Ortadoğu Kendi ‘NATO’sunu Mu Kuracak?

Ortadoğu’da yeni bir askeri ittifak kurulacağı iddiaları ortaya atılıyor. Olası bir “Arap NATO”sunun içinde İsrail’in de yer alması muhtemel. Geçen hafta Ortadoğu’da NATO benzeri bir askeri ittifak kurulursa bunu destekleyeceğini söyleyen Ürdün Kralı’nın yaptığı bu açıklama manşetlerdeydi.

Ürdün Kralı 2’nci Abdullah, ABD yayın organı CNBC’ye yaptığı açıklamada, “Ortadoğu NATO’sunu destekleyecek ilk insanlardan biri ben olurum” dedi.

“Hepimiz bir araya gelip ‘Birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?’ diyoruz. Ki bence bu, bu bölge için çok sıra dışı” diye ekledi.

“Arap NATO’su” kurulmasına yönelik ifadeler başka çevrelerden de geldi.

Ürdün Kralı’ndan önce İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz da İsrail’in, ABD öncülüğünde kurulan “Ortadoğu Hava Savunma İttifakı” adlı bir oluşuma katıldığını açıkladı.

Gantz, bu oluşumda başka hangi ülkelerin olduğuna dair bilgi vermedi.

Reuters ve Associated Press dâhil uluslararası medya organları, İsrail’in duyurduğu bu oluşumu ya da ismini teyit edemedi.

Bu haftanın başındaysa Wall Street Journal gazetesi; İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den askeri yetkililerin savunma alanında işbirliğini ele almak üzere Mısır’da gizli görüşmeler gerçekleştirdiğini bildirdi.

Zamanlama

Arap NATO’sunun kurulması için bazı iyi sebepler var. Kahire’deki El Ahram Siyasi ve Politik Çalışmalar Merkezi’nden uzman Ahmed el Said Ahmed, Ortadoğu’da güvenliğin ana garantörü olarak hareket eden ABD’nin son yıllarda yavaş yavaş bölgeden çekildiğini belirtiyor.

DW Türkçe’ye konuşan Ahmed, “Araplar, geçmişte başta ABD olmak üzere Batılı güçler üzerine yaptıkları bahislerin tutmadığının farkına giderek daha fazla varıyor” diyor ve ekliyor: “Özellikle de Ukrayna savaşının neden olduğu istikrarsızlık ve pandemiden sonra, istikrar sağlanabilmesi ve ekonominin düzeltilebilmesi amacıyla artık bölgesel sorunlar ele alınırken farklı bir yaklaşım var.”

İsrail’in dahli de mühim. Olası bir İran kaynaklı hava saldırısından çekinen Arap devletleri, İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinden faydalanmak isteyebilir.

“Amaç, İsrail’i Ortadoğu’daki bir askeri ittifaka entegre etmek olabilir” diyen Ahmed, bunun İsrail ile Arap komşuları arasında 2020 yılında İbrahim Anlaşması’yla başlayan temasların devamı olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Söz konusu anlaşma, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin “normalleşmesini” sağlamıştı.

“Arap Nato’sunda kimler olabilir?

Uzmanlar, olası bir savunma ittifakının, İsrail’le diplomatik ilişkisi olan devletleri kapsamasının muhtemel olduğunu belirtiyor.

Bu gruba, İbrahim Anlaşması’nı imzalayan BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın yanı sıra İsrail’le zaten diplomatik ilişkisi bulunan Ürdün ve Mısır giriyor.

Suudi Arabistan, Umman, Katar ve Kuveyt de ittifakta rol oynayabilir. Olası bir ittifak anlaşmasının arabulucusu olacağı tahmin edilen ABD de elbette oluşumdaki yerini alacaktır.

Ancak gözlemciler, tüm bu varsayımlara karşın Ortadoğu’dan yakın gelecekte NATO tarzı bir ittifakın çıkmasının zor olduğu görüşünde.

Washington merkezli düşünce kuruluşu “Yeni bir Amerikan Güvenliği Merkezi”nden (CNAS) Becca Wasser, “Şu an daha geniş bölgesel işbirliği için büyük bir çaba var… Ancak Arap NATO’su fikrinin hâlen erişilmesi güç bir hedef olduğunu düşünüyorum” diyor.

El Ahram’dan Ahmed de “Arap NATO’su fikri daha önce de birçok kez ortaya atıldı… Ancak şu ana kadar hiçbir zaman belirginleşmedi. Ve sanırım kısa vadede de gerçekleşmeyecek” öngörüsünde bulunuyor.

Birçok girişim birçok başarısızlık

Ortadoğu’da, özellikle de petrol üreticisi Körfez ülkeleri açısından baş güvenlik garantörü konumundaki ABD, böyle bir savunma işbirliğine gidilmesi için uzun yıllardır çabalıyor.

Örneğin 1950’li yıllarda bölgedeki olası Sovyet yayılmasına karşı “Bağdat Paktı” adıyla kurulan ve daha sonra “Merkezi Antlaşma Teşkilatı” (CENTO) ismini alan oluşum vardı. Ancak hiçbir zaman çok etkili olmadı ve 1979’da dağıldı.

En son olarak Trump yönetimi “Ortadoğu Stratejik İttifakı” (MESA) fikrini ortaya atmıştı. Obama yönetimi döneminde de benzer bir ittifakın farklı versiyonları gündeme gelmişti. ABD Başkanı Joe Biden’ın da Suudi Arabistan ve İsrail’e yapacağı ziyaretlerde bu konuyu ele alması bekleniyor.

Sorunlar değişmiyor

Geçmişteki Arap NATO’su planlarının hiçbiri başarıya ulaşmadı. Aslında başarıya ulaşmalarına engel olan şartların birçoğu hâlen de geçerli.

Lojistik açısından birlikte çalışabilirlik sorunları söz konusu. Zira ülkelerin kullandığı silah sistemleri ve savaş uçakları farklılıklar gösteriyor. Mısır ya da Suudi Arabistan gibi daha büyük ve daha gelişmiş silahlara sahip ülkelerin olası bir ittifaka tahakküm etmesinden korkuluyor. Ayrıca tüm Arap ülkeleri İran’ı en büyük düşmanı olarak görmüyor. Mısır dâhil bazı ülkelerin farklı siyasi öncelikleri var.

Konu İsrail’le işbirliği olunca, İsrail-Filistin sorunu da hâlâ Arap ülkeleri için büyük bir engel olarak duruyor. Örneğin Suudi Arabistan bu yüzden İsrail’le yakın ilişki kurmayı reddetti.

Berlin merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden (ECFR) Cinzia Bianco, DW’ye yaptığı değerlendirmede, olası bir ittifaka girmesi muhtemelen ülkelerin “hâlen birbirine güvenmediğini”, aralarındaki siyasi ilişkilerin de “inişli çıkışlı ve belirsiz” olduğunu belirtiyor.

Körfez ülkeleri ve güvenlik konuları üzerine çalışmalar yürüten Bianco, “Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi olmadan ilerlemek de bir hayli zor olur” diye ekliyor.

Konu sadece İsrail’den ibaret de değil. CNAS’ten Wasser, “Ortadoğu’daki devletlerin birçoğunun arasında da Körfez ülkelerinin kendi içinde de hâlen sorunlar ve çekişmeler var” diyor.

NATO gibi bir savunma ittifakının fazlasıyla istihbarat ve bilgi paylaşımı gerektireceğinin altını çizen Wasser, “Bu, bahsi geçen devletlerin çoğu için inanılmaz hassas bir konu. Bunu kendi egemenliklerine yönelik tecavüz olarak görüyorlar” ifadesini kullandı.

Öncelik hava savunma işbirliği

Tam bir “Arap NATO’su” kurulması şu an için zor görünse de önümüzdeki dönemin bölgede askeri işbirliğinin artırılması yönünde atılacak yeni adımlara gebe olduğu aşikâr.

“Tüm bu devletleri kapsayacak şekilde entegre edilmiş olan daha büyük bir füze savunma işbirliği gibi şeyler göreceğimizi düşünüyorum” diyen Wasser, bununsa ABD üzerinden yürüyen bir mekanizmayla hayata geçirilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Örneğin edinilen istihbaratın önce ABD’ye gönderildiği ve ABD tarafından diğerlerine iletildiği bir yapıyla karşılaşabileceğimizi ifade eden Wasser, “çok taraflı bir bağlam içinde ABD’yle ikili işbirliğini zorunlu kılan, bir nevi bir dağıtım merkezinin olduğu bir sistemi görmemiz daha muhtemel” dedi.

ECFR’den Bianca da bu görüşe katıldı: “Şu ana kadarki tartışmalarda da radarların senkronize edilmesi ve olası bir tehdit karşısında erken uyarı paylaşımını sağlayacak bir iletişim sistemi geliştirmek gibi hava savunmasıyla ilgili teknik işbirliği konusuna yoğunlaşıldı.”

Bianca, bu konunun, üzerinde fazla anlaşmazlık ve görüş ayrılığı yaşanmayan bir konu olduğunu belirtti.

Paylaşın

Cemal Kaşıkçı Kararının Perde Arkası Ortaya Çıktı

Suudi Arabistan’ın daha önce Cemal Kaşıkçı davasının kendilerine devredilmesi talebinde bulunması sonrasında İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, devirle birlikte “yargılamayı durdurma” kararı almıştı.

İstanbul 11. Ağır Ceza mahkemesi aynı zamanda Suudi Arabistan’dan gelecek yanıta göre gerekirse yargılamaya devam edecekti.

Suudi Arabistan adli makamları, yaşanan ilk gelişmelerin ardından bu kez de davanın düşürülmesi amacıyla girişimde bulundu. Suudi Arabistan’ın 31 Mayıs 2022 tarihli talebinin Ankara’ya ulaşmasıyla dosyayla ilgili yeni süreç başlatıldı.

Türkiye ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin askıya alınmasına neden olan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesiyle ilgili yargılama sürecinde yeni bir gelişme daha yaşandı.

T24’ten Tolga Şardan’ın ulaştığı belge ve bilgilere göre, Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesi olayına ait yargılamanın kapatılması anlamına gelen “davanın düşürülmesi” işleminde talebin Suudi Arabistan tarafından yapıldığı ortaya çıktı.

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürütülen dava dosyasına giren yazışmalara göre, Suudi Arabistan Krallığı Başsavcısı Suud Bin Abdullah Almucib imzasıyla 31 Mayıs 2022 tarihli Ankara’ya özel yazı gönderildi.

Yazıda, Türkiye’nin 7 Nisan 2022 günlü davanın devredilmesi kararı sonrasında yapılan işlemlerin yerel makamlarca incelendiği ifade edildi. Sürecin hukuki esasının “Uluslararası Nezaket İlkesi” olarak belirtildiği yazıda, dosyanın devredilmesi sonrasında İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bilgi talebine yanıt verildiği aktarıldı.

Bilindiği gibi, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın Suudi Arabistan’a devredilmesi kararını alırken, “yargılamanın durdurulması ve Suudi Arabistan’dan yanıt beklenmesi” kararını vermişti.

İstanbul mahkemesinin bu kararıyla Suudi Arabistan Krallığı Başsavcılığı’ndan gelecek yanıta göre gerekirse yargılamanın devam etmesi süreci yaşanacaktı.

Böylelikle Suudi Arabistan Krallığı Başsavcılığı, dosyanın düşürülmesini talep ettiği yeni yazısıyla aynı zamanda İstanbul’daki mahkemenin beklediği yanıtı da göndermiş oldu. Dosya, Türkiye’de tamamen kapatılmış oldu.

Riyad’dan ‘davayı düşürün yazısı

Yazıda, “Taleplere Yönelik Yanıt” başlıklı bölümde Türkiye’deki davanın düşürülmesi isteği yer aldı.

Başsavcı Almucib’in yazısında şöyle denildi:

“Suudi Arabistan Başsavcılığı, Suudi vatandaşı Cemal Bin Ahmet Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayı ile ilgili İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 190/2022 sayılı kararını ve ekinde davaya ilişkin 26 sanık hakkında Türk makamlarının elinde bulunan dosyayı incelemiştir.

Türk adli makamlarından intikal eden davaya ilişkin dosyada yer alan hususların değerlendirilmesinin ve sanıklar hakkında yapılan soruşturmaların ve verilen hükümlerin incelenmesinin ardından dosyanın yetkili mahkemeye sevki yapılmıştır. Bu bağlamda mahkeme, 411195570 sayılı ve 30.05.2022 tarihli kararını vermiştir.

Suudi Arabistan Krallığı Başsavcılığı, bahsi geçen karara istinaden ve belirtilen gerekçelerden yola çıkarak, ‘kardeş Türk adli makamlarından davanın nihai olarak düşürülmesi için gerekli çalışmaların yapılmasını’ ve kararın / neticenin tarafımıza bildirilmesini talep eder.”

Riyad’dan gelen teklif yazısı, aynı gün “Çok Acele” kaydıyla Dışişleri Bakanlığı’nca “gereği yapılması” amacıyla Adalet Bakanlığı’na gönderildi.

Adalet Bakanlığı ise, gelen yazıyı inceledikten sonra 15 Haziran günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yolladı. İstanbul Adliyesi’ne gelen yazı sonrasında, Kaşıkçı davasına bakan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı düşürme kararı aldı.

Davanın düşürülmesiyle, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Ankara’ya gelişinin aynı güne rastlaması tartışmalara neden olmuştu.

Paylaşın

Erdoğan – Selman Görüşmesine İlişkin Dikkat Çeken Yazı

ABD’de devlete bağlı yayın organı Voice of America, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bin Abdülaziz Al Saud arasındaki görüşmeyle ilgili dikkat çeken bir yazı yayımlandı.

İlişkilerin yıllardır kopma noktasında olduğu Ankara-Riyad hattında yaşanan yakınlaşma, uluslararası basında da yakından takip ediliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nisan ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşmesinden sonra çarşamba günü de Prens Selman Ankara’ya geldi. Erdoğan’ın muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de İstanbul’da öldürülmesinin ardından sert eleştiriler yönelttiği Selman ile görüşmesi ve iki ismin görüntüleri uluslararası kamuoyunda da gündem oldu.

Sözcü’nün aktardığına göre ABD’de devlete bağlı yayın organı Voice of America, Prens Selman’ın Ankara ziyaretiyle ilgili dikkat çeken bir yazı yayınladı. Yazıda, görüşmede verilen olumlu mesajlara ve Ankara-Riyad hattındaki yakınlaşmaya rağmen iki ülke arasında güvensizliğin devam ettiği ifade edildi.

Dorian Jones imzalı yazıda, Erdoğan ve Selman arasında yıllardır süren gerilimin ardından Türk yetkililerin Suudi prensin ziyaretini “ilişkilerde yeni bir dönem” olarak sunduğu belirtildi. Yazıda, ünlü ekonomist Timothy Ash’in “Erdoğan’ın diplomatik U dönüşü ekonomik gerekliliklerin bir sonucu” değerlendirmesine de yer verildi.

Türkiye’de gelecek yıl düzenlenecek seçimlere dikkat çeken Ash, “Türkiye’deki makroekonomik durum epey zorlu. TL’de değer kaybı sürüyor, bu nedenle Erdoğan’ın gerçekten de paraya ihtiyacı var. Seçim öncesinde biraz istikrar sağlamak için dövize ihtiyaç duyuyor” dedi.

‘Suudi Arabistan, İran’a karşı Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor’

Öte yandan Voice of America’ya konuşan uzmanlar, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında son dönemde dikkat çeken yakınlaşmaya rağmen ikili ilişkilerde karşılıklı güvensizliğin ve şüphelerin sürdüğünü ifade etti. Uzmanlara göre, Ankara-Riyad hattındaki yakınlaşmanın bir nedeni de İran’la ilgili endişelerin yanı sıra güvenlik ve savunma konuları.

Londra merkezli Energy Club’un başkanı Mehmet Öğütçü, “Suudiler, İran’a karşı Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor. ABD’nin önceliğinin Çin’i kontrol etmek olduğunu biliyorlar. Bu nedenle Türkiye göz ardı edemeyecekleri bir ülke. Ama bu karşılıklı bir alışveriş. Bu nedenle ekonomi, siyaset ve güvenlik alanındaki çıkarlar da sürece dahil” diye konuştu.

Yazıda, Prens Selman’ın seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ekonomik destek olmakta isteksiz olabileceği de ifade edildi.

Paylaşın

Türkiye İle Suudi Arabistan Arasında ‘Yeni İş Birliği’ Dönemi

Suudi Arabistan Veliahtı ve Başbakan Yardımcısı Prens Muhammed bin Selman bin Abdülaziz Al Saud, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine geldiği Türkiye’de resmi törenle karşılandı.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen törenin ardından Bin Selman ve Erdoğan baş başa görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeyle ilgili iki ülke dışişleri bakanlarının imzasını taşıyan ortak bildiride “yeni bir işbirliği döneminin başlamasına yönelik kararlılık” vurgusu yapıldı.

Açıklamaya göre görüşmede karşılıklı ticaretin geliştirilmesi, kolaylaştırılması ve çeşitlendirilmesi, yatırım fırsatlarının araştırılması ve çeşitli alanlarda somut ortaklıklara dönüştürülmesi için iki ülkenin kamu ve özel sektöründeki iletişimin artırılması ele alındı.,

“2030 Vizyonu’nun sunduğu fırsatlar”

Açıklamada, G20 üyesi iki ülkenin büyük ekonomik potansiyeline ve Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun yatırım, ticaret, turizm, kalkınma, sanayi, madencilik, inşaat projeleri, ulaşım-altyapı (müteahhitlik dahil), tarım, gıda güvenliği, sağlık, iletişim-bilgi teknolojisi alanları, medya ve spor alanlarında sunduğu fırsatlara vurgu yapılarak Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) 13 Ekim 2016 tarihli 5. Bakanlar Toplantısı Ortak Beyanatı’na atıfla, Türkiye-KİK Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerinin önemine işaret edildi.

Taraflar, enerji alanında özellikle petrol ve rafinerisi, petrokimya, enerji verimliliği, elektrik, yenilenebilir enerji, inovasyon, hidrokarbon kaynakları için temiz teknolojiler, hidrojen de dahil olmak üzere düşük karbonlu yakıtlar alanlarında iş birliği yapma beklentilerini; enerji sektörü ve ilgili tedarik zincirlerinin yerelleştirilmesi ve bu alanlarda ilgili projeler geliştirilmesi hususları üzerinde çalışılması arzusunu ifade ettiler.

Yapay zekâ, dijital teknolojiler ve akıllı şehirler alanlarında üretim ve yatırım ortaklıklarının geliştirilmesi ve bu alanlarda faaliyet gösteren özel sektör aktörlerinin iş birliğine teşvik edilmeleri konularında görüş birliğine varılırken iklim değişikliği ve çevre kaynaklı sınamalarla mücadele konusunda da kararlılık vurgusu yapıldı.

Türkiye’den yatırım daveti

Ortak bildiriye göre Türk tarafı, Suudi Arabistan girişimcilik ekosisteminde faaliyet gösteren yatırım fonlarını  Türkiye’deki startup’lara yatırım yapmaya ve onlarla ortaklıklar kurmaya davet etti.

Bilim insanlarının karşılıklı ziyaretleri, KOBİ’ler’in desteklenmesinde iş birliği, savunma alanında iki ülke arasında imzalanan anlaşmaların etkin hale getirilmesi, adli iş birliğinin geliştirilmesi, turizm, sivil havacılık ve sağlık yatırımlarında iş birliği, üzerinde mutabakat sağlanan konular arasında sayıldı.

Bölgesel konularda istişare ve iş birliği

Ortak açıklamada, “iki ülkenin ve halklarının çıkarları doğrultusunda bölgenin istikrar ve huzurunun güçlendirilmesi için, bölgesel konularda da istişare ve işbirliğinin derinleştirilmesinin kararlaştırıldığı” belirtilerek “Görüşmenin sonunda taraflar, iki ülkenin ve halklarının ortak çıkarlarına katkıda bulunacak ve tüm kesimlere fayda sağlayacak şekilde, bölgenin geleceğine hizmet etmek için tarihi kardeşlik temelinde iş birliğini geliştirerek sürdürme kararlılıklarını vurgulamışlardır” ifadesine yer verildi.

Paylaşın

S. Arabistan’da Çocuklara Yönelik Gökkuşağı Renkli Eşyalar Toplatıldı

Suudi Arabistan’da eşcinsellikle mücadele kapsamında gökkuşağı renklerindeki eşyalar toplatıldı. Yetkililerin hedeflediği eşyalar arasında çoğunluğu küçük yaştaki çocuklar için üretilen gökkuşağı renkli kurdeleler, etekler, şapkalar, kalem kutuları ve oyuncaklar bulunuyor.

Suudi Arabistan’ın devlet televizyonu Al-Ekhbariya’da yayımlanan haberde, muhabir gökkuşağı bayraklarını göstererek “Riyad’daki pazarlarda eşcinselliğin bayrakları bulunuyor” şeklinde bilgi aktardı ve bu renklerin çocuklara zehirli mesajlar verdiği” ifade edildi.

Toplama kampanyası ile ilgili bilgi veren yetkililer de “Genç kuşağı hedef alan İslam inancına ve kamu ahlakına aykırı olan ve eşcinselliği teşvik eden eşyaları inceliyoruz” diye konuştu.

Haberde Disney’in son Marvel filmi “Doktor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığı’nda” Benedict Cumberbatch’in yabancı çocukların gökkuşağı bayrakları salladığı sahnelere ait resimlere de yer verildi.

Bütün adalet sistemini şeriat hukuku üzerine kuran ve kuralları katı bir şekilde uygulayan Suudi Arabistan’da eşcinsellik idamla cezalandırılıyor. Suudi Arabistan Krallığı nisan ayında Amerikan medya ve eğlence şirketi Disney’den son Marvel filmi “Doktor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığı’nda”ki LGBTQ atıfları kesmesini talep etmiş, ancak Disney bu talebi reddetmişti. Bunun üzerine film Suudi Arabistan’da gösterime girmemişti.

Disney son animasyon filmi “Işıkyılı”‘ndaki aynı cinsten iki kişinin öpüşme sahnesi de aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu onlarca ülkede yasaklandığını bildirdi. Gökkuşağı renkli eşya toplama kampanyasında hangi kurumların hedef alındığı ve kaç eşyaya el konulduğuna dair bilgi verilmedi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den S. Arabistan’a ‘İdam Cezası’ Çağrısı

Birleşmiş Milletler’in (BM) atadığı bağımsız insan hakları uzmanları Suudi Arabistan’a çağrıda bulunarak 14 yaşındayken “hırsızlık ve cinayet” suçlaması ile tutuklanan ve idam cezasına çarptırılan Abdullah al-Howaiti’nin tahliye edilmesini ve idam cezasının bozulmasını talep etti.

Al-Howaiti’nin çocukken işlediği iddia edilen suçlar sebebiyle idam cezasına çarptırıldığını ifade eden BM, Mayıs 2017’de tutuklanan çocuğun suç sırasında başka yerde olduğunu kanıtlamasına rağmen işkence ile kötü muamele altında alınan suç itirafına dayanarak mahkum edildiğini söyledi.

UN News’ün aktardığına göre, Suudi Arabistan Yüksek Mahkemesi al-Howaiti’nin ilk mahkumiyet kararını bozduktan sonra yeniden yargılama yapılmış ve al-Howaiti tekrar idam cezasına çarptırılmıştı.

2 Mayıs tarihli ikinci karara atıfta bulunan uzmanlar, istinaf mahkemesinin cezayı onaması durumunda idam edilebileceğini söyledi:

Suudi Arabistanlı yetkililere, işkencenin söz konusu olduğuna ilişkin makul gerekçeler olduğu yerlerde hızlı ve tarafsız soruşturma yürütme ve işkence ile baskı altında elde edilmiş kanıtları adli işlemlerden hariç tutma zorunlulukları olduğunu hatırlatıyoruz.

İdam cezasını kaldırma çağrısı

Abdullah al-Howaiti’nin aldığı ikinci idam cezası bağlamında Suudi Arabistan hükümetine ve ilgili yetkililere seslenen BM uzmanları ayrıca çocuklara verilen idam cezasını kaldırma çağrısında bulundu.

Uzmanlar, çocuklara yönelik idam cezasının uluslararası hukuka göre kesinlikle yasak olduğunu hatırlattı.

Suudi Arabistan’da idam cezası

Uluslararası Af Örgütü’nün 24 Mayıs’ta açıkladığı “2021’de Ölüm Cezaları ve İnfazlar” raporu, İran ve Suudi Arabistan’da infazlardaki sert artışla birlikte devlet eliyle öldürmelerin sayısının arttığını ortaya koymuştu.

Buna göre, Suudi Arabistan infaz sayısını bir yılda iki katından fazla artırdı; Mart 2021’de tek bir günde 81 kişinin ölüm cezası infaz edildi. Rapor ayrıca ülke ile ilgili şu veriyi paylaşmıştı:

“Suudi Arabistan’ın oldukça kusurlu yargı sisteminin mağdurları arasında, şiddet içeren hükümet karşıtı protestolara katılmakla suçlanan Şii azınlığa mensup Suudi Arabistanlı genç Mustafa El Derviş de vardı. Derviş, işkence altında elde edilen ‘itiraflara’ dayanan ve hiçbir şekilde adil olmayan bir yargılamanın ardından 15 Haziran’da infaz edildi.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Erdoğan ‘Partisini İktidarda Tutmak İçin’ Taviz Veriyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyareti ile ilgili Rai al-Youm gazetesinde yer alan bir başyazıda, Prens Muhammed Bin Selman’ın açık ara kazanan olduğu kaydediliyor.

Arapça yayın yapan Londra merkezli gazete, ziyaretin ekonomik yönünü öne çıkarıyor.

Yazıda, Suudi Arabistan’ın Türkiye’den gelen mallara boykot uyguladığı, Suudi turistlerin de ülkeyi ziyaret etmeyi bırakmasına dikkat çekiliyor.

BBC İzleme Servisi’nin aktardığı başyazı bu gelişmelerin önemli bir ekonomik etki yarattığını savunuyor:

“Bu durumun birçok kaybedeni arasında siyasi İslam ama asıl olarak da Müslüman Kardeşler yer alıyor. Biraz daha az da olsa, Erdoğan’ın en yakın müttefiki Katar da yer alıyor.

“Türk lirasını kurtarmak için Türk hazinesine iki kez yatırım ve mevduattan oluşan 35 milyar dolar pompalayan Katar artık onun (Erdoğan’ın) mali taleplerini karşılayamıyor.”

30 Nisan tarihli başyazıya göre ekonomik gerekçeler Erdoğan’ı, Cemal Kaşıkçı davası dahil tavizlere itti.

Aynı tavizler arasında Müslüman Kardeşler’le bağlantılı, Türkiye’den yayın yapan Mekameleen televizyonunun kapatılması da sayılıyor.

Yazıda, Ukrayna savaşının Türkiye’deki ekonomik krizi derinleştirmesi ihtimali dile getiriliyor ve “Erdoğan’ın politikalarını belirleyen yeni pusula bu. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi partisini iktidarda tutmak için tavizler veriyor” deniliyor.

‘Duruşu ona, milyarlara mal oldu’

Guardian gazetesinin Orta Doğu muhabiri Martin Chulov’un ziyarete ilişkin analiz yazısında ise Prens Selman’ın ödül kazanmış biri gibi göründüğü belirtiliyor.

Erdoğan’ın son üç senede Veliaht’ı uluslararası alanda “utandırmak” için hiçbir fırsatı kaçırmadığını söyleyen Chulov, konuştuğu Suudi yetkililerin zafer kazanmış gibi olduklarını yazdı.

Gazeteciye konuşan bir yetkili, “Onun (Erdoğan) bize, bizim ona olandan daha fazla ihtiyacımız var ve bize gelen de o. Duruşu ona, milyarlara mal oldu. Yapılacak herhangi bir ticaret bizim şartlarımızla olacak.” dedi.

Çavuşoğlu ziyareti açıkladı

Ziyaretle ilgili Venezuela dönüşü uçakta soruları yanıtlayan Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Başta Suudi Arabistan bize mesafe koymuştu. İlişkileri geliştirmek istediğinde, yok efendim sen geçmişte bize soğuktun denebilir mi?” şeklinde konuştu.

Habertürk’te sözleri yer alan Çavuşoğlu, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ile benzer süreçleri hatırlattı ve “ilişkileri normalleştirme stratejimizin bir parçası” dedi.

Mısırla ilişkilere de değinen bakan, “Mısır ile süreç daha önce başladı ama biraz daha yavaş ilerliyor. Temaslarımızı artıracağız” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Erdoğan’ın Ziyareti Hem Siyaset Hem De Ticaret

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyareti, yerel iktisatçılar ve iş insanlarınca Riyad ve Ankara arasındaki ticaret, yatırım ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra siyasetin bir uzantısı olarak görüldü.

Suudi yorumcu Fethurrahman Yusuf, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretini yorumlarken, ziyaretin Rusya-Ukrayna krizinin küresel ekonomi, tedarik zincirleri ve gıda üzerindeki etkisi ışığında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ilişkiler bağlamında gerçekleştiğini vurguluyor.

Yusuf’un Şarkulavsat’ta yer alan değerlendirmesine göre, “iktisatçılar ve iş insanları ise, bu ziyareti Riyad ve Ankara arasındaki ticaret, yatırım ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra siyasetin bir uzantısı olarak gördü.

Suudi Arabistan’ın Cizan kentindeki Al-Şoruk Ekonomik Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Abdurrahman Başin, Erdoğan’ın ziyaretinin iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi, ticaretin artırılması ve stratejik ortaklıklara ulaşılmasına katkı sağlayacağını dile getirdi.

Suudi Arabistan’ın “2030 Vizyonu”

Başin, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, 2030 Vizyonu’nun birçok alanda sunduğu iddialı projeler ve Suudi Arabistan’ın özellikle Türkiye’nin zengin deneyime sahip olduğu sağlık ve eğitim sektörlerinde sunduğu özelleştirme programları ışığında, Suudi Arabistan-Türkiye ekonomik ilişkilerinin önümüzdeki dönemde istikrarlı bir gelişmeye tanık olmasını beklediğini ifade etti.

Al-Şoruk Ekonomik Araştırmalar Merkezi Başkanı, Erdoğan’ın ziyaretinin inşaat, finans ve bankacılık yatırımları sektörlerinde Suudi şirketlerinin Türkiye pazarındaki varlığının yeniden kazandırılması ve iki ülkenin iş sektörleri arasında gelecekteki temel bir anlayışın teşvik edilmesine ek olarak, Suudi Arabistan’daki altyapı projeleri alanında çalışan birçok Türk şirketine olumlu yansıyacağını belirtti.

Suudi Arabistan’ın sahip olduğu 2030 Vizyonu’nun kalkınma projelerinin sunduğu fırsatlarla, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın önemli bir ticaret ortağı olacağına vurgu yapan Başin, bunun Türklere Suudi ekonomisinin gücü ve daha fazla yatırım çekme ve fırsatlar sunma kabiliyetinden yararlanma fırsatı sağlayacağını söyledi.

Suudi Arabistan Türk sermayesini çekmek istiyor

Suudi Arabistan’ın ülkede çeşitli alanlardaki Türk yatırımlarını artırma isteğini dile getiren Başin, Erdoğan’ın ziyaretinin ortak iş konseyi toplantıları ve ticaret heyetleri ziyaretlerinin başlamasıyla birlikte tüm yatırım olanaklarından yararlanma fırsatlarını artıracağını ve her iki ülkedeki yatırımcıların önündeki tüm engellerin kalkmasını kolaylaştıracağını ifade etti.

Başin, söz konusu ziyaretin, uluslararası ekonomik arenada bir gücü temsil eden Suudi Arabistan ve Türkiye’de mevcut olan avantaj ve yeteneklerden yararlanmak için iki ülkenin sürdürülebilir ittifaklar ve ortaklıklar kurulmasını sağlayacağını da sözlerine ekledi.

Paylaşın

Cemal Kaşıkçı Dosyasının Suudi Arabistan’a Devrine İtiraz

Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülmesine ilişkin 26 sanığın yargılandığı davanın dosyasının Suudi Arabistan’a devrine yönelik karara Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz itiraz etti.

Cengiz’in avukatı Gökmen Başpınar, davaya bakan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını üst mahkeme olarak değerlendirme yetkisi olan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz dilekçesi sundu.

Dilekçede, mahkemenin 7 Nisan tarihli duruşmasında verilen, kamu davasının durması ve dosyanın Suudi Arabistan adli makamlarına devredilmesi kararının yasaya ve usule aykırı olduğunu belitti.

Başpınar kararın, Anayasa başta olmak üzere 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırılık teşkil ettiğini vurguladı.

Dilekçede, savcılık mütalaasıyla oluru sorulan Adalet Bakanlığının devir konusunda olumlu görüşünün hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savundu.

Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun ilgili maddesinde yer alan kovuşturmanın devri müessesesinin bu olaya yanlış, eksik ve hatalı uyarlandığı belirten Başpınar dilekçede, Suudi Arabistan’daki yargılamanın bittiği bilgisine yer verdi.

Dilekçede, yargılamanın devrinin fiilen mümkün bulunmadığını, yapılması gereken şeyin de sanıkların suçun işlendiği ülkeye yani Türkiye’ye iade edilmesi olduğunu belirterek, “Ancak Suudi Arabistan, Türkiye’nin iade talebini reddetmişken Türkiye’nin hangi hukuki ya da siyasi gerekçeyle yargılamayı Suudi Arabistan’a devretme kararı aldığı anlaşılamamaktadır.” dedi.

Mahkumiyet kararının dışında bir karar verilmesi durumunda kararın gerekçesi değerlendirilmek suretiyle kovuşturmaya devam edilebileceğini ifade eden Başpınar, dilekçede, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında herhangi bir anlaşmanın ve mütekabiliyetin bulunmadığı bilgisinin bizzat Adalet Bakanlığının mahkemeye verdiği cevaptan anlaşıldığını kaydetti.

“Suudi makamlarca adil bir yargılama yapılmayacağı açık olup bizzat iddianamede dahi bu durumdan bahsedilmektedir.” Diyen Başpınar, dilekçede, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tesis edilen kamu davasının durması ve kovuşturmanın Suudi Arabistan’a devredilmesi kararının kaldırılmasına hükmedilmesi istedi.

Bozdağ kararın ‘kanuna uygun’ olduğunu savundu

İtiraz sonrası sosyal medyadan bir açıklama yapan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kaşçıkçı davasında durma kararı vererek yargılamanın Suudi Arabistan adli makamlarına devrine ilişkin “Cemal Kaşıkçı davası olarak bilinen davada mahkemenin durma ve yargılamanın nakline karar vermesi kanuna uygundur, yargı yetkisinin devri değildir, davanın düşmesi değildir. Bu hakikati bilmelerine rağmen kimi siyasilerin aksi beyanı, siyasi hesapla yapılan çarpıtma yorumdur” dedi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye – Suudi Arabistan İlişkileri Normalleşme Yolunda

Cemal Kaşıkçı davasında savcının yargılamanın durdurulmasını ve dosyanın Suudi Arabistan’a devredilmesini talep etmesiyle, gözler Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilere çevrildi.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan uzmanlara göre, iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi adımlarının temelinde Körfez bölgesinde ABD politikalarının da değişmesiyle ortaya çıkan dönüşümün etkisinin yanı sıra, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizi aşmaya yönelik çabasının da önemli olduğu belirtiliyor.

Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna 2 Ekim 2018’de giren gazeteci-yazar Cemal Kaşıkçı’dan bir daha haber alınamamış, daha sonra öldürüldüğü ortaya çıkmıştı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren Kaşıkçı davasının iki gün önceki duruşmasında Cumhuriyet Savcısı, dosyanın Suudi Arabistan’a devredilmesini talep etti.

Mahkeme, 26 sanıklı davanın Suudi Arabistan’a devri konusunda Adalet Bakanlığına görüş sorulmasına hükmederek duruşmayı 7 Nisan’a erteledi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise davanın nakli konusunda olumlu görüş bildireceklerini belirtti.

Arap Baharı döneminde farklı kutuplara düşen Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler Kaşıkçı cinayetiyle birlikte daha gerilimli bir döneme girmişti. İlişkiler hızla kötüleşir ve Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Türkiye’den sert açıklamalar yapılırken, Suudi tarafı da tarım ve işlenmiş gıda ürünleri ambargosuyla Türkiye’yi hedef almıştı.

Bir süreden beri ise iki ülke arasında ılımlı rüzgarlar esmeye başlamıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Suudi Arabistan Kralı Selman arasında 21 Kasım 2020’de gerçekleştirilen telefon görüşmesinde, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve sorunların giderilmesi için “diyalog kanallarının açık tutulmasında” mutabık kalındı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Mayıs 2021’de dört yıl aradan sonra Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Çavuşoğlu, Kaşıkçı dosyası için savcının dosyanın devrini istediği saatlerde ise A Haber’de yaptığı açıklamada, Riyad ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda önemli adımların bulunduğunu söyleyerek, “Yargı iş birliği daha iyi bir noktaya geldi” ifadesini kullandı.

Kaşıkçı cinayetinin etkisi

Dış politika gözlemcilerine ve uzmanlarına göre Kaşıkçı davası Riyad tarafından Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleşmesinin önündeki en büyük engel olarak görülüyordu.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) uzmanı Oytun Orhan, Kaşıkçı cinayetinin ilişkilerin bozulmasında kritik önemi bulunduğunu söylerken, ancak ilişkilerin çok kötü olduğu dönemde Türkiye’nin Kral Selman üzerinden kanalı açık tutmaya özen gösterdiğine ve Kral ile Veliaht Prens arasında ayrım yaptığına işaret ediyor.

Kaşıkçı cinayeti ile ilgili olarak Veliaht Prens Muhammed bin Selman sorumlu tutulurken, Veliaht Prens cinayette rolü olduğu iddialarını reddetmişti.

Türkiye ile Suudi Arabistan geçmiş dönemde Hamas ve Müslüman Kardeşler’e karşı da farklı politikalar takip etmişlerdi. Orhan, bölgedeki katı kutuplaşma döneminde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler’i terör örgütü olarak ilan ettiğini ve Türkiye’nin ılımlı yaklaşımından memnun olmadıklarını hatırlattı.

Ekonomik kriz ne kadar etken? 

Peki iki ülke ilişkilerinde yaşanan bu kötü dönemin ve Kaşıkçı cinayeti gibi bir olayın ardından neden ve nasıl normalleşme yoluna girildi?

Uzmanlara göre bu sorunun tek bir yanıtı yok. Türkiye’nin Suudi Arabistan ile ilişkilerinin normalleştirilmesinde bölgesel etmenlerin yanı sıra içinde bulunulan ekonomik krizi aşma çabaları ve bu çerçevede Suudi Arabistan’dan gelmesi beklenilen sıcak paranın da önemli bir motivasyon olabileceği belirtiliyor.

Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesi kararının ardından Ankara’nın beklentisi bu ülkeden yatırım çekmek ve swap anlaşmaları yapmak. Riyad ile Ankara arasında davanın durumu ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesiyle ilgili bir süreden beri çeşitli düzeylerde görüşmeler yapıldığı, Suudi Arabistan’ın ilk olarak Erdoğan’ın bu konuyla ilgili konuşmaması yönünde telkinde bulunduğu, bunun gerçekleşmesinin ardından dosyanın kendilerine devrini de istediği belirtiliyor.

Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, yaptığı değerlendirmede, Erdoğan’ın yaklaşan seçimler öncesinde zorlayıcı bir ekonomik durum ile karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, şunları belirtiyor:

“Erdoğan’ın motivasyonu bence gayet açık. TL’yi yüksek cari açık ve Ukrayna’daki savaştan kaynaklı artan ithalat maliyetleri, yüksek enerji ve gıda fiyatları karşısında tutabilmek için mücadele ediyor. Suudi finansmanının da 2023 ortasındaki seçimlere girmesine ve belki de kazanmasına yardımcı olmasını istiyor.”

Ash, Suudi Arabistan’ın da artık bu davanın kapanmasını ve Türkiye tarafından utandırılmak istemiyor olabileceğini söyleyerek, bundan sonrasına ilişkin öngörüsünü şöyle aktarıyor:

“Bence Suudi Arabistan da Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeyi istiyor ve Türkiye’deki varlıkları da ucuz buluyor olmalılar. Belki de Erdoğan döneminin sonrasını planlıyorlar. Erdoğan eğer onlara satın almak için ucuz varlıklar önerecek olursa, bence oportünist davranacaklardır.”

İlişkilerde gerilimden normalleşmeye 

Uzmanlara göre, Riyad ile ilişkilerin düzeltilmesi öncelikli olarak Türkiye’nin son dönemde dış politikada uygulamaya başladığı “restorasyon” çabalarının bir parçası olarak da okunabilir. Ancak bu restorasyonun başlatılmasının da yine bölgesel gelişmelere dayandığına dikkat çekiliyor. Analistler dış politika çizgisini bölgedeki genel değişimin parçası olarak değiştiren tarafın sadece Türkiye değil, aynı zamanda Körfez ülkeleri olduğunu da belirtiyor.

ORSAM uzmanı Oytun Orhan, Suudi Arabistan’a büyük destek veren ABD Başkanı Donald Trump’ın iktidardan giderek yerine Joe Biden’ın gelmesi ve ABD’nin bölgeye dair yeni bir politika geliştirmesinin ardından Körfez’deki tüm dengelerin değiştiğini vurguluyor.

Trump döneminde Suudi Arabistan ile Mısır’ın daha agresif olduğunu ve bunun Türkiye ile ilişkilerine de yansıdığını belirten Orhan, Biden’ın gelişiyle Suudi Arabistan’a verilen desteğin geri çekilmesi ve ABD’nin İran ile müzakerelere başlaması gibi etkenlerin Körfez ülkelerinin de bir revizyona gitmesine neden olduğunu belirtiyor.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Gökhan Çınkara da Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin tekrar olumlu istikamette ivme kazanmasındaki temel etkenin Biden yönetiminin Ortadoğu siyaseti olduğunu söyleyerek, şöyle konuşuyor:

“Biden yönetimi İran’ın üzerindeki yaptırımları kaldırma sürecinde bunu bölge ülkelerinin güvenlik endişelerine çok da yaslanmadan yapıyor. Bu da her ülkenin günün sonunda kendi başının çaresine bakacağı bir bölgesel gerçekliğe işaret ediyor. Ülkeler benzer çıkar ve endişe etrafında geçmişteki konjonktürel problemlerini aşma yolunu tutuyor. Bence ilişkilerdeki yeni rotayı oluşturan bu gerçekliktir.”

Orhan: “Bölge tükenmişlik halinde” 

ORSAM uzmanı Orhan, bölge ülkeleri arasında yıllar süren kamplaşmaların ardından genel olarak bir “tükenmişlik halinde” olduğuna da işaret ederek, gelinen son durumu şöyle aktarıyor:

“Taraflar 10 yılı aşkın bir süredir ciddi bir kamplaşma halinde, vekil güçler aracılığıyla Libya, Yemen, Suriye gibi farklı sahalarda mücadele içine girmişti. Ama bu bir kaybet-kaybet ilişki modeli. Kimse için faydası olmayan ve herkesin enerji sarf etmek durumunda kaldığı bir ilişki biçimiydi. 10 yılın sonunda bir tükenmişlik hali oluştu ve taraflar artık kazan-kazan ilişkisine geçmeyi tercih ediyor.”

Türkiye’nin eski Riyad Büyükelçilerinden Naci Koru da yaptığı değerlendirmede, iki ülke arasındaki normalleşmeyi olumlu gördüğünü belirterek, siyasi ilişkilerin gelişmesinin diğer alanlara da yansımasını umuyor. Bölgeye yönelik son açılımın ve İsrail ile Mısır gibi ülkelerle de ilişkilerin normalleştirilmesinin yararlı olacağını belirten Koru, şöyle konuşuyor:

“Biden ‘önceliklerimiz arasında artık Ortadoğu birinci değil’ dedi. Dolayısıyla bu ülkelerin sarılacakları, ilişki kuracakları başka ülkelere ihtiyaçlarının olduğu çok açık. Bunlardan biri de Türkiye tabiatıyla. Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi karşılıklı olarak yarar sağlar.”

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce Şubat ayı olarak açıkladığı Suudi Arabistan ziyaretini Ramazan ayında yapabileceği de belirtiliyor.

Paylaşın