Tonometri nedir, nasıl yapılır? Detaylar

Tonometri, Göz İçi Basıncı (GİB) olarak adlandırılan, gözün içindeki basıncı ölçen tanısal bir testtir. Bu testle, gözün glokom riski altında olup olmadığını belirlenmesine yardımcı olur. Glokom, gözde sıvı basıncının arttığı ciddi bir göz hastalığıdır. Bu artan basınç, optik sinire zarar verebilir. Glokom 60 yaşın üzerindeki kişilerde görülme olasılığı yüksektir ve bu yaş grubundaki körlüğün önde gelen nedenidir.

Çoğu glokom vakasında, normalde gözü yıkayan ve besleyen sıvı çok yavaş akarak basınç artışına neden olur. Tedavi edilmezse, bu basınç eninde sonunda optik sinire zarar vererek görme kaybına neden olabilir. Gözdeki bu değişiklikler genellikle ağrısız olduğundan, fark etmeden yıllarca ilerleyebilirler.

Glokom, tedavi edilmezse nihai körlüğe neden olabileceğinden, göz değişikliklerini erken tespit etmek için bir tonometri testi kritiktir. Test sonuçları anormal çıkarsa, göz doktoru tedavi sürecine başlayacak ve bu da hastalığın ilerlemesini geciktirecektir.

Tonometri nedir?

Tonometri, göz tansiyonundaki değişiklikleri tespit edebilen bir göz testidir. En yaygın tonometri testi türü “Goldmann Aplanasyon Tonometri Testi” olarak adlandırılır. Bu test, GİB ölçümü için uluslararası altın standart olarak kabul edilir. Tono-Pen’in yanı sıra “pnömotonometri” adı verilen alternatif bir tonometri türü de dahil olmak üzere, göz tansiyonu test etmenin başka yöntemleri de vardır.

Pnömotonometri, hava pistonuna benzeyen bir alet kullanılarak göze hava basıncı uygulamayı içerir. Cihaz, gözdeki basıncı ölçerek korneaya kısa bir hava üfler. Anormal sonuçlar gösteriyorsa, doktor genellikle tanıyı doğrulamak için başka testler yapar. Bu test genellikle Goldmann Aplanasyon Tonometri testinden daha az doğru kabul edilir.

Tono-Pen, büyük bir kalem gibi şekillendirilmiş, elde tutulan bir cihazdır. Dijital bir göz tansiyonu okuması sağlar. Doktor göze dokunmak ve basıncı ölçmek için kullanabilir. Çoğu durumda yararlı olsa da, Tono-Pen normal kornealı kişilerde Goldmann Tonometreden daha az doğru kabul edilir.

Tonometri testine kimler ihtiyaç duyar?

Göz doktoru, glokom riskinden şüphelenirse Goldman Aplanasyon Tonometri testi isteyebilir. Hava üfleme testi veya diğer göz testleri olası bir sorunu gösteriyorsa, glokomu doğrulamak veya dışlamak için sizden tonometri testi  isteyebilir.

Aşağıdaki durumlarda daha yüksek risk altında olunduğuna işarettir;

  • 60 yaşın üzerinde
  • Ailesinde glokom öyküsü olanlar
  • Diyabet
  • Hipotiroidizm
  • Başka kronik göz rahatsızlıkları veya yaralanmaları olanlar
  • Miyop
  • Uzun süre kortikosteroid ilaçları kullananlar

Aşağıdaki durumlarda da test yapılabilir;

  • Kademeli periferik görme kaybı
  • Şiddetli göz ağrısı
  • Bulanık görme
  • Işıklı haleler
  • Gözünün kızarması

Tüm bu semptomlar glokom belirtileri olabilir…

Tonometri testi sırasında ne olur?

Tonometri testinden önce, göz doktoru gözü uyuşturan göz damlaları koyacaktır. Göz uyuştuğunda, doktorturuncu boya içeren küçük, ince bir kağıt şeridini gözün yüzeyine dokundurarak lekeleyebilir. Bu, testin doğruluğunu artırmaya yardımcı olur.

Doktor daha sonra “yarık lamba” adı verilen bir makine ile tonometre probunun sadece ucu korneaya dokunana kadar gözlere doğru hareket edecektir. Korneayı biraz düzleştiren cihaz gözdeki basıncı algılayabilir. Göz doktoru uygun bir okuma elde edene kadar devam edecektir.

Gözler uyuştuğundan işlem sırasında ağrı hissedilmez. Tonometri son derece güvenlidir. Bununla birlikte, tonometre göze dokunduğunda korneanın çizilme riski çok düşüktür. Ancak bu gerçekleşse bile normalde birkaç gün içinde kendi kendine iyileşir.

Test sonuçları ne anlama geliyor?

Normal bir test sonucu, gözdeki basıncın normal aralıkta olduğu ve glokom veya diğer basınçla ilgili göz problemleri olmadığı anlamına gelir. Glokom Araştırma Vakfı’na göre normal basınç aralığı 12 ila 22 mm Hg’dir. “MmHg” ölçümü, göz basıncını kaydetmek için kullanılan birimler olan “milimetre cıva” anlamına gelir.

Testi 20 mm Hg’yi aşan bir basınç okumasıyla geri gelirse, glokom veya pre-glokom olabilir. Bu her zaman böyle değildir. Test sonucu ayrıca bir göz yaralanması geçirildiyse veya gözü önünde kan damarı problemleri, iltihaplanma veya diğer sorunlardan kaynaklanan kanama varsa yüksek basınç gösterebilir. Doktor, glokom veya pre-glokom teşhisi koyarsa tedavi seçeneklerini tartışacaktır.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

 

Paylaşın

Mastektomi nedir, nasıl yapılır? Detaylar

Mastektomi, genel anlamda memede bulunan kanser dokusunun çıkarılması işlemine verilen isimdir. Mastektomi operasyonu tek meme üzerinde gerçekleştirilebileceği gibi aynı anda iki meme için de uygulanabilir. Meme kanseri, meme dokusu hücrelerinin kontrolsüz çoğalmaya ve büyümeye başlamasıyla birlikte oluşan tümör ile başlar.

Mastektominin ardından hastanın sağlık durumu ve tercihine bağlı olarak meme rekonstrüksiyonu olarak da adlandırılan uygulamalarla meme yeniden şekillendirilebilir. Bu işlem mastektominin hemen ardından yapılabileceği gibi farklı bir tarihte yeni bir operasyon şeklinde de planlanabilir.

Mastektomi kimlere uygulanır?

Mastektomi operasyonu, meme kanseri sebebi ile memesinin bir kısmı veyahut tamamı alınması gerekli olan bireylerde uygulanmakta olan cerrahi bir girişimdir. Mastektomi, memede kanser tanısı konulmuş olan hastalarda tanı alınmasının sonrasında her yaşta hastaya yapılabilmektedir. Bu kanser tanısı, kesinliği yerine oturmuş olan kişilerde yapılması gereken bir ameliyattır.

Aynı zamanda yüksek derecede riski bulunan hastalarda memeyi koruyucu amacı güdülerek de yapılabilmektedir. Bu önleme Profilaktik Mastektomi denmekte olup memenin içinde ileri zamanlarda oluşabilecek olan kanser riskini önlemek için boşaltılıp plastik cerrahlar tarafından memenin yeni baştan şekillendirilmesi ve memenin yeni baştan oluşturulması (meme rekonstrüksiyonu) işlemi yapılmaktadır.

Mastektomi çeşitleri;

Mastektomi ameliyatı uygulama amacına ve kapsamına göre farklı şekillerde uygulanabilmektedir. Bunlar şu şekilde sıralanabilmektedir;

  • Basit mastektomi
  • Cilt koruyucu mastektomi, meme başı-areola koruyucu mastektomi, vb.
  • Modifiye radikal mastektomi
  • Radikal mastektomi

Total mastektomi olarak da tanımlanan basit mastektomi; tüm meme dokusunun (meme ucu ve areola dahil) alındığı yöntemdir. Bu yöntemde koltuk altı lenf bezleri ile meme bölgesindeki kas doku alınmamaktadır. Meme kanseri tedavisinde sık kullanılan basit mastektomi işlemi, her iki memeye de uygulanıyor ise bilateral mastektomi olarak adlandırılmaktadır.

Bilateral mastektomi meme kanseri riski yüksek olan kadınlarda oldukça sık uygulanmaktadır. Meme cildinin büyük kısmının korunduğu basit mastektomi yöntemine cilt koruyucu mastektomi; meme başı ve etrafındaki koyu renkli alanın, areola bölgesi, korunarak yapılan basit mastektomi yöntemine ise meme başı-areola koruyucu mastektomi adı verilir.

Bu tip mastektomi yöntemlerinden sonra eş zamanlı meme rekonstrüksiyonu (meme estetiği) uygulanabilmektedir. Modifiye radikal mastektomi işleminde koltuk altı lenf nodlarının bir bölümü de meme dokusu ile birlikte alınmaktadır. Radikal mastektomi ise daha geniş kapsamlı bir operasyon yöntemidir; meme dokusunun tamamı, koltuk altındaki lenf bezleri, göğüs duvarındaki kaslar alınmaktadır. Günümüzde kullanılan bir mastektomi şekli değildir.

Mastektomi hangi durumlarda yapılır?

Meme kanseri teşhisi alan veya memede kanser gelişme riski yüksek olan hastalarda tedavi olarak meme dokusunun çıkarılması için mastektomi operasyonunun yapılması gerekir. Bir memenin çıkarılması tek taraflı mastektomi, iki memenin birden çıkarılması ise bilateral mastektomi olarak adlandırılır.

Bir diğer meme kanseri tedavi yöntemi olan lumpektomide ise tüm memenin değil yalnızca tümörün ve çevresindeki küçük bir sağlıklı alanın çıkarılması işlemidir. Bu operasyonlardan hangisinin tercih edilmesi gerektiği tamamen hastanın sağlık durumuna ve kanserin evresine göre belirlenir. Mastektominin bir tedavi yöntemi olarak gerekli görülebildiği durumlardan bazıları şunlardır:

  • Erken evre (aşama 1 ve 2) ve ileri evre (aşama 3) meme kanserinin tedavisi
  • Birinci derece akrabalarında meme kanseri öyküsü bulunan ve meme kanserine yakalanma olasılığı yüksek görülen hastaların önleyici (profilaktik) tedavisi
  • İnflamatuar meme kanseri
  • Paget hastalığı

Total mastektomi, meme koruyucu cerrahinin uygun olmadığı hastalarda tek tedavi yöntemidir. Bunun haricinde lumpektomi yerine mastektomi operasyonunun tercih edildiği durumlar ise şu şekildedir:

  • Memenin farklı bölgelerinde birden fazla tümörün bulunması
  • Daha önceden radyoterapi almış hastalarda yeniden nüks görülmesi
  • Kanser olduğu belirlenen meme genelinde yaygın mikrokalsifikasyon (kalsiyum birikimi) bulunması
  • Hamilelik dolayısıyla radyasyon tedavisi alınamaması
  • Lumpektomi sonrasında memede halen kanser bulunması
  • Memede yeniden kanser gelişme olasılığının yüksek görülmesi
  • Meme boyutuna göre tümörün büyük olması
  • Hastada radyasyonun yan etkilerinin göze alınamayacağı farklı sağlık sorunlarının bulunması

Mastektomi nasıl yapılır?

Mastektomi ameliyatı için tarif edilen ameliyat kesileri farklılık gösterir. Yapılması planlanan mastektomi yöntemine uygun olarak meme cildinde yapılacak kesi modifiye edilir. Amaç tüm meme dokusunun çıkartılmasıdır. Ameliyat sonrasında dren takılmasına ihtiyaç duyulabilmektedir. Hasta ameliyat sonrasında anestezi etkisi bitince birkaç saat sonra yemek yemekte ve kalkıp yürüyebilmektedir. Ağrı kontrolünün sağlanması amacı ile doktorun önerdiği ağrı kesici ilaçların aksatılmadan kullanılması önerilmektedir.

Mastektomi sonrası iyileşme süreci;

Mastektomi ameliyatı sonrasında iyileşme süreci genellikle hızlıdır. Özel durumlar dışında kol hareketlerinde belirgin bir kısıtlama olmamaktadır. Mastektomi flepleri altına sıklıkla dren konmaktadır. Bu süreçte yara bakımı ve pansuman uygulamaları uzmanlar tarafından yapılmalıdır. Ameliyattan yaklaşık 1 hafta sonra, dren çekildikten sonra kol hareketlerine başlanması gerekmektedir ve bu süreçte birtakım egzersizler yapılması gerekebilmektedir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Minimal invaziv cerrahi nedir? Detaylar

Minimal invaziv cerrahi, cerrahın yapması gereken kesiklerin boyutunu ve sayısını sınırlayan teknikleri kullanmasına olanak tanır. Genellikle açık cerrahiden daha güvenli kabul edilir ve hastanın daha çabuk iyileşmesini sağlar.

Geleneksel açık cerrahide, cerrahınız vücudunuzun ameliyat ettiği bölümünü görmek için büyük bir kesik yapar. Minimal invaziv cerrahide, cerrahınız cildinizdeki birkaç küçük kesikten geçen küçük aletler, kameralar ve ışıklar kullanır. Bu, cerrahınızın çok fazla deri ve kası açmadan ameliyat yapmasını sağlar.

Bazı minimal invaziv ameliyatlar, ameliyat üzerinde daha hassas kontrol sağlayan robotik teknoloji ile yapılır. Diğer minimal invaziv ameliyatlar robotik yardım olmadan yapılır.

Minimal invaziv cerrahi nasıl çalışır?

Robotik cerrahi veya robotik yardımlı cerrahi, bilgisayara benzeyen bir elektronik ameliyathane ile yapılır. Bu istasyondan doktorunuz veya cerrahınız, ameliyatı gerçekleştiren yüksek çözünürlüklü bir kamerayı ve robotik kolları kontrol eder.

Robotik destekli ameliyatların çoğunu gerçekleştirmek için doktorunuz veya cerrahınız:

  • Ameliyat boyunca sizi uykuda tutmak için anestezi kullanır
  • Ameliyat sırasında robotik kolların kullanacağı aletleri kurar
  • Aletlerin yerleştirileceği birkaç küçük kesik yapar
  • Robotik kollara bağlı aletleri kesiklerden vücudunuza yerleştirir
  • Üzerinde ışık ve kamera bulunan, endoskop adı verilen dar bir tüpü başka bir kesikten sokar. Bu, çalıştıkları alanı görmelerini sağlar
  • Ekrandaki endoskop görüntülerine bakarken robotik kollarla işlemi gerçekleştirir
  • Kesiklerden tüm aletleri çıkarır
  • Prosedür tamamlandıktan sonra kesikleri diker

Minimal invaziv cerahi hangi durumlarda kullanılır?

Robotik destekli teknikler kullanılarak birçok ameliyat gerçekleştirilebilir:

Akciğerler;

  • Tümörler
  • Kanser
  • Amfizem

Kalp;

  • Kalp kapakçıklarının onarımı
  • Atriyal fibrilasyon (AFib)
  • Mitral kapak prolapsusu

Ürolojik sistem;

  • Mesane kanseri
  • Böbrek kanseri
  • Prostat kanseri
  • Böbrek taşı
  • Böbrek kistleri
  • Böbrek tıkanıklığı
  • Böbrek çıkarma
  • Böbrek nakli
  • İdrara çıkma veya bağırsak hareketlerinizi kontrol etmekte sorun yaşamak

Jinekolojik sistem;

  • Endometriozis
  • Yumurtalık kistleri
  • Yumurtalık kanseri
  • Rahmin alınması (histerektomi)
  • Yumurtalıkların alınması (ooferektomi)

Sindirim sistemi;

  • Mide kanseri
  • Safra kesesi kanseri
  • Karaciğer kanseri
  • Kolon veya rektal kanser

Diğer genel alanlar;

  • Obezite için mide baypas
  • Safra kesesi enfeksiyonu veya taşları
  • Pankreas kanseri
  • Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD)

Minimal invaziv cerrahinin yararları ve riskleri nelerdir?

Yararları;

  • Ameliyat sırasında daha az kan kaybetme
  • Cilde, kaslara ve dokuya daha az hasar
  • Daha kısa, daha az ağrılı iyileşme süresi
  • Daha küçük enfeksiyon riski
  • Daha küçük, daha az görünür izler

Riskleri;

Her ameliyatta olduğu gibi, genel anestezi ve enfeksiyonlarda riskler mümkündür. Robotik cerrahi, açık cerrahiden daha uzun sürebilir. Bunun nedeni, doktorunuzun işlem yapılmadan önce robotik ekipmanı kurması gerektiğidir. Anestezi riskleri artabilir. Bazı durumlarda, robotik cerrahi başarılı bir şekilde bitirmelerine izin vermiyorsa doktorunuz açık ameliyat yapabilir. Bu, daha uzun bir iyileşme süresine ve daha büyük bir yara izine yol açabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Paylaşın

Micro TESE nedir, nasıl yapılır? Detaylar

Biyolojik baba olmak isteyen ancak Obstrüktif Olmayan Azoospermi (NOA) olarak adlandırılan bir duruma sahip erkekler için farklı yöntemler geliştirilmiştir. Micro TESA’da bu yöntemlerden biridir. MESA (Mikroskop altında Epididimal Sperm Aspirasyonu), menide hiç sperm bulunmaması durumunda erkeklerin kanallarından lokal yada genel anestezi altında mikrocerrahi yöntemiyle (MESA) sperm elde edilmesi işlemidir.

Erkek kısırlığı alanında son yıllarda görülen en göz kamaştırıcı gelişme kuşkusuz menisinde hiç sperm hücresi bulunmayan erkeklerde görülmektedir. Yumurta kanallarının herhangi bir nedenle tıkalı olması veya yumurtalıklardaki üretimin yetersiz olmasına bağlı bu durumlarda, sperm hücresi elde etmek için başka bir kaynağa başvurmak gerekir.

Yumurtalık kanallarının tıkalı olması veya doğuştan yokluğu durumunda sperm hücreleri kanallardan alınmakta ve bu hücrelerle mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Tıkanmanın olmadığı durumlarda ise problem daha karışıktır. Bu durumlarda erkek yumurtalığının çeşitli bölümlerinde çok kısıtlı da olsa bir üretim söz konusu olabilmektedir. Mikro TESE yöntemi böyle vakalarda sperm elde etme şansını büyük oranda arttırmaktadır.

Genel anestezi altında yumurtalıklar açılarak mikroskop altında incelenir. Bu yöntemle yumurtalıkta sperm üretilen bölgeler daha iyi seçilmekte ve alınan doku miktarı daha az olduğundan çok sayıda alandan parça alınabilmektedir. Bu dokular laboratuarda embriyolog tarafından kesilerek kanalların içine dökülmüş yada kanallara yapışık olan sperm hücreleri ayıklanarak mikroenjeksiyon işleminde kullanılır.

Micro TESE kimlere uygulanır?

  • Sperm kanallarında tıkanıklık
  • Sperm kanallarının doğuştan olmaması
  • Hormonal nedenler
  • Genetik nedenler; erkekte sperm üretimini sağlayan genler Y kromozomu üzerindedir. Bu genlerdeki problem sperm üretimini etkiler
  • Radyasyon; özellikle kanser tedavisi nedeniyle radyasyon alınması bazen sperm üretimini tamamen ortadan kaldırabilir ve bu durum kalıcı olabilir
  • İlaçlar; özellikle kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar sperm üretimini kalıcı olarak durdurabilir
  • Enfeksiyon (Kabakulak sonrası)

Mikro TESE nasıl yapılır?

Mikro TESE operasyonunda testis tek bir kesi ile tamamen açılır ve doku mikroskop ile 24 kat büyütülerek sperm yapımı olması muhtemel bölgeler tespit edilir. Sperm üreten kanallar geniş bir şekilde görülebildiği için kolaylıkla ayırt edilir ve gerekli dokular işlemi gerçekleştiren ürolog tarafından toplanır. Bu doku örnekleri birtakım işlemlerden geçirilerek içlerindeki canlı sperm hücreleri ayrıştırılır. Canlı sperm bulunursa ve mikroenjeksiyon için anne adayından toplanan yumurtalar hazırsa aynı gün tüp bebek işlemi yapılır. Fazla sayıda sperm elde edilmesi durumunda, kullanılmayan sperm hücreleri dondurularak saklanır ve ileride gerçekleştirilecek tüp bebek tedavilerinde çözülerek kullanılır.

Mikro TESE yöntemi, eskiden uygulanan çoklu biyopsi yöntemine kıyasla çok daha fazla sayıda ve daha iyi kalitede sperm elde etme imkanı sunar. Mikro TESE yönteminin diğer bir avantajı ise mikroskop altında testisi besleyen damarların daha iyi gözlenmesi ve testise verilen hasarın asgari düzeye indirilmesidir.

Mikro TESE kaç saat sürer?

Mikro TESE, ameliyathane koşullarında ve genel anestezi altında gerçekleştirilen bir operasyondur ve yaklaşık 1-2 saat sürmektedir. Operasyona 6 saatlik açlık ile gelinmesi gerekmektedir. Mikro TESE ameliyatı sonrası hasta 3-4 saat gözlem altında tutulur. Taburcu edildikten sonra da 3–4 gün ev istirahati önerilmektedir. Hastanın 10 gün süre ile ağır bir işle uğraşmaması ve fiziksel aktiviteden uzak durması gerekmektedir.

Mikro TESE öncesi dikkat edilmesi gerekenler;

  • Operasyon öncesi en az 6 saat hiçbir şey yememeli ve içmemelisiniz (Su dahil).
  • Operasyon bölgesini jiletle temizleyiniz. Banyo yapınız.
  • Operasyon sonrası testisler üzerine baskı ağrıya neden olacağından, yanınızda bol pantolon veya eşofman altı getiriniz.

Mikro TESE sonrası dikkat edilmesi gerekenler;

  • Mikro TESE operasyonundan çıkan hastalar, narkozun etkisi geçinceye kadar (2-3 saat) gözlem altında tutulduktan sonra evlerine dönebilirler
  • Hastanın Mikro TESE ameliyatı sonrası evine giderken araç kullanmaması önerilir
  • Ameliyat sonrası hastanın yatması gerekmez ancak 10 gün kadar ağır fiziksel aktivite yapılmaması ve cinsel ilişkiye girilmemesi önerilir
  • Ameliyattan 48 saat sonra pansuman yaptırılmalıdır
  • Mikro TESE ameliyatından 3 gün sonra duş alınabilir
  • Operasyon sonrası hastaların 10-15 gün sıkı iç çamaşırı veya suspansuar kullanmaları önerilir
  • Dikişler kendiliğinden yaklaşık bir haftada eriyeceğinden dikiş almaya gerek yoktur

Riskleri;

Mikro TESE sonucunda canlı sperm hücresi elde edilemeyebilir. Bu risk altta yatan nedene bağlıdır. Sperm kanallarında tıkanıklık olan bir hastada sperm bulunma şansı; hormonal veya genetik problemi olan hastaya göre daha yüksektir. Ameliyat sonrası nadiren operasyon yerinde enfeksiyon, kanama olabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Liposuction nedir, nasıl yapılır? Detaylar

Lipo, lipoplasti veya vücut şekillendirme olarak da adlandırılan Liposuction, vücuttaki fazla yağdan kurtulmak için yapılan estetik cerrahi işlemdir. Kişiler vücutlarının şeklini veya hatlarını iyileştirmek için liposuction yaptırırlar. Genellikle; kalçalar, karın bölgesi, kollar, boyun veya sırt gibi bölgelerdeki fazla yağdan kurtulmak için tercih edilir.

Diyet ve egzersiz yaparak yağlardan kurtulmak isteyen kişiler, bu yağlardan kurtulamadıkları durumda liposuctionı denerler. Liposuction bir kilo verme tedavisi değildir. Ciddi riskleri ve olası komplikasyonları vardır, bu yüzden düşünmeden önce doktorunuzla konuşmanızı öneririz.

Liposuction kimlere yapılabilir?

Her cerrahi operasyonda olduğu gibi bu işlemde de öncelikle bir uzman doktor görüşü gerekmektedir. Liposuction uygulaması bir zayıflama yöntemi değildir, yalnızca bölgesel incelmeyi ve vücut hatlarının daha düzgün hale gelmesini sağlayan bir yöntemdir. Eğer bölgesel dirençli yağlanmalar dışında bir kilo probleminiz varsa öncelikle kontrollü bir diyet ve spor programı uygulayarak kilo fazlanızdan kurtulmanız, bunun ardından diyetle uzaklaşmayan yağ fazlalıkları için bu yönteme başvurmanız daha uygun olacaktır.

Liposuction sistemik bir sağlık problemi bulunmayan, hamile ya da yeni doğum yapmış olmayan herkese uygulanabilen bir yöntemdir. Ancak kalp hastalığı, diyabet vb. sistemik sağlık problemleri olan kişilere uygulama endikasyonu koymadan önce mutlaka bir takım testler uygulanarak risk faktörleri belirlenmeli ve tehlike arz edecek durumlara karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Her ne kadar yaş bu uygulamaya bir engel teşkil etmese de deri elastikiyetinin yaşa bağlı kaybından dolayı bazı ileri yaştaki hastalara uygulanamaz.

Liposuction hangi bölgelere uygulanır?

Erkek ve kadın vücut yapılarının birbirinden farklı olması, yağlanma çeşitlerinin de farklı bölgelerde yoğunlaşmasına neden olur. Örneğin, kadınlar sıklıkla basen, göbek, kalça gibi inatçı yağlanma bölgeleri için uygulamayı tercih ederken erkekler daha çok sırt, karın, meme ve belin yan tarafları gibi bölgelerdeki yağlanmaların giderilmesi için çaba gösterir. Teknolojinin tıp ve estetik alanda gösterdiği gelişmeler, uygulamanın da giderek daha fazla alanda yapılabilmesine imkan tanır. Kadınların “tuzluk” bölgesi olarak adlandırdığı kol altı yağlanmaları, liposuction uygulamalarının başarıyla gerçekleştirildiği alanlar arasındadır.

Kilo alımında kolaylıkla yağlanmaya maruz kalan çene altı bölgesi, diyet ve sporla giderilemeyecek en inatçı yağlanma yerlerinden biridir. Liposuction, estetik bir uygulama olması sayesinde sürekli göz önünde bulunan çene altında herhangi bir iz bırakmadan uygulama yapılmasına imkan verir. Bir çeşit liposuction uygulaması olan Lazer lipoliz tekniğinin kullanıldığı vücut bölgeleri arasında, sürekli olarak terleyen koltuk altı bezleri gelir. Kişilerin hayatını büyük ölçüde kolaylaştıran koltuk altı bölgesine lazer lipoliz uygulaması, bu bölgedeki terlemenin önüne geçerek kişiye konforlu bir yaşam deneyimi sunar.

Operasyonun uygulanma aşamaları neler?

Liposuction kesinlikle ameliyathane şartlarında, bir anestezi doktorunun gözetimi altında uygulanmalıdır. Eğer alınacak yağ miktarı az ve alan küçük ise uygulama alanına lokal anestezik ilaçların enjeksiyonu ve damarlardan sedasyon yapılarak girişim uygulanabilir. Yatağında yapılan planlamadan sonra ameliyat masasına alınan hastanın antimikrobik temizliğini takiben, kanamayı ve ağrıyı azaltıcı karışım enjeksiyonu yapılır.

Etki için 10-20 dakika beklenir. Deride açılan 0.5 santimetrelik kesilerden yağ emen küçük kanüller yağlı alana sokularak vakum pompası veya özel enjektörlerle fazla yağlar dışarı alınır. Eğer daha önceden tesbit edilen ve doldurulması planlanan çukur bölgeler varsa özel enjektör ile alınan yağ bu alanları doldurmakta kullanılır. Girişim tamamlanınca, özel baskılayıcı bantlar yapıştırılır ve korse giyilir. Yaklaşık bir hafta bu korse çıkarılmaz. Düzgün bir iyileşme elde etmek için bu gereklidir.

Birinci haftadan sonra korse çıkarılarak masaj ve egzersize başlanır. Ameliyatın ağırlığına göre 1-4 günde işine dönmesine izin verilir. Üçüncü haftadan sonra yorucu aktivitelere başlayabilir. Uygulama alanında oluşan morluklar üç hafta içerisinde kaybolur. Bu süre içinde güneşlenmek zararlıdır. Ayrıca liposuction bölgesinde oluşan ameliyat ödemi (serum birikmesi) buralardan hiç yağ alınmamış izlenimi verebilir.

Bu ödem 4-6 hafta içerisinde gerileyerek tam iyileşme elde edilir. Bizimde tercih ettiğimiz yöntem olan tumescent tekniğinin kullanılması ile 3-4 litreye kadar yağ almada hastaya kan verilmesi gerekli değildir. Bu miktarların üzeride yağ alınacaksa ameliyat öncesi hastadan alınacak bir veya iki ünite kan(ototransfüzyon), girişimin sonunda hastaya geri verilerek başkasına ait kan verilmesi ve bunun getirecegi komplikasyonlar önlenmiş olur.

Liposuction uygulanan bölgede tekrar yağ birikmesi olabilir mi?

Liposuction eğer uygun ve yeterli olarak uygulanmış ise aynı bölgelerde yeniden yağ birikmesi olmaz. Kilo alınsa bile liposuction uygulanan bölgeler diğer alanlarla aynı oranda gelişir. Bu girişimde yağ hücrelerinin ve reseptörlerin sayısı azaltılarak vücudun diğer alanları ile aynı düzeye getirilir.

Liposuctionun riskleri nelerdir?

Uzman bir plastik cerrah tarafından yapılan liposuction ameliyatının risk oranı, diğer kozmetik girişimlerdekinden çok daha azdır. Yüzde 5-15 arası hastada aynı bölgeye tekrar liposuction yapılması gerekebilir. Kanama ve enfeksiyon nadiren görülür.

Hasta bu operasyonu yaptıracağı zaman nelere özen göstermeli, hekimini nasıl seçmelidir?

Liposuction yaptırmaya karar veren bir kişi diğer birçok ameliyatta olduğu gibi, iki hafta öncesinden aspirin ve benzeri antienflamatuar ilaçları almayı bırakmalıİ; sigara içiyorsa bırakmalı en azından ara vermelidir. Sonucun daha kalıcı olabilmesi için diyetle verebileceği kiloyu vermelidir. Böylece düzensizlikler daha belirgin hale gelir. Ameliyat öncesi ve sonrası yapması gerekenler ve sonucun nasıl olacağı hakkında doktoru ile görüştükten sonra, kafasında hiçbir soru işareti kalmadığı zaman kişi ameliyata hazır demektir. Liposuction cerrahi bir girişimdir.

Ameliyathane şartlarında, bu yöntemin doğru bilen ve uygulayan biri tarafından yapılmalıdır. Uzman olmayan kişiler tarafından yapılan liposuctionın doğurduğu kötü neticeler ve hatta sebep oldukları ölüm vakaları, yöntemin yetersiz ve tehlikeli olması gibi yanlış bir inanışa yol açmıştır. Güvenli ve etkili bir yöntem olduğu için ABD’de en fazla uygulanan estetik girişim liposuctiondır.

Lazer lipoliz nedir ve liposuction ile farkları nelerdir?

Lazer lipoliz, diod lazer uygulamasıyla direkt olarak yağ hücrelerinin zarlarının patlatılması yöntemidir. Tıpkı yağ aldırma yöntemlerinde olduğu gibi bölgesel yağ fazlalıklarından kurtulmayı sağlayan bu yöntem aynı zamanda özellikle çene altı ve yüz bölgesi gibi cilt gevşekliği görülebilen bölgelerde bu gevşekliğin giderilmesinde etkin olarak kullanılmaktadır. Bunların yanında terleme problemi olan kişilerde koltuk altına lazer lipoliz uygulanarak aşırı terleme engellenebilmektedir.

Lazer lipoliz ve liposuction arasındaki en temel fark yağ dokularının atılma şeklidir. Liposuction yönteminde yağ dokuları vücuttan kanüller aracılığı ile vakumlanarak atılırken lazer lipoliz yönteminde idrar yoluyla atılmaktadır. Bu sebeple yağ dokusunun idrarla atılamayacak kadar yüksek olduğu durumlarda liposuction uygulaması tercih edilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Koroner Bypass Ameliyatı nedir, nasıl yapılır?

Koroner Bypass Ameliyatı (CABG (İngilizce Coronary Artery Bypass Grafting)), koroner arterler tıkandığında veya hasar gördüğünde yapılan bir operasyondur. Koroner arterler kalbi besleyen ve ona oksijen taşıyan damarlardır. Ameliyat tüm dünya da ve ülkemizde en sık yapılan kalp ameliyatı tipini oluşturmaktadır.

Bypass ameliyatı bir atardamarın belli bir bölgesinde meydana gelen daralma ya da tıkanma sonucunda bu atardamarın beslediği bölgenin canlılığını korumak için uygulanan cerrahi bir yöntemdir. Atardamarın tıkalı olan bölgesinin ilerisine vücudun başka bir bölgesinden hazırlanan damarlar vasıtasıyla gerçekleştirilir by pass ile atardamarın beslendiği bölgeye yeterli miktarda kan ulaştırılır. Koroner bypass ameliyatı ise kalbi besleyen koroner damar adı verilen atardamarların tıkanması sonucunda yapılan bypass ameliyatlarıdır.

Koroner damarlar neden daralır/tıkanır?

Bu konuda yapılan araştırmalar 5 temel risk faktörünün en önemli sebepler olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlar;

  • Ailesel yatkınlık (kişinin anne, baba ya da kardeşinin genç yaşta koroner arter hastası olması)
  • Diyabet (şeker hastalığı)
  • Hipertansiyon
  • Hiperlipidemi (kan yağlarının yüksekliği)
  • Sigara

Bu 5 temel risk faktöründen 3 tanesinin kişide varlığı hasta olma riskini önemli derecede yükseltmektedir. Bunlara ek olarak stres, erkek cinsiyet, hareketsiz yaşam tarzı, erkeklerin 45, kadınlarınsa 55 yaşın üzerinde olması gibi faktörler kişinin koroner damarlarının tıkanmasını kolaylaştırmaktadır.

Koroner Bypass Ameliyatı kimlere uygulanır?

Koroner arter daralmalarında ilaç tedavisi, koroner balon anjiyoplasti ve/veya stent ya da koroner bypass ameliyatı tedavi seçenekleri arasındadır. Hangi tedavi şeklinin seçileceğine, hastalığın durumuna göre kalp cerrahı ve kardiyologtan oluşan ortak konseyce karar verilir.

Koroner Bypass Ameliyatı yapıldığı durumlar:

  • Sol ana koroner arter darlıkları
  • Birden fazla koroner arterde kritik darlık
  • Koroner arter hastalığı nedeniyle kalbin kasılma gücünün bozulması
  • İlaç tedavisine rağmen devam eden göğüs ağrısı

Günümüzde halen koroner arter bypass cerrahisi için hastanın kendi atar veya toplardamarları kullanılmaktadır. Bu konudaki çalışmalara rağmen koroner bypass ameliyatlarında kullanılabilecek yapay bir damar yoktur.

Koroner Bypass Ameliyatı nasıl yapılır?

Koroner bypass ameliyatı kalp durdurulup kalp akciğer makinasına bağlanarak yapılan bypass ameliyatı ya da çalışan kalpte bypass ameliyatı olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilir. Koroner bypass ameliyatları açık cerrahiyle yapılabileceği gibi gerekli uygunluk şartlarının varlığında minimal invaziv cerrahisiyle yani  göğüs ortadan yarılmadan ve göğüs kemiği kesilmeden koltuk altından, meme altından, meme dış kıvrımından küçük kesilerle gerçekleştirilebilmektedir.

Koroner bypass ameliyatı, ilaç tedavisinden yanıt alınamayan durumlarda ya da tıkanma nedeniyle müdahale edilmesi gereken durumlarda uygulanabilmektedir. Bazı durumlarda balon ya da stent uygulaması yeterli gelmediğinden koroner bypass ameliyatı tercih edilebilmektedir.

Koroner bypass ameliyatında, hastanın göğüs, kol ya da bacak bölgesinden alınan damar tıkalı olan koroner damara köprüleme yapılarak dikilir. Koroner bypass ameliyatlarında, damar sayısına göre giriş yeri değişebilmektedir. Tek damarda bypass yapılacaksa meme altından küçük 7-8 santimlik kesilerle bypass ameliyatı yapılır. Bazen iki damar olduğunda da sol taraftan yine koltuk altından iki damar bypass ameliyatı yapılabilir. Koltuk altından yapılan kalp ameliyatlarında hiçbir kemik ve kas kesilmez.

Kaburgalar arasından kalbe ulaşılır ve gerekli müdahale yapılarak ameliyat sonlandırılır. Eğer ki çalışan kalpte yapılan bypass ameliyatı çoklu damarı kapsıyorsa üç damar ve üzerinde olduğunda göğüs ön kemiği kısmi olarak açılması gerekebilir. Kemik tamamen açılmadığı için, parsiyel yani kısmi açıldığı için hastanın enfeksiyon riski düşük olduğu gibi göğüs kemiği daha çabuk kaynamaktadır.

Koroner Bypass Ameliyatı’ndan sonra dikkat edilmesi gerekenler;

Koroner bypass ameliyatlarından sonraki en önemli konulardan biri, hastaların hekim tarafından tavsiye edildiği şekilde hareket etmeleridir. Hastaların kendilerine belirtilen şekilde ilaçlarını kullanmaları dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir.  Ayrıca kalp damar hastalıklarının ortaya çıkmasında önemli rol oynayan sigara tüketilmemeli, kolesterol konusunda beslenmeye dikkat edilmelidir. Hayvansal yağlardan uzak durulmalıdır. Kalp ameliyatı nedeniyle sigarayı bırakan hastaların tekrar sigaraya başlamaması gerekmektedir.

Bununla birlikte uzman hekim tavsiyeleri doğrultusunda düzenli egzersizlere günlük hayatta yer verilmesi gerekmektedir. Ayrıca hasta durumunun ve kalp sağlığının kontrol edilerek takip edildiği düzenli hekim kontrolleri ihmal edilmemelidir. Sağlıklı bir kalbin sağlıklı bir yaşam anlamına geldiği unutulmamalıdır. Genel olarak değerlendirildiğinde; hastaların kalp ve damar sağlığına yönelik önleyici ve koruyucu tedbirler aldıkları bir yaşam tarzına sahip olmalarında fayda bulunmaktadır.

Koroner Bypass Ameliyatının alternatifi var mı?

İlaç tedavisi, balon ve stent girişimleri koroner bypass cerrahisine ancak uygun, seçilmiş olgularda alternatif olabilir. Ancak unutmayınız ki sizin için ameliyat kararı verildiği anda, öncesinde bu alternatifler değerlendirilip, bunların sizin için uygun olmadığı sonucuna varılmıştır. Kafanızda oluşabilecek soruları kardioloğunuz ve cerrahınızla görüşüp, cevap alınız.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Kalsiyum skorlaması nedir, nasıl yapılır?

Kalsiyum Skorlaması, kalp hastalığı belirtisi olmayan ancak alma riski taşıyan kişiler için yapılan bir testtir. Test , koroner arterlerin duvarlarındaki plakta kalsiyum birikimini kontrol etmek için bilgisayarlı tomografi (CT) kullanır . Kalbin etrafına saran koroner arterler, ona kan ve oksijen sağlar. Bu arterlerdeki kalsiyum, kalp hastalığının bir işaretidir.

Koroner kalsiyum skorlaması; 15sn süren, tek nefes tutulumunda, damardan herhangi bir ilaç verilmeden yapılmaktadır. Bu tetkikle kalp damarlarındaki damar sertliğinin kesin bir göstergesi olan kalsiyum birikimlerinin varlığı ve miktarı saptanmaktadır. Kalsiyum birikimlerinin saptanması ile hastaların kalp hastalığı açısından riski belirlenmekte, erken tanı konulduğunda gelecekte gelişebilecek kardiyak hadiselerin engellenmesi sağlanmaktadır. Kalp damarlarında erken dönemde saptanan kalsiyum birikimleri, başlangıç halindeki damar sertliğini gösterir ve alınan önlemlerle damar sertliğinin gelişiminin ilerlemesi durdurulabilir veya geriletilebilir.

Tarama testi olarak kabul edilen koroner kalsiyum taraması, erkeklerde 35 yaş ve üzerinde, kadınlarda ise 40 yaş ve üzerinde, tüm sağlıklı bireylerde, kalp krizi riskine neden olan; yüksek kolesterol, ailede erken yaşta kalp hastalığı öyküsü, şeker hastalığı, yüksek kan basıncı, sigara, hareketsiz yaşam ve şişmanlık gibi risk faktörleri varlığında, damar sertliğinin erken tanısı amacıyla rutin tarama testi olarak kullanılabilir.

Koroner kalsiyum taraması sonucu elde edilen skor her hastada sıfır olmalıdır. Yani kalp damarlarında kalsiyum birikimi saptanmamalıdır. Skorun sıfır olması genellikle kalp damar hastalığının olmadığını ve kalp krizi riskinin çok düşük olduğunu düşündürür. Ancak yinede skor sıfır olsa dahi, kalp krizinden korunmak için risk faktörlerinden korunma ve sağlıklı yaşam koşulları tavsiye edilir.

Skor sıfır değilse, kalsiyum birikimlerinin miktarına göre düşük, orta veya yüksek derecede kalpdamar hastalığı riski olduğu söylenebilir. Kalsiyum birikimlerinin miktarı ile damar sertliğinin şiddeti direk olarak orantılıdır. Kalsiyum skorlamasının derecesine göre risk faktörlerinin önlenmesi ve/veya ilaçla tedavi uygulanabilir. Skor ciddi bir damar tıkanıklığının olabileceğini düşündürüyorsa hastaya ile koroner anjiyografi yapılabilir veya direk olarak kateterli anjiyografiye gönderilebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın