Dünya, İnsan Haklarında 1948 Öncesine Mi Dönüyor?

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti. 

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) “Dünyada İnsan Haklarının Durumu”na ilişkin 2023/24 raporunu bugün yayınladı. Af Örgütü’nün, “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporu, insan haklarının 155 ülkedeki gelişimini analiz ediyor.

Geride kalan yıl için, dünya çapında silahlı çatışmalarda sivillerin artan savunmasızlığı, toplumsal cinsiyet eşitliğindeki gerilemeler, insan hakları aktivistlerine yönelik saldırılar ve yapay zeka kullanımından kaynaklanan riskler konu edilirken, Türkiye’deki insan hakları sorunları da özel bir bölümde ele alınıyor.

Türkiye’ye beş sayfa ayıran örgüt; insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmaların, yargılamaların ve mahkumiyet kararlarının devam etmesini eleştiriyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; İfade özgürlüğü başlığı altında, 6 Şubat depremlerinin hemen ardından yetkililerin Twitter ve TikTok’a erişimi kısıtladığı belirtilerek hükümetin deprem müdahalesini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler dahil en az 257 kişinin gözaltına alındığına dikkat çekildi.

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ya da “kamu görevlisini hedef gösterme” suçlarından gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklandığına işaret edilen raporda, pop şarkıcısı Gülşen’in de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşılama” suçundan 10 ay hapis cezası aldığı ve “konutu terk etmeme” şartıyla tahliye edildiği hatırlatıldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı da dahil 15 gazetecinin “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı davanın da devam ettiğine dikkat çekilen raporda gazetecilerin 13 ay tutuklu yargılandığı ifade edildi.

Raporda “Kanun Hükmü” adlı belgeselin festival seçkisinden çıkarılması üzerine başlayan tartışmaların ardından 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi de ifade özgürlüğü başlığı altına ele alındı.

Raporda barışçıl toplanma özgürlüğünün de hukuka aykırı olarak kısıtlandığına dikkat çekildi. Bu başlık altında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, yaklaşık 5 buçuk yıllık yasağın ardından 11 Kasım’da ilk kez müdahale olmadan Galatasaray Meydanı’nda toplanıp açıklama yapabildiğine dikkat çekilerek ancak Nisan ve Kasım ayları arasında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın protestolarını dağıtmak ve katılımcıları gözaltına almak için kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanmaya devam ettiği ifade edildi.

Raporda Onur Yürüyüşleri’ne yönelik “hukuka aykırı kısıtlamaların sürdüğü” ifade edildi. Genel yasaklara rağmen ülke genelinde en az altı il ve dört ilçede çok sayıda Onur Yürüyüşü gerçekleştirildiği, Onur Yürüyüşleri döneminde izleyiciler, çocuklar, avukatlar, gazeteciler, üniversite öğrencileri, insan hakları savunucuları ve yabancı uyruklular dahil en az 224 kişinin keyfi olarak gözaltına alındığı belirtildi.

Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda bir kömür madeni sahasını genişletmek için binlerce ağacın kesilmesini protesto eden ekoloji aktivistlerine karşı da hukuka aykırı güç kullanıldığı ve en az 50 aktivistin gözaltına alındığı hatırlatıldı.

Örgütlenme özgürlüğünün ihlaline ilişkin ise “Türkiye’nin hükümetler arası Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin tavsiyelerini sivil toplum örgütlerinin taciz edilmesini kolaylaştırmanın kılıfı olarak kullanmaya devam ederken bir yandan da FATF’nin ‘gri liste’sinde olmaya devam etti” değerlendirmesi yapılan raporda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmasına ilişkin açılan dava hatırlatıldı.

Ayrıca Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması ve partinin eski ve mevcut 451 üyesine beş yıl süreyle siyasi yasak getirilmesi istemiyle dava açıldığına, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesinin ise “TTB’nin kuruluş amaçlarına aykırı faaliyette bulundukları” gerekçesiyle görevden alındığına dikkat çekildi.

Raporun insan hakları savunucularına baskıların değerlendirildiği bölümünde ise Türkiye’nin Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle ihlal prosedürüyle karşı karşıya olmasına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamaya devam ettiği hatırlatıldı.

Şebnem Korur Fincancı’nın 2022’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde kimyasal silah kullanımı iddiaları hakkında bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulunduğu için Ocak ayında “terör örgütü propagandası yapma” suçundan 32 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve 76 gün tutuklu kaldığı belirtilen raporda, ayrıca Eylül ayında Yargıtay’ın Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis ve Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hakkındaki 18’er yıl hapis cezalarını onadığı vurgulandı.

Can Atalay’ın Mayıs ayındaki parlamento seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iki kez, Atalay’ın devam eden tutukluluğunun haklarının ihlali olduğuna hükmetmesine rağmen Yargıtay’ın AYM’nin bağlayıcı kararlarını uygulamayı reddettiği belirtildi.

Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı. Rapora göre mültecilere ve göçmenlere yönelik ayrımcı ve yaftalayıcı söylemler Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler öncesinde arttı.

“Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi döneme, önde gelen adayların ırkçı ve mülteci karşıtı söylemlerinin damga vurduğu” ifade edilen raporda, 6 Şubat depremlerinden sonra da hem siviller hem de kamu görevlilerinin ırkçı saldırılarla Suriyeli mültecileri fiziksel şiddete ve/veya nefret söylemiyle sözlü tacize maruz bıraktığı, Suriyeli mültecilerin, depremden kurtulan Türkiye vatandaşlarına yer açmak için konteyner kamplardan çıkarıldığı belirtildi.

Öte yandan raporda Mayıs seçimleri öncesinde LGBTİ+’ların da artan ayrımcı ve yaftalayıcı söylemlerle karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi. Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği “LGBT denilen olay aile kurumuna sokulmuş bir zehirdir. Bu zehri hele hele halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke olarak kabullenmemiz mümkün değil” ifadeleri de yer aldı.

Raporda ayrıca Şubat depremlerinin ve çadır kentlerdeki koşullar engelli kişileri orantısız bir şekilde etkilediği, depremlerin ardından birçok LGBTİ+’nın da güvenlik endişeleri nedeniyle barınma, tıbbi bakım ve diğer yardımlara erişimden kaçındığı, diğer yandan kamu görevlilerine yönelik cezasızlık politikalarının devam ettiği vurgulandı.

Yüksek gıda enflasyonu nedeniyle yoksullaşmanın arttığı ve ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ihlal edildiğine işaret edilen raporda, Türkiye’nin kömüre bağımlı enerji politikalarının devam etmesi nedeniyle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı özelinde de sorunlara dikkat çekildi.

Dünya 1948 öncesine mi dönüyor?

Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti.

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının geniş yer bulduğu raporda, çatışmalara müdahalede ırksal ayrımcılığın ortaya çıktığı belirtilerek “Ayrımcı çifte standartlar yalnızca ABD ve pek çok Avrupa devletinin İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşanan çatışmalar hakkındaki söylem ve politikalarında değil, sonuçları bakımından da belirginleşiyor. Birçok hükümet, Filistinlilerle dayanışma protestolarına hukuksuz kısıtlamalar getirdi. Avusturya, Fransa, Almanya, Macaristan, Polonya ve İsviçre hükümetleri 2023’te kamu düzeni veya ulusal güvenliğe yönelik muğlak riskleri öne sürerek ve bazı durumlarda ırkçı kalıp yargılara başvurarak bu protestoları önden yasakladı” denildi.

Öte yandan Callamard, kuzeyden güneye, doğudan batıya otoriter politikaların, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini silip süpürdüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vurarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını aşındırdığına dikkat çekerek, Afganistan’da kadın veya kız çocuk olmanın fiilen suç haline getirildiğini, ABD’de 15 eyaletin kürtajı tamamen veya son derece istisnai durumlar dışında yasakladığını hatırlattı.

Raporda, 2023’ün bir “eşitsizlik yılı” olduğu vurgulanarak, Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Hindistan’a kadar birbirinden farklı birçok ülkede, ekonomik ve sosyal hakları savunanların en fazla hedef alınan aktivistler arasında olduğu, iklim aktivistlerinin “terörist” olarak yaftalandığı, Ortadoğu’da hükümetlerin ekonomi yönetimini eleştirenlerin, Asya-Pasifik’te sendikalar, Batı Afrika’da yolsuzlukla mücadele edenlerin susturulduğu ve keyfi olarak tutuklandığı belirtildi.

Raporda ayrıca üretken yapay zeka teknolojilerinin teknoloji kaynaklı suistimalleri artırdığına, hakların yaygın olarak aşındırılmasına kapı açtığına da dikkat çekildi: “Devletler, son derece müdahaleci casus yazılımları ve yüz tanıma teknolojilerini acilen yasaklamalıdır. Yapay zeka teknolojilerinin yol açtığı riskleri ve zararları ortadan kaldırmak için güçlü yasalar ve yönetmelikler çıkarmalıdırlar. Büyük teknoloji şirketlerini, özellikle bu şirketlerin gözetim temelli iş modelinin zararlarına son vermek yoluyla dizginlemelidirler.”

Paylaşın

Gıda Enflasyonu: Türkiye, Dünyada 3. Sırada

Türkiye, gıda enflasyonunda Arjantin ve Zimbabve’nin ardından dünyada 3. sıraya yerleşti. Türkiye’yi gıda enflasyonunda sırasıyla Venezuela, Lübnan ve Filistin takip etti.

Gıda fiyatları dünya genelinde gerilemeye devam ederken, Türkiye’de ise artmaya devam ediyor.

Ekonomist Tunç Şatıroğlu, sosyal medya hesabından Türkiye’nin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, gıda enflasyonunda Venezula ve Lübnan’ı da geride bırakarak dünyada 3. sıraya yerleştiğini ifade etti.

Gıda fiyatlarında Türkiye’nin zirveyi yakın seyrettiğine vurgu yapan Şatıroğlu, “Arjantin ve Zimbabwe’den başka rakibimiz kalmadı” dedi.

Merkez Bankası’nın PPK raporunda yer alan, “Kurul, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanacaktır” ifadelerine de atıfta bulunan Tunç Şatıroğlu, “Kulanın artık” dedi.

Gıda fiyatları 27,9 kat arttı

2005 Mart’ta 115 olan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Mart 2024’te 2.139’a yükseldi. 2005 Mart’ta 113 olan gıda fiyatları endeksi ise 2024 Mart’ta 3.150’ye yükseldi. Böylece TÜFE 2005’ten bu yanda 18,6 kat; gıda fiyatları ise 2005’ten bu yana 27,9 kat arttı.

Mart 2005’te yüzde 7,9 olan yıllık enflasyon oranı Mart 2024’te yüzde 68,5 oldu. 2005’te yüzde 4,83 olan yıllık gıda enflasyonu ise Mart 2024’te yüzde 70,41’e yükseldi.

Öte yandan son yıllarda gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark açılmaya başladı. Mart 2005’te TÜFE’yle aynı seyreden gıda fiyatları endeksi Mart 2024’te TÜFE’nin 1.011 puan (yüzde 47,3) üstüne çıktı.

Paylaşın

Türkiye, Kişi Başına Düşen Milli Gelirde Dünyada 72. Sırada

IMF’nin yayınladığı rapora göre 2023 yılında Türkiye’de kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) 12 bin 849 dolar oldu. Türkiye, bu gelir ile dünyada 72. sırada yer aldı.

Türkiye, 2023 yılında kişi başına düşen GSYH 12 bin 489 dolar ile dünyada 66. sıradaydı. Başka bir ifadeyle Türkiye son 10 senede 6 sıra geriledi.

Uluslararası Para Fonu, (IMF) her sene iki defa yayımladığı Dünya Ekonomik Görünümü raporunu açıkladı. Euronews Türkçe’nin aktardığına göre, Türkiye, son 10 senede kişi başına düşen milli gelir sıralamasında geriledi.

Türkiye’de kişi başına milli gelir 10 sene önce dünya ortalamasından 1500 dolar fazla iken 500 dolar geriye düştü. Dünyanın en büyük ekonomi sıralamasında da Türkiye irtifa kaybetti ancak hala en büyük 20 ekonomi arasında olmayı sürdürüyor.

Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yerine bir kaç göstergeden bakmak mümkün. Bunlardan ilki kişi başına düşen milli gelir. IMF’nin Nisan 2024’te yayınladığı rapora göre 2023 yılında Türkiye’de kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) 12 bin 849 Amerikan doları oldu. Türkiye bu gelir ile dünyada 72. sırada yer aldı.

2013 yılında ise Türkiye’de kişi başına düşen GSYH 12 bin 489 dolar idi. Türkiye kişi başına milli gelir sıralamasında 2013 yılında 66. sırada idi. Bu durumda Türkiye son 10 senede 6 sıra geriledi.

Türkiye’nin verilerini dünya ortalaması ile karşılaştırmak da mümkün. Buna göre kişi başına milli gelir 2013’te dünya ortalamasının bin 554 dolar üzerinde iken 2023’te 510 dolar altına düştü.

Dünya ortalaması ile Türkiye’de kişi başına milli gelir daha geniş bir zaman diliminde karşılaştırıldığında şu sonuç ortaya çıkıyor: 2000’li yılların başında Türkiye dünya ortalamasının gerisinde. Ancak 2007 yılından itibaren Türkiye üstte çıkarken 2017 yılına kadar büyük ölçüde daha yüksek gelire sahip.

2017’den sonra ise durumun rengi değişiyor ve Türkiye hep dünya ortalamasının altında yer alıyor. Zaten Türkiye’nin son yıllarda gerilediği gösteren diğer veri ise Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay. 2013 yılında dünya ekonomisinin yüzde 1,24’ünü Türkiye oluştururken bu oran 2023’te yüzde 1,06’ya düştü.

Ekonomistler yöntem ve anlamını zaman zaman eleştirse de satın alma gücüne göre milli gelir de en çok başvurulan kıyaslamalardan birisi.

Buna göre 2023 yılında satın alma gücüne göre kişi başına düşen milli gelir Türkiye’de 42 bin 64 dolar oldu. Sırası ise 52. 2013 yılında ise bu değer 22 bin 221 dolar idi. Türkiye’nin sıralaması ise 61 idi.

Satın alma gücüne göre kişi başına milli gelir sıralamasında Türkiye son 10 yılda ilerleme gösterirken kişi başına milli gelir sıralamasında geriye gitti.

Türkiye ilk 20 ekonomide

GSYH cinsinden ülkelerin ekonomi büyüklüklerine bakıldığında ise Türkiye 2023 yılında dünyanın en büyük 18. Ekonomisi oldu. IMF’ye göre Türkiye’nimn GSYH’si 1,11 trilyon dolar oldu. 2013 yılında ise Türkiye dünyanın en büyük 16. ekonomisi idi.

Paylaşın

ABD’nin İnsan Hakları Raporu: Türkiye’ye Birçok Başlık Altında Eleştiri

ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerin insan hakları konusunda değerlendirildiği yıllık raporunda, Türkiye’ye yönelik eleştirilerini sürdürdü. Raporun, geçen yıllara kıyasla daha kısa olan 86 sayfalık Türkiye bölümünde, seçimler öncesi getirilen kısıtlamalara dikkat çekildi.

İnsan Hakları Raporu’nu Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna açıklayan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Bugün yayınladığımız rapor, yaklaşık 200 ülke ve bölgedeki insan hakları kayıtlarının gerçeklere dayalı ve sistematik bir dökümünü sunuyor. Gelişmekte olan ülkeler olsun, rakipler, müttefikler ve ortaklar olsun her biri aynı standartlara tabi tutuluyor’’ dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerin insan hakları konusunda değerlendirildiği yıllık raporunu açıkladı. 200 ülke için ayrı ayrı değerlendirmeler bulunan raporda bu yıl Türkiye’ye 86 sayfa ayrıldı.

Raporun giriş kısmındaki özette geçen yıl Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri öncesinde toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerine getirilen kısıtlamalar insan haklarını olumsuz yönde etkileyen bir gelişme olarak nitelendirildi.

Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcilerinin, vatandaşların siyasi alternatifler arasında oy kullanma haklarını özgürce kullandığı ancak medyanın tarafsızlığı, toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar hakkında da eksiklikleri dile getirdiği raporda yer aldı. AGİT yetkililerinin, bu durumun eşit olmayan bir rekabet ortamı yarattığı ve iktidar için haksız bir avantaja katkıda bulunduğuna dair endişelerinin olduğu da raporda vurgulandı.

Türkiye’ye ilişkin önemli insan hakları sorunları arasında zorla kaybetme, hükümet tarafından veya hükümet adına işkence veya zalimane insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalandırma, keyfi tutuklama veya gözaltı, yargının bağımsızlığı ile ilgili ciddi sorunlar, siyasi mahkumlar veya tutuklular, başka ülkedeki kişilere karşı sınır ötesi baskı, gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehdidi, gazetecilerin haksız tutuklanması veya yargılanması, sansür veya ifadeyi sınırlamak için cezai iftira yasalarının uygulanması veya uygulama tehdidi dahil olmak üzere ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü üzerindeki ciddi kısıtlamalar, internet özgürlüğüne ciddi kısıtlamalar gibi pek çok başlık yer aldı.

Bu yıl raporda mülteciler ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet maddeleri genişletildi. Raporda mültecilerle ilgili bir devletin topraklarında hareket etme ve ikamet etme özgürlüğüne ve ülkeyi terk etme hakkına ilişkin kısıtlamalar, mültecilerin, yaşama veya özgürlüğe yönelik tehdit gibi kötü muameleler de dahil olmak üzere, işkence veya zulme maruz kalacakları bir ülkeye geri gönderilmesi, yerli ve uluslararası insan hakları örgütlerine yönelik ciddi hükümet kısıtlamaları veya taciz gibi başlıklara yer verildi.

Toplumsal cinsiyetle ilgili insan hakları ihlalleri kısmında ise aile içi veya yakın partner şiddeti, cinsel şiddet, iş yeri şiddeti, çocuk yaşta, erken ve zorla evlilik, kadın sünneti, kadın cinayeti ve bu tür şiddetin diğer biçimleri dahil olmak üzere kapsamlı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, queer veya interseks kişileri hedef alan şiddet veya şiddet tehdidi içeren suçlar başlıkları yer aldı.

Raporda hükümetin insan hakları ihlalleri yapmış olabilecek yetkilileri tespit etmek ve cezalandırmak içinsınırlı adımlar attığıda ifade edildi. “Güvenlik güçleri ve terör örgütü PKK ve bağlı kuruluşları arasında çatışmalar devam etti, çatışmalar teröristlerin ve sivillerin yaralanma ya da ölümüyle sonuçlandı” ifadeleri kullanılan raporda, hükümetin operasyonlarla bağlantılı olarak sivillerin haksız veya kasıtsız ölümüyle ilgili personel soruşturmasına yönelik bilgi yayımlanmamasına dikkat çekildi.

Hangi sorunlar sayıldı?

Raporun özet kısmında “önemli insan hakları sorunları” şu şekilde sıralandı:

Zorla kaybetme;
Hükümet tarafından veya hükümet adına işkence veya zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalandırma;
Keyfi tutuklama veya gözaltı;
Yargının bağımsızlığı ile ilgili ciddi sorunlar;
Siyasi mahkumlar veya tutuklular;
Başka bir ülkedeki bireylere karşı sınır ötesi baskı;

Gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehditleri, gazetecilerin haksız yere tutuklanması veya yargılanması, sansür veya ifadeyi sınırlandırmak için cezai hakaret yasalarının uygulanması veya uygulama tehdidi dahil olmak üzere ifade ve medya özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;

İnternet özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;
Hükümet dışı kuruluşların ve sivil toplum kuruluşlarının örgütlenmesi, finansmanı veya faaliyetlerine ilişkin aşırı kısıtlayıcı yasalar dahil, barışçı toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ciddi müdahaleler;
Bir devletin toprakları içinde hareket ve ikamet özgürlüğüne ve ülkeyi terk etme hakkına getirilen kısıtlamalar;
Mültecilerin, yaşam veya özgürlük tehdidi gibi ciddi zararlar veya ayrı bir insan hakları ihlali teşkil edecek diğer kötü muameleler dahil işkence veya zulüm görecekleri bir ülkeye geri gönderilmesi;

Ulusal ve uluslararası insan hakları örgütlerine yönelik ciddi hükümet kısıtlamaları veya tacizleri;
Aile içi veya yakın partner şiddeti, cinsel şiddet, işyerinde şiddet, çocuk yaşta, erken ve zorla evlilik, kadın sünneti, kadın cinayetleri ve bu tür şiddetin diğer biçimleri dahil toplumsal cinsiyete dayalı kapsamlı şiddet;
Mülteciler ve Kürt azınlıklar gibi ulusal/ırksal/etnik grupların üyelerini hedef alan şiddet veya şiddet tehdidi içeren suçlar;
Lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, queer veya interseks bireyleri hedef alan şiddet veya şiddet tehdidi içeren suçlar.

“Raporda tüm ülkeler aynı standartlara tabi tutuluyor’’

İnsan Hakları Raporu’nu Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna açıklayan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Bugün yayınladığımız rapor, yaklaşık 200 ülke ve bölgedeki insan hakları kayıtlarının gerçeklere dayalı ve sistematik bir dökümünü sunuyor. Gelişmekte olan ülkeler olsun, rakipler, müttefikler ve ortaklar olsun her biri aynı standartlara tabi tutuluyor’’ dedi.

Blinken, İsrail ve insan hakları söz konusu olduğunda ABD’nin çifte standart uyguladığı iddialarını ise reddetti. “Çifte standardımız var mı? Cevabım hayır” diyen Blinken, ABD’nin İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü operasyonlarda insan haklarını ihlal ettiği iddialarını incelediğini söyledi.

Rapor yurtdışındaki insan hakları sorunlarına odaklansa da ABD’nin de kendi eksiklikleriyle karşı karşıya olduğunun farkında olduklarını kaydeden Blinken, “Bizimki gibi demokrasilerin gücü, bu kusurları halının altına süpürmeden açık bir şekilde ele almamız. Bu rapor, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde belirtilen hakların korunması için yapılması gereken çok iş olduğunu gösteriyor’’ diye konuştu.

(Kaynaklar: VOA Türkçe, DW Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’nin Askeri Harcamaları Yüzde 37 Arttı

Türkiye’nin askerî harcamaları 2023’te 2022’ye göre yüzde 37, 2014-2023 arası dönemde de yüzde 59 artış gösterdi. Türkiye, 2023’te Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sının (GSYİH) yüzde 1,5’ini askeri harcamalara ayırdı, Türkiye’nin harcamalarının küresel harcamalardaki payı ise yüzde 0,6 oldu.

NATO’ya üye 31 ülkenin 2023’teki askerî harcamaları ise 2022’ye göre yüzde 5,2 artarak 1 trilyon 341 milyar doları buldu. NATO ülkelerinin dünyadaki toplam harcamalarda payı yüzde 55 oldu.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), 2023 yılına dair küresel askerî harcamalarla ilgili raporunu açıkladı.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; Dünya çapında askerî harcamaların toplamı bir önceki yıla göre yüzde 6,8 artarak 2 trilyon 443 milyar dolara ulaştı. Böylece 2009’dan bu yana harcamalarda en keskin artış yaşanmış oldu.

Askerî harcamalarda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 916 milyar dolarla başı çekerken tahminî verilere göre 296 milyar dolarla Çin ikinci ve 109 milyar dolarla Rusya üçüncü sırada yer aldı. Bu ülkeleri 83,6 milyar dolarla Hindistan ve 75,8 milyar dolarla Suudi Arabistan izledi.

Türkiye ise 15,8 milyar dolarlık harcamayla, 2022’ye göre bir sıra yükselerek dünya genelinde 22’nci sırada yer aldı. Türkiye’nin askerî harcamaları 2023’te 2022’ye göre yüzde 37, 2014-2023 arası dönemde de yüzde 59 artış gösterdi.

SIPRI raporuna göre Türkiye, 2023’te Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sının (GSYİH) yüzde 1,5’ini askeri harcamalara ayırdı, Türkiye’nin harcamalarının küresel harcamalardaki payı ise yüzde 0,6 oldu.

NATO’ya üye 31 ülkenin 2023’teki askerî harcamaları ise 2022’ye göre yüzde 5,2 artarak 1 trilyon 341 milyar doları buldu. NATO ülkelerinin dünyadaki toplam harcamalarda payı yüzde 55 oldu. Rapor hazırlanırken İsveç’in üyeliği henüz gerçekleşmediğinden 32’nci üye İsveç’in verileri NATO kapsamında rapora yansıtılmadı.

NATO’daki toplam askerî harcamalarda ABD’nin payı yüzde 68 olurken AB’ye üye 27 ülkenin payı yüzde 28 ile son on yılın en yüksek oranına ulaştı.

NATO’ya üye ülkelerin GSYİH’larının yüzde 2’sini askeri harcamalara ayırması hedefine ise 31 üyeden 11’i ulaştı. NATO üyelerinin harcamalarının GSYİH’ya oranı ortalama yüzde 1,9 oldu. Sadece üç üye ülke; ABD, Türkiye ve Hırvatistan son on yılda bu oranı artırmadı. Türkiye’nin askeri harcamalarının GSYİH’sına oranı 2014’te yüzde 1,9 iken bu oran yüzde 0,4’lük düşüşle 2023’te yüzde 1,5 oldu.

Ukrayna’ya bir yılda 35 milyar dolarlık askerî yardım

Batılı ülkelerin harcamalarında Ukrayna’ya yapılan askerî yardımlar da rol oynadı. SIPRI’nin tahminlerine göre Ukrayna’ya 2023’te toplam 35 milyar dolarlık askerî yardım yapıldı, bu yardımın 25,4 milyar dolarlık kısmı ABD’den geldi.

Ortadoğu’da da askerî harcamalar son on yılın rekorunu kırdı. 2023’te askerî harcamalar yüzde 9’luk artışla 200 milyar doları buldu. Bu artışta bölgedeki en büyük üç müşteri; Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye’nin harcamaları etkili oldu. İsrail’in askerî harcamaları yüzde 24 artarak 27,5 milyar dolara ulaştı.

Paylaşın

Türkiye, Enflasyonda Tüm Afrika Ülkelerini Geçti

Türkiye’de enflasyon yüksek olmasına rağmen bazı Afrika ülkeleri genellikle Türkiye’den daha kötü durumda oluyordu. Ancak son verilere göre Türkiye’nin üstünde yer alan Afrika ülkesi bulunmuyor.

Sudan yüzde 63,3 ile altıncı sırada. Diğer bazı ülkelerde ise yıllık enflasyon oranı şöyle: Zimbabve yüzde 55,3; Etiyopya yüzde 26,2; Pakistan yüzde 20,7.

Türkiye dünyada yıllık tüketici enflasyonunun (TÜFE) en yüksek olduğu dördüncü ülke konumunda. Türkiye’de mart ayında yıllık enflasyon yüzde 68,5 oldu. Trading Economics sitesinin Mart 2024 veya buna en yakın tarihi içeren verilerine göre, bu oran tüm Afrika ülkelerindeki enflasyon oranlarından daha yüksek.

Peki, dünyada en yüksek enflasyon hangi ülkelerde? Enflasyon sıralamasında Türkiye dünyada ve Avrupa’da kaçıncı sırada yer alıyor?

Trading Economics sitesi ülkelerin açıkladığı son enflasyon verilerini kapsıyor. Verilerin çoğu Mart 2024 ve Şubat 2024’ten oluşuyor.

19 Nisan 2024 günü Trading Economics’te yer alan verilere göre dünyada yıllık enflasyonun en yüksek olduğu ülke açık ara Arjantin. Bu ülkede Mart 2024’te yıllık enflasyon yüzde 288.

Ardından yüzde 140 ile Suriye ve yüzde 123 ile Lübnan geliyor. Dördüncü sıradaki Türkiye’de Mart 2024 itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 68,5. Venezuela yüzde 67,8 ile hemen Türkiye’nin ardından beşinci sırada bulunuyor.

30. Sıradaki Kazakistan’da yıllık enflasyon yüzde 9. Bu Türkiye’nin dahil olduğu ilk beş ülkenin ne kadar kötü durumda olduğu gösteriyor. Yıllık enflasyon dünyada sadece yedi ülkede yüzde 50’den daha yüksek durumda.

Türkiye Avrupa’da açık ara enflasyonun en yüksek olduğu ülke. AB üyesi veya aday ülkeler içinde Türkiye’den sonra enflasyonun en yüksek olduğu ülke yüzde 6,6 ile Romanya. O da dünyada 43. sırada.

Türkiye’de enflasyon yüksek olmasına rağmen bazı Afrika ülkeleri genellikle Türkiye’den daha kötü durumda oluyordu. Ancak son verilere göre Türkiye’nin üstünde yer alan Afrika ülkesi bulunmuyor. Sudan yüzde 63,3 ile altıncı sırada.

Diğer bazı ülkelerde ise yıllık enflasyon oranı şöyle: Zimbabve yüzde 55,3; Etiyopya yüzde 26,2; Pakistan yüzde 20,7.

AK Parti’nin 2002 sonunda iktidara gelmesinin ardından kısa sürede hızla düşen enflasyon 2021 yılı sonundan itibaren tırmanışa geçti.

Yıllık enflasyon Ekim 2022’de yüzde 85’i aşarak AK Parti iktidarının en yüksek noktasına ulaştı. 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra ekonominin başına Mehmet Şimşek’in geçmesinin ardından beklentiler enflasyonun düşmesi idi ancak hala yüzde 70 sınırına yakın seyrediyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

IMF Avrupa Direktörü Kammer: Türkiye İle Bir Görüşme Yok

IMF Avrupa Dairesi Direktörü Alfred Kammer, “Biz de Türkiye’deki ekonomi ekibinin uyguladığı programı tavsiye ederdik. Hayır, Türkiye’yi desteklemeye yönelik herhangi bir IMF programı konusunda bir görüşme yok” dedi.

Alfred Kammer ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüştüğünü ve Şimşek’in, “reformların devreye sokulduğunu, bunun uzun vadeli bir program olduğunu ve kendisiyle Merkez Bankası’nın bu programı icra edeceğini” söylediğini aktardı.

Uluslararası Para Fonu (IMF) – Dünya Bankası Bahar Toplantıları kapsamında Avrupa ekonomileri konulu bir basın brifingi düzenlendi.

Brifingde IMF Avrupa Dairesi Direktörü Alfred Kammer, “Türkiye’de yeni bir IMF programına ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuda Türk yetkililerle görüşmeler yapılıyor mu?” sorusunu yanıtladı.

VOA Türkçe’den Mehmet Toroğlu‘nun aktardığına göre; Türkiye’de hayata geçirilen reform programını çok desteklediklerini ifade eden Kammer, “Biz de Türkiye’deki ekonomi ekibinin uyguladığı programı tavsiye ederdik. Hayır, Türkiye’yi desteklemeye yönelik herhangi bir IMF programı konusunda bir görüşme yok” dedi.

Kammer, “Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ekonomi politikasında yapılan değişikliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu politikanın kalıcı olacağına inanıyor musunuz?” şeklindeki bir başka soru üzerine, Türkiye’de uygulanan programın kırılganlığı daha da azaltmasının, enflasyonu zaman içerisinde kalıcı olarak düşürmesinin ve yatırımlar için uygun ortamı yaratmasının beklendiğini söyledi.

Türkiye’de 2023 yılı ortalarında ekonomi politikasında değişikliğe gidildiğine ve parasal alanda ciddi boyutta sıkılaşmayla yeni politikaların hayata geçirildiğine dikkat çeken Kammer, mali alanda da, depremden kaynaklı artan harcamaları karşılamak dahil mali konsolidasyonun başlatıldığını belirtti.

“Bu alanda bazı başarıları zaten görüyoruz” diyen Kammer, dezenflasyon tarafında başarıların tam olarak görülmesinin daha uzun zaman alacağını, ancak bu politika ortamı sayesinde Türkiye’deki kırılganlıkların azaldığını kaydetti.

Kammer, dün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüştüğünü ve Şimşek’in, “reformların devreye sokulduğunu, bunun uzun vadeli bir program olduğunu ve kendisiyle Merkez Bankası’nın bu programı icra edeceğini” söylediğini aktardı.

Alfred Kammer, “Bu programın kırılganlığı daha da azaltması, enflasyonu zaman içinde kalıcı olarak düşürmesi ve yatırımlar için uygun ortamı yaratması bekleniyor, ki böylece büyüme modelinde değişim olur ve büyüme yeniden dengelenir” diye konuştu.

Öte yandan IMF, toplantıda sunduğu Avrupa için görünüm raporunda İtalya ve Fransa’nın borçlarını kontrol altında tutmak için harcamalarını planladıklarından daha hızlı kısmaları gerektiğini belirtti. Almanya içinse büyümeyi canlandırmak için harcamaları arttırması tavsiyesinde bulundu.

IMF’nin raporunda Belçika, Fransa ve İtalya örnekleri verilerek “Nispeten yüksek borç seviyelerine sahip gelişmiş Avrupa ekonomileri, yetkililerin mevcut politikaları kapsamında öngörülenden daha önemli ve önden yüklemeli mali düzenlemeler uygulamalı.” denildi.

IMF’nin Avrupa direktörü Alfred Kammer, “piyasaya güçlü bir sinyal” göndermek ve yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve artan askeri harcamalar gibi uzun vadeli zorluklar için kaynakları serbest bırakmak amacıyla kemer sıkma politikasının öne çekilmesini tavsiye etti.

Uluslararası Para Fonu, orta ve uzun vadeli finansman baskılarının 2050 yılına kadar Avrupa’nın gelişmiş ekonomilerinin GSYH’sinin yüzde 5,5’ine ulaşacağını öngörüyor.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Türkiye İle İlişkilerde Yeni Dönem Mesajı

Brüksel’de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) zirvesinin ilk gün oturumlarının sonunda gazetecilere açıklama yapan AB Konseyi Başkanı Charles Michel, birliğin Türkiye’yle olumlu ve istikrarlı ilişki geliştirilmesinde hemfikir olduğunu söyledi.

Charles Michel, “Türkiye ile olumlu yönde ilişkiler kurmak istiyoruz. İstikrarlı ilişkiler geliştirmek istiyoruz. Aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir bir yaklaşımla çalışmak istiyoruz.” dedi. Michel, Kıbrıs sorununun çözümü için adımlar atılmasının Brüksel-Ankara ilişkilerinin gelişmesinde önemli rol oynayacağını ifade etti.

Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Brüksel’de bir araya geldi. Toplantı sonrası, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel, gazetecilere açıklama yaptı. Bianet’in aktardığına göre; Charles Michel, AB’nin Türkiye’yle olumlu ve istikrarlı ilişki geliştirilmesinde hemfikir olduğunu söyledi.

AB liderlerinin Türkiye ile ilişkiler konusunda stratejik bir tartışma yapmak istediğini ve oturumun sonunda görüş birliğinde olduğunu söyleyen Michel, “Türkiye ile olumlu yönde ilişkiler kurmak istiyoruz. İstikrarlı ilişkiler geliştirmek istiyoruz. Aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir bir yaklaşımla çalışmak istiyoruz.” dedi.

Michel, Kıbrıs sorununun çözümü için adımlar atılmasının Brüksel-Ankara ilişkilerinin gelişmesinde önemli rol oynayacağını ifade etti.

Karar, Türkiye’nin donmuş Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin yeniden başlayacağı anlamına gelmiyor.

Sonuç bildirisi

Zirvenin sonuç bildirisinin Türkiye ile ilişkiler kısmında “AB’nin, Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortam ile Türkiye’yle işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki geliştirilmesinde stratejik çıkarı vardır.” ifadesi yer almıştı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in AB Komisyonu’yla Kasım 2023’te sunduğu ortak raporda yer verilen önerilerle ilgili çalışmaların ilerletilmesinin talep edildiğinin duyurulduğu bildiride, bunların “aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir” şekilde ve gerektiğinde AB Konseyi’nin ek rehberliğine tabi olarak ilerletilmesi için AB Daimi Temsilciler Komitesi’ne (COREPER) talimat verildiği ifade edilmişti.

Bildiride, “Türkiye’nin kendi yapıcı katılımı, raporda belirlenen çeşitli işbirliği alanlarının ilerletilmesinde faydalı olacaktır.” tespitinde bulunulmuştu. Bildiride, ayrıca “AB-Türkiye işbirliğini de geliştirebilecek olan Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına ve ilerlemesine büyük önem vermektedir.” denilmişti.

Borrell ve AB Komisyonu’nun ortak raporunda “Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’deki tüm yasa dışı sondaj faaliyetlerinden, egemenlik ve egemenlik haklarına saygı göstermeyen diğer tüm eylemlerden kaçınmaya devam etmesi koşuluyla, 2019’da askıya alınan AB-Türkiye Ekonomi, Enerji ve Ulaştırma Yüksek Düzeyli Diyalogları’nın yeniden etkinleştirilmesi, aynı mantıkla, Ortaklık Konseyi ve Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog toplantılarının bakanlar düzeyinde yeniden başlatılması, iklim, sağlık, göç ve güvenlik, tarım ile araştırma ve yenilik konularında sektörel Üst Düzey diyalogların sayısının artırılması” gibi öneriler yer almıştı.

Paylaşın

IMF’den Türkiye İçin Yıl Sonu Enflasyon Tahmini: Yüzde 59

Uluslararası Para Fonu (IMF), bugün yayınladığı raporunda, Türkiye için enflasyon tahminini bu yıl için yüzde 59,5 ve gelecek yıl için yüzde 38,4 olarak beklediğini belirtti.

Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3,1 ve gelecek yıl yüzde 3,2 büyümesi beklenen IMF raporunda, parasal sıkılaşmanın sona ermesi ve tüketimin toparlanmaya başlamasıyla birlikte 2024’ün ikinci yarısında ekonomik aktivitenin güçlenmesi öngörüldü.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ekonomik Görünümü raporunu yayınladı. VOA Türkçe’den Mehmet Toroğlu‘nun aktardığına göre raporda, Türkiye ekonomisinin büyüme tahminlerinde değişiklik yapmadı.

IMF en son Ocak ayında yayınladığı raporun son güncellemesinde, Türkiye ekonomisinin 2024’te yüzde 3,1, 2025’te ise yüzde 3,2 büyüyeceği tahmininde bulunmuştu. Bugün yayınlanan raporda da bu tahminler sabit tutuldu. Raporda Türkiye’ye ilişkin enflasyon tahminiyse 2024 için yüzde 59,5 oldu; 2025 içinse yüzde 38,4 olarak verildi.

Raporda yer alan bir başka tahminse cari açıkla ilgili. Buna göre IMF, Türkiye’nin cari denge/GSYH tahminini 2024’te eksi yüzde 2,8, 2025’te ise eksi yüzde 2,2 olarak öngördü. IMF’nin rapordaki tahminlerine göre, Türkiye’de işsizlik oranı da hem 2024 hem de 2025’te yüzde 9,6 olarak gerçekleşecek.

Raporda, Türkiye’de ekonomik faaliyetin, parasal sıkılaştırma politikasının sona ermesi ve tüketimin toparlanmaya başlamasıyla birlikte 2024 yılının ikinci yarısında güçleneceği öngörüsünde bulunuldu.

IMF, Dünya Ekonomik Görünümü raporunda, küresel büyüme tahminini ise bu yıl için yükseltti. Küresel büyüme tahmini, raporun Ocak ayı versiyonundaki tahmine göre binde 1, geçen Ekim ayındaki tahmine göre de binde 3 arttırıldı.

Raporda, küresel büyümenin hızının, hem hala yüksek seviyede olan borçlanma maliyetleri ve mali desteğin geri çekilmesi gibi yakın vadeli faktörler hem de Kovid-19 pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin uzun vadeli etkileri, verimlilikteki zayıf büyüme ve artan jeoekonomik parçalanma nedeniyle tarihsel standartlara göre düşük olduğu tespiti yapıldı.

IMF’nin ABD ekonomisindeki büyümeye ilişkin tahminiyse bu yıl için ileri yönlü olarak revize edildi, gelecek yıl içinse hafif düşürüldü.

Raporda ABD ekonomisinin bu yıl yüzde 2,1, gelecek yılsa yüzde 1,8 büyüyeceği öngörüldü. Bu rakamlar, Ocak ayındaki tahminlere göre 2024 için binde 6 artışa tekabül ederken, 2025 yılı içinse binde 1’lik düşüşü yansıttı.

Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi Avrupa’nın önemli ülkelerinde büyüme beklentileri bir önceki tahminlere göre düşürülürken, örneğin Almanya’da Ocak ayındaki yüzde 1,1 büyüme tahmini, bugün açıklanan raporda binde 7’ye indirildi; gelecek yıl içinse yüzde 1,9’dan yüzde 1,8’e çekildi.

Ocak ayında Japon ekonomisindeki büyüme tahminini yüzde 1,6 olarak açıklayan IMF, son raporunda bu oranı yüzde 1,7’ye yükseltti. Çin ekonomisi içinse bir önceki raporda bu yıl için öngörülen yüzde 4,4’lük büyüme son raporda da sabit bırakıldı, gelecek yıl içinse yüzde 0,1 arttırıldı.

Küresel manşet enflasyonun 2023’te yıllık ortalama yüzde 6,8’den 2024’te yüzde 5,9’a ve 2025’te de yüzde 4,5’e düşmesi, gelişmiş ekonomilerin yükselen piyasa ve gelişmekte olan ekonomilere kıyasla enflasyon hedeflerine daha erken dönmesinin beklendiği de raporda belirtildi.

Bugünden beş yıl sonraki küresel büyüme için en son yüzde 3,1 seviyesinde olan tahminin son on yılların en düşüğü olduğuna dikkat çekildi. Raporda, dünya genelindeki ekonomik faaliyetin 2022-2023 yıllarındaki küresel dezenflasyon boyunca şaşırtıcı derecede dirençli olduğu değerlendirmesi de yapıldı.

Küresel enflasyon 2022 yılı ortasındaki zirvesinden aşağı inerken ekonomik faaliyetin istikrarlı şekilde büyüyerek stagflasyon ve küresel durgunluk uyarılarına meydan okuduğu kaydedildi.

Küresel görünümün önündeki riskler

Raporda küresel görünüme yönelik risklerin de genel olarak dengelendiği kaydedildi.

Ancak Ukrayna ve Gazze’deki savaş dahil jeopolitik gerilimlerden kaynaklanan yeni fiyat artışlarının, işgücü piyasalarının hala sıkı olduğu yerlerde devam eden çekirdek enflasyonla birlikte faiz oranı beklentilerini yükseltebileceği ve varlık fiyatlarını düşürebileceği belirtildi.

IMF raporunda, büyük ekonomiler arasında dezenflasyon hızlarındaki ayrışmanın da finansal sektörleri baskı altına alan kur hareketlerine neden olabileceği kaydedildi.

Raporda, yüksek faiz oranlarının, sabit faizli konut kredilerinin sıfırlanması ve hane halklarının yüksek borçla mücadele etmesi nedeniyle beklenenden daha fazla soğutma etkisi yaratarak finansal strese neden olabileceği değerlendirmesi de yapıldı.

Çin’de sorunlu emlak sektörüne kapsamlı bir müdahale yapılmadığı takdirde büyümenin durabileceği ve bu durumun Çin’in ticaret ortaklarına zarar verebileceği tespiti de raporda paylaşıldı.

IMF, birçok ekonomide yüksek kamu borcunun olduğu bir sırada vergi artışları ve harcama kesintilerine dönüşün, ekonomik faaliyeti zayıflatabileceği, güveni aşındırabileceği ve iklim değişikliğinden kaynaklanan riskleri azaltmaya dönük reform ve harcamalara desteği azaltabileceği riskine dikkat çekti.

Öte yandan, maliye politikasının gerekenden ve tahminlerde varsayılanlardan daha gevşek olmasının, kısa vadede ekonomik faaliyeti arttırabileceğini kaydeden IMF; ancak bunun, ilerleyen süreçte daha maliyetli politika ayarlamaları riskini beraberinde getirebileceğini de ifade etti.

Küresel Ekonomik Görünüm raporunda enflasyonun, işgücüne katılımın daha da artmasıyla beklenenden daha hızlı düşebileceği ve merkez bankalarının gevşeme planlarını öne çekmesine olanak tanıyabileceği belirtildi.

Paylaşın

Kamuda Tasarruf ‘Kağıt’ Üzerinde

Bütçe giderlerine yönelik veriler, israf harcamaları arasında gösterilen kiralama işlemlerinin tam gaz devam ettiğini ortaya koydu. Kamunun mart ayı kiralama giderlerinin 1 milyar 813 milyon 445 bin TL olduğu bildirildi.

Kamunun faiz giderinde de çarpıcı artış yaşandı. Merkezi yönetimin Ocak-Mart 2023 döneminde 100 milyar TL olan faiz gideri, Ocak-Mart 2024 döneminde yüzde 150’lik artış ile 250 milyar TL ile ifade edildi.

Ocak ayında 18,8 milyon TL, şubat ayında 92,2 milyon TL olan temsil ve tanıtma gideri, mart ayında 714,4 milyon TL’te fırladı. Temsil ve tanıtma giderindeki artış akıllara 31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçim döneminde bakanlıklar eliyle yürütülen seçim propagandasını getirdi.

Birgün’den Mustafa Bildirici’nin haberine göre; Türkiye’de on milyonlarca yurttaşı yoksulluğa mahkum eden ekonomik kriz, iktidarın kaynakları kullanma tercihini değiştirmedi. Hemen her dönem olduğu gibi 2024 yılının ocak-mart döneminde de kaynaklar adeta savruldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kullanımına sunulan ve hesabı sorulamayan gizli hizmet gideri harcamasının yanı sıra temsil ve tanıtma harcaması, faiz harcaması ve kiralama harcamalarının büyüklüğü de dudak uçuklattı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, merkezi yönetimin bütçe geliri Mart 2024’te, Mart 2023’e oranla yüzde 68,7 artarak 483 milyar 842 milyon TL olarak gerçekleşti. Mart 2024’teki bütçe giderleri ise Mart 2023’e oranla yüzde 107,4 artış ile 692 milyar 807 milyon TL olarak kaydedildi. Merkezi yönetimin üç aylık bütçe açığı ise kayıtlara, 513 milyar 482 milyon TL olarak geçti.

İktidarın bütçe kullanım tercihleri de dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde tarihi rekorlar kıran Gizli Hizmet Giderleri, Ocak-Mart 2024 döneminde de kesmedi. Cumhurbaşkanı tarafından harcanabilen ve hesabı sorulamayan kalemden mart ayında yapılan harcama 322 milyon 263 bin TL, 2024’ün ilk üç ayında yapılan toplam harcama ise 2 milyar 504 milyon 301 bin TL oldu.

Tasarruf kağıt üzerinde

Bütçe giderlerine yönelik veriler, israf harcamaları arasında gösterilen kiralama işlemlerinin de tam gaz devam ettiğini ortaya koydu. Kamunun mart ayı kiralama giderlerinin 1 milyar 813 milyon 445 bin TL olduğu bildirildi. Toplam kiralama giderleri içinde 970 milyon 799 bin TL’lik harcama ile personel servisi kiralama gideri büyük yer tuttu.

Kiralama giderlerinin mart ayına yönelik ayrıntıları, bakanlığın raporunda şöyle sıralandı:

Taşıt kiralama: 373 milyon 424 bin TL
Hizmet binası kiralama: 192 milyon 64 bin TL
Hava taşıtı kiralama: 198 milyon 412 bin TL
Lojman kiralama: 36 milyon 423 bin TL

Kamunun faiz giderinde de çarpıcı artış yaşandı. Merkezi yönetimin Ocak-Mart 2023 döneminde 100 milyar TL olan faiz gideri, Ocak-Mart 2024 döneminde yüzde 150’lik artış ile 250 milyar TL ile ifade edildi.

Bakanlığın verilerine göre, temsil ve tanıtma harcamasında rekor kırıldı. Ocak ayında 18,8 milyon TL, şubat ayında 92,2 milyon TL olan temsil ve tanıtma gideri, mart ayında 714,4 milyon TL’te fırladı. Temsil ve tanıtma giderindeki artış akıllara 31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçim döneminde bakanlıklar eliyle yürütülen seçim propagandasını getirdi.

Kamunun müteahhitlik giderindeki çarpıcı artış da verilere yansıdı. Buna göre, ocak-mart dönemi müteahhitlik gideri 56 milyar TL’ye dayandı. Müteahhitlik giderinde aylara göre gerçekleşmeye, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerinde şöyle yer verildi:

Ocak: 1,2 milyar TL
Şubat: 23,4 milyar TL
Mart: 31,3 milyar TL

Paylaşın