Abidin Güneyli kimdir?

26 Haziran 1947’de Malatya’nın Darende İlçesi’nde dünyaya gelen Abidin Güneyli, Osmaniye nüfusuna kayıtlıdır. Osmaniye Atatürk İlkokulu ve Osmaniye Lisesini (orta ve lise) bitirdikten sonra, 1975’de Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Kamu Yönetimi Bölümünü tamamladı. İstatistik alanında yüksek lisans yaptı.

Haber Merkezi / AÜ Ziraat Fakültesinde santral memurluğu, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığındaki çeşitli görevlerden sonra, aynı kurumun Muğla ve son olarak Adana Bölge Müdürlüğü görevinde bulundu. 1996’da emekli oldu. Mersin/Mezitli’ye yerleşti. Bir dönem (1999-2004) Mezitli Belediye Meclis üyeliği yaptı.

Maki adlı kültür sanar dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmiştir. Ayrıca “Beyaz Gelincik”, “Üç Kızlar”, “Kıtmir” gibi filmlerde karakter rollerinde oynamıştır. 1992 Şiir Defteri dergisi Şiir Yarışmasında ikincilik, 1993 Ozan dergisi Şiir Yarışmasında birincilik, KKTC Mısralık dergisi Şiir Yarışmasında üçüncülük ödülleri almıştır. Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği, Anadolu Basın Birliği, Mersin Sanat Kulübü ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

Çeşitli gazete ve dergilerde şiir ve hikayeleri yayınlanan yayınlanmaya devam eden Güneyli, Mersin Gazetesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir. İlk şiiri Hürriyet Kelebek ekinde 1973’de yayınlandı. Yeni Malatya Gazetesi ile Aykırı Sanat, Şiir Defteri, Maki, Bizim Ece, Adana Edebiyat, Tını, Ozan, İremcik, Sevgi Yolu, Mezitli’nin Sesi dergileri ve Gazete Hörsöz, Sevgi Yolu ile Ozan Naçar Baba Şiir antolojilerinde şiirleri yayınlandı. Bazı şiirleri Türk sanat müziği formatında bestelendi. Şiirlerini hece vezninde yazan Güneyli, daha çok aşk, hasret, hayat ile sosyal içerikli konuları işledi.

Paylaşın

Abdülkadir Bulut kimdir?

8 Ağustos 1985’te hayata gözlerini yuman Abdülkadir Bulut, 21 Nisan 1943’te Mersin’in Anamur ilçesine bağlı Akine köyünde dünyaya gelmiştir. İlk ve ortaokulu Anamur’da tamamladı. Anamur Ortaokulu’nu bitirdikten sonra Akşehir İlköğretmen Okulu’na kaydoldu. 1961 yılında buradan mezun oldu ve ilkokul öğremenliğine başladı.

Haber Merkezi / Anamur, Kırıkhan ve İstanbul’da öğretmenlik yaptı. Anamur’da öğretmenlik yaptığı dönemde ‘sol’ propagandası yaptığı gerekçesiyle Bakanlık emrine alındı ve mahkemeye verildi. 1967’de aklandı, ancak görevine döndürülmedi. Danıştay’da açtığı davayı kazanarak görevine döndü. 1971’de yeniden tutuklandı. Özgür kaldığında İstanbul’a sürgün edildi.  8 Ağustos 1985’de Silifke’den Anamur’a giden dolmuş-minibüsün kapısının açılması sonucu minibüsten düşerek öldü.

Yazın dünyasına şiirle giriş yaptı. Şiirleri 1960’tan itibaren Varlık, Türk Dili dergisinde yayımlanmaya başladı. Poetikasını 1970’li yıllardan sonra yazdığı şiirleriyle oluşturdu. Milliyet Sanat dergisinin açtığı “1974’ün En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında “1974’ün övgüye değer şairlerinden” birisi olarak ödül aldı. İlk şiir kitabı “Tek Başına Değilsin” 1976’da yayınlandı.

Behçet Necatigil etkisindeki bu şiirler, özenli işçiliği ve lirik anlatımıyla dikkat çekti. İkinci kitabı “Acılar Yurdumdur”daki şiirlerde olayları toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla ve konuşma havasında yansıttığı görüldü. Şiirlerinde folklor öğelerinden, Türkmen oymaklarının ağıt ve türkülerinden de esinlendi. Doğa betimlemelerinden ve gündelik nesnelerin görüntülerinden yola çıkarak hüzünlü ve nostaljik bir ruh durumunu yansıttı.

1970 kuşağının önde gelen isimlerinden ve dikkati çeken şairlerden biri sayılan Bulut, kuşağının duygusal yaşamını yansıtan bir şair olarak şiirlerindeki güçlü ve çarpıcı sadelik ile eleştirmenlerin dikkatini çekmiş, anlaşılır, akıcı bir dil, toplumcu / halkçı değerlere yaslanan, doğup büyüdüğü toprağın sesini şiire taşıyan ve yer yer ironiye yönelen bir şair olma özelliğiyle dikkate değer bulunmuştur.

Yapıtları; Sen Tek Başına Değilsin 1976, Acılar Yurdundur 1981, Kahveci Güzeli (çocuk şiirleri) 1981, Yakımlar 1982,
Gözyaşları da Çiçek Açar 1983, Sen Tek Başına Değilsin II 1984, Yurdumun Şiir Defteri 1985, Ülkemin Şiir Atlası 1987 (Bütün şiirleri ölümünden sonra)

Roman; Üveyikler Göçerken (çocuk romanı) 1981

Paylaşın

Abdülkadir Budak kimdir?

23 Nisan 1952’de Sivas’ın Hafik ilçesinde dünyaya gelen Abdülkadir Budak, babasının sağlık durumu nedeniyle ailesiyle Ankara’ya yerleşmiştir. Eğitim hayatına Ankara’da başlayan Abdülkadir Budak, Sincan Lisesi’nden mezun olduktan sonra memur olarak çalışma hayatına atılmış, Kayseri ve Malatya’da uzun yıllar görev yapmıştır.

Haber Merkezi / 1994’te emekli olan şair Ankara’da yaşamını sürdürmektedir. Şair Emel Güz ve şair Orhan Göksel’in babasıdır. İlk şiirleri 1970’de Defne Dergisi’nde yayınlanan şair, Kayseri’de görev yaptığı yıllarda Ozanca ve Hakimiyet Sanat adlı dergilerin çıkarılmasında rol oynamıştır. Şiir Odası adlı dergiyi 2000’de Ankara’da 12 sayı çıkaran yazar 2007’de yayınlamaya başladığı Sincan İstasyonu adlı dergiyi halen çıkarmaya devam etmektedir.

Şairin Ankara’daki yaşamı şair dostları ve aile çevresi ile örülü güvenli bölge izlenimi vermektedir. Budak, şiir sohbetlerine ya da okuma etkinliklerine samimiyetiyle katılmayı önceleyen, yaşamını da adeta şiir ve edebiyat merkezinde şekillendiren bir anlayışla yaşamını sürdürmektedir. Yayıncılığı da onun edebiyat çevresiyle olan sıkı ilişkilerinin devamlılığını sağlamaktadır.

1995 Ceyhun Atuf Kansu ve Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödüllerini, 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü, 2008 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü ve 2013 Ahmet Necdet Şiir Ödülü’nü kazanan Budak, çocuk yazını alanında kıymetli eserler ortaya koymuş; Bir Gül Çocuk adlı kitabıyla 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’ne, Kuşların Alfabesi adlı dosyasıyla da 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür.

“Kırık Dal­lar” adlı ilk şiiri Mayıs 1970 tarihli Defne dergisinde yayımlanan Budak; şiir ve yazılarını Varlık, Yazko Edebiyat, Türk Dili, Yusufçuk, Adam Sanat, Yeni Biçem, Defter, Yasakmeyve, Sincan İstasyonu başta olmak üzere çeşitli dergilerde yayım­lamıştır.

Yapıtları;

Şiir; Geçti İlkyaz Denemesi (1978), Şimdi Yaz (1980), Gömleğim Leylâ Desenli (1981), Sevdanın Son Kerem’i (1985), İmzası Gül (1993; 1994 Ceyhun Atuf Kansu ve Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülleri), Yanlış Anka Destanı (1994), Aşk Beni Geçer (1997; 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü), Endişeli Fesleğen (1999), Ahşap Anahtar (2000), Ev Zamanı (2002), Sana Bakmak (2004), İşaretler (Seçmeler, 2006), Dalgın Rüzgâr (Toplu Şiirler, 2007)

Çocuk Edebiyatı; Bir Gül Çocuk (1981; 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü), Kuşların Alfabesi (1997; 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü –dosya ile-)

Düzyazı; Ayna Sandım Şiiri (1998)

Ödülleri; 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü (Bir Gül Çocuk), 1982 Toprak Şiir Ödülü, 1983 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (İmzası Gül), 1983 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü (İmzası Gül), 1988 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü (Kuşların Alfabesi), 1998 Halil Kocagöz Şiir Ödülü (Aşk Beni Geçer), 2008 Yunus Nadi Ödülleri

Paylaşın

Abdülhak Hamit Tarhan kimdir?

Abdülhak Hamit Tarhan, 2 Ocak 1852 yılında Hayrullah Efendi’yle Münteha Nesib Hanım’ın dört çocuğundan üçüncüsü olarak İstanbul / Bebek’te dünyaya gelmiştir. Annesi, daha beş yaşındayken esirciler tarafından Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilmiş ve cariyesi olduğu Ferit Efendi ve eşi tarafından evlat edinilmiştir.

Haber Merkezi / Babası Hayrullah Efendi; tıp kitapları okuyarak kendini geliştirmiş, 1839’da Mekteb-i Tıbbiye-i Aliye-i Şahane’yi kazanmış ve buradaki başarılarından dolayı padişah Abdülmecit’ten pırlantalarla süslü bir kutu hediye kazanmıştır. Ayrıca Meclis-i Nafia, Meclis-i Maarif-i Umumiyye, Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye, Encümen-i Dâniş, Mekatib-i Umumiye ve Altıncı Dâire-i Belediye Meclisi’nde çeşitli görevlerde bulunmuştur.

Üst düzey devlet görevlerinin yanı sıra, Lügat-ı Tıbbiye adlı bir tıp sözlüğü, Devlet-i Aliye-i Osmaniye adlı bir tarih kitabı, Yolculuk Kitabı, Hikaye-i İbrahim Paşa be-İbrahim-i Gülşeni adlı bir tiyatro eseri ve Nakş-ı Hayal adlı bir hikaye kitabı kaleme almıştır. Abdülhak Hamit’in doğduğu yalı, İstanbul’un Bebek semtinde bulunan ve dedesi Abdülhak Molla’ya ait olan Hekimbaşı yalısıdır. Hamit, yaşamı boyunca evinde dünyaya geldiği şair ve edip olan dedesine benzetilerek anılmıştır.

Köklü bir aileden gelen Abdülhak Hamit, ilk ve ortaokul tahsilini Bebek ve Rumelihisarı mahalle mekteplerinde yapmış; Evliya Hoca ve Dârülfünun’un ilk müdürü Hoca Tahsin Efendi’den özel dersler alarak eğitimini tamamlamıştır. On yaşındayken ağabeyi Nasuhi Bey’le Paris’e gitmiş, orada bir buçuk yıl Hortus College’e devam etmiş ve kısa sürede Fransızcayı öğrenmiştir.

Hamit, Tahran Büyükelçiliği’ne tayin olan babasıyla birlikte 1865’te İran’a gitmiştir. Fransızcasını geliştirmek için Dâniş Efendi’den dersler almaya başlayan Hamit’e ayrıca, Bahaeddin Efendi’den Arapça, elçilik katiplerinden olan Mirza Hasan Şevket’ten de Farsça dersleri aldırılmıştır. Doğu ve Batı dillerini bir arada öğrenen Hamit; Tahran’dan, bir yıl sonra, 1866’da, babasının ani ölümüyle ailesiyle birlikte İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır. Burada önce Maliye Mühimme Kalemi’ne girmiş, daha sonra da Şura-yı Devlet ve Sadaret Mektubî Kalemi’nde görev almıştır. Ebuzziya Tevfik’le Maliye Kalemi’nden tanışıklığı olan Hamit, onun vasıtasıyla Sâmipaşazade Sezai, Namık Kemal, Recâizâde Ekrem ve Mizancı Murad’la tanışmıştır.

Abdülhak Hamit, önce Sultan Hamit’in mabeyncilerinden Neş’et Bey’in kızıyla nişanlanmış; ancak bir süre sonra nişan bozulmuştur. Daha sonra ağabeyi Nasuhi Bey’in Edirne’deki konağında 1874’te Pir-i zade Fatma Hanım’la evlenmiştir. Mutluluk ve huzurla geçen bu evlilikten Abdülhak Hüseyin adında bir oğlu, Hamide Nasip adlı bir kızı vardır. 1876’da Paris Büyükelçiliği ikinci katibi olarak Fransa’ya gönderilmiştir. Paris’te farklı gördüğü şeyleri benimseyen Hamit, tek gözlük takma modasına da uymuş; monokl adı verilen bu gözlüğü ömrünün sonuna kadar gözünden çıkarmamıştır.

1878 yılında Paris’te yazdığı Nesteren adlı tiyatro eseri yüzünden işsiz kalan Hamit, tekrar Paris’e de dönememiştir. Hayrettin Paşa’nın yardımıyla açıktan aylık almış ve Belgrat Elçiliğine katip olarak atanmıştır. Ancak ı Belgrat’a da gitmemiş, ağabeyinin yardımıyla geçinebilmiş, bu sırada büyük bir sefaletle yüzleşmiştir. Berlin Elçiliğine memur olarak tayin edildiyse de oraya da gitmemiştir. Bu yüzden 1881’de o dönemde Rize’de vali olan ağabeyinin yanına gitmiştir. Poti şehbenderliğine tayin olmuş fakat oradan kaçarcasına ayrılmıştır.

Daha sonra Golos şehbenderliğine tayin edilmiş, 1882 yılında ise eşi Fatma Hanım’la birlikte Yunanistan’a gitmiştir. Eşinin hastalığından dolayı İstanbul’a dönmüşler ve eşine verem teşhisi konmuştur. Bir süre sonra kendisine Bombay Baş şehbenderliği görevi verilen Hamit, eşine Hindistan’ın havasının iyi gelebileceğini düşünerek teklifi kabul etmiştir. Bunun üzerine 1883 yılının Ekim ayında yola çıkarak, Kasım ayının ortalarında Hindistan’a varmışlardır. Fatma Hanım’ın rahatsızlığı burada giderek ilerlemiş; bir süre sonra Hindistan’dan İstanbul’a dönmek zorunda kalmışlardır.

Vapur Beyrut açıklarında iken vefat eden Fatma Hanım, Hamit’in ağabeyi Nasuhi Bey’in vali olarak bulunduğu Beyrut’ta toprağa verilmiştir. Bu ölümün ardından Hamit, Bombay’da iken yazmaya başladığı Makber adlı şiirini tamamlamıştır. Bombay’a dönmek istemeyen Hamit; İstanbul’a döndükten bir süre sonra 1886 yılında Londra Elçiliği baş katipliğine görevlendirilmiş, Londra’nın en seçkin çevrelerinde bulunmuş ve Miss Gors’la tanışmıştır. Hüsranla sonuçlanan bu aşktan sonra Hamit gönlünü başkalarına da kaptırmayı ihmal etmemiştir.

Abdülhak Hamit, Zeynep adlı eseri yüzünden görevinden alınsa da padişaha bir daha edebiyatla uğraşmayacağına dair söz verince yeniden görevine iade edilmiştir. Böylece rütbesi ve maaşı artırılmış, elçiliğin ikinci müsteşarı olarak yeniden Londra’ya gönderilmiştir. 1890’da ölen eşi Fatma Hanım’a çok benzediği için Nelly isimli bir İngiliz kızla evlenmiştir. 1894’te Londra Büyükelçiliği Müsteşar Yardımcılığına, 1895’te de Lahey Elçiliğine atanan Hâmit burada iki yıl kaldıktan sonra 1897’de tekrar Londra’ya görevlendirilmiş ve elçilik müsteşarlığına tayin edilmiştir.

1906’da ise Brüksel ortaelçiliğine görevlendirilmiştir. Bu sırada ilk eşi Fatma Hanım gibi vereme yakalanan Nelly Hanım’ın 1911’deki vefatı Hamit’i yasa boğmuştur. Bu ölümden birkaç ay sonra İstanbul’a gelen Hamit, Cemile Hanımla evlenmiş; ancak bu evlilik yirmi gün kadar sürmüş; boşandıktan sonra tekrar Londra’ya dönmüştür. 1912 yılının Mayıs ayında ise Lüsyen adlı genç bir hanımla evlenerek 1913 baharında da eşiyle İstanbul’a dönmüştür. Bir yıl sonra Meclis-i Ayan azası olmuş, bu meclisin ikinci başkanlığına kadar yükselmiş ve 1918’de meclisin lağvedilmesine kadar bu görevini sürdürmüştür.

I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul işgal edilmeye başlayınca eşiyle birlikte önce Budapeşte’ye, sonra Viyana’ya kaçmış; buralarda sefalet içinde yaşamıştır. Zaferden sonra İstanbul’a döndüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi kendisine maaş bağlamış ve yaşaması için bir daire tutmuştur. Lüsyen Hanım bir İtalyan kontu olan Duc de Soranza’yla aşk yaşamaya başlayınca Hamit ondan boşanmış, ancak bir süre sonra kendisine geri dönen genç Lüsyen’i affetmiştir. 1928’de İstanbul milletvekili olan Hamit, 86 yaşındayken 13 Nisan 1937’de devletin kendisine tahsis ettiği Maçka Palas’taki odasında hayata gözlerini yummuştur. Ölümünün ardından Zincirlikuyu Asri Mezarlığı’na defnedilmiş ve buraya ilk gömülen kişi olmuştur.

Yapıtları;

Şiir; Sahra (1879), Ölü (1886), Hacle (1886), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bala’dan Bir Ses (1911), Validem (1913),
İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garam (1923)

Oyun; İçli Kız (1874), Sabr ü Sebat (1875), Duhter-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1910), İlhan (1913), Tarhan (1916), Finten (1918, 1964), İbn Musa (1919, 1928), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935)

Paylaşın

Abdullah Şevki kimdir?

İstanbul’da dünyaya gelen Abdullah Şevki, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nden mezun olmuştur. İktisat ve Felsefe dallarında yüksek lisans çalışmaları yapan Abdullah Şevki, kamu görevlerinde bulunmuştur.

Haber Merkezi / Uzun süre yurtdışında kalan Abdullah Şevki, halen İngilizce ve Fransızca dillerinde çevirmenlik yapmaktadır.

İlk şiiri 1980 yılında Oluşum dergisinde yayımladı. Eski, Agora, Berfin Bahar, Kum, Şair Çıkmazı, Şiiri Özlüyorum, Ünlem vb. gibi dergilerde şiir, şiir çevirileri, eleştiri, deneme, araştırma ve öyküleri yayımlanmıştır.

Yapıtları: Kana Batkın Anka, İlk Sessizlik, Gecenin Evi, Deli Şiir

Bambaşka Bir Anka

bir
başka
anka
olsam
bambaşka
uçup gitsem
kıyısız
denizler
ardına
yaz
olsam
gururlu
ve
kırılgan
yapraklar
kadar
melankolik
olsam
sarardıkça
acıları
anlatan
ışıklar kadar
ürkek
olsam
talih kadar
nazlı
tepeden tırnağa
niyaz
kötülük
olsam
sonu pişmanlık
aşk
olsam
gülü
gül açtıran
kavuşamasam
ama
ilk sabah
olsam
ya da bir dağ
aslında
hiç
olsam
külleri
savrulan
başka
bambaşka
bir
anka.

Rüzgar ve Mum Alevi

mum alevinin yalvardığını mı düşünüyorsun
rüzgârdan korkmasa yapar mı bunu
daha da sert eserse rüzgâr
ince, gri duman olur havada dağılan
hoyrat rüzgâr ne anlar
karanlığın buyurganlığını korurken
mum alevinin zarif aydınlığından.

Paylaşın

A. Uğur Olgar kimdir?

1951 yılında Kayseri’de dünyaya gelen A. Uğur Olgar, baba tarafından Sivas Zara’lı, anne tarafından ise Çankırı Çerkeş’lidir. A. Uğur Olgar’ın dedelerinin Azerbaycan Gence’den geldiği söylenir. İlkokulu Kayseri’de, Pınarbaşı’nda ve İstanbul Kasımpaşa’da okudu.

Haber Merkezi / Yine Kasımpaşa’da başladığı ortaokulu ve daha sonra da liseyi Bakırköy’de bitirdikten sonra girmeyi çok arzu ettiği Edebiyat Fakültesi yerine son anda İstanbul Hukuk Fakültesini tercih etti. Fakülteyi bitirdikten sonra, öğrenciyken girdiği Gümrük Teşkilatının çeşitli birimlerinde ve yerlerinde uzun yıllar memur ve yönetici olarak çalıştı (İstanbul, Kuşadası, Sinop). 1990 Yılının başlarında geldiği İçel’in şirin ilçesi Silifke’de halen Hazine Avukatı olarak görevini sürdürmeye çalışıyor.

Kendini bildi bileli şiir ve edebiyatın içinde olan A. Uğur Olgar’ın şiirleri, şimdiye dek Eski, Düşe-Yazma, Berfin Bahar, Ada, Şiiri Özlüyorum, Lacivert, İmgelem, öteki-siz, Şair Çıkmazı, Kuyudaki Koro, Mor Taka, Aykırı Sanat, Şiirin, İspinoz, Öğretmen Dünyası, Sarıyayla, Hayal, Gülpınar, Amik Edebiyat, Güneyde Kardelen, Andız, Milliyet Oscar TV Dergisi, Bolu’da Sanat Sokağı dergileri ile Anafilya, İmgenet, Düşle, Bezirgan sanal edebiyat dergilerinde ve gazetelerde yayımlandı.

1997 Yılında Ankara Barosu’nca ülkemizin tüm hukukçularına açık olarak düzenlenen yarışmanın şiir dalında “en iyi yayıma değer şiir ödülü” ile 2005 Çatalzeytin 1. lik ödülünü kazandı. Edebiyatçılar Derneği, Lacivert Sanat, Şiir Akademisi üyesi. Ayrıca Mersin Silifke’de yayımlanan Andız Mevsimlik Şiir Seçkisi / Şiirin Son Konalgası’nın Yayın Yönetmeni. Yayımlanmış 4 kitabı var. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Paylaşın

Abdülkadir Paksoy kimdir?

1954 yılında Malatya’nın Darende İlçesi’nde dünyaya gelen Abdulkadir Paksoy, ilk, orta ve lise öğrenimini Darende, Malatya, Adana, Ceyhan ve Osmaniye’deki okullarda tamamladı. Gazi Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilimler ve Anadolu Üniversitesi Tarih bölümlerini bitirdi.

Haber Merkezi / 1979’da İzmit’te başladığı öğretmenlik görevine İstanbul’da devam etti. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Iğdır’a atanınca hukuk öğrenimini bırakmak zorunda kaldı. Değişik illerde öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara’ya yerleşti. 2OO2 yılında Ankara Çankaya Lisesi tarih öğretmenliğinden emekli oldu.

İlk şiirleri Gerçek gazetesinde yayımlandı (1977). İlk şiir kitabı Yeditepe Yayınları arasında çıktı (1984). 1987’de bir grup genç ozanla birlikte “Yeni Şiir” dergisini çıkardı. 16 sayı yayımlanan bu dergiyi kapatarak ürünlerini 1990’da Ümit Sarıaslan’la birlikte çıkardıkları Anadolu Ekini dergisinde yayımlamaya başladı. Anadolu Ekini, Ocak 2001’e dek aralıklarla 40 sayı yayımlandı.

19 Ocak 1993’te Ankara Sanat Kurumu’nda adına bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda bir konuşma yapan şair Behçet Aysan, onun “toplumcu ve lirik” yapısına dikkat çekti.

Edebiyata başladığı ilk yıllardan itibaren Toplumcu Gerçekçilik akımı çizgisinde eserler veren Paksoy, şiirlerinde toplumcu ve lirik bir dil kullandı. Edebiyatın insanla insan arasında bir köprü olduğuna inanan şair, şiirinde kullandığı dil ve üslup ile bu anlayışını pratikte de ortaya koyma gayreti göstermiştir.

Bu durumu “Ama köprülerimiz güzel olmalı. Güzellik yetmez, sağlam olmalı; yıkılmamalı bir sel suyuyla, depremle. Köprülerimiz köprü olmalı…/Hele hele olmayacak yerlere köprü kurulmamalı; boğazların güzelliğini, kentlerin estetiğini demirle, betonla bozmamalı.” mısraları ile dile getiren Paksoy’un şiirlerinde toplumcu gerçekçi anlayışın etkisiyle, tabiat ve insan, ideoloji ile birlikte harmanlanarak verilir.

Bununla birlikte mesleğinin etkisiyle Paksoy’un şiirlerinde zaman zaman tarih ve tarihin gerçekliğine dair göndermelere de rastlanırken kimi zaman tarihi gerçekliklerin kullanılarak günümüz hadiselerinin kastedildiği de görülür. Ömrünün büyük bir kısmını Ankara’da geçiren Paksoy’un şiirlerinde tarihiyle, tabiatıyla, insanıyla, “bozkır kenti” olarak tabir ettiği Ankara, geniş bir yer tutar.

Yapıtları:

Şiir: Ayrılığın ve Ölümün Dışında, Güneş Batarken, Yenigün Aryası, Kadir Bey Tarihi, Usulca (Kıyı dergisi/Nabi Üçüncüoğlu Şiir Ödülü,1992), Hacı Bektaş Destanı, Yaralı Temmuz (Sivas Kıyını), Başak ve Asma (Ankara Güzellemesi, Ümit Sarıaslan ile birlikte), İki Bulut Yardan Aşağı (Kocaeli Üniversitesi Akademik Şiir Ödülü 1999) Öte’ Beri (Behçet Aysan Şiir Ödülü / Övgüye Değer, 2000), Tetik ve Kalem, Tan Ağrısı

Düzyazı: Pireotu (yazılar), Tarihin Talihsizliği (tarih öğretimi ve öneriler), Dizelerden Denizlere (şiir duyumsama çalışmaları), Anadolu Anadolu (gezi yazıları, Ümit Sarıaslan ile birlikte)

Paylaşın

A. Kadir Karaman kimdir?

1956 yılında Sivas’ın Şarkışla İlçesi’nde dünyaya gelen ve Bir İntihar Diyalektiği, Sığınak, Sis Dağıldı şiirleriyle bilinen A. Kadir Karaman, 1979 yılında üniversiteyi inşaat mühendisi olarak bitirdi. 

Haber Merkezi/ Şiirle, şiiri tanıdığından beri meşgul olan A. Kadir Karaman’ın şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış, bazı şiirleri de bestelenmiştir.

Yapıtları; Kanıma Cemre Düştü 1997, Göçmen Kuşlar Dönmedi 2001, Gönlümün Güz Mevsimi 2003

Bir İntihar Diyalektiği

Somurtkan rüzgarların bestesiydi elebaşı duyguları alabora eden yılgınlığın
son mektubunu yazarken karamsarlık
Büzülen bir dalda bir yaprak iç geçirerek ağladı

Sessizliğe,
bir yüreğin çürümüş parçalarıydı
tepetaklak düşen.

Ölümcül terennümlerde gül kurusunun yüreğine akıbetin dehşetiydi üşüşen.

Dayanılmaz yalnızlığın ıstırabıydı
kangren hayal kırıklıklarına dönüşen.

Tedavisiz ayrılıkların uzatmalısı sevdayı
göğün kükremsiydi bunalmış haldeyken tehditlerle bölüşen.

ardı arkası kesilmeyen şimşeklerin ateşten dilekçeleriyle yeryüzüne yayılan ürküntüsü
tutuklu umudun hayâlinde
düş kırıklıklarını başlattı
direncini yoksunluklarda harcayan abidenin
ışık bekleyen sevinç yolaklarındaki gölgeydi
hüznün çöküntüsü.

Çaresizlik bir tehlikeli kuramı yeniden boşalttı
elleri tavana doğru uzanan umutsuzun
boğuk sesiydi duvarları ağlatan.
Artık iyileşmese de olurdu vicdanda ki yara,
insafsızca kanayan.
Bir can, bir yürek, bir umut, bir sevgi, bir sevda bir ışık, bir harika daha kaydı gitti
Gözleri ardında kala kala hayattan…

Paylaşın

A. Kadir Bilgin (Ali Yıldırım) kimdir?

02 Nisan 1955’te Ankara’da dünyaya gelen A. Kadir Bilgin, Ali Yıldırım adını da kullanmaktadır. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümünden 1983’te mezun oldu.

Haber Merkezi / Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kütüphanelerde memur, kütüphaneci ve yönetici olarak çalışan A. Kadir Bilgin, Türk Kütüphaneciler Derneği ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

Yazı ve şiirleri 1990 yılından bu yana Yaba Öykü, Türk Dili, Broy, Dize, Damar, vb. dergilerde yayımlanan Bilgin, şiirin zirvesinde felsefenin olduğuna, şiirin insan hayatını ancak felsefeyle değerlendirebileceğine inanmaktadır.

Şair, Asi İsa (1998) kitabındaki şiirlerinde; hayatı doğru algılayarak ve şiirinin nasıl kurduğunu örnekleriyle de göstermektedir. Bigin, şiirlerini serbest ölçüde yazıyor ve aşk, sevgi, özlem, vefa, doğa ve sosyal içerikli konuları işlemektedir. Bilgin, Şairin Gözüyle (21012) adlı deneme kitabında; şiir konusundaki düşüncelerini aktarmıştır.

Yapıtları; Arka Bahçe / Latin Amerika Destanı, Gecenin Namlusu, İsa Asi, Örtüler /Şiirler, Ra

Paylaşın

A. Kadir (İbrahim Abdulkadir Meriçboyu) kimdir?

Asıl adı İbrahim Abdulkadir Meriçboyu olan A. Kadir, 16 Temmuz 1917 tarihinde İstanbul’un Eyüp İlçesi’nde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Eyüp’te, liseyi 1936 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamlayan şair daha sonra Ankara Harp Okulu’na başladı.

Haber Merkezi / 1938 yılında Nazım Hikmet şiirleri okuduğu için tutuklandı. Hapis sonrasında okulla ilişiği kesildi. 1941 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne giren şairin Tebliğ adlı kitabı 1943 yılında sıkıyönetim tarafından toplatıldı ve kendisi de Anadolu’ya sürgüne gönderildi. Bu nedenle fakülteye devam edemedi.

1943-1947 yılları arasında Muğla, Balıkesir, Konya, Adana, Kırşehir’de hayatını sürgün olarak geçiren şair, 1947’de İstanbul’a döndükten sonra bir fabrikada çalıştı. Aynı zamanda yayınevlerinde çevirmenlik ve redaktörlük de yaptı.

Şiirleri, Akın, Ses, Yeni Edebiyat, Yürüyüş, Pınar, Başak, Gün, Yığın, Yağmur ve Toprak, Fikir ve Sanat, Yeryüzü, Beraber, Yeditepe, Şairler Yaprağı, Pazar Postası, Dönem, Gelecek, Militan, Sanat Emeği, Edebiyat 81, Varlık gibi süreli yayınlarda yayımlandı. 1965 sonrasında yazı çalışmalarına ağırlık veren şair 1 Mart 1985’te İstanbul’da vefat etti.

Abdulkadir Meriçboyu, edebiyat tarihinde “1940 Kuşağı” olarak adlandırılan toplumcu gerçekçi şairler arasında yer alır. Altınkaynak, Meriçboyu’nun şiiri sınırlandırmanın doğru olmadığına, şiirin her yerde her şeyi anlatabileceğine inandığını ifade eder. Coşkun, onun şiirinin baştan sona kadar aynı çizgiyi koruduğunu belirtir. Baygara ise şiirinin temeli gözleme dayanan şairin insanların aç kalmadığı, ölmediği, kardeşçe yaşadığı bir dünyanın özlemi içinde olduğunu vurgular.

Şiirlerinde hürriyet, ekmek kavgası, emekçi insanlara övgü, cephedeki askerin dramı, savaşın acı sonuçları, yaşama sevinci, özlem, başkaldırı, yalnızlık, umut, sürgünlük, kardeşlik, insan sevgisi, kıtlık, çocuk, direnme vb. izlekleri işleyen şair, halkın konuştuğu dille şiirlerine vücut verir.

Berhumoğlu’na göre ezilen, cephede savaşan, hayat mücadelesi veren fakir insanları şiirlerinde konu edinen şair, bireysel temaları işleyen mistik dünya görüşüne sahip şairleri eleştirirken kendisini yoksul, sıradan insanların yanında, onların şairi olarak görür. Toplumsal izleklerin ağırlıkta olduğu şiirlerini çoğunlukla serbest nazımla kaleme alan Meriçboyu, ahenk unsuru olarak sık sık kelime ve dize tekrarları ile ikileme ve pekiştirmelere başvurmuş, hayata ve insanlara ait birçok olguya toplumcu ve gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmıştır.

Yapıtları; Tebliğ, Hoş Geldin Halil İbrahim, Dört Pencere, Mutlu Olmak Varken (ilk üç kitabına 45 şiir eklenerek),
Mutlu Olmak Varken (Bütün Şiirleri)

Ödülleri; 1983 Azra Erhat Üstün Hizmet Ödülü, 1959 Habib Edip Törehan Çeviri Ödülü, 1961 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü, 1980 Türkiye Yazarlar Sendikası Hasan Ali Ediz Edebiyat Çeviri Ödülü, 1983 Yazko Çeviri Ödülü

Paylaşın