Meclis’te HDP Milletvekili Kalmadı: Sancar Ve Buldan YSP’ye Geçti

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın Yeşil Sol Parti’ye (YSP) geçişiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) HDP milletvekili kalmadı. Yeşil Sol Parti’nin milletvekili sayısı ise 57’ye yükseldi.

HDP’nin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listelerinden katılmışlardı.

Anayasa Mahkemesi’nde devam eden kapatma davasının yarattığı risk nedeniyle 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listeleriyle giren Halkların Demokratik Partisi (HDP), 27 Ağustos’ta gerçekleştirdiği kongresinin ardından çalışmalarının tümünü yeni partiye devretti.

Alınan bu kararla birlikte HDP, aktif siyasete bir nevi ara vermiş oldu. HDP’yi Meclis’te temsil eden iki milletvekili; partinin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan da bu kararın ardından Yeşil Sol Parti’ye geçti. Bu geçişle birlikte Meclis’te HDP milletvekili kalmadı.

HDP’nin hiç milletvekili kalmadı

HDP’nin eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti listelerinden katıldı. Yeşil Sol Parti’den seçilen 57 milletvekili arasında bulunan iki eş genel başkan ittifak yasası doğrultusunda kayıtlarını HDP Milletvekili olarak yaptırdı.

HDP’nin Meclis’teki varlığını sürdürmek ve kapatma davası sonuçlanana kadar partinin Eş Genel Başkan düzeyinde temsiliyetini sağlamak adına alınan bu karar sonucu Meclis’te 55 Yeşil Sol Parti, 2 HDP milletvekili görev almış oldu.

Gazete Duvar’dan Ceran Bayar‘ın haberine göre; HDP’nin 27 Ağustos kongresinde aldığı ‘partinin çalışmalarının tümünü Yeşil Sol Parti’ye devretmesi’ kararıyla birlikte HDP’nin Eş Genel Başkanları Buldan ve Sancar da istifa ederek Yeşil Sol Parti’ye geçti.

Meclis kayıtlarındaki milletvekili sandalye dağılımı bu istifalarla birlikte değişmiş oldu. Yeşil Sol Parti’nin 55 olan milletvekili sayısı 57’ye çıkarken HDP’nin hiç milletvekili kalmadı.

Paylaşın

Mithat Sancar: Teslimiyet Yok, Sonuna Kadar Mücadele Var

Partisinin 4’üncü olağanüstü kongresinde konuşan Mithat Sancar, “Sevgili yoldaşlarım, değerli halkımız başarmak zorundayız. Bu ülkeyi kanlı döngüden, karanlık girdaptan çıkaracak irade de güç de buradadır. Bu mücadelenin her düzeyde bir neferi olarak bundan sonra da elimden gelen her türlü çabayı sizlerle, halkımızla birlikte harcamaya devam edeceğim. Görevin her türlüsü kutsaldır. HDP Eş Başkanlığı da onurlu bir görevdir. Bu onurlu görevi üstlenecek arkadaşlarımı şimdiden tebrik ediyorum” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bundan sonra mücadeleyi birlikte yürüteceğimiz arkadaşlarımıza başarılar diliyorum. Halkımız en küçük bir karamsarlığa kapılmasın. İktidar bu seçimleri bahane ederek umutsuzluk, karamsarlık ve yılgınlık yaratmaya çalışıyor. Umutsuzluk, karamsarlık, yılgınlık tek bir yere gider, teslimiyete gider. Teslimiyet yok, sonuna kadar mücadele var! Sonuna kadar, başarıya kadar mücadele var! Zindanlardaki yoldaşlarımız için, bedel ödeyen bütün insanlarımız için, sürgündeki arkadaşlarımız için, bu ülkede yaşayan bütün insanlarımız için mücadelemizi yürütüyoruz.”

Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) devam eden kapatma davasının yarattığı risk nedeniyle siyasi çalışmalarına Yeşil Sol Parti çatısı altında sürdürecek olan Halkların Demokratik Partisi (HDP), 4’üncü olağanüstü kongresini Ankara’da, Dünya Ticaret Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Kongrede eş genel başkanlık için aday olmayan Pervin Buldan ve Mithat Sancar, birer konuşma yaptılar. Pervin Sancar, konuşmasında şunları söyledi: “Dördüncü Olağanüstü Kongremize hoş geldiniz.  Ez we hemuyan bi dilgermi slav dikim hun hemû bi xêr hatin serseran serçavan hatin.

On bir yıl önce başlayan HDP’nin yolculuğu büyük zorluklara ve engellemelere rağmen devam etti, engelleri aşmayı bildi, yollar tıkandığında yeni yollar açmayı başardı. Bunu geçmişten aldığı büyük mücadele tecrübesi ve siyasi birikimle gerçekleştirdi. HDP kökleri derinlerde olan bir fikriyat ve harekettir.

Bedellerle, azimle ve inançla yürünen yol şimdi yeni bir aşamaya gelmiştir. Bu yeni aşama önemli sorumlulukları ve görevleri de hepimizin önüne koyuyor. Türkiye’de de giderek kurumsallaşan ve bunun için çaba harcamaya devam edeceğini her fırsatta ortaya koyan otoriter, baskıcı, sömürücü, inkarcı rejime karşı en güçlü mücadele ve umut merkezi HDP’dir, HDP fikriyatıdır, burada yaşayan ruhtur.

Son seçimlerde aldığımız sonuçların bizleri başarılı göstermeyeceğinin farkındayız, farkındaydık. Hedeflerimiz vardı, hedeflerimize ulaşamadık. Hedeflerimize ulaşamamış olmanın muhasebesini yapmak bir tarihsel, ahlaki, vicdani ve siyasi mecburiyetti. Seçimlerin hemen ertesinde halklarımıza verdiğimiz sözü yerine getirmek için elimizden gelen çabayı harcadık.

15 Mayıs sabahı dedik ki bir muhasebe, eleştiri-özeleştiri süreci başlayacaktır ve bu yol kongreye giden bir süreç olarak işleyecektir. Bunu 15 Mayıs sabahı söyledik. Bu sürede bütün parti çalışanlarımız ellerinden gelen gayreti yürüttüler. İl ve ilçe örgütlerimizle, halkımızla, çeşitli çevrelerle buluşarak değerlendirmeler yaptık.

Yenilenmeye, yeniden daha güçlü bir mücadele hattı oluşturmaya mecburuz. Çünkü bu ülkeye demokrasiyi, adil barışı, demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği getirecek başka bir güç, adres, dinamik ve birikim yoktur. O nedenle sorumluluğumuz büyük, görevimiz ağırdır. Bundan önce de çeşitli engeller ve zorluklarla karşılaştık.

Bu zorlukların tamamı bizim dışımızda bu fikriyatı boğmaya çalışan güçlerin işbirliği ile devreye sokuldu. Bizler de kendi iç birliğimizi koruyarak ve en geniş kesimlerle buluşarak, bütün bu kuşatmaları yarmaya bildik, başardık. Eksiklerimiz, yanlışlarımız, yetersizliklerimiz oldu. Bunları göz ardı edecek değiliz ama bütün bunları bir arada değerlendirerek ancak doğru yolu ve mücadele hattını oluşturabileceğimizi de biliyoruz.

HDP fikriyatı bu ülkeye, Ortadoğu’ya ve hatta dünyaya örnek olacak özelliklere sahiptir. Bütün farklıkları eşit bir şekilde bir araya getiren büyük bir mücadele birlikteliğinin adıdır HDP. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Farklılıklarımızı aynılaştırmak söz konusu olamaz.

Bileşenlerimizle, bireylerimizle, bütün mücadele arkadaşlarımızla farklılıklarımızı koruyoruz ama aynı hedefler, aynı ilkeler, aynı değerler etrafında yürümeyi de biliyoruz. İşte HDP’nin büyüklüğü ve biricikliği esas olarak buradan geliyor. HDP bir arada durmaz yürümez diyenler, hep bu planların peşinde koştular. Çünkü biz bu ülkeyi de HDP fikriyatının yaşandığı bir geleceğe taşımak için yola çıktık.

Bu kongre başlattığımız sürecin finali değildir, bu kongre başlattığımız muhasebe süreci duraklarından biridir. Bundan sonra birikimimizi, mücadele tecrübemizi ve güçlerimizi Yeşil Sol Partiye yığacağız ama ruh olarak da kurum olarak da buradayız, HDP’deyiz. HDP’nin ruhu başka yerlerde yeniden doğmayı başaracak şekilde güçlüdür, köklüdür ve onu savunanların inancıyla büyüme konusunda en ufak bir sıkıntıya asla gelmeyecektir.

Büyüyeceğiz, büyümek zorundayız. Zam, zulüm, zindan rejiminin bu ülkeye yaşattığı bütün kötülüklere karşı toplumsal mücadele alanları bizleri bekliyor. Bundan sonra çeşitli toplumsal kesimlerle, bütün toplumsal mücadelelerle şimdiye kadar yeterince başaramadığımız birlikteliği kurmak en önemli hedefimiz olmalıdır. HDP’ye yönelik eleştirilerin, bu süreçle ilgili çeşitli değerlendirmelerin önemi var.

Bunların hepsini dikkate alıyoruz ancak unutmayalım ki samimi, geliştiren, mücadele leye katkı sunmak isteyen eleştiriler değerli ve bize yol gösterir. Ama bu fikriyata yönelik çeşitli çevrelerin sahneye sokmaya çalıştığı planlar da gerçektir. Bunlara karşı uyanık olmak bizim yolumuza devam etmemizin şartıdır. Çeşitli kesimlerden estirilen rüzgarlara karşı dimdik ayakta duran HDP ağacını korumak hepimizin borcudur, sorumluluğudur. Bu, ülkeye ve halklara karşı en büyük görevimizdir.

Büyüyeceğiz, birleşerek büyüyeceğiz. Birleşme, ittifak kurma ve buluşma konusunda eksiklerimizi yeniden masaya yatırarak değerlendireceğiz. Yollarımızı yeniden inşa edeceğiz. Büyümek ve ortak mücadeleyi en üst noktaya taşımak bizden başka hiçbir gücün başaracağı bir hedef değildir. Bu ülkeye barış için, demokrasi için, adalet için yola çıktık. Onurlu ve adil barış en önemli hedefimizdir.

Tam bu nedenle başta divanın ve Sevgili Eş Genel Başkanım Pervin Buldan’ın da ifade ettiği gibi bu kongreyi Barış Annelerimize ithaf ediyoruz. Barış Annelerimizin mücadelesini başarıya ulaştırmak için bu kongreyi bir dönüm noktası olarak görüyoruz. Özellikle kazada hayatını kaybeden -kaza demeye dilim varmıyor, olayın gelişimine baktığımızda zulmün yarattığı kayıplarla karşı karşıyayız- hem Adalet Safalı annemiz, hem Sosin Akçelik annemiz, hem de onun oğlu Cihan Akçelik tam da bu zulüm düzeninin yarattığı yollarda hayatlarını kaybettiler.

Ne için, barış için. Onurlu barış için. Diyoruz ki bu kongreyi de mücadelemizi de barış için direnen Barış Annelerine, barış için mücadele eden annelere, bütün annelere ithaf ediyoruz. Bu ülkeye barışı, annelerin kararlı iradesi getirecektir. Barış kadınların, emekçilerin, gençlerin, bütün inanç kesimlerinin ortak mücadelesi ile gelecek. Barış ihsan edilmez, barış mücadeleyle tabandan kurulur. Barış büyük toplumsal birlikteliklerle kurulur. Biz bu büyük toplumsal birlikteliğin ve ondan doğacak sinerjinin üzerine kuracağız. Demokrasi, özgürlük, eşitlik tam da bu yolla gelecektir.

Bu kongre bir muhasebe sürecinin durağıdır, yenilenme çalışmalarının bir önemli virajıdır. Önümüzde başka kongreler de var. Yeşil Sol Partinin kongresi de aynı şekilde bir dönemeç ve dönem olacaktır. Bu süre kongrelerle sona ermeyecektir. Bizler toplumla, halkla siyaset yapmak konusunda hangi eksiklere düşmüşsek şimdiye kadar yaptığımız toplantılarda olduğu gibi konferans ve kongrelerde de tartışacağız. Eğer siyaseti halkla birlikte yürütmeyi başaramazsak, düzen partilerinin yaşadığı bütün tuzaklar bizim de karşımıza çıkacaktır.

Biz politik ilkelerimiz kadar etik değerlerimizle de varız. Biz hedeflerimiz kadar siyaset tarzımızla da varız. Sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmek konusunda hiç kimsenin itiraz edemeyeceği sağlam bir politik ve etik zemin yaratmak zorundayız. Türkiye ve dünya siyasetine örnek oluşturacak bir fikriyat önümüzde duruyor ve bu HDP’dir. Türkiye’de siyaset yapmak konusunda bir örnek oluşturmak zorundayız. Bizler siyaseti etik ve ahlaki değerlerle, politik hedeflerle bütünleştirerek yürütmenin örneğini ortaya koyuyoruz. Bunu daha da güçlendirmek bu ülkede aydınlığa, barışa ve özgürlüğe giden yolun vazgeçilmez şartıdır.

“Bizler birer nefer olarak mücadele devam edeceğiz”

30 yıllık akademik hayatımdan sonra 7 Haziran 2015 seçimleri için gelen daveti kabul ederek aktif siyasete partimizde başladım. Amaç 30 yıllık akademik hayatımda çalışmalarımın neredeyse tamamını hasrettiğim barış, çözüm, demokrasi ve insan hakları konusundaki emeklerimi ve birikimimi ne kadar varsa buraya aktarmaktı. Amaç HDP’de bu birikimi bir yere oturtmak ve bir nebze katkı sunmaktı.

Bu benim ahlaki, vicdani ve siyasi sorumluluk olarak kabul ettiğim bir görev olmuştur. Çözüm için çalışmalar yürüttüm. Adil çözüme demokrasi ile birlikte ulaşılması için çalışmalarımı ulusal ve uluslararası alanda yürüttüm. Ancak vekil olarak seçildikten sonra büyük bir paradoksla karşı karşıya kaldık. Çözümsüzlüğün dibe vurduğu, çözümsüzlük politikalarının en ağır noktaya taşındığı, savaş konseptinin ve çöktürme planlarının, tecridin en koyu şekilde uygulandığı bir döneme girdik.

Tam da böyle bir dönemde 2020 kongresinde eş genel başkanlık için gelen teklifi de aynı sorumlulukla kabul ettim. Bu görevi ahlaki ve siyasi sorumluluğun bir gereği olarak kabul ettim. Sizlerle birlikte elimden geleni yapmaya çalıştım. Bu onurlu bir görevdir. Sizlerle, halkımızın birikimi ve mücadelesiyle buluşmak, 30 yılda öğrenemediklerimi öğrenmemi sağladı. Çok şey öğrendim. Bundan sonra artık görev başka arkadaşlarımızda. Bizler birer nefer olarak bu mücadelede aynı sorumluluk bilinciyle devam edeceğimize söz veriyoruz.

Sevgili yoldaşlarım, değerli halkımız başarmak zorundayız. Bu ülkeyi kanlı döngüden, karanlık girdaptan çıkaracak irade de güç de buradadır. Bu mücadelenin her düzeyde bir neferi olarak bundan sonra da elimden gelen her türlü çabayı sizlerle, halkımızla birlikte harcamaya devam edeceğim. Görevin her türlüsü kutsaldır. HDP Eş Başkanlığı da onurlu bir görevdir. Bu onurlu görevi üstlenecek arkadaşlarımı şimdiden tebrik ediyorum. Bundan sonra mücadeleyi birlikte yürüteceğimiz arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.

Halkımız en küçük bir karamsarlığa kapılmasın. İktidar bu seçimleri bahane ederek umutsuzluk, karamsarlık ve yılgınlık yaratmaya çalışıyor. Umutsuzluk, karamsarlık, yılgınlık tek bir yere gider, teslimiyete gider. Teslimiyet yok, sonuna kadar mücadele var! Sonuna kadar, başarıya kadar mücadele var! Zindanlardaki yoldaşlarımız için, bedel ödeyen bütün insanlarımız için, sürgündeki arkadaşlarımız için, bu ülkede yaşayan bütün insanlarımız için mücadelemizi yürütüyoruz. Yolumuz açık olsun. Başaracağız. Serkeftin hevalno!”

Paylaşın

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanları Belli Oldu

Halkların Demokratik Partisi’nde (HDP) seçimlerin ardından yeniden eş genel başkan adayı olmayacaklarını açıklayan Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın yerine Sultan Özcan ve Cahit Kırkazak eş genel başkan olarak görev alacak.

Sultan Özcan, son olarak HDP MYK’sında STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Eş Sözcülüğü görevini yürütüyordu. Cahit Kırkazak da Yeşil Sol Parti’nin MYK üyesi olarak görev yapıyordu.

Kapatılma riskine karşı tüm çalışmalarını Yeşil Sol Parti’ye devredecek olan HDP, bu devir kararını hafta sonu Ankara’da gerçekleşecek kongrede alacak. Kongrede Eş Genel Başkan seçimi de yapılacak.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre; Seçimlerin ardından yeniden eş genel başkan adayı olmayacaklarını açıklayan Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın yerine Sultan Özcan ve Cahit Kırkazak gelecek.

Uzun yıllardır HDP’nin çeşitli kademelerinde görev alan Sultan Özcan, son olarak HDP MYK’sında STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Eş Sözcülüğü görevini yürütüyordu. Kobanê Davası’nın avukatlarından olan Cahit Kırkazak da Yeşil Sol Parti’nin MYK üyesi olarak görev yapıyordu.

Sultan Özcan kimdir?

Sultan Özcan, 1965 yılında Kayseri’nin Develi ilçesinde doğdu. Küçük yaşta ailesiyle birlikte Adana’ya giden Özcan, 1985 yılında Çukurova Üniversitesinde devlet memuru olarak çalışmaya başladı. 12 yıllık memuriyet hayatından sonra özel sektörde çeşitli alanlarda çalıştı .Özcan, çeşitli sendika ve dernek yönetimlerinde bulundu.

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri Halkların Demokratik Partisi 25. Dönem milletvekili adayıdır.

Cahit Kırkazak kimdir?

Kobani Davası’nın avukatlarından olan Cahit Kırkazak da Yeşil Sol Parti’nin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olarak görev yapıyordu.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Yağmacı Bir Düzenin Bütün Unsurları Tek Tek Hayata Geçiriliyor

Partisinin genel merkezinde düzenlenen toplantıda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bizler bir yandan seçim sonrası değerlendirme faaliyetlerini sürdürürken, öte yandan ülke gündeminin bütün sorunlarıyla ilgilenmeye ve bütün mücadele alanlarında var olmaya gayret ettik. Seçimlerden sonra ülkenin yangın yerine dönüşeceği, yangının daha da artacağı, çöküşün yaygınlaşacağı uyarısını yapmıştık ve çağrılarımızı zamanında yine halkla, kamuoyuyla, seçmenle paylaşmıştık” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Nitekim seçim sonrası yaşadığımız bütün olaylar bu öngörülerimizin ne kadar doğru olduğu ortaya koydu. Ekonomi bir büyük buhranın içinde. Ekonomideki durumu kriz diye geçiştirmek, sanki bundan herkes aynı şekilde etkileniyormuş gibi bir yanılsama yaratmaya yöneliktir. Oysa ortada bir çöküş var ve bu çöküşün altında kalan büyük halk kesimleridir, emekçilerdir, yoksullardır. Yani halkın yüzde 95’idir. Bir avuç sermayedarın varlığına daha fazla varlık kattığı, servetini büyüttüğü bir süreçten ülkenin ve halkın tümünün aynı şekilde etkilendiğini iddia etmek halkla alay etmektir.

Enflasyon oranları ortada, kira artışları ortada, gıda sorunu ortada. İnsanlar barınamıyor, beslenemiyor ve hayatlarını asgari insani şartlara göre yürütemiyor. Emek sömürüsü aldı başını gidiyor. İlkel birikim anlayışıyla bir kapitalist düzen işletiliyor. Yani yağmacı bir düzenin bütün unsurları tek tek hayata geçiriliyor. Her alanda hayata geçiriliyor. Yağmacılık emek sömürüsünde zaten zirve yapıyor ama aynı zamanda doğanın bu ilkel birikim modeline göre talanı da bu iktidarın son sürat yürüttüğü bir politikadır.”

Sancar, konuşmasının devamında, “Örnekler canlı; bir yanda Akbelen’de orman kıyımı, öte yanda Cudi’de ormanların yok edilmesi, diğer yanda Dikmece’de acele kamulaştırmayla doğa varlıklarının ve zeytinliklerin talanı. Bütün bunların amacı yağmacı, ranta dayalı, soyguncu bu ilkel birikim modelini sürdürmektedir. Sadece ekonomi alanında değil adalet alanında da aynı talancılık devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM), Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında partinin Ankara’daki genel merkezinde olağanüstü kongre gündemiyle toplandı. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, toplantı açılışında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Tarihsel bir dönemeçte Parti Meclisimizi topluyoruz ve bu toplantıda yine tarihsel önemde kararlar almak üzere tartışmalar yürüteceğiz. Seçimlerden sonra halkımıza söz verdiğimiz gibi değerlendirme, muhasebe, eleştiri-özeleştiri sürecini elimizden gelen en yaygın biçimiyle yürütmeye çalıştık. Bu süreç devam etmektedir. Bunun sonunda konferanslar ve kongreler toplanacaktır.

Kongreler diyorum çünkü hem HDP’nin hem de Yeşil Sol Parti’nin kongreleri gündemimizdedir. Bizler bir yandan seçim sonrası değerlendirme faaliyetlerini sürdürürken, öte yandan ülke gündeminin bütün sorunlarıyla ilgilenmeye ve bütün mücadele alanlarında var olmaya gayret ettik. Seçimlerden sonra ülkenin yangın yerine dönüşeceği, yangının daha da artacağı, çöküşün yaygınlaşacağı uyarısını yapmıştık ve çağrılarımızı zamanında yine halkla, kamuoyuyla, seçmenle paylaşmıştık.

“Ekonomik kriz değil büyük buhran”

Nitekim seçim sonrası yaşadığımız bütün olaylar bu öngörülerimizin ne kadar doğru olduğu ortaya koydu. Ekonomi bir büyük buhranın içinde. Ekonomideki durumu kriz diye geçiştirmek, sanki bundan herkes aynı şekilde etkileniyormuş gibi bir yanılsama yaratmaya yöneliktir. Oysa ortada bir çöküş var ve bu çöküşün altında kalan büyük halk kesimleridir, emekçilerdir, yoksullardır. Yani halkın yüzde 95’idir. Bir avuç sermayedarın varlığına daha fazla varlık kattığı, servetini büyüttüğü bir süreçten ülkenin ve halkın tümünün aynı şekilde etkilendiğini iddia etmek halkla alay etmektir.

Enflasyon oranları ortada, kira artışları ortada, gıda sorunu ortada. İnsanlar barınamıyor, beslenemiyor ve hayatlarını asgari insani şartlara göre yürütemiyor. Emek sömürüsü aldı başını gidiyor. İlkel birikim anlayışıyla bir kapitalist düzen işletiliyor. Yani yağmacı bir düzenin bütün unsurları tek tek hayata geçiriliyor. Her alanda hayata geçiriliyor. Yağmacılık emek sömürüsünde zaten zirve yapıyor ama aynı zamanda doğanın bu ilkel birikim modeline göre talanı da bu iktidarın son sürat yürüttüğü bir politikadır.

Örnekler canlı; bir yanda Akbelen’de orman kıyımı, öte yanda Cudi’de ormanların yok edilmesi, diğer yanda Dikmece’de acele kamulaştırmayla doğa varlıklarının ve zeytinliklerin talanı. Bütün bunların amacı yağmacı, ranta dayalı, soyguncu bu ilkel birikim modelini sürdürmektedir. Sadece ekonomi alanında değil adalet alanında da aynı talancılık devam ediyor.

Kobani Kumpas Davası hiçbir kural tanıma kaygısı güdülmeden yürütülüyor. Orada yargılanan arkadaşlarımıza isnat edilen suçlamalara bakıldığında, amacın hiç de hukuksal bir süreç yürütmek olmadığını açıkça görebilirsiniz. IŞİD zihniyetinin ve yenilgisinin intikamı bu dava ile alınmak isteniyor. IŞİD’e karşı direnişin hesabı sorulmak isteniyor. O dönem IŞİD’in bölgede yayılmasını durduran direniş ile demokratik siyaset alanında yeni dönemin barış huzur, demokrasi ve özgürlük temelinde kurulması temelindeki çabalar suçlanıyor.

Partimize, yoldaşlarımıza yöneltilen suçlamalara baktığınızda bunu görebilirsiniz. Hiçbir temeli yok. Tarihte rastladığımız skandal davalardan daha beter bir hukuksuzluk pervasızca yürütülüyor. Ama orada sanık sandalyesine oturtulan arkadaşlarımız bütün bu gerçekleri geri adım atmadan, en ufak bir tereddüt göstermeden dile getirmeye de devam ediyorlar. Bizler de burada bu oyunları, bu kumpasları boşa çıkarmanın mücadelesini durmadan ve yılmadan sürdürüyoruz. Sürdürmeye de kararlıyız. İktidar bütün imkanlarıyla Kobanî Kumpas Davasına yükleniyor. En son Diyanet İşleri Başkanlığını devreye soktu. Müdahillik dilekçesi adı altında neredeyse IŞİD zihniyetinin devamı olan ifadeler bütününü mahkemeye sundular. Saldırılarını ideolojik ve politik düzeyde bu dava üzerinden yürütüyor iktidar.

Aynı hukuksuzluğu Anayasa Mahkemesinin kararlarını yok sayma cüretkarlığında, Cumartesi Annelerinin haklı meşru direnişine karşı gösterilen uygulamalarda da görüyoruz. Cumartesi Anneleri AYM kararına rağmen her hafta cumartesi günü haklarını kullanmak üzere toplandıklarında polis tarafından engelleniyorlar, gözaltına alınıyorlar. Halkın temsilcilerine bile toplanma imkanı tanımayan açık bir hukuksuzluk, bir despotik yönetim söz konudur. Bütün alanlarda devam eden adaletsiz, yağmacı, talancı, savaşa dayalı düzenle bir yandan da toplumu teslim almaya çalışıyorlar.

Seçimlerden sonra mağlubiyet duygusunu hezimet algısına dönüştürmek için toplumsal muhalefet saflarına yönelik propagandayı ve çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor bu iktidar. Amaç toplumu, muhalefeti, toplumsal muhalif güçleri; yeni, adil, özgür bir yaşam isteyen çevreleri çaresizlik duygusuna sürüklemektir. Bütün toplumsal değişim, özgürlük ve adalet taleplerinin teslimiyetle sonuçlanmasını hedefliyorlar.

Topluma bir mağlubiyet ve hezimet duygusu yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunun ötesine geçerek çaresizliği yerleştirmeye çalışıyorlar. Son adım olarak da teslimiyet tuzağına bütün toplumsal muhalefet güçlerini düşürmek istiyorlar. Bizler bu tuzakların ve operasyonları farkındayız. Kendi değerlendirme süreçlerimizi yürütürken Akbelen’den Cudi’ye, emekçilerin grevlerinden Cumartesi Annelerinin adalet mücadelesine kadar her yerde var olmak için bütün gücümüzle çalışıyoruz.

“Toplumsal mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz”

Bizler buradayız. Yürüttüğümüz değerlendirme, muhasebe, eleştiri-özeleştiri süreci bütün bu adaletsizliklere karşı daha güçlü bir şekilde toplumsal muhalefetin öncülüğünü üstlenecek bir güç birikimini ileriye taşımak içindir. Hiç kimsenin bu konuda en ufak bir karamsarlığa kapılmaya hakkı yok. Umutsuzluk ise asla ve asla buralarda yer bulmamalı. Tam tersine umut mücadeleden doğar, mücadele inançtan beslenir. Biz hedeflerimize ve ilkelerimize inanıyoruz. Onun için mücadelemizi sürdürüyoruz. Mücadele büyüdükçe de bu umut hem kendi saflarımızda hem de toplumda değişim bekleyen bütün çoğunlukta karşılığını mutlaka bulacak ve büyüyecektir.

Biliyorsunuz seçim süreci HDP’ye yönelik her türlü kuşatmanın yürütüldüğü bir oyunlar ve operasyonlar bütünü olarak gerçekleşti. Kapatma davası HDP’yi ve demokratik siyaseti tasfiye etmenin bir aracıydı, bir hamlesiydi. Aynı zamanda seçimlerde halkı seçeneksiz bırakma planlarının bir parçasıydı. HDP’yi savunacağız diye yola çıktık, HDP’yi yaşatacağız dedik. Bunun içi hukuksal, toplumsal ve siyasal mücadelemizi sürdüreceğiz dedik ve öyle yaptık.

Ama halkı seçimlerde seçeneksiz bırakmamak ve iktidarın oyunlarını boşa çıkarmak da bizlerin tarihsel bir göreviydi. O nedenle kapatma ihtimaline karşı bileşenimiz olan Yeşil Sol Parti seçimlere hazırlandı ve bizler de Yeşil Sol Parti çatısı altında seçimlere girdik. Seçimlerde istediğimiz sonuçları alamasak da buradayız. Parlamentoda 3’üncü büyük partiyiz. Bütün engellemelere, hilelere ve manipülasyonlara rağmen bir güç olarak büyüme imkanlarını halkımız bizlerden esirgemedi. O nedenle halkımıza minnettarız, halkımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

Hem verdiği destek için hem de bizlere yaptığı uyarılar için halkımıza minnettarız. Derin bir sağduyu orada kendisini göstermiştir. Adresin ne olduğu konusunda bir tereddüt yoktur. Umudun ve değişimin adresi burasıdır; HDP fikriyatı ve siyasi birikimidir, HDP’nin mücadele tecrübesidir. Şimdi bizler bunu yeni yapılanma ile birlikte en yüksek noktaya çıkarma sorumluluğu ve göreviyle karşı karşıyayız. HDP bu ülkenin umudunu oluşturan fikriyatın sembolüdür.

HDP kendisinden önceki mücadele tecrübesini devralmış bir büyük bedeller ve inançlar kümesidir. HDP aynı zamanda bu siyasi birikimi geleceğe aydınlık bir ülke yaratma amacıyla taşıyacak temel aktördür. Fikriyatı, tecrübesi ve birikimiyle aydınlığa çıkaracak olan adrestir. Seçime girmedik. Seçime iktidarın oyunlarını boşa çıkarmak için başka bir yöntemle girdik. Şimdi HDP olarak bizler varlığımızı koruyacağız ama birikimimizi aktardığımız Yeşil Sol Parti’yi hem toplumsal mücadelenin bütün alanlarında hem de parlamentoda en etkili güç haline getirmek için elimizden gelen bütün çabayı harcayacağız.

Biz bu fikriyatı bizden önceki partilerden ve mücadeleden aldık. Bu birikimi geçmişin bedellerle yüklü güçlü mücadelesinden aldık. Şimdi bunu Yeşil Sol Parti’de devam ettirecek yöntemleri de hep birlikte tartışacağız. Ana gündemimiz HDP’nin olağanüstü kongre kararı alması olacaktır. Bunu sizlerle tartışacağız. Olağanüstü kongremizi toplayacağız. Daha doğrusu toplamayı tartışacağız. PM’nin kararı burada belirleyici olacaktır.

Bu tartışmalardan sonra HDP kurumsal varlığını devam ettirecek şekilde birikimini Yeşil Sol’a aktarmanın yöntemlerini tartışacaktır. PM bu açıdan gerçekten tarihi bir toplantı gerçekleştirmektedir. Ve çok önemli bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır. Bütün bunları sonuç alıcı bir biçimde masaya yatıracağız, hep birlikte tartışacağız. Hedefimiz topluma dayatılan çaresizlik ve teslimiyet seçeneklerini boşa çıkaracak yöntemler geliştirmek ve mücadeleyi büyütmektir.

“Toplumsal değişim isteyenler mücadeleye ve öncülüğe davet ediyor; buna varız”

Mücadelenin kurumsal adresi değil ruhunun ve birikimin yaşadığı yer önemlidir. Yeter ki bu ruhu, bu fikriyatı, bu birikimi hakkıyla hayata geçirelim. Bunu yapacağımızdan da şüphemiz yok.

Bugün bu hedefler çerçevesinde yöntemleri ve planlamamızı değerlendireceğiz, kararlarımızı alacağız ve en güçlü şekilde yolumuza devam edeceğiz. Bu toplantının başarılı geçeceğine inancım tamdır. Geleceğin umut ve özgürlük üzerine kurulması için bizi bekleyen bütün ezilenler, Kürt halkının özgürlük mücadelesi, doğa savunucularının ve ekoloji çevrelerinin doğayı ve yaşamı savunma mücadelesi, kadınların eşitlik, özgürlük ve hak mücadelesi, gençlerin aydınlık bir gelecekte yaşama mücadelesi… Bütün bunlar bizleri davet ediyor.

Emekçiler bizleri davet ediyor. Mücadele bizleri davet ediyor. Çaresizlik ve teslimiyeti boşa çıkaracak öncülere bir davettir. Biz bu daveti kabul ediyoruz. Bu davet başımız gözümüz üstünedir. Bu davetin gereklerini yerine getirecek kararları buradan alacağımızı halkımıza duyurmak istiyorum. Parti Meclisimiz bu davetin gereklerini yerine getirecek kararları enine boyuna yürüteceği tartışmaların sonucunda alacaktır. Her alanda mücadele daveti büyüyor. Bu davetin yöneldiği adres de bizleriz. Bizler bu davetin hakkını yerine getirmekle sorumluyuz. Yolumuz açık olsun.”

Paylaşın

Sancar’dan “Kobani Davası” Açıklaması: Amaç, Demokratik Siyasetin Tasfiyesi

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Kobani Davası” davasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Kobani Davası’nın bir amacı da demokratik siyaseti kuşatmak ve tasfiye etmektir” dedi. Sancar, davanın, ‘Çöktürme Planı’nın bir unsuru olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

Haber Merkezi / “Demokratik siyaseti tümüyle etkisiz hale getirmek, mümkünse tasfiye etmek iktidarın temel amaçlarındandır. 2020’de başlayan Kobani Kumpas Davası operasyonları aynı zamanda HDP’ye karşı kapatma davası açılmasının da bir ön aşaması olmuştur. 2020 Eylül’ünde MYK üyelerimize düzenlenen operasyondan sonra 17 Mart 2021’de, yani yaklaşık 6 ay sonra HDP hakkında kapatma davası açılmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki bu dava tamamen siyasi amaçlarla açılmıştır ve siyasi hedeflerle yürütülmektedir. Bu davanın hukukla bir ilgisi yoktur.”

Sancar ayrıca, başta siyasi muhalefet olmak üzere, dava karşısında ‘güçlü bir dayanışma’ sergilenmediğini söyledi, “toplumsal dayanışmayı ve ortak demokratik mücadeleyi büyütme” çağrısı yaptı.

Dava savcısının seçimlerden kısa bir süre önce mütalaasını sunduğunu hatırlatan Sancar, “Amaç, seçimlerde bu mütalaayı kullanmaktı. Muhtemelen aynı taktiği önümüzdeki dönemde yerel seçimleri gözeterek yine devreye sokacaklardır. Bu davayı iktidar yerel seçimlerde kendi hedefleri için istismar etmek isteyecektir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüleri Nuray Özdoğan ve Serhat Eren 52’nci duruşma periyodu görülmeye başlanan Kobani Davasına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Duruşmanın sabahki oturumunu da izleyen Sancar, konuya ilişkin şunları söyledi:

“Kobani Kumpas Davasının 52’nci duruşma periyodundan çıkıp geldik. Biliyorsunuz bu dava 2020 Eylül’ündeki operasyonlarla başlamıştı. MYK üyelerimizi ve eş genel başkanları da kapsayan bir soruşturma şeklinde yürütüldü. Bugünkü 52’inci duruşma periyodunda, sanık sandalyesine oturtulan arkadaşlarımızın mütalaaya karşı beyanlarını vermesi isteniyordu.

Biraz geriye gidelim, bu davanın niteliğini bir kez daha hatırlayalım. Bu dava bir kumpas davasıdır. Bunun kumpas davası olduğuna dair bugüne kadar çok veri sunduk ama Türkiye toplumunun hafızasını kontrol etme amacında olan bu iktidara karşı hatırlatma önemli bir yöntemdir.

Bu dava 2014 yılında IŞİD’in Kobanî’yi kuşatmasına ve işgal girişimine karşı başlayan protestoların, tepkilerin devamında HDP MYK’nın bir bir açıklaması gerekçe gösterilerek başlatıldı. O tweet Ekim 2014’te atılmıştı. Operasyonlarla başlayan bu dava ise 2020 yılında açıldı. Yani aradan 6 yıl geçtikten sonra bir tweet gerekçe gösterilerek partimizin MYK üyelerinin tamamını kapsayan bir dava açıldı.

Davanın açıldığı tarih önemli. Davanın gelişim seyrine baktığımızda, bütün aşamaların iktidarın siyasi ihtiyaçlarına göre düzenlendiğini görebilirsiniz. Kobani Kumpas Davasının asıl amacı nedir? Bir; IŞİD vahşetini ve tehlikesini unutturmak. 2014 yılında sadece Türkiye’de, sadece Kobanî ve Rojava’da değil bütün dünyada IŞİD vahşeti konuşuluyordu. İnsanlığa karşı bu büyük tehlike tartışılıyordu.

IŞİD’in başlattığı hamlelerin son aşaması olarak Kobani’nin düşürülmesi söz konusuydu. IŞİD’in temel hedefi olarak ortada duruyordu. IŞİD’in Kobanî’yi kuşatmasına karşı sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde eylemler ve gösteriler, dayanışma faaliyetleri ortaya konuldu. Türkiye’de de bunlar yine aynı şekilde yaşandı. IŞİD’in saldırılarına karşı dayanışma ve Türkiye’de hükümetin Kobanî’ye yardım için koridor açma talebi dile getiriliyordu bu eylemlerde.

“Çağrımız demokratik ve barışçıl bir çağrıydı”

Partimiz HDP’nin o dönem yaptığı çağrı da bu çerçevedeydi. Demokratik barışçıl bir şekilde Kobani halkıyla dayanışma, IŞİD vahşetine karşı birlikte durma çağrısını içeriyordu. IŞİD’in o dönem yarattığı büyük tehdide karşı Kobani’de halkların sergilediği direniş bütün insanlık tarafından şanlı bir sayfa olarak görüldü. IŞİD’in geriletilmesi ve çöküş süreci Kobani’deki yenilgi ile başladı.

İşte IŞİD tehlikesini, IŞİD’in o dönem yarattığı ve bugüne sarkması muhtemel bütün tehditleri unutturmak için, hükümetin o dönem kendi sorumluluğunu örtmesi için Kobani Kumpas Davası devreye sokuldu. Kobanî Kumpas Davası öncelikle bu hakikatleri karartma ve unutturma amacı taşıyor. Dönemin hükümetinin IŞİD’e karşı Kobanî halkıyla dayanışma taleplerine kulak tıkamasının unutturulmak istendiği bir kumpasla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha hatırlatayım.

Öte yandan 6-8 Ekim 2014’te yaşananların kirli tezgahlar olduğuna dair dönemin en yetkili bakanlarının açıklamaları var. O dönem sergilenen kirli ve kanlı tezgahların ortaya çıkmasını bu iktidar hiçbir zaman istemedi. Partimizin Meclis Grubu ve diğer organlarıyla hakikatin bütün boyutlarıyla açığa çıkarılması için yürüttüğü çalışmalar ya engellendi ya da yok sayıldı.

Meclis’te verilen çok sayıda araştırma önergesi iktidar blokunun oylarıyla reddedildi. Partimiz o dönem neler yaşandığının bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmasını her zaman talep etti. Çünkü o tarihten sonra yaşanan siyasi gelişmeler şu an içinde yaşadığımız rejimin yerleşmesi için kurulan planların birer parçasıydı. Eğer hakikatler ortaya çıkarılabilseydi, iktidar blokunun bu siyasi darbe operasyonları için planladığı aşamaların boşa çıkarılması çok daha mümkün olacaktı.

“7 Haziran’ın intikamını almak istiyor”

Aynı şekilde iktidar bu dava ile bir tür intikam alma peşindedir. IŞİD’e karşı yürütülen mücadelenin ardından Kobani’nin kurtarılması ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin Meclis’te hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmesi bu iktidar için bir travma olmuştur. Bunlar arka arkaya yaşanan gelişmelerdir. Kobani’de IŞİD’in geriletilmesi ve yenilmesinin birkaç ay sonrasında 7 Haziran seçimleri gerçekleşmiştir.

O seçimlerde AKP, tarihinin en ağır yenilgisini almıştır. Hem IŞİD’e karşı Kobani’de yürütülen direnişin hem de 7 Haziran’da AKP’nin aldığı seçim yenilgisinin intikamı Kobani Kumpas Davasıyla alınmak isteniyor. Aynı şekilde hatırlarsak; dönemin AKP yönetiminin Suriye planları da hem Kobani’de IŞİD’in yenilmesi hem de 7 Haziran seçimleri ile boşa düşmüştür.

O tarihlerden sonra yeni bir siyaset izlemek zorunda kalmışlardır. 1 Kasım seçimlerinden sonra izledikleri politikaları da Kürtlerin Suriye’de elde ettikleri kazanımlara saldırmak şeklinde olmuştur. Kobani Kumpas Davası da bu saldırıların bir parçası olarak görülmelidir. İntikam amaçlı bir kumpas ve oyun söz konusudur. Kobani Kumpas Davasının bir amacı da demokratik siyaseti kuşatmak ve tasfiye etmektir.

Bunun Çöktürme Planından gayet iyi biliyoruz. Kobani Kumpas Davası, Çöktürme Planının bir unsurudur. Demokratik siyaseti tümüyle etkisiz hale getirmek, mümkünse tasfiye etmek iktidarın temel amaçlarındandır. 2020’de başlayan Kobanî Kumpas Davası operasyonları aynı zamanda HDP’ye karşı kapatma davası açılmasının da bir ön aşaması olmuştur. 2020 Eylül’ünde MYK üyelerimize düzenlenen operasyondan sonra 17 Mart 2021’de, yani yaklaşık 6 ay sonra HDP hakkında kapatma davası açılmıştır.

Bütün bunlar gösteriyor ki bu dava tamamen siyasi amaçlarla açılmıştır ve siyasi hedeflerle yürütülmektedir. Bu davanın hukukla bir ilgisi yoktur. Bu davada hiçbir işlemi hukuk çerçevesinde değerlendirme imkanı bulunmamaktadır. Esasen duruşmayı yakından takip edenler gayet iyi görüyorlar ki burada uygulanan hukuk ne evrensel ilkelere uygundur ne de “milli” hukuka uygundur. Tam tersine Kobanî Kumpas Davasında uygulanan hukuk düşman hukukudur.

“Evrensel ve ulusal hukukun bütün kuralları hiçe sayılıyor”

Sanık sandalyesine haksız yere oturtulan arkadaşlarımız bütün meşru haklarından mahrum bırakılmaktadır. En başta yargılama hukuku açısından vazgeçilmez nitelikte olan savunma hakları gasp edilmektedir. Soruşturmayı ve kovuşturmayı genişletme talepleri dikkate alınmamaktadır. Duruşma periyotları iktidarın siyasi hedefleriyle uyumlu olacak şekilde düzenlenmektedir. Bir mizansen, bir kurgu dava söz konusudur.

Burada dünya tarihinde örneğine az rastladığımız, kara leke olarak hukuk ve siyaset tarihine geçen örneklerden biri ile karşı karşıyayız. Dreyfus Davası gibi, Leipzig Davası gibi kurgu davadır Kobanî Kumpas Davası. O davalarda bile dönemin yönetimleri ve yargısı hiç olmazsa görüntüyü kurtarmak için bazı kurallara uymaya dikkat etmiştir. Kobanî Kumpas Davasında ise mahkeme heyetinin böyle bir kaygısı bile yoktur. Evrensel hukukun temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi ve yargıya müdahale yasağı da bu duruşmalarda ayaklar altına alınmıştır.

İktidar temsilcileri en tepeden aşağılara kadar süreli olarak sanık sandalyesine oturtulan arkadaşlarımızı sürekli olarak mahkum gibi göstermek istemişlerdir. Haklarında mahkeme tarafından kesin hüküm verilmediği halde, iktidar temsilcileri hüküm merciiymiş gibi kesin ifadeler kullanmış, arkadaşlarımızı suçlamış, mahkum etmeye çalışmıştır. Kobanî Kumpas Davası bir hukuksuzluk ve adaletsizlik laboratuvarı olarak görülmelidir. Bunu hep söyledik.

Bu davada yapılan her şey zamanı geldiğinde bütün muhaliflere karşı uygulanacak bir norm yaratma amacını da taşımaktadır. Yani bu davayı sadece HDP’ye karşı, sadece HDP’nin şahsında demokratik siyasete karşı bir tasfiye planı olarak görmek yanıltıcı olacak demiştik. Ne yazık ki haklı çıktık. Aynı hukuksuzluklar başka yargılamalarda da sürdürüldü. Ama asıl bu hukuksuzlukların test edildiği yer Kobani Kumpas Davası olmuştur. Bugün bu tür davalara ve tezgahlara karşı geniş bir toplumsal duyarlılık ve kararlı bir demokratik mücadele en etkili yöntemdir.

Ne yazık ki Kobani Kumpas Davası boyunca başta siyasi muhalefet olmak üzere genel olarak güçlü bir dayanışma sergilendiğini söyleyemeyiz. Gerçi iktidarın basın üzerinde yoğun bir baskısı olduğunu biliyoruz ama buna rağmen siyasi muhalefet de çeşitli toplumsal çevreler de daha yüksek bir ilgi ve dayanışma gösterebilirdi. Şüphesiz burada davayı başından beri aynı dayanışma ruhuyla ve demokratik kararlılıkla takip eden dost ve yoldaş çevreleri bunun dışında tutuyoruz. Eğer bu ülkede adaletin hakim kılınmasını istiyorsak yapmamız gereken şey, toplumsal dayanışmayı ve ortak demokratik mücadeleyi büyütmektir.

“Tuzak ve kumpastır”

Duruşma salonunda yoldaşlarımızın yaptığı adalet talebini herkes için hakim kılacak sesi yükseltmektir. Onlar herkes için adalet, gelecek ve bugün için demokrasi ve barış taleplerini dile getirmekten bir an bile geri durmadılar. Kobani Kumpas Davası aynı zamanda demokrasi ve barışa karşı bir tuzak ve kumpastır.

Özellikle 2013-15 yılları arasında yürütülen Çözüm Sürecindeki faaliyetlerin bile isnat konusu, suç konusu yapılması bunun açık göstergesidir. Bu dava ile barış umudu yargılanmak isteniyor, Kürt sorununda demokratik çözüm arayışlarının önüne geçilmek isteniyor. Bütün bunları dikkate aldığımızda, Kobanî Kumpas Davasına karış sergilenecek tutum aynı zamanda adalet, demokrasi ve barış için verilecek mücadele açısından da çok değerlidir.

Bizler bu konularda mücadelemizden en ufak bir adım geri atmayacağız. Hem Kürt sorununda demokratik çözüm hem bütün Türkiye’de özgürlük ve demokrasi hem de kalıcı barış için mücadelemize devam edeceğiz. Bugün yargılanmakta olan arkadaşlarımızın, savcıların sunduğu mütalaaya karşı savunmaları alınmak isteniyordu. Adil bir yargılama beklemiyoruz ama bu kadar acil bir yargılamanın da bir sebebi ve amacı vardır.

Dün 2 Temmuz Sivas Katliamının yıl dönümüydü. Korkunç bir katliam yaşandı o gün Sivas’ta. 30 yıl geçti üzerinden. 33 insanımız diri diri yakıldı. Hepsini saygıyla ve minnetle anıyorum. Sivas Katliamı Davası firari sanıklar hariç zaman aşımına uğradı. Orada yargının da bir acelesi yoktu, yargıyı kontrol eden iktidar merkezlerinin de bir acelesi yoktu; tersine davanın zaman aşımına uğraması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.

Bütün Türkiye’nin hatta dünyanın gözleri önünde 33 insanın diri diri yakıldığı bu katliamın davası zaman aşımına uğratılıyor, böylece sanıklar serbest kalmış oluyor. Yani sanıklar bir şekilde aklanmış oluyor, katliam aklanmış oluyor. Öte yandan hukuksuz ve adaletsiz olduğu apaçık olan Kobanî Kumpas Davasında mahkeme adeta zamanla yarışıyor, bir an önce sona ulaşmak istiyor.

“Yerel seçimlerde de malzeme olarak kullanmak istiyor”

Savcı mütalaasını seçimlerden kısa bir süre önce sunmuştu. Amaç seçimlerde bu mütalaayı kullanmaktı. Muhtemelen aynı taktiği önümüzdeki dönemde yerel seçimleri gözeterek yine devreye sokacaklardır. Bu davayı iktidar yerel seçimlerde kendi hedefleri için istismar etmek isteyecektir.

Bu nedenle Kobani Kumpas Davası sadece demokratik siyasetin, HDP’nin tasfiyesi amacına yönelik değildir; Türkiye’de siyaseti bir bütün olarak dizayn etme gibi bir amaca da yöneliktir. O nedenle demokrasiden, adaletten, özgürlükten ve barıştan yana herkesin bu davayı yüksek duyarlılıkla takip etmesi ve iktidarın oyunlarına karşı ortak irade sergilemesi gerekmektedir.

“Savcının mütalaası iktidarın siyasi hedeflerini yansıtan bir manifestodur”

Eğer savcının sunduğu mütalaayı okuma imkanınız olursa, 5200 sayfa tutan bir mütalaa göreceksiniz ki herhangi bir hukuki argüman yoktur. Mütalaa iktidarın siyasi görüş ve hedeflerini yansıtan bir tür manifestosudur. Şimdi durum bu kadar açıkken, bu davaya karşı sessiz ve tepkisiz kalmak iktidarın oyunlarını sergilemesine cesaret vermek anlamına gelir.

İddianamenin kopyası bir mütalaa söz konusu, hiçbir lehe delil dikkate alınmamış, çelişkiler ve iftiralar art arda sıralanmış, AİHM kararları yok sayılmış, gizli tanık uygulaması artık pervasızlık sınırlarını aşan bir noktaya gelmiştir. Böyle bir mütalaa ve bunun kopyası olan bir iddianame ile arkadaşlarımız ağır cezalara çarptırılmak isteniyor. Mahkeme salonlarında arkadaşlarımızın gösterdiği onurlu duruş ve direniş bizler için de ilham kaynağıdır. Bizler de aynı şekilde bu mücadeleyi sonuna kadar aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Bugün aynı zamanda 3 Temmuz Çorum Katliamının yıl dönümü. Orada da hayatını kaybeden canları rahmetle anıyoruz. Adaletsizliği bu ülkeden ortadan kaldırana kadar; adaleti, demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü hakim kılıncaya kadar her alanda mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir. Bütün bu sorumlulukları dikkate alan çizgimizi ve yürüyüşümüzü güçlendireceğiz.

Soru: Yerel seçimlerden önce davanın sonuçlanmasını bekliyor musunuz?

Bu davada her şey keyfi yürüyor. Bütün önemli yargılama aşamaları iktidarın amaçlarına göre ayarlanıyor. Siyasi iktidar kendisi için bir menfaat görürse, hangi tarihte bu menfaatin en iyi gerçekleşeceğini varsayarsa bu davanın da o zaman biteceğini tahmin edebiliriz.”

Paylaşın

Mithat Sancar: Umut Ve Mücadele Bir Sürekli Devrimdir

Seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirme yapan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Yenilenmeye ihtiyacımız var. Bu ülkeyi yenilemek istiyorsak önce biz yenileneceğiz. Örgütsel, siyasal ve toplumsal alanda yenilenme sürecini bu ülkeyi özgürlüğe ve demokrasiye taşımak için yapacağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Biliyoruz ki bunu yapabiliriz. Bunu yapacak birikimimiz var. Geride bıraktığımız 15 günlük süre içinde yaptığımız bütün tartışmalar bize büyük bir ilham olmuştur. Bu konuda inancımız pekişmiştir. Örgütümüz eksiklik ve sıkıntılara rağmen inanç ve irade konusunda sağlamdır.”

Sancar, açıklamasının devamında, “Üçüncü Yol bizim siyasi hattımız ve çizgimizdir; aynı zamanda siyaset yapma tarzımızın adıdır. Sistem içi alışkanlıkların bizleri yozlaştırmasına izin vermeyeceğiz. Hatta bunun da ötesinde şimdi yaptığımız gibi sistem içi yozlaştırma mekanizmalarının demokrasi güçlerine bulaşmasını engelleyecek bir örnek sergileyeceğiz.

Bu görev hepimizindir. Tekrar söylüyorum, umut ve mücadele bir sürekli devrimdir. Siyasi rehavet umudun ve mücadelenin düşmanıdır. Buradayız, konuşuyoruz, eleştireceğiz, özeleştiri vereceğiz, sorumlulukların gereğini eksiksiz yerine getireceğiz ve yolumuza devam edeceğiz. Yolumuz açık olsun” ifadelerini kullandı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) il eş sözcüleri ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) il eşbaşkanları, Yeşil Sol Parti Genel Merkezi’nde bir araya geldi. HDP Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar, toplantının açılış konuşmasını yaptı ve şöyle seslendi:

“Toplantı ve açıklamalarımızda, seçimlerden beklediğimiz sonuçları alamadığımızı açık yüreklilikle ortaya koyduk. Hedeflerimiz vardı, bu hedeflerimize ulaşamadık. Bu açıdan sorgulanması gereken pek çok mesele var. Bu süreci bütün boyutlarıyla ele almak daha sağlıklı bir değerlendirme için gereklidir. Öncelikle adaletsiz, eşitsiz ve baskıcı bir ortamda seçimlere girildiğini kimse aklından çıkarmasın. Sanki normal bir seçim süreci geçirilmiş gibi bir değerlendirme de bizleri doğru sonuçlara götüremez.

İktidar bütün imkanları kullandı. AKP-MHP ittifakı devlet imkanlarını seferber etti, her türlü engeli önümüze çıkardı. Kara propagandayı ve medya gücünü sonuna kadar kullandılar. Gözaltı operasyonlarına devam ettiler, sahada çalışan arkadaşlarımızı engellemek için her yolu denediler. Bunlar, rejimin zaten yapacağını beklememiz gereken operasyonlarıydı. Seçim sonuçlarının bunlardan etkilendiğini hatırımızda tutmamızda fayda var. Ama hedeflerimize ulaşmamamız sadece bunlara bağlanamaz. Sadece dış faktörlere yaslanarak bu süreci açıklamaya çalışırsak, önümüzdeki dönemin görevlerini yerine getirme konusundaki eksikliklerimiz derinleşebilir.

Adaletsizlikler, haksızlıklar, baskılar devam ediyor. Seçimden sonra döviz kurundaki yükseliş sonucu yoksulluk daha da artmıştır. Bugün milyonlar bir hafta öncesine göre daha yoksuldur. Talan ve sömürü üzerine kurulan sistem, acı reçete başlığı altında halkı ezmeye devam edeceğini göstermektedir.

Kayyım rejimi de aynı şekilde seçimden sonra devam edecek. Bunun işaretleri de Patnos Belediye Eşbaşkanlarımızın gözaltına alınmasıyla ortaya konulmuştur. Yüksekova’da 5 yaşındaki Erdem Aşkan’ın bir astsubayın kullandığı aracın çarpması sonucu ölmesinin ardından bu güvenlik görevlisinin serbest bırakılması tanıdığımız bir manzaradır. Kürt şehirlerinde çocukların zırhlı araçlarla ezilerek öldürülmeye devam etmesi cezasızlık politikasının ve Kürt politikasında güvenlikçi anlayışın bütün boyutlarıyla devam edeceğinin göstergesidir.

AİHM kararlarının uygulanması konusunda Avrupa Konseyinden gelen uyarılar kulak ardı edilmeye devam ediyor. Haksız ve hukuksuzca cezaevinde rehin tutulan arkadaşlarımız, aynı hukuksuz yöntemlerle içeride tutulmaya devam edilmek isteniyor. Bütün bunlar bize mücadeleyi büyütme mecburiyetinin ne kadar büyük ve acil olduğunu gösteriyor. Mücadele daha örgütlü ve kararlı devam etmek zorunda.

Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu başka bir tablo da toplumun en az yarısının, ki bize göre daha fazlasının, demokratik dönüşüm taleplerinin canlı ve güçlü olduğudur. Bu demokratik dönüşüm ve adalet talebini omuzlama göreviyle karşı karşıyayız. Bunun öncülüğünü üstlenme rolü ile karşı karşıyayız. Emek sömürüsü ve yoksulluğun son bulması için bu mücadeleye öncülük yapma mecburiyetimiz vardır.

“Toplumsal dönüşüm halkın içinde yürümemize bağlıdır”

Tartışma canlandırır, eleştiri-özeleştiri güçlendirir. Bizler bunları bu süreçte yapmak için elimizden gelen gayreti sarf ediyoruz. Bu süreci halk buluşmaları ile devam ettireceğiz.

Çünkü siyasetin canlı kalabilmesi, demokratik siyasetin önümüzdeki dönemde toplumsal dönüşüm için öncü rol oynayabilmesi kendimizi yenilememize, halk ile birlikte halkın içinde yürümemize bağlıdır. Halkı dinleyerek, halkın gücünü dönüşüm kaynağı haline getirerek ancak bu görevlerin üstesinden gelebiliriz.

Topluma bir mağlubiyet, bir yılgınlık duygusu yerleştirilmek isteniyor. İktidar, dönüşüm isteyen güçleri bozguna uğratmış gibi bir algı yayılıyor. Bu tehlikeli bir tuzak, bunun herkes farkına varmalı.

Bu algının bertaraf edilmesi için en geniş demokratik mücadele ortaklığını kurma çabalarını büyütmek lazım. Demokrasi ve adalet isteyen güçlerle buluşarak bu tuzakları ortadan kaldırabilir, geleceğe birlikte yürüyebiliriz.

Yenilenmeye ihtiyacımız var. Bu ülkeyi yenilemek istiyorsak önce biz yenileneceğiz. Örgütsel, siyasal ve toplumsal alanda yenilenme sürecini bu ülkeyi özgürlüğe ve demokrasiye taşımak için yapacağız. Biliyoruz ki bunu yapabiliriz. Bunu yapacak birikimimiz var. Geride bıraktığımız 15 günlük süre içinde yaptığımız bütün tartışmalar bize büyük bir ilham olmuştur. Bu konuda inancımız pekişmiştir. Örgütümüz eksiklik ve sıkıntılara rağmen inanç ve irade konusunda sağlamdır.

Üçüncü Yol bizim siyasi hattımız ve çizgimizdir; aynı zamanda siyaset yapma tarzımızın adıdır. Sistem içi alışkanlıkların bizleri yozlaştırmasına izin vermeyeceğiz. Hatta bunun da ötesinde şimdi yaptığımız gibi sistem içi yozlaştırma mekanizmalarının demokrasi güçlerine bulaşmasını engelleyecek bir örnek sergileyeceğiz.

Bu görev hepimizindir. Tekrar söylüyorum, umut ve mücadele bir sürekli devrimdir. Siyasi rehavet umudun ve mücadelenin düşmanıdır. Buradayız, konuşuyoruz, eleştireceğiz, özeleştiri vereceğiz, sorumlulukların gereğini eksiksiz yerine getireceğiz ve yolumuza devam edeceğiz. Yolumuz açık olsun.”

Paylaşın

Pervin Buldan Ve Mithat Sancar’dan Kongre Açıklaması: Aday Olmayacağız

14 Mayıs seçimlerine ilişkin değerlendirme yapan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Biz de çok büyük umutlarla seçim çalışması yaptık. Bunlar gerçekleşmeyince de kendi içimizde yaptığımız tartışmalar ve kurullarımızla yapacağımız toplantılardan sonra kongre sürecini başlatacağız. Ben kendi adıma söyleyeyim kongrede görev almayacağım” dedi ve ekledi:

“Eleştirileri göz önünde bulunduruyorum. Bu eleştirilerin bir kısmı kötü niyetli, ama yapıcı ve bana güç katan eleştiriler de var. Kongrede eş genel başkanlık görevini başka bir arkadaşa devretmekten mutluluk duyacağım. Karar alma sürecinde de yer almayacağımı söylemek isterim.”

HDP Eş Genel Başkanı Sancar’da, “Demokratik siyasetin tasfiye edilmesi için her şey yapıldı. Bizi seçime sokmamak üzerine bir senaryo vardı. Aldığımız oy oranı istediğimiz oranda değil ama bir yenilgi yok” dedi ve ekledi: Hemen seçimin ertesi günü çok açık söyledik. Biz kongre ve konferans sürecini başlatıyoruz; bu süreçteki bütün eksikliklerin masaya yatırılacağı bir süreci başlatıyoruz dedik. Ben de aynı karardayım.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Prof. Dr. Mithat Sancar, Medya Haber’in konuğu oldu.

Gazeteciler Kenan Kırkaya, Nezahat Doğan ve Eyyüp Demir’in sorularını yanıtlayan Buldan ve Sancar, seçim sürecine dair özeleştirel konuştu, önümüzdeki sürece dair önemli mesajlar verdi.

“Hedefimizi tutturamadık”

Buldan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Önemli bir seçim süreci yaşadık. Türkiye açısından önemli bir seçim süreç. Hep tarihi bir seçim olarak değerlendirdik. Türkiye’nin kaderini değiştirecek bir seçim dönemiydi.

Bir buçuk ayda Yeşil Sol Partiyi seçmenimize tanıtmak önemli bir faktördü. Hedefimizi tutturamadık, bunu ifade etmek isteriz. Kampanya sürecini iyi yönetemedik. Bizim dışımızdaki çevrelere gidemedik. Genişleyemedik, büyümedik. HDP fikriyatını bütün kesimlere ulaştıramadık. Ermeni, Ezidi ve engelli temsiliyetinin olmaması bizim için büyük bir eksikliktir.

Bir de şunu yapamadık; il ve ilçe örgütlerimizin aday belirleme sürecine dahil olmasını engelledik. İl ve ilçe örgütlerimiz öneri sunmak zorundalar, ancak Aday Belirleme Komisyonumuz bunu çok dikkate almadı.

Seçimin hemen ertesi günü partiyi kongreye götüreceğimizi ilan ettik. Elbette her partide seçim sonuçları o partide yol haritasını belirler.

Biz de çok büyük umutlarla seçim çalışması yaptık. Bunlar gerçekleşmeyince de kendi içimizde yaptığımız tartışmalar ve kurullarımızla yapacağımız toplantılardan sonra kongre sürecini başlatacağız. Ben kendi adıma söyleyeyim kongrede görev almayacağım.

Eleştirileri göz önünde bulunduruyorum. Bu eleştirilerin bir kısmı kötü niyetli, ama yapıcı ve bana güç katan eleştiriler de var. Kongrede eş genel başkanlık görevini başka bir arkadaşa devretmekten mutluluk duyacağım. Karar alma sürecinde de yer almayacağımı söylemek isterim.”

Mithat Sancar da şöyle dedi:

“Toplumda bir değişim isteği var. Bütün bu şartlara rağmen toplumun yarısı değişim isteğini ortaya koymuştur. Hem manipülasyonlar, yalan propagandalar işledi hem de sandığa gitmeyen seçmen durumu söz konusu. Çaresizlik duygusu sandığa gitmelerini engellemiş olabilir. Ancak toplumun yarısından fazlası bu rejimin değişmesini istiyor.

İkincisi; bizler Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girdik. Hedeflediğimiz oy oranına ulaşamadık. Bunun sebepleri var ama bütün sorumluluğu bu sebeplere yüklemek doğru olmaz. Kendi sorumluluğumuz da var. Bir bütün olarak sorumluluğumuz var. Hedeflerimize ulaşmak açısından başarısız sayıyoruz kendimizi.

Demokratik siyasetin tasfiye edilmesi için her şey yapıldı. Bizi seçime sokmamak üzerine bir senaryo vardı. Aldığımız oy oranı istediğimiz oranda değil ama bir yenilgi yok.

“Görevi bırakacağım”

Hemen seçimin ertesi günü çok açık söyledik. Biz kongre ve konferans sürecini başlatıyoruz; bu süreçteki bütün eksikliklerin masaya yatırılacağı bir süreci başlatıyoruz dedik. Ben de aynı karardayım.

Demirtaş çok değerli bir arkadaşımız, yoldaşımızdır. Niyetini sorgulamak doğru bulduğumuz bir şey değil. Bütün arkadaşlarımızla uyum içinde partimizi nasıl güçlendirebiliriz kaygısı dışında herhangi bir faktörü esas almadık. Demirtaş’ı ziyaret ettik, hukuki engeli olduğunu söyledi, sonra basına da açıkladı.

Ardından Kandıra’ya gidip Figen Yüksekdağ ve Gültan Kışanak’ın da önerilerini aldık. Aday çıkarılacaksa kadın aday olmalıdır önerisinde bulundular. Bu önerileri kurullarımızda tartıştık. Son noktada eğilim kadın aday yönünde oluştu. Bu, Demirtaş’a da iletildi ve kendisi de bu fikri desteklediğini söyledi.

HDP başkanlar partisi değildir; kolektif irade ile yönetilen bir partidir. Yaptıklarım da yapamadıklarım da sorumluluğum. Partiyi daha güçlü bir noktaya getirmek için kongrede görevi bırakacağımı net olarak ifade ediyorum. Amaç partiyi daha ileri bir noktaya götürmektir.”

Paylaşın

HDP Ve YSP’den İlk Açıklama: Demokratik Siyaseti Büyüteceğiz

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına ilişkin açıklama yapan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, “Türkiye siyasetinin öncelikli görevi, tıkandığı açık olan, toplumun kutuplaşmasına yol açan ve demokrasi zeminini ortadan kaldıran mevcut sistemi değiştirmektir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, sivil ve demokratik bir anayasayı hep birlikte bu anlayışla yapmamız elzemdir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizler buradayız. Hem Meclis’te hem de hayatın bütün alanlarında değişim için demokratik mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz, demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz, toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Açıklamada konuşan Akın, tek adam rejiminin baskıları karşısında eşit ve adil olmayan bir seçim süreciyle karşılaştıklarını ifade etti.

Erdoğan’ın seçim sürecinde devletin tüm imkanlarını kullandığına dikkat çeken Akın, “Aynı zamanda seçim dönemi boyunca Saray’ın propaganda aygıtı tarafından doğrudan fonlanan ve sosyal medyada trol orduları tarafından yürütülen manipülasyonlar; üretilen bilgi kirliliği ve montajlı videolar, seçimlerin adil olmadığını açıkça gösteren en çarpıcı örneklerden bazılarıdır” dedi.

Akın, şöyle konuştu: “Bu seçimlerde aslolanın rejimi değiştirmek olduğunu başından beri dile getirdik ve savunduk. Otoriterlik veya demokrasi tercihi ile karşı karşıya bırakılan topluma gerçekçi vaatler sunarak demokrasiye açılacak kapının daha fazla aralanması için çaba harcadık.  Bu stratejimiz ve buna uygun olan mücadelemizle Erdoğan’ı ilk turda durdurduk. İkinci turda da aynı stratejimizi rejimi değiştirme hedefiyle sürdürdük.

Sandık verileri de gösteriyor ki, seçmenlerimiz partimizin politikalarına ve hedeflerine kararlı bir şekilde sahip çıkmış, iradesini bu yönde güçlü bir biçimde ortaya koymuştur. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları 16 bölge ilinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik oy tercihi 14 Mayıs’a göre aynen sürmüştür. Bütün baskılara ve kirli propagandalara rağmen halkımız geri adım atmamıştır.

Değişim ve demokrasi tercihinde ısrar eden ve parti politikalarına uygun davranan Kürt halkına ve tüm seçmenlerimize en içten ve yürekten teşekkür ediyoruz, bu duruşlarını ve mücadelelerini selamlıyoruz.  Seçim sonuçlarının temel sebeplerini sahici bir biçimde görmek ve eksikleri en doğru yöntemlerle aşmak zorundayız.

Bu bizim halkımıza ve mücadele geleneğimize karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Sıcağı sıcağına bir kez daha söyleyelim ki, Cumhur İttifakı özellikle 2015 yılından bu yana devreye koyduğu toplumu kuşatma ve baskı kurma stratejisinde ısrar ederse, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları da olan çoklu kriz büyük bir çöküşe kapı aralayacaktır.

Bizler bu politikalara ve uygulamalara karşı tüm gücümüzle toplumu ve haklarını savunmaya, her alanda mücadeleye devam edeceğiz. Her bir vekilimizle parlamento çatısı altında demokrasi, barış, adalet, eşitlik, özgürlük ilkelerini savunmayı, Demokratik Cumhuriyet mücadelemizi bir üst aşamaya taşımayı sürdüreceğiz.

Sonuçlar açıkça göstermiştir ki, bu ülkedeki her iki kişiden birinin değişim talebi vardır. O nedenle Türkiye siyasetinin öncelikli görevi, tıkandığı açık olan, toplumun kutuplaşmasına yol açan ve demokrasi zeminini ortadan kaldıran mevcut sistemi değiştirmektir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, sivil ve demokratik bir anayasayı hep birlikte bu anlayışla yapmamız elzemdir.

“Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız”

Bizler buradayız. Hem Meclis’te hem de hayatın bütün alanlarında değişim için demokratik mücadelenin öncülüğünü sürdüreceğiz, demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz, toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız.”

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Bu Sistem Değişmeli

Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Eğer şu andaki Meclis çoğunluğu ortadayken Erdoğan kazanırsa bu ucube sistem tamamen yerleşir. Yozlaşmış, rantçı sömürü sistemi iyice yerleşir” dedi ve ekledi:

“Kadınlara karşı ayrımcı, şiddet ortamını bizatihi yaratan bu sistem yerleşecek. Yaşadığımız bu pahalılıkta çocuğuna yiyecek bir şey alamayan, besleyemeyen milyonların daha da artacağı sistem yerleşecek. Bir avuç yandaşın, rantçının sermayedarın zenginliğine zenginlik kattığı bu sistem yerleşecek.”

Sancar, konuşmasının devamında, “Bu sistem değişmeli. O nedenle biz tercihimizi rejim değişikliğinden, bu rejimi durdurmaktan yana kullanıyoruz. Sandıklara mutlaka gitmek gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, TELE1’de Zeynel Lüle’nin sunduğu Gündem Özel programına konuk oldu.

Sancar, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ arasındaki protokole itirazlarını anlattı. Sancar, kayyum maddesine ‘güçlü bir şekilde’ itiraz ettiklerini ifade etti. Sancar, görevden alınan belediye başkanının, yerine gelecek kişiyi belediye meclisinin belirlemesi gerektiğini vurguladı.

Sancar, AKP iktidarının kara propagandalarına rağmen ilk turu kazanamadığını bunun sebebinin de toplumdaki değişim isteği olduğunu dile getirdi. Sancar, değişim isteğinin farklı toplumsal kesimlerde farklı tepkilerle ortaya çıktığını belirterek, “Mesela kendisini milliyetçi olarak görüp itirazını milliyetçi bir üslupla getiriyor. Bu benim anlayışımla uyuşmayabilir ama bunu benim anlama gibi bir görevim var.” dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun bir referandum niteliğinde olduğunu ve Kılıçdaroğlu’nun değişim isteğini temsil ettiğini vurguladı. Sancar, mevcut rejimden yana olmanın HDP’nin kendisini inkar etmesi anlamına geleceğinden Kılıçdaroğlu’nu desteklediklerini anlattı.

Sancar, seçimin ikinci tura kalmasının ardından ilkelerinden taviz vermeyen tek parti olduklarının da altını çizdi. Sancar, özetle şunları dile getirdi:

“HDP’de karar mekanizmaları öyle basit değil. Bizim kurullarımız var, ama bazı partilerde o kurallar yok. Biz bileşenler partilerden oluşuyoruz. Şimdi, bir karar alınacağı zaman kurullarda kararın tartışılması gerekiyor. Biz de hızla bunu yaptık.

Tartışmaları yürüttük, masaya gelen ve sosyal medyada olan konuları konuştuk. Tercihimiz gerekçeleri birlikte gerçekleşti.

(Özdağ-Kılıçdaroğlu protokolü) Protokolde tabi en çok gündeme gelen konu kayyum meselesi, yer alan ifadelere itirazımız var. Güçlü bir itirazımız var. Kayyum, sadece iktidarın HDP’li belediyeleri gasbetmesi olarak görmüyoruz. Bu bir demokrasi meselesidir. Halkın iradesine karşı el koymadır.

Kayyuma karşı çıkmayan bir anlayışın demokrasi ile bağdaşan bir durumu olmadığı ortada. Bu çıkan formülde Altılı Masa’nın mutabakat metnine yakınlaştırdığına yönelik yorumlar var. Ancak, yargı kararı ile bile olsa belediye Meclis’i seçim yaparak belirler başkanı. Protokolde devlet görevlilerin de yer alacağı belirtiliyor. İtiraz ediyoruz, karşı da çıkıyoruz. Yıllardan beri sürdürüyoruz. Bu anlayışa karşı yıllardır mücadele ediyoruz, edeceğiz.

Buradan seçimdeki tutumumuzu değiştirecek bir karara gidip gitmemiz gerekiyor muydu. Tartıştığımız buydu.

Bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube rejim 2018’de geldi. İlk seçim birinci turda bitti ve şimdi yaşadığımız tartışmalar yaşanmadı.

Bu sistemin ikinci seçimi, ikinci tura kalınca acayiplikler içinde kaldı. Sistemin yarattığı handikaplar var. İktidarın kendi kurduğu tuzaklar da var. Biz ilkesel bir siyasi tutum belirlemeyi esas aldık.

Bu sistem 21 yıldır adım adım inşa edildi. Türkiye, felaketlerin eşiğine geldi. Kimse demokrasinin çöktüğünü inkar edemiyor, sadece bir kısım belki de bundan mutlu.

Hukuk dediğimiz yok, yargı bağımsız değil. Çöküş çeşitli alanlarda var. Ekonomik kriz var. Bu bir çöküş ve halkı eziyor. Sistem her alanda halkın üzerine çöküyor. Biz bu rejime açık bir şekilde karşıyız. Bu rejime karşı tavrımızı da bu verilere göre aldık.

(Yeşil Sol Parti ile okunan metin) Pervin başkanın okuduğu metin, ortak mutabakat metnimiz.

Sadece terör değil, benzeri tecavüz, yolsuzluk.. Suçu işlediğine dair mahkeme kararı olan bir belediye başkanının görevden el çektirilmesi anlaşılır. Bu demokratik hukuk devletinde olur. Şimdiki sistemde yargı kararına gerek yok, soruşturma açılınca İçişleri Bakanlığı atama yapılıyor. Bunun izahı yok.

Protokol metnindeki şeyi ikiye ayırabilirsiniz. Böyle bir yargı kararı varsa, başına şöyle eklense daha doğru olurdu: “Bağımsız ve tarafsız hale getirilmiş yargı tarafından”

İkinci devlet görevlisinin atanması asla kabul edilemez, orada seçilmiş bir organ var. Belediye meclisi var. O meclis seçim yapar, yeni belediye başkanı seçer. Bu protokol metninde o yok bunu kabul etmiyor.

Buna bakarak, seçim stratejisini değiştirmemizin nedeni var. Kayyum sistemini getiren bu iktidardır. Bütün olarak rejimi kayyum sistemi haline getirdi. Türkiye’de tek adam rejimi dediğimiz şey bir kayyum rejimidir. Biz buna da karşıyız. Kayyum sistemi halk iradesini tanımayan bir sistemdir.

Bu seçim bir referandum niteliğindedir. İki seçenek var. İlk defa ikinci tura kaldı ve tecrübe ediyoruz.

Toplumda ciddi bir değişim arzusu var. Toplumda değişimin arzusu, aynı kesimlerin aynı noktada gelmesi anlamına gelmiyor.

Değişim arzusunu farklı ifade eden toplumsal kesimler olabiliyor. İlk tur seçimlerine baktığımızda seçime katılan yurttaşların yarısından fazlası, hile hurdaya rağmen değişim arzusunu ortaya koymuştur

Çok farklı gerekçe olabilir. Her bir gerekçeyi bir ideolojik kalıba oturtulursa siyaseti okumayı zorlaştırır. Mesela kendisini milliyetçi olarak görüp itirazını milliyetçi bir üslupla getiriyor.

Bu benim anlayışımla uyuşmayabilir ama bunu benim anlama gibi bir görevim var. Neden toplumda itiraz böyle yapıcı olmayan kanallara kayabiliyor.

Irkçılığa, nefret söylemine varan yapılarda var, partilerden söz etmiyorum, toplumdan bahsediyorum.

Bizim görevimiz, bu değişim arzusunu demokratik bir odağa yönelmesidir. Yani ortak paydanın demokrasi olabileceği bir itiraz toplamı yaratmaktadır.

HDP ve YSP, kendi asli misyonu ile toplumsal itirazlar için demokratik çözümleri bulmalı. İstiyoruz ki toplumda ortaya çıkan, farklı gerekçelere dayanan itirazları demokrasi ve eşitlik ortak paydasında buluşturalım.

Karşımızda iki seçenek var. Türkiye’yi felaketlere sürükleyen pek çok alanda çöküş yaratan bir iktidar ve rejim. Bu seçimde oylanacak taraflardan biri budur. Diğeri ise toplumsal değişim isteğidir.

“Cumhurbaşkanı çıkıp her türlü kara propagandayı kullanıyor”

Yani mevcut rejim ve toplumsal değişim isteği. Biz tercihimizi mevcut rejiminde kullanırsak kendimizi inkar ederiz. Bu yüzden başından beri toplumsal değişimden tercihimizi kullanıyoruz. İki aday var. Erdoğan bu rejimi temsil ediyor. Bu rejimi daha da sağlamlaştırmak amacıyla hareket ediyor. Kılıçdaroğlu da genel anlamda bir değişim var diyor. Mevcut rejimi bir seçenek olarak görmüyoruz ve diğer seçeneği tercih ediyoruz.

Bunu da çok açık söylüyoruz. İkinci turda referandum, mevcut rejimle toplumdaki değişim istediği arasındadır. Öyle bir otoriter yapı kuruldu ki. Cumhurbaşkanı çıkıyor 30 kanalda.

Bir cumhurbaşkanı çıkıp her türlü kara propagandayı kullanıyor. Bunlar zaten gözler önünde. Geçen bir şekliyle bunu da itiraf etti, montajla.

Buna rağmen, devletin aygıtlarını kullanıyor, kara propagandayı medyanın büyük bir kısmıyla yürütüyor toplumu tek bir kalıba sokamıyor. Demek toplumda otoriterliğe karşı bir direnç var. İlk turda toplumun direndiğini görüyoruz. Bu direncin daha büyük toplum kesimini kapsadığını görüyoruz.

Sandığa gitmeyen seçmenin büyük kısmı bu rejimden rahatsız. Ya çaresizlikten ya umutsuzluktan gitmedi. Sandıkların korunması da var. Bu kadar faktörün seçime gitmeyenleri etkilediğini düşünüyorum. Daha fazla umut ve güvenle bu kesmi çekmeliyiz

Muhalefet adayı kazandığında bu iş de bitmiyor. Esas o zaman bu kadar büyük bir itirazı demokratik ve eşitlikçi bir hedefe doğru yürüteceğiz.

Biz sanki bu seçimle sorunların çözüleceğini düşünmüyoruz. Ama yolun açılacağına inanıyoruz.

Kafa karışıklığı bizim seçmenimizin girdiği bir durum değil yalnızca. İktidarın pompaladığı bir propaganda var. Onların trol ordusu zeka seviyesi düşük olsa da maşallahı var

Çeşitli adayların açıklamaları, birden bire on gün içinde Türkiye’nin panoraması alt üst oldu gibi görünüyor.

“Umutsuzluk ve çaresizlik…”

Sağlam ve ilkeli duran tek parti biziz. Bu kolay iş değil Türkiye’de Sandıkları koruyacak bizatihi halkın kendisidir. Ama partilerin hiçbir savsaklaması asla kabul edilemez.

Erdoğan, kazanırsa bu rantçı ve ucube sistem yerleşecek. Gençlerin kendi ülkelerinde gelecek aramalarını engelleyen sistem yerleşecek. Bir avuç yandaşın zengin olduğu sistem yerleşecek. Kara propaganda provokasyonlarla, sabit bir kaygıya dönüştürüyor.

Bütün imkanları ile üzerimize gelmelerine rağmen, umutlu bir atmosfer yaratıyoruz. Böyle hareket edince, iktidarın kara propagandasını etkisizleştirebilirsiniz. Herkes sandığa gitsin, oy kullanmak demokratik bir sorumluluktur. Sandığa gidelim, irademizi bu rejimi değiştirmek için kullanalım. Umutsuzluk ve çaresizlik bir insan için en kötü duygulardır. Sandığa gidip irademize sahip çıkıyoruz.

Paylaşın

HDP’den Seçim Açıklaması: Hedeflerimizin Gerisinde Olduğumuz Ortada

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) bütün verileri açıklandıktan sonra milletvekili sayılarının artma ihtimalinin olduğunu belirterek, “Buna rağmen bizim önümüze koyduğumuz hedeflerimizin gerisinde olduğumuz ortada” dedi ve bunun bütün yönleriyle tartışılacağını söyledi.

Seçim sonuçlarıyla ilgili itirazlarının olduğunu ve sonuçlarını beklediklerini belirten Sancar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararıyla ilgili olarak da “Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili stratejik bir karar aldık. Bu karın seçmenimiz tarafından benimsendiğini ve hayata geçirildiğini görüyoruz. Bizim bu kararımız cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda cumhur ittifakı lehine sonuçlanmamasını sağlayan en önemli unsur olmuştur” dedi.

YSP Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar da YSP’nin kısa sürede seçime hazırlanması ve tanıtımının yapılmasıyla ilgili zorluklar yaşadıklarını belirterek, “Yandaş medyanın uyguladığı sansür ve izolasyon ile birlikte zorluklar daha da arttı” dedi ve ekledi:

“Bunun yanı sıra yeni bir ittifakı örgütlemenin sahaya yansıyan dezavantajları ve HDP olarak, Yeşil Sol Parti olarak tek liste ve tek parti ile seçime girme ısrarımıza rağmen bu önerimizin hayata geçmemiş olmasının ortaya çıkardığı sonuçlar da seçim sonuçlarını belli düzeyde etkilemiştir.”

HDP kapatma davası nedeniyle seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında Yeşil Sol Parti listeleriyle girdi ve kesin olmayan sonuçlara göre 62 milletvekili çıkardı. 2018 seçimlerinde 67 vekillik kazanmıştı, ancak daha sonra bu sayı tutuklanmalar vb. nedenlerden 57’ye inmişti.

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, HDP Genel Merkezi’nde seçim sonuçlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Uçar ortak açıklamayı yaparken, Sancar soruları cevaplandırdı.

Çiğdem Kılıçgün Uçar tarafından okunan ortak açıklama şöyleydi:

“Öncelikle seçim çalışmalarında yer alan, bugün canı pahasına sandıklara sahip çıkan ve idealleri uğruna büyük emek veren her bir Yeşil Sol Partili ve HDP’li çalışma arkadaşımıza sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu seçimlerde önümüze koyduğumuz hedeflere tam olarak ulaşamadığımızı belirtmek istiyoruz. Seçim sonuçlarının bizler açısından başarı olarak görülemeyeceği açıktır.

Seçim startının verildiği ilk günden bu yana her gün siyasi saiklerle gözaltı ve tutuklama operasyonuna maruz kalan partimizin çalışmaları linç girişimleriyle durdurulmak istenmiştir. Türkiye’nin seçim iklimine girdiği günden beri Kobanî Kumpas Davası ve HDP Kapatma Davası ile siyasetimiz denklem dışına çıkarılmak istenmiştir. Bu davalarla başlayan süreç, seçime doğru tam bir baskı iklimine dönüşmüştür. Kapatma Davası, Demokles’in Kılıcı misali Türkiye’de eşit ve adil seçim yarışını engellemiştir. Milyonlarca seçmenimizin iradesine kumpas ve kapatma davasıyla ipotek konmak istenmiştir.

“Bu sonuçların ortaya çıkmasında hile ve kumpasların etkisi belirleyicidir”

En temel hak olan demokratik siyaset hakkının dahi imkânsız hale getirilmek istendiği koşullar yaratılarak, seçim süreci boyunca her gün yeni bir siyasi operasyonla yüzlerce arkadaşlarımız gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Birçok yerde parti çalışmalarımıza yönelik ırkçı saldırılar bizatihi iktidarın teşvikleriyle gerçekleşmiştir. Cumhur İttifakı eşit şartlarda gerçekleşmesi gereken seçimlerden kırıntı bile bırakmamıştır. Her türlü kamu kaynağını ve gücünü seçim dönemi boyunca kendi lehine kullanmıştır. Bu sonuçların ortaya çıkmasında hile ve kumpasların etkisi belirleyici olmuştur.

Bizlere karşı seçim çalışması niyetiyle yapılan en büyük hile ve kumpas HDP’nin engellenmesidir. Bu hile ve kumpasa karşı halkımızı seçeneksiz bırakmamak için kısa bir sürede Yeşil Sol Parti’yle çalışmalarımızı yürütmek durumunda kaldık. Yeşil Sol Parti’nin kısa sürede seçime hazırlanması ve tanıtımının yapılmasıyla ilgili elbette ki zorluklar yaşadık. Yaygın ve yandaş medyanın uyguladığı sansür ve izolasyonla birlikte bu zorluklar daha arttı. Bunun yanı sıra yeni bir ittifakı örgütlemenin sahaya yansıyan dezavantajları ve HDP olarak Yeşil Sol Parti olarak tek liste ve tek parti ile seçime girme ısrarımıza rağmen bu önerimizin hayata geçmemiş olmasının ortaya çıkardığı sıkıntılar da seçim sonuçlarını belli düzeyde etkilemiştir. Bütün bu faktörlere rağmen elde edilen sonucu önemli buluyoruz.

Öte yandan seçmenin mesajını alarak bütün yönleriyle bu sonuçları eleştiri ve özeleştiri sürecinde değerlendirme sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve bunun da gereğini yapacağız. Seçim sürecini örerken düştüğümüz eksiklik ve yetersizlikler ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapacağımızı, halkımızla beraber tartışmalar yürüteceğimizi ve gerekli adımları atacağımızı da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Yeşil Sol Parti’ye oy veren milyonların, halkımızın içi ferah olsun. Mevcut verilere göre ikinci tura kaldığı anlaşılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair halkımızın bize verdiği tarihsel rolün, misyonun ve sorumluluğun gereğini yerine getireceğiz. Umudumuzdan ve coşkumuzdan asla geri durmadan çalışmalarımıza devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmış olmasını partimizin bütün kurullarında değerlendirerek, buna ilişkin çalışma programımızı en kısa zamanda halkımızla ve kamuoyuyla paylaşacağız.

Bizler demokrasi mücadelesini sandıkla sınırlamayan, yaşamı ve toplumu örgütleyen bir geleneğe sahibiz. Halklarımıza sesleniyoruz: Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının nedeni HDP ve Yeşil Sol’un demokrasi ve adaletten yana olan seçmeninin fedakar ve özverili tutumudur. Bu kapsamda, bir kez daha tüm partili arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi iletiyoruz. Zor şartlarda ve kritik bir süreçte gerçekleşen seçimlerde, Meclis’in üçüncü büyük partisi olma konumumuzu korumuş olmayı önemli görüyoruz. Bu sorumluluk bilinciyle mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Demokratik siyasetin bütün sorunların çözüm zemini ve dinamiği olmasını sağlayacağız.

“Tek adam rejimine son vermek için mücadelemize devam edeceğiz”

Bu yüzden kimse karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılmasın. Biz Demokratik Cumhuriyet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Siyasal hedeflerimizi gerçekleştirmek ve tek adam rejimine son vermek için mücadelemize en güçlü şekilde devam edeceğiz.

Soru: İttifaklarınızdan biri olan TİP ile birlikte seçime girdiniz ve aynı yerden seçim adayı çıkardınız. TİP’in size kaybettirdiğini düşünüyor musunuz?

Verilerin tamamı henüz sağlıklı bir biçimde elimize ulaşmış değil. Ama ilk sonuçlara baktığımızda evet belli kayıplarımız var. Çiğdem Başkanın okuduğu metinde de altı çiziliyor. Biz bu ittifakı seçimlere dönük bir birliktelik olarak düşünmemiştik. Seçimlerle birlikte elbette bir formül arayışı gerekiyordu. Biz tek listenin en uygun formül olduğunu söyledik ve sonuna kadar savunduk. Bununla birlikte ittifakı da korumayı hep önemsedik, ittifaklarda bu tür riskler olabiliyor. Bu risklerin bir kısmı bu seçimlerde gerçekleşmiştir. Bunları da elbette kendi kurullarımızla ve ittifak ortaklarımızla tartışacağız.

Soru: Son seçimlere göre HDP’nin 1,5 milyon oy kaybı görünüyor. TİP’e 900 bin gitse de 600 bin kayıp var. Seçmen sayısı 3 milyon arttı. Özellikle Batı illerinde bu kayba dair tespitler nedir size göre?

Oylarımızda bir azalma olduğu doğrudur. Batı illerinde bu azalma daha dikkat çekicidir. Daha ayrıntılı bir değerlendirme için bütün verileri önümüze koymamız gerekiyor. Bir başarısızlık söz konusudur. Bundan önceki seçimlere göre batıda daha az oy almamız bizim açımızdan sorun teşkil etmektedir. Sebeplerini oranlarıyla birlikte ayrıntılı tartışmamız gerekiyor. Burada bizim eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz varsa ki vardır mutlaka eleştiri ve özeleştiri sürecinde değerlendireceğiz.

Soru: 2018 seçimlerine göre 5 vekil kaybınız var, Kürt illerinde de yüzde 10’luk bir kayıp var. Bunu Türk soluna bağlayanlar var. HDP bu seçim stratejisini yeni süreçte gözden geçirecek mi?

Oy kaybımızı bütün veriler netleşince söyleyeceğiz. Yeşil Sol Parti ile aldığımız oy oranı yüzde 9,33 görünüyor. Yurt dışı oyları eklendiğinde 2018 seçimlerine göre düşüş ve kayıp var. Milletvekili sayılarında da bir düşüş var. Ama bu dramatik bir düşüş değil. Meclis’in 3’üncü büyük partisi olmayı sürdürüyoruz. İtirazlarımız var, bu itirazlar nasıl sonuçlanacak onları göreceğiz. YSK’nın bütün verileri açıklandıktan sonra vekil sayımızın artması ihtimali de var ama buna rağmen hedefimizin gerisinde olduğumuz son derece açıktır.

Yani milletvekili sayısı açısından bir hedef belirlemiştik. Bu hedefin gerisinde olduğumuz ortada. Bunun da bütün yönleriyle kurullarımızda tartışılacağını belirtiyoruz. Bu oy kayıplarının belli sebepleri olabilir. Mazeret gibi anlaşılmasını istemeyiz ama seçimlere çok zor şartlarda girdiğimizi de bütün kamuoyu biliyor. Biraz önce de altı çizildi; HDP’ye yönelik kapatma davası seçim sürecini dizayn etmek konusunda önemli bir faktör olmuştur. Yeşil Sol Parti’yle seçimlere girmemizin de belli handikapları yaşanmıştır. Partiyi tanıtmak, halkı oy vermeye yönlendirmek için de kısa bir zamanımız oldu. Bütün bunlar bize yönelik baskılar faktördür. Sistematik ve yoğun psikolojik savaş taktikleridir. Ama bunların hiçbiri bizim için mazeret değildir. Burada bütün sorumluluğumuzu masaya yatıracağız. Nerede eksik kalmışsak hepsini kurumlarımızda ayrıntılı tartışacağız ve her birimiz sorumluluğumuzun gereğini tereddütsüz yerine getireceğiz.

“Seçimleri ikinci tura bıraktı”

Soru: Cumhurbaşkanlığı için Kürdistan’da Kılıçdaroğlu’na yoğun destek görüldü. Bunu nasıl okumak lazım? Kürtlerin desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt illerinden Kılıçdaroğlu’na yüksek destek ve oy çıktığı görülüyor. Bunun en basit açıklaması seçmenlerimizin parti kararına bağlı kaldıklarının görülmesidir. Biz stratejik politik bir karar aldık. Bu kararı da kurullarımızla, yerel birimlerimizle, ittifaklarımızla ve demokrasi çevreleriyle istişare ederek aldık. Aldığımız bu kararın benimsendiği ve hayata geçirildiğini görüyoruz. Metinde belirtildi, ben bir kez da altını çizeyim: Bizim bu kararımız cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda Cumhur İttifakı lehine sonuçlanmamasını sağlayan en önemli unsur olmuştur. Dolayısıyla şu an ikinci tur önümüzdeyse bu seçmenimizin stratejik politik tavrındandır.

Soru: Parlamento seçimlerinde açığa çıkan en kritik sonuçlardan biri de sağ siyasetin güçlü bir şekilde parlamentoda temsil ediliyor olmasıdır? Bu nasıl bir sonuç doğurur?

Esasen ittifaklarımızı böyle bir gelişmeye karşı önemli bir mücadele alanı olarak oluşturmuştuk. Türkiye’deki gidişatın otoriterleşmeyi pekiştirecek şekilde olduğuna dair işaretler mevcuttu. Bizler buna karşı tedbir olarak da en geniş demokrasi ittifakını oluşturmayı hedeflemiştik. Bu bizim kongre kararımızdı. 21 yıldır süren iktidar süreci var. Son 8 yıldır AKP’nin MHP ile yürüttüğü süreç toplumun büyük alanlarında büyük tahribatlar yarattığı gibi, siyasi eğilimlerin şekillenmesinde de büyük etkisi oldu bunun.

Seçimleri Erdoğan birinci turda kaybetmiş, Kılıçdaroğlu ilk turda kazanmış olsaydı bile bu görevler önümüzde duruyor olacaktı. Türkiye’de demokrasiye, özgürlüğe, barışa giden yolu açmak konusunda sorumluluğumuz olduğunu söyledik. Bu bilinç ve sorumlulukla ittifakları oluşturduk. Önümüzdeki dönemde de aynı çizgiyi sürdüreceğiz. Parlamentoda 3’üncü büyük grup olacağız. Bu önemli bir kazanımdır. Bu kazanımı korumuş bulunuyoruz daha fazlasını hedefledik, olmadı. Bütün bu boşlukları da toplumsal mücadele alanlarıyla çok daha yoğun bir şekilde geniş ittifaklar kurarak değerlendirmeyi ve gidermeyi amaçlıyoruz.

Soru: Sonucu en çok merak edilen 10 il vardı. Deprem bölgesinde elde edilen sonuçlar sizi tatmin etti mi? Bir başarısızlık varsa bunu neye bağlıyorsunuz?

Deprem bölgesiyle ilgili verileri ayrıntılı olarak incelemek gerektiği ortada. Seçmenlerin nerede oy kullandığı belli değil. Şehirlerine dönebildiler mi, gittikleri yerlerde mi oy kullandılar belli değil. Burada da elbette siyasi sorumluluk ve değerlendirmeye bir ihtiyaçtır. Deprem bölgesinde bu söylediğim faktörler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun, Cumhur İttifakı’nın bu oy oranına ulaşmasının gerçek ve derin sebepleri nelerdir? Bu konuda bizler de elbette bir tartışma yürüteceğiz, daha ayrıntılı incelemeler yapacağız. Verileri bu çerçevede önümüze koyacağız. Bu sadece bizim partimizin değil genel olarak bütün siyasi aktörlerin, demokrasi güçlerinin bir görevi olarak ortada duruyor.

“Eş Genel Başkanlar ve Eş Sözcüler hepimiz bu sorumluluktan pay alırız”

Soru: Sonuçları başarısızlık olarak tanımladınız. Bu durum yönetimde bir değişikliğe neden olur mu?

Elbette bütün bunlar kurullarda tartışılacak, ne gerekiyorsa yapılacak. Bütün bunların devam etmesi için önümüzde bazı belirsizlikler var. Kapatma Davası gibi. HDP Kapatma Davasının nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. Kongre sürecinin işletilmesi için de bu belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor. Kongre öncesi konferans süreçlerimiz var. Çeşitli kurullarımız var, görevlerini yapacaklardır. Burada yönetimin bir sorumluluğu vardır elbette. Partinin seçilmiş organları ve temsilcileri, Eş Genel Başkanlar ve Eş Sözcüler dahil herkes bu süreçten sorumluluktan pay alır. Bütün bunları konferanslarda ve kongre süreçlerinde değerlendireceğiz. Bizim siyasi geleneğimizde sorumluluktan kaçma durumu olmaz. Halka karşı sorumluluğumuz var. Sorumluluğumuz topluma ve tarihe karşıdır. Eğer sorumlulukların gerekleri bütün bu tartışmalar sonucunda belirlenirse de bunların gerekleri yerine getirilir.

Soru: Sinan Oğan’ın ikinci turda belirleyici olacağı görülmeye başladı. Oğan ve ittifakının HDP’ye karşı tutumu da malum. Buna rağmen HDP ikinci turda nasıl bir tutum sergileyecek?

Bütün bunları kurullarımızda tartışacağız. Yarın MYK’mızı topluyoruz, ikinci turda ne gibi dinamikler olduğunu da tartışacağız. Ancak altını çizdiğimiz nokta şudur; biz tarihsel görevimizi demokratik sorumluluk bilinciyle yerine getirme kararımızı sürdürüyoruz. Bu faktörleri tartıştıktan sonra ikinci tura dair çalışma programımızı da tartışıp kamuoyuyla paylaşacağız.

Paylaşın