Demirtaş’tan Dikkat Çeken Yazı: Erdoğan Bize Neden Düşman?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın neden kendisine ve HDP’ye düşmanca tutum takındığını açıkladı.

Haber Merkezi / Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından yayınladığı “Erdoğan bize neden düşman?” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan’ın “Selo”ya daha doğrusu Hdp’ye ve Kürtlere bu kadar kindar, öfkeli, düşmanca davranmasının, beni nefret objesine dönüştürme çabasıyla oy toplamak istemesinde bir tuhaflık yok mu sizce de?

Benim gerçekten “terörist”, “katil” olduğumu mu düşünüyor? Hayır, elbette bunun doğru olmadığını kendisi de biliyor.

Aslında Erdoğan’ın gerçek katillerle hiçbir sorunu yok. Mesela İdlib’de 34 Türk askerini katleden Putin’in ayağına gidip kapısında dakikalarca ayakta beklemekten gocunmamıştır. “Terör devleti” dediği İsrail hükümetiyle, Cemal Kaşıkçı’nın katili Suudi prensiyle ve daha nice katillerle el sıkışıp sarmaş dolaş olmaktan, onlara “dostum” diye hitap etmekten zerrece utanmamıştır.

Peki sıra “Kürt Selo”ya gelince niye hem iftira atıp hem de düşmanca davranarak kitlesini kışkırtıyor?

Anlatmaya çalışayım.

2014 yılının ortaları olmalı, Çözüm Süreci devam ederken heyet olarak bir İmralı ziyaretimizde, Abdullah Öcalan ile görüşeceğimiz odaya götürülmeyi beklerken Cezaevi Müdürü bizi alıp cezaevinin içinde başka bir yere götürdü. “Görüşme yeri değişti herhalde” diye düşündük. Bizi önce, Öcalan’ın uzun yıllar tutulduğu daracık hücreye götürdü. Öcalan hücrede değildi. Beş dakika kadar hücreyi inceledik. Müdür “Öcalan artık burada kalmayacak” dedi ve hemen yan taraftaki başka bir yere götürdü.

Normal apartman dairelerinin ahşap görünümlü çelik kapısı gibi bir kapıyı açtı ve “Yeni yeri burası” dedi. Yan yana üç hücre birleştirilmiş ve kendilerince üç odalı lüks bir daire (!) yapılmıştı.

İlk odada normal ahşap bir karyola ve yatak, 1.003 tane kitabın olduğu bir kitaplık (tüm kitaplar numaralıydı ve sırayla dizilmişti), büyük ekran bir led televizyon ile plastik masa ve sandalye vardı.

İkinci odada altı kişilik bir toplantı masası, bir bilgisayar masası ve küçük ekran bir led televizyon vardı.

Üçüncü oda ise yerden tavana fayanslı, ayaklı lavabosu ve duşakabiniyle geniş bir banyoydu. Müdür, banyoya bir küvet de koyacaklarını söyledi. Koydular mı bilemiyorum.

Biz İmralı Cezaevinin içinde yapılan bu evi (!) dolaşırken Öcalan’ı da getirdiler. Kendisi de orayı ilk defa görüyordu. İlk tepkisi “Aylardır çıkan gürültünün nedeni bu muydu?” oldu. Müdür gülerek “Evet, artık burada kalacaksın” dedi. Öcalan şöyle üstünkörü etrafa bakıp “Beni stadyum kadar geniş bir yere de koysanız, hücrede de tutsanız benim için fark etmez, böyle şeylere gerek yok. Eğer göz boyamak için yapıyorsanız yanlış işler yapmayın. Önemli olan çözüme, barışa ve demokratikleşmeye odaklanmaktır” dedi. Müdür, Öcalan’ın bu tavrına şaşırdı ve onca emeğin boşa gitmesine de biraz üzüldü. Öcalan orada kaldı mı yoksa Çözüm Süreci Erdoğan tarafından bitirilince tekrar hücreye mi alındı, bunu da bilmiyoruz.

Cezaevinin üst katında da büyük bir toplantı odası yapıldı, çay kahve makinası gibi gereçler konuldu.

Orada da Öcalan, akil insanlar heyetiyle görüşme yapacaktı. O odayı ben görmedim ama heyetimizin diğer üyeleri sonraki ziyaretlerde gezdiler. O aşamada artık akil insanlar İmralı’ya gidecek, Çözüm Süreci tüm detaylarıyla kamuoyuna mal edilecek ve sonrasında süreç TBMM çatısı altında devam edecekti.

Şimdi, bunları neden anlattım?

Öcalan son görüşmelerimizden birinde bana dönüp “Sizler seçilmiş insanlarsınız, halkın iradesini temsil ediyorsunuz ve dışarıdasınız. Bense burada bir adada kıt imkanlarla barış için çabalıyorum, elimden geleni yapıyorum. Bu konuda samimiyim, ciddiyim. Ama eğer hükümetin beni, sizi, halkı kandırmaya çalıştığını, sürece samimiyetsiz yaklaşıp kendi çıkarları için kullandığını anlarsanız sorumluluk sizdedir. Bana ulaşılamıyorsa bunların halkı kandırmasına izin verilmemeli” dedi.

Çünkü Öcalan’ın, Erdoğan ve AKP hükümetinin niyeti konusunda ciddi endişesi, şüpheleri vardı ve şüphelerinde haksız değildi. Kendisine cezaevi içinde ‘ev’ gibi ortam sağlanması şüphelerini daha da artırıyordu. Ve evet, bu konuda hiçbirimiz yanılmadık maalesef.

28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de açıklanan mutabakattan sonra Erdoğan tam üç defa Çözüm Sürecini bitirdiğini söyledi. Nasıl mı?

14 Mart’ta “Kürt sorunu diye bir şey yok”, [1] 15 Mart’ta “Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok”, [2] 17 Mart’ta “Türkiye’nin Kürt sorunu yoktur” [3] diyerek.

Şimdi soruyorum; olmayan bir sorun için Çözüm Süreci yürütülür mü? Erdoğan “Sorun yoksa Çözüm Süreci de yoktur” diye düşünüyor ve işte bu sözleriyle de Çözüm Sürecini bitirdiğini açıkça belirtiyordu.

Sonra neler olduğuna da kısaca bakalım.

20 Mart’ta Erdoğan, kelime kelime bildiği ve oturma düzenine kadar müdahale ettiği o mutabakatı inkar etti “Böyle bir şeyden doğrusu benim haberim yok” dedi. [4]

Aynı konuşmasında, isim isim bildiği akil insanlar heyetini inkar etti ve haberinin olmadığını söyledi. Akil insanlar heyeti için “Bir grubun oraya gönderilmesi neyi değiştirecek ki?” dedi. [5]

Dönemin Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç çıkıp “Cumhurbaşkanımız her şeyi çok iyi bilmektedir. Bu olaylardan haberdar olmaması mümkün değildir” diyecek kadar ortam gerildi. [6]

Erdoğan’ın derdi silahların bırakılması değil, seçim öncesinde bunun açıklanmasıydı sadece.

Haziran’da seçim vardı ve Erdoğan’ın tek derdi “başkan” olmaktı. Öcalan’dan “Silahları bıraktık” açıklamasını seçim öncesi alıp bunu oya dönüştürmeyi ve 400 milletvekilliği kazanarak Anayasa’yı tek başına değiştirip “başkan” olmak istiyordu. Bu olmayınca da Kürt sorunu yoktur demeye başladı, her detayını bildiği Dolmabahçe Mutabakatını inkar etti, kendisinin bizzat yer almasını istediği kişilerden de oluşan akil insanlar heyetini yok saydı.

Öcalan ise daha önce üstünde uzlaşılan takvime göre hareket edilmesinde ısrarcıydı. “Seçimden önce bu açıklama yapılmayacaksa ve seçimde benim işime yaramayacaksa ben ne yapayım böyle Çözüm Sürecini” diye düşünen Erdoğan, Çözüm Sürecini bitirip seçim kampanyasını başlattı.

5 Nisan’daki son görüşmenin ardından Öcalan ile tüm görüşmeleri askıya aldı. Biz ondan önceki üç hafta içinde tam 12 defa Erdoğan’la görüşmeye, onu ikna etmeye çalıştık. Bakanlarla, Hakan Fidan’la defalarca görüşüp onlara “Erdoğan’ı ya siz ikna edin ya da bizi görüştürün” dedik ancak Erdoğan kararını vermişti. Yılların emeğini, barış umutlarını, her şeyi “başkan” olmak için heba etmeyi göze almıştı ve oy yoksa barış da yok demişti.

İşte o günlerde “Madem öyle, biz de seni başkan yaptırmayacağız” dedim. Bu sloganın değerli Osman Kavala ile uzaktan yakından ilgisi yok. Partimizin o dönemdeki resmi politikasının, ruhunun rafine edilmiş hali olarak bize aittir. Ve o ruhla seçimde barajı aşıp AKP’den Meclis çoğunluğunu aldık. Yani Erdoğan 400 isterken 300 vekilinin de altına düştü. Sonrası 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında yaşanan dehşeti ve bugüne nasıl gelindiğini hep birlikte acı şekilde yaşadık, yaşıyoruz.

Yani Erdoğan’ın saray ve saltanat oyunlarına kanmayıp planlarını bozduğumuz için bize bu kadar düşmanca davranıyor. Vatansever veya milliyetçi olduğu için ya da barış istediği için değil.

Tüm halka bir çağrıyla bitirmek istiyorum. Değerli kardeşlerim, merak etmeyin. Barışı, huzuru mutlaka sağlayacağız, birlikte bir arada, kardeşçe yaşayacağız. Buna bugüne kadar engel olan kişi Erdoğan’dır.

14 Mayıs’ta sandığa gidin ve bunca zulmü yaşatan, kendi sarayı ve koltuğu için ülkeyi yangın yerine çeviren bu şahsa hak ettiği demokrasi dersini verin. Oyunuzu değişim için kullanın.

Mesele benim hapisten çıkıp çıkmamam değil, ben halkım için 100 yıl da kalırım hapiste ama Erdoğan’ın derdi Selo değil, koltuk. Yeterince açık değil mi?

Selahattin Demirtaş

Edirne Cezaevi”

Paylaşın

Demirtaş’tan 14 Mayıs Yorumu: Erdoğan’ın Siyasi Kariyeri Sona Erecek

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Muhalefet, bugün daha önce hiç olmadığı kadar hazırlıklı durumda. 20 yıldır ilk defa birlikte hareket edecek durumdalar. Erdoğan bu sefer kesinlikle kaybedecek ve siyasi kariyeri sona erecek. Buna hiç şüphem yok” dedi.

Demirtaş, ‘toplumun büyük bir kısmının iktidarın sorunları çözebileceğine güvenmediğini’ söyledi. Bazılarının halen buna güvendiğini kaydeden Demirtaş, bunun Erdoğan tekrar seçilmezse “eski Türkiye’nin geri gelebileceğine ve AKP sayesinde kazandıkları ayrıcalık ve rahatlıkları kaybedebileceklerine yönelik 20 yıllık bir korkudan” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi’nden avukatları aracılığıyla Almanya’nın Der Spiegel dergisinden Şebnem Arsu, Maximilian Popp ve Özlem Topçu’nun 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri ile ilgili sorularını yanıtladı.

Der Spiegel, Demirtaş’ın “Diktatörlük ve demokrasi arasında bir karar” başlığıyla verdiği haberi, “O, Türkiye’deki en önemli muhalif siyasetçilerden biri: Selahattin Demirtaş, beş buçuk yıldan bu yana hapishanede. Demirtaş, iktidar değişikliği şansının neden şimdiye dek hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu anlattı” sözleriyle duyurdu.

Selahattin Demirtaş’ın ‘popülerliğinin özgürlüğüne mâl olduğu’ yorumunu yapan Der Spiegel, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz yıllarda HDP’yi sistematik bir şekilde kriminalize etti” diye yazdı.

Demirtaş’ın soruları yazılı olarak cevapladığını aktaran dergi, Demirtaş’a ilk olarak, 14 Mayıs seçimlerinde neyin söz konusu olduğu sorusunu yöneltti. Demirtaş, “Erdoğan, Türkiye’de bir tek adam rejimi kurmaya çalıştı. Şimdi tekrar kazanırsa, Türkiye bir çeşit diktatörlük olacak. Bu seçim, diktatörlük ile demokrasi arasında bir karar” dedi.

14 Mayıs seçimlerinde iktidar değişikliğinin ne kadar olası olduğu sorusuna da yanıt veren Selahattin Demirtaş, “Muhalefet, bugün daha önce hiç olmadığı kadar hazırlıklı durumda. 20 yıldır ilk defa birlikte hareket edecek durumdalar. Erdoğan bu sefer kesinlikle kaybedecek ve siyasi kariyeri sona erecek. Buna hiç şüphem yok” ifadelerini kullandı.

Türkiye’deki ekonomik krizin de hatırlatıldığı Demirtaş, ‘toplumun büyük bir kısmının iktidarın sorunları çözebileceğine güvenmediğini’ söyledi. Bazılarının halen buna güvendiğini de kaydeden Demirtaş, bunun Erdoğan tekrar seçilmezse ‘eski Türkiye’nin geri gelebileceğine ve AKP sayesinde kazandıkları ayrıcalık ve rahatlıkları kaybedebileceklerine yönelik 20 yıllık bir korkudan’ kaynaklandığını ifade etti.

Demirtaş, “Ancak AKP seçmeni de Erdoğan’ın yaşlı, yorgun ve vizyonsuz olduğunu biliyor. Erdoğan kaybettiğinde, korkulacak bir şey olmadığı görecekler ve rahatlayacaklar” dedi.

“Kürtlerin tercihleri eminim ki Erdoğan’dan yana olmayacak”

HDP’ye açılan kapatma davasının seçimlere Yeşil ve Sol Parti (YSP) listelerinden girme kararıyla bertaraf edildiğini de kaydeden Selahattin Demirtaş, Kürt seçmenlerin seçimde nasıl bir rol oynayacağını şu sözlerle değerlendirdi: “Kürtler, blok olarak demokrasi yanlısı bir tutum takınabilirler. Bu şekilde seçimin sonucunu kesinlikle etkileyebilirler. Ve tercihleri eminim ki Erdoğan’dan yana olmayacak.

Son olarak, tahliye edildikten sonra siyasete dönüp dönmeyeceğine ilişkin soruyu da yanıtlayan Demirtaş, “Ben hâlâ siyasetin içindeyim. Hiçbir zaman [siyaset] dışında değildim” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Demirtaş, “Erdoğan, İmralı’ya Heyet Gönderdi” İddiasının Arkasında

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Öcalan, ailesi ve avukatlarıyla iki yıldan uzun süredir görüştürülmüyor. Demek ki Erdoğan, Öcalan’dan istediği şeyi alamadı ve bu nedenle onun dış dünyayla temasını engelliyor” dedi ve ekledi:

“Bu iddiayı dile getiren gazeteci Amed Dicle, emin olmasaydı söylemezdi. Aynı bilgi, benim kaynaklarım tarafından da doğrulandı. İmralı’da sonuç alamayınca sahada Kürtlere baskıyı artırıp HÜDA PAR’ı yedeklemeyi tercih ettiler.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır merkezli operasyonlara tepki gösterdi. Demirtaş, “Bu, Saray, Soylu, Bozdağ ortak yapımı kumpastır” dedi ve “Değişim kararlılığını kırmaya kimsenin gücü yetmez” mesajı verdi.

Cumhuriyet’e konuşan Demirtaş, operasyonun bir ‘seçim çalışması’ olduğunu belirterek “Son siyasi gözaltı operasyonu, tamamen bir seçim çalışmasıdır. Sandıklarda, seçim kampanyası organizasyonunda görev almış arkadaşlarımızdan en aktif olanlar isim isim seçilmiş ve muhtemelen kullanışlı bir itirafçının önüne bir isim listesi konulup düzmece bir ifadeyle kumpas kurulmuş” dedi.

Gözaltına alınanların birçoğuyla tanıştığını belirten Demirtaş, “Yıllardır partimizde siyaset yapan kişiler ya da partimizin gönüllüleri. Ne oldu da bu kişiler, seçime 19 gün kala aniden ‘azılı terörist’ oldular da dev bir prodüksiyonla, sınır ötesi operasyona gider gibi, sabaha karşı evleri basılıp da alındılar? Bu operasyonun Saray, Soylu, Bozdağ ortak yapımı bir kumpas olduğundan herkes emin olabilir. Soylu ile Bozdağ, kendileri de milletvekili adayı. Fakat bakanlık yetkilerini, rakiplerini tasfiye etmek için kullanacak kadar hukuk dışına çıkabiliyorlar!” ifadelerini kullandı.

Demirtaş, “Erdoğan, İmralı’ya heyet gönderdi” iddialarıyla ilgili de şunları söyledi:

“Öcalan, ailesi ve avukatlarıyla iki yıldan uzun süredir görüştürülmüyor. Demek ki Erdoğan, Öcalan’dan istediği şeyi alamadı ve bu nedenle onun dış dünyayla temasını engelliyor. Bu iddiayı dile getiren gazeteci Amed Dicle, emin olmasaydı söylemezdi. Aynı bilgi, benim kaynaklarım tarafından da doğrulandı. İmralı’da sonuç alamayınca sahada Kürtlere baskıyı artırıp HÜDA PAR’ı yedeklemeyi tercih ettiler.”

Paylaşın

Demirtaş: Erdoğan İlk Turda Açık Bir Farkla Kaybedecek

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Yarım puanın bile önemli olduğu bu kritik seçimde Kürt oyları sonucu belirlemede çok etkili olacak. Erdoğan’ın ilk turda açık bir farkla kaybedeceğine inanıyorum” dedi.

Erdoğan’ın tüm devlet gücünü kullanarak avantaj sağladığı bir seçimin güvenilirliği hakkında endişeleri olduğunu belirten Demirtaş, “Uluslararası sivil ve resmi kurumlar, Türkiye’deki seçimlere daha önce hiç olmadığı kadar ciddi şekilde gözlemci göndermeli. Seçimlerin güvenliği çok önemli” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tpip Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yaklaşan 14 Mayıs seçimleri öncesinde avukatları aracılığıyla Politico’ya bir röportaj verdi.

Elçin Poyrazlar imzasıyla yayınlanan röportajda Demirtaş, Kürt oylarının seçim sonuçlarını belirlemekte çok etkili olacağını söyledi.

50 yaşındaki siyasetçi, “Yarım puanın bile önemli olduğu bu kritik seçimde Kürt oyları sonucu belirlemede çok etkili olacak. Erdoğan’ın ilk turda açık bir farkla kaybedeceğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

Kürtlerin iktidara karşı öfkesinin giderek arttığını belirten Demirtaş, “Son yıllarda, Erdoğan’ın otoriter baskı politikaları nedeniyle, Kürtler de tüm muhalif gruplarla birlikte hedef haline geldi. Seçilmiş 12 Kürt milletvekili, 102 belediye başkanı, binlerce parti yetkilisi ve destekçisi tutuklandı. Onların yerine belediyelere valiler ve devlet yetkilileri kayyum olarak atandı. Erdoğan, Kürtlere karşı açıkça düşmanlık sergileyen aşırı milliyetçi bir politikaya dönüş yaptı ve Kürt desteğini ciddi şekilde kaybetti” dedi.

PKK’yı eleştirmediği iddialarına da yanıt veren Demirtaş, “Şiddet kullanımını ve silahlı yöntemleri tasvip etmiyoruz veya desteklemiyoruz. Kendimizi PKK’nın siyasi uzantısı olarak tanımlamıyoruz çünkü değiliz. Biz bağımsız bir siyasi kurumuz” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın tüm devlet gücünü kullanarak avantaj sağladığı bir seçimin güvenilirliği hakkında endişeleri olduğunu belirten Demirtaş, “Uluslararası sivil ve resmi kurumlar, Türkiye’deki seçimlere daha önce hiç olmadığı kadar ciddi şekilde gözlemci göndermeli. Seçimlerin güvenliği çok önemli” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi durumunda görevi bırakmaya hazır olup olmadığına ilişkin bir soruya yanıt veren Demirtaş, “Erdoğan’ın seçim sonuçlarını kabul edeceğine ve sonuçlara saygı göstereceğine inanıyorum. Aksini düşünmek mümkün değil” dedi.

Demirtaş ayrıca yüksek güvenlikli bir cezaevinden siyaseti takip etmenin ve bir parçası olmanın çok zor olduğunu sözlerine ekledi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Demirtaş’tan “Mücadeleyi Beraberce Büyütme” Çağrısı

Kendisini cezaevinde ziyaret eden TİP Lideri Erkan Baş ile mesaj gönderen Selahattin Demirtaş, “TİP’in mitinglerine katılırdım ve yoldaşça, omuz omuza, kol kola mücadeleyi büyütürdük” dedi ve ekledi:

Olması gereken budur, ötesi yoldaşlığa zarar verir. Tüm arkadaşlarımızdan beklentimiz bu hukuka uygun davranarak beraberce mücadeleyi büyütmeleridir.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi’nde ziyaret etti.

Erkan Baş, ziyareti “Seçim çalışmalarımız arasında sevgili dostumuz Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ettim. Herkese, hepimize sevgileri, selamları ve başarı dilekleriyle birlikte ekteki mesajı iletti. Çok yakında özgür günlerde buluşacağız” notuyla sosyal medya hesabından duyururken, paylaşımında Demirtaş’ın mesajına da yer verdi.

“Tüm arkadaşlarımızdan beklentimiz…”

Demirtaş’ın “mücadeleyi beraberce büyütme” çağrısı yaptığı mesajında, şu sözler yer aldı:

“Sevgili Erkan Baş’ın ziyareti vesilesiyle Türkiye İşçi Partili tüm yoldaşlarıma, kıymetli aday arkadaşlara selam, sevgilerimi iletiyorum.

Dışarıda olsaydım 29 Nisan’da Aydın’a Yeşil Sol Parti mitingine Erkan’la beraber giderdik, bu durumda Erkan yoldaşım Aydın’a benim selamlarımı götürecek ve mitinge katılacak. Ben de TİP’in mitinglerine katılırdım ve yoldaşça, omuz omuza, kol kola mücadeleyi büyütürdük.

Olması gereken budur, ötesi yoldaşlığa zarar verir. Tüm arkadaşlarımızdan beklentimiz bu hukuka uygun davranarak beraberce mücadeleyi büyütmeleridir.

Herkese selamla, özlemle, başarı dileklerimle…”

Paylaşın

Demirtaş, Erdoğan’la Karşılaştığında “Ona Ne Söyleyeceğini” Açıkladı

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Özgürlüğünüze kavuştuğunuzda Recep Tayyip Erdoğan ile karşılaşırsanız, ona ne söylemek isterdiniz?” sorusuna “Bu yedi yıl seni çok yıpratmış, çok yaşlanmış, çökmüşsün, Saray yaşamı seni bitirmiş, yazık…” derim herhalde ???? Sen şimdiden benim adıma kendisini iletebilirsin Barış ????” yanıtını verdi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Halk TV’nin sorularını yanıtladı. Demirtaş’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

“Ben olsam yemin töreninden çıkar, deprem bölgesine giderdim”

Demirtaş’ın açıklamalarından bir kısmı şu şekilde:

En çok merak edilen konulardan biri olası iktidar değişikliğinde yeni iktidarın dış politikası… Size göre yeni iktidar Batı / Rusya ve Irak, Suriye, İran gibi komşu ülkelerle nasıl bir ilişki kurmalı? Dış politikaya hangi yaklaşım hakim olmalı?

Türkiye jeostratejik konumu nedeniyle, tarihsel birikimi, deneyimleri ve güncel önemi göz önünde bulundurulduğunda çok hassas bir dış politika dengesine sahip olması gereken bir ülke. Türkiye dünyanın ortasında bir yerde. Ne Batı’ya sırt çevirebilir ne Doğu’ya ne de Kuzey’e ya da Güney’e. Dünyanın en sorunlu coğrafyası olan Orta Doğu ile en konforlu coğrafyası Avrupa arasında adeta bir sırat köprüsü gibi duran Anadolu’yu dengede tutmak kolay bir iş değil.

Sürekli göç yolu, medeniyetler kavşağı, enerji kaynaklarının merkezi ve tarihsel birikimiyle çok çok orijinal, çok özel bir coğrafya burası. Türkiye dış politikası dünyanın hiçbir merkezine tümüyle angaje olamayacak kadar hassas bir dengeye oturmak zorunda. Terazinin ayarını biraz kaçırdınız mı faturası çok ağır olur. Tıpkı bugünün Erdoğan rejiminde yaşandığı gibi her şeyi batırırsınız ve düzeltmek uzun yıllar alır. Öncelikle, dört bir tarafımızdaki komşu devletler ve halklardan başlayarak kesinlikle barış odaklı yeni bir politikaya ihtiyaç var.

Bunun için de Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu gibi temel başlıklarda bir rahatlama ve çözüm perspektifi ortaya konulmalı. Bu başlıklarda ilerleme kat ederken eş zamanlı olarak radikal demokratikleşme reformları, Avrupa Birliği müzakerelerinde ilerleme, hukukun üstünlüğü ve insan haklarında iyileşme sağlanmalı. Bunlarla bağlantılı şekilde, ekonomide üretime ve istihdama dayalı yeni bir model hayata geçirilmeli.

Bu alanların tümünde ilerlemeler olurken dış politikada müzakereci ve barışçıl yeni bir hat oluşturmak mümkün olur. Aksi takdirde, içeride kanayan yaralarınız varken dış politikada çizgi tutturamazsınız. Ve elbette ideolojik yaklaşımdan kaçınan bir dış politika vizyonunuz olmalı, AKP gibi İhvancı bir çizgiyle varılacak yer, işte bugünkü hezimet olur ancak.

14 Mayıs’ta iktidar değişirse; ilk günden, ilk hafta içinde yapılması gerekenler ne sizce?

Eminim herkesin bir “ilk icraat” beklentisi var ve hepsi de haklı, meşru beklentiler olsa gerek. Ama bunca yıkıma uğramış, yangın yerine dönmüş bir memleketi bir günde, bir haftada düzeltmek imkansız. Sanırım herkes bunun farkında. Yine de ben olsam yemin töreninden çıkar, deprem bölgesine giderdim ve her depremzede sağlıklı bir konteynıra, duşa, tuvalete, gıdaya, eğitime, sağlığa ulaşıncaya kadar Ankara’ya dönmezdim. Bundan daha acil bir şey düşünemiyorum. Geri kalan her şey bir hafta, bir ay daha bekleyebilir bence.

Yaklaşık yedi senedir cezaevindesiniz ve günümüzün hızla değişen dünyasında bu süre oldukça uzun… Bu süreçte Türkiye’yi cezaevinden takip ettiniz. Sizce cezaevinde izlediğiniz TV ekranında Türkiye nasıl görünüyor ve medya nasıl bir sınav veriyor?

Türkiye dışarıdan nasıl görünüyorsa inan ki aynı acı, sarsıcı, üzücü tablo içeriden de görünüyor. Hatta buradan daha dikkatli ve seçici şekilde izleme şansımız var diyebilirim. Bunda da özgür basın emekçilerinin, avukatlarımızın ve ailelerimizin desteği çok önemli tabii ki. Onlar olmasa dışarıyı havuz medyasından izlemek zorunda kalabilirdik ki bu da doğrudan işkence sayılabilirdi ????

Basının geneli açısından da şunu söyleyebilirim, bir avuç onurlu gazeteci bir kamyon dolusu satılık havuz tetikçisinden çok daha etkili işler yapmamış olsaydı bugün Türkiye çok karanlık ve sıfır umutla yoluna devam eden bir diktatörlük olacaktı. Bence AKP sonrası yapılması gereken işlerden biri de o kamyonu şehrin çöplüğüne çekip damperi boşaltmak olmalı. Kim ki tetikçi bir gazeteci kılıklı soytarıya değer verir veya görev verirse onu en sert şekilde eleştirip, teşhir etmekten geri durmayacağımı şimdiden söyleyebilirim. Bu alçakların tamamı suç işlediler ve bağımsız yargı önünde suçlarının hesabını vermelidirler.

‘Seni başkan yaptırmayacağız!’ diyerek Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurduğunuz politikayla Türk solunun da büyük oranda desteğini alarak partinizi rekor oy oranına ulaştırmayı başardınız. Peki Erdoğan gittikten sonra nasıl bir siyaset kuracaksınız? Ekonomik ve sosyal anlamda sosyalist değerlerin ve işçi hareketinin öne çıktığı bir politika mı yoksa özellikle ‘Türkiyelileşme’ hareketinden rahatsız olan Kürtleri üzmeyecek bir çizgi mi izleyeceksiniz?

Değerli Hasan arkadaşım, ben 18 yaşımdan beri kendimi sosyalist olarak tanımlıyorum ve bugüne kadar hep bu dünya görüşümü yineleyerek, güçlendirmeye çalışarak ilerledim siyasette. Şu anda benim en fazla ilgimi çeken ve kendimi yakın bulduğum mücadele ekososyalizm. Siyasette de bu hat üzerinden yürümeye devam ederim elbette. Başka türlüsü kendimle çelişmek olur.

Türk siyasetinin ve demokratik hayatının geleceğinde etkili/belirleyici olacak isimler arasında kendinizi görüyor musunuz? Bu manada başka hangi isimlerin etkili olacağını düşünüyorsunuz?

Sevgili İsmail Küçükkaya, önemli olan benim gelecekte kendimi nerede gördüğüm değil. Halk kimi nerede görmek istiyorsa ona şans tanır, karar verici olan halktır. Bu anlamda halk kime görev verir, şans tanır bilemem ama kime artık şans tanımayacağını rahatlıkla söyleyebilirim: Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici, Doğu Perinçek, Önder Aksakal ve benzerlerine Türkiye’nin geleceğinde yer yok artık.

HDP, Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girme kararı aldı ve aday çıkarmayacağını açıkladı. Ancak partiden bugüne kadar imalarda bulunulsa bile resmi olarak ‘adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’dur’ ifadesi kullanılmadı. Sizce HDP neden bu konuda neden çekingen davranıyor?

Çekingen davranmaktan çok, zamanlama konusu sanırım. Bayramdan sonra, desteklenecek adayın açıklanacağı duyuruldu zaten.

Siyasi mücadelenizin yanında etkin bir hukuki mücadele de yürüttüğünüzü de düşünüyorum. AİHM’in iktidarın sizin tutuklamaya gerekçe yaptığı iddialarla ilgilenmediği onun yerine sizi cezaevine tutarak siyasi faaliyetlerinizi engellemeye çatıştığına yönelik tespiti var. Bu tespit sizin aday olduğunuz bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimini de içeriyor. Şu an ki cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile sizin aday olduğunuz süreç arasında ne tür farklar ya da benzerlikler görüyorsunuz?

Sizin de gazeteci olarak çok yakından takip ettiğiniz gibi bu yedi yıllık rehinelik sürecinde iki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir de Anayasa Mahkemesi kararıyla haksız tutuklu olduğuma, delilsiz tutuklanıp siyasi amaçlarla yargılandığıma karar verildi. Ama her seferinde Erdoğan’ın açık talimatıyla bu kararlar yok sayıldı, uygulanmadı.

Şu anda yargının durumu gerçekten içler acısı. Durum, 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olduğumdan çok daha kötü durumda. Savcı ve yargıç cübbesi giymiş bazı tipler neredeyse kürsüden “Yaşasın Erdoğan, Heil Erdoğan!” deme noktasına geldiler ki, artık tuzun koktuğu noktadayız. Fakat bugünler geçecek ve gerçek suçlular, bu dönemin bütün zalimleri, hırsızları, katilleri, bağımsız yargı önünde mutlaka hesap verecek. Buna hem inanıyor hem de bunun için zaten yoğun bir mücadele yürütüyoruz ve elbette kazanacağız!

Özellikle genç Kürt seçmenlere, kavgadan şiddetten siyasi çekişmelerden ve Kürt milliyetçiliğinden de Türk milliyetçiliğinden de bıkmış huzur, refah , barış, iş aş arayan genç seçmene “sözünüz “ ne olur?

Burada Türk ve Kürt milliyetçiliği tartışmalarına girmeyeceğim ama ikisinin aynı kategoride ele alınması tarihsel gelişimleri de güncel sonuçları açısından da doğru değil. Bana bir tane Kürt Bahçeli, Kürt Ümit Özdağ, Kürt Destici veya Kürt Oğan gösterebilirseniz ben de bu tartışmadan kesinlikle uzak duracağım. Ama sizin niyetinizin de bu kıyaslama olmadığından hareketle şunları söyleyebilirim:

Evet, gençler huzur, barış ve refah istiyor. Siyasetten somut çözümler bekliyorlar, haklı olarak. Bunun da yolu demokrasiyi devletin, toplumun ve bireyin temel ilkesi haline getirmekten geçiyor. Demokrasiyi seçimlerden ibaret gören anlayış yerine halkın, bireylerin; yönetimde günlük denetim, karar ve söz yetkilerinin olduğu, protesto hakkının özgürce kullanılabildiği, medyanın sınırsız özgürlükle çalışabildiği bir ortam sağlamak gerekir. Bu ortam yaratılmazsa çözümler gökten kendiliğinden inmez.

Dolayısıyla her genç arkadaşım kendini siyasetin öznesi gibi görmeli, çözümün anahtarının kendisi olduğu gerçeğiyle hareket etmeli ve bir liderden beklenti içinde, pasif konumda olmamalı bence. Bunun için de partilerde, sendikalarda, odalarda, dernek veya çeşitli platformlarda mutlaka örgütlü mücadelenin parçası haline gelmeli. Örgütlü toplum yoksa demokrasi de yoktur, iş, aş, huzur da yoktur. Ve elbette seçecekleri mücadele yöntemi şiddetten uzak sivil, siyasi mücadele olmalı ve öyle kalmalıdır.

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Demirtaş: Erdoğan’ın İstekleri, Emirleri Kanun Yerine Geçiyor

Selahattin Demirtaş, “2016 yılından itibaren Erdoğan rejimi yargı kurumunu tümüyle kontrol altına aldı ve onları, muhalifleri baskılamak için kullandı. Erdoğan, miting meydanlarında bile yargıya talimat vermekten çekinmiyor, çok açık bir pervasızlıkla hareket ediyor.” dedi ve ekledi:

“Yargı kurumları da Erdoğan’ın açık talimatları doğrultusunda hareket ederken elbette ne iç hukuku ne de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeleri dikkate alıyor. Erdoğan’ın istekleri, emirleri kanun yerine geçiyor adeta. Yargıçlar, Erdoğan rejiminin nimetlerinden faydalandıkları için muhalifleri büyük bir zevkle baskılıyor. Yani birçoğu gönüllü.”

“Türkiye Seçimleri: İfade Özgürlüğünü Gelecekte Ne Bekliyor?” adlı bir röportaj serisi hazırlayan PEN Norveç, Demokrat Parti (DP) Genel Sekreteri Doç Dr. Serhan Yücel’in ardından Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la konuştu.

PEN Norveç Türkiye Danışmanı Caroline Stockford ile PEN Norveç Türkiye Hukuk Danışmanı Şerife Ceren Uysal’ın imzasının bulunduğu röportajda Demirtaş  Türkiye’yi antidemokratik olarak tanımladı.

Kürtçenin yasal güvenceden yoksun ve yasaklı olduğunu belirten Demirtaş TRT Kurdî’nin de sürekli Erdoğan propagandası yaptığını ifade etti.

“Kürt dili resmi bir statüye kavuşmadıkça da Kürtçe üzerindeki baskı, asimilasyon ve yok olma tehdidi ortadan kalkmayacaktır.” dedi. PEN Norveç’in Demirtaj röportajı şöyle:

Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün mevcut durumuna ilişkin bizim gözlemlerimiz çok endişe verici ancak dışarı ile hiç iletişimini kesmeyen bir politikacı ve hukukçu olarak tabloyu sizin özetlemenizin önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de bugün sizce ifade özgürlüğü hakkının varlığından söz edebilir miyiz?

Türkiye’de uzun yıllardır temel hakların tümü askıya alınmış durumda. Öyle ki yaşam hakkı bile güvence altında değil. Her gün ortalama iki kadın cinayeti işleniyor, polis tarafından öldürülen sivillerin katilleri cezasızlık nedeniyle cesaretlendiriliyor.

İfade özgürlüğü ise sadece iktidar yanlıları için sınırsız derecede kullanılırken, muhalifler bir tweet, bir yazı, bir basın açıklaması, bir konuşma nedeniyle medyada linç edilip hapse atılabiliyor. Yüz binlerce insan Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla cezalandırılıyor. Eleştiri hakkını kullananlar yargı tarafından bile “terörist” muamelesine tabi tutuluyor. Türkiye bu açıdan tarihinin en kötü zamanlarını yaşıyor.

Ben bu röportaja, ifade özgürlüğümü kullandığım için 6,5 yıldır tutulduğum yüksek güvenlikli bir cezaevinden cevap veriyorum. Durum tam olarak budur işte.

“Erdoğan’ın istekleri kanun yerine geçiyor”

PEN Norveç olarak 2020 yılından bu yana Türkiye İddianame Projesi’ni yürütüyoruz ve bu çalışma kapsamında 2016 yılı sonrasında kaleme alınmış ve ifade özgürlüğü odaklı 25 iddianameyi ayrıntıları ile inceledik ve raporlaştırdık. Sonuç bizim açımızdan oldukça çarpıcıydı. Zira iddianamelerin tamamında iç hukuk kriterleri ve AİHS düzenlemelerinin göz ardı edildiğini gördük. Olağanüstü hal ile birlikte daha da derinleşen ve hala devam eden bu kısıtlayıcı eğilimi siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu eğilimin arkasında size göre nasıl nedenler yatıyor? 

2016 yılından itibaren Erdoğan rejimi yargı kurumunu tümüyle kontrol altına aldı ve onları, muhalifleri baskılamak için kullandı.

Erdoğan, miting meydanlarında bile yargıya talimat vermekten çekinmiyor, çok açık bir pervasızlıkla hareket ediyor. Yargı kurumları da Erdoğan’ın açık talimatları doğrultusunda hareket ederken elbette ne iç hukuku ne de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeleri dikkate alıyor.

Erdoğan’ın istekleri, emirleri kanun yerine geçiyor adeta. Yargıçlar, Erdoğan rejiminin nimetlerinden faydalandıkları için muhalifleri büyük bir zevkle baskılıyor. Yani birçoğu gönüllü.

Siz yıllardır tutuklu olmanıza rağmen sosyal medyayı çok düzenli olarak kullanıyorsunuz. Sosyal medyanın Türkiye’de nasıl bir işlevi var? 

Şu anda sosyal medya görece bir özgürlük alanı sunsa da oraya yönelik de engellemeler zaman zaman oluyor. Bununla birlikte, muhalefetin elindeki en önemli propaganda, örgütlenme ve bilgilendirme mecrası olarak halen sosyal medya başat roldedir diyebilirim. Çünkü sokak gösterileri, yürüyüş gibi hakların kullanılmasına asla izin verilmiyor. Televizyon kanallarının çoğu da iktidarın kontrolünde olduğu için geriye bir tek sosyal medya kalıyor.

Türk Ceza Kanunu’ndaki kimi düzenlemelerin sıklıkla kişilerin eleştirel ifadeleri nedeniyle yargılanmalarına yol açtığını görüyoruz. Sizce hakaret, eleştirel düşünce ve nefret ifadelerini birbirinden ayırmanın hukuki sınırı nasıl çizilebilir?

Hakaret ile eleştirel düşünce ayırımı, hukukun tartışmalı konuları arasında. Gerçi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda çok sayıda yol gösterici kararı var ama en nihayetinde her eylemi, kendi özgün koşullarında değerlendirilerek bir karara varmak gerekir. Tartışmaların ana konusu ise özellikle devlet ve hükümet temsilcilerine yönelen eleştirilerin hakaret sınırında olup olmadığı. Burada da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, eleştiri sınırlarının olabildiğince geniş yorumlanması düşüncesindedir ki, ben de buna katılıyorum.

Toplumun veya tek tek bireylerin yaşamını, geleceğini etkileyen kararları alma yetkisine sahip kişilerin, eleştirilerin en sert ve kaba olanına bile katlanma yükümlülükleri vardır. Aldığı bir karar, yürüttüğü bir politika veya bir söylemi nedeniyle insanların en ağır şekilde eleştirisine maruz kalan bir politikacı, bir yönetici, buna herkesten daha fazla katlanmak zorundadır. Aslında o kişi politikaya atılmadan veya hükümette görev almadan önce bu tür ağır, kaba eleştirileri peşinen kabul ettiğini ilan eden zımni bir sözleşmeye imza atmış sayılır.

Eleştiri veya ağır eleştiri, hükümetlerin toplum tarafından denetlenmesi ya da baskı altına alınması yöntemlerinden biridir; yöneticilerin her koşulda denetlenmesi ise demokrasinin gereğidir. Dolayısıyla eleştiri demokratik toplumun unsurlarından biridir. Bunun engellendiği Türkiye gibi ülkeler ve yöneticileri ise tabii ki anti demokratiktir.

PEN Norveç’in temel çalışma alanlarından birisi de dil hakları ve dilsel çoğulculuk. Bu çerçevede Türkiye’de Kürtçe dilinde savunma hakkı üzerine 200’ün üzerinde soruşturulmuş yahut yargılanmış Kürt ile röportajları da içeren bir araştırma yaptık ve yakın zamanda Türkiye’de Kürtçe savunma hakkının mevcut durumuna ilişkin bu araştırmanın sonuçlarını da içeren bir rapor yayımlayacağız. Sizin de görüşünüzü almak isteriz. Türkiye’de bugün Kürtçe’nin durumu nedir? Türkiye’de anadilde ifade özgürlüğünden söz edilebilir mi? Kürtçe savunma hakkı kullanılabiliyor mu?

Kürtçe savunma hakkıyla ilgili resmi bir engel olmamakla beraber, yeteri kadar Kürtçe tercümanın işe alınmaması, tercüman bulundurulmaması gibi fiili sorunlar yaşanıyor.

Aslında Kürtçe üzerindeki temel yasak halen eğitim, öğretim ve kamusal dil olarak tanınmamasıdır. Türkiye vatandaşı 20 milyondan fazla Kürdün ana dili halen yasal güvenceden yoksundur veya yasaklı dildir. Erdoğan yönetimine bağlı TRT Kurdî kanalının herhangi bir yasal dayanağı yok, zaten o kanalda sürekli Erdoğan propagandası yapılıyor.

Kürt dili resmi bir statüye kavuşmadıkça da Kürtçe üzerindeki baskı, asimilasyon ve yok olma tehdidi ortadan kalkmayacaktır.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

6,5 Yıldır Tutuklu Olan Demirtaş Hiçbir Mahkumla Görüştürülmemiş

Edirne F Tipi Cezaevi’nde 6,5 yıldır tutuklu olan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde bulunduğu süre boyunca hiçbir mahkûmla görüştürülmediği yazıldı.

Karar Gazetesi’nden Avukat Figen Çalıkuşu, Selahattin Demirtaş’a yaptığı ziyareti köşesine taşıdı.

Figen Çalıkuşu, Edirne F Tipi Cezaevi’nin diğer F Tipi hapishanelerine benzemediğini belirterek “Bambaşka kuralları var. Örneğin hapishanedekilere kitap ancak tekli ayların 2. haftasında veriliyor” dedi.

“Demirtaş ile görüşmeye girerken kalemimi bile alıkoydular. Ödünç kalem verdiler” diyen Çalıkuşu şunları kaydetti:

“7 yıldır bu hapishanede yatan Demirtaş onca zamandır hiçbir mahkumla karşılaşmamış. ‘Olağanüstü tedbirler mi, başkalarının olmadığı bir hapishane mi’ cevabı verilemeyen bir soru olarak kalmış.”

Sadece Mızraklı ve Zeydan’la görüşebildi

Demirtaş, cezaevinde geçirdiği 20. ayında yaşadıklarını, “Ben ve Abdullah Zeydan’ın cezaevinde hiçbir mahkumla göz temasımız bile olmadı. Haftada bir saat kapalı salonda basketbol, bir saat de halı sahada futbol oynuyoruz. Bazen havalandırmada şut çekiyor ya da voleybol oynuyoruz. Hep iki kişiyiz. Maç falan yapamıyoruz haliyle.” diye anlatmıştı.

Abdullah Zeydan Ocak 2022’de cezaevinden tahliye edildi. Şubat 2022’de ise Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızrak’nın Diyarbakır’dan Edirne’ye sevk edildi. Şu an için Demirtaş sadece Selçuk Mızraklı ile görüştürülüyor.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Demirtaş’tan “Kılıçdaroğlu” Paylaşımı: Canıgönülden Destekliyorum

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” videosunu kendi sosyal medya hesabından paylaşan Demirtaş, “Sayın Kılıçdaroğlu’nu kutluyor, bu güzel mesajlarını canıgönülden destekliyorum” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Selahattin Demirtaş, ayrıca, “Herkes gönül gözüyle izlemeli, kalbiyle hissederek dinlemeli. Bu topraklarda ayrımcılık olmadan, eşitçe, kardeşçe, huzur içinde yaşamak mümkün” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” notuyla paylaştığı videoyu paylaştı.

Selahattin Demirtaş, paylaşımında, “Herkes gönül gözüyle izlemeli, kalbiyle hissederek dinlemeli. Bu topraklarda ayrımcılık olmadan, eşitçe, kardeşçe, huzur içinde yaşamak mümkün. Sayın Kılıçdaroğlu’nu kutluyor, bu güzel mesajlarını canıgönülden destekliyorum” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu’ndan “Alevi” paylaşımı

Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından “Alevi” notuyla videolu paylaşımı yapmıştı. Gençlere seslenen Kılıçdaroğlu, videoda şu ifadeleri kullanmıştı:

“Bu gece sizinle çok hassas bir konuyu konuşmanın vakti geldi. Görüyor musunuz gençler, duyuyor musunuz Türkiye’de başlamak üzere olan yeni hayatın sesleri bunlar. Dünyanın hemen kıyısında duruyoruz. Ya bu eşiği aşarak hak ettiğimiz yere kavuşacağız ya da özlemle baktığımız dünyayı sadece izlemekle yetineceğiz.

İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım. Ben Aleviyim; Hak, Muhammet, Ali inancıyla yetişmiş samimi bir Müslümanım. Allah’ın verdiği bir canım var; kul hakkı yemem, harama beytülmale el uzatmam. Atatürk’ün bize armağan ettiği bu güzel ülkede her şeyden uzak ve yoksul bir evde doğdum.

Cumhuriyetin bize verdiği fırsatlar sayesinde okudum. Mesleğim oldu, ailemi kurdum. Kimliklerimiz bizi biz eden varlığımızdır ve elbette onurla sahip çıkmamız gerekir. Onları seçemez, onlarla doğar, yaşar ve ölürüz. Ancak hayatta seçebileceğimiz çok önemli şeyler var. İyi bir insan olmayı, dürüst, ahlaklı , vicdanlı, erdemli olmayı ve adil olmayı seçebiliriz. Ve bu seçimler hem bizi hem de içinde bulunduğumuz toplumu hızla değiştirebilir.

Sevgili genç arkadaşlarım önümüzde ülke olarak bir eşik var ve bu eşiği hep birlikte aşabilmek için sana ihtiyacımız var. Unutma tek bir oyunla sen bu can yakan mezhep, bataklığına dönüştürülen Orta Doğu’dan çekip çıkaracaksın.

Artık kimlikleri değil, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız. Ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız. Bu değişim seferimize katılacak mısın? Bu değişimde benimle birlikte duracak mısın? Alevi olmaz diyen bu sisteme, doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur, diyecek misin?

Son bir el verecek misin? Bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkmaya hazır mısın? Gelin gençler, gelin bu eşiği hep birlikte aşalım. Böylesine hayati bir eşikte tek bir oyu bile ziyan.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Kılıçdaroğlu’na “Gönülden Destek” Çağrısı

Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’na açıktan destek verip vermeyeceğinin önümüzdeki günlerde netleşeceğini söyleyen Selahattin Demirtaş, “Tabii ki gönülden, isteyerek bir destek olması bizim arzumuzdur” dedi.

Kapatma davasında Anayasa Mahkemesi’nin 14 Mayıs’taki seçimler öncesinde karar alıp almayacağına ilişkin yaptığı değerlendirme ise Demirtaş, seçimden önce karar beklemediğini söyledi.

Mahkemenin, seçim gününden önce karar almasının siyasi müdahale olacağını belirten Demirtaş, “Anayasa Mahkemesi, HDP kapatma davasında seçimden önce karar alırsa açıkça siyasi bir müdahale yapmış olur. Bu kadar kısa sürede karar almakla da imkânsız olana, mucizeye imza atmış olur. Bir karar çıkmasını beklemiyorum” dedi.

HÜDA-PAR’ın fiilen Cumhur İttifakı’na katılması ve AKP listelerinden TBMM’ye taşınacak olmasını da değerlendiren Demirtaş, “Erdoğan’ın yapacağı hiçbir ittifakın ona hayrı olmaz, Hizbullah ile ittifak ise kendisine oy kaybettirir ancak. Hizbullah’ın Kürt seçmen nezdinde de ne karşılığı ne itibarı ne de gücü var. Erdoğan denize düşünce yılana sarıldı neticede” ifadelerini kullandı.

Yedi yıla yakın bir süredir Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu ve Mahmut Bozarslan’ın sorularını yanıtladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’nin Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na açıktan destek verip vermeyeceğinin önümüzdeki günlerde netleşeceğini söyledi.

2019’daki yerel seçimlerde İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’na destek verilmesi için “gerekirse bağrımıza taş basacağız” açıklaması yapan Demirtaş bu kez, “Tabii ki gönülden, isteyerek bir destek olması bizim arzumuzdur” dedi.

Demirtaş’a yöneltilen ilk soru HDP’nin Anayasa Mahkemesinde süren kapatma davasına ilişkin oldu.

Anayasa Mahkemesi’nin 14 Mayıs’taki Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem TBMM Genel Seçimi öncesinde karar alıp almayacağına ilişkin soru üzerine Demirtaş, seçimden önce karar beklemediğini söyledi.

Mahkemenin, seçim gününden önce karar almasının siyasi müdahale olacağını belirten Demirtaş, “Anayasa Mahkemesi, HDP kapatma davasında seçimden önce karar alırsa açıkça siyasi bir müdahale yapmış olur. Bu kadar kısa sürede karar almakla da imkânsız olana, mucizeye imza atmış olur. Bir karar çıkmasını beklemiyorum” dedi.

Yüksek Mahkeme’nin HDP’nin Hazine yardımıyla ilgili banka hesapları üzerindeki blokeyi kaldırmasına ilişkin soruya Demirtaş, kararın hukuka uygun ancak siyasi saikle alındığını söyledi.

Demirtaş, yargının durumunun içler acısı olduğunu savunarak, “Bu karar hukuka uygun olarak alınmıştır ama basına yansıyan haberlere göre Erdoğan, Anayasa Mahkemesi üyelerini arayarak bu kararı aldıkları için azarlamış. Anayasa Mahkemesi, üyeleri ise Erdoğan’a “Efendim, bu kararı siyaseten size yarar diye aldık” demişler. Yani Anayasa Mahkemesi, hukuka uygun bir kararı bile siyasi saikle verdiğini itiraf etmiştir. Türkiye’de yargının durumu gerçekten çok hazin ve içler acısı” diye konuştu.

“(TİP’in kararı) Bence doğru bir karar olmadı”

Demirtaş’a yöneltilen sorulardan biri de “Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) en az 47 bölgede ayrı listeyle adaylar çıkarmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?” oldu.

TİP’in ortak listeyle seçime katılmama yönündeki kararını doğru bulmadığını vurgulayan Demirtaş, “Bence doğru bir karar olmadı. Ortak listeyle çok sayıda milletvekili çıkarma imkânı riske atılmış oldu. Düşük bir olasılık ama mesela Yeşil Sol Parti yüzde 7 barajının altında kalırsa ne olacak? Biz yine de TİP’li arkadaşlarımızın kararına saygı duyuyoruz ama tüm seçmenlerimizi de doğal olarak Yeşil Sol Parti’ye oy vermeye çağırıyoruz” yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu’na ‘Gönülden destek” çağrısı

HDP Cumhurbaşkanlığı adaylarını belirlenmesi sürecinde önce kendi adayını çıkaracağını duyurdu. Ancak Millet İttifakı’nın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday göstereceğini açıklamasından sonra HDP aday çıkarmaktan vazgeçti.

Buna rağmen Kılıçdaroğlu’na açıktan bir destek sözü verilmedi.

Demirtaş ise 2019’daki yerel seçimlerde HDP seçmenine CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu destek vermeleri çağrısı yapmıştı. Demirtaş’ın, “gerekirse bağrınıza taş basın, ama mutlaka sandığa gidip ‘Faşizme hayır’ anlamına gelecek oyunuzu kullanın” şeklinde çağrısı uzun süre tartışıldı.

Demirtaş bu kez de Kılıçdaroğlu’na destek istedi. Ancak Demirtaş, desteğin gönülden olmasını arzu ettiğini ifade ederek, “HDP’nin açıktan destek verip vermeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Tabii ki gönülden, isteyerek bir destek olması bizim arzumuzdur. Yakında sonucu hep birlikte duyarız” dedi.

“Hizbullah ile ittifak oy kaybettirir”

Son günlerin en yoğun tartışmalarından biri de HÜDA-PAR’ın fiilen Cumhur İttifakı’na katılması ve AKP listelerinden TBMM’ye taşınacak olmaları oldu.

Demirtaş, “Sizce bu bölgedeki dini ve etnik hassasiyeti olan Kürtler’in oy tercihini değiştirir mi? Bunun AKP’ye bir getirisi olur mu?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Erdoğan’ın yapacağı hiçbir ittifakın ona hayrı olmaz, Hizbullah ile ittifak ise kendisine oy kaybettirir ancak. Hizbullah’ın Kürt seçmen nezdinde de ne karşılığı ne itibarı ne de gücü var. Erdoğan denize düşünce yılana sarıldı neticede.”

“(PKK’ya) ben çağrı yaparsam zaten dikkate almaz”

Geçen hafta seçimden sonra cumhurbaşkanı ve hükümetin değişmesi halinde PKK’nın Türkiye’de silah bırakması için elinden geleni yapacağını açıklayan Demirtaş, bu sözlerine de açıklık getirdi.

Örgütün silahları bırakması sürecinin “zor veya imkânsız olmadığı” yorumunu yapan Demirtaş, örgütün sadece kendi çağrısını dikkate almayacağına vurgu yaptı.

Demirtaş, çözüm adresi olarak Meclis’i göstererek şunları söyledi: “Mesele örgütün beni dinleyip dinlememesi değil. Ben çağrı yaparsam zaten dikkate almaz, dinlemezler, bu bilinmeyen bir şey değil. Ama Meclis’te açık, şeffaf ve hukuk çerçevesinde bir çözüm imkânı, adımları atılırsa elbette muhatapları da bunu mecburen dikkate alacaktır. Benim kastettiğim; çözümün siyasi, hukuki, toplumsal zeminini yaratmak için çalışmaktı ve bunu elbette yapacağız, ‘uygun ortamı yaratıp silahların son bulduğu süreci oluşturacağız’ diyorum. Bunun zor veya imkânsız olmadığını vurgulamak istiyorum.”

Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Diyarbakır’daki açılış ve temel atma töreninde söylediği, “Derdi Kürtler olanın yapacağı silah bırakmaktır” sözlerine ise “Erdoğan ne söylediğinin farkında değil. Önce bize hakaret ediyor, tehdit ediyor, sonra da içi boş çağrılar yapıyor. Ciddiye alınacak bir söylem olarak görmüyorum” yorumunu yaptı.

Serbest kalırsa siyasete kapıyı kapatmadı

Selahattin Demirtaş, 14 Mayıs sonrasında serbest kalması halinde ne yapacağıyla ilgili soruya ise “Bunları çıktıktan sonra konuşalım. Şimdilik cezaevinden devam ediyorum, siyasi mücadeleye” yanıtını verdi.

Partisinin Şubat 2018’deki 3’üncü kongresinden önce bir mektup gönderen Demirtaş, aday olmayacağını söylemişti. Mektubunda, hukuken parti üyeliğinin bile mümkün olamayabileceğine dikkat çeken Demirtaş, bu yeni açıklamasıyla, eğer hapsedilme durumu sona erirse yeniden siyasette etkin olabileceği mesajını verdi.

Paylaşın