en ciddi sorun bir vergi sisteminin olmamasıdır. Evet Türkiye’de vergi kanunları, mevzuatları var ama bir vergi politikası yok” diyor.

Türkiye’deki vergi kanunları içerisinde hala ‘mükellef hakları’nın yer almadığına işaret eden Prof. Üzeltürk, “Son 20 yıldır pek çok vergi reformu konuşuluyor ama gerçek anlamda bir düzenleme yapılmıyor. Temelde vergi ödeyen mükellefleri cezalandırıp, ödemeyenleri vergi afları ile ödüllendiriyoruz. Böyle bir sistem olmaz” diye konuşuyor.

Seçim sürecinde bol keseden verilen vaatlerin iktidara kim gelirse gelsin, bütçe üzerinde büyük bir yük daha oluşturacağını ifade eden Prof. Üzeltürk’e göre bütçe dengesinin daha fazla bozulmaması için yeni vergilerin gündeme gelmesinin kaçınılmaz olacak.

Dolaylı vergilerin payı çok yüksek

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) verilerine göre, 2021 yılında Türkiye’de GSMH’nin yalnızca yüzde 3,03’ü gelir vergisi olarak toplandı. Bu oran Almanya’da yüzde 10,52, ABD’de ise yüzde 11,20 oldu.

Resmi rakamlara göre, 2022 yılında Türkiye’de toplanan vergi gelirlerinin yüzde 13,6’sı gelir vergisine, yüzde19,3’ü kurumlar vergisine ve yaklaşık yüzde 3,2’si servet vergisine ait bulunuyor. Geriye kalan yüzde 64’lük vergi geliri ise dolaylı vergilerden, yani KDV, ÖTV, damga vergisi ve harçlardan oluştu.

“Türkiye’de vergi toplanmıyor”

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, OECD’nin 2021 yılı verilerine göre, Türkiye’de GSMH’nin yalnızca yüzde 22,8’inin vergi geliri olarak toplandığına işaret ediyor.

Bu oranın Almanya’da yüzde 39,5, Fransa’da yüzde 45, Norveç’te yüzde 42,2 ve ABD’de yüzde 27 olduğu bilgisini veren Prof. Başaran, “Türkiye’de vergi toplanmıyor. Bunun da en büyük nedeni, kanaatimce yüzde 40’lara varan kayıt dışı ekonomi” diyor.

Bununla birlikte Türkiye’de vergi affı düzenlemelerinin sıklığının 1,5 yıla kadar düştüğünü ifade eden Prof. Başaran, şu görüşleri dile getiriyor:

“Ücretli kesim, kural olarak bu afların dışında kalıyor. Silinen ya da önemli ölçüde azaltılan gecikme faiz ve zamları ile vergi cezaları da dikkate alındığında, sermaye kesimi ödemesi gereken verginin sadece yüzde 35-40’ını ödüyor. Kısaca, Türkiye’de vergi mükellefi olan kimse mutlu değildir. Sistem adaletsizdir. Yük de esas itibariyle ücretli kesim üzerindedir.”

“Siyasi partilerin vaatleri yetersiz”

Peki 14 Mayıs seçim sürecinde ittifak partilerinin seçim beyannamelerinde vergi konusuna yeterince yer verildi mi?

Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar’a göre, vergi sisteminde reform yapılması ve daha adil bir vergi sistemi kurulması konusunda siyasi partilerin vaatleri yetersiz kaldı.

Özellikle 2 yıllık iktidar deneyimi olan AKP’nin son seçim beyannamesinde hala bugüne kadar çözülebilecek sorunlara işaret ettiğini belirten Başaran, toplumun vergi ahlakı konusunda iyi bir sınav vermediğine de dikkat çekiyor.

Türkiye’de ‘vergi ahlakı’ konusunda bir erozyon olduğunu vurgulayan Prof. Başaran, “Beyana dayalı vergilerin tahsil edilmesinde büyük sıkıntılar var. Bugün Türkiye’de vergiyi artık sadece vergi kaçıramayanlar ile dürüst mükellefler ödüyor. Vergi kaçırmak, ödememek normalleşmiş, toplumda vergiye karşı hassasiyet kaybolmuştur” diyor.

“100 mükelleften 1’i bile tam incelenmiyor”

Türkiye’de etkin bir vergi denetimi yapılmamasının ciddi bir sorun olduğunu kaydeden Başaran, şöyle konuşuyor:

“Etkin yoklama yapılmıyor; inceleme oranı ise, 2022 bakımından yüzde 2,26. Bu oranın büyük kısmı sınırlı incelemelere ilişkin ve aynı mükellefin farklı vergi türünden incelenmesi de rakama dahil. Bunun anlamı, Türkiye’de her yüz mükelleften birinin dahi tam olarak incelenmediğidir. Bu tablonun değişmesi için, af yasalarına derhal son verilmesi, kamuoyundaki sürekli af beklentisinin kalıcı şekilde ortadan kaldırılması ve denetimler yoluyla kayıt dışılığın üzerine agresif şekilde gidilmesi gerekir.”

“Siyaset dünyası daha adil bir sistem kurmalı”

14 Mayıs seçimlerinden sonra Meclis’te yeniden çoğunluğu elde eden AKP’nin, iktidarda olduğu son 20 yılın ardından yeni dönemde de vergi politikaları açısından köklü bir reform başlatması beklenmiyor.

Uluslararası Vergi Araştırmaları Derneği (IFA Türkiye) Genel Sekreteri ve eski Vergi Konseyi Başkanı Erdal Çalıkoğlu, “Her Türk asker doğar diyoruz ama her Türk vergi mükellefi doğar diyen bir anlayışa da ihtiyacımız var” diyor.

Gerek siyasi hesaplar gerekse yerleşmiş alışkanlıklar ve dolaylı vergilerin sağladığı konfor nedeniyle her vatandaşın beyanname vermesi gerekliliği üzerinde durulmadığını kaydeden Çalıkoğlu, şunları söylüyor:

“Siyaset dünyası daha adil ve tabana yayılan bir vergi sistemi kurmak zorunda. Bu sistem öngörülebilir ve şeffaf bir sistem olmalı. Ama bakıyoruz bazı şirketler hiç incelenmezken, bazıları her gün incelemeye alınıyor. Oysa vergi gelirlerini gerçekten artırmak istiyorsak, hukuki temelleri olan ve adil bir sisteme ihtiyacımız var.”

Tüm vergi gelirlerinin yarısı KDV ve ÖTV’den

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan “Aralık Ayı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşme Raporu”nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı vergi gelirleri 2 trilyon 353 milyar TL olarak gerçekleşirken, 754 milyar TL’lik KDV 2022 yılında toplanan vergi gelirlerinin neredeyse üçte birini oluşturdu.

KDV’den sonra en büyük dolaylı vergi kalemi ise Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oldu. 2022 yılında gerçekleşen vergi gelirlerinin 420 milyar TL’sini ÖTV oluştururken, bu verginin yaklaşık yarısı alkol ve tütün ürünlerinden geldi. Böylelikle dolaylı vergiler içerisinde sadece KDV ve ÖTV 2022 yılında toplanan tüm vergilerin yarısını oluşturdu.

Paylaşın

WSJ: Yatırımcılar Seçimler Sonrası Sorunların Artacağını Tahmin Ediyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Wall Street Journal gazetesinin Türkiye’deki seçimlerin Türk ekonomisine olan yansımalarını ele alan haberine göre de yatırımcılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiye “geçici mali tamiratlarla yaptığı yamaların etkisini yitireceğini” ve ekonomideki sorunların seçim sonrası artmaya başlayacağını düşünüyor.

Gazetenin görüş aldığı yatırım yönetimi firması FIM Partners uzmanı Francesc Balcells, “Şartlar şu anda çok kötü, daha önce olduğundan da kötü. Türkiye’de oyun hep delikleri tıkamak üzerine kuruldu. Ancak şapkadan bir yere kadar tavşan çıkarabilirsiniz. Önünde sonunda elinizdeki numaralar tükenir” dedi.

Düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nden Brad Setser da “Türkiye’nin şu anda gerçek bir krizi tetikleyebilecek iki zafiyeti var: Birincisi, rezervlerini tüketme olasılığı, elindeki para bitebilir. Diğeri de ciddi miktardaki banka mevduatlarının Türkiye dışına kayması” şeklinde konuştu.

Brad Setser, Körfez Arap ülkelerinin Türkiye’deki mevduatları hakkında da, “Bir noktada özellikle Türkiye’de mevduatı bulunan Körfez ülkelerinin, paralarını sahiden de geri alıp alamayacakları konusunda telaşlanmaya başlamalarını beklerim. Sadece mali temelden bakıldığında Türkiye’ye para yatırmaya devam etmek kesinlikle riskli olabilir” dedi.

Reuters seçimler sonrası Türk piyasalarındaki gerilemeyi değerlendirdi

Reuters haber ajansı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarını ve olağandışı ekonomi politikalarını üçüncü bir on yıla uzatacağı beklentilerinin yatırımcılar arasında artması üzerine, devlet tahvilleri ve şirket tahvilleri ile bankacılık hisselerinde seçim sonrası ikinci günde de yoğun satışlar gerçekleştiğini bildirdi.

Erdoğan’ın Pazar günü yapılan seçimde beklenenden daha iyi bir sonuç alması sonrasında Türkiye’nin kredi risk primi de yükseldi.

Özel bankacılık şirketi TS Lombard’dan gelişmekte olan piyasalar makro strateji sorumlusu Jon Harrison, “Batılı fon yöneticilerinin gördüğü kadarıyla piyasalar şimdi eski hükümetin geri geleceği ve Türkiye’yi neredeyse yatırım yapılamaz hale getiren politikaların devam edeceği olasılığının artmasına tepki gösteriyor” dedi.

Seçimden önce kamuoyu yoklamaları, Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimin galibi olacağını öngörmüş, yatırımcılar da Kılıçdaroğlu’nun, lirayı sabit tutmak için yüksek maliyetli müdahalelerde bulunmak dahil Erdoğan’ın ekonomi politikalarını kaldıracağı beklentilerini yükseltmişti.

Uzmanlar, liranın son bir yıldır Türk yetkililer tarafından giderek daha fazla kontrol edildiğine işaret ediyor. Bugün dolar, lira karşısında 19,7175’ten işlem görse de yılın en düşük seviyesi olan 19,80’a yaklaştı.

Uzun vadeli dolar cinsinden devlet tahvilleriyse sabit gelir piyasalarındaki en büyük düşüşü gördü. Kilit şirket ve bankacılık sektörü bonoları da düşüş eğilimi gösterdi.

Hükümetin 2045 yılı vadeli tahvili 1,5 sent gerileyerek 73 sentin hemen altından işlem gördü. Elektronik işlem platformu Tradeweb verilerine göre bu, Şubat sonunda bu yana görülen en düşük seviye oldu. Dün de aynı tahvillerde 7 sentten fazla gerileme olmuştu.

Beş yıllık kredi risk primi (CDS) ise 652 baz puana yükseldi. Bu da dün piyasaların kapanışına kıyasla 18 baz puanlık, seçim öncesi Cuma gününe kıyaslaysa 160 baz puanlık artışa işaret ediyor.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, “Türkiye’nin sonuçlanmayan cumhurbaşkanlığı seçimi siyasi ve ekonomik belirsizliği en az ikinci tura kadar taşıyacak” dedi.

Fitch, “Türkiye’nin B-negatif kredi notu üzerindeki baskı açısından bakıldığında seçim sonrasında politikanın daha güvenilir ve istikrarlı hale gelip gelmeyeceğine odaklanacağız” ifadelerini kullandı.

Seçimlerden önceki hafta iktidar değişikliği umuduyla yükselen bankacılık hisseleri yüzde 8 daha değer kaybetti. Böylelikle bankacılık hisselerinin seçimden bu yana uğradığı kayıp yüzde 20’ye yaklaştı.

Dün, Şubat ayı başından bu yana en büyük günlük kaybı yaşayan ve yüzde 6,1’lik düşüş kaydeden BİST, bugün çoğunlukla sabit seyirdeydi. Ancak yine de kimileri, BİST’te düşüş baskısı olabileceği uyarısında bulundu.

Yapı Kredi ve Akbank hisseleri, yüzde 9’dan fazla değer kaybederken Koç Holding, BİM ve Coca Cola İçecek de kayba uğradı.

Koza Madencilik, ticari ve askeri araç imalatçısı Otokar ve çelik üreticisi Kardemir, yüzde 1,51 ila yüzde 4,16’lık yükseliş oranlarıyla BİST-100 endeksinin en çok kazananları arasında yer aldı.

Mali hizmetler firması SEB’nin gelişmekte olan piyasalar baş stratejisti Erik Meyersson, “Devam eden sermaye kontrolları ve etkili döviz müdahaleleri sürdürülebilir olmasa da Türk varlıklarının fiyatları açısından daha az çalkantı anlamına gelebilir” dedi.

Meyersson, “Bununla beraber döviz politikasının sürdürülemez olması son derece olumsuz ve hükümetin en azından ciddi bir kısmi politika değişikliği olmaması durumunda Türk varlıklarının fiyatlarında bir yıl içinde keskin bir ayarlama olasılığını göz ardı edemeyiz” ifadesini kullandı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Almanya Basını: Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mucizeye İhtiyacı Var

28 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi için değerlendirmede bulunan Berliner Morgenpost, Erdoğan’ın ikinci tura çok daha avantajlı girdiği değerlendirmesinde bulundu:

“Erdoğan yüzde 50’ye ulaşamamasına ve seçimlerin ikinci tura kalmasına rağmen rakibi Kılıçdaroğlu’nun dinamiğini bozmayı başardı.”Erdoğan’ın ikinci tura belirgin avantajlarla gitmesini sağlayacak açık nedenler var. Ultramilliyetçi Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’ın oyu yüzde 5’i buldu.

Seçmenlerinin büyük bölümü ikinci turda Erdoğan’a oy verebilir. Bunun dışında Erdoğan’ın hükümet koalisyonu meclis seçimlerinde mutlak çoğunluğu sağladı. Tüm bunlar Kılıçdaroğlu açısından dezavantaj. Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs’ta zafer kazanması için küçük bir mucizeye ihtiyacı var.”

Türkiye’de Pazar günü gerçekleştirilen ve ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimleri Alman basınında geniş yer almayı sürdürüyor. Alman gazeteleri, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçime Erdoğan’ın çok daha avantajlı bir şekilde girdiği konusunda hemfikir. Dikkatler, Ata İttifakı adayı Sinan Oğan’ın kimi destekleyeceği ve Kılıçdaroğlu’nun başarı şansı olup olmadığına odaklanıyor.

Handelsblatt gazetesi, küçük ittifak partilerine sandalye dağıtarak mecliste de güç kaybeden CHP’nin, seçimin en büyük kaybedeni olduğu yorumunda bulunuyor:

“Altı partiden oluşan muhalefet ittifakının HDP’den destek alması, oyları artıracağı için başlangıçta pek çok siyasi gözlemci tarafından akıllıca bir hamle olarak yorumlandı. Gerçekte ise pek çok milliyetçinin muhalefete oy vermemesine neden oldu… Seçimler öncesinde Kürtlerin ve seçimlerde ilk kez oy kullanacak beş milyon genç seçmenin belirleyici olacağı söyleniyordu. Şimdi ise belirleyici güç, ultra milliyetçi Sinan Oğan. Şurası açık: Muhalefetin en önemli seçim vaadi olan, Erdoğan’ın başkanlık sisteminin kaldırılması vaadi suya düştü.

Muhalefet, bunun için gerekli beşte üçlük meclis çoğunluğunun çok uzağında. Seçimin en büyük kaybedeni, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si oldu. Beklenenden ve muhalefete yakın anket şirketlerinin tahmin ettiğinden çok daha kötü bir sonuç aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destek karşılığı ittifakta yer alan küçük partilere vaat ettiği sandalyeler nedeniyle meclisteki sandalyelerinin beşte birini de kaybetmiş oldu. Bu küçük partilerin oyları yüzde 2’yi bile bulmamasına rağmen.”

Ulm kentinde yayımlanan Südwest Presse gazetesinin yorumu ise şöyle:

“Ekonomideki kötü gidişatın devam etmesi durumunda Türkiye şimdiye kadar görülmemiş boyutta gerilimlerle karşı karşıya kalabilir. Batı ise yaklaşan felaketi şaşkın ama çaresiz bir şekilde izleyecektir. Türkiye’nin NATO üyesi olması Ankara için hep bir şantaj potansiyeli oluşturmuştur. Türkiye coğrafi ve askerî açıdan son derece önemli bir ülke.

Bu nedenle Brüksel ve Washington tam bir ihtilaf riskine giremez. Erdoğan’ın Putin muamelesi görmekten korkmaması için bir neden de Suriyeli sığınmacılar. Bu sayede Kürtlere karşı savaş yürütmek için komşu ülkelere asker de gönderebiliyor. Şunu açıkça söylemek lazım: Erdoğan’ın bu kadar uzun süre iktidarda kalabilmesinde AB ve NATO ülkelerinin de sorumluluk payı var.”

Berliner Morgenpost gazetesi ise Erdoğan’ın ikinci tura çok daha avantajlı girdiği değerlendirmesinde bulunuyor:

“Erdoğan yüzde 50’ye ulaşamamasına ve seçimlerin ikinci tura kalmasına rağmen rakibi Kılıçdaroğlu’nun dinamiğini bozmayı başardı. Erdoğan’ın ikinci tura belirgin avantajlarla gitmesini sağlayacak açık nedenler var. Ultramilliyetçi Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’ın oyu yüzde 5’i buldu.

Seçmenlerinin büyük bölümü ikinci turda Erdoğan’a oy verebilir. Bunun dışında Erdoğan’ın hükümet koalisyonu meclis seçimlerinde mutlak çoğunluğu sağladı. Tüm bunlar Kılıçdaroğlu açısından dezavantaj. Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs’ta zafer kazanması için küçük bir mucizeye ihtiyacı var.”

Augsburger Allgemeine gazetesi ise Kılıçdaroğlu’nun Oğan’ın desteğini almak için HDP’den vazgeçmesinin mümkün olmadığı değerlendirmesinde bulunuyor.

“Seçim sonucunda muhalefetin de suçu var. Zaferden o kadar eminlerdi ki, sağ seçmenden vazgeçebileceklerini düşündüler. Pazar günü bunun intikamı alındı. Erdoğan’a eleştirel bakan milliyetçi Sinan Oğan oyların yüzde 5’ini aldı ve ikinci turda Erdoğan’dan da Kılıçdaroğlu’ndan da tüm Kürt partilerin devre dışı bırakılmasını ve 3,6 milyon Suriyeli sığınmacının ülkelerine gönderilmesini talep edecek. Bu, Kılıçdaroğlu için imkansız, çünkü Kürtlerin oyu olmadan kazanamaz.”

Paylaşın

EBRD, Türkiye’nin 2023 Büyüme Tahminini Yüzde 2,5’e İndirdi

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), “Bölgesel Ekonomik Görünümler” raporunda, Türkiye ekonomisi için 2023 yılı büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 2,5’e indirdi.

EBRD, 6 Şubat depreminin etkilerine ve kredi şartlarında beklenen sıkılaşmaya işaret ederek Türkiye ekonomisi için 2023 büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 2,5’e indirdi.

EBRD bugün yayımladığı “Bölgesel Ekonomik Görünümler” raporunda ekonomik göstergelerin Türkiye’nin 2023’e güçlü bir başlangıç yaptığını ancak depremlerin olumsuz etkilerinin ortaya çıkmaya başladığını belirtiyor.

Raporda depremin yol açtığı üretim şokunun bu yıl yüzde 1’den az olması bekleniyor ancak resmi verilere göre yeniden yapılandırma yükünün 100 milyar doları aşacağı hatırlatılıyor.

EBRD

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), 1991 yılında kurulmuş olan uluslararası finans kurumudur. Çok taraflı kalkınma bankası olarak, EBRD yatırımı market ekonomileri inşa etmek için alet olarak kullanır.

Başlangıçta eski Doğu Bloku ülkelerine odaklanırken kalkınma desteği merkez Avrupa’da merkez Asya’ya 30 ülkeye genişlemiştir. Avrupa’ya nazaran, EBRD’ye üye olan ülkeler 5 kıtaya yayılmaktadır ve en büyük pay Birleşik Devletler’e aittir. Merkezi Londra’da olan EBRD’nin mülkiyeti 71 ülke ve iki AB kurumuna aittir.

Türkiye’nin CDS’i 652’ye yükseldi

Standard & Poors’a (S&P) Global Market Intelligence’ın aktardığına göre Türkiye’nin beş yıllık kredi temerrüt takası (CDS), Pazartesi günü kapanışından bu yana 18 baz puan yükselerek yeniden artarak 652 baz puana ulaştı. Bu Kasım 2022’den bu yana en yüksek seviye.

CDS değeri bir ülkeye borç verildiğinde temerrüt riskine karşı kendini sigortalamak isteyenlerin ödedikleri prim. Arabanın kasko primi gibi düşünebiliriz. Eğer sürücünün riski artarsa ödenecek prim de artar.

O nedenle CDS değerinin artması yatırımcılar gözünde temerrüde düşme olasılığının önemli ölçüde yükseldiğini gösterir ve ekonomi açısından ciddi bir kırılganlığa işaret eder.

Türkiye’nin dolar tahvillerinde de bugün yeniden düşüş yaşandı.

Paylaşın