Suudi Arabistan, İsrail İle Normalleşme Görüşmelerini Askıya Aldı

Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları’nın başlattığı operasyon sonrası şiddetlenen Filistin – İsrail çatışmalarının sekizinci gününde, Suudi Arabistan yönetimi, İsrail ile normalleşme görüşmelerini askıya aldı. 

Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, İsrail saldırılarında Gazze’de en az 2 bin 215 kişinin öldüğünü, 8 bin 714 kişinin yaralandığını açıkladı. Açıklamaya göre, Batı Şeria’da da 54 kişi yaşamını yitirdi, 1100 kişi yaralandı.

Bakanlık açıklamasında, İsrail saldırılarında bugüne kadar ölenlerden 724’ünün çocuk ve 458’inin kadın olduğu kaydedildi. İsrail’den yapılan son açıklamada, 1300 İsraillinin hayatını kaybettiği, 3 bin 436 İsraillinin yaralandığı bilgisi paylaşılmıştı.

Suudi hükümetine yakın bir kaynak yaptığı açıklamada, İsrail ve Hamas arasındaki savaşın devam ettiği bir ortamda, Riyad’ın İsrail ile olası normalleşme görüşmelerini askıya almaya karar verdiğini söyledi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Orta Doğu turu kapsamında şu anda Riyad’da bulunduğunu belirten kaynak, Suudi Arabistan’ın “İsrail ile olası normalleşme görüşmelerini askıya almaya karar verdiğini ve ABD’li yetkilileri bu konuda bilgilendirdiğini” dile getirdi.

Reuters’a göre de konuya vakıf iki kaynak, Suudi Arabistan’ın ABD destekli İsrail ile ilişkileri normalleştirme planlarını rafa kaldırdığını ve dış politika önceliklerini hızla gözden geçirdiği bilgisini verdi.

Gazze merkezli Filistinli silahlı direniş grubu Hamas ile İsrail arasında devam eden savaş, aynı zamanda Suudi Arabistan Krallığı’nı İran’la ilişki kurmaya itti.

Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman, çatışmaların patlak vermesinin akabinde ilk telefon görüşmesini İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile yaptı. Taraflara göre liderler arasındaki görüşme 45 dakika sürdü.

Reuters’a konuşan kaynaklar, ABD destekli İsrail’le normalleşme görüşmelerinde gecikme yaşanacağını, Riyad’ın bunu ABD ile savunma anlaşmasını elde edebilme yolunda önemli bir koz olarak kullanacağını aktardı.

Bölgede 7 Ekim’de patlak veren savaş öncesi hem İsrailli hem de Suudi liderler Orta Doğu’yu yeniden şekillendirebilecek olası bir anlaşmaya doğru istikrarlı şekilde ilerledikleri yorumlarını yapıyordu.

Hatta İslam’ın en kutsal iki mekanına ev sahipliği yapan Suudi Arabistan, son savaşa kadar, İsrail, Filistinlilere kendi bağımsız devletlerini kurma izni vermese bile ABD savunma anlaşması arayışının raydan çıkmasına izin vermeyeceğini ima etmişti.

Ancak analistlere göre “Filistinlileri bir kenara iten yaklaşım” bölgedeki Arapları kızdırma riski taşıyordu. Riyad, İsrail’le ilişkileri normalleştirmesi karşılığında ABD’den resmiyete dökülmüş bir savunma anlaşmasını imzalamasını istiyor.

Bu bağlamda Riyad, Washington’dan sivil nükleer programı için destek, beşinci nesil F-35 savaş uçakları ve gelişmiş Amerikan silahlarına hızlı ve sorunsuz erişim talep ediyor. Joe Biden liderliğindeki ABD yönetimi ise henüz Suudi Arabistan’a söz vermiş değil.

Zira Washington, Riyad’a söz konusu anlaşma karşılığında bazı şartlar sunuyor. Bunlardan ilki ve en önemlisi ise İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi.

Riyad’ın duruşuna vakıf bir kaynak, İsrail’le görüşmelerin şimdilik sürdürülemeyeceğini ve müzakereler yeniden başladığında ise İsrail’in Filistinlilere vereceği tavizler konusunun daha büyük bir öncelik olması gerektiğini belirtti.

Bu da, Riyad’ın bağımsız Filistin devleti fikrinden geri adım atmadığını gösterdiği şeklinde değerlendirildi.

Suudi Arabistan’a yakın bir başka kaynak Washington’ın Riyad’a Hamas’ın İsrail operasyonunu kınaması için baskı yaptığını ancak Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın buna karşı çıktığını söyledi. Konuya aşina bir ABD’li yetkili de bunu doğruladı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise Beyaz Saray’da düzenlenen bir toplantıda normalleşme çabalarının “askıya alınmadığını” ama diğer acil sorunlara odaklanıldığını söyledi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

WSJ Yazdı: Rusya Ve Suudi Arabistan Petrol Kumarında Büyük Kazandı

Rusya ve Suudi Arabistan yönetimlerinin son hamleleriyle petrolden milyarlarca dolar gelir kazandığı belirten WSJ, Riyad ve Moskova yönetimlerinin üretim kısıtlama kararını “Hem siyasi hem de finansal açıdan riskli bir stratejiydi fakat iyi sonuçlanmış görünüyor” diye değerlendirdi.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’ne (OPEC) Suudi Arabistan, bazı OPEC dışı üretici ülkelerden oluşan OPEC+ grubuna da Rusya önderlik ediyor.

OPEC ve OPEC+ geçen yıl ekimde petrol üretiminde günlük 2 milyon varil kesintiye gidileceğini duyurmuştu. Daha sonra Riyad yönetimi, mayıs ve haziranda açıkladığı kararlarda toplamda günlük 2 milyon varil daha kesintiye gidildiğini duyurdu. 5 Eylül’de de Rusya ve Suudi Arabistan, kesintilerin yıl sonuna kadar süreceğini bildirdi.

ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), Rusya ve Suudi Arabistan’ın petrol üretimini kısıtlayarak kârlarını artırmasını haberleştirdi.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre; “Suudi Arabistan ve Rusya, petrol kesintisi kumarında büyük kazandı” başlıklı haberde, Tahran ve Kremlin yönetimlerinin son hamleleriyle milyarlarca dolar gelir kazandığı belirtildi.

Birleşik Krallık merkezli enerji veri firması Energy Aspects’in paylaştığı bilgilere göre, Suudi Arabistan’ın bu çeyrekteki petrol gelirlerinin, nisan-haziran dönemine kıyasla günlük yaklaşık 30 milyon dolar, yani yüzde 5,7 oranında artması öngörülüyor. Bu da üç aylık dönemin tamamı için yaklaşık 2,6 milyar dolarlık artışa denk geliyor.

Verilere göre aynı dönemde Rusya’nın petrol gelirlerinin de yaklaşık 2,8 milyar dolar artacağı tahmin ediliyor.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’ne (OPEC) Suudi Arabistan, bazı OPEC dışı üretici ülkelerden oluşan OPEC+ grubuna da Rusya önderlik ediyor.

WSJ, Riyad ve Moskova yönetimlerinin üretim kısıtlama kararını “Hem siyasi hem de finansal açıdan riskli bir stratejiydi fakat iyi sonuçlanmış görünüyor” diye değerlendirdi.

OPEC ve OPEC+ geçen yıl ekimde petrol üretiminde günlük 2 milyon varil kesintiye gidileceğini duyurmuştu. Daha sonra Riyad yönetimi, mayıs ve haziranda açıkladığı kararlarda toplamda günlük 2 milyon varil daha kesintiye gidildiğini duyurdu. 5 Eylül’de de Rusya ve Suudi Arabistan, kesintilerin yıl sonuna kadar süreceğini bildirdi.

Haberde, bunun üzerine Brent petrolün varil fiyatının 100 dolara yaklaşabileceğine dikkat çekildi. Bugün itibarıyla Brent petrolün varil fiyatı 94,86 dolar. Ayrıca uzmanlar, bu yılın son çeyreğinde küresel çapta yaklaşık 3,3 milyar varil petrol açığı oluşmasını da öngörüyor.

Energy Aspects’ten petrol piyasaları analisti Livia Gallarati, “Bu artık o kadar da uzak bir ihtimal değil. Fiyatlar giderek yükselecek. Arzdaysa temelde sorun var” dedi.

Norveç merkezli enerji araştırma firması Rystad Energy’nin verilerine göre, geçen yıl günlük varil üretimi maliyeti Rusya için ortalama 12,80 dolar, Suudi Arabistan içinse 9,30 dolardı. Analizde, düşük maliyetlerin petrol ihracatından elde edilen kazancın çoğunun gelire dönüştürülmesini sağladığı belirtildi.

Haberde, Rusya’nın geçen hafta akaryakıt ihracatını kısıtladığı da hatırlatıldı. Kremlin yönetimi, benzin ve motorin ihracatına geçici kısıtlamayı iç piyasada artan fiyatlar nedeniyle aldığını belirtmişti.

WSJ, Rusya’nın hamlesinin küresel enerji tedarikinde sorunlara yol açabileceğine işaret ederken, Kanada merkezli yatırım bankası RBC Capital Markets’tan Helima Croft, “Rusya, enerjiyi yeniden bir silah olarak kullanıyor” yorumunu yaptı.

Paylaşın

S. Arabistan’da Sosyal Medyada Görüşlerini Açıklayan Kişiye İdam Cezası

Suudi Arabistan’da sosyal medya platformları üzerinden düşüncelerini açıklayan Muhammed bin Nasır al-Hamdi isimli kişi idam cezasına çarptırıldı: “Dine ihanet etmek”, “toplumun güvenliğini bozmak”, “hükümete karşı komplo kurmak” ve “krallığa ve veliaht prense hakaret etmek”.

Suudi Arabistan, geçen yıl Çin’den sonra en fazla idam cezasını uygulandığı ikinci ülke oldu. Uluslararası Af Örgütü verilerine göre, geçen yıl 196 mahkum infaz edildi. Mart ayında sadece bir günde 81 infaz gerçekleşti.

The Associated Press mahkemenin, daha önce Twitter olarak bilinen ve ismini X olarak değiştiren sosyal medya platformuyla, Youtube üzerinde görüşlerini paylaşan Muhammed bin Nasır al-Hamdi isimli Suudi vatandaşının idam cezasına çarptırıldığını duyurdu.

Yine bu yıl içinde Suudi Arabistanlı akademisyen Awad Al-Qarni, X ve WhatsApp kullandığı için idam cezasına çarptırılırken, doktora öğrencisi Salma el-Şehab hakkında bu suçu işlemek suçundan 27 yıl hapis cezası talep edilmişti.

Merkezi Londra’da bulunan insan hakları derneği “ALQST”nin yöneticisi Lina Alhatloul, “al-Hamdi’nin sosyal medyada paylaştığı mesajlar yüzünden verilen idam cezası son derece korkunç ancak Suudi yetkililerin dönemdeki artan baskılarıyla örtüşüyor.” ifadesini kullandı.

Daha önce verilen ağır hapis cezalarına atıfta bulunan Alhatloul, “ifade özgürlüğü nedeniyle Salma el-Şehab’a verilen 27 yıl gibi uzun hapis cezası yeterince tepki görmedi ve yetkililer bunu, baskılarını daha da artırmak için yeşil ışık olarak değerlendirdi. Suudi yönetimi, kimsenin güvende olmadığı ve bir tweetin bile sizi öldürebileceği yolunda açık ve kötü niyetli bir mesaj gönderiyor,” ifadesini kullandı.

AP’nin ulaştığı mahkeme tutanaklarına göre, Mekke’de yaşayan emekli öğretmen al-Hamdi sosyal medyadaki kendi yorumları ve paylaştığı yorumlar yüzünden, “dine ihanet etmek”, “toplumun güvenliğini bozmak”, “hükümete karşı komplo kurmak” ve “krallığa ve veliaht prense hakaret etmek” gibi suçlardan mahkum oldu.

Suudi Arabistan yetkilileri bu mahkumiyetle ilgili bir açıklama yapmazken, al-Hamdi’nin İngiltere’de yaşayan ve Riyad yönetiminin sert muhalefetiyle tanınan erkek kardeşi Said, esas hedefin kendisi olduğunu bildirdi. Suudi Arabistan yönetimi, yurt dışındaki sürgündeki muhaliflerin ailelerini farklı gerekçelerle haksız yere cezaevine göndermekle suçlanıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nde görevli Joey Shea, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda, “Suudi Arabistan’daki baskı, mahkemenin yalnızca barışçıl tweetler için ölüm cezası verebileceği korkunç yeni bir aşamaya ulaştı.” diyerek tepkisini dile getirdi.

Bir günde 81 infaz

Uluslararası Af Örgütü’ne göre, Suudi Arabistan, geçen yıl Çin’den sonra en fazla idam cezasını uygulandığı ikinci ülke oldu. Uluslararası Af Örgütü verilerine göre, geçen yıl 196 mahkum infaz edildi. Mart ayında sadece bir günde 81 infaz gerçekleşti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Suudi Arabistan, Yüzlerce Göçmen Ve Sığınmacıyı Öldürdü

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Suudi Arabistan’ın yüzlerce göçmen ve sığınmacıyı öldürdüğünü açıkladı. HRW, Riyad’a göçmen ve sığınmacılara karşı ölümcül güç kullanma politikasını “derhal ve acilen iptal etmesi” çağrısında bulundu.

HRW, Birleşmiş Milletleri (BM) iddia edilen cinayetleri soruşturmaya çağırdı. Geçen yıl BM uzmanları, 2022’nin ilk 4 ayında Suudi Arabistan’ın güneyinde ve Yemen’in kuzeyinde “Suudi Arabistan güvenlik güçleri tarafından sınır ötesi topçu bombardımanı ve hafif silah ateşinin yaklaşık 430 göçmeni öldürdüğüne dair endişe verici iddialar olduğunu” bildirmişti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) yayınladığı yeni bir raporda, Suudi sınır muhafızlarının Yemen sınırından geçmeye çalışan göçmenleri vurduğunu ve yüzlercesinin geçen yıldan bu yana hayatını kaybettiğini bildirdi.

HRW araştırmacısı Nadia Hardman yaptığı açıklamada, “Suudi yetkililer bu uzak sınır bölgesinde dünyanın geri kalanının gözleri önünde yüzlerce göçmen ve sığınmacıyı öldürüyor” dedi.

Hardman ayrıca, “Suudi imajını iyileştirmek için profesyonel golf, futbol kulüpleri ve büyük eğlence etkinliklerini satın almak için milyarlar harcayarak, dikkatleri bu korkunç suçlardan saptırmamalıdır” dedi.

New York merkezli HRW, yaklaşık 10 yıldır Suudi Arabistan ve Yemen’deki Etiyopyalı göçmenlere yönelik ihlalleri belgelediğini, ancak son cinayetlerin “yaygın ve sistematik” göründüğünü ve insanlığa karşı suç anlamına gelebileceğini kaydetti.

Geçen yıl BM uzmanları, 2022’nin ilk 4 ayında Suudi Arabistan’ın güneyinde ve Yemen’in kuzeyinde “Suudi Arabistan güvenlik güçleri tarafından sınır ötesi topçu bombardımanı ve hafif silah ateşinin yaklaşık 430 göçmeni öldürdüğüne dair endişe verici iddialar olduğunu” bildirmişti.

Riyad’ın hemen yorum yapmadığı iddialar, Afrika Boynuzu’ndan Suudi Arabistan’a uzanan ve yüz binlerce Etiyopyalının yaşadığı ve çalıştığı tehlikeli “Doğu Rotası” boyunca ihlallerin önemli ölçüde arttığına işaret ediyor.

Suudi yetkililer AFP’nin rapora ilişkin yorum talebine yanıt vermezken, HRW raporunda Suudi içişleri ve savunma bakanlıklarına, insan hakları komisyonuna ve Yemen’in kuzeyini kontrol eden Huti isyancılarına gönderdiği mektuplara yanıt gelmediği belirtildi.

Suudi yetkililer 2015 yılında, Yemen’in başkenti Sana’yı bir önceki yıl uluslararası tanınırlığa sahip hükümetten ele geçiren Hutileri devirmek için bir koalisyonu harekete geçirmişti.

HRW tarafından açıklanan ihlallerin çoğunun, Nisan 2022’de yürürlüğe giren ve geçtiğimiz Ekim ayında resmen sona ermesine rağmen büyük ölçüde devam eden ateşkes sırasında meydana gelmiş olabileceğine işaret etti.

BM’ye cinayetleri soruşturma çağrısı

HRW raporunda, Yemen’den Suudi Arabistan’a geçmeye çalışan 38 Etiyopyalı göçmenle yapılan görüşmelerin yanı sıra uydu görüntüleri ve sosyal medyada yayınlanan “veya diğer kaynaklardan toplanan” video ve fotoğraflardan yararlanıldı.

Rapora göre görüşülen kişiler, havan topu mermileriyle yapılan saldırılar da dahil olmak üzere 28 “patlayıcı silah olayı” tanımladı. Raporda, hayatta kalan bazı kişilerin yakın mesafeden saldırıları anlattığı ve Suudi sınır muhafızlarının Etiyopyalılar’a “vücutlarının hangi uzuvlarından vurulmayı tercih edeceklerini” sorduğu belirtildi.

HRW, Riyad’a göçmen ve sığınmacılara karşı ölümcül güç kullanma politikasını “derhal ve acilen iptal etmesi” çağrısında bulundu ve BM’yi iddia edilen cinayetleri soruşturmaya çağırdı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’ın “Körfez Turu” Bekleneni Verdi Mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-19 Temmuz tarihlerini kapsayan Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) kapsayan üç günlük turunda yakın geleceğe yönelik olarak savunmadan enerjiye pek çok anlaşmanın duyurusu yapıldı.

Türkiye’ye yeni sıcak para girişlerinin olacağının sinyalleri verilirken, üç Körfez ülkesinin hangi alanlarda ve ne kadar yatırım yapılacağı belirsiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mayıs ayında yaptığı bir açıklamada, seçimlerden önce rezerv sıkıntısı çeken Merkez Bankası hesaplarına kaynak aktarımı yapan Körfez ülkelerine “teşekkür” ziyareti gerçekleştireceğini ve bu ülkelerle Türkiye arasında özellikle ekonomi alanında yeni bir işbirliği dönem başlatmayı amaçladığını kaydetmişti.

Kalabalık bir iş insanı grubu ve bakanların eşlik ettiği Erdoğan’ın ziyaretinin ilk ayağı Körfez bölgesi ve Arap dünyasının lideri Suudi Arabistan oldu.

Erdoğan ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman arasında yapılan görüşmelerin ardından doğrudan yatırım, savunma sanayii, enerji, savunma ve iletişim alanlarında beş anlaşma imzalandı.

Bu anlaşmalar arasında özellikle Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı ile Baykar arasında imzalanan anlaşma dikkat çekti.

Baykar’dan yapılan açıklamada Suudi Arabistan’a Bayraktar Akıncı TİHA (Taarruzi İnsansız Hava Aracı) ihraç edileceği bildirildi. Baykar’ın Suudi Arabistan’a eğitim, teknik destek ve lojistik hizmetleri de sağlayacağı kaydedildi.

Erdoğan ve Muhammed bin Selman temaslarının ardından kapsamlı bir ortak açıklama da yayımladılar ve iki ülke arasındaki işbirliğinin bundan sonraki süreçte artarak devam edeceğini kayda geçirdiler.

Suudi Arabistan ile ekonomik entegrasyon vurgusu

Bu kapsamda Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi’nin faaliyete geçmesinin önemine dikkat çeken iki lider, ticaret ve yatırım alanlarında işbirliği ivmesinin artırılması ve özellikle altyapı, inşaat, mühendislik, savunma ve metalürjik sanayi, çevre ve miras turizmi, yenilenebilir enerji gibi sektörlerde ve diğer ortak çıkar alanlarında “ekonomik entegrasyon” için fırsatları destekleme vurgusu yaptılar.

Suudi Arabistan’dan Türkiye ve Avrupa’ya elektrik ihracatı ile yenilenebilir enerji, hidrokarbon kaynakları için temiz teknolojiler, hidrojen gibi düşük karbonlu yakıtlar dâhil olmak üzere enerji alanlarında iş birliğini geliştirme amacı ortak bildiriye yansıdı.

Savunma ve terörizmle mücadelede işbirliği niyeti de ortak bildiride yer aldı:

“Taraflar, savunma ve askeri sanayi alanlarında iş birliği ve eş güdümü geliştirmek ve bu alanlarda imzalanan anlaşmaların, iki ülkenin ortak çıkarlarına hizmet edecek, bölgede ve dünyada güvenlik ve barışın sağlanmasına katkıda bulunacak şekilde harekete geçirilmesi konusundaki kararlılıklarını ifade etmişlerdir.”

Ziyarette yapılan anlaşmalar ve ortak bildiride yer alan unsurlar, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında son yıllarda sürdürülen normalleşme çabalarının sonuç verdiğini göstermesi açısından önemli değerlendiriliyor.

Türkiye, 2020 sonu ve 2021 başından itibaren ilişkilerinde sorun yaşadığı ülkelerle normalleşme arayışına girmişti.

Bu ülkelerin başında 2018’de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi nedeniyle Suudi Arabistan geliyordu.

Türkiye, 2013’te Mısır’da askeri darbe yapan Abdülfettah es-Sisi yönetimi ve bu yönetime en çok destek veren BAE ile de bozulan ilişkilerini son yıllarda tamir etmeye çalışıyordu.

Katar’la 50. yıl bildirisi

Ziyaretin ikinci durağı, Türkiye’nin bölgede uzun süredir stratejik ortağı konumunda olan Katar oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani başkanlığında yapılan toplantılar kapsamında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıl dönümü dolayısıyla ortak bildiri yayımlandı.

Türkiye-Katar ilişkilerinin 1973’ten bugünkü “stratejik ortaklık” aşamasına gelene kadar niteliksel bir dönüşüm geçirdiği belirtilen bildiride, 2015’ten bu yana her yıl yapılan Yüksek Stratejik Komite toplantıları kapsamında ikili iş birliği düzeyini geliştirmeyi amaçlayan yaklaşık 100 belgenin imzalandığı anımsatıldı.

Somut bir anlaşmanın imzalanmadığı ve yeni yatırım sözünün verilmediği Katar ziyaretinde stratejik ilişkilerin ve ikili işbirliğinin süreceği vurgusu yapıldı.

BAE ile 50,7 milyar dolarlık yatırım paketi iddiası

Körfez turunun en dikkat çekici temasları ise BAE’de yapıldı. İki ülke arasındaki ilişkiler 2013’te Mısır’da yapılan darbenin ardından gerilmişti ve taraflar büyükelçilerini çekmişlerdi.

Türkiye, BAE’yi 2016’da yapılan darbe girişiminin arkasında olmakla suçlamıştı. İki ülke arasındaki gerilim başta Libya olmak üzere bazı bölgesel çatışma alanlarına da yansımıştı.

Suudi Arabistan ile olduğu gibi BAE ile yürütülen normalleşme sürecinin somut sonucu Erdoğan’ın bu ziyareti sırasında görüldü.

Ziyaret sırasında Erdoğan’a BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed Bin Zayed Al Nahyan tarafından “Zayed Devlet Nişanı” takdim edilmesi dikkat çekti.

Türkiye-BAE görüşmelerinin iki sonucu oldu. Taraflar Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey kurma kararını ve böylece ikili ilişkilerde “stratejik” düzeye geçildiğini duyurdular.

Erdoğan, heyetler arası görüşmeler sırasında yaptığı açıklamada, “Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey mekanizmasıyla ilişkilerimizin en üst düzeyde düzenli şekilde ele alınmasını sağlayacağız,” ifadelerini kullandı.

Suçluların iadesi anlaşması da var

İkinci önemli açıklama ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapıldı. Açıklamaya göre iki ülke arasında toplam tutarı 50,7 milyar dolar olan 13 belgenin imzalandı.

İletişim Başkanlığı anlaşma imzalanan alanları “enerji, ulaştırma, altyapı, lojistik, e-ticaret, finans, sağlık, gıda, turizm, emlak, inşaat, savunma sanayisi, yapay zekâ ve ileri teknolojiler” olarak sıraladı.

Yapılan anlaşmalar arasında suçluların iadesi ve adli yardımlaşma da yer alıyor.

Bu anlaşmaların bir süredir sosyal medya kullanmama ve mesaj atmama koşuluyla BAE’de barınmasına izin verilen organize suç örgütü lideri Sedat Peker’i nasıl etkileyeceği bilinmiyor.

Hakkında yakalama kararı bulunan Peker için İnterpol aracılığıyla kırmızı bülten de çıkarılmıştı.

BAE basınına göre imzalanan anlaşmalar şunlar:

Karşılıklı yatırımların teşvik edilmesi ve korunması.
Suçluların iadesi anlaşması.
Hukuki ve ticari konularda adli işbirliğine ilişkin anlaşma.
Cezai konularda karşılıklı adli yardım anlaşması.

Ortak Ekonomik ve Ticaret Komisyonu’nun (JETCO) kurulmasına ilişkin ortak deklarasyon.
Dijital dönüşüm konusunda işbirliğini içeren mutabakat muhtırası.
Enerji ve doğal kaynaklar projelerinin geliştirilmesi için stratejik ortaklık çerçeve anlaşması.

İki ülke uzay ajansları arasında ticari amaçlı ortak fırlatma aracı kapasitesi geliştirilmesi mutabakat muhtırası.
BAE Uluslararası Yatırım Konseyi ile Türkiye Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi arasında mutabakat muhtırası.
İki ülke savunma sanayi kurumları arasında stratejik işbirliği için mutabakat muhtırası.

Türk Eximbank ile BAE ADQ yatırım şirketi arasında ihracat kredisinin finansmanı için mutabakat muhtırası.
BAE’li ADQ ile Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında depremlerden etkilenen bölgelerin yeniden inşası için sukuk (faiz içermeyen borçlanma kağıdı) yatırımına ilişkin mutabakat muhtırası.
Türk Petrolleri ile Abdu Dabi Ulusal Petrol Şirketi arasında stratejik işbirliği anlaşması.
Abu Dabi Yatırım Ofisi ile Türkiye Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi arasında mutabakat muhtırası.

Bu anlaşmaların nasıl somutlaşacağı ve açıklamada belirtildiği gibi 50,7 milyar dolarlık bir yatırıma dönüşeceğini zaman gösterecek.

(BBC Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’ın Körfez Beklentisi: Başlangıç Olarak 10 Milyar Dolar…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyaret etti. Erdoğan’ın bölgeyi ziyareti sonrası Basra Körfezi ülkelerinin başlangıç olarak yerli varlıklara yaklaşık 10 milyar dolar büyüklüğünde yatırım yapmalarını beklediği belirtildi.

Geçen ay Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek mevkidaşları ile “ekonomik işbirliği fırsatlarını” görüşmek üzere BAE’yi ziyaret etmiş ve BAE Devlet Başkanı Muhammed Bin Zayed Al Nahyan ile görüşmüşlerdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, zayıflayan lira, ağır borçlar ve yüksek seyrini sürdüren enflasyon ile zor durumda olan ülke ekonomisini canlandırmak hedefiyle Basra Körfezi ülkelerine düzenlediği gezi kapsamında Birleşik Arap Emirliklerini (BAE) ziyaret etti.

Erdoğan, Suudi Arabistan’ın Cidde ve Doha kentlerini de içeren turun son durağı olarak Abu Dabi’yi ziyaret etti. Diplomatik çabaların karşılık vermesiyle Suudi Arabistan Türkiye’den insansız hava aracı (İHA) satın almayı kabul etti ve böylece Türkiye tarihindeki en büyük savunma anlaşması imzalanmış oldu.

Cumhurbaşkanı, son iki yıldır Riyad ve Abu Dabi ile Ankara’nın siyasi İslam ve demokrasi yanlısı hareketleri desteklemesi nedeniyle kötüleşen ilişkileri düzeltmek için çabalıyor. Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE 2017 yılında Katar’a abluka uyguladığında Doha’ya asker göndermişti.

İlişkiler düzeldikçe ticaret yeniden başladı. Abu Dabi, geçen yıl değer kaybeden TL’ye destek sağlamak üzere Ankara ile yerel para birimleri cinsinden 5 milyar dolar büyüklüğünde bir swap anlaşması imzalamış, BAE merkezli şirketler de Türkiye’de yaptıkları yatırımları duyurmuşlardı.

Şimşek Ve Yılmaz’ın ziyaretleri

Geçen ay Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek mevkidaşları ile “ekonomik işbirliği fırsatlarını” görüşmek üzere BAE’yi ziyaret etmiş ve BAE Devlet Başkanı Muhammed Bin Zayed Al Nahyan ile görüşmüşlerdi.

Ekonomilerinde petrol dışında da çeşitlilik sağlamak üzere planlarını açıklayan Basra Körfezi ülkeleri Türkiye’nin yerel endüstrileri ve teknoloji transferlerini geliştirmede kendilerine destek olmasını umuyor. Suudi Arabistan ile imzalanan İHA anlaşması kapsamında ortak üretim de yer alıyor.

Cumhuriyet’in Reuters’tan aktardığı habere göre, İki üst düzey yetkili, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bölgeyi ziyareti sonrası Basr Körfezi ülkelerinin başlangıç olarak yerli varlıklara yaklaşık 10 milyar dolar büyüklüğünde yatırım yapmalarını beklediğini belirttiler.

Paylaşın

Erdoğan Körfez Yolcusu: Ekonomik Yatırımlar Beklentisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-19 Temmuz tarihleri arasında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yapacağı ziyaretlerde ekonomik ilişkilerin ve yatırımların ağırlıklı olacağı bekleniyor.

Ziyaretlerin siyasi açıdan da Türkiye’nin son birkaç yılda bölgeye yönelik izlediği normalleşme politikası ile uyumlu olması bekleniyor. Erdoğan’ın ziyaretleri öncesi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bölgeye giderek temasların altyapısını hazırlamıştı.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in hükümet kaynaklarından edindiği bilgiye göre ekonomik açıdan yüksek beklentilerle gidilen ziyaretler kapsamında önemli anlaşmalara imza atılması bekleniyor. Bu anlaşmalara ilişkin teknik hazırlıkların tamamlandığı ve sorun olmadığı ifade ediliyor.

Anlaşmalara ilişkin detaylı bilgi vermeyen yetkililer, masada olan sektörler arasında enerji, ilaç, teknoloji ve tarım gibi alanların olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda doğrudan yatırımlarla ilgili gelişmelerin de beklendiği ziyaret kapsamında, tarımda Türkiye’nin üretim üssü gibi olacağı, istihdam ağırlıklı projelerin gerçekleşmesi hedefleniyor.

Reuters’ın son bir haberinde Körfez ülkelerinden sağlanması beklenilen toplam yatırım miktarı için 30 milyar dolar rakamı ifade edilirken, 10 milyar dolar değerindeki doğrudan yatırımların ise kısa vadede gelmesinin yetkililer tarafından Türkiye ekonomisi için önemli görüldüğü kaydedilmişti.

Bloomberg’de yer alan haberde de iş birliği yapılacak alanlarda doğrudan yatırımın yanı sıra özelleştirmeler ve şirket alımları formüllerinin de masada olacağı; yetkililerin bu anlaşmalardan ilk etapta en az 25 milyar dolarlık yatırım beklediği yazılmıştı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da NATO zirvesi dönüşünde uçakta yaptığı açıklamada Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek’in ön ziyaretlerinde belli bilgilendirmelerin yapıldığını söyleyerek, ziyaretlere ilişkin şunları kaydetti:

“Yapacağımız ziyarette Türkiye’ye verecekleri destekleri bizzat görme, yaşama imkânımız olacak. Daha önce yaptığım görüşmelerde kendileri söyledi. ‘Türkiye’ye ciddi yatırımlar yapmaya biz hazırız.’ Bunu bu ziyaretle birlikte de inşallah noktalamış olacağız. Bu yatırımlar belki bizde olacak, belki Suudi Arabistan’da, Katar’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde olacak.”

Erdoğan ayrıca Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikasına bağlı olduğuna yönelik işaret vererek, “Uluslararası rezerv birikimini artırmak için rasyonel politikaları hayata geçiriyor, uluslararası yatırımları ülkeye çekmek için çalışıyoruz” dedi. Körfez turu uluslararası yatırımları çekme politikasının bir parçası olarak önemli görülüyor.

Bu arada Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Körfez turu kapsamında Erdoğan’ın katılımıyla üç ülkede de iş forumları düzenleyecek. Suudi Arabistan-Türkiye İş Forumu 17 Temmuz’da Cidde’de, Katar-Türkiye İş Forumu 18 Temmuz’da Doha’da, BAE-Türkiye İş Forumu da 19 Temmuz’da Abu Dabi’de gerçekleştirilecek.

DEİK üyelerine çağrı yaparak, “İnşaat & Müteahhitlik, Enerji, Sağlık, Gıda, Tarım, Turizm, Yapı Malzemeleri, Bilgi Teknolojileri, Dijital Teknolojiler, Akıllı Şehirler, Gayrimenkul, Lojistik, Finans ve Bankacılık, Danışmanlık, Madencilik, Mimarlık, Mobilya, Uluslararası Teknik Müşavirlik, Tekstil, Kimyevi Ürünler, Demir ve Metal Ürünleri, İlaç, Tıbbi Malzeme, Otomotiv ve Yedek Parçaları” sektörleri başta olmak üzere tüm sektörlerde faaliyet gösteren firmaların katılımını istedi.

Öte yandan bu ziyaretlerin ana ekseni ekonomi, ticaret ve yatırım çekme amaçlı olmasının yanı sıra Türkiye’nin bir dönem sorunlar yaşadığı Suudi Arabistan ve BAE de dahil Körfez’e açılımının devamı olarak da yorumlanıyor.

Suudi Arabistan ile yeni ortaklığa doğru

Erdoğan’ın Körfez duraklarından birisi ilişkilerin inişli çıkışlı seyrettiği Suudi Arabistan olacak.

Arap Baharı döneminde zıt kutuplara savrulan Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda öldürülmesiyle gerilimli bir döneme girmişti.

Karşılıklı olarak sert açıklamalar yapılırken, ABD Başkanı Donald Trump’ın görevden ayrılması ve ABD’nin bölgeye dönük politikalarının da değişmesinin etkisiyle gerek Türkiye gerekse Suudi Arabistan ilişkileri yeniden rayına oturtmaya karar vermişti.

Ekonomik açıdan darboğazda olan Türkiye ile uluslararası toplumdaki imajını yeniden toparlamak isteyen Suudi Arabistan arasında temaslar yeniden kurulmuş ve karşılıklı ziyaretlerle ilişkiler restore edilmişti. Türkiye bu amaçla Kaşıkçı cinayeti dosyasını da Suudi Arabistan’a devretmişti.

Kaşıkçı cinayeti ile sorumlu tutulan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 22 Haziran 2022’de Ankara’ya resmi bir ziyaret yaparken, bu ziyaret sırasında yapılan ortak açıklamada “iki ülke arasındaki ikili ilişkilerde yeni bir iş birliği döneminin başlamasına yönelik ortak kararlılık” vurgulanmıştı.

Katar ile stratejik ortaklığa devam

Erdoğan’ın duraklarından bir diğeri de iktidarın en yakın ilişki kurduğu ülkelerin başında gelen Katar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamid Al Sani’nin yakın ilişkileri kapsamında iki ülke ilişkileri “stratejik ortaklık” olarak nitelendiriliyor.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Erdoğan’ı arayarak destek veren ilk ülkelerden birisi de Katar olmuştu.

2014’de kurulan Yüksek Stratejik Komite şimdiye kadar toplam 8 kez bir araya gelirken, farklı alanlarda toplam 95 anlaşma ve çeşitli belgeye imza atıldı. Katarlıların Türkiye’de önemli şirketlerin yanı sıra Boğazlarda aldıkları arsa ve mülkler zaman zaman basına yansıyan konular arasında.

Türkiye-Katar ilişkileri sadece ekonomi ve yatırımlarla sınırlı değil. Savunma sanayi ve askeri eğitim gibi alanlarda da ilerleme sağlanmış durumda. Halen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bir üssü Katar topraklarında bulunuyor.

BAE ile düzelen ilişkiler

Uzun bir dönem gerilimli ilişkiler yaşanan Birleşik Arap Emirlikleri de diğer önemli durak.

Türkiye’nin Arap Baharı sırasında Müslüman Kardeşler kuşağına olan yakınlığı, o dönemde Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın başını çektiği eksenle bir çeşit “soğuk savaş” yaşamasına neden olmuştu. Ancak geçen yıllar içinde bölgedeki dengelerin değişmesiyle Türkiye ve Körfez ülkeleri farklı pozisyonlar almaya başlamıştı.

Bu kapsamda BAE ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’nin en önemli bölgesel müttefiklerinden olan Katar’a 2017’de uygulamaya başladıkları ambargoyu 2021’de bitirmesi de Ankara için önemli bir etken olmuştu.

Geçmiş dönemde Türkiye’den bazı üst düzey yetkililer, BAE’yi Gülen yapılanmasına destekle ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi nedeniyle suçlamıştı. Suç örgütü lideri Sedat Peker’in BAE’den yayımladığı videolar da bir dönem ilişkileri etkileyen bir unsur olarak gündemde önemli yer tutarken, Peker bir süre sonra BAE yetkilileri tarafından uyarıldığını belirterek yayınlarını durdurmuştu.

Erdoğan bundan önce en son Şubat 2022’de Abu Dabi’ye giderken, BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan ise son olarak 10 Haziran’da Türkiye’ye resmi ziyarette bulundu.

Paylaşın

Reuters: Türkiye, Suudi Arabistan Ve BAE’den Yatırım bekliyor

14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrası ekonomi politikalarında u dönüşü yaşanırken Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’dan savunma ve enerji sektörlerine yatırım beklediğini yazdı.

Reuters’a bilgi veren iki kaynaktan biri “Önümüzdeki süreçte para akışı bekliyoruz, özellikle de Körfez bölgesinden. Türkiye’yle üst düzey bazı temaslar kurdular. Suudi Arabistan ve BAE’den bazı doğrudan yatırımlar gelecek” ifadelerini kullandı.

Ajansa konuşan BlueBay Varlık Yönetimi’nden Tim Ash, “Türkiye’de Körfez ülkelerinin yatırım yapmaya bayılacağı bazı varlıklar var. Fakat bunlar akla uygun yatırımlar olmalı. Bu yüzden Körfez ülkelerinin önce Türkiye’nin ortodoks ekonomi politikalarına dönmesini bekleyeceğini düşünüyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün gece Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitmişti.

Merkez Bankası 27 ay sonra faiz artırdı

Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), 27 ay sonra faiz artırdı. Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizi yüzde 8,5’tan yüzde 15’e yükseltildi.

PPK toplantısının karar metninde, “Kurul, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin başlamasına karar vermiştir” ifadeleriyle faiz artışının süreceği sinyali verildi.

Merkez Bankası’nın politika faizini 15’e çıkartılması TL’nin değersizleşmesine yol açtı. Karar öncesi 23,54 seviyesinde işlem gören dolar/TL, karardan sonra 24,18’e kadar yükseldi.

25,91 seyisindeki Euro/TL ise karardan sonra 26,60 seviyesini gördü. 1460 TL seviyesindeki gram altın ise 30 liradan fazla değer kazanarak 1492 TL’ye çıktı.

Merkez Bankası başkanlığına Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Naci Ağbal’ın yerine Şahap Kavcıoğlu atanmıştı. Kavcıoğlu, düşük faiz politikasıyla liradaki değer kaybı karşısında “liralaşma” adı verilen bir stratejiyi takip etmişti.

Türk Lirası son 10 yılda dolar karşısında yüzde 90’a yakın değer kaybetti. Enflasyon ise Kasım 2022’de resmi verilere göre yüzde 85’i geçerek 1998’den bu yana görülen en yüksek seviyeye çıkmıştı.

Merkez Bankası Başkanlığına atanan Hafize Gaye Erkan, 9 Haziran’da görevi Şahap Kavcıoğlu’ndan devralmıştı. Erkan son 4 yıl içinde Merkez Bankası’nın başına getirilen 5. isim oldu.

Merkez Bankası bundan önceki en yüksek politika faizi artışını Mayıs 2018’de 850 baz puanla yapmıştı. Mart 2021’de yüzde 19 seviyesinde olan politika faizi 2021 ve 2022’de dörder kez indirildi, Şubat ayındaki toplantıda yüzde 8,50’ye çekildi.

Paylaşın

Suudi Arabistan Terör Suçlamasıyla İki Kişiyi Daha İdam Etti

Suudi Arabistan, terör eylemleri işlemekle suçladığı iki Bahreynliyi idam etti. Birleşmiş Milletler, idam edilen iki kişi aleyhindeki tüm infaz işlemlerinin durdurulması ve uluslararası hukuk standartlarına göre yeniden yargılanmaları çağrısında bulunmuştu.

Haber Merkezi / Suudi Arabistan’da bu yıl 40’tan fazla idam infaz gerçekleştirilirken, 2022 yılında 147 kişi idam edilmişti. İdam edilenlerin 81’i terörizmle suçlanmıştı.

Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı, terör eylemleri işlemekle suçladığı Bahreyn vatandaşı Cafer Sultan ve Sadık Thamar’ın idam edildiğini duyurdu.

İçişleri Bakanlığı, konuya ilişkin açıklamasında, Cafer Sultan ve Sadık Thamar’ın Suudi Arabistan ve Bahreyn’in güvenliğini istikrarsızlaştırmayı amaçlayan terör örgütleri ile ilişkili olduğunu belirtti.

Bakanlık açıklamasında ayrıca, idam edilen Sultan ve Thamar’ın patlayıcı kaçakçılığı yaparak Suudi Arabistan’daki teröristlere yardım ettiklerini vurguladı.

Öte yandan Bahreyn makamları tarafından şu ana kadar konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı.

İdam edilen Cafer Sultan ve Sadık Thamar’ın hangi terör örgütleri ile ilişkisi olduğu ise açıklanmadı.

Birleşmiş Milletler Haksız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü, Haziran 2022’de Suudi yetkililere bir mektup göndererek, iki kişi aleyhindeki tüm infaz işlemlerinin durdurulması ve uluslararası hukuk standartlarına göre yeniden yargılanmaları çağrısında bulunmuştu.

Uluslararası Af Örgütü’ne göre Sultan ve Tamar, 8 Mayıs 2015’te Suudi Arabistan’da tutuklanmış, Ekim 2021’de mahkum edilmişti.

Suudi Arabistan’da 2 Mayıs’tan bu yana dokuz kişi idam edilirken, bu yıl 40’tan fazla idam infazı gerçekleştirildi. 2022 yılında 147 kişi idam edilirken, bunlardan 81’i terörizmle suçlandı.

Paylaşın

Suudi Arabistan’dan ABD’yi Kızdıracak Karar

Suudi Arabistan, Çin, Rusya ve Orta Asya ülkeleri tarafından kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılma kararını onayladı. Suudi Arabistan’ın son dönemde Çin’le ilişkilerini geliştirmesi, müttefiki ABD’de güvenlik endişelerine yol açıyor.

ŞİÖ’ya 2017 yılında Hindistan ve Pakistan, geçen yıl ise İran üye oldu. Afganistan, Moğolistan ve Belarus ise gözlemci ülke statüsüne sahip.

2012 yılından örgütte diyalog ortağı statüsü kabul edilen Türkiye, 2017 yılında statüyü onaylayarak iç hukuk onay sürecini tamamladı.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, Suudi Arabistan’ın devlet haber ajansı ülkenin Şanghay İşbirliği Örgütü’nde (ŞİÖ) diyalog ortağı statüsü verilmesine ilişkin memorandumu onayladığını duyurdu.

Örgütün 2021 yılındaki Duşanbe Zirvesi’nde Suudi Arabistan, Mısır ve Katar’a Diyalog Ortaklığı Statüsü verilmesi kararlaştırılmıştı.

Diyalog ortağı statüsünün onaylanması, Suudi Arabistan’a tam üyelik verilmeden önce örgüt içinde bir ilk adım olarak değerlendiriliyor.

Diyalog Ortaklığı statüsü, gözlemci statüsüne sahip olmayan üçüncü ülkelerin ŞİÖ ile belirli alanlarda sınırlı işbirliği yapmalarına olanak sağlıyor. Bu statü, kurumsal açıdan “gözlemci ülke” statüsünün altında, “misafir katılımcılar” statüsünün üzerinde yer alıyor.

Onay kararı, Çin’deki milyarlarca dolarlık yatırımını artıran Suudi Arabistan petrol grubu Aramco’nun Çin’in kuzeydoğusunda planlanan bir ortak girişimi tamamladığı ve özel bir petrokimya grubundan hisse aldığına dair açıklamaların ardından geldi.

Basra Körfezi’nde ana güvenlik garantörü olarak görülen ABD’nin bölgeden çekildiğine dair endişeler Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerini ortaklarını çeşitlendirmeye itti.

Washington ise bölgede aktif bir ortak olmaya devam edeceğini belirtiyor. Suudi Arabistan’ın son dönemde Çin’le ilişkilerini geliştirmesi, müttefiki ABD’de güvenlik endişelerine yol açıyor.

Şanghay İşbirliği Örgütü

2001 yılında Batı’nın Asya’daki nüfuzunu dengelemek amacıyla Çin, Rusya ve Orta Asya ülkeleri tarafından kurulan ŞİÖ’ya 2017 yılında Hindistan ve Pakistan, geçen yıl ise İran üye oldu.

Afganistan, Moğolistan ve Belarus ise gözlemci ülke statüsüne sahip.

2012 yılından örgütte diyalog ortağı statüsü kabul edilen Türkiye, 2017 yılında statüyü onaylayarak iç hukuk onay sürecini tamamladı.

Statüyü onaylayan kararla birlikte Türkiye diyalog ortağı olarak ŞİÖ ile bölgesel güvenlik, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçların önlenmesi ile ekonomik ve kültürel alanlar gibi çeşitli konularda işbirliği geliştiriyor.

Türkiye’nin yanı sıra bu statüye sahip olan diğer ülkeler  Azerbaycan, Sri Lanka, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Suudi Arabistan, Mısır ve Katar.

Örgüt üyesi ülkelerin ağustos ayında Rusya’nın Chelyabinsk bölgesinde terörizmle mücadele tatbikatı düzenleyeceği bildiriliyor.

Paylaşın