Türkiye, Kişi Başına Düşen Milli Gelirde 20 Sene Önceki Sırada

Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre 2023 yılında Türkiye kişi başına düşen milli gelir sıralamasında dünyada 69. sırada. Türkiye, 2022 yılında ise 78. sıradaydı.

Önemli bir yükseliş gibi görünse de, Türkiye’nin 2003 yılında da dünyada 69. sırada olduğu göz önüne alındığında son 20 yılda aynı basamakta kaldığı sonucu çıkıyor. Bu, Türkiye’de milli gelir yükselirken diğer ülkelerde de yükseldiği anlamına geliyor.

2023 yılında dolar bazında kişi başına milli gelirin en yüksek olduğu ülke 135 bin 605 dolar ile Lüksemburg. Bu miktar ABD’de 80 bin 412 dolar; Almanya’da 52 bin 824 dolar. IMF tahminine göre 2028 yılında Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 17 bin 333 dolara yükselecek. Dünyadaki sıralaması ise 68. olacak.

Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir ilk kez 13 bin doları aştı. TÜİK’e göre kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) 2023 yılında 13 bin 110 Amerikan doları oldu. 2020 yılında kişi başına milli gelir 8 bin 600 dolardı. Böylece son 3 senede kişi başına düşen milli gelir dolar bazında yüzde 52 artmış oldu.

Bu artışa rağmen Türkiye bu alanda dünyada 69. sırada bulunuyor. 2003 yılında da Türkiye 69. sıradaydı. İktisatçılar da sığınmacılar ve dolar enflasyonu dikkate alındığında son 10 yılda dolar bazında kişi başına milli gelirin yüzde 20’den fazla düştüğünü belirtiyor.

TÜİK verilerine göre AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında kişi başına milli gelir 3 bin 608 dolardı. 2008 yılında bu miktar ilk kez 10 bin dolar barajını aşarak 11 bin 18 dolar gerçekleşti. 2013 yılında kişi başına milli gelir 12 bin 582 dolar ile en yüksek seviyeye çıktı.

Bu tarihten sonra kademeli olarak düşen milli gelir 2020’da 8 bin 600 dolara kadar geriledi. 2013-2020 arasında kişi başına milli gelir dolar bazında hep düştü. 2022’de tekrar 10 bin sınırını aşarak 2023’te tüm zamanların rekoru kırıldı.

Öte yandan Türkiye’de dolar bazında kişi başına milli gelirin bu kadar yükselmesi Türkiye’nin dünyadaki sıralamasının da bu kadar yükseldiği anlamına gelmiyor. Diğer ülkelerde aynı dönemde milli gelirin nasıl değiştiği ve dünya sıralamasında Türkiye’nin durumuna bakmak gerekiyor.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) verilerine göre 2000 yılında Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir dolar bazında Bulgaristan ve Romanya’nın iki katından fazlaydı. Macaristan’dan ise biraz düşüktü. 2003 yılında Türkiye’de bu değer 4 bin 685 dolar iken Bulgaristan’da 2 bin 711 dolar, Romanya’da 2 bin 672 dolar, Macaristan’da ise 8 bin 409’du.

2023 yılında ise Türkiye’de 13 bin 384 dolar olurken Bulgaristan’da 16 bin 87 dolar, Romanya’da ise 18 bin 413 dolara yükseldi. Macaristan’da ise ilk kez 20 bin dolar barajı aşılarak 21 bin 76 dolar oldu.

Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre 2023 yılında Türkiye kişi başına düşen milli gelir sıralamasında dünyada 69. sırada. Türkiye, 2022 yılında ise 78. sıradaydı.

Önemli bir yükseliş gibi görünse de, Türkiye’nin 2003 yılında da dünyada 69. sırada olduğu göz önüne alındığında son 20 yılda aynı basamakta kaldığı sonucu çıkıyor. Bu, Türkiye’de milli gelir yükselirken diğer ülkelerde de yükseldiği anlamına geliyor.

2023 yılında dolar bazında kişi başına milli gelirin en yüksek olduğu ülke 135 bin 605 dolar ile Lüksemburg. Bu miktar ABD’de 80 bin 412 dolar; Almanya’da 52 bin 824 dolar. IMF tahminine göre 2028 yılında Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 17 bin 333 dolara yükselecek. Dünyadaki sıralaması ise 68. olacak.

“Göçmenlerin durumu ve dolar enflasyonu”

Öte yandan, çok sayıda ekonomist ve uzman Türkiye’de kişi başına milli gelirin 13 bin doları aşmasına temkinli yaklaşıyor.

İktisatçı Mahfi Eğilmez’e göre milyonlarca göçmen ülkedeki gayri safi yurtiçi hasılaya katkı sağlıyor. Ancak kişi başına gelirde onlar nüfusta sayılmadığı için Türk vatandaşlarının “geliri olduğundan fazla görünüyor”.

Ekonomist Emre Akçakmak da dolar bazında kişi başına milli gelirin son 10 yılda aslında düştüğünü belirtiyor. Geçici korunma statüsündeki nüfus eklenip yıllık GSYH ortalama ABD enflasyonuna göre düzeltildiğinde oldukça farklı bir sonuç ortaya çıkıyor.

Akçakmak, 2013’te 12 bin 500 dolar olan kişi başı milli gelirin 2023’te karşılaştırılabilir anlamda 9 bin 600 dolar oluyor. Bu da son 10 yılda dolar bazında kişi başına milli gelirin yüzde 23 azalması demek.

TÜİK eski Başkanı Birol Aydın da sığınmacı sayısının kademeli olarak arttırarak yaptığı hesapta bu son 10 yıldaki düşüşü yüzde 26 olarak hesapladı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

IMF’in En Mutlu Ülkeler Listesi: Türkiye 106. Sırada

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) en mutlu ülkeler sıralamasının ilk üçünde Finlandiya, Danimarka ve İzlanda, son üçünde ise Sierra Leone, Lübnan ve Afganistan yer aldı. Türkiye ise listede kendisine 106. sırada yer buldu.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) internet sitesinde 2023 Mutluluk Raporu’na dayandırılan ‘Para Mutluluğu Satın Alır Mı’ isimli bir rapor yayımlandı. Mutluluk listesinde genellikle gelişmiş ülkelerin üst sıralarda olduğu ancak istisnaların da bulunduğu gözlemlendi.

Birgün’ün aktardığına göre; IMF, Birleşmiş Milletler’in yayımladığı Mutluluk Raporu ile ülkelerdeki kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) arasındaki ilişkiyi sorguladı.

Genellikle kişi başına düşen GSYİH miktarı yüksek ülkelerin mutluluk listesinde de önde olduğu görülürken istisnalar da göze çarptı. Örneğin Singapur, kişi başına düşen GSYİH sıralamasında 2. olmasına rağmen mutluluk sıralamasında ilk 20’ye giremedi.

Dünyadaki en mutlu 10 ülke şöyle:

1- Finlandiya (7,80)
2- Danimarka (7,59)
3- İzlanda (7,53)
4- İsrail (7,47)
5- İsveç (7.40)

6- Hollanda (7,40)
7- Norveç (7.32)
8- Lüksemburg (7,23)
9- Yeni Zelanda (7,12)
10- Avusturya (7,10)

Türkiye, bu listede 4,61 puanla 106. sırada yer aldı.

En mutsuz üç ülke ise savaş ve kaosun sürdüğü ülkeler. O ülkeler şöyle:

135- Sierra Leone (3,14)
136- Lübnan (2,39)
137- Afganistan (1,86)

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi Bir Kez Daha Mahkum Etti: Adil Yargılanma Hakkı İhlal Edildi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6/1. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hükmetti.

31 Aralık 2023 itibarıyla AİHM gündemine 46 Avrupa ülkesinden taşınmış ve sonuçlanmayı bekleyen toplam 68 bin 450 dava başvurusu bulunuyor. Bunların 23 bin 400’ü Türkiye’ye karşı başvurulardan oluşmakta, bu da AİHM’nin toplam iş yükünün yüzde 34,2’sine tekabül ediyor.

2023 yılında Türkiye hakkında açıklanan 78 karardan 72’sinde AİHS’nin en az bir maddesinin ihlâline hükmedildi, üç davada ihlâl bulunmazken diğer üç dava dostane çözümle sonuçlandı. Türkiye hakkındaki ihlâl kararlarında AİHS’nin adil yargılanma hakkına ilişkin altıncı maddesi (17 ihlâl), özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin beşinci maddesi (16 ihlâl) ve özel ve aile hayatına saygıya ilişkin sekizinci maddesi (15 ihlâl) başı çekti.

Müebbet hapsin yanı sıra toplam 20 yıl 10 ay 5 gün hapse mahkum edilen Orhan Şahin’in AİHM’e yaptığı başvuru sonuçlandı. AİHM, Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/1. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

AİHM, “başvurucunun (Şahin) talep etmesi halinde Sözleşme’nin 6. maddesinin gereklerine uygun olarak yeniden yargılanmasının en uygun telafi yolu olduğuna” kanaat getirdi, bu sebeple manevi tazminat talebini reddetti.

AİHM’in kararında, Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Şahin’i “Devletin birliğini ve ülkenin toprak bütünlüğünü bozmak”, “tehlikeli maddelerin yasadışı olarak bulundurulması” ve “kamu görevlisini öldürmeye teşebbüs” suçlarından mahkum ederken esas olarak bir kişinin ifadesine dayandığını belirtti.

Kararda, Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinin, kararına esas aldığı A.Y. isimli kişinin ifadesini ise mahkemede dinlemediği belirtildi: “Sanık avukatlarının, A.Y.’nin mahkemede dinlenmesi talebi ise reddedildi. Dolayısıyla, davayı nihai olarak karara bağlayan yargıcın huzurunda, sanığa, tanıklarla yüzleşme olanağı verilmedi.”

Türkiye, Şahin’e 1000 Euro mahkeme masrafı ödeyecek.

Ne olmuştu?

Dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Doğubayazıt Şubesi, yetkililerin gerilla cenazelerinin definine yönelik tutumunu protesto etmek üzere 16 Aralık 2011’de esnafa dükkanlarını kapatma çağrısı yaptı. Ertesi gün de Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu bazı BDP milletvekillerinin katıldığı bir gösteri düzenlendi.

Demirtaş’ın konuşmasından kısa bir süre sonra A.Y., Doğubayazıt Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde bulunan polis memurlarına atmak amacıyla el yapımı patlayıcının fitilini ateşledi, bomba aniden patladı ve parmakları yaralandı. A.Y. hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı.

A.Y. 20 Aralık 2011’de verdiği ifadesinde, BDP’nin Doğubayazıt şubesinde E.O. tarafından kendisine “bomba yapımı dersi” verildiğini ileri sürdü. A.Y. kendisine bombayı E.E. isimli kişinin verdiğini, bu sırada yanlarında Orhan Şahin’in de olduğunu söyledi. Bombayı E.E., F.A. ve Şahin’in tehditleriyle atmak zorunda kaldığını ekledi.

Orhan Şahin, 29 Aralık 2011’de evine düzenlenen baskınla gözaltına alındı, A.Y.’yi tanıdığını inkar etti. Olay günü sadece gösteriye katıldığını söyledi ve bomba yapımı konusunda eğitim aldığı veya A.Y.’ye bomba atması için talimat verdiği iddialarını reddetti. Ayrıca E.E. ve F.A.’yı tanımadığını söyledi. Mahkemedeki ifadesinin ardından “örgüt üyeliği” şüphesiyle tutuklandı.

Erzurum Cumhuriyet Savcılığı, 17 Şubat 2012’de hazırladığı iddianamesinde Şahin’e, “Devletin birliğine ve toprak bütünlüğüne zarar vermek”, “kamu görevlisini öldürmeye teşebbüs”, “silahlı terör örgütüne üyelik” ve “tehlikeli maddelerin hukuka aykırı olarak bulundurulması” suçlamalarını yöneltti.

İddianamede delil olarak Şahin’in gösteriye katıldığına dair video görüntüleri ile A.Y.’nin ifadeleri yer aldı. Dosyada yer alan polis tutanağında da Şahin’in polise taş atan grup içerisinde bulunduğu ileri sürüldü.

Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasında A.Y., mahkemeyi, beyanlarını sanıklarla paylaşarak hayatını tehlikeye atmakla suçladı, “ifadelerinin sanıklara iletileceğini bilseydi asla ifade vermeyeceğini” söyledi.

Mahkemedeki ifadesinde de önce E.E. ve F.A.’nın kendisine bombayı teslim ettiği sırada Şahin’in orada bulunmadığını belirtti. Ardından ifadesini değiştirerek Şahin’in olay yerinde bulunduğunu ve bombanın kendisine teslim edildiğine tanık olduğunu ancak konuşmadığını, herhangi bir tartışmaya girmediğini söyledi.

Orhan Şahin ise duruşmadaki beyanında sanıkları tanımadığını, dosyadaki videoda bulunan kişinin kendisi olmadığını söyledi. Avukatı da Şahin’in bombalama sırasında olay yerinde olmadığını, saldırıda yer almadığını belirtti.

Mahkemelerde yapılan değişiklik sonrası dosyanın taşındaığı Doğubayazıt Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Aralık 2014’te Şahin’i “Devletin birliğine ve toprak bütünlüğüne zarar verme suçundan” ömür boyu hapse mahkum etti. Şahin ayrıca, “kamu görevlisini bombalayarak öldürmeye teşebbüs” suçundan on altı yıl sekiz ay, “tehlikeli maddeyi kanuna aykırı olarak bulundurmak” suçundan dört yıl iki ay beş gün hapse mahkum edildi. Kararın gerekçesi, A.Y.’nin polise verdiği ilk ifadesine dayandırıldı.

Yargıtay’ın kararı onamasının ardından Şahin Anayasa Mahkemesine başvurdu. Anayasa Mahkemesi, 9 Ocak 2017’deki kararında, mahkumiyetin, A.Y.’nin ifadelerinin yanı sıra bombalama girişimi sonrasında düzenlenen polis tutanağı ve olayın video kayıtlarına dayandığını belirterek başvuruyu kabul edilemez buldu. Şahin de AİHM’e başvurdu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye İçin Yıl Sonu Enflasyon Tahmini: Yüzde 40

ABD merkezli uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye için enflasyonun 2024 yılında ortalama yüzde 58 ve yıl sonunda ise yüzde 40 olacağı tahminini paylaştı.

Fitch Ratings, açıklamasında ayrıca, “Enflasyon beklentileri hafifledi ve dış likidite riskleri azaldı; bu durum, daha olumlu dış finansman koşulları, yüksek rezervler, düşük döviz korumalı mevduatlar ve daralan cari işlemler açığının yansımasıdır” ifadesine yer verdi.

Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu ise “B”den “B+”ya yükseltti, not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkardı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Cuma günü yaptığı açıklamada, Türkiye’nin uzun vadeli döviz cinsinden kredi notunu B’den B+’ya yükseltildiği, not görünümünü de “durağan”dan “pozitif”e çevirdiğini açıkladı.

Açıklamada, söz konusu not artırımında, Mayıs 2023 seçimleri sonrasında uygulanan sıkılaşma önlemleri dahil politikaların etkinliği ile makroekonomik ve dış kırılganlıklardaki azalmanın etkili olduğu belirtildi.

Kuruluşun açıklamasında, enflasyon beklentisinin hafiflediği ve dış likidite risklerinin azaldığı da kaydedildi. Bu durumun daha olumlu dış finansman koşulları, yüksek rezervler, düşük döviz korumalı mevduatlar ve daralan cari işlemler açığının yansıması olduğu da belirtildi.

Kuruluş, Türkiye’de ekonominin bu yıl yüzde 2,8 oranında büyümesinin beklendiğini da hatırlatırken, bunun gelecek yıl yüzde 3,1’e çıkabileceğini de belirtti. Fitch’e göre, 31 Mart’ta düzenlenecek yerel seçimler sonrasında ülkede politika değişikliği beklenmiyor.

Fitch’in Türkiye’ye dair bir sonraki kredi derecelendirme değerlendirmesini Eylül ayında yapması bekleniyor. Fitch, son olarak 8 Eylül 2023’te Türkiye’nin kredi notunu ‘B’ olarak teyit etmiş, not görünümünü de ‘negatif’ten ‘durağan’a yükseltmişti.

Fitch, enflasyonun 2024 için ortalama yüzde 58, yıl sonu enflasyonunun ise yüzde 40 olmasını tahmin ettiklerini aktardı. TÜİK verilerine göre Şubat ayında enflasyon yüzde 67 olarak gerçekleşmişti.

Bakan Şimşek’ten açıklama

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in açıklaması ardından sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı yorumda, “Uyguladığımız programın somut sonuçları ülke kredi notumuza da yansıdı” dedi.

Bakan Mehmet Şimşek, “Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, bu başarıya kayıtsız kalmayarak kredi notumuzu bir kademe yükseltirken, görünümümüzü pozitife çevirdi. Pozitif görünüm önümüzdeki dönemde not artışının süreceğine işaret ediyor” dedi.

Bakan Şimşek, “12 yıl sonra gelen bu not artışında, Türkiye’nin uluslararası normlara uyan, kural bazlı ve öngörülebilir politikalarının etkili olduğunu” belirterek, “Makro-finansal istikrarın daha da güçlenmesiyle böyle olumlu gelişmeler artarak devam edecek. Yılın ikinci yarısında dezenflasyon, daralan cari açık ve bütçe disiplini sayesinde makro finansal istikrar daha da pekişecek ve kredi notumuz yükselecektir” ifadelerini kullandı.

Timothy Ash: Hak Edildi

Merkezi Londra’da bulunan BlueBay portföy yönetimi şirketinin gelişmekte olan piyasalar masasından stratejist Timothy Ash, not artırımının seçimlerden bu yana görülen politika düzenlemesi açısından “hak edildiğini” ifade etti.

Ash, hayalkırıklığına uğratan son enflasyon verisi ile TL ve rezervler üzerindeki olumsuz baskı yüzünden piyasaların son birkaç haftadır Türkiye ile ilgili olarak gergin olduğunu, bu yüzden Fitch’in açıklamasının “ilginç bir zamanlamaya” sahip olduğunu belirtti.

Paylaşın

Fitch Ratings, Türkiye’nin Not Görünümünü Pozitife Çıkardı

ABD merkezli uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkarırken, kredi notunu da “B”den “B+”ya yükseltti.

Fitch Ratings, 2023’ün ikinci yarısından bu yana uygulanan para politikasının not yükseltmede etkili olduğunu belirterek, “Yükseltme makroekonomik ve dış kırılganlıkları azaltma, para politikasındaki sıkılaştırmada beklenenden daha fazla önden yüklenme de dahil olmak üzere, uygulanan politikaların dayanıklılığına ve etkinliğine olan güvenin artışını yansıtıyor” dedi.

Fitch açıklamasında ayrıca “Enflasyon beklentileri hafifledi ve dış likidite riskleri azaldı; bu durum, daha olumlu dış finansman koşulları, yüksek rezervler, düşük döviz korumalı mevduatlar ve daralan cari işlemler açığının yansımasıdır” ifadesine yer verdi.

Fitch Ratings ayrıca enflasyonun 2024’te ortalama yüzde 58 ve yıl sonunda yüzde 40 olacağı tahminini de paylaştı.

Büyüme rakamların da ise 2024’ün ilk çeyreğinden sonra yurt içi talep ve özel tüketim üzerinde daha güçlü bir etki yaratan sıkı politikaların, görece zayıf dış taleple birleştiği senaryoda bu yıl yüzde 2,8’e düşebileceği belirtildi. 2025 beklentisi ise yüzde 3,1 oldu.

Kredi derecelendirme kuruluşu ayrıca 31 Mart yerel seçimlerin sonuçlarının ekonomide politika değişikliğine yol açmayacağı öngörüsünde bulundu ve “Temel senaryomuz, yerel seçimlerin sonucunun politika değişikliğine yol açmayacağını varsayıyor. Dünya Bankası tarafından ölçülen yönetişim göstergeleri son 10 yılda sürekli olarak zayıflamış ve ‘B’ ve ‘BB’ emsallerine göre bir zayıflığı temsil etmektedir. Değişken bölgesel ortam ve aktif ve bağımsız bir dış politika sürdürme çabaları jeopolitik zorlukları da beraberinde getiriyor ancak bunların yakın vadede notu etkilemesi beklenmiyor” ifadelerine yer verildi.

Fitch son olarak 8 Eylül 2023’te ülke görünümünü negatiften durağana çekmişti. Türkiye’ye ilişkin bir sonraki değerlendirmenin 6 Eylül’de yapılması planlanıyor.

Mehmet Şimşek: Uyguladığımız programın somut sonuçları

Fitch’in Türkiye’ye dair yaptığı son olumlu değerlendirmeye Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten açıklama geldi. Bakan, “Uyguladığımız programın somut sonuçları ülke kredi notumuza da yansıdı” dedi. Sosyal paylaşım platformu X’ten yaptığı açıklamada Bakan Şimşek şöyle devam etti:

“Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, bu başarıya kayıtsız kalmayarak kredi notumuzu bir kademe yükseltirken, görünümümüzü pozitife çevirdi. Pozitif görünüm önümüzdeki dönemde not artışının süreceğine işaret ediyor. 12 yıl sonra gelen bu not artışında, Türkiye’nin uluslararası normlara uyan, kural bazlı ve öngörülebilir politikaları etkili oldu.

Makro-finansal istikrarın daha da güçlenmesiyle böyle olumlu gelişmeler artarak devam edecek. Yılın ikinci yarısında dezenflasyon, daralan cari açık ve bütçe disiplini sayesinde makro finansal istikrar daha da pekişecek ve kredi notumuz yükselecektir.”

Timothy Ash: Bu not hak edildi

Merkezi Londra’da bulunan Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesine ilişkin değerlendirmede bulundu. Fitch Ratings’in Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesinin seçimlerden bu yana görülen politika düzenlemesi açısından “hak edildiğini” kaydetti. Ash,

Not artırımının seçimlerden bu yana görülen politika düzenlemesi açısından “hak edildiğini” ifade eden Ash, enflasyon verisi ile lira ve rezervler üzerindeki baskı nedeniyle piyasaların son birkaç haftadır Türkiye çevresinde gergin olduğu göz önüne alındığında “zamanlamanın ilginç” olduğunu belirtti.

Paylaşın

Gıda Fiyatları Dünyada Yüzde 10.5 Düşerken, Türkiye’de Yüzde 71.03 Arttı

Küresel gıda fiyatları şubatta bir önceki aya göre yüzde 0,7, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,5 azaldı. Türkiye’de ise şubatta gıda fiyat endeksi (Alkolsüz içecekler hariç) aylık bazda yüzde 8,44 yükselirken, yıllık bazda ise yüzde 71,03 arttı.

Cumhuriyet’te yer alan habere göre; Türkiye’de gıda fiyatlarında artış sürerken, dünyada gerilemeye devam ediyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen, tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları endeksi ocak ayında 118,2 seviyesinden şubat ayında 117,3’e düştü.

Buna göre küresel gıda fiyatları şubatta bir önceki aya göre yüzde 0,7, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,5 azaldı. Gıda fiyatları endeksi böylece Şubat 2021’den bu yana en düşük seviyede gerçekleşti.

Türkiye’de ise şubatta gıda fiyat endeksi (Alkolsüz içecekler hariç) aylık bazda yüzde 8,44 yükselirken, yıllık bazda ise yüzde 71,03 arttı.

FAO verilerine göre alt endekslerdeki değişimler ise şöyle oldu: Tahıl fiyatları endeksi, şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 5,0 azaldı. Tahıl fiyatları yıllık bazda ise yüzde 22,4 geriledi.

Bitkisel yağ fiyatı endeksi, şubatta bir önceki aya göre yüzde 1,3, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11 azaldı. Süt ürünleri fiyatı endeksi, şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 1,1 artarken geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,4 azaldı.

Et fiyatı endeksi, şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 1,8 artmış, bir yıl öncesine göre ise yüzde 0,8 azaldı. Şeker fiyatı endeksi, şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 3,2 artarken geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12,5 artış gösterdi.

Paylaşın

Akademik Özgürlükler Endeksi: Türkiye, Son Sıralara Geriledi

Türkiye, Akademik Özgürlükler Endeksi’nde son sıralara geriledi. Araştırmacılar endeksi hazırlarken “araştırma ve öğretme özgürlüğü”, “akademik ve kültürel ifade özgürlüğü”, “akademik alışveriş ve bilgi yayma”, “kurumsal özerklik” ve “kampüs bütünlüğü” olmak üzere beş ölçütü mercek altına aldı. Türkiye’nin tüm bu ölçütlerde önemli puan kaybettiği tespit edildi.

Endekste yer verilen grafikte, Türkiye’nin akademik özgürlüklerde 2002-2009’da tarihinin en iyi seviyesinde olduğu (1 tam puan üzerinden 0,56 puan), 2009’dan 2017’ye kadar sert bir düşüş sürecine girdiği ve 2023 itibarıyla 0,09 puana gerilediği görülüyor. Endeksin hazırlanmasında dünyanın dörtbir yanından 2 bin 329 ülke uzmanının değerlendirmelerinden yararlanıldığı bildirildi.

İsveç’ten Göteborg Üniversitesi ile Almanya’dan FAU Erlangen-Nürnberg Üniversitesi araştırmacılarının hazırladığı Akademik Özgürlükler Endeksi, dünya nüfusunun yarısına yakın bir bölümünün akademik özgürlüklerin bulunmadığı ülkelerde yaşadığını ortaya koydu. Her yıl yayımlanan endekse göre, 2023 sonu itibarıyla 3,6 milyar insan akademik özgürlüklerden mahrum kalırken mevcut durum, elli yıl önceki döneme benzetildi.

179 ülkenin mercek altına alındığı endekste akademik özgürlüklerin 23 ülkede gerilemekte olduğu ve sadece 10 ülkede iyileşme kaydettiği belirtildi. Son elli yıllık dönemde ise akademik özgürlüklerin 56 ülkede iyiye gittiği ve 61 ülkede yüksek seviyelere ulaştığı kaydedildi.

Akademik özgürlükler açısından ülkelerin “tamamen özgür”, “genel olarak özgür”, “hafif kısıtlı”, “ciddi şekilde kısıtlanan” ve “tamamen kısıtlanan” olarak beş gruba ayrıldığı endekste Türkiye, en alt grupta, akademik özgürlüklerin tamamen kısıtlandığı ülkeler arasında yer aldı.

2013-2023 döneminde Türkiye, en alttaki yüzde 10’luk dilimde Mısır ve Küba’nın ardından üçüncü sırada geldi, Türkiye’yi Afganistan izledi. En alttaki yüzde 10’luk dilimin en sonunda ise Kuzey Kore yer aldı.

Son elli yıllık dönemde de Türkiye akademik özgürlüklerin belirgin bir şekilde kötüye gittiği on ülke arasında Amerika Birleşik Devletleri, Bangladeş ve Hindistan ile birlikte sayıldı. Elli yıl önceki özgürlüklerle karşılaştırmalı değerlendirmede ise Türkiye, Laos ve Afganistan ile benzer şekilde gruplandırıldı.

İki üniversiteden araştırmacılar endeksi hazırlarken “araştırma ve öğretme özgürlüğü”, “akademik ve kültürel ifade özgürlüğü”, “akademik alışveriş ve bilgi yayma”, “kurumsal özerklik” ve “kampüs bütünlüğü” olmak üzere beş ölçütü mercek altına aldı. Türkiye’nin tüm bu ölçütlerde önemli puan kaybettiği tespit edildi.

Düşüş 2009’da başladı

Endekste yer verilen grafikte, Türkiye’nin akademik özgürlüklerde 2002-2009’da tarihinin en iyi seviyesinde olduğu (1 tam puan üzerinden 0,56 puan), 2009’dan 2017’ye kadar sert bir düşüş sürecine girdiği ve 2023 itibarıyla 0,09 puana gerilediği görülüyor. Endeksin hazırlanmasında dünyanın dörtbir yanından 2 bin 329 ülke uzmanının değerlendirmelerinden yararlanıldığı bildirildi.

Bir toplumdaki kutuplaşma ile akademik özgürlüklerin gerilemesi arasındaki bağlantıya işaret edilen raporda, bu tür toplumlarda üniversitelerin “biz ve ötekiler” girdabına kapılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu, bu nedenle üniversitelerin özerkliğinin korunmasının büyük önem taşıdığı vurgusu yapıldı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

2023 Yılında Türkiye’de Konut Fiyatları Yüzde 76 Arttı

Türkiye’de konut fiyatları 2015 yılından 2021 yılına kadar kademeli olarak artarken, 2021’den sonra patlama yaptı. 2022 yılında konut fiyatlarındaki artış yüzde 168’le zirveye ulaşırken, 2023 yılında yüzde 76’lık bir artış gösterdi.

Uzmanlar, Türkiye’de nominal emlak fiyatlarındaki yükselişin çeşitli nedenlere bağlı olduğunu belirtiyor. KPMG Türkiye Gayrimenkul ve İnşaat Sektörü Lideri Görkem Yapan “Bence bunun başlıca nedenleri kurdaki dalgalanma, Türk lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon oranları ve buna bağlı olarak inşaat maliyetlerindeki artış ile pandemi sonrası artan talep,” ifadelerini kullandı.

Macaristan’da konut fiyatları 2015’ten bu yana yüzde 166’dan fazla arttı, ancak daha da göz kamaştırıcı bir artışa sahip bir ülke var; Türkiye. Son veriler, Türkiye’deki konut fiyatlarının nominal olarak dokuz yıl öncesine kıyasla 12 kat daha yüksek olduğunu gösterirken, İstanbul’daki bir dairenin fiyatı Paris ve Londra’daki dairelerle yarışır hale geldi.

OECD üyesi ülkeler arasında, İsveç ve Finlandiya gibi kuzey Avrupa ülkeleri, 2015’ten bu yana nominal konut fiyatlarında yüzde 4’ün biraz üzerinde artışla en küçük değişikliği gördü. Ölçeğin diğer ucunda Türkiye yer alırken, onu fiyatların 2015 yılına göre yüzde 166 daha fazla olduğu Macaristan izliyor.

OECD ülkelerinin çoğunda konut fiyatlarındaki artış oranı 2015 ile 2023 yılları arasında çift haneli rakamlara ulaştı. Türkiye’de konut fiyatları 2015 yılından 2021 yılına kadar kademeli olarak artarken, 2021’den sonra patlama yaptı.

2022 yılında konut fiyatlarındaki artış yüzde 168’le zirveye ulaşırken, 2023 yılında yüzde 76’lık bir artış gösterdi. Bu arada, Avrupa ve ABD’de konut fiyatları, bu ekonomilerdeki merkez bankalarının yüksek enflasyonla mücadele etmek için faiz oranlarını artırmaya başlamasıyla 2022’nin sonlarında düşmeye başladı.

Türkiye Merkez Bankası ise Ağustos 2022’de gösterge faiz oranını düşürdü, ancak aynı yılın kasım ayında ülkedeki enflasyon yüzde 85’e yakındı. Uzmanlar, Türkiye’de nominal emlak fiyatlarındaki yükselişin çeşitli nedenlere bağlı olduğunu belirtiyor.

KPMG Türkiye Gayrimenkul ve İnşaat Sektörü Lideri Görkem Yapan “Bence bunun başlıca nedenleri kurdaki dalgalanma, Türk lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon oranları ve buna bağlı olarak inşaat maliyetlerindeki artış ile pandemi sonrası artan talep,” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin 2022 yılı enflasyonu son derece yüksekti; neredeyse tüm yıl boyunca yüzde 50’nin üzerinde seyretti ve ekim ayında yüzde 80’in üzerine çıktı. Bununla birlikte, OECD’ye göre, reel vadeli konut fiyatları (enflasyona göre ayarlanmış) da 2023’ün üçüncü çeyreği itibariyle 2015’e kıyasla yüzde 96,7 oranında arttı.

Yapan, “Geçen yıl Türkiye’de 11 şehri etkileyen depremler yaşadık, bu da fiyatları artırdı, çünkü insanlar depreme dayanıklı binalar gibi daha güvenli yerlerde yaşamak istiyor,” dedi.

Kredi faizleri fırladı

Nakit alıcılar piyasayı doldururken, Türkiye’de ipotekli konut kredisi kullananların aylık faizleri hızla yükseldi. Türkiye’de son dönemde yüzde 70’e yaklaşan enflasyon, Merkez Bankası’nın para politikasını agresif bir şekilde sıkılaştırmasını ve gösterge faiz oranını Haziran 2023’teki yüzde 8,5 seviyesinden Ocak 2024’te yüzde 45’e yükseltmesine yol açtı.

Sonuç olarak, Türkiye’de ipotekli konut kredileri artık yıllık yüzde 40 faiz oranına sahip. 2023 yılı boyunca satılan evlerin yüzde 15’inden azı ipotekli konut kredisi ile alıcı buldu. Geri kalanı nakit alıcılara satıldı. 2022’den itibaren yabancılara satılan konutların en önemli kısmı Ruslara, ardından da İranlılara gitti.

“Şubat 2022’de Rusya-Ukrayna çatışmasının başlamasının ardından, her iki ülkeden de Antalya, İstanbul ve Mersin’e önemli bir göçmen akını oldu” diyen Yapan, bu üç bölgenin Rus yatırımcılar arasında en popüler yerler haline geldiğini ve buralarda bulunmalarının fiyatları yukarı çektiğini söyledi.

Sadece Antalya’da fiyatlar 2022’nin ikinci yarısına kadar bir yıl içinde yüzde 230 arttı. Yapan, “Rusya ve Ukrayna’dan göçün ardından Antalya’daki yabancı nüfusun iki yıl içinde iki katına çıkması nedeniyle emlak ve kira fiyatları hızla yükseldi” diyor.

Bu arada, Türk lirasının değer kaybetmesi Türk alıcıların fırsatlarını sınırladı. Aynı zamanda, çok sayıda Rus ve Ukrayna vatandaşı büyük miktarlarda nakit ödeme yaparak emlak talebini tetikledi ve bu da fiyatların daha da artmasına neden oldu.

“2023 yılında Türkiye’de satılan 1,2 milyon konutun 35 bini (yüzde 3) yabancılara satıldı ve yabancılara satılan bu konutların yaklaşık yüzde 30’u Ruslara satıldı” diyen Yapan, Rus yatırımcıların son zamanlarda Türkiye’yi Kıbrıs gibi diğer destinasyonlarla değiştirmeye başladığını da sözlerine ekledi.

Yüksek konut ve kira fiyatları, yüksek faiz oranları ve yüksek enflasyon nedeniyle hane halkı gelirinin reel olarak azalması sonucunda Türkiye piyasası frene basmış durumda. Konut fiyatları nominal olarak artmaya devam ediyor ancak enflasyonun gerisinde kalıyor. Dolayısıyla reel olarak son zamanlarda daha da ucuzlamaktadır.

Yüksek inşaat maliyetleri arzın sınırlı kalmasına yol açabilir. Ancak konut talebi artar ve faiz oranları düşerek büyümeyi teşvik ederse mevcut durgunluğun aşılmasına yardımcı olabilir. Bununla birlikte, insanlar şu anda evlerini satın almaya güç yetiremiyor, bu da inatçı bir şekilde yüksek kira fiyatlarına yol açıyor – ve bu aslında nakit alıcılar için yatırım yapmak için biraz alan bırakıyor.

“Örneğin İstanbul’da ya da Türkiye’de bir oran var” diye açıklayan Yapan “Çoğu zaman bir evin satış fiyatı kiranın 300 katıydı. Bu bir ortalamadır. Ama şimdi kiralar çok yüksek,” ifadelerini kullandı. “Kira artışı ev fiyat artışından daha fazla” diyen Yapan, “Yani şimdi bu ortalama 250-300 arasına düşüyor,” dedi.

Teorik olarak bu, yatırımcıların 300 aydan daha kısa bir sürede bir evin fiyatını telafi edebileceği anlamına geliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Kadınların İstihdam Oranı Erkeklerin Yarısından Daha Az

2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun istihdam oranının yüzde 47,5 olurken, bu oran kadınlarda yüzde 30,4, erkeklerde ise yüzde 65,0 oldu. En yüksek kadın istihdam oranı, yüzde 37,4 ile Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane bölgesinde, en düşük kadın istihdam oranı ise ise 18,2 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt bölgesinde gerçekleşti.

Haber Merkezi / 2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun işgücüne katılma oranının yüzde 53,1 olurken, bu oran kadınlarda yüzde 35,1, erkeklerde ise yüzde 71,4 oldu. İşgücüne katılma oranı eğitim durumuna göre incelendiğinde, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görüldü.

Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 13,9, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 27,1, lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 36,1, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 43,0 iken, yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 68,8 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İstatistiklerle Kadın 2023 verilerini açıkladı: Buna göre; Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla, kadın nüfus 42 milyon 638 bin 306 kişi, erkek nüfus 42 milyon 734 bin 71 kişi oldu.

Diğer bir ifadeyle, toplam nüfusun yüzde 49,9’unu kadınlar, yüzde 50,1’ini ise erkekler oluşturdu. Kadınlar ile erkekler arasındaki bu oransal denge, kadınların daha uzun yaşaması nedeniyle, 60 ve daha yukarı yaş grubundan itibaren kadınların lehine değişti. Kadın nüfusun oranı, 60-74 yaş grubunda yüzde 52,1 iken 90 ve üzeri yaş grubunda yüzde 70,2 oldu.

Hayat Tabloları sonuçlarına göre, doğuşta beklenen yaşam süresi 2020-2022 döneminde Türkiye geneli için 77,5 yıl iken kadınlarda 80,3 yıl, erkeklerde 74,8 yıl oldu. Genel olarak kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı ve doğuşta beklenen yaşam süresi farkının 5,5 yıl olduğu görüldü.

Hayat Tabloları sonuçlarına göre, belirli bir yaştaki kişinin günlük hayattaki faaliyetlerini sınırlandıracak bir sağlık sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısını ifade eden sağlıklı yaşam süresi, 2020-2022 döneminde sıfır yaşında bulunan bir kişi için Türkiye genelinde 58,4 yıl iken kadınlarda 57,0 yıl, erkeklerde 59,7 yıl oldu. Buna göre, erkeklerin doğuşta sağlıklı yaşam süresinin kadınlardan 2,7 yıl daha uzun olduğu görüldü.

Türkiye Sağlık Araştırması sonuçlarına göre boy ve kilo değerleri kullanılarak hesaplanan vücut kitle indeksi incelendiğinde, 2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerin yüzde 20,2’sinin obez, yüzde 35,6’sının ise obez öncesi durumda olduğu görüldü. Obez bireylerin oranı cinsiyete göre incelendiğinde, kadınların yüzde 23,6’sının obez ve yüzde 30,9’unun obez öncesi durumda, erkeklerin yüzde 16,8’inin obez ve yüzde 40,4’ünün obez öncesi durumda olduğu görüldü.

Ulusal Eğitim İstatistiklerine göre, ortalama eğitim süresinin yıllara göre arttığı görüldü. Türkiye geneli için ortalama eğitim süresi 2011 yılında 7,3 yıl, kadınlarda 6,4 yıl, erkeklerde 8,3 yıl iken, 2022 yılında Türkiye genelinde 9,2 yıl, kadınlarda 8,5 yıl, erkeklerde 10,0 yıl oldu.

Ulusal Eğitim İstatistiklerine göre, en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki nüfusun toplam nüfus içindeki oranının 2008-2022 yılları arasında arttığı görüldü. En az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki bireylerin toplam nüfus içindeki oranı, 2008 yılında yüzde 75,1 iken 2022 yılında yüzde 91,3 oldu. Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2008 yılında en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 67,5, erkeklerin oranı yüzde 82,8 iken, bu oran 2022 yılında kadınlarda yüzde 86,7, erkeklerde ise yüzde 96,1 oldu.

Ulusal Eğitim İstatistiklerine göre, yüksekokul ve fakülte, yüksek lisans ve doktora mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştaki nüfusun toplam nüfus içindeki oranı, 2008 yılında yüzde 9,1 iken 2022 yılında yüzde 23,5 oldu. Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2008 yılında yükseköğretim mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 7,1, erkeklerin oranı yüzde 11,2 iken bu oran 2022 yılında kadınlarda yüzde 21,6, erkeklerde ise yüzde 25,5 oldu.

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre 2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun işgücüne katılma oranının yüzde 53,1 olduğu görüldü. Bu oran kadınlarda yüzde 35,1, erkeklerde ise yüzde 71,4 oldu.

İşgücüne katılma oranı eğitim durumuna göre incelendiğinde, kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görüldü. Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 13,9, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 27,1, lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 36,1, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 43,0 iken, yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 68,8 oldu.

Kadınların istihdam oranının erkeklerin yarısından daha az

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre 2022 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun istihdam oranının yüzde 47,5 olduğu görüldü. Bu oran kadınlarda yüzde 30,4, erkeklerde ise yüzde 65,0 oldu. En yüksek istihdam oranı yüzde 54,1 ile Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli bölgesinde, en düşük istihdam oranı ise yüzde 33,8 ile Mardin, Batman, Şırnak v e Siirt bölgesinde gerçekleşti.

En yüksek kadın istihdam oranı, yüzde 37,4 ile Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane bölgesinde, en düşük kadın istihdam oranı ise yüzde 18,2 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt bölgesinde gerçekleşti. En yüksek erkek istihdam oranı, yüzde 72,8 ile Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli bölgesinde, en düşük erkek istihdam oranı ise yüzde 50,8 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt bölgesinde gerçekleşti.

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre yarı zamanlı çalışanların istihdam içindeki oranının 2022 yılında yüzde 9,8 olduğu görüldü. Bu oran kadınlarda yüzde 16,1, erkeklerde ise yüzde 6,7 oldu.

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki bireylerin istihdam oranı, 2014 yılında yüzde 59,8 iken 2022 yılında yüzde 60,5 oldu. Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2022 yılında hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranının yüzde 28,0, erkeklerin istihdam oranının ise yüzde 90,5 olduğu görüldü.

Cinsiyetler arası ücret veya kazanç farkı, erkek ve kadın arasındaki ücret veya kazanç farkının erkek ücret veya kazancına yüzdesel oranı olarak tanımlanmaktadır. Kazanç Yapısı İstatistiklerine göre, yıllık ortalama brüt ücret-maaş ile hesaplanan gösterge için en yüksek fark yüzde 17,1 ile yükseköğretim mezunlarında, en düşük fark yüzde 12,4 ile yine ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti. Yıllık ortalama brüt kazanç ile hesaplanan gösterge için ise, en yüksek fark yüzde 19,6 ile lise mezunlarında, en düşük fark ise yüzde 14,5 ile ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti.

Dışişleri Bakanlığı verilerine göre kadın büyükelçi oranı 2011 yılında yüzde 11,9 iken 2023 yılında yüzde 27,3 oldu. Erkek büyükelçi oranı ise 2011 yılında yüzde 88,1 iken 2023 yılında yüzde 72,7 oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi verilerine göre 2023 yıl sonu itibarıyla 599 milletvekili içerisinde kadın milletvekili sayısının 119, erkek milletvekili sayısının ise 480 olduğu görüldü. Meclisteki kadın milletvekili oranı 2007 yılında yüzde 9,1 iken, 2023 yılında yüzde 19,9 oldu.

Yükseköğretim İstatistiklerine göre yükseköğretimde görevli profesörler içerisindeki kadın profesör oranı 2010-2011 öğretim yılında yüzde 27,6 iken 2022-2023 öğretim yılında yüzde 33,9 oldu. Yükseköğretimde görevli doçentler içerisindeki kadın doçent oranı ise, 2010-2011 öğretim yılında yüzde 32,2 iken 2022-2023 öğretim yılında yüzde 40,8 oldu.

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre şirketlerde üst ve orta düzey yönetici pozisyonundaki kadın oranı 2012 yılında yüzde 14,4 iken 2022 yılında yüzde 19,6 oldu.

Belirli bir dönemde (genellikle bir takvim yılı) bir kişi ya da grup tarafından Ar-Ge faaliyetleri için harcanan sürenin aynı dönemde çalışılan toplam süreye bölünmesi yoluyla hesaplanan Tam Zaman Eşdeğeri (TZE), 0 ile 1 arasında bir değer alarak uluslararası Ar-Ge personeli karşılaştırmalarında kullanılmaktadır.

Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri Araştırması sonuçlarına göre, TZE cinsinden kadın Ar-Ge personel sayısı, 2022 yılında 93 bin 41 kişi ile toplam Ar-Ge personel sayısının yüzde 34,1’ini oluşturdu. Sektörler itibarıyla TZE cinsinden kadın Ar-Ge personel oranı, yükseköğretimde yüzde 47,5, kâr amacı olmayan kuruluşların da dâhil edildiği genel devlette yüzde 31,0, mali ve mali olmayan şirketlerde ise yüzde 27,3 oldu.

Ortalama ilk evlenme yaşı kadınlarda 25,7

Evlenme İstatistiklerine göre resmi olarak ilk evliliğini 2023 yılında yapmış olan kadınların ortalama evlenme yaşı 25,7 iken erkeklerin ortalama evlenme yaşı 28,3 oldu. Ortalama ilk evlenme yaşının en yüksek olduğu il, kadınlarda 29,0 yaş, erkeklerde 32,7 yaş ile Tunceli oldu. Ortalama ilk evlenme yaşının en düşük olduğu il ise kadınlarda 22,9 yaş ile Ağrı, erkeklerde 26,2 yaş ile Şanlıurfa oldu.

ADNKS sonuçlarına göre resmi evliliklerde eşler arasındaki eğitim farkı incelendiğinde, 2022 yılında kadınların yüzde 38,9’unun kendilerinden daha yüksek eğitimli erkeklerle evli olduğu görüldü. Eşlerinden daha yüksek eğitimli olan kadınların oranının yüzde 16,2, eğitim seviyeleri aynı olan eşlerin oranının ise yüzde 42,8 olduğu görüldü.

Boşanma İstatistiklerine göre 2023 yılında kesinleşen boşanma davaları sonucu çocukların velayetinin çoğunlukla anneye verildiği görüldü. Annenin velayetine verilen çocuk oranı yüzde 74,9 iken babanın velayetine verilen çocuk oranı ise yüzde 25,1 oldu.

Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre 2023 yılında 16-74 yaş grubundaki bireylerin İnternet kullanım oranı yüzde 87,1 oldu. Bu oran kadınlarda yüzde 83,3 iken erkeklerde yüzde 90,9 oldu.

Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre 2023 yılında, yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı yüzde 18,9 iken bu oran kadınlarda yüzde 27,4, erkeklerde yüzde 10,2 oldu. Kadınların yüzde 56,3’ü, erkeklerin ise yüzde 75,8’i yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvende hissetti.

Evde yalnız olduklarında kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı 2023 yılında yüzde 4,6 iken bu oran kadınlarda yüzde 6,3, erkeklerde yüzde 2,7 oldu. Kadınların yüzde 83,4’ü, erkeklerin ise yüzde 90,8’i evde yalnız olduklarında kendilerini güvende hissetti.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Dikkat Çeken Türkiye Raporu!

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, Türkiye için hazırlanan raporla ilgili yaptığı açıklamada, “Gazetecileri, sivil toplumu, insan hakları savunucularını ve avukatları hedef alan adli işlemler, eleştirel sesleri susturmak ve onların Türkiye’de devam eden insan hakları ihlallerini duyurmalarını engellemek amacıyla kasıtlı olarak uygulanan, sürekli ve toplu baskının en endişe verici dışavurumu olmaya devam etmektedir” dedi.

Dunja Mijatovic açıklamasının devamında, “Yetkililer bu son derece zararlı durumu düzeltmeli ve ifade özgürlüğü, medya ve örgütlenme özgürlüğünün kullanılması için elverişli bir ortam yaratmalıdır” ifadelerini kullandı.

Mijatovic Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili uzun süredir devam eden sorunların, hukukun üstünlüğü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesince güvence altına alınan insan haklarının varlığı açısından hayati bir risk yarattığına işaret etti.

Mijatovic “Anlamlı bir değişim yaratmak için, Türk yetkililerin sivil toplumla yapıcı bir ilişki kurması, kısıtlayıcı yasaları gözden geçirmesi ve düzeltmesi, ifade özgürlüklerini kullandıkları için hapsedilen insan hakları savunucularını, gazetecileri, aktivistleri ve diğerlerini serbest bırakması, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına saygı göstermesi ve bu kararları uygulaması ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlaması elzemdir” ifadelerini kullandı.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, Türkiye’de insan hakları, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki gözlemlerini kayda geçirdiği raporunu bugün yayımladı. 14 sayfalık raporda, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün endişe verici düzeyde gerilediği, medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olmasının demokratik tartışma ortamını engellediği belirtildi.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre; Raporda, Türkiye’de insan hakları savunucuları, kadın hakları ve LGBT savunucularının giderek artan baskıyla karşılaştığını kaydedildi. Ayrıca Türk hükümeti ve mahkemelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamamasının anayasal düzeni zayıflattığı uyarısı yapıldı.

Raporu yazan Mijatovic, Türkiye’yi ziyaret talebinin Ankara tarafından kabul edilmediğini de kayda geçirdi.

Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri Mijatovic, Türkiye’deki insan hakları durumuna ilişkin genel gözlemlerini “ifade ve basın özgürlüğü, insan hakları savunucuları ve sivil toplumun mevcut durumu ve Türk yargısının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” başlıklarında raporlaştırdı.

Mijatovic, raporla ilgili yaptığı açıklamada, Türkiye’de gazeteciler, insan hakları savunucuları ve sivil toplumun giderek artan düşmanca bir ortamda görev yapmak durumunda kaldıklarını belirtirken, ülkedeki ifade özgürlüğünün tehlikede olduğunu vurguladı.

Raporda, Türk yetkililerinin ifade ve basın özgürlüğüne dönük negatif duruşları ve seçilmiş kişiliklere dönük meşru eleştirilere karşı tahammülsüzlük seviyesinin artmış olmasının ifade ve basın özgürlüğü konusundaki kaygıların daha da derinleşmesine neden olduğunu kaydedildi. Ayrıca bu olumsuz anlayışın, gazetecilere ve insan hakları savunucularına karşı sistematik baskı ve yasal yolların kullanılmasıyla kendini göstermeye devam ettiği de belirtildi.

İnsan Hakları Komiseri, Türkiye’de internet sansürünün giderek artmasından duyduğu kaygıyı da dile getirdi. Hükümetin Meclis’ten 2022’de geçirdiği İnternet Yasası ve Basın Yasası ile TCK’da yaptığı düzenlemelerle “yanlış ve yanıltıcı haber” yapmayı cezalandıracak unsurları gündeme getirdiğini ve böylece sosyal medyayı daha da kısıtlayıcı önlemler aldığını anımsatan Komiser, Aralık 2022 itibariyle 700 bin internet alan adı, 150 bin URL adresi ve 55 bin X mesajının bloke edildiğini kaydetti.

Mijatovic, ifade ve basın özgürlüğünün Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) aracılığıyla da kısıtlandığını raporunda kayda geçirdi, RTÜK’ün keyfi şekilde verdiği cezaların bir bölümünün eleştirel haberleri veren kurumları susturmak amaçlı olduğunu belirtti. Mayıs 2023 seçimleri sırasında eleştirel haber veren bazı kurumlara kesilen cezanın bu yönde atılan somut bir adım olduğu da, raporda vurgulandı.

‘Medyanın yüzde 90’ı hükümetin kontrolünde’

Mijatovic’in raporunda, basın özgürlüğünün giderek gerilediğine işaret eden birçok raporda belirtildiği üzere Türkiye’de medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrolünde olduğu, kalan muhalif medya organlarının giderek artan bir baskı altında olduğu kaydedildi.

Uluslararası Basın Enstitüsü’nün Türkiye’de basın özgürlüğünün gerilediğine ilişkin 2023 çalışmasında, gazetecilerin yaptıkları işten dolayı giderek artan şekilde taciz ve sindirme girişimine maruz kaldığının belirtildiğini kaydeden Mijatovic, Kürtçe yayın yapan medya çalışanlarının da yargısal baskı altında kaldığını belirtti.

Raporda, Avrupa Konseyi’nin Gazeteciler için Güvenlik Platformu’na göre 2023 yılında Türkiye’nin 52 tutuklama ile en çok gazeteci tutuklayan Avrupa ülkesi olduğu, Türkiye’yi 42 tutuklama ile Belarus’un ve 22 tutuklama ile Rusya’nın izlediği de kaydedildi.

Raporda ayrıca, insan hakları savunucuları ve genel olarak sivil toplumun durumunun geçmişe oranla daha da kötüleştiği, 2016’da uygulamaya konulan olağanüstü halin 2018’de sona ermesine rağmen, kısıtlayıcı önlemlerin uygulanmaya devam ettiği vurgulandı.

Osman Kavala’nın AİHM kararlarına rağmen serbest bırakılmamasının Türk yetkililerinin insan hakları savunucuları ve sivil topluma dönük düşmanca yaklaşımının göstergesi olduğunu belirten Komiser, iddianamede Kavala’nın Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği ile iletişimde bulunmasının suç delilleri arasında gösterilmesinden duyduğu kaygıyı da dile getirdi.

Raporda, insan hakları savunucularının karşı karşıya kaldığı en akut sorunun kendilerine karşı açılan ceza sorgulamaları olduğu, sivil toplumun susturulmasında savcıların önemli rol oynadığı belirtildi.

Kolluk güçlerinin de insan hakları savunucularına karşı fiziksel şiddet de dahil olmak üzere taciz ve sindirme davranışı içinde olduğuna ilişkin iddiaların olduğunun anlatıldığı raporda, sadece 2022’de 1143 insan hakları savunucusunun 105 farklı dava nedeniyle yargıç karşısına önüne çıkmak durumunda kaldığı kaydedildi.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin kadın ve LGBT haklarını zayıflattığını, bu alanda çalışan insan hakları savunucularının durumunu zorlaştırdığını belirten raporda, özellikle Mayıs 2023 seçimleri sürecinde kullanılan homofobik siyasi söylemin LGBT topluluklarının ulusal güvenlik tehdidi olarak algılanmasına neden olduğu anımsatıldı. Raporda, bu gruplara karşı giderek artan kötüleme, iftira ve damgalama girişimlerinin kaygıları artırdığını da kayda geçirildi.

‘Anayasal düzen zayıflıyor’

2020’de hazırladığı raporda, Türk hükümetine yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması için çağrıda bulunduğunu, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nda yapısal değişiklik yapılması gerektiğini belirttiğini anımsatan Komiser, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) de 2023’te yargı bağımsızlığı açısından Türk yetkililere adım atmaları uyarısında bulunduğunu kaydetti.

Türk mahkemelerinin AYM içtihatlarını uygulamama konusundaki dirençlerinden kaygı duyduğu, Türkiye’de kamu yetkililerinin Yüksek Mahkeme’ye dönük sözlü saldırılarının sorunu daha da derinleştirdiği belirtilen raporda, bu kararların uygulanmamasının kamusal ve anayasal düzeni zayıflattığı değerlendirmesi yer aldı.

Raporda, 2020 raporunda bahsedilen gözlemler ve çağrıların bugün de geçerliliğini koruduğu saptaması yapılırken, şu görüşlere de yer verildi:

“Sonuç olarak, anlamlı bir değişim yaratmak için Türk yetkililerin sivil toplumla yapıcı bir şekilde etkileşime geçmesi; kısıtlayıcı yasaları gözden geçirip revize etmeleri; ifade özgürlüğünü kullandığı için hapsedilen insan hakları savunucuları, gazeteciler, aktivistler ve diğer kişileri serbest bırakmaları; Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına saygı gösterip uygulamaları ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamaları esastır.”

Paylaşın