İklim Krizi, Türkiye’nin Gıda Güvenliği İçin Ciddi Tehdit

İklim krizi artık Türkiye’nin gıda güvenliği için ciddi bir tehdit. Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi İrem Daloğlu Çetinkaya, “Yağış ve sıcaklık desenleri değişiyor, bunlar tarımsal üretimi zorlayan ve gıda kıtlığını etkileyen faktörler” diyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Tarım Kurulu Başkanı ve üretici Melisa Tokgöz Mutlu, iklim beklentilerinin tutmadığını ve tarımsal üretimin planlamadığını söylüyor ve ekliyor:

“Tarımda o sezonun iklim ve yağış beklentileri çok önemlidir. Toprağın kuru kalması, yağış alması ve tekrar kuru kalması gereken sezonları vardır. Ama bu sezonlar tamamıyla kaydı. Geldiğimiz noktada iklim kriziyle beraber artık yağışları kontrol edemez hale geldik.”

Mutlu, bu senenin “verim yılı” olması beklenirken, tam tersi biçimde birçok mahsulde sorun yaşandığını aktarıyor: “Hiç beklemediğimiz bir anda inanılmaz bir yağmur yedik. Birçok ürünün hasadıyla ilgili problem yaşadık. O yağış sürecinde patates tarlalarına girilemedi.

Eskiden Mayıs ortasında kiraz çıkmasını beklerken şimdi Haziran başına kaydı. Haziran başında kiraz inanılmaz büyük bir yağmur yedi. Kayısı çok kötü yağmur yediği için bu sene kayısı alamadık.”

BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk‘ün haberine göre; Önce yağış, sonra soğuk ve don. Hemen ardından yüksek sıcaklıklar. İklim krizine bağlı bu ani ısı değişiklikleri, tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Yaz mevsimi olmasına rağmen domatesin kilosu marketlerde 45-50 lirayı buluyor.

Yaz döneminde bollaşan domates, biber ve patlıcan gibi ürünler, her yıl bu aylardaki enflasyonu düşüren en önemli faktörlerdendi. Fakat TUİK’in açıkladığı Temmuz ayı enflasyon verilerinde fiyatı en çok artan gıda ürünleri arasında %20,1 ile sebze ve %15,7 ile taze meyve, listenin en başında yer aldı.

Bu yaz raflardaki meyve sebzede kalite istikrarını yakalayabilmek de oldukça zor. Peki, yaz aylarında enflasyonu düşürmesi beklenen meyve sebze fiyatları bu yaz neden çok yüksek?

Antalya hallerindeki veriler, Türkiye’nin genelini yansıtan bir ayna gibi. Antalya Ticaret Borsası’nın açıkladığı Temmuz verilerine göre, ildeki hallerde domates, sebze ve meyve miktarında rekor seviyede azalma var.

Fiyatlarındaki artış da son 8 yılın ortalamasının en yüksek seviyesinde. Temmuz’da Antalya hallerindeki domates miktarı geçen aya göre %39,78, geçen yıla göre %31,35 oranında azaldı. Domatesin fiyatı da geçen aya göre %70, geçen yıla göre de %124,76 yükseldi.

Sebze rekoltesi %52,59 azalırken, yıllık fiyatı %89,83 arttı, meyvenin yıllık üretimi %44,15 azaldı, fiyatı da yıllık %57,09 oranında yükseldi.

İklim krizi tarımı tehdit ediyor

Tarımsal verimlilikteki düşüşü sadece iklim koşulları ile açıklamak mümkün olmasa da, iklim krizi artık Türkiye’nin gıda güvenliği için ciddi bir tehdit.

Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi İrem Daloğlu Çetinkaya, “Yağış ve sıcaklık desenleri değişiyor, bunlar tarımsal üretimi zorlayan ve gıda kıtlığını etkileyen faktörler” diyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi Tarım Kurulu Başkanı ve üretici Melisa Tokgöz Mutlu, iklim beklentilerinin tutmadığını ve tarımsal üretimin planlamadığını söylüyor:

“Tarımda o sezonun iklim ve yağış beklentileri çok önemlidir. Toprağın kuru kalması, yağış alması ve tekrar kuru kalması gereken sezonları vardır. Ama bu sezonlar tamamıyla kaydı. Geldiğimiz noktada iklim kriziyle beraber artık yağışları kontrol edemez hale geldik.”

Mutlu, bu senenin “verim yılı” olması beklenirken, tam tersi biçimde birçok mahsulde sorun yaşandığını aktarıyor:

“Hiç beklemediğimiz bir anda inanılmaz bir yağmur yedik. Birçok ürünün hasadıyla ilgili problem yaşadık. O yağış sürecinde patates tarlalarına girilemedi.”

“Eskiden Mayıs ortasında kiraz çıkmasını beklerken şimdi Haziran başına kaydı. Haziran başında kiraz inanılmaz büyük bir yağmur yedi. Kayısı çok kötü yağmur yediği için bu sene kayısı alamadık.”

Yaz yemeklerinde ilk akla gelen malzeme olan domates de marketlerdeki en pahalı ürünlerden biri. Gazeteci Ali Ekber Yıldırım durumu “Ani hava olayları ve ısı değişiklikleri sebebiyle bu sene mahsullerin hem kalitesinde hem de veriminde ciddi kayıplar yaşandı” diyerek açıklıyor:

“Bu sene tarlalara domates fideleri dikildikten sonra, aşırı yağış nedeniyle birçok yerde ürün bozuldu. Üretici fideyi tekrar dikmek zorunda kaldı, bu da maliyetleri artırdı. Sonra Temmuz ayı boyunca yaşanan aşırı sıcaklar domatesleri tam gelişmeden önce yaktı ve üretim azaldı.”

Adapazarı’nda üretim yapan ve Türkiye’nin her yerinden ürün alan Nergis Kılıç da bu sene domateste hem üretimin hem de kalitenin düştüğünü şöyle açıklıyor:

“Domates gerçekten yok. Ben eskiden domates alacağım zaman, şu kişi kaliteli domates veriyor derdim ve sipariş ederdim. Şimdi kendim Antalya’ya gidip ürünün başında durmadan gönderemiyorum, tıra kötü mal koyma ihtimalleri yüksek çünkü iyi mal çok az.”

Ürünlerin kalitesindeki sorun sadece domateste değil, başka birçok mahsulde yaşandı. Yıldırım, “Patates tohumları çok yağış sebebiyle tarlalarda çürüdü, hastalıklar ortaya çıktı ve ekstrem yağışlar yüzünden birçok üründe benzer durum yaşandı” diyor.

Mutlu’ya göre domates fiyatlarındaki artışın temel sebeplerinden biri girdi maliyetlerindeki artış. TÜİK’in son açıkladığı veriye göre Mayıs ayında Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi yıllık %33,2 arttı.

Sadece son bir ayda mazota %51,9 zam geldi, bu zam sadece üretimde değil, nakliyatta da maliyetleri artırdı. Dövizdeki hareketlilikle birlikte gübre fiyatlarında da son bir ayda %33’e varan artışlar görüldü.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar basın açıklamasında, nakliye giderlerinin artmasıyla gıda fiyatlarının katlanacağını belirtiyor.

Son akaryakıt zammıyla birlikte çiftçilere verilen mazot desteğinin eridiğini söyleyen Bayraktar, tarıma verilen tüm desteklerin 75’inin mazot vergisine gittiğini aktarıyor.

Öte yandan hem çiftçi artan maliyetler sebebiyle üretimden uzaklaşıyor hem de işçilerin yevmiye ücretleri giderek artıyor.

Daloğlu, “İklim değişikliği kaynaklı tatmin edici gelir sağlayamayan çiftçiler ya şehir değiştiriyorlar ya meslek değiştiriyorlar, iklim değişikliği her boyutta hayatımızı yavaş yavaş değiştiriyor ve etkiliyor” diyor.

Balık türleri azalıyor

İklim krizi denizlerdeki balık miktarı, çeşitliliği ve göç sezonlarını doğrudan etkiliyor. Türkiye iklim krizi, kaçak avlanma ve denizlerdeki kirlilik sebebiyle her geçen yıl daha az balık stokuyla karşı karşıya kalıyor.

2016’dan beri iklim krizinin Marmara Denizi’ndeki balıklar üzerine etkisini araştıran İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi akademisyenlerine ait araştırmalar, Marmara’da her yıl balık miktarında ve türlerinde azalma olduğunu belirledi.

Akdeniz’de de durum farklı değil. Üretici Firdevs Külekçioğlu iklim krizine bağlı olarak avlanma sezon sürelerinin değiştiğini ve tüm avlanma/yetiştirme pratiklerinin şaştığını anlatıyor:

“Ani ısı değişiklikleri sebebiyle balıkçılıkta mevsimler kaydı. Önceden Haziran ayında olan balık şimdi Temmuza kaydı. Her sezon belli bir avlanma süremiz var ancak Akdeniz’de bir göç balığı olan orkinos bu yaz geç geldi.”

“İklim krizi yüzünden artık bakanlığın belirlediği avlanma süresiyle balıkların geliş zamanı çakışmıyor. Bakanlık bu sebeple 30 gün olan avcılığı 45 güne artırdı ama ısı değişikliği bu önlemleri hiçe sayarak daha da artış gösteriyor.”

Türkiye’de gıda fiyatları artıyor

İklim krizinin tehdit ettiği gıda güvenliği, tüm dünyanın ortak sorunu. İspanya, Fransa ve İtalya gibi Akdeniz ülkeleri, özellikle son iki yıldır çok ciddi kuraklık yaşıyor.

Bunun yanı sıra, gıda ihracatında başı çeken ülkelerden Hollanda, Polonya ve Pakistan da iklim krizi sebebiyle düşen rekolteler sonucu uluslararası piyasada pasif kalıyor.

Tüm bunlara rağmen dünyada gıda fiyatları azalma eğilimindeyken, Türkiye’de artış gösteriyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksi, yıllık bazda yüzde 11,8 geriledi. Türkiye’de aynı dönemde gıda fiyatları yıllık bazda yüzde 61 yükseldi.

Türkiye ve dünya gıda pazarında yaşanan tüm bu gelişmeler, artan nüfusla birlikte iklim krizinin gıda güvenliğini her geçen gün daha çok tehdit edeceğini gösteriyor. Uzmanlara göre yapılabilecek en doğru şey, iklimi çok iyi gözlemleyerek planlı tarım yapmak.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den “Yakın Zamanda Su Kıtlığı Yaşanabilir” Uyarısı

ABD’nin New York kentinde üç gün sürecek olan Birleşmiş Milletler Su Konferansı başladı. 1977’den beri yapılacak ilk büyük Birleşmiş Milletler su zirvesine binlerce delege katılıyor.

Zirveden hemen önce ortaya konan raporda dünyanın “vampirce aşırı su tükettiği ve aşırı geliştiği, kör bir şekilde tehlikeli bir yolda ilerlendiği” ifade edildi. Raporda, aşırı kullanım ve iklim krizi sebebiyle yaşanacak bir su krizinin an meselesi olduğu ve yakın zamanda su kıtlığı yaşanabileceği konusunda uyarıda da bulunuldu.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Su Konferansı nedeniyle yayınladığı video mesajda, suyun bir insan hakkı olduğunu, dünyanın geleceğinde daha iyi şartların oluşması ve küresel kalkınmanın sağlanması için kritik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Guterres, dünyada su kullanımında aşırı tüketimin sürdürülebilir bir durum olmadığının altını çizdi.

Guterres, “Suyun başı büyük dertte. Aşırı tüketim ve yanlış kullanım yollarıyla insanlığın can damarını kurutuyoruz. Vampir gibi suyu tüketiyoruz. Suyu küresel ısınma yoluyla buharlaştırıyoruz. Su akışındaki dengeleri bozduk, ekosistemleri yok ettik, yer altı sularını kirlettik” dedi.

Genel Sekreter, dünyanın yaşadığı doğal afetlerin suyla bağlantılı olduğunu kaydederek “Dünyada yaşanan her dört doğal afetten üçünün suyla bağlantılı olduğunu biliyoruz. Dünyanın dörtte birinin güvenli su hizmetleri veya temiz içme suyu olmadan yaşadığını biliyoruz. 1,7 milyar kişi temel sağlık koşullarından yoksun durumda. Yarım milyar insan açıkta dışkılarını yapmak zorluğuyla yaşıyor. Milyonlarca kız çocuğu sadece evlerine su taşımak için her gün saatlerini harcıyor” dedi.

BM Genel Sekreteri Guterres, bugün başlayan Su Konferansı’na katılan üye devletler ve uluslararası toplumun, suyun dünyanın sürdürülebilirliği için hayati önemini, barışı ve uluslararası işbirliğini teşvik etmek için önemli bir araç olduğunu kabul ettiklerini belirterek, “Amaç su kullanım kapasitesinde büyük bir artış sağlamanın yollarını bulmak” dedi.

“Su sorununu çözemeyiz”

Guterres, öncelikle dünyadaki su açığının kapatılması gerektiğini vurgulayarak dört kilit alanda harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

Guterres, hükümetlerin herkese eşit su erişimini sağlayan ve aynı zamanda su tasarrufunu teşvik eden planlar geliştirmesi gerektiğini, geliştirdiği bu planların uygulamaya geçmesini sağlamasını, değerli bir kaynak olan su kullanımını ortaklaşa yönetmek için birlikte çalışması gerektiğini söyledi.

Guterres, su ve sanitasyon sistemlerine büyük yatırım ihtiyacının karşılanması için kalkınmaya yatırımı artırmayı amaçlayan küresel finans alanında gerekli reformların yapılması gerekliliğini vurgulayarak, “Uluslararası finans kurumları, suyun finansmanını arttırmak ve hızlandırmak için yaratıcı yollar geliştirmeli, suya erişimde çaresiz durumdaki ülkeleri desteklemek için su ve sanitasyonun finansını genişletmeye devam etmelidir” dedi.

Guterres, su kaynaklarının kullanımındaki altyapı sorununa da dikkat çekti. Su konusunda 21. yüzyılda yaşanan bu acil durumun başka bir çağdan kalma altyapıyla yönetilemeyeceğini belirterek, “Afetlere dayanıklı boru hatlarına, su dağıtım altyapısına ve atık su arıtma tesislerine, suyu geri dönüştürmenin ve korumanın yeni yollarına yatırım yapılması gerekir” dedi.

Uluslararası topluluğun su kullanımını azaltan iklim şartları nedeniyle bir küresel bilgi sisteminin kurulması gerektiğini belirten Guterres, “Küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamak, gelişmekte olan ülkelere iklim adaleti sağlamak için hiçbir çabadan kaçınmayın” dedi.

Nasıl katkıda bulunabilirsiniz?

BM, zirve vesilesiyle su krizine karşı bireysel olarak alınabilecek önlemleri de ortaya koydu. İşte önerilen bazı basit eylemler:

Daha kısa duş alın ve evinizdeki su israfını azaltın: Evsel atık suyun yüzde 44’ünün güvenli bir şekilde arıtılmadığı düşünüldüğünde, daha kısa duşlar almak bu değerli kaynağı korumak için harika bir yoldur.

Yerel nehirlerin, göllerin veya sulak alanların temizlenmesine katılın: Bir ağaç dikin. Bu eylemler su ekosistemlerini kirlilikten korumaya, sel riskini azaltmaya ve suyu verimli bir şekilde depolamaya yardımcı olabilir.

Tuvaletler, sanitasyon ve mensturasyon arasındaki kritik bağlantı konusunda farkındalık yaratın: Bulunduğunuz toplumda, okulunuzda veya iş yerinizde konuşmalar başlatarak tabuları yıkın.

Paylaşın

BM Genel Sekreteri Guterres: İklim Krizi Saatli Bomba Gibi

Bilim insanları iklim eyleminin çoğaltılması açısından fırsat penceresinin hızla kapandığı konusunda uyarırken BM Genel Sekreteri Guterres, zengin ülkeleri “iklim saatli bombasını durdurmak için” 2050’ye takvimlenmiş olan CO2 salım hedeflerini “2040’a çekmeleri” çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, “insanlık için bir hayatta kalma kılavuzu” olarak nitelediği, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) uzmanlarının son raporunun yayımlanması vesilesiyle dolaşıma soktuğu videoda, “İnsanlık ince bir buz üzerinde yürüyor ve bu buz hızla eriyor” diye uyarıyor.

Dünyanın küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme kıyasla hala 1,5 °C  ile sınırlayabileceğine inandığını belirten Guterres, bunun için “tüm ülkeler ve tüm sektörlerce  iklim eyleminde kararlı bir ilerleme kaydedilmesi” gerektiğini vurguladı.

Bu konuda tüm oyuncular “ileri sarma düğmesine basmalı” diyen BM Genel Sekreteri gelişmekte olan ülkelerin hem küresel ısınmadan daha az sorumlu olduğunu hem de geçiş sürecini hızlandırmak konusunda kapasitelerinin daha düşük olduğunu dile getirdi. Dolayısıyla gelişmiş ülkelere yönelmek gerektiğini ileri süren Guterres, tüm ülkelerin CO2 salım takvimlerini 2040’a çekmeyi taahhüt etmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.

COsalımlarını sıfıra çekme konusunda Almanya 2045, Finlandiya 2035’i hedeflerken Çin 2060 Hindistan 2070’i hedefliyor.

Bu hedefe ulaşılabilmesinde en büyük rolün küresel sera gazı salımlarının yüzde 80’inden sorumlu olan G20 ülkelerine düştüğünü belirten Guterres, eylüldeki iklim zirvesinde bu ülkelerin”iddialı” ve “her şeyi kapsayan” yeni sera gazı azaltım taahhütleri sunmaları ve 2035 ve 2040 için bu salımlara ilişkin “mutlak azaltım” hedefleri koymalarını beklediğini dile getirdi.

Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) “Sentez Raporu 6. Değerlendirmesi”ni hazırlayan bilim insanları iklim eyleminin çoğaltılması açısından fırsat penceresinin hızla kapandığı konusunda uyardı.

IPCC’den alarm çanları

IPCC, küresel sıcaklık artışının 1850-1900 dönemine göre 1,1 °C’ye ulaştığını ve artmaya devam eden salımların küresel sıcaklık artışını hızlandırdığına raporda vurgu yaptı.

Raporda dikkat çekilen diğer bir önemli konu da küresel sıcaklık artışının 1,5 °C ile sınırlandırılması için sera gazı salımlarının 2030’a kadar yarı yarıya azaltılması gerekliliği oldu.

Bilim insanları ayrıca 2022’de nüfusu 8 milyarı aşan dünyada yaklaşık 3,6 milyar insanın  iklim krizine karşısında aşırı kırılgan bölgelerde yaşadığını da vurguladı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İklim Krizi Hız Kazandıkça Felaketler Artacak

İklim koşullarında meydana gelen olumsuz değişimler ve zararlı sonuçlarının bütünü şeklinde tanımlanan iklim krizi hız kazandıkça, kuraklık ve seller gibi felaketlerin artacağı ortaya çıktı.

Bilim insanları, rekor sıcaklık eğiliminin başladığı 2015’ten bu yana bu aşırı olayların yoğunluğunun ve sıklığının arttığını belirtti.

CNN’in haberine göre, NASA’da görevli bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, giderek daha sık, yaygın ve yoğun yaşanan kuraklık ve sellerin, iklim kriziyle bağlantılı olduğunu ortaya koydu.

Araştırmada, iklim krizi hız kazandıkça bu gibi felaketlerin artacağı belirtildi.

Araştırmanın baş yazarı Matthew Rodell, 2002’den 2021’e kadar olan 20 yıllık NASA uydu verilerine bakarak dünyadaki suyla ilgili aşırı olayların boyutunu, süresini ve ciddiyetini analiz etti. Bu kapsamda, yaklaşık yüzde 70’i altı ay veya daha kısa süren ve yaklaşık yüzde 10’u bir yıldan fazla süren 505 aşırı yağış olayı ve 551 aşırı kuraklık olayı incelendi.

Bilim insanları, rekor sıcaklık eğiliminin başladığı 2015’ten bu yana bu aşırı olayların yoğunluğunun ve sıklığının arttığını ortaya koydu. Rodell, “Bunun küresel ısınmayla ilgili olabileceğini düşündük çünkü son 7 yılda en yüksek sıcaklıkların kaydedildiğini biliyoruz. Bu olayların dünya çapındaki sıklığı ile yüksek sıcaklıklar arasında önemli bir korelasyon vardı.” dedi.

Çalışmada bu çıkarımın doğruluğundan emin olmak için analizler yaptıklarını belirten Rodell, analizlerin sonucunda iklim krizinin etkilerinin diğer doğal göstergelerden daha güçlü olduğunu bulduklarını söyledi.

Rodell, çalışmanın insanların, küresel sıcaklıktaki her küçük artışın önemli olduğunu ve dünyayı ısıtan kirliliğin yükselişinin dizginlenmesi gerektiğini anlamalarına yardımcı olacağını umduğu aktardı.

Araştırmanın detayları Nature Water dergisinde yayımlandı.

Paylaşın

BM’den ‘İklim Değişikliğine Yeniden Öncelik Verin’ Çağrısı

İklim değişikliğini arka plana atmak gibi bir eğilimin olduğunu belirten Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, ülkelerin iklim değişikliğine yeniden öncelik vermesi gerektiğini, aksi takdirde dünyanın bir felaketle karşı karşıya kalacağını söyledi.

BM Genel Sekreteri Guterres, 6 Kasım’da Mısır’da başlayacak COP27 İklim Zirvesi öncesinde New York’ta BBC İklim Editörü Justin Rowlatt’a verdiği röportajda, “Bunu tersine çeviremezsek, kötü sonla karşılaşacağız” dedi.

COP27, ülkeleri ikim değişikliği ile mücadele etme yollarını tartışmak üzere bir araya getiriyor. Zirve bu yıl 6-18 Kasım tarihleri arasında Şarm El-Şeyh’te yapılacak.

Enflasyon, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, enerji ve gıda fiyatlarındaki artış gibi küresel problemlerin hükümetlerin kafalarını başka yönlere doğru çevrilmesine neden olduğunu vurgulayan Guterres, “İklim değişikliğini uluslararası tartışmanın merkezine geri getirin” diye konuştu.

BM Genel Sekreteri, ülke liderlerinden iklim değişikliğinin en kötü sonuçlarından kaçınmak üzere küresel sıcaklık artışını 1.5C’de tutmak da dahil, hayati hedeflerden vazgeçmemelerini istedi.

Guterres, ABD ve Çin’i konferansta birlikte çalışmaya davet etti, dünyanın onların liderliğine güvendiğini söyledi. Pekin yönetimi Ağustos ayında, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a gerçekleştirdiği ziyaret sonrasında iklim değişikliği konusunda ABD ile işbirliğini sonlandırdığını açıklamıştı.

Zamanımızı tanımlayan sorunun bu olduğunu dile getiren Guterres, “Hiç kimsenin herhangi bir nedenle iklim değişikliği konusunda yapılacak uluslararası eylemleri feda etmeye hakkı yok”  dedi ve şöyle devam etti:

“Gerçeği söylemek zorundayız. Gerçek şu ki, iklim değişikliğinin dünyadaki birçok ülke üzerindeki etkisi şimdiden yıkıcı.”

Guterres, hükümetlerin gelişmekte olan ülkelere taahhüt edilen 100 milyar dolarlık finansmanı sağlamaları konusundaki ısrarını da yineledi ve fosil yakıt enerji kârları üzerinden alınabilecek aşırı kazanç vergilerinin, bu parayı sağlayabileceğinden bahsetti.

Guterres’in öne çıkan mesajları şöyle:

  • Ülkeleri daha fazla fosil yakıta yatırım yapmamaya, bunun yerine yenilenebilir enerjiyi desteklemeye çağırdı: “En aptalca şey, bizi bu felakete neyin götürdüğü üzerine bahse girmek.”
  • İklim protestolarına kendisinin de katılıp katılmayacağı sorulan Guterres, gençken eylemlere katıldığını ama artık işinin “barikatlardan barikatlara koşmak” olmadığını söyledi. Bunun yerine görebinin hükümetlere değişim için baskı uygulamak olduğunu belirtti.
  • COP27’ye katılmayacağını açıklayan genç iklim aktivisti Greta Thunberg’in orada olmasının “oldukça güzel olacağını” ifade etti. Gençlerin iklim meseleleri üzerinde dikkat çekici çabalarından ise övgüyle söz etti.

Öte yandan Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yayımlanan bir rapor, üç ana sera gazı olan karbondioksit, metan ve azotoksidin atmosferik seviyelerinin 2021 yılında rekor seviyelere ulaştığını gösterdi.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

ABD, Güneş’i Karartmayı Hedefliyor

İklim krizine çözüm arayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), krizin etkilerini hafifletme amacıyla Güneş’i karartmanın yollarını araştıracak. CNBC’nin haberine göre Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politikası Ofisi, bu doğrultuda tasarlanan 5 yıllık bir araştırma projesini koordine edecek.

Proje, atmosferdeki sera gazlarının neden olduğu ısınmayı azaltmak için Dünya’ya ulaşan Güneş ışığı miktarını değiştirme fikrini temel alıyor.

Araştırma planı, Güneş ışığını uzaya geri yansıtmak için atmosfere partiküller püskürtmeyi ve bunun Dünya üzerindeki olası sonuçlarını değerlendirmeyi içeriyor.

Bu yöntem hava araçlarıyla atmosferin stratosfer katmanına çeşitli gaz ve partiküllerden oluşan ince bir sis yaymak demek. Bazı bilim insanları bu sayede Güneş ışığının bir kısmının uzaya geri yansıyacağına ve gezegenin soğuyacağına inanıyor.

Ancak böyle bir senaryoda hangi gaz ve partiküllerin kullanılması gerektiği yıllardır tartışma konusu.

İklim teknolojilerine odaklanan yatırım fonu Lowercarbon Capital’in kurucusu Chris Sacca, Beyaz Saray’ın bu hamlesini olumlu görenlerden.

CNBC’ye konuşan Sacca, “Bu yöntem milyarlarca insanın geçim kaynağını koruma potansiyeline sahip” dedi: Beyaz Saray, araştırmayı ilerletiyor. Böylece gelecekte verilecek herhangi bir karar, jeopolitik ayrımlara değil bilime dayanabilir.

Söz konusu fikir ilk kez 1989’da Harvard Üniversitesi’nde görev alan Prof. David Keith tarafından incelenmişti. O zamandan beri zaman zaman dile getirilse de birçok uzman bu fikre şüpheyle yaklaşıyor.

Carnegie İklim Yönetişim Girişimi’nin yöneticisi Janos Pasztor, “Bir ülkenin önce emisyon azaltımlarında ne yaptığına bakılmalı. Buna bakmadan diğer adımlarını değerlendiremezsiniz” ifadelerini kullandı: Güneş radyasyonunu değiştirmek asla iklim krizine çözüm olmayacak.

Atmosfere partikül püskürtmek

Güneş’ten gelen ışığın bir kısmını engelleme fikri 2020’de Güney Afrikalı bilim insanlarının yürüttüğü bir araştırmayla da gündeme gelmişti.

Cape Town Üniversitesi’nde görevli bilim insanları, kentin üzerindeki atmosfere büyük miktarda kükürt dioksit gazı salmayı ve Güneş’i kalıcı olarak “karartarak” su kaynaklarını korumayı amaçladıkları bir plan hazırlamıştı.

Bu planın su kıtlığı riskini 2100’den önce yüzde 90 oranında azaltacağı ifade edilmişti.

Ancak birçok uzman bu fikre karşı çıkmıştı. Kükürt dioksit tekniğinin çevre ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabileceği belirtilmişti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Pakistan, İklim Krizine Neden Olan Ülkelerden Tazminat Talep Etmeye Hazırlanıyor

Pakistan’da yönetim, iklim krizine neden olan ülke ve şirketlerden tazminat talep etmeye hazırlanıyor. Pakistan’da haziran ayı ortasından itibaren yaşanan yıkıcı sel felaketlerinin maliyeti 30 milyar doların üzerinde.

Bianet’in aktardığına göre, Pakistan, haziran ortasından itibaren ülkede yaşanan yıkıcı sel felaketi sebebiyle, iklim krizine neden olan ülke ve şirketlerden tazminat talep etmeye hazırlanıyor.

Bilim insanları, bu yıl Pakistan’da yıllık yağış ortalamasının üç buçuk katı üzerinde gerçekleşen muson yağmurlarında tartışmasız bir şekilde iklim krizinin rolü olduğunu söylüyor.

Pakistan’daki sel felaketinden sonra ülkede yaşam neredeyse durma noktasına gelmişti.

Selden sonra Pakistan’da:

  • 2 milyondan fazla ev,
  • Yaklaşık 24 bin okul,
  • 1500 sağlık tesisi,
  • 13 bin kilometre yol ya hasara uğradı ya da tamamen yıkıldı.

Ülkede yıkılan diğer yapılar arasında çok sayıda köprü, otel ve baraj da var.

İklim krizini tetikleyen küresel karbon salınımında yüzde 0,8 payı olan Pakistan’ın sel felaketi sonrası karşı karşıya olduğu hasarın maliyeti 30 milyar doların üzerinde.

Bu miktar, ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 10’undan fazlasına tekabül ediyor.

İklim adaleti tartışmaları

Pakistan’daki ekolojik yıkım, iklim adaleti üzerine yürütülen tartışmaları da yeniden gündeme getirdi.

İklim krizinde büyük payı olan zengin ülkelerin, iklim krizi sebebiyle zarar gören yoksul ülkelere tazminat verip vermemesi şimdi daha yüksek sesle tartışılıyor.

Pakistan ve diğer gelişmekte olan ülkeler, 6-18 Kasım’da Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenecek 27. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP27) bu konuyu tüm boyutlarıyla gündeme getirmeyi planlıyor.

Daha önce de Pakistan İklim Değişikliği Bakanı Şeri Rehman, zengin ülkelerin iklim krizinden etkilenen ülkelere tazminat borcu olduğunu hatırlatmıştı.

Geçen yıl, İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen COP26’da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, iklim krizine bağlı kayıp ve hasarlar için yoksul ülkelere tazminata yönelik fon talebini reddetmişlerdi. İslamabad yönetimi ise zengin ülkelerin iklim krizinin kurbanı olan Pakistan’a yardım etmesini ahlâki bir zorunluluk olarak görüyor.

İklim tazminatı nedir?

İklim krizinin büyük orandaki sorumlusu olan zengin ülkelerin, iklim krizinin en çok etkilediği ülkelere, meydana gelen iklim felaketleri nedeniyle maddi-manevi zararlarına karşılık ödeyecekleri bedel veya edim.

Paylaşın

İklim Krizi Bal Arılarının Ömrünü Kısaltıyor

Kahverengi ve kırmızımsı renkte bir parazit türü olan varroa akarı, arılarda aynı adı taşıyan bir hastalığa neden oluyor. Türkiye’de arıcılığı tehdit eden hastalıklar arasında yer alan varroa, arıların sağlığını etkilediği gibi arıcılık sektörüne de büyük zarar veriyor.

Arılarda verim düşüklüğüne ve sektörde ekonomik zararlara neden olan varroa hastalığı, son olarak 2022 Haziranı’nda Avustralya’da çok sayıda kolonide tespit edildi. Hastalık nedeniyle ülkede biyogüvenlik önlemleri alındı.

Varroa akarlarının arılar üzerindeki etkisi hakkında Anadolu Ajansı’na konuşan Dr. Öğretim Üyesi Devrim Oskay, dünya üzerinde arı koloni varlığı ve genetik çeşitlilik açısından Türkiye’nin önemli bir kaynak olduğunu belirtti.

Türkiye’de görülmesi

Dünya genelinde 30 bal arısı ırkı bulunduğu ve bunların beşinin Türkiye’de yaşadığını söyleyen Oskay, “Ülkemiz yaklaşık sekiz milyon bal arısı kolonisine ev sahipliği yapıyor. Dünyada koloni başına düşen bal verimi ortalaması 24 kilogram. Bal arısı koloni varlığı ve genetik çeşitlilik bakımından ülkemiz dünyada ön sıralardayken, koloni başına ortalama 15 kilogram bal verimi nedeniyle alt sıralara düşüyoruz,” dedi.

Olumsuz iklim koşulları, hastalık ve zararlılar nedeniyle Türkiye’de yaklaşık her yıl yüzde 10-40 koloni kaybı yaşandığını ifade eden Oskay, varroanın ilk olarak 1963’te Avrupa’daki bal arılarında tespit edildiğini, Türkiye’de ise 1970’li yılların başından itibaren görüldüğünü söyledi.

Hastalıkla mücadele

Varroanın, bugün dünyanın her ülkesinde bal arılarını tehdit ettiğini aktaran Oskay şöyle devam etti:

“Varroa akarları yetişkin bal arıları üzerinde beslenip yaşayabildikleri gibi gelişmekte olan kuluçkadaki larva ve pupalar üzerinde beslenip çoğalarak bal arılarının zayıf düşmesine, yaşam sürelerinin azalmasına, arı kolonisinde deforme kanat gibi virüslerin yayılmasına ve belli bir süre sonra kolonilerin çökmesine neden olabiliyor. Bugün varroa, dünyada arıcılık sektörünün en büyük problemi olarak görülüyor.”

Hastalıkla mücadelede karantina veya koloni imhasına başvurulamayacağını söyleyen Oskay, “Varroa ile mücadelede doğa dostu telli dip tahtası, pudra şekeri, organik asitler, aromatik, tıbbi bitki özleri ve yağları, kuluçkaya yüksek sıcaklık uygulaması, ıslah ve bunun gibi uygulamalar sentetik kimyasal kalıntı sorununun çözümü olarak görülüyor,” dedi.

Varroa nedir?

Kahverengi ve kırmızımsı renkteki bir parazit türü olan varroa akarı, arılarda aynı adı taşıyan bir hastalığa yol açıyor. Varroa, dünya arıcılık sisteminin en önemli problemleri arasında görülüyor.

Araştırmalar, iklim krizinin bal arısı kolonileri üzerinde stres yarattığını ve buna bağlı olarak da varroa akarının etkisini yükselttiğini ortaya koyuyor.

İklim krizine bağlı olarak bitki türlerinin yok olması, bitkilerin nektar ve polen salgılamalarının azalması, bal arılarının açlıkla veya yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İklim Krizi, Sıcak Hava Dalgalarını Sıklaştıracak

Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi’ndeki basın toplantısında konuşan Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Genel Sekreteri Taalas, son haftalarda Avrupa genelinde etkisini gösteren sıcak hava dalgasına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Taalas, dünya genelinde temmuz ayı sonlarına doğru sıcaklıkların normal seviyenin üzerine çıkmasını beklediklerini söyleyerek iklim krizinin etkilerinin bu şekilde en az 2060’a kadar süreceğini belirtti. Taalas, sıcaklıkların asıl olarak insan faaliyetleri nedeniyle arttığını ve gezegenin geleceği için ciddi endişeleri olduğunu söyledi.

Sıcaklığın tarım üzerinde de büyük etkilerin görmeyi beklediklerini söyleyen Taalas, Avrupa’da bir önceki sıcak hava dalgaları sırasında gıda hasadın büyük bir kısmını kaybettiklerini ve Kovid 19 pandemisinin ardından henüz iyileşmeye başlayan turizm sektörünün de artan sıcaklıklardan etkilendiğini belirtti.

Olumsuz etkileri artacak

Taalas ayrıca, mevcut durumda –Ukrayna’daki savaş nedeniyle zaten küresel gıda krizi yaşanması gibi– sıcak hava dalgalarının tarımsal faaliyetler üzerinde daha fazla olumsuz etkileri olacağını da ifade etti.

Taalas, gezegen olarak buzulların erimesiyle ilgili oyunu çoktan kaybettiğimizi ve buzulların erimesinin önümüzdeki yüzlerce, hatta binlerce yıl devam etmesini beklediklerini; fakat sıcak hava dalgasının dünya için bir uyanış çağrısı olması gerektiğini söyledi.

Avrupa genelinde geçen aydan bu yana etkisini gösteren sıcak hava dalgaları nedeniyle İngiltere’de dün (19 Temmuz) “gece en yüksek sıcaklık” görüldü. Sıcak havalar nedeniyle geçen hafta Fransa, İspanya ve Portekiz’de ise en az 360 kişi hayatını kaybetmişti.

Paylaşın

Kutup Ayıları, İklim Krizi Yüzünden Avlanma Yöntemlerini Değiştirdi

Kutup ayıları, iklim krizi tartışmalarında en çok bahsi geçen canlılardan ve aynı zamanda krizin potansiyel ilk kurbanlarından. Türlerinin hayatta kalması büyük ölçüde buzullara bağlı olduğu için iklim krizinin de en eski sembollerinden.

Science dergisinde yayımlanan bir araştırma, Grönland’daki izole bir kutup ayısı popülasyonunun (birkaç yüz kutup ayısı), avlanma pratiklerini iklim krizinin etkilerine uyarlayarak değiştirdiğini ortaya koydu.

Küresel sıcaklık artmaya devam ettikçe, güneydoğu Grönland kutup ayılarının hayatta kalmasını mümkün kılan buzullar, Kuzey Kutbu’nun çoğu bölgesinde hızla azalıyor.

Akıllıca bir hat

Tablonun vehametine rağmen “iyi” hissettiren bir detay var: Grönland’ın güneydoğu kıyılarında yaşayan ve sayıları görece az olan bu kutup ayıları, büyük Grönland buz tabakasından kopan tatlı su buzlarına güvenmek yerine, donmuş deniz suyundan oluşan deniz buzunu platform olarak kullanıyorlar. Ve böylelikle fokları avlamak için akıllıca bir hat izlemiş oluyorlar.

Washington Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’ndan Kutup Bilimcisi Kristin Laidre öncülüğünde yapılan araştırmaya göre ayılar, eriyen buzullara tutunabilmek için daha uzun mesafeler kat etmek zorunda kalıyor.

Daha küçükler

Laidre, araştırma bulgularına dair “Ne yazık ki güneydoğu Grönland ayılarının hayatta kalmasını mümkün kılan buzullar, Kuzey Kutbu’nun çoğunda mevcut değil,” diyor.

Araştırma, bu kutup ayısı grubunun dünya genelinde genetik olarak en izole edilmiş ayı grubu olduğunu ve türün bilinen diğer 19 popülasyonundan farklı olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmada yer alan bilgilere göre bu ayılar, diğer türdeşlerine göre daha küçükler ve daha yavaş çoğalıyorlar. Açlık eşikleri daha yüksek. Her şeyden önemlisi ise hayatta kalabiliyorlar.

Bu farklılıkların genetik adaptasyonlardan mı yoksa sadece kutup ayılarının farklı bir iklim ve habitata verdiği tepkiden mi kaynaklandığı ise henüz bilinmiyor.

Kutup ayıları hakkındaki 10 gerçek

Kutup ayıları aslında beyaz değil; Bu doğru. Kutup ayılarının aslında derileri siyah (burunlarına bakın) ve tüyleri renk pigmentine sahip değil, yani şeffaf. Bu tüyler ışığı yansıtarak beyaz görünmelerini sağlıyor.

Büyük beyaz köpek balığından daha güçlü ısırabilir; 1235 birim olarak ölçülen ısırma kuvvetleriyle kutup ayıları, büyük beyaz köpekbalığı, Bengal kaplanı ve Afrika aslanından daha güçlü bir ısırığa sahiptir.

Atlar kadar hızlı koşabilir; Kutup ayıları saatte 40 kilometre hızla koşabilir. Bu da bir yarış atıyla yarışabilecekleri anlamına geliyor.

Gece görüş gözlükleriyle görülemez; Kalın yağ katmanları ve meşhur kürkleri, kutup ayılarının karlarla kaplı Kuzey Kutbu’nda sıcak ve rahat olmalarını sağlar. Ama aynı zamanda onları gece görüş gözlüklerinden de saklar.

Üç göz kapağı vardır; Evet, bu doğru, tam 3 tane! Üçüncü göz kapağı gözlerine ulaşan UV miktarını azaltır ve böylece onları kar körlüğünden korur.

Su içmezler; Kuzey Kutbu’nda bulunan içilebilir suların çoğunluğu, tahmin edebileceğiniz gibi donmuş durumdadır. Bu bizim için sorun oluşturabilir ama kutup ayıları için asla! Çünkü onların su içmelerine gerek yok, ihtiyaçları olan H2O’yu yağ yakımı sırasında gerçekleşen kimyasal tepkime ile elde edebilirler.

Islanmazlar; Kutup ayılarının kürkleri iki katmanlıdır. Kutup ayıları okyanusta yüzerken, dış katmandaki kürk, iç katmandaki kürkü ıslanmaktan korur.

Dilleri mavidir

Rekortmen bir kutup ayısı 9 gün boyunca yüzdü; Bir kutup ayısı, 9 gün boyunca hiç durmadan 687 km yüzerek, bugüne kadar en uzun süre yüzen kutup ayısı oldu (Bu hiç durmadan 232 saat ediyor)

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın